|
- Old Europe has fixed its eyes on a new future.
- Eski Avrupa gözlerini yeni bir geleceğe dikmiştir.
- I was in Scotland recently, where I saw some marvellous moorland, a real paradise in anyone's eyes.
- Geçenlerde İskoçya'daydım, orada herkesin gözünde gerçek bir cennet olan muhteşem bozkırları gördüm.
- I close my eyes, and what do I see?
- Gözlerimi kapatıyorum ve ne görüyorum?
- And we must make the two things compatible in the eyes of the population, of the citizens of Europe.
- Ve bu iki şeyi halkın, Avrupa vatandaşlarının gözünde uyumlu hale getirmeliyiz.
- Never before was a prospective Member State exposed under such a harsh light to the critical eyes of one and all.
- Müstakbel bir Üye Devlet daha önce hiç bu kadar sert bir ışık altında herkesin eleştirel gözlerine maruz kalmamıştı.
- In closing, in many people's eyes the CFP is drinking in the last-chance saloon.
- Son olarak, pek çok kişinin gözünde OBP son kozlarını oynamaktadır.
- I cannot close my eyes to these recurring tragedies that have been mentioned.
- Bahsedilen bu tekrar eden trajedilere gözlerimi kapatamam.
- This is highly relevant to this problem, which we must look at seriously and with our eyes wide open.
- Bu, ciddiyetle ve gözlerimizi dört açarak bakmamız gereken bu sorunla son derece ilgilidir.
- For too long, all eyes have been on the composition of the board and the differences of opinion on that score.
- Uzun zamandır gözler yönetim kurulunun yapısında ve bu konudaki görüş ayrılıklarındaydı.
- How can we retain our credibility in the eyes of consumers if we restrict ourselves to this type of statement?
- Kendimizi bu tür ifadelerle sınırlarsak tüketicilerin gözünde güvenilirliğimizi nasıl koruyabiliriz?
- Even now, we must cast our eyes beyond external borders.
- Şimdi bile gözlerimizi dış sınırların ötesine çevirmeliyiz.
- And that is the rub if we have set our eyes on the year 2004 as the target date.
- Ve eğer gözlerimizi hedef tarih olarak 2004 yılına diktiysek, sorun da budur.
- Your child’s laughter, the colour of its skin and eyes, all were already present in the embryo.
- Çocuğunuzun kahkahası, teninin ve gözlerinin rengi, hepsi embriyoda zaten mevcuttu.
- Now, after the Federal Reserve's drop in interest rates yesterday, all eyes are on the ECB.
- Federal Rezerv'in dün faiz oranlarını düşürmesinin ardından şimdi tüm gözler ECB'de.
- It closes its eyes and ignores the evil.
- Gözlerini kapatır ve kötülüğü görmezden gelir.
- If we simply close our eyes and continue, we shall be shipwrecked and miss out on a great historic opportunity.
- Eğer sadece gözlerimizi kapatıp devam edersek gemimiz batacak ve büyük bir tarihi fırsatı kaçıracağız.
- We cannot close our eyes to them, and the Commission certainly will not.
- Onlara gözlerimizi kapatamayız ve Komisyon da kesinlikle kapatmayacaktır.
- The results of the Pisa Study should have opened people's eyes.
- Pisa Araştırmasının sonuçları insanların gözlerini açmış olmalıdır.
- We must not close our eyes to what is happening in Chechnya just because we say we have to combat terrorism.
- Sırf terörizmle mücadele etmemiz gerektiğini söylediğimiz için Çeçenistan'da yaşananlara gözlerimizi kapatmamalıyız.
- We cannot afford to close our eyes to the reality.
- Gerçeğe gözlerimizi kapatmayı göze alamayız.
- These countries are far from the eyes of the Union, and therefore far from its control.
- Bu ülkeler Birlik'in gözünden ve dolayısıyla kontrolünden uzaktır.
- Zero tolerance or simpler still, closing your eyes, is not a solution.
- Sıfır tolerans ya da daha basit bir ifadeyle gözleri kapatmak bir çözüm değildir.
- I close my eyes and what do I see?
- Gözlerimi kapatıyorum ve ne görüyorum?
- I have seen them with my own eyes.
- Ben bunları kendi gözlerimle gördüm.
- Only then will we have credibility in the eyes of other countries.
- Ancak o zaman diğer ülkelerin gözünde güvenilirliğimiz olacaktır.
- We must respond quickly because we cannot close our eyes to the dramas currently being played out in our Member States.
- Hızlı bir şekilde yanıt vermeliyiz çünkü şu anda Üye Devletlerimizde yaşanan dramlara gözlerimizi kapatamayız.
- I have seen them with my own eyes.
- Bunları kendi gözlerimle gördüm.
- I half-closed my eyes and I had a kind of vision.
- Gözlerimi yarı kapattım ve bir tür hayal gördüm.
- We cannot continue to close our eyes to these problems.
- Bu sorunlara gözlerimizi kapatmaya devam edemeyiz.
- What this report asks us to do is to close our eyes, when in fact people are increasingly beginning to open their eyes.
- Bu raporun bizden istediği şey, aslında insanlar giderek gözlerini açmaya başlamışken, gözlerimizi kapatmaktır.
- Zero tolerance or simpler still, closing your eyes, is not a solution.
- Sıfır tolerans ya da daha basitçe ifade edersek, gözlerinizi kapatmak bir çözüm değildir.
- We criticise the Commission for not being open but, when it comes to ourselves, we close our eyes.
- Komisyonu açık olmamakla eleştiriyoruz ama kendimiz söz konusu olduğunda gözlerimizi kapatıyoruz.
- Open your eyes, ladies and gentlemen.
- Gözlerinizi açın, hanımlar ve beyler.
- This scandal is not acceptable in the eyes of the Council either.
- Bu skandal Konsey'in gözünde de kabul edilebilir değildir.
- This will ensure that it remains independent and thus more credible in citizens' eyes.
- Bu, bağımsız kalmasını ve dolayısıyla vatandaşların gözünde daha güvenilir olmasını sağlayacaktır.
- When will they stop pulling the wool over their own eyes, and over the eyes of the citizens at the same time?
- Hem kendi gözlerini hem de vatandaşların gözlerini boyamaktan ne zaman vazgeçecekler?
- Such distinctions do not exist, however, in the eyes of the Commission.
- Ancak Komisyon'un gözünde bu tür ayrımlar mevcut değildir.
- The results of the Pisa Study should have opened people's eyes.
- Pisa Araştırmasının sonuçları insanların gözlerini açmalıydı.
- This is the reality and we must not close our eyes to it.
- Gerçek budur ve buna gözlerimizi kapatmamalıyız.
- The euro is a stability currency even in the eyes of the world.
- Avro dünyanın gözünde bile bir istikrar para birimidir.
- I too have had the unique experience of visiting Afghanistan and seeing the situation with my own eyes.
- Ben de Afganistan'ı ziyaret etme ve durumu kendi gözlerimle görme gibi eşsiz bir deneyim yaşadım.
- I have seen many of these projects with my own eyes.
- Bu projelerin çoğunu kendi gözlerimle gördüm.
- A true catastrophe is unfolding before our eyes.
- Gözlerimizin önünde gerçek bir felaket yaşanıyor.
- The very suggestion that it might be the other way round makes us lose credibility in the eyes of the outside world.
- Bunun tam tersi olabileceğine dair bir öneri, dış dünyanın gözünde güvenilirliğimizi kaybetmemize neden olur.
- We must keep our eyes on the long term and the enormity of the challenge.
- Gözlerimizi uzun vadeye ve mücadelenin büyüklüğüne dikmeliyiz.
- But those people at the top can also subsequently be brought very much down to earth in the eyes of the public.
- Ancak en tepedeki bu insanlar da daha sonra halkın gözünde çok daha mütevazı hale gelebilirler.
- What this report asks us to do is to close our eyes, when in fact people are increasingly beginning to open their eyes.
- Bu raporun bizden istediği şey, aslında insanlar giderek gözlerini açmaya başlamışken gözlerimizi kapatmamızdır.
- It saves Parliament from becoming still more of a laughing stock in the eyes of the public.
- Parlamentoyu halkın gözünde daha da gülünç duruma düşmekten kurtarmaktadır.
- Eurostat has entered into contracts with companies that have pulled the wool over its eyes and defrauded it.
- Eurostat, gözünü boyayan ve kendisini dolandıran şirketlerle sözleşmeler yapmıştır.
- The European Parliament has closed its eyes.
- Avrupa Parlamentosu gözlerini kapatmıştır.
- Not in our citizens' eyes, according to the opinion polls.
- Kamuoyu yoklamalarına göre vatandaşlarımızın gözünde öyle değil.
- We were amazed to see illegal migrants clambering all over trains in broad daylight before our very eyes.
- Gözlerimizin önünde güpegündüz trenlere tırmanan kaçak göçmenleri görünce hayrete düştük.
- Anyone who supports this resolution obviously wants to shut their eyes to reality.
- Bu kararı destekleyen herkes belli ki gerçeklere gözlerini kapatmak istiyor.
- In the eyes of many ordinary Arabs, he became a symbol of Arab opposition to American supremacy.
- Birçok sıradan Arap'ın gözünde Amerikan üstünlüğüne karşı Arap muhalefetinin sembolü haline geldi.
- In the eyes of these Greek and Roman writers, freedom was not something that had to be granted to all men.
- Bu Yunan ve Romalı yazarların gözünde özgürlük, tüm insanlara verilmesi gereken bir şey değildi.
- It is very dangerous for the eyes as it may cause blindness.
- Körlüğe yol açabileceğinden gözler için çok tehlikelidir.
- He felt it go and popped his eyes open at once.
- Gittiğini hissetti ve gözlerini anında açtı.
- It is very dangerous for the eyes as it may cause blindness.
- Körlüğe neden olabileceğinden gözler için oldukça tehlikelidir.
- Then they started to grow fangs and their eyes became green.
- Sonra sivri dişleri çıkmaya başladı ve gözleri yeşile döndü.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- İri yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- I shut my eyes, and I think of song lyrics.
- Gözlerimi kapatıyorum, ve şarkı sözleri düşünüyorum.
- I looked into my brother's frightened bluish green eyes.
- Ağabeyimin korku dolu mavimsi yeşil gözlerine baktım.
- In the eyes of these Greek and Roman writers, freedom was not something that had to be granted to all men.
- Bu Yunan ve Romalı yazarların gözünde hürriyet, tüm insanlara tanınması gereken bir şey değildi.
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Fakat hoş bir yüzü var ve güzel koyu renkli gözleri var.
- I looked into my brother's frightened bluish green eyes.
- Kardeşimin korkuyla dolan mavimsi yeşil gözlerine baktım.
- In the eyes of these Greek and Roman writers, freedom was not something that had to be granted to all men.
- Bu Yunanlı ve Romalı yazarların gözünde hürriyet, bütün insanlara bahşedilmesi zorunlu olan bir şey değildi.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak gözün içindeki basıncı ölçer.
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel kara gözleri var.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Genç kadının gözleri parladı ve tüm bedeni heyecandan sarsıldı.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak göz içi basıncı ölçer.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- Kocaman, yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel koyu renk gözleri var.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Kadının gözleri parladı ve tüm vücudu heyecandan titredi.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak gözlerin içindeki basıncı ölçer.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Kadının gözleri parladı ve tüm vücudu heyecandan titriyordu.
- Then they started to grow fangs and their eyes became green.
- Sonra sivri dişleri çıktı ortaya ve gözleri yeşile döndü.
- I shut my eyes, and I think of song lyrics.
- Gözlerimi yumuyorum ve aklıma şarkı sözleri geliyor.
- Then they started to grow fangs and their eyes became green.
- Daha sonra sivri dişleri çıkmaya başladı ve gözleri yeşil oldu.
- He turns on his side and opens his eyes at once.
- Yan döner ve bir anda gözlerini açar.
- Things that you see with your eyes are not necessarily true.
- Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
- Sami couldn't believe his eyes.
- Sami gözlerine inanamadı.
- My eyes hurt.
- Gözlerim acıyor.
- She has brown eyes.
- Kahverengi gözleri var.
- I wore sunglasses to protect my eyes from the sun.
- Gözlerimi güneşten korumak için güneş gözlüğü taktım.
- Tom has his father's blue eyes.
- Tom'un gözünün maviliği babasına çekmiş.
- I had my eyes checked three weeks ago.
- Üç hafta önce gözlerimi kontrol ettirdim.
- Close your eyes for a few moments.
- Gözünü kısa süreliğine kapa.
- This girl's eyes are blue.
- Bu kızın gözleri mavidir.
- He stood there with his eyes closed.
- Gözleri kapalı orada durdu.
- Your eyes remind me of stars.
- Gözleriniz bana yıldızları hatırlatıyor.
- You won't believe your eyes.
- Gözlerinize inanamayacaksınız.
- My eyes are itchy.
- Gözlerim kaşınıyor.
- A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.
- Gözlerinde yaşlar olan küçük bir kız annesini arıyordu.
- Suddenly she stood up, very pale, and with a strange light in her eyes.
- Birdenbire ayağa kalktı, çok solgundu ve gözlerinde tuhaf bir ışık vardı.
- Slowly his eyes got used to the dark.
- Yavaş yavaş gözleri karanlığa alıştı.
- Mary has long dark hair and dark eyes.
- Mary'nin uzun koyu renk saçları ve koyu renk gözleri var.
- Jeannie's hair was bluer than her eyes.
- Jeannie'nin saçları gözlerinden daha maviydi.
- I closed my eyes and turned my head.
- Ben gözlerimi kapadım ve başımı çevirdim.
- I'm not taking my eyes off you.
- Gözlerimi senden ayırmıyorum.
- Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerinin içine derin derin baktı.
- Cats' eyes are very sensitive to light.
- Kedilerin gözleri ışığa karşı çok hassas.
- She has started to get a few wrinkles around her eyes.
- Gözlerinin etrafında birkaç kırışıklık oluşmaya başladı.
- Tom didn't open his eyes.
- Tom gözlerini açmadı.
- Tom gazed at Mary with love in his eyes.
- Tom, Mary'ye gözlerinde sevgiyle baktı.
- She has her mother's eyes.
- Annesinin gözlerini almış.
- We have different color eyes.
- Bizim farklı renkte gözlerimiz var.
- I closed my eyes and screamed.
- Gözlerimi kapattım ve çığlık attım.
- You will not believe your eyes.
- Gözlerine inanamayacaksın.
- I can't take my eyes off him.
- Gözlerimi ondan alamıyorum.
- Tom closed his eyes for a moment.
- Tom bir an için gözlerini kapattı.
- I'm not sleeping well currently and now have rings under the eyes.
- Bugünlerde iyi uyuyamıyorum ve göz altlarımda halkalar var.
- Layla's eyes hurt.
- Leyla'nın gözleri acıyor.
- Ever since, I've wandered aimlessly in the everlasting night of your eyes.
- O zamandan beri, gözlerinin sonsuz gecesinde amaçsızca dolaşıyorum.
- She smiled at me with friendly brown eyes.
- Dostça kahverengi gözleriyle bana gülümsedi.
- She has her father's eyes and her mother's nose.
- O, babasının gözlerine ve annesinin burnuna sahip.
- I just couldn't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamadım.
- She stared at him with frightened eyes.
- Korkulu gözlerle ona bakıyordu.
- Tom's story brought tears to my eyes.
- Tom'un hikayesi gözlerimi yaşarttı.
- The house is falling apart before our eyes.
- Ev gözlerimizin önünde yarılıyor.
- Her eyes sparkled like diamonds.
- Gözleri elmas gibi parlıyordu.
- He has brown eyes.
- Onun kahverengi gözleri var.
- I could see the happiness in her eyes.
- Mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
- Don't look at me with such sad eyes.
- Bana öyle üzgün gözlerle bakma.
- Their eyes met for a brief moment.
- Gözleri kısa bir an için buluştu.
- I shut my eyes again.
- Gözlerimi tekrar kapattım.
- It's right in front of your eyes.
- O tam gözlerinin önünde.
- Don't touch your eyes, mouth or nose with your hands.
- Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza veya burnunuza dokunmayın.
- Keep your eyes peeled, people.
- Gözlerinizi açık tutun, millet.
- Why are your eyes so big?
- Gözlerin neden bu kadar büyük?
- He thanked me with his eyes.
- O bana gözleriyle teşekkür etti.
- Tom lost the sight in one of his eyes in a traffic accident.
- Tom bir trafik kazasında gözlerinden birinin görme yetisini kaybetti.
- Police described the killer's eyes as the coldest they'd ever seen.
- Polis, katilin gözlerini şimdiye kadar gördükleri en soğuk gözler olarak tanımladı.
- Her eyes shine when she's happy.
- Mutlu olduğunda gözleri parlıyor.
- I can't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamıyorum.
- Tom's eyes are green.
- Tom'un gözleri yeşildir.
- You should have your eyes checked.
- Gözlerini kontrol ettirmelisin.
- Tom saw fear in Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerinde korku gördü.
- Keep your eyes open.
- Gözlerini açık tut.
- Don't take your eyes off Tom.
- Gözlerini Tom'dan ayırma.
- Stop trying to pull the wool over my eyes.
- Gözlerimi boyamaya çalışmayı bırak.
- A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.
- Küçük bir kız, gözlerinde yaşlarla annesini arıyordu.
- John sleeps with his eyes open.
- John gözleri açık uyur.
- Tom closes his eyes when he kisses.
- Tom öpüşürken gözlerini kapar.
- His eyes are like those of a leopard.
- Gözleri bir leoparınkiler gibi.
- Suddenly she stood up, very pale, and with a strange light in her eyes.
- Birden ayağa kalktı, çok solgundu ve gözlerinde garip bir ışık vardı.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerimizle görürüz; kulaklarımızla duyarız; derimizle dokunuruz; burnumuzla koklarız; ve dilimizle tadarız.
- Tom gazed at Mary with love in his eyes.
- Tom, gözlerinde sevgi ile Mary'ye baktı.
- You've got bags under your eyes.
- Gözlerinin altında torbalar var.
- Tom gazed into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine baktı.
- Tom's eyes are bloodshot.
- Tom'un gözleri kan çanağına dönmüş.
- Please close your eyes.
- Lütfen gözlerinizi kapatın.
- I'm not taking my eyes off him.
- Gözlerimi ondan ayırmayacağım.
- Her eyes scintillate with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- She opened her eyes.
- Gözlerini açtı.
- Protect your eyes.
- Gözlerini koru.
- Her eyes were red from crying.
- Gözleri ağlamaktan kızarmıştı.
- Tom covered his eyes with one hand.
- Tom bir eliyle gözlerini kapadı.
- I'm not taking my eyes off them.
- Gözlerimi onlardan ayırmayacağım.
- A painter's eyes are his most important tools.
- Bir ressamın gözleri onun en önemli aletleridir.
- You have very piercing eyes.
- Senin çok delici gözlerin var.
- He listened to the music with his eyes closed.
- Gözleri kapalı müzik dinledi.
- My eyes are red.
- Gözlerim kızardı.
- Her eyes were flooded with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- He strained his eyes by reading too much.
- Çok okumaktan gözlerini zorlamıştı.
- Her eyes are beautiful.
- Gözleri çok güzel.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
- Anne gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Birds have sharp eyes.
- Kuşların keskin gözleri vardır.
- Cover your eyes.
- Gözlerini kapa.
- Tell me when I can open my eyes.
- Gözlerimi ne zaman açabileceğimi söyle.
- Tom's eyes are red today.
- Tom'un gözleri bugün kırmızı.
- The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek keşif yolculuğu yeni manzaralar keşfetmekten ziyade yeni gözlerle görmekten ibarettir.
- The spacesuits have visors to protect astronauts' eyes from the bright sunlight.
- Uzay elbiselerinde astronotların gözlerini parlak güneş ışığından korumak için güneşlikler vardır.
- You shouldn't have your eyes bigger than your belly.
- Gözlerin göbeğinden daha büyük olmamalı.
- Matthew, with a suspicious moisture in his eyes, got up and went out-of-doors.
- Matthew, gözlerinde şüpheli bir nemle kalktı ve dışarı çıktı.
- Her eyes become round in surprise.
- Şaşkınlıkla gözleri büyüdü.
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı tut, gözlerini ise açık.
- Tom opened his eyes wide.
- Tom gözlerini kocaman açtı.
- He likes women with violet eyes.
- Menekşe gözlü kadınlardan hoşlanıyor.
- She spoke with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla konuştu.
- Your eyes are as beautiful as the arms of the Venus de Milo.
- Gözlerin Venüs de Milo'nun kolları kadar güzel.
- A guest has sharp eyes.
- Bir konuğun keskin gözleri var.
- It's right in front of your eyes.
- Tam gözünün önünde.
- What color are Tom's eyes?
- Tom'un gözleri ne renk?
- She was watching TV with tears in her eyes.
- Gözlerinde gözyaşlarıyla TV izliyordu.
- Your eyes are as beautiful as the arms of the Venus de Milo.
- Gözleriniz, Venüs de Milo'nun kolları kadar güzel.
- His eyes are blue.
- Gözleri mavi.
- Tom can't keep his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyor.
- You won't believe your eyes.
- Gözlerine inanamayacaksın.
- He could only wait to see it with his own eyes.
- Sadece kendi gözleriyle görmek için sabırsızlanıyordu.
- Tom's eyes were moist.
- Tom'un gözleri nemliydi.
- Sami and Layla locked eyes.
- Sami ve Layla göz göze geldi.
- He could not believe his eyes.
- Gözlerine inanamadı.
- Are your eyes bad?
- Gözlerin kötü mü?
- I think it's time for me to get my eyes checked.
- Sanırım gözlerimi kontrol ettirmemin zamanıdır.
- Tom's eyes are closed.
- Tom'un gözleri kapalı.
- Tom opened his eyes and looked at me.
- Tom gözlerini açtı ve bana baktı.
- Tom's eyes are red, and he looks very tired.
- Tom'un gözleri kırmızı ve o çok yorgun görünüyor.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
- His eyes got stuck on the canvas on the wall.
- Gözleri duvardaki tuvale takıldı.
- Keep your eyes peeled!
- Gözlerinizi dört açın!
- Tom closed his eyes and made a wish.
- Tom gözlerini kapattı ve bir dilek diledi.
- He listened to the music with his eyes closed.
- Gözleri kapalı müziği dinledi.
- She had jet black eyes.
- Simsiyah gözleri vardı.
- I didn't open my eyes.
- Gözlerimi açmadım.
- Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parlıyordu.
- A person with weak eyes can't see far.
- Gözleri zayıf olan bir kişi uzağı göremez.
- Tom lay on a sofa with his eyes closed.
- Tom kanepede gözleri kapalı yatıyordu.
- This doll has big eyes.
- Bu bebeğin kocaman gözleri var.
- Tom closed his eyes and took a deep breath.
- Tom gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı.
- Her eyes, a deep blue, were quite impressive.
- Onun koyu mavi gözleri oldukça etkileyiciydi.
- I loved you from the moment I laid eyes on you.
- Seni gözüme kestirdiğim andan itibaren sevdim.
- I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
- Layla opened her eyes.
- Leyla gözlerini açtı.
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında, Mary dışarıdaydı.
- Her eyes were filled with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- Tom closed his eyes and made a wish.
- Tom gözlerini kapadı ve bir dilek tuttu.
- Her eyes are sparkling with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- I have brown eyes.
- Kahverengi gözlerim var.
- I closed my eyes and wished to be somewhere else.
- Gözlerimi kapadım ve başka bir yerde olmak istedim.
- Do you love my eyes more than you love me?
- Gözlerimi beni sevdiğinden daha mı çok seviyorsun?
- Tom got his eyes tested.
- Tom gözlerini test ettirdi.
- Close your eyes for a moment and look for the answer.
- Bir an için gözlerinizi kapatın ve cevabı bulmaya çalışın.
- Mary looked me in the eyes and told me to hold her in my arms.
- Mary gözlerime baktı ve bana onu kollarımda tutmamı söyledi.
- I'll keep my eyes closed.
- Gözlerimi kapalı tutacağım.
- I closed my eyes and listened to the sound of the ocean.
- Gözlerimi kapattım ve okyanusun sesini dinledim.
- You'd better have your eyes examined.
- Gözlerini muayene ettirsen iyi olur.
- Sami and Layla's eyes met.
- Sami ve Layla'nın gözleri buluştu.
- When she opened her eyes I was the first person she saw.
- O gözlerini açtığında onun gördüğü ilk kişi bendim.
- I shut my eyes again.
- Tekrar gözlerimi kapattım.
- You have lovely eyes, don't you?
- Güzel gözlerin var, değil mi?
- Has anyone ever told you that you have beautiful eyes?
- Sana hiç gözlerinin güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
- I have big eyes.
- Büyük gözlerim var.
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında Mary dışarıdaydı.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Gözleri doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için yüzümü süzdü.
- The accident happened right before my eyes.
- Kaza gözlerimin önünde oldu.
- A fat white cat sat on a wall and watched the two of them with sleepy eyes.
- Şişman beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onların ikisini uykulu gözlerle izledi.
- You don't have brown eyes.
- Sen kahverengi gözlü değilsin.
- The dress brings out your eyes.
- Elbise, senin gözlerini belli eder.
- Carrots are good for your eyes.
- Havuçlar gözlerin için iyidir.
- Your eyes bother me, so don't look at me.
- Bana bakma çünkü gözlerin beni rahatsız ediyor.
- The smoke made our eyes water.
- Duman gözlerimizi sulandırdı.
- Tom has blue eyes just like his mother.
- Tom'un gözleri tıpkı annesi gibi mavi.
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı, gözlerini ise açık tut.
- Why do cats' eyes shine in the dark?
- Kedilerin gözleri neden karanlıkta parlar?
- Tom gazed into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerinin içine baktı.
- You shouldn't have your eyes bigger than your belly.
- Gözlerin midenden daha büyük olmamalı.
- I can't take my eyes off her.
- Gözlerimi ondan alamıyorum.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Benim doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için gözleri yüzümü süzdü.
- Mary has big brown eyes.
- Mary'nin iri kahverengi gözleri var.
- You had better see the cloth with your own eyes.
- Kumaşı kendi gözlerinizle görseniz iyi olur.
- Tom has his mother's eyes.
- Tom annesinin gözlerine sahip.
- Tom was wearing a patch over one of his eyes.
- Tom gözlerinden birinin üzerine bir yama takıyordu.
- Your eyes are red from crying.
- Gözlerin ağlamaktan kızarmış.
- I've heard that carrots are good for your eyes.
- Havucun gözleriniz için iyi olduğunu duydum.
- An endless flow of tears fell from her eyes.
- Gözlerinden sonsuz yaşlar döküldü.
- Close your eyes and picture a log house.
- Gözlerinizi kapatın ve bir ağaç ev hayal edin.
- My eyes are tired.
- Gözlerim yoruldu.
- The smoke made our eyes water.
- Duman gözlerimizi yaşarttı.
- Tom's eyes widened.
- Tom'un gözleri büyüdü.
- He watched his father die right in front of his eyes.
- Gözlerinin önünde babasının ölmesini izledi.
- His eyes are bloodshot.
- Gözleri kıpkırmızı olmuş.
- I have good eyes.
- İyi gözlerim var.
- Close your eyes when you listen to music!
- Müzik dinlerken gözlerini kapa!
- His eyes were shining with joy.
- Gözleri sevinçten parıldıyordu.
- Tom shut his eyes again.
- Tom gözlerini tekrar kapattı.
- My eyes were tired.
- Gözlerim yorulmuştu.
- What colour are your eyes?
- Gözlerinin rengi nedir?
- You won't believe your eyes.
- Gözlerine inanmayacaksın.
- Our eyes can detect light.
- Gözlerimiz ışığı algılayabilir.
- Close your eyes and tell me what you hear.
- Gözlerini kapa ve bana ne duyduğunu söyle.
- Tom's eyes are green.
- Tom'un gözleri yeşil.
- Tom's eyes are powerful.
- Tom'un gözleri güçlüdür.
- Keep your eyes on the road.
- Gözünü yoldan ayırma.
- My eyes are tricking me.
- Gözlerim beni kandırıyor.
- This doll has big eyes.
- Bu bebeğin büyük gözleri var.
- She has almond-shaped eyes.
- Badem gözlü.
- She stared at him with frightened eyes.
- Korku dolu gözlerle ona baktı.
- Tom closed his eyes as the nurse inserted the needle into his arm.
- Hemşire koluna iğneyi sokarken Tom gözlerini kapattı.
- Layla couldn't take her eyes off Sami.
- Leyla, gözlerini Sami'den alamadı.
- I looked directly into her eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktım.
- You are the light of my eyes.
- Sen gözlerimin ışığısın.
- Penguins' eyes are adapted for underwater vision.
- Penguenlerin gözleri su altı görüşü için uyarlanmıştır.
- His eyes locked with mine.
- Gözleri benimkilerle kilitlendi.
- Mary covered her eyes during the scary scenes.
- Mary korkutucu sahneler sırasında gözlerini kapadı.
- Don't look at me with such sad eyes.
- Böyle hüzünlü gözlerle bana bakma.
- Did you know you have very pretty eyes?
- Gözlerinin çok güzel olduğunu biliyor muydun?
- How do you avoid getting sweat in your eyes?
- Gözlerinize ter kaçmasını nasıl önlersiniz?
- Your eyes are like stars.
- Gözlerin yıldız gibi.
- Tom rubbed his eyes.
- Tom gözlerini ovuşturdu.
- I could not believe my own eyes.
- Gözlerime inanamadım.
- His eyes look like those of a leopard.
- Gözleri bir leoparınkilere benziyor.
- Tom got some shampoo in his eyes.
- Tom'un gözlerinde biraz şampuan var.
- What color are your wife's eyes?
- Karının gözleri ne renk?
- Our eyes can't see infrared light.
- Gözlerimiz kızılötesi ışığı göremiyor.
- Tom closed his eyes for a few seconds.
- Tom birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı.
- Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü hakkında endişeli.
- They close their eyes.
- Gözlerini kapatıyorlar.
- His eyes were red.
- Gözleri kıpkırmızıydı.
- His eyes were red.
- Gözleri kızarmıştı.
- She has pearly eyes.
- Onun inci gibi gözleri var.
- I felt so sleepy that I could hardly keep my eyes open.
- O kadar uykum vardı ki gözlerimi zor açık tutuyordum.
- Mary covered her eyes during the scary scenes.
- Mary korkunç sahneler sırasında gözlerini kapattı.
- I can see it in your eyes.
- Bunu senin gözlerinde görebiliyorum.
- I'm resting my eyes.
- Gözlerimi dinlendiriyorum.
- Carrots are good for your eyes.
- Havuç gözlerin için iyidir.
- Tom closed his eyes before he kissed Mary.
- Tom, Mary'yi öpmeden önce gözlerini kapattı.
- The falcon has keen eyes.
- Şahinin keskin gözleri var.
- You can open your eyes now.
- Şimdi gözlerini açabilirsin.
- Sami had scary eyes.
- Sami'nin korkunç gözleri vardı.
- She closed her eyes, pursed her lips and leaned forward for a kiss.
- Gözlerini kapattı, dudaklarını büzdü ve bir öpücük için öne eğildi.
- Tom saw fear in Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerindeki korkuyu gördü.
- My eyes are burning.
- Gözlerim yanıyor.
- He was listening to me with his eyes shining.
- Işıldayan gözleriyle beni dinliyordu.
- Whenever I close my eyes, the first thing I see is that woman's face.
- Ne zaman gözlerimi kapatsam, gördüğüm ilk şey o kadının yüzü oluyor.
- The best way to know what a country is like is to go and see it with your own eyes.
- Bir ülkenin nasıl bir yer olduğunu öğrenmenin en iyi yolu gidip kendi gözlerinizle görmektir.
- All I want to do is close my eyes and get some sleep.
- Tek istediğim gözlerimi kapatıp biraz uyumak.
- That girl's eyes are blue.
- Şu kızın gözleri mavi.
- If there was a computer that didn't tire out my eyes, I'd definitely want to buy it.
- Gözlerimi yormayan bir bilgisayar olsaydı, kesinlikle satın almak isterdim.
- Keep our eyes peeled.
- Gözlerini dört aç.
- He slowly opened his eyes, and then she kissed him.
- Adam yavaşça gözlerini açtı ve sonra kadın onu öptü.
- When your eyes encounter a beautiful woman, knock her out.
- Gözlerin güzel bir kadınla karşılaştığında, onu bayılt.
- Please close your eyes.
- Lütfen gözlerinizi kapayın.
- He thanked me with his eyes.
- Bana gözleriyle teşekkür etti.
- The sun burns my eyes.
- Güneş gözlerimi yakıyor.
- He watched his father die right in front of his eyes.
- Babasının gözlerinin önünde ölümünü izledi.
- Tom closed his eyes during the scary parts of the movie.
- Tom filmin korkunç kısımları sırasında gözlerini kapadı.
- You'd better have your eyes examined.
- Gözlerinizi muayene ettirseniz iyi olur.
- Her eyes shine when she's happy.
- Mutlu olduğunda gözleri parlar.
- Tom can't seem to keep his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den ayıramıyor gibi görünüyor.
- I got soap in my eyes.
- Gözüme sabun kaçtı.
- Jane brushed the tears from her eyes.
- Jane gözlerindeki yaşları sildi.
- Never rub the eyes when the hands are dirty.
- Eller kirliyken asla gözleri ovuşturmayın.
- He rolled his eyes.
- O gözlerini devirdi.
- Why are your eyes so big?
- Neden gözleriniz bu kadar büyük?
- Tom couldn't believe his eyes.
- Tom gözlerine inanamıyordu.
- If you don't believe me, you'll believe your own eyes.
- Bana inanmıyorsan, kendi gözlerine inanacaksın.
- I'm not taking my eyes off you.
- Gözlerimi senden ayırmayacağım.
- You have gorgeous eyes.
- Çok güzel gözlerin var.
- She slowly opened her eyes.
- O, gözlerini yavaşça açtı.
- I only have eyes for you.
- Gözüm sadece sende.
- I can see it in her eyes.
- Bunu onun gözlerinde görebiliyorum.
- Her eyes darkened.
- Gözleri karardı.
- Tom just sat there with his eyes closed.
- Tom orada gözleri kapalı oturdu.
- I closed my eyes for a moment.
- Bir an için gözlerimi kapattım.
- I was the cynosure of all eyes.
- Tüm gözlerin odak noktasıydım.
- Her eyes sparkled.
- Gözleri parlıyordu.
- That baby has charming eyes.
- Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- Can you open your eyes, please?
- Gözlerini açar mısın lütfen?
- Tom opened his eyes again.
- Tom gözlerini tekrar açtı.
- Jackson's eyes grew as cold as ice.
- Jackson'ın gözleri buz gibi olmuştu.
- I have brown eyes and black hair.
- Kahverengi gözlerim ve siyah saçlarım var.
- Tom took off his glasses and wiped his eyes.
- Tom gözlüklerini çıkardı ve gözlerini sildi.
- He sat there with his eyes closed.
- Orada gözleri kapalı oturuyordu.
- He has dark hair and dark eyes.
- Koyu renk saçları ve koyu renk gözleri var.
- Tom could hardly believe his eyes.
- Tom gözlerine inanamıyordu.
- The eyes are the windows of the heart.
- Gözler kalbin pencereleridir.
- Keep your eyes closed until I tell you to open them.
- Sana onları açmanı söyleyinceye kadar gözlerini kapalı tut.
- Do not try to run away, please, because the eyes of your enemies are watchful.
- Kaçmaya çalışma, lütfen, çünkü düşmanlarının gözleri tetikte.
- Tom just closed his eyes and tried to ignore what was happening.
- Tom sadece gözlerini kapattı ve olanları görmezden gelmeye çalıştı.
- Her eyes are her best feature.
- Gözleri onun en iyi özelliğiydi.
- He has dark eyes and dark hair.
- Koyu renk gözleri ve koyu renk saçları var.
- Close your pretty eyes.
- Güzel gözlerini kapat.
- I see fear in your eyes.
- Gözlerinde korku görüyorum.
- Close your eyes and take a deep breath.
- Gözlerinizi kapatın ve derin bir nefes alın.
- Cats' eyes are very sensitive to light.
- Kedilerin gözleri ışığa karşı çok hassastır.
- Tom's eyes were brimming with tears.
- Tom'un gözleri yaşlarla doluydu.
- His eyes are blue.
- Onun gözleri mavidir.
- The eyes say more than thousand words.
- Gözler binlerce kelimeden daha fazlasını söyler.
- I've heard that carrots are good for your eyes.
- Havuçların gözler için iyi olduğunu duymuştum.
- That girl's eyes are blue.
- O kızın gözleri mavi.
- The best way to know what a country is like is to go and see it with your own eyes.
- Bir ülkenin nasıl olduğunu öğrenmenin en iyi yolu gitmek ve onu kendi gözlerinizle görmektir.
- He lay on his back with his eyes closed.
- Gözleri kapalı bir şekilde sırtüstü yattı.
- Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovuşturma.
- She had tears in her eyes.
- Gözlerinde yaş vardı.
- She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
- Güzel değildi, ama büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
- I've got eyes.
- Gözlerim var.
- I closed my eyes to calm down.
- Sakinleşmek için gözlerimi kapattım.
- Tom closed his eyes again.
- Tom gözlerini tekrar kapattı.
- Tom avoided Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerinden kaçındı.
- Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse.
- Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik bir at satın almak değildir.
- You've got small eyes.
- Küçük gözlerin var.
- He enchants me with his piercing eyes.
- Delici gözleriyle beni büyülüyor.
- You should never take your eyes off the road while you're driving.
- Araba kullanırken gözünüzü asla yoldan ayırmamalısınız.
- Tom sat next Mary with his eyes closed.
- Tom gözleri kapalıyken Mary'nin yanına oturdu.
- Can I open my eyes?
- Gözlerimi açabilir miyim?
- My eyes were tired.
- Gözlerim yorgundu.
- He couldn't take his eyes off her.
- O gözlerini ondan alamadı.
- I'll keep my eyes shut.
- Gözlerimi kapalı tutacağım.
- I could see the happiness in her eyes.
- Gözlerindeki mutluluğu görebiliyordum.
- He couldn't take his eyes off her.
- Gözlerini ondan alamadı.
- My eyes and head hurt from crying too much.
- Çok ağladığım için gözlerim ve başım ağrıyor.
- She slowly closed her eyes.
- Yavaşça gözlerini kapadı.
- A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce açık havada ve parlak gün ışığındaydım, şimdi ise gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
- We had better protect our eyes from direct sunlight.
- Gözlerimizi direk güneş ışığından korusak iyi olur.
- If you don't believe me, you'll believe your own eyes.
- Bana inanmıyorsan kendi gözlerine inanacaksın.
- I don't believe anything I haven't seen with my own eyes.
- Gözümle görmediğim hiç bir şeye inanmam.
- He closed his eyes.
- Gözlerini kapattı.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Senin parlak gözlerin güneş gibi.
- She has pretty eyes.
- Onun güzel gözleri var.
- Mary has big eyes.
- Mary'nin büyük gözleri var.
- A painter's eyes are his most important tools.
- Bir ressamın gözleri onun en önemli araçlarıdır.
- Tom has bad eyes.
- Tom'un gözleri kötü görüyor.
- His eyes widened.
- Gözleri büyüdü.
- His eyes were shining with joy.
- Gözleri sevinçten parlıyordu.
- Once I opened my eyes again, Amina was staring at me through the bottom of her beer glass.
- Gözlerimi tekrar açtığımda Amina bira bardağının dibinden bana bakıyordu.
- I can't forget your eyes.
- Gözlerini unutamam.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- I want you to close your eyes.
- Gözlerini kapatmanı istiyorum.
- Close your eyes and sleep!
- Gözlerini kapatıp uyu!
- I still remember Fadil's eyes.
- Fadıl'ın gözlerini hala hatırlarım.
- Our eyes can't see infrared light.
- Gözlerimiz kızılötesi ışığı göremez.
- Tom slowly opened his eyes, and then Mary kissed him.
- Tom yavaşça gözlerini açtı ve sonra Mary onu öptü.
- The eyes are the mirrors of the soul.
- Gözler ruhun aynasıdır.
- Mary looked into Tom's eyes.
- Mary Tom'un gözlerine baktı.
- The light hit Tom's eyes.
- Işık Tom'un gözlerine vurdu.
- His eyes were glowing.
- Gözleri parlıyordu.
- Tom can't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyor.
- I'm going to have my eyes tested tomorrow.
- Yarın gözlerimi test ettireceğim.
- Our eyes met.
- Gözlerimiz buluştu.
- I have ears and eyes where nobody has them.
- Kimsede olmayan kulaklarım ve gözlerim var.
- You can't see air with your eyes.
- Gözlerinizle havayı göremezsiniz.
- Danger always looks bigger through the eyes of fear.
- Tehlike, korkunun gözünden her zaman daha büyük görünür.
- Keep your eyes closed until I say that you should open them.
- Ben açmanızı söyleyene kadar gözlerinizi kapalı tutun.
- Tom has good eyes.
- Tom'un güzel gözleri var.
- Tom covered his eyes with one hand.
- Tom bir eliyle gözlerini kapattı.
- The patient was lying in the bed with her eyes closed.
- Hasta yatakta gözleri kapalı yatıyordu.
- Nature and books belong to the eyes that see them.
- Doğa ve kitaplar onları gören gözlere aittir.
- Tom couldn't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- My mind could not believe what my eyes were seeing.
- Gözlerimin gördüğüne zihnim inanamıyordu.
- You've got dark circles under your eyes.
- Gözlerinizin altında koyu halkalar var.
- Most dogs have brown eyes.
- Çoğu köpeğin kahverengi gözleri vardır.
- Tom opened his eyes and looked around.
- Tom gözlerini açtı ve etrafına bakındı.
- He has his father's eyes.
- Babasının gözlerini almış.
- I had my eyes checked.
- Gözlerimi kontrol ettirdim.
- Her eyes are blue.
- Gözleri mavi.
- Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
- Close your eyes when you listen to music.
- Müzik dinlerken gözlerinizi kapatın.
- Since he was tired, he was sitting on the sofa with his eyes closed.
- Yorgun olduğu için kanepede gözleri kapalı oturuyordu.
- Your eyes are lying.
- Gözlerin yalan söylüyor.
- Our eyes met for a moment.
- Gözlerimiz bir an için buluştu.
- She has attractive eyes.
- Onun çekici gözleri var.
- She slowly opened her eyes.
- Yavaşça gözlerini açtı.
- He focused his eyes on the roof.
- Gözlerini çatıya dikti.
- I see tears in your eyes.
- Gözlerinde yaş görüyorum.
- Does Tom have blue eyes?
- Tom'un gözleri mavi mi?
- Your eyes are red from crying.
- Ağlamaktan gözlerin kızarmış.
- In the eyes of the Creator, all are equal.
- Yaratıcının gözünde, herkes eşittir.
- Mary's eyes lit up.
- Mary'nin gözleri parladı.
- Their eyes are glittering with joy.
- Onların gözleri sevinçle parlıyor.
- Why do cats' eyes shine in the dark?
- Neden kedilerin gözleri karanlıkta parlar?
- She lay on the bed with her eyes open.
- Gözleri açık bir şekilde yatağa uzandı.
- Mary stood with her hand shading her eyes.
- Mary, eliyle gözlerine gölge yaparak duruyordu.
- Look me in the eyes and tell me you didn't do it.
- Gözlerime bak ve bana onu yapmadığını söyle.
- I love you more than my eyes.
- Seni gözlerimden daha çok seviyorum.
- When she opened her eyes I was the first person she saw.
- Gözlerini açtığında gördüğü ilk kişi bendim.
- He likes women with violet eyes.
- O, menekşe gözlü kadınlardan hoşlanıyor.
- My eyes hurt!
- Gözlerim acıyor!
- You can't pull the wool over my eyes.
- Gözlerimi boyayamazsın.
- The squirrel closed its eyes and began to count hazelnuts.
- Sincap gözlerini kapadı ve fındıkları saymaya başladı.
- There is power in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerinde güç var.
- I've seen it with my own eyes.
- Ben onu kendi gözlerimle gördüm.
- This horse has beautiful big eyes.
- Bu atın büyük güzel gözleri var.
- I have eyes.
- Gözlerim var.
- The accident happened right before our eyes.
- Kaza gözlerimizin önünde oldu.
- Her eyes are dark.
- Onun gözleri karadır.
- Your eyes are beautiful.
- Senin gözlerin güzel.
- I want to text, but my eyes hurt.
- Mesaj atmak istiyorum ama gözlerim ağrıyor.
- Your eyes bother me, so don't look at me.
- Gözlerin beni rahatsız ediyor, o yüzden bana bakma.
- Tom closed his eyes a minute.
- Tom gözlerini bir dakika kapattı.
- I close my eyes and remember your face.
- Gözlerimi kaparım ve yüzünü hatırlarım.
- The child talked with his eyes shining.
- Çocuk, gözleri parlayarak konuştu.
- He kissed her with his eyes closed.
- Gözleri kapalıyken onu öptü.
- Tom opened his eyes and saw Mary.
- Tom gözlerini açtı ve Mary'yi gördü.
- He has wavy brown hair and dark eyes.
- Onun dalgalı kahverengi saçları ve koyu renk gözleri var.
- Your eyes are beautiful.
- Gözlerin çok güzel.
- Tom undressed Mary with his eyes.
- Tom, Mary'yi gözleriyle soydu.
- Her eyes remind me of a cat.
- Gözleri bana bir kediyi hatırlatıyor.
- If you wait a while, your eyes will adjust to the dark.
- Eğer biraz beklersen gözlerin karanlığa alışacaktır.
- Tom dried his eyes.
- Tom gözlerini kuruladı.
- The girl closed her eyes and listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapadı ve papazı dinledi.
- His eyes betrayed his fear.
- Gözleri korktuğunu ele veriyordu.
- She sat next him with her eyes closed.
- Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.
- She sat next him with her eyes closed.
- Gözleri kapalı bir şekilde onun yanında oturdu.
- He put on sunglasses to protect his eyes from ultraviolet rays.
- Gözlerini ultraviyole ışınlarından korumak için güneş gözlüğü taktı.
- Maria's eyes lightened with pleasure.
- Mary'nin gözleri sevinçle parlıyordu.
- She ran away with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla kaçtı.
- I saw it in your eyes.
- Bunu gözlerinde gördüm.
- Black eyeglasses cover the eyes of my blind colleague.
- Siyah gözlükler kör meslektaşımın gözlerini örter.
- He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerine son derece içten baktı.
- Men trust their ears less than their eyes.
- İnsanlar kulaklarına gözlerinden daha az güveniyorlar.
- The princess lay with her eyes closed.
- Prenses gözleri kapalı yattı.
- When I close my eyes I imagine I am a bird and can fly.
- Gözlerimi kapattığımda bir kuş olduğumu ve uçabildiğimi hayal ediyorum.
- You can't see air with your eyes.
- Havayı gözlerinle göremezsin.
- I'm so tired, I can hardly keep my eyes open.
- Çok yorgunum, gözlerimi zor açık tutuyorum.
- Tom has brown eyes.
- Tom'un kahverengi gözleri var.
- I couldn't take my eyes off Tom.
- Gözlerimi Tom'dan alamıyordum.
- You have only to close your eyes.
- Sadece gözlerinizi kapatın yeter.
- I've got sore eyes.
- Gözlerim ağrıyor.
- I saw fear in her eyes.
- Gözlerinde korku gördüm.
- Sami looked into the dead eyes of Layla.
- Sami, Leyla'nın ölü gözlerine baktı.
- His eyes are like emeralds.
- Gözleri zümrüt gibi.
- Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
- I saw fear in his eyes.
- Gözlerinde korku gördüm.
- He lay on his back with his eyes closed.
- Gözleri kapalı sırtüstü yattı.
- She kept her eyes closed.
- O, gözlerini kapalı tuttu.
- Lift up your eyes, and you'll see the stars.
- Gözlerini kaldır, yıldızları göreceksin.
- You have very pretty eyes.
- Gözlerin çok güzel.
- Their eyes were full of sadness.
- Gözleri hüzün doluydu.
- Christopher Columbus once met the child in Sentence 47456 and opened his eyes to the world.
- Kristof Kolomb bir keresinde 47456 numaralı cümledeki çocukla tanıştı ve onun dünyaya gözlerini açtı.
- This girl's eyes are blue.
- Bu kızın gözleri mavi.
- Her eyes remind me of a cat's eyes.
- Gözleri bana bir kedinin gözlerini hatırlatıyor.
- Are your eyes hurting?
- Gözlerin mi ağrıyor?
- Mary's eyes are black.
- Mary'nin gözleri siyah.
- He has bad eyes.
- Gözleri bozuk.
- Tom closed his eyes and fell asleep.
- Tom gözlerini kapadı ve uykuya daldı.
- Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
- I can see it in his eyes.
- Ben bunu onun gözlerinde görebiliyorum.
- I saw fear in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerinde korku gördüm.
- Take care not to strain your eyes.
- Gözlerini zorlamamaya dikkat et.
- Tom closed his eyes briefly.
- Tom gözlerini kısa süreliğine kapattı.
- Tom could not take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- Pinocchio closed his eyes and pretended to be asleep.
- Pinokyo gözlerini kapadı ve uyuyormuş gibi yaptı.
- I want you to keep your eyes open.
- Gözlerini açık tutmanı istiyorum.
- She was aware of his eyes.
- Onun gözlerinin farkındaydı.
- Cars are running one after another before our eyes.
- Arabalar gözlerimizin önünde birbiri ardına çalışıyor.
- Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse.
- Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik at satın almak değildir.
- Sami's eyes were wide open.
- Sami'nin gözleri tamamen açıktı.
- Sami can't believe his eyes.
- Sami gözlerine inanamıyor.
- Every man is important in his own eyes.
- Her insan kendi gözünde önemlidir.
- Mary's eyes were brimming with tears.
- Mary'nin gözleri yaşlarla doluydu.
- Tom gazed at Mary with love in his eyes.
- Tom Mary'ye gözlerinde sevgiyle baktı.
- Tears filled Mary's eyes.
- Gözyaşları Mary'nin gözlerini doldurdu.
- Close your eyes again.
- Gözlerini tekrar kapat.
- You should protect your eyes from direct sunlight.
- Gözlerini doğrudan güneş ışığından korumalısın.
- I saw the fear in his eyes.
- Onun gözlerindeki korkuyu gördüm.
- Our eyes met for an instant.
- Gözlerimiz bir anlığına buluştu.
- There is power in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerinde güç vardır.
- Always keep your eyes on the road.
- Her zaman gözün yolda olsun.
- The falcon has sharp eyes.
- Şahinin keskin gözleri var.
- Tom's eyes are huge.
- Tom'un gözleri kocaman.
- We had better protect our eyes from direct sunlight.
- Gözlerimizi doğrudan güneş ışığından korusak iyi olur.
- She smiled at me with friendly brown eyes.
- O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
- Why does it hurt when you get sweat in your eyes?
- Gözünüze ter kaçtığında neden acır?
- Your eyes might be better than mine.
- Senin gözlerin benimkilerden daha iyi olabilir.
- It's OK with me if we barbecue, but I don't like it when smoke gets in my eyes.
- Barbekü yapmamız bana uyar ama gözüme duman kaçmasından hoşlanmıyorum.
- Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra yarı kapalı tutun.
- Tears flowed unabated from my eyes.
- Gözlerimden yaşlar hiç dinmeden aktı.
- Tom saw the tears in Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerindeki yaşları gördü.
- Your eyes reflect the echo of my voice.
- Gözlerin sesimin yankısını yansıtıyor.
- He focused his eyes on the roof.
- O, gözlerini çatıya odakladı.
- He looked at her with bleary eyes.
- Donuk gözlerle ona baktı.
- Her eyes are sparkling with joy.
- Onun gözleri sevinçle parıldıyor.
- She was watching the film with her eyes red in tears.
- Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle filmi izliyordu.
- Even though Tom still had tears in his eyes, he began to smile.
- Tom'un gözlerinde hala yaş olmasına rağmen gülümsemeye başladı.
- His sharp eyes never missed a mistake.
- Onun keskin gözleri hiç hata kaçırmadı.
- I have bad eyes.
- Bozuk gözlerim var.
- Tom's mother said he'd ruin his eyes if he sat too close to the TV.
- Tom'un annesi televizyona çok yakın oturursa gözlerini bozacağını söyledi.
- He has eyes like emeralds.
- Zümrüt gibi gözleri var.
- Are your eyes open?
- Gözlerin açık mı?
- Today I see life with the eyes of the heart.
- Bugün hayata kalp gözüyle bakıyorum.
- The flag of his fatherland brought tears to his eyes.
- Anavatanının bayrağı onun gözlerini yaşarttı.
- He can't take his eyes off her.
- Gözlerini ondan alamıyor.
- I have never seen a lion in front of my eyes.
- Gözlerimin önünde hiç aslan görmedim.
- She had jet black eyes.
- Onun simsiyah gözleri vardı.
- His mother opened her eyes wide.
- Annesi gözlerini ayırdı.
- I looked in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerine baktım.
- Look into my eyes.
- Gözlerimin içine bak.
- It's really bad for your eyes.
- Gözlerin için gerçekten kötü.
- How do you know that Tom is undressing you with his eyes?
- Tom'un seni gözleriyle soyduğunu nereden biliyorsun?
- Tom lay on a sofa with his eyes closed.
- Tom gözleri kapalı bir şekilde kanepede yatıyor.
- Open your eyes, people!
- Gözlerinizi açın, millet!
- Her eyes are beautiful.
- Onun gözleri güzel.
- I still remember Fadil's eyes.
- Hala Fadil'in gözlerini hatırlıyorum.
- Keep your eyes closed.
- Gözlerini kapalı tut.
- I saw it with my own eyes.
- Onu kendi gözlerimle gördüm.
- Tom sat next Mary with his eyes closed.
- Tom, Mary'nin yanına gözleri kapalı oturdu.
- You should have seen the fabric with your own eyes.
- Kumaşı kendi gözlerinizle görmeniz gerekirdi.
- Walls have ears, sliding paper doors have eyes.
- Duvarların kulakları var, sürgülü kağıt kapıların gözleri var.
- His grey and lifeless eyes burned like two hot coals.
- Onun gri ve cansız gözleri, iki sıcak kömür gibi yandı.
- Tom's eyes are huge.
- Tom'un gözleri kocamandır.
- I got my eyes tested.
- Gözlerimi test ettirdim.
- His eyes got stuck on the canvas on the wall.
- Onun gözleri duvardaki tuvale takıldı.
- He avoided her eyes.
- Gözlerini kaçırdı.
- Cats' eyes are very sensitive to light.
- Kedilerin gözleri ışığa karşı çok duyarlıdır.
- Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü konusunda endişelidir.
- Close your eyes for a few moments.
- Gözünü biraz kapat.
- There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.
- I looked directly into his eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktım.
- My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Burn the eyes that look at you and the hearts that are waiting for you!
- Sana bakan gözleri ve seni bekleyen kalpleri yak!
- My eyes watered.
- Gözlerim yaşardı.
- Her story brought tears to my eyes.
- Onun hikayesi gözlerimi yaşarttı.
- Did you see the accident with your own eyes?
- Kazayı kendi gözlerinle gördün mü?
- I can see it in your eyes.
- Gözlerinde görebiliyorum.
- He has brown eyes.
- Kahverengi gözleri var.
- Tom's eyes opened.
- Tom'un gözleri açıldı.
- I shade my eyes from sun shine.
- Ben gözlerimi güneş ışığından korurum.
- Paul stood with his hand shading his eyes.
- Paul ellerini gözlerine gölge yaparak durdu.
- When was the last time you had your eyes examined?
- Gözlerinizi en son ne zaman muayene ettirdiniz?
- You have gorgeous eyes.
- Muhteşem gözlerin var.
- Tom kept his eyes on Mary.
- Tom gözlerini Mary'den ayırmadı.
- Today I see life with the eyes of the heart.
- Artık hayata gönül gözüyle bakıyorum.
- You should never take your eyes off the road while you're driving.
- Araba kullanırken asla gözlerini yoldan ayırmamalısın.
- My eyes keep burning.
- Gözlerim yanıp duruyor.
- Jack yawned and rubbed his eyes.
- Jack esnedi ve gözlerini ovuşturdu.
- He looked me straight in the eyes.
- Doğrudan gözlerime baktı.
- Tom was unable to take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- Mary closed her eyes and began to count squirrels.
- Mary gözlerini kapattı ve sincapları saymaya başladı.
- You have only to close your eyes.
- Tek yapmanız gereken gözlerinizi kapamak.
- Tom's eyes twinkle with amusement.
- Tom'un gözleri keyifle parıldıyor.
- The beauty of the music brought tears to her eyes.
- Müziğin güzelliği gözlerini yaşarttı.
- In God's eyes all men are equal.
- Allah'ın gözünde tüm insanlar eşittir.
- Tom kept his eyes shut.
- Tom gözlerini kapalı tuttu.
- I saw the fear in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerindeki korkuyu gördüm.
- I can't keep my eyes off of it.
- Gözlerimi ondan uzak tutamam.
- She rolled her eyes.
- Gözlerini devirdi.
- The child talked with his eyes shining.
- Çocuk, parlayan gözlerle konuştu.
- I want you to open your eyes.
- Ben gözlerini açmanı istiyorum.
- What happened to your eyes?
- Gözlerinize ne oldu?
- Mary's eyes were brimming with tears.
- Mary'nin gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- Tom closed his eyes and tried to concentrate.
- Tom gözlerini kapadı ve konsantre olmaya çalıştı.
- Why do you close your eyes when you kiss me?
- Beni öptüğün zaman neden gözlerini kapatıyorsun?
- She cried till her eyes dried.
- Gözleri kuruyana kadar ağladı.
- Tom closed his eyes and listened to the sound of the waves crashing on the beach.
- Tom gözlerini kapadı ve sahile vuran dalgaların sesini dinledi.
- The father has grey eyes.
- Babasının gri gözleri var.
- You have bedroom eyes.
- Baştan çıkararak bakan gözlerin var.
- When I saw the sight, tears came into my eyes.
- O manzarayı gördüğümde gözlerim yaşardı.
- Tom has dark circles under his eyes.
- Tom'un gözlerinin altında koyu halkalar var.
- Mary uses eyedrops for her dry eyes.
- Mary kuru gözleri için göz damlası kullanıyor.
- You had better see the cloth with your own eyes.
- Kumaşı kendi gözlerinle görsen iyi olur.
- Wipe your eyes.
- Gözlerini sil.
- Keep our eyes peeled.
- Gözlerimizi dört açalım.
- Tom's eyes weren't yet accustomed to the dark, so he couldn't see a thing.
- Tom'un gözleri henüz karanlığa alışmamıştı, bu yüzden hiçbir şey göremiyordu.
- He has eyes at the back of his head.
- Onun kafasının arkasında gözleri var.
- I’ve got eyes on the back of my head!
- Başımın arkasında gözüm var.
- I would like you to close your eyes.
- Gözlerinizi kapatmanızı istiyorum.
- He focused his eyes on the ceiling.
- O, gözlerini tavana odakladı.
- Tom's eyes sparkled.
- Tom'un gözleri parladı.
- I have never seen a lion in front of my eyes.
- Gözümün önünde hiç aslan görmedim.
- Why do you close your eyes when you kiss me?
- Beni öperken neden gözlerini kapatıyorsun?
- What color are your wife's eyes?
- Eşinizin gözleri ne renk?
- She had tears in her eyes.
- Onun gözlerinde yaşlar vardı.
- You are a feast for my eyes.
- Gözlerim için bir ziyafetsin.
- I tried to keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutmaya çalıştım.
- That baby has charming eyes.
- O bebeğin büyüleyici gözleri var.
- I saw it with my own eyes.
- Kendi gözlerimle gördüm.
- Tom can't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamaz.
- Take care not to strain your eyes.
- Gözlerinizi yormamaya dikkat edin.
- Tom's eyes twinkled.
- Tom'un gözleri parladı.
- I felt as if a million eyes were looking at me.
- Bir milyon göz bana bakıyormuş gibi hissettim.
- He has dark eyes and dark hair.
- Onun koyu renk gözleri ve koyu renk saçları var.
- Are your eyes open?
- Gözleriniz açık mı?
- Protect your eyes.
- Gözlerinizi koruyun.
- Mary stood with her hand shading her eyes.
- Mary, eliyle gözlerini güneşten koruyarak dikildi.
- In your eyes, I am already dead.
- Senin gözünde ben zaten ölüyüm.
- Tom has big eyes.
- Tom'un büyük gözleri var.
- She sat there silently with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla sessizce orada oturdu.
- Tom has dark, mysterious eyes.
- Tom'un karanlık, gizemli gözleri var.
- I saw it in your eyes.
- Onu gözlerinde gördüm.
- It took my eyes a long time to adjust to the dark.
- Gözlerimin karanlığa alışması uzun zaman aldı.
- Keep your eyes peeled, people.
- Gözünüzü dört açın millet.
- Tom and Mary both covered their eyes.
- Hem Tom hem de Mary gözlerini kapattı.
- The glitter of the sun hurts my eyes.
- Güneşin parıltısı gözlerimi acıtıyor.
- He enchants me with his piercing eyes.
- O beni delici gözleriyle büyülüyor.
- He stood still with his eyes closed.
- Gözleri kapalı öylece durdu.
- Tom shut his eyes.
- Tom gözlerini kapattı.
- You don't have brown eyes.
- Senin kahverengi gözlerin yok.
- Shut your eyes.
- Gözlerini kapat.
- Tom seems to be having some problems with his eyes.
- Tom gözlerinde bazı sorunları var gibi görünüyor.
- Tom and Mary never took their eyes off each other.
- Tom ve Mary gözlerini birbirlerinden hiç ayırmadılar.
- Tom and Mary looked into each other's eyes.
- Tom ve Mary birbirlerinin gözlerinin içine baktılar.
- Layla couldn't take her eyes off Sami.
- Layla gözlerini Sami'den alamıyordu.
- Keep your eyes closed.
- Gözlerinizi kapalı tutun.
- My eyes are watering.
- Gözlerim sulanıyor.
- She lay on a sofa with her eyes closed.
- Gözleri kapalı bir şekilde kanepeye uzandı.
- The police usually close their eyes to cars parked on the street.
- Polis genellikle sokakta park etmiş arabalara göz yumar.
- This was an experience that opened my eyes.
- Bu gözlerimi açan bir deneyimdi.
- Tom opened his eyes again.
- Tom yine gözlerini açtı.
- The Japanese have dark eyes.
- Japonların koyu gözleri vardır.
- Tom told Mary that she had the prettiest eyes he'd ever seen.
- Tom, Mary'ye onun hayatında gördüğü en güzel gözlere sahip olduğunu söyledi.
- The puppy looked at her with very sad eyes.
- Yavru köpek çok üzgün gözlerle ona baktı.
- Tom just sat there with his eyes closed.
- Tom gözleri kapalı öylece oturdu.
- Her eyes remind me of a cat's eyes.
- Onun gözleri bana kedi gözlerini andırıyor.
- I have really bad eyes.
- Gerçekten kötü gözlerim var.
- She's got such lovely eyes.
- Çok güzel gözleri var.
- She was watching TV with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla televizyon izliyordu.
- I want to see it with my own eyes.
- Kendi gözlerimle görmek istiyorum.
- Tom closed his eyes and listened to the music.
- Tom gözlerini kapadı ve müziği dinledi.
- He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerinin içine derin derin baktı.
- I have two eyes.
- İki tane gözüm var.
- Sami had scary eyes.
- Sami'nin gözleri korkutucuydu.
- I have black eyes.
- Benim gözlerim siyah.
- Close your eyes again.
- Gözlerinizi yeniden kapatın.
- A fat white cat sat on a wall and watched them with sleepy eyes.
- Şişman beyaz bir kedi duvarın üzerine oturmuş uykulu gözlerle onları izliyordu.
- I don't believe anything I haven't seen with my own eyes.
- Kendi gözlerimle görmediğim hiçbir şeye inanmam.
- Tom has his father's eyes.
- Tom babasının gözlerine sahip.
- Christopher Columbus once met the child in Sentence 47456 and opened his eyes to the world.
- Kristof Kolomb bir zamanlar Cümle 47456'daki çocukla tanıştı ve onun gözlerini dünyaya açtı.
- Most anime characters have large eyes.
- Çoğu anime karakterinin büyük gözleri vardır.
- Tom's eyes were damp with tears.
- Tom'un gözleri yaşlarla nemlenmişti.
- Her eyes were red from crying.
- Ağlamaktan gözleri kızarmıştı.
- He looked into her eyes.
- Onun gözlerinin içine baktı.
- Tom wiped the tears from Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerinden gözyaşlarını sildi.
- I've seen it with my own eyes.
- Kendi gözlerimle gördüm.
- She closed her eyes.
- O, gözlerini kapattı.
- He fixed his eyes on me.
- Gözlerini üzerime dikti.
- He has eyes like emeralds.
- Zümrüt gibi gözleri vardı.
- There was fear in her eyes.
- Gözlerinde korku vardı.
- Tom shot Mary between the eyes.
- Tom, Mary'yi gözlerinin ortasından vurdu.
- Her eyes were full of tears.
- Gözleri yaşlarla doluydu.
- All eyes turned towards him.
- Bütün gözler ona çevrildi.
- I'm going to have my eyes examined.
- Gözlerimi muayene ettireceğim.
- There was also an irrefutable sadness in his eyes.
- Gözlerinde reddedilemez bir hüzün de vardı.
- Tom opened his eyes and looked around the room.
- Tom gözlerini açtı ve odaya bakındı.
- The goggles protect your eyes from dust.
- Gözlükler gözlerinizi tozdan korur.
- Children often rub their eyes when they are tired.
- Çocuklar yorgun olduklarında genellikle gözlerini ovuştururlar.
- I couldn't close my eyes.
- Gözlerimi kapatamadım.
- I closed my eyes and squeezed the trigger.
- Gözlerimi kapadım ve tetiğe bastım.
- Walls have ears, shouji have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, shouji'nin gözleri vardır.
- He has dark hair and dark eyes.
- Onun koyu renk saçları ve koyu renk gözleri vardır.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye kaçtı.
- Her eyes sparkle with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- He only likes Polish girls with blue-green eyes.
- Sadece mavi-yeşil gözlü Polonyalı kızlardan hoşlanıyor.
- I stared into his eyes.
- Ben onun gözlerine baktım.
- He sat beside her with his eyes closed.
- Gözleri kapalı onun yanında oturdu.
- Matthew, with a suspicious moisture in his eyes, got up and went out-of-doors.
- Matthew, gözlerinde şüpheli bir nemle, ayağa kalktı ve dışarıya çıktı.
- What colour are your eyes?
- Gözlerin ne renk?
- After cutting habanero peppers, be careful not to rub your eyes.
- Habanero biberlerini kestikten sonra gözlerinizi ovuşturmamaya dikkat edin.
- The solution lay before my eyes, but I didn't see it.
- Çözüm gözlerimin önünde duruyordu ama ben göremedim.
- I closed my eyes and turned my head.
- Gözlerimi kapattım ve başımı çevirdim.
- Kate was lying with her eyes open.
- Kate, gözleri açık yatıyordu.
- What pretty eyes you have!
- Ne güzel gözlerin var!
- I like your eyes!
- Senin gözlerini beğeniyorum!
- My eyes and head hurt from crying.
- Gözlerim ve başım ağlamaktan ağrıyor.
- I love her eyes.
- Onun gözlerini seviyorum.
- She sat there silently with tears in her eyes.
- Gözleri yaşlı sessizce orada oturdu.
- Tom opened his eyes very wide.
- Tom gözlerini kocaman açtı.
- Tom has dark, mysterious eyes.
- Tom'un koyu, gizemli gözleri var.
- Tom couldn't take his eyes off her.
- Tom gözlerini ondan alamadı.
- Her eyes shone with joy when she saw that her mother was not mad at her.
- Annesinin ona kızmadığını görünce gözleri sevinçle parladı.
- The eyes are the window into the soul.
- Gözler ruhun penceresidir.
- Tom closed his eyes tightly.
- Tom gözlerini sıkıca kapattı.
- What color are your eyes?
- Gözleriniz ne renk?
- Tom's eyes are open.
- Tom'un gözleri açık.
- Tom has sharp eyes.
- Tom'un keskin gözleri var.
- The accident happened right before our eyes.
- Kaza tam gözümüzün önünde oldu.
- Close your eyes again.
- Gözlerini yeniden kapat.
- Her eyes are blue.
- Onun gözleri mavidir.
- Tom closed his eyes and went to sleep.
- Tom gözlerini kapattı ve uyumaya gitti.
- You've got sharp eyes.
- Keskin gözlerin var.
- What color are your eyes?
- Gözlerin ne renk?
- Her eyes were swollen.
- Onun gözleri şişmişti.
- Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri kocaman açıldı.
- Tom's eyes are blue.
- Tom'un gözleri mavi.
- Tom closed his eyes and pretended to be asleep.
- Tom gözlerini kapattı ve uyuyormuş gibi yaptı.
- Never rub the eyes when the hands are dirty.
- Ellerin kirliyken asla gözlerini ovma.
- Mary closed her eyes.
- Mary gözlerini kapattı.
- We see with our eyes.
- Gözlerimizle görüyoruz.
- I can't forget your eyes.
- Gözlerini unutamıyorum.
- I think your eyes are so beautiful.
- Bence gözlerin çok güzel.
- His eyes are like those of a leopard.
- Gözleri bir leoparınki gibi.
- The eyes are windows to the soul.
- Gözler ruha açılan pencerelerdir.
- Tom has his mother's eyes.
- Tom'un gözleri annesine çekmiş.
- Her eyes were the colour of kohlrabi.
- Gözleri alabaş rengindeydi.
- Mary wiped her eyes with her apron.
- Mary önlüğüyle gözlerini sildi.
- You're going to ruin your eyes.
- Gözlerini mahvedeceksin.
- Tom could not take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- I had my eyes checked last week.
- Geçen hafta gözlerimi kontrol ettirdim.
- He came into the room with his eyes shining.
- Gözleri parlayarak odaya geldi.
- I saw fear in her eyes.
- Ben de onun gözlerinde korku gördüm.
- My sister saw it with her own eyes.
- Kız kardeşim bunu kendi gözleriyle gördü.
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.
- What colour are her eyes?
- Onun gözleri ne renk?
- He undressed her with his eyes.
- Onu gözleriyle soydu.
- Sami was Satan in Layla's eyes.
- Sami, Layla'nın gözünde Şeytan'dı.
- I can barely keep my eyes open.
- Gözlerimi zar zor açık tutabiliyorum.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar dokunaklı ki gözlerimi yaşartıyor.
- The thief set his eyes on that house.
- Hırsız gözünü o eve dikti.
- He rubbed his eyes with his hands.
- Elleriyle gözlerini ovuşturdu.
- His eyes rested on the girl.
- Gözleri kızın üzerindeydi.
- Tom's eyes were damp with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşları ile nemliydi.
- Her eyes, a deep blue, were quite impressive.
- Koyu mavi gözleri oldukça etkileyiciydi.
- These words brought tears to her eyes.
- Bu sözler onun gözlerini yaşarttı.
- Tom's eyes twinkle with amusement.
- Tom'un gözleri eğlence ile parıldıyor.
- Did you know you have very pretty eyes?
- Çok güzel gözlerin olduğunu biliyor muydun?
- I felt as if a million eyes were looking at me.
- Sanki milyonlarca göz bana bakıyormuş gibi hissettim.
- My eyes are blue.
- Gözlerim mavi.
- Tom opened his eyes and looked around the room.
- Tom gözlerini açtı ve odaya baktı.
- He opened his eyes, looked about him and then jumped out of the bed.
- Gözlerini açtı, etrafına bakındı ve sonra yataktan fırladı.
- I like your eyes!
- Gözlerini sevdim!
- Tears came into my eyes when I was chopping onions.
- Soğanları doğradığım zaman gözlerimden yaş geliyordu.
- I have red eyes.
- Gözlerim kızardı.
- In God's eyes all men are equal.
- Tanrı'nın gözünde tüm insanlar eşittir.
- They close their eyes.
- Onlar gözlerini kapattılar.
- Tom couldn't believe his eyes.
- Tom gözlerine inanamadı.
- Tom closed his eyes a minute.
- Tom bir dakikalığına gözlerini kapattı.
- If there was a computer that didn't tire out my eyes, I'd definitely want to buy it.
- Gözlerimi çok yormayan bir bilgisayar olsa onu kesinlikle almak isterim.
- Tom waited a while to let his eyes adjust to the darkness.
- Tom gözlerinin karanlığa alışması için bir süre bekledi.
- They make the sandwich right in front of your eyes.
- Sandviçi gözünüzün önünde yapıyorlar.
- Tell me when I can open my eyes.
- Bana gözlerimi ne zaman açabileceğimi söyle.
- My sisters have the same color eyes.
- Kız kardeşlerimin de gözleri aynı renk.
- There was fear in his eyes.
- Gözlerinde korku vardı.
- Maria has blue eyes.
- Maria'nın gözleri mavi.
- Tom leaned back and closed his eyes.
- Tom arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı.
- You must keep your eyes open.
- Gözlerini açık tutmalısın.
- Don't take your eyes off him.
- Gözlerini ondan ayırma.
- He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
- Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
- Tom'un gözleri bozuk, bu yüzden her zaman sınıfın en önünde oturuyor.
- His grey and lifeless eyes burned like two hot coals.
- Gri ve cansız gözleri iki kızgın kömür gibi yanıyordu.
- Tom opened his eyes and looked up at Mary.
- Tom gözlerini açtı ve Mary'ye baktı.
- Tom was listening with his eyes half closed.
- Tom gözleri yarı kapalı dinliyordu.
- There was a happy twinkle in her eyes.
- Onun gözlerinde mutlu bir pırıltı vardı.
- I looked in Tom's eyes.
- Ben Tom'un gözlerine baktım.
- Tom didn't believe his eyes.
- Tom gözlerine inanamadı.
- Tom opened his eyes very wide.
- Tom gözlerini çok açtı.
- A fat white cat sat on a wall and watched the two of them with sleepy eyes.
- Şişman beyaz bir kedi duvarın üzerine oturmuş uykulu gözlerle ikisini izliyordu.
- I’ve got eyes on the back of my head!
- Kafamın arkasında gözlerim var!
- Her eyes are laughing.
- Onun gözleri gülüyor.
- Tom couldn't keep his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- Tom should have his eyes examined.
- Tom gözlerini muayene ettirmeli.
- His eyes were full of tears.
- Gözleri yaşlarla doluydu.
- Tom's eyes were full of tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- Eight guys have eyes.
- Sekiz adamın gözleri var.
- I doubted my eyes.
- Gözlerimden şüphe ettim.
- Try to keep your eyes open.
- Gözlerini açık tutmaya çalış.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
- The squirrel closed its eyes and began to count hazelnuts.
- Sincap gözlerini kapattı ve fındıkları saymaya başladı.
- The old man sat in the chair with his eyes closed.
- Yaşlı adam koltukta gözleri kapalı oturdu.
- My eyes keep burning.
- Gözlerim yanmaya devam ediyor.
- Tom had his eyes checked last week.
- Tom geçen hafta gözlerini kontrol ettirdi.
- She was sitting there with her eyes closed.
- Orada gözleri kapalı oturuyordu.
- Closing your eyes helps you think better.
- Gözlerini kapatmak daha iyi düşünmeni sağlar.
- An anxious mother has sharp eyes.
- Endişeli bir annenin keskin gözleri vardır.
- Tom has dark circles under his eyes.
- Tom'un gözlerinin altında koyu renkli halkalar vardır.
- He fixed his eyes on the ceiling.
- O, gözlerini tavana sabitledi.
- Tom's eyes started to water.
- Tom'un gözleri sulanmaya başladı.
- Tom closed his eyes and went to sleep.
- Tom gözlerini kapadı ve uyumaya gitti.
- Tom's eyes are wide open.
- Tom'un gözleri fal taşı gibi açıldı.
- She shut the book and closed her eyes.
- Kitabı kapattı ve gözlerini kapattı.
- Tom and Mary fell in love the moment their eyes met.
- Tom ve Mary göz göze geldikleri anda aşık oldular.
- You have very piercing eyes.
- Çok keskin gözlerin var.
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- O, geniş omuzlar ve karanlık gözlerle güçlüydü.
- She looked directly into his eyes.
- Doğrudan onun gözlerine baktı.
- I'll never forget Tom's eyes.
- Tom'un gözlerini asla unutmayacağım.
- Tom closed his eyes quickly.
- Tom hızla gözlerini kapadı.
- Sami looked into the dead eyes of Layla.
- Sami, Layla'nın ölü gözlerine baktı.
- Tom looked into Mary's eyes, leaned in, and kissed her.
- Tom, Mary'nin gözlerinin içine baktı, eğildi ve onu öptü.
- We see with our eyes.
- Gözlerimizle görürüz.
- Her eyes are scintillating with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- I felt tears come into my eyes.
- Gözlerimin dolduğunu hissettim.
- Tom sat at his desk with his eyes closed.
- Tom masasında gözleri kapalı oturuyordu.
- She cried till her eyes dried.
- O, gözleri kuruyuncaya kadar ağladı.
- Tom stared directly into Mary's eyes.
- Tom doğrudan Mary'nin gözlerine baktı.
- Layla shot Sami between the eyes.
- Leyla, Sami'yi gözlerinin arasından vurdu.
- Mary had dark circles under her eyes.
- Mary'nin gözlerinin altında mor halkalar vardı.
- Our eyes met for a moment.
- Gözlerimiz bir an için bir araya geldi.
- Tom closed his eyes and listened to the sound of the waves crashing on the beach.
- Tom gözlerini kapadı ve sahile çarpan dalgaların sesini dinledi.
- Don't shut your eyes.
- Gözlerini kapatma.
- Walls have ears, shouji have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, shouji'nin gözleri.
- The girl closed her eyes and listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapattı ve papazı dinledi.
- Jason has brown eyes.
- Jason'ın gözleri kahverengi.
- A fat white cat sat on a wall and watched them with sleepy eyes.
- Tombul beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onları uykulu gözlerle seyretti.
- Her eyes remind me of a cat.
- Onun gözleri bana bir kediyi hatırlatıyor.
- You've got dark circles under your eyes.
- Senin gözlerinin altında mor halkalar var.
- She had black hair and dark eyes.
- O siyah saçları ve koyu renkte gözleri vardı.
- Keep your eyes wide open before marriage and half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi sonuna kadar açık tutun ve daha sonra yarı kapalı tutun.
- You closed your eyes.
- Gözlerini kapattın.
- I could barely open my eyes.
- Gözlerimi zar zor açabildim.
- Tom closes his eyes when he kisses.
- Tom öpüşürken gözlerini kapatır.
- Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- My sister saw it with her own eyes.
- Kız kardeşim onu kendi gözleriyle gördü.
- I'm able to do that with my eyes closed.
- Bunu gözlerim kapalıyken yapabilirim.
- Her eyes were swollen.
- Gözleri şişmişti.
- Tom covered his eyes.
- Tom gözlerini kapattı.
- She's got such lovely eyes.
- Onun çok güzel gözleri var.
- He rubbed his eyes with his hands.
- Ellerini kullanarak gözlerini ovuşturdu.
- She kept her eyes closed.
- Gözlerini kapalı tutardı.
- There was a happy twinkle in her eyes.
- Gözlerinde mutlu bir pırıltı vardı.
- My eyes are blue.
- Benim gözlerim mavi.
- My eyes don't work very well anymore.
- Gözlerim artık pek iyi görmüyor.
- Tom wiped the tears from Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerindeki yaşları sildi.
- His eyes are like sapphires.
- Gözleri safir gibi.
- He sat beside her with his eyes closed.
- Gözleri kapalı onun yanına oturdu.
- You should never take your eyes off the road while you're driving.
- Araba kullanırken gözünü asla yoldan ayırmamalısın.
- He focused his eyes on the ceiling.
- Gözlerini tavana odakladı.
- Tom looked deeply into Mary's eyes and smiled.
- Tom May'nin gözlerine derinden baktı ve gülümsedi.
- Tom's eyes were red from crying.
- Tom'un gözleri ağlamaktan kızarmıştı.
- Tom had tears in his eyes.
- Tom'un gözlerinde yaş vardı.
- Tom's eyes blazed with anger.
- Tom'un gözleri öfkeyle parladı.
- Her eyes met his.
- Gözleri onunkilerle buluştu.
- His eyes lit up.
- Gözleri parladı.
- You should get your eyes checked.
- Gözlerini kontrol ettirmelisin.
- Tom's eyes blazed with anger.
- Tom'un gözleri öfke ile parlıyordu.
- My eyes are tricking me.
- Gözlerim beni yanıltıyor.
- I couldn't take my eyes off Tom.
- Gözlerimi Tom'dan alamadım.
- She could not take her eyes off of him.
- Gözlerini ondan alamıyordu.
- A strange spectacle happened before my eyes.
- Gözlerimin önünde garip bir gösteri oldu.
- Tears flowed unabated from my eyes.
- Gözlerimden yaşlar hız kesmeden akıyordu.
- Tom was unable to take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- Tears came into my eyes when I was chopping onions.
- Soğanları doğrarken gözüm yaşardı.
- Tom closed his eyes during the scary parts of the movie.
- Tom filmin korkutucu kısımlarında gözlerini kapattı.
- Dust got into one of my eyes.
- Gözlerimden birine toz kaçtı.
- Look into my eyes.
- Gözlerime bak.
- The house is falling apart before our eyes.
- Ev gözlerimizin önünde dağılıyor.
- Layla's eyes hurt.
- Layla'nın gözleri ağrıyordu.
- You can't disguise sad eyes.
- Üzgün gözleri gizleyemezsin.
- His eyes rested on the girl.
- Gözleri kıza dikilmişti.
- She went out of the room with downcast eyes.
- Üzgün gözlerle odadan çıktı.
- Tom's eyes filled with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doldu.
- Tom closes his eyes when he swims underwater.
- Tom su altında yüzerken gözlerini kapatır.
- I saw tears in his eyes.
- Onun gözlerinde gözyaşı gördüm.
- Tom just closed his eyes and tried to ignore what was happening.
- Tom gözlerini kapadı ve olanları görmezlikten gelmeye çalıştı.
- His eyes are red.
- Gözleri kırmızı.
- He devoured me with his eyes.
- Beni gözleriyle yuttu.
- Tom couldn't take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- He could not take his eyes off of her.
- Gözlerini ondan alamadı.
- Mary's eyes are pretty.
- Mary'nin gözleri güzel.
- A guest has sharp eyes.
- Bir misafirin keskin gözleri vardır.
- I can do it with my eyes closed.
- Gözlerim kapalı bile yapabilirim.
- The Japanese have dark eyes.
- Japonların koyu renk gözleri vardır.
- You will not believe your eyes.
- Gözlerinize inanamayacaksınız.
- Tom told Mary she should get her eyes checked.
- Tom Mary'ye gözlerini kontrol ettirmesi gerektiğini söyledi.
- Maria's eyes lightened with pleasure.
- Maria'nın gözleri zevkle parladı.
- My eyes, my eyes!
- Gözlerim, gözlerim!
- My eyes are dazzled by the sun.
- Gözlerim güneşten kamaştı.
- Their eyes glitter with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- He has eyes in the back of his head.
- Onun başının arkasında gözleri vardır.
- Layla shot Sami between the eyes.
- Layla Sami'yi gözlerinin arasından vurdu.
- I'm so tired, I can hardly keep my eyes open.
- Çok yorgunum, gözlerimi güçlükle açık tutabiliyorum.
- Aim for the eyes!
- Gözleri hedefle!
- Mary had dark circles under her eyes.
- Mary'nin gözlerinin altında koyu halkalar vardı.
- They fell in love the moment their eyes met.
- Onlar gözleri karşılaştığı an âşık oldular.
- I saw him with my own eyes.
- Onu kendi gözlerimle gördüm.
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerini açık tut, her şey çok hızlı olacak.
- I just can't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamıyorum ki.
- She slowly closed her eyes.
- Yavaşça gözlerini kapattı.
- Keep your eyes wide open before marriage and half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra da yarı kapalı tutun.
- When I saw the sight, tears came into my eyes.
- Manzarayı gördüğümde gözlerim doldu.
- I love Tom's eyes.
- Tom'un gözlerini seviyorum.
- Tom closed his eyes and thought about Mary.
- Tom gözlerini kapadı ve Mary'yi düşündü.
- Her eyes ran over the list to see if her name was on it.
- Gözleri listede adının olup olmadığını görmek için listenin üzerinde gezindi.
- Can you walk with your eyes closed?
- Gözlerin kapalı yürüyebiliyor musun?
- She was aware of her parents' eyes.
- Ailesinin gözlerinin farkındaydı.
- Whenever I close my eyes, the first thing I see is that woman's face.
- Ne zaman gözlerimi kapatsam gördüğüm ilk şey o kadının yüzü oluyor.
- Most dogs have brown eyes.
- Çoğu köpeğin gözleri kahverengidir.
- The story brought tears to her eyes.
- Hikaye gözlerini yaşarttı.
- I closed my eyes and shook my head.
- Gözlerimi kapattım ve başımı salladım.
- I want you to open your eyes.
- Gözlerini açmanı istiyorum.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla duyuyoruz, tenimizle dokunuyoruz, burnumuzla kokluyoruz ve dilimizle tadıyoruz.
- Our eyes should meet when we shake hands.
- El sıkışırken gözlerimiz buluşmalı.
- Tom undressed Mary with his eyes.
- Tom gözleriyle Mary'i soydu.
- Tom eyes widened.
- Tom'un gözleri büyüdü.
- This was an experience that opened my eyes.
- Bu gözlerimi açan bir deneyim oldu.
- Tom has bad eyes.
- Tom'un gözleri bozuk.
- The falcon has sharp eyes.
- Şahinin keskin gözleri vardır.
- His eyes were full of tears.
- Onun gözleri gözyaşları doluydu.
- They have eyes and see nothing.
- Onların gözleri var ve hiçbir şey görmüyorlar.
- I'm not taking my eyes off them.
- Gözlerimi onlardan ayırmıyorum.
- You can't see air with your eyes.
- Gözlerinle havayı göremezsin.
- He gazed into her eyes.
- Onun gözlerinin içine baktı.
- My eyes are very sensitive to light.
- Gözlerim ışığa karşı çok hassastır.
- I have small eyes.
- Küçük gözlerim var.
- His eyes were red.
- Gözleri kanlanmıştı.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerinize zarar verebilir.
- Stop trying to pull the wool over my eyes.
- Gözümü boyamaya çalışmaktan vazgeç.
- He has wavy brown hair and dark eyes.
- Dalgalı kahverengi saçları ve koyu renk gözleri var.
- She has pearly eyes.
- İnci gibi gözleri var.
- I saw him get killed right in front of my eyes.
- Onun gözlerimin önünde öldürüldüğünü gördüm.
- Tom got soap in his eyes.
- Tom'un gözüne sabun kaçtı.
- My eyes are tired.
- Gözlerim yorgun.
- Tom sat at his desk with his eyes closed.
- Tom masasında gözleri kapalı oturdu.
- Tom closed his eyes.
- Tom gözlerini kapattı.
- Her eyes scintillate with joy.
- Onun gözleri sevinçle parıldıyor.
- The patient was lying in the bed with his eyes closed.
- Hasta yatakta gözleri kapalı yatıyordu.
- Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
- Both girls have blue eyes.
- İki kızın da gözleri mavi.
- I scarcely believed my eyes.
- Gözlerime zor inandım.
- I'll keep my eyes shut.
- Ben gözlerimi kapalı tutacağım.
- Mary felt like Tom was undressing her with his eyes.
- Mary, Tom'un onu gözleriyle soyduğunu hissetti.
- You should get your eyes examined by the doctor.
- Gözlerini bir doktora muayene ettirmelisin.
- He often thinks with his eyes shut.
- O, sık sık gözleri kapalı düşünüyor.
- Her eyes are scintillating with joy.
- Gözleri sevinçle parıldıyor.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Gözleri doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için yüzümde dolaştı.
- She closed her eyes and made a wish.
- O da gözlerini kapadı ve bir dilek diledi.
- Her eyes are dark.
- Gözleri koyu renk.
- Tom couldn't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- His eyes betrayed his fear.
- Gözleri, korkusunu açığa vurdu.
- You shouldn't have your eyes bigger than your belly.
- Gözlerin göbeğinden büyük olmamalı.
- I saw him get killed right in front of my eyes.
- Gözlerimin önünde öldürüldüğünü gördüm.
- Tom closed his eyes and shook his head.
- Tom gözlerini kapadı ve başını salladı.
- His mother opened her eyes wide.
- Annesi gözlerini kocaman açtı.
- Sami and Layla locked eyes.
- Sami ve Layla gözlerini birbirine kenetledi.
- The light hurts my eyes.
- Işık gözlerimi acıtıyor.
- Tom slowly closed his eyes.
- Tom yavaşça gözlerini kapattı.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Tom closed his eyes and fell asleep.
- Tom gözlerini kapattı ve uykuya daldı.
- Tom got some shampoo in his eyes.
- Tom'un gözlerine şampuan kaçtı.
- When your eyes encounter a beautiful woman, knock her out.
- Gözlerin güzel bir kadınla karşılaştığında, onu çok şaşırt.
- She lay on the bed with her eyes open.
- Gözleri açık şekilde yatağa uzandı.
- I felt tears come into my eyes.
- Gözlerimin yaşardığını hissettim.
- Sunglasses protect our eyes from the sun.
- Güneş gözlüğü, gözlerimizi güneşten korur.
- A person with weak eyes can't see far.
- Gözleri zayıf olan biri uzağı göremez.
- Children often rub their eyes when they are tired.
- Çocuklar yorgun olduklarında sık sık gözlerini ovarlar.
- She couldn't take her eyes off him.
- Gözlerini ondan alamıyordu.
- He fixed his eyes on the ceiling.
- Gözlerini tavana dikti.
- Tom closed his eyes and began to count sheep.
- Tom gözlerini kapadı ve koyunları saymaya başladı.
- Don't close your eyes.
- Gözlerini kapama.
- You have very pretty eyes.
- Çok güzel gözlerin var.
- She had black hair and dark eyes.
- Siyah saçları ve koyu renk gözleri vardı.
- Sami couldn't believe his eyes.
- Sami gözlerine inanamıyordu.
- My eyes hurt.
- Gözlerim ağrıyor.
- I can't take my eyes off of you.
- Gözlerimi senden alamıyorum.
- His eyes betrayed his fear.
- Gözleri, korkusunu ele verdi.
- I have two eyes.
- Benim iki gözüm var.
- He recounted the accident to me as if he had seen it with his own eyes.
- Kazayı bana kendi gözleriyle görmüş gibi anlattı.
- Tom opened his eyes once more.
- Tom gözlerini bir kez daha açtı.
- You closed your eyes.
- Sen gözlerini kapattın.
- He looked into her eyes and suddenly went away.
- Gözlerinin içine baktı ve aniden uzaklaştı.
- Tom struggled to keep his eyes open.
- Tom gözlerini açık tutmaya çalıştı.
- The old man sat in the chair with his eyes closed.
- Yaşlı adam sandalyede gözleri kapalı oturuyordu.
- His eyes were full of tears.
- Gözleri gözyaşları doluydu.
- Tom stared deep into her eyes.
- Tom onun gözlerinin içine yürekten baktı.
- Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri yaşlarla ıslanmıştı.
- Her eyes lit up.
- Gözleri parladı.
- I can't open my eyes.
- Gözlerimi açamıyorum.
- Mary has long dark hair and dark eyes.
- Mary'nin uzun siyah saçları ve siyah gözleri var.
- Okay, Tom, you can open your eyes now!
- Tamam, Tom şimdi gözlerini açabilirsin!
- In your eyes, I am already dead.
- Senin gözlerinde ben zaten ölüyüm.
- The bride came into the room with lowered eyes and with everyone staring at her.
- Gelin, herkesin gözleri üzerindeyken yere bakan gözlerle odaya girdi.
- Tom shut his eyes.
- Tom gözlerini kapadı.
- I love your eyes.
- Gözlerini severim.
- His eyes filled with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doldu.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerle görürüz, kulaklarla duyarız, deriyle temas ederiz, burunla koklarız ve dille tadarız.
- Tom didn't believe his eyes.
- Tom gözlerine inanmadı.
- I have big eyes.
- Benim büyük gözlerim var.
- He could not believe his eyes.
- O, gözlerine inanamadı.
- He was listening to me with his eyes shining.
- Gözleri parlayarak beni dinliyordu.
- Is something wrong with your eyes?
- Gözlerinde bir sorun mu var?
- Mary has pretty eyes.
- Mary'nin güzel gözleri var.
- Her eyes are her best feature.
- Gözleri onun en iyi organıdır.
- Tom can't seem to keep his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyor.
- Birds have sharp eyes.
- Kuşlar keskin gözlere sahiptirler.
- The spacesuits have visors to protect astronauts' eyes from the bright sunlight.
- Uzay giysilerinde astronotların gözlerini parlak güneş ışığından korumak için vizörler bulunur.
- Tom never took his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den hiç ayırmadı.
- Tom closed his eyes and began to count sheep.
- Tom gözlerini kapatıp koyun saymaya başladı.
- He strained his eyes by reading too much.
- Çok fazla okuyarak gözlerini yordu.
- Tears shimmered in her eyes.
- Gözlerinde yaşlar parlıyordu.
- He often thinks with his eyes shut.
- Sık sık gözleri kapalı düşünür.
- Something flew by in front of my eyes.
- Gözlerimin önünden bir şey geçti.
- Tom and Mary both covered their eyes.
- Tom ve Mary gözlerini kapattılar.
- I shade my eyes from sun shine.
- Gözlerimi güneş ışığından koruyorum.
- You can open your eyes now.
- Artık gözlerini açabilirsin.
- Owls have big eyes.
- Baykuşların büyük gözleri vardır.
- You have such pretty eyes.
- Çok güzel gözlerin var.
- I saw you making eyes at Tom.
- Tom'la göz göze geldiğini gördüm.
- Your eyes are like stars.
- Gözlerin yıldızlar gibi.
- You have wonderful eyes.
- Harika gözlerin var.
- Tom struggled to keep his eyes open.
- Tom gözlerini açık tutmak için mücadele etti.
- You should get your eyes examined.
- Gözlerini muayene ettirmelisin.
- Mary looked into Tom's eyes.
- Mary, Tom'un gözlerinin içine baktı.
- May I open my eyes now?
- Şimdi gözlerimi açabilir miyim?
- Did you see the accident with your own eyes?
- Kazayı kendi gözlerinizle gördünüz mü?
- My eyes and head hurt from crying too much.
- Gözlerim ve başım çok ağlamaktan ağrıyor.
- Tom signaled Mary with his eyes.
- Tom gözleriyle Mary'yi işaret etti.
- Slowly his eyes adjusted to the darkness.
- Gözleri yavaşça karanlığa alıştı.
- Where are your eyes?
- Gözlerin nerede?
- The puppy looked at her with very sad eyes.
- Köpek yavrusu ona çok üzgün gözlerle baktı.
- Owls have big eyes.
- Baykuşların büyük gözleri var.
- Mary uses eyedrops for her dry eyes.
- Mary kuru gözleri için göz damlaları kullanır.
- Your eyes might be better than mine.
- Gözlerin benimkilerden daha iyi olabilir.
- She looked directly into his eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktı.
- Tom is very sleepy and can hardly keep his eyes open.
- Tom çok uykulu ve gözlerini zorlukla açık tutabiliyor.
- Fadil didn't believe his eyes.
- Fadıl gözlerine inanamıyordu.
- Tom's eyes are bloodshot.
- Tom'un gözleri kan çanağı.
- Layla opened her eyes.
- Layla gözlerini açtı.
- I closed my eyes and squeezed the trigger.
- Gözlerimi kapadım ve tetiği çektim.
- My eyes must be tricking me.
- Gözlerim beni kandırıyor olmalı.
- Tom rolled his eyes.
- Tom gözlerini devirdi.
- Tom's eyes are shut.
- Tom'un gözleri kapalı.
- They could not believe their eyes.
- Gözlerine inanamadılar.
- Tom's mother said he'd ruin his eyes if he sat too close to the TV.
- Tom'un annesi onun TV'ye çok yakın oturursa gözlerini mahvedeceğini söyledi.
- My eyes haven't yet adjusted to the darkness.
- Gözlerim henüz karanlığa alışamadı.
- Tom slowly opened his eyes, and then Mary kissed him.
- Tom yavaşça gözlerini açtı ve ardından Mary onu öptü.
- Tom wasn't able to take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- When did you last look someone in the eyes?
- En son ne zaman birisinin gözlerine baktın?
- What happened to your eyes?
- Senin gözlerine ne oldu?
- The sheep is white with black rings around her eyes.
- Koyun gözlerinin etrafında siyah halkaları olan beyaz bir koyun.
- His eyes failed him.
- Gözleri onu yanılttı.
- Tom has his eyes closed and is pretending to be asleep.
- Tom gözlerini kapattı ve uyuyormuş gibi yapıyor.
- He recounted the accident to me as if he had seen it with his own eyes.
- O bana kazayı kendi gözleriyle görmüş gibi anlattı.
- Tom seems to be having some problems with his eyes.
- Tom'un gözleriyle ilgili bazı sorunları var gibi görünüyor.
- Her eyes are dark.
- Onun gözleri kara.
- He looked directly into her eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktı.
- I couldn't take my eyes off of you from the minute I entered this room.
- Bu odaya girdiğim andan itibaren gözlerimi senden alamadım.
- Tom's eyes lit up suddenly.
- Tom'un gözleri birden parladı.
- Her eyes darkened.
- Onun gözleri karardı.
- Our eyes should meet when we shake hands.
- El sıktığımız zaman göz göze gelmeliyiz.
- Since he was tired, he was sitting on the sofa with his eyes closed.
- O yorgun olduğu için kanepede gözleri kapalı oturuyordu.
- Her eyes sparkled.
- Onun gözleri parlıyordu.
- She has almond-shaped eyes.
- Badem şeklinde gözleri var.
- You won't believe your eyes.
- Gözlerinize inanmayacaksınız.
- Don't touch your eyes, mouth or nose with your hands.
- Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza ve burnunuza dokunmayın.
- My eyes aren't very good.
- Gözlerim pek iyi değil.
- I closed my eyes.
- Gözlerimi kapattım.
- I scarcely believed my eyes.
- Ben gözlerime güçlükle inandım.
- His eyes stopped functioning due to old age.
- Yaşlılıktan dolayı gözleri artık görmüyordu.
- Tom and Mary fell in love the moment their eyes met.
- Tom ve Mary gözleri karşılaştıkları anda âşık oldular.
- I love your eyes.
- Gözlerinizi seviyorum.
- She dried her eyes.
- O, gözlerini kuruladı.
- Keep your eyes on the prize.
- Gözlerini ödülden ayırma.
- You will not believe your eyes.
- Gözlerinize inanmayacaksınız.
- The thief set his eyes on that house.
- Hırsız gözlerini o eve dikti.
- Tom opened his eyes.
- Tom gözlerini açtı.
- Mayuko has sharp eyes.
- Mayuko'nun keskin gözleri var.
- Why don't you keep your eyes open?
- Neden gözlerini açık tutmuyorsun?
- You should have your eyes examined.
- Gözlerini muayene ettirmelisin.
- Tom, I want you to close your eyes.
- Tom, gözlerini kapatmanı istiyorum.
- The soap hurt my eyes.
- Sabun gözlerimi acıttı.
- I saw him with my own eyes.
- Ben onu kendi gözlerimle gördüm.
- Her eyes are bloodshot.
- Gözleri kanlanmış.
- I think it's time for me to get my eyes checked.
- Sanırım gözlerimi kontrol ettirme zamanım geldi.
- He has eyes in the back of his head.
- Kafasının arkasında gözleri var.
- She sat there silently with tears in her eyes.
- Gözleri yaşlı sessizce oraya oturdu.
- She ran away with tear-filled eyes.
- Gözleri dolu dolu kaçtı.
- They saw with their natural eyes but we see with the eyes of our heart.
- Onlar kendi doğal gözleriyle görüyorlardı ama bizler kalp gözümüzle görürüz.
- She sat there silently with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla sessizce orada oturuyordu.
- Walls have ears, sliding paper doors have eyes.
- Duvarların kulakları, sürgülü kağıt kapıların gözleri vardır.
- Keep your eyes closed until I tell you to open them.
- Ben aç diyene kadar gözlerini kapalı tut.
- I closed my eyes and wished to be somewhere else.
- Gözlerimi kapattım ve başka bir yerde olmayı diledim.
- If I hadn't seen it with my own eyes, I would never have believed it.
- Kendi gözlerimle görmeseydim, asla inanmazdım.
- Her eyes are laughing.
- Gözleri gülüyor.
- Keep your eyes wide open!
- Gözlerini dört aç!
- Tom opened his eyes and looked around.
- Tom gözlerini açtı ve etrafa baktı.
- You had better have your eyes examined.
- Gözlerini muayene ettirsen iyi olur.
- Can you open your eyes, please?
- Lütfen gözlerini açar mısın?
- You've got circles under your eyes.
- Gözlerinizin altında halkalar var.
- I can see it in his eyes.
- Ben de onun gözlerinde görebiliyorum.
- My eyes itch.
- Gözlerim kaşınıyor.
- She has her father's eyes and her mother's nose.
- Gözleri babasına, burnu annesine çekmiş.
- She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
- O güzel değildi ama onun büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
- She rose to her feet with tears in her eyes.
- Gözleri yaşlı bir şekilde ayağa kalktı.
- Three eyes see more than one.
- Üç göz bir gözden fazlasını görür.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Neden kadınlar gözlerine makyaj yaparken ağızlarını açıyor?
- The dress brings out your eyes.
- Elbise gözlerini ortaya çıkarıyor.
- His eyes failed him.
- Gözleri onu hayal kırıklığına uğrattı.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- Tom got shampoo in his eyes.
- Tom'un gözlerine şampuan kaçmıştı.
- They fell in love the moment their eyes met.
- Gözleri buluştuğu anda aşık oldular.
- He looked into the boy's eyes.
- Çocuğun gözlerinin içine baktı.
- She rubbed her eyes.
- Gözlerini ovuşturdu.
- Your eyes were full of sadness.
- Gözlerin hüzün doluydu.
- Tom lay on the bed with his eyes open.
- Tom yatakta gözleri açık yatıyordu.
- You have pretty eyes.
- Güzel gözlerin var.
- Her eyes sparkle with joy.
- Onun gözleri neşeyle parıldıyor.
- Keep your eyes peeled!
- Gözlerini dört aç!
- Tom wouldn't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- Don't close your eyes.
- Gözlerini kapatma.
- Tom and Mary looked into each other's eyes and kissed.
- Tom ve Mary birbirlerinin gözlerinin içine baktılar ve öpüştüler.
- My eyes and head hurt from crying.
- Ağlamaktan gözlerim ve başım ağrıyordu.
- His eyes were glowing.
- Onun gözleri parlıyordu.
- She put on dark glasses to protect her eyes from the sun.
- Gözlerini güneşten korumak için koyu renk gözlük taktı.
- She has attractive eyes.
- Çekici gözleri var.
- Tom has bags under his eyes.
- Tom'un gözlerinin altında torbalar var.
- You have cute eyes.
- Sevimli gözlerin var.
- Tom couldn't take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- You should have seen the fabric with your own eyes.
- Kumaşı kendi gözlerinizle görmeliydiniz.
- In the eyes of the Creator, all are equal.
- Yaratıcının gözünde herkes eşittir.
- I close my eyes and remember your face.
- Gözlerimi kapatıyorum ve yüzünü hatırlıyorum.
- Tom's eyes were brimming with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- She sat on the floor, her eyes closed.
- Yere oturdu, gözleri kapalıydı.
- Her eyes were shut.
- Gözleri kapalıydı.
- You have lovely eyes.
- Çok güzel gözlerin var.
- I'm not taking my eyes off Tom.
- Gözlerimi Tom'dan ayırmıyorum.
- Tom kept his eyes closed.
- Tom gözlerini kapalı tuttu.
- My eyes are closed.
- Gözlerim kapalı.
- The accident happened before my very eyes.
- Kaza gözlerimin önünde oldu.
- She lay on a sofa with her eyes closed.
- Gözleri kapalı şekilde bir kanepeye yattı.
- He looked into her eyes and suddenly went away.
- Onun gözlerinin içine baktı ve aniden çekip gitti.
- His eyes are red.
- Onun gözleri kırmızıdır.
- I got shampoo in my eyes.
- Gözüme şampuan kaçtı.
- Mary wiped her eyes with her apron.
- Mary gözlerini önlüğüyle sildi.
- I saw tears in his eyes.
- Gözlerinde yaşlar gördüm.
- Tom wasn't able to take his eyes off of Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamıyordu.
- Things that you see with your eyes are not necessarily true.
- Gözlerinizle gördüğünüz şeyler her zaman doğru olmayabilir.
- Tom's eyes widened in surprise.
- Tom'un gözleri şaşkınlıkla açıldı.
- Most dogs have brown eyes.
- Çoğu köpek, kahverengi gözlere sahiptir.
- You have lovely eyes.
- Güzel gözlerin var.
- My brother closes his eyes when he's drinking.
- Kardeşim içerken gözlerini kapatır.
- Her eyes sparkled.
- Onun gözleri parladı.
- John sleeps with his eyes open.
- John gözleri açık uyuyor.
- She came in with tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlarla içeri girdi.
- Tom got shampoo in his eyes.
- Tom'un gözlerine şampuan kaçtı.
- My mind could not believe what my eyes were seeing.
- Aklım gözlerimin gördüklerine inanamıyordu.
- I'm not taking my eyes off you.
- Gözlerimi senden alamıyorum.
- Tom, I want you to close your eyes.
- Tom, gözlerini kapamanı istiyorum.
- My eyes are blue.
- Gözlerim mavidir.
- Tom's eyes lit up when Mary walked into the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom'un gözleri parladı.
- Mary wiped her eyes.
- Mary gözlerini sildi.
- Tom yawned and rubbed sleep from his eyes.
- Tom esnedi ve gözlerindeki uykuyu sildi.
- The goggles protect your eyes from dust.
- Gözlükler gözünüzü tozdan korurlar.
- Tom's eyes lit up.
- Tom'un gözleri parladı.
- They closed their eyes.
- Gözlerini kapattılar.
- When I close my eyes, I imagine that I am a bird and can fly.
- Gözlerimi kapattığımda bir kuş olduğumu ve uçabildiğimi hayal ediyorum.
- Try to keep your eyes open.
- Gözlerinizi açık tutmaya çalışın.
- What colour are her eyes?
- Gözleri ne renk?
- She sat on the floor, her eyes closed.
- Gözleri kapalı bir şekilde yere oturdu.
- Are your eyes hurting?
- Gözleriniz acıyor mu?
- His sharp eyes never missed a mistake.
- Keskin gözleri hiçbir hatayı gözden kaçırmaz.
- Okay, Tom, you can open your eyes now!
- Tamam Tom, artık gözlerini açabilirsin!
- Mary closed her eyes and began to count squirrels.
- Mary gözlerini kapadı ve sincapları saymaya başladı.
- He sat there with his eyes closed.
- Gözleri kapalı orada oturdu.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru koştu.
- Your eyes are very beautiful.
- Gözleriniz çok güzel.
- I closed my eyes for a moment.
- Gözlerimi bir an için kapattım.
- There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmak mesafe vardır.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- She has pretty eyes.
- Güzel gözleri var.
- You should never take your eyes off the road while you're driving.
- Araba sürerken asla gözlerini yoldan ayırmamalısın.
- All eyes turned towards her.
- Bütün gözler ona çevrildi.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Kadınlar gözlerine makyaj yaparken neden ağızlarını açarlar?
- I could not believe my own eyes.
- Kendi gözlerime inanamadım.
- Tom's eyes were red from crying.
- Tom'un gözleri ağlamaktan kızardı.
- If you wait a while, your eyes will adjust to the dark.
- Biraz beklerseniz, gözleriniz karanlığa alışacaktır.
- When was the last time you had your eyes examined?
- En son ne zaman gözlerini muayene ettirdin?
- Cover your eyes.
- Gözlerini kapat.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Parlak gözlerin güneş gibi.
- Cats' eyes are very sensitive to light.
- Kedilerin gözleri ışığa çok duyarlıdır.
- Tom's eyes were full of tears.
- Tom'un gözleri yaşlarla doluydu.
- He stood still with his eyes closed.
- Hâlâ gözleri kapalı duruyordu.
- Mary's eyes glinted with excitement.
- Mary'nin gözleri heyecanla parlıyordu.
- I can do it with my eyes closed.
- Gözlerim kapalı yapabilirim.
- All I want to do is close my eyes and get some sleep.
- Tek yapmak istediğim gözlerimi kapatmak ve biraz uyumak.
- The walls have ears, the doors have eyes.
- Duvarların kulakları, kapıların gözleri vardır.
- Tom can't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den ayıramaz.
- My doctor told me to put the eyedrops in my eyes three times a day.
- Doktorum gözlerime günde üç kez göz damlası koymamı söyledi.
- He looked directly into her eyes.
- Doğrudan onun gözlerine baktı.
- Fadil didn't believe his eyes.
- Fadıl gözlerine inanmadı.
- I love the look in your eyes.
- Gözlerindeki bakışı seviyorum.
- He closed his eyes.
- Gözlerini kapadı.
- Cars are running one after another before our eyes.
- Arabalar gözlerimizin önünden ard arda geçiyor.
- I want to see it with my own eyes.
- Onu kendi gözlerimle görmek istiyorum.
- The glitter of the sun hurts my eyes.
- Güneşin ışıltısı gözlerimi acıtıyor.
- He has eyes at the back of his head.
- Kafasının arkasında gözleri var.
- Tom closed his eyes before he kissed Mary.
- Tom, Maria'yı öpmeden önce gözlerini kapadı.
- Aim for the eyes!
- Gözlere nişan al!
- There was also an irrefutable sadness in his eyes.
- Ayrıca onun gözlerinde reddedilemez bir üzüntü vardı.
- My brother closes his eyes when he's drinking.
- Erkek kardeşim içerken gözlerini kapatır.
- The sheep is white with black rings around her eyes.
- Koyun beyaz ve gözlerinin etrafında siyah halkalar var.
- Tom signaled Mary with his eyes.
- Tom gözleriyle Mary'ye işaret etti.
- Tom closed his eyes quickly.
- Tom gözlerini hızla kapattı.
- The princess lay with her eyes closed.
- Prenses gözleri kapalı yatıyordu.
- She rose to her feet with tears in her eyes.
- Gözlerindeki yaşlarla ayağa kalktı.
- You have cute eyes.
- Çok tatlı gözlerin var.
- A strange spectacle happened before my eyes.
- Gözlerimin önünde tuhaf bir gösteri oldu.
- I saw tears in her eyes.
- Gözlerinde yaşlar gördüm.
- Dust got into one of my eyes.
- Gözlerimden birine toz girdi.
- His eyes locked with mine.
- Gözleri benimki ile kilitlendi.
- When a woman is talking to you, listen to what she says with her eyes.
- Bir kadın seninle konuşurken, gözleriyle ne dediğini dinle.
- I'm not taking my eyes off him.
- Gözlerimi ondan ayırmıyorum.
- Black eyeglasses cover the eyes of my blind colleague.
- Siyah gözlükler kör meslektaşımın gözlerini kapatıyor.
- Tears poured from her eyes.
- Gözlerinden yaşlar döküldü.
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- Prens güçlüymüş, geniş omuzları ve koyu renk gözleri varmış.
- You've got small eyes.
- Senin küçük gözlerin var.
- Has anyone told you that you have beautiful eyes?
- Gözlerinin çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
- His eyes are bloodshot.
- Onun gözleri kan çanağı.
- Tears welled up in my eyes.
- Gözlerim yaşardı.
- I saw the fear in his eyes.
- Gözlerindeki korkuyu gördüm.
- The good news brought tears to her eyes.
- İyi haber, gözlerini yaşarttı.
- On a clear, dark night, our eyes can see about 6,000 or so stars in the sky.
- Açık ve karanlık bir gecede gözlerimiz gökyüzünde yaklaşık 6,000 kadar yıldız görebilir.
- Tom took off his glasses and closed his eyes.
- Tom gözlüklerini çıkardı ve gözlerini kapattı.
- I have brown eyes and black hair.
- Benim kahverengi gözlerim ve siyah saçım var.
- She dried her eyes.
- Gözlerini kuruladı.
- She closed her eyes and made a wish.
- O, gözlerini kapattı ve bir dilek tuttu.
- Mary has big brown eyes.
- Mary'nin büyük kahverengi gözleri var.
- Men trust their ears less than their eyes.
- İnsanlar kulaklarına gözlerinden daha az güvenirler.
- Tom's eyes were glued to the screen.
- Tom'un gözleri ekrana yapışmıştı.
- Layla wouldn't take her eyes of Sami.
- Layla gözlerini Sami'den alamadı.
- Tom's eyes are red, and he looks very tired.
- Tom'un gözleri kırmızı ve çok yorgun görünüyor.
- What's wrong with your eyes?
- Gözlerinin nesi var?
- She closed her eyes.
- Gözlerini kapattı.
- I closed my eyes and screamed.
- Gözlerimi kapadım ve çığlık attım.
- How can mirrors be real if our eyes aren't real?
- Gözlerimiz gerçek değilse aynalar nasıl gerçek olabilir?
- The cat closed his eyes and started to purr.
- Kedi gözlerini kapadı ve mırlamaya başladı.
- Hold my hand and look into my eyes.
- Elimi tut ve gözlerimin içine bak.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar dokunaklı ki gözlerimi yaşarttı.
- Her eyes lit up.
- Onun gözleri parladı.
- You should keep your eyes on the road, Tom.
- Gözlerini yoldan ayırmamalısın, Tom.
- Mary's eyes are pretty.
- Mary'nin gözleri çok güzel.
- Their eyes were full of sadness.
- Gözleri keder doluydu.
- Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
- Her eyes are bloodshot.
- Gözleri kan çanağı.
- Tom's eyes softened.
- Tom'un gözleri yumuşadı.
- Just close your eyes and relax.
- Sadece gözlerinizi kapatın ve rahatlayın.
- I'm able to do that with my eyes closed.
- Bunu gözlerim kapalıyken yapabiliyorum.
- Tom kept his eyes open.
- Tom gözlerini açık tuttu.
- Mary has beautiful brown eyes.
- Mary'nin güzel kahverengi gözleri var.
- Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona sabitlendi.
- Jason has brown eyes.
- Jason'un kahverengi gözleri var.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
- Uzun kirpikli, hoş, koyu renk gözleri vardı.
- I closed my eyes and listened to the sound of the ocean.
- Gözlerimi kapadım ve okyanusun sesini dinledim.
- Tom wouldn't take his eyes off Mary.
- Tom gözlerini Mary'den alamadı.
- You should see your eyes.
- Gözlerini görmelisin.
- I'm not taking my eyes off her.
- Gözlerimi ondan ayırmıyorum.
- The girl, closing her eyes, listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapatarak papazı dinledi.
- Tom closed his eyes and took a deep breath.
- Tom gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
- Don't take your eyes off her.
- Gözlerini ondan ayırma.
- Tom lay on the bed with his eyes open.
- Tom gözleri açık yatakta yatıyordu.
- You are a feast for my eyes.
- Sen benim gözlerim için bir ziyafetsin.
- Your eyes remind me of stars.
- Gözlerin bana yıldızları hatırlatıyor.
- He avoided her eyes.
- Onun gözlerinden kaçtı.
- He came into the room with his eyes shining.
- Parlayan gözleriyle odaya girdi.
- Tom's eyes are blue.
- Tom'un gözleri mavidir.
- Their eyes are glittering with joy.
- Gözleri sevinçle parlıyor.
- Tom closed his eyes for a moment and considered his options.
- Tom bir an için gözlerini kapadı ve seçeneklerini düşündü.
- Her eyes are black as coal.
- Gözleri kömür gibi karadır.
- I looked at her and saw tenderness in her eyes.
- Ona baktım ve gözlerinde şefkat gördüm.
- This horse has beautiful big eyes.
- Bu atın çok güzel kocaman gözleri var.
- Her eyes are black as coal.
- Gözleri kömür gibi siyah.
- My eyes widened.
- Gözlerim büyüdü.
- His eyes lit up.
- Onun gözleri parladı.
- The walls have ears, the doors have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, kapıların gözleri vardır.
- The eyes say more than thousand words.
- Gözler binlerce sözden daha fazlasını söyler.
- The eyes are the window into the soul.
- Gözler ruha açılan penceredir.
- She went out of the room with downcast eyes.
- Kederli gözlerle odadan çıktı.
- The patient was lying in the bed with his eyes closed.
- Hasta gözleri kapalı yatakta yatıyordu.
- Tom wiped his eyes.
- Tom gözlerini sildi.
- Tom shut his eyes again.
- Tom yine gözlerini kapadı.
- Can you walk with your eyes closed?
- Gözlerin kapalı yürüyebilir misin?
- I opened my eyes.
- Gözlerimi açtım.
Show More (1326)
|