1 |
entity |
varlık |
n. |
|
- This chap Giorgio Napolitano says we can then be an autonomous territorial entity.
- Bu arkadaş Giorgio Napolitano, o zaman özerk bir bölgesel varlık olabileceğimizi söylüyor.
- Now the US has overtaken Europe in the discovery of new chemical or biological entities.
- ABD, yeni kimyasal ve biyolojik varlıkların keşfinde Avrupa'yı geride bırakmış durumda.
- I think that to interpret the Union as a reinstatement of a geographical entity would be excessively mechanistic.
- Birliği coğrafi bir varlığın eski haline getirilmesi olarak yorumlamanın aşırı mekanik olacağını düşünüyorum.
- It forms an ecosystem, an entity in its own right, rich in its environment and in its culture.
- Bir ekosistem oluşturur, kendi başına bir varlıktır, çevresi ve kültürü bakımından zengindir.
- You wanted a Yugoslav national entity which would be neutral towards both parties.
- Her iki tarafa karşı da tarafsız olacak bir Yugoslav ulusal varlığı istediniz.
- The European Union as a political entity is a friend, and will always be a friend, to the Muslim people.
- Avrupa Birliği siyasi bir varlık olarak Müslüman halkların dostudur ve her zaman da dostu olacaktır.
- That entity cannot be any individual State; Europe must act as a whole.
- Bu varlık tek bir Devlet olamaz; Avrupa bir bütün olarak hareket etmelidir.
- Individual marketing is a promotional tool for separate entities.
- Bireysel pazarlama, ayrı varlıklar için bir tanıtım aracıdır.
- These entities beat out light and earth became their territory.
- Bu varlıklar ışığı yendi ve dünya onların bölgesi oldu.
- Individual marketing is a promotional tool for separate entities.
- Bireysel pazarlama, ayrı varlıklar için tanıtım aracıdır.
- These entities beat out light and earth became their territory.
- Bu varlıklar ışığı yendi ve Dünya onların bölgesi haline geldi.
- These entities beat out light and earth became their territory.
- Bu varlıklar ışığı püskürttüler ve dünya onların bölgesi haline geldi.
- Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklardan dilenmek akıllıca değil.
- Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklara yalvarmak akıllıca değil.
Show More (11)
|
2 |
entity |
kuruluş |
n. |
|
- Otherwise, neither contracting entities nor interested suppliers would be sure of their legal position.
- Aksi takdirde, ne ihale kuruluşları ne de ilgili tedarikçiler yasal konumlarından emin olamazlar.
- Otherwise, neither contracting entities nor interested suppliers would be sure of their legal position.
- Aksi takdirde ne ihale kuruluşları ne de ilgili tedarikçiler yasal konumlarından emin olamazlar.
- The Council plans to focus on five important entities.
- Konsey beş önemli kuruluşa odaklanmayı planlamaktadır.
Show More (0)
|
3 |
entity |
oluşum |
n. |
|
- The Greens were also such an entity before there were enough of them to form a political group.
- Yeşiller de siyasi bir grup oluşturmaya yetecek sayıya ulaşmadan önce böyle bir oluşumdu.
- Of course the European Union is a large entity, but it is, nevertheless, manoeuvrable.
- Elbette Avrupa Birliği büyük bir oluşumdur ancak yine de manevra kabiliyeti yüksektir.
Show More (-1)
|
4 |
entity |
zat |
n. |
|
- The new employee is an unknown entity at present.
- Yeni giren çalışan şu anda bilinmeyen bir zat.
Show More (-2)
|