contagious - English Turkish Sentences
English Turkish
contagious bulaşıcı adj.
  • It's a highly contagious disease.
  • Oldukça bulaşıcı bir hastalık.
  • His high spirits were very contagious.
  • Neşesi fazlasıyla bulaşıcıydı.
  • BSE is not a contagious disease and cannot be spread between cattle.
  • BSE bulaşıcı bir hastalık değildir ve sığırlar arasında yayılamaz.
Show More (36)
contagious bulaşıcı hastalığı bulunan adj.
  • Please don't come to the office - you're contagious.
  • Lütfen ofise gelmeyin; bulaşıcı hastalığınız var.
Show More (-2)