Tureng - constant - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	constant	sürekli	adj.
	He was in constant contact with his family during the pandemic. Pandemi sırasında ailesiyle sürekli iletişim halindeydi. What we need is a Europe which has a constant presence and speaks with one clear voice on the international stage. İhtiyacımız olan şey, uluslararası sahnede sürekli varlık gösteren ve net bir sesle konuşan bir Avrupa'dır. This issue is a difficult one and is undergoing constant change. Bu konu zor bir konudur ve sürekli değişim geçirmektedir. The reform process is suffering from constant setbacks and the IMF has refused to grant any more loans. Reform süreci sürekli aksaklıklardan muzdariptir ve IMF daha fazla kredi vermeyi reddetmiştir. The question which arises is why this constant preoccupation with immigrants. Burada akla gelen soru, neden sürekli olarak göçmenlerle meşgul olunduğudur. What can the EU do about this constant mutual bloodletting on Russian territory? AB, Rusya topraklarındaki bu sürekli karşılıklı kan dökme konusunda ne yapabilir? If there is a constant threat of an EU inspection, standards tend to be kept up. Sürekli bir AB denetimi tehdidi varsa, standartlar yüksek tutulma eğilimindedir. Lastly, the public authorities must provide constant support in the introduction process. Son olarak kamu makamları tanıtım sürecinde sürekli destek sağlamalıdır. The constant physical and emotional suffering caused by the implant operations is often immense. İmplant operasyonlarının neden olduğu sürekli fiziksel ve duygusal acı genellikle çok büyüktür. Turkey has a constant current account deficit with the EC. Türkiye, AT’ye karşı sürekli bir cari hesap açığı vermektedir. This will avoid bureaucratic hold-ups, which result in constant bottlenecks and delays. Bu sayede sürekli darboğazlara ve gecikmelere yol açan bürokratik tıkanıklıklar önlenecektir. We must, though, take steps to deal with the constant increase in unemployment. Bununla birlikte, işsizlikteki sürekli artışla başa çıkmak için adımlar atmalıyız. Thirdly, it is an attempt to maintain constant energy supplies. Üçüncüsü, enerji arzını sürekli kılmaya yönelik bir girişimdir. Here, there is a production surplus whose constant increase is reflected in the financial results. Burada sürekli artışı mali sonuçlara yansıyan bir üretim fazlası söz konusudur. It is also necessary to initiate permanent diplomatic relations and to establish constant dialogue. Kalıcı diplomatik ilişkilerin başlatılması ve sürekli diyalog kurulması da gereklidir. The coastal territories are the focus of constant antagonism and conflict. Kıyı bölgeleri sürekli bir husumet ve çatışma odağıdır. Those two aims will probably prove difficult to reconcile in practice, and be a constant source of tension. Bu iki amacı pratikte uzlaştırmak muhtemelen zor olacak ve sürekli bir gerilim kaynağı teşkil edecektir. We will have an instrument which will help us to keep a constant check on food safety in Europe. Avrupa'da gıda güvenliğini sürekli kontrol altında tutmamıza yardımcı olacak bir araca sahip olacağız. The coastal territories are the focus of constant antagonism and conflict. Kıyı bölgeleri sürekli düşmanlık ve çatışmaların odağıdır. This will provide an incentive for constant innovation in the environmental field. Bu, çevre alanında sürekli yenilik için bir teşvik sağlayacaktır. Lastly, the public authorities must provide constant support in the introduction process. Son olarak, kamu makamları tanıtım sürecinde sürekli destek sağlamalıdır. Moreover, former employees are in constant anxiety about whether they will be affected by cancer in the future. Dahası, eski çalışanlar gelecekte kanserden etkilenip etkilenmeyecekleri konusunda sürekli endişe içindeler. You underplayed the constant deaths of immigrants, off both our coasts and in your island of Sicily. Hem kıyılarımızda hem de adanız Sicilya'da göçmenlerin sürekli ölümlerini küçümsediniz. There are constant calls to Parliament to the effect that the interests of the market demand fast legislation. Pazarın çıkarlarının hızlı mevzuat gerektirdiği yönünde Parlamento'ya sürekli çağrılar yapılmaktadır. This is essentially a new approach, one that requires constant emphasis. Bu esasen yeni bir yaklaşımdır ve sürekli vurgulanması gerekir. Equal opportunities for women is a constant and permanent priority within Community action. Kadınlar için fırsat eşitliği, Topluluk eylemleri içerisinde sürekli ve kalıcı bir önceliktir. In my view, this will be a constant process, and so it should be. Benim görüşüme göre bu sürekli bir süreç olacaktır ve öyle de olmalıdır. Yet those enforcing the no-fly zones have themselves come under constant attack. Yine de uçuşa yasak bölgeleri uygulayanların kendileri sürekli saldırı altında. What we need is a Europe which has a constant presence and speaks with one clear voice on the international stage. İhtiyacımız olan şey, uluslararası sahnede sürekli var olan ve tek bir sesle konuşan bir Avrupa'dır. They have been a constant presence by willingly forming a human shield. Onlar isteyerek bir canlı kalkan oluşturarak sürekli bir varlık göstermişlerdir. The constant violation of human rights is also very worrying. İnsan haklarının sürekli ihlal edilmesi de çok endişe vericidir. This should not lead to the constant changing of requirements and conditions. Bu durum şartların ve koşulların sürekli olarak değiştirilmesine yol açmamalıdır. There was the sound of constant gunfire. Sürekli silah sesleri geliyordu. The constant reference to environmental protection is being used as an alibi to reduce farm production. Çevrenin korunmasına yapılan sürekli atıf, çiftlik üretimini azaltmak için bir mazeret olarak kullanılıyor. The people in the south worry about the disturbance of the pace of life, but that is not a constant. Güneydeki insanlar yaşam temposunun bozulmasından endişe ediyor ancak bu sürekli bir durum değil. At the very best it feebly condemns the constant increase in international crime. En iyi ihtimalle uluslararası suçlardaki sürekli artışı zayıf bir şekilde kınamaktadır. The building of a wall rams home the deep sense of constant humiliation felt in Palestine. Duvarın inşası Filistin'de hissedilen sürekli aşağılanma duygusunu daha da derinleştiriyor. Moreover, former employees are in constant anxiety about whether they will be affected by cancer in the future. Ayrıca eski çalışanlar gelecekte kanser hastalığına yakalanıp yakalanmayacakları konusunda sürekli bir endişe içindedir. They have been a constant presence by willingly forming a human shield. Kendi istekleriyle canlı bir kalkan oluşturarak sürekli yanımda oldular. Constant overload and misuse may cause permanent deformation. Sürekli aşırı yüklenme ve yanlış kullanım kalıcı deformasyona neden olabilir. Google and Apple are in constant competition with one another. Google ve Apple birbirleriyle sürekli rekabet halindedir. Constant overload and misuse may cause permanent deformation. Sürekli aşırı yükleme ve esnetme yapmak kalıcı deformasyona sebebiyet verebilir. Constant overload and misuse may cause permanent deformation. Sürekli aşırı yükleme ve yanlış kullanım kalıcı deformasyona yo açabilir. She suffers from constant neuralgia. O, sürekli nevraljiden acı çekmektedir. My wife's constant nagging really gets on my nerves. Karımın sürekli dırdırı sinirlerimi bozuyor. There is a constant flow of traffic on this road. Bu yol üzerinde sürekli bir trafik akışı vardır. We must maintain a constant vigil. Sürekli nöbet tutmalıyız. His constant insults aroused her anger. Onun sürekli hakaretleri kızda öfke uyandırdı. I rediscovered the importance of constant efforts. Ben, sürekli çabalarının önemini yeniden keşfettim. The constant, high-pitched ringing in Tom's ears is driving him crazy. Tom'un kulaklarındaki sürekli, tiz çınlama onu deli ediyor. I've been in constant contact with Tom. Tom'la sürekli iletişim halindeydim. Our ancestors developed massive jaws as a result of constant combat. Atalarımız sürekli savaşmanın bir sonucu olarak büyük çeneler geliştirdi. Success in life calls for constant efforts. Hayatta başarı sürekli çaba gerektirir. Is the pain throbbing or constant? Ağrı zonklayıcı mı yoksa sürekli mi? They live in constant dread of floods. Onlar sürekli sel korkusu içinde yaşarlar. This is a constant problem. Bu sürekli bir sorundur. This is a constant problem. Bu sürekli bir sorun. Apollo was in constant communication with Houston Mission Control. Apollo, Houston Görev Kontrol ile sürekli iletişim halindeydi. Apollo was in constant communication with Houston Mission Control. Apollo, Houston Görev Kontrol'le sürekli iletişim içindeydi. That child's constant screaming gives me gray hairs. O çocuğun sürekli çığlık atması canımı sıkıyor. Big successes result from constant effort. Büyük başarılar sürekli çabanın sonucudur. His constant insults aroused my anger. Sürekli hakaret etmesi beni öfkelendirdi. Tom complained to the authorities about the constant barking of his neighbour's dog. Tom, komşusunun köpeğinin sürekli havlamasını yetkililere şikayet etti. A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use. Keskin bir dil, sürekli kullanımla keskinleşen kenarlı tek araçtır. Tom is in constant pain. Tom sürekli acı çekiyor. That child's constant screaming gives me gray hairs. O çocuğun sürekli çığlığı beni strese sokuyor. Her constant complaining speech irritated me. Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi. Many people are experiencing compassion fatigue because of the constant tragedies being reported in the news. Birçok insan haberlerde sürekli yer alan trajediler nedeniyle merhamet yorgunluğu yaşıyor. Fever and constant coughing weakened the old lady. Ateş ve sürekli öksürük yaşlı kadını zayıf düşürdü. I rediscovered the importance of constant efforts. Sürekli çabalamanın önemini yeniden keşfettim. Big successes result from constant effort. Büyük başarılar sürekli çabadan kaynaklanmaktadır. Linda was fed up with Dan's constant abuse. Linda, Dan'in sürekli tacizlerinden bıkmıştı. We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. Japonya'nın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir savaş verdiğini söyleyebiliriz. They live in constant dread of floods. Sürekli sel korkusu içinde yaşıyorlar. Great successes are due to constant efforts. Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir. We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz. I'm in constant danger. Sürekli tehlike içindeyim. Constant experience shows us that every man invested with power is apt to abuse it. Sürekli deneyimlerimiz bize, güç sahibi olan her insanın bunu kötüye kullanmaya eğilimli olduğunu göstermektedir. Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home. Evden ayrıldığından beri hayat onun için sürekli bir mücadele olmuş gibi görünüyor. We were under constant surveillance. Sürekli gözetim altındaydık. Sami was in constant danger. Sami sürekli tehlike içindeydi. Constant experience shows us that every man invested with power is apt to abuse it. Sürekli deneyimlerimiz bize gösteriyor ki, güç sahibi olan her adam bunu kötüye kullanmaya meyillidir. She suffers from constant neuralgia. Sürekli nevraljiden muzdarip. A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use. Keskin bir dil, sürekli kullanıldıkça daha da keskinleşen kenarlı tek alettir. Languages are subject to constant change. Diller sürekli değişime tabidir. I'm in constant danger. Sürekli tehlikedeyim. Constant dripping wears away a stone. Sürekli damlamak taşı aşındırır. Animals in captivity live long, sheltered lives, whereas in the wild they are in constant danger of being eaten alive. Esaret altındaki hayvanlar uzun ve korunaklı hayatlar yaşarken, vahşi doğadayken canlı canlı yenme tehlikesiyle sürekli karşı karşıyadırlar. Languages are in a constant process of change. Diller sürekli bir değişim sürecindedir. We were under constant surveillance. Biz sürekli gözetim altında idik. My wife's constant nagging really gets on my nerves. Karımın sürekli dırdırı gerçekten sinirlerimi bozuyor. Female driver, constant danger. Kadın sürücü, sürekli tehlike. Great successes are due to constant efforts. Büyük başarılar sürekli çabalardan kaynaklanır. In studying geography, you must make constant use of maps. Coğrafya çalışırken sürekli haritaları kullanmalısınız. Her constant complaining speech irritated me. Sürekli şikayet eden konuşması beni rahatsız etti. We have kept in constant touch for twenty years. Yirmi yıldır sürekli temas halindeyiz. We have kept in constant touch for twenty years. Biz yirmi yıldır sürekli görüşüyoruz. They live in constant fear. Sürekli korku içinde yaşıyorlar. Tom's constant complaining annoys me. Tom'un sürekli şikayet etmesi beni rahatsız ediyor. I'm tired of Tom's constant complaining. Tom'un sürekli şikayet etmesinden bıktım. You live in constant fear. Sürekli korku içinde yaşıyorsun. My dog is my constant companion. Köpeğim sürekli arkadaşımdır. You live in constant fear. Sürekli korku içinde yaşıyorsunuz. The sick man required constant attention. Hasta adamın sürekli ilgiye ihtiyacı vardı. I'm fed up with your constant complaining. Ben sürekli şikâyet etmenden bıktım. Sami was under constant pressure. Sami sürekli baskı altındaydı. Show More (103)
2	constant	sabit	adj.
	The police records showed that the car was traveling at a constant speed. Polis kayıtları arabanın sabit bir hızda seyrettiğini gösteriyordu. The question is, does the Agenda remain constant or does it absorb new factors over the course of time? Asıl soru şu: Gündem sabit mi kalıyor yoksa zaman içerisinde yeni faktörleri de içine alıyor mu? If safety were to be held constant at the 1996 level, this could result in a serious accident every week by 2015. Eğer güvenlik 1996 seviyelerinde sabit tutulursa, bu durum 2015 yılına kadar her hafta ciddi bir kazaya yol açabilir. The blood stream is usually constant and continuous. Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir. There is nothing in this world constant, but inconstancy. Bu dünyada tutarsızlıktan başka sabit bir şey yoktur. Is the pain throbbing or constant? Ağrı sabit mi yoksa zonklama şeklinde mi? Show More (3)
3	constant	daimi	adj.
	It is important to have constant friends in life. Hayatta daimî arkadaşlara sahip olmak önemlidir. My dog is my constant companion. Köpeğim benim daimi yoldaşım. This is a constant problem. Bu daimi bir sorundur. Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home. Evi terk ettiğinden beri hayat onun için daimi bir mücadele haline geldi. Show More (1)
4	constant	değişmez	adj.
	That has been the constant practice of all my predecessors and is consistent with the Rules. Bu, benden önceki tüm liderlerin değişmez uygulaması olmuştur ve Tüzük ile de uyumludur. Change is the only constant. Değişim değişmeyen tek şeydir. The only thing constant in this world is change. Bu dünyada değişmeyen tek şey değişimdir. Change is the only constant. Değişmeyen tek şey değişimdir. Show More (1)
5	constant	sabit	n.
	This marriage was the only constant in my life since this chaos started, but now, I am totally helpless. Bu hengame başladığından beri hayatımda sabit olan tek şey bu evlilikti, şimdiyse tamamen çaresizim. In this problem, we must use the physical constant denoting the speed of light. Bu problemde, ışık hızını ifade eden fiziksel sabiti kullanmalıyız. Show More (-1)
6	constant	devamlı	adj.
	There is a constant flow of traffic on this road. Bu yolda devamlı bir trafik akışı var. Tom is in constant pain. Tom devamlı acı çekiyor. Show More (-1)