| 1 |
disgust |
iğrendirmek |
v. |
|
- Cleaning the toilets disgust me.
- Tuvaletleri temizlemek beni iğrendiriyor.
- Tom disgusts me.
- Tom beni iğrendiriyor.
- The bad smell disgusted us.
- Kötü koku bizi iğrendirdi.
- Bugs disgust me.
- Böcekler beni iğrendirir.
- This smell disgusts me.
- Bu koku beni iğrendiriyor.
- That man disgusts me.
- Bu adam beni iğrendiriyor.
- He disgusts me.
- Beni iğrendiriyor.
- She disgusts me.
- Beni iğrendiriyor.
- Those things disgust me.
- Bu şeyler beni iğrendiriyor.
- The odour disgusts me.
- Bu koku beni iğrendiriyor.
- You disgust me.
- Beni iğrendiriyorsun.
Show More (8)
|
| 2 |
disgust |
tiksinmek |
v. |
|
- You're disgusted, aren't you?
- Tiksiniyorsun, değil mi?
- I have to say I'm disgusted.
- Tiksinmiş olduğumu söylemek zorundayım.
- Sami was literally disgusted by Layla's video.
- Sami, Leyla'nın videosundan tam anlamıyla tiksindi.
- I feel your disgust on that one.
- Onunla ilgili tiksinmeni hissediyorum.
- Tom became very disgusted.
- Tom çok tiksindi.
- Sami was shocked and disgusted by Layla's video.
- Sami, Leyla'nın videosundan şok oldu ve tiksindi.
- You look like you're disgusted.
- Tiksinmiş gibi görünüyorsun.
- I'm disgusted and disappointed.
- Tiksindim ve hayal kırıklığına uğradım.
Show More (5)
|
| 3 |
disgust |
tiksinti |
n. |
|
- George looked at his brother with pure disgust.
- George kardeşine katıksız bir tiksintiyle baktı.
- The way in which this is done, however, fills us with disgust.
- Ancak bunun yapılış şekli bizi tiksintiyle dolduruyor.
- Her face reflects disgust and sadness, rather than anger.
- Yüzünde öfkeden ziyade tiksinti ve üzüntü vardı.
- He refused the food with disgust.
- Yemeği tiksintiyle reddetti.
- He refused the food with disgust.
- Yemeği tiksinti ile reddetti.
Show More (2)
|
| 4 |
disgust |
iğrenme |
n. |
|
- The boy carried the garbage to the bin with disgust on his face.
- Çocuk yüzünde iğrenme ile çöpleri çöp kutusuna taşıdı.
- I feel your disgust on that one.
- Bu konuda iğrendiğinizi hissediyorum.
- Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybederek dehşet ve iğrenme duygularını açığa vurdu.
Show More (0)
|
| 5 |
disgust |
bıkmak |
v. |
|
- I'm disgusted with Tom.
- Tom'dan bıktım.
- Disgusted with her good-for-nothing husband, she divorced him.
- Hayırsız kocasından bıkıp onu boşadı.
Show More (-1)
|
| 6 |
disgust |
nefret |
n. |
|
- Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
- Tom shook his head in disgust.
- Tom nefretle başını salladı.
Show More (-1)
|
| 7 |
disgust |
bıktırmak |
v. |
|
- I was disgusted by her lies.
- Yalanlarından bıkmış durumdaydım.
Show More (-2)
|
