1 |
elder |
büyük |
adj. |
|
- How old is your elder son?
- Büyük oğlun kaç yaşında?
- Then the younger sibling set off, and the elder remained behind.
- Sonra küçük kardeş yola çıktı ve büyük kardeş geride kaldı.
- Then the younger sister set off, and the elder remained behind.
- Sonra küçük kardeş yola çıktı ve büyük kardeş geride kaldı.
- Don't hesitate to speak just because I am elder.
- Yaşça senden büyük olduğum için konuşmaktan çekinme.
- How old is your elder son?
- Büyük oğlunuz kaç yaşında?
- My elder daughter Magdalena is like an angel.
- Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.
- The elder sons are now quite independent of their father.
- Şimdi büyük oğullar babalarından oldukça bağımsızlar.
- His elder son is studying at college.
- Onun büyük oğlu üniversitede okuyor.
- Don't hesitate to speak just because I am elder.
- Ben büyüğüm diye konuşmaktan çekinme.
- The elder sons are now quite independent of their father.
- Büyük oğullar artık babalarından oldukça bağımsızlar.
- Then the younger brother set off, and the elder remained behind.
- Sonra küçük kardeş yola çıktı ve büyük kardeş geride kaldı.
- Then the younger brother set off, and the elder remained behind.
- Sonra küçük kardeş yola çıktı ve büyük geride kaldı.
- Don't hesitate to speak just because I am elder.
- Ben büyüğüm diye konuşmaktan çekinmeyin.
- My elder daughter is Magdalena Zarębówna.
- Büyük kızımın adı Magdalena Zarębówna.
- His elder son is studying at college.
- Büyük oğlu üniversitede okuyor.
- My elder son is Lech Zaręba.
- Büyük oğlumun adı Lech Zaręba.
- I think that my younger brother is stronger than my elder brother.
- Küçük erkek kardeşimin büyük erkek kardeşimden daha güçlü olduğunu düşünüyorum.
- My elder daughter is Magdalena Zarębówna.
- En büyük kızım Magdalena Zarębówna'dır.
- My elder son is Lech Zaręba.
- En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.
Show More (16)
|
2 |
elder |
yaşlı |
n. |
|
- The village elders will act as a referee to solve the conflict.
- Anlaşmazlığın çözümünde köyün yaşlıları hakemlik yapacak.
- The elder passed away recently.
- Yaşlı adam geçenlerde vefat etti.
Show More (-1)
|
3 |
elder |
ihtiyar |
adj. |
|
- That elder died of hunger.
- O ihtiyar açlıktan öldü.
- The elders decided to expel him from the village.
- İhtiyar heyeti onu köyden kovmaya karar verdi.
Show More (-1)
|
4 |
elder |
mürver |
n. |
|
- It is believed that the elder has an effect against evil forces.
- Mürverin kötü güçlere karşı etkisi olduğuna inanılır.
Show More (-2)
|
5 |
elder |
yaşça büyük |
adj. |
|
- His elder sister died due to heart disease.
- Yaşça büyük kız kardeşi kalp rahatsızlığı nedeniyle hayatını kaybetti.
Show More (-2)
|
6 |
elder |
papaz |
n. |
|
- The elder of the church preached to the crowd.
- Kilisenin papazı kalabalığa vaaz verdi.
Show More (-2)
|