1 |
dubious |
şüpheli |
adj. |
|
- I found the president's statements about the hashtag dubious.
- Başkan'ın hashtag ile ilgili açıklamalarını şüpheli buldum.
- This aim has been achieved, but with rather dubious success.
- Bu amaca ulaşıldı ancak oldukça şüpheli bir başarı elde edildi.
- I think the practical constraints method is a dubious strategy.
- Pratik kısıtlamalar yönteminin şüpheli bir strateji olduğunu düşünüyorum.
- The ECSC's working method and public image are extremely dubious.
- AKÇT'nin çalışma yöntemi ve kamuoyundaki imajı son derece şüphelidir.
- The European Bank for Reconstruction and Development is supporting dubious nuclear projects in Rovno and Khmelnitsky.
- Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Rovno ve Khmelnitsky'deki şüpheli nükleer projeleri destekliyor.
- For the oil industry to adduce, such an argument is pretty dubious.
- Petrol endüstrisinin böyle bir argüman ileri sürmesi oldukça şüphelidir.
- Furthermore, this proposal is of very dubious legal value.
- Ayrıca bu önerinin hukuki değeri de oldukça şüphelidir.
- This dubious outcome in plenary today is certainly nothing to write home about.
- Bugün genel kurulda alınan bu şüpheli sonuç kesinlikle ev hakkında yazılacak bir şey değil.
- I'm still dubious.
- Hâlâ şüpheliyim.
- I'm still dubious.
- Ben hâlâ şüpheliyim.
- Tom has a dubious reputation.
- Tom şüpheli bir üne sahip.
- You look dubious.
- Şüpheli görünüyorsun.
- Tom has a dubious reputation.
- Tom'un şüpheli bir ünü var.
- Let's not make dubious assumptions.
- Şüpheli varsayımlarda bulunmayalım.
- Their honesty is dubious.
- Onların dürüstlüğü şüphelidir.
- Tom looks dubious.
- Tom şüpheli görünüyor.
- I was always dubious.
- Her zaman şüpheliydim.
- Tom looks like he's dubious.
- Tom şüpheli gibi görünüyor.
- Tom was dubious.
- Tom şüpheliydi.
- Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak durması beklenir.
- Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.
- Let's not make dubious assumptions.
- Şüpheli varsayımlar yapmayalım.
- She gave us a dubious answer.
- Bize şüpheli bir cevap verdi.
- She gave us a dubious answer.
- O bize şüpheli bir cevap verdi.
- Tom is dubious, isn't he?
- Tom şüpheli, değil mi?
- Mary is a woman of dubious virtue.
- Mary erdemi şüpheli bir kadın.
- Tom is dubious.
- Tom şüpheli.
- Their honesty is dubious.
- Dürüstlükleri şüpheli.
Show More (25)
|
2 |
dubious |
şüpheci |
adj. |
|
- I am always very dubious about suspicions of danger or risk.
- Tehlike ya da risk şüpheleri konusunda her zaman çok şüpheciyimdir.
- I was always dubious.
- Her zaman şüpheciydim.
- Tom is dubious, isn't he?
- Tom şüpheci, değil mi?
Show More (0)
|
3 |
dubious |
kuşkulu |
adj. |
|
- Tom looked dubious for a moment.
- Tom bir an için kuşkulu göründü.
- Tom looks like he's dubious.
- Tom kuşkulu görünüyor.
Show More (-1)
|
4 |
dubious |
kusurlu |
adj. |
|
- The firm used dubious materials for the building.
- Firma binanın yapımında kusurlu malzemeler kullanmıştır.
Show More (-2)
|
5 |
dubious |
kararsız |
adj. |
|
- I know you are dubious but let me explain our offer.
- Biliyorum kararsızsınız ama izin verin teklifimizi açıklayayım.
Show More (-2)
|