1 |
fairly |
oldukça |
adv. |
|
- This box is fairly heavy.
- Bu kutu oldukça ağır.
- One fairly prosaic example is the toilet paper tube.
- Oldukça yavan bir örnek tuvalet kağıdı tüpüdür.
- One fairly prosaic example is the toilet paper tube.
- Oldukça alelade bir örnek, karton tuvalet kağıdı rulosudur.
- I strongly support the committee amendments and would only advocate a couple of fairly technical changes.
- Komite değişikliklerini güçlü bir şekilde destekliyorum ve sadece oldukça teknik birkaç değişikliği savunuyorum.
- Following the fairly technical introduction we have heard, we should not lose sight of what this is all about.
- Dinlediğimiz oldukça teknik girişin ardından bunun neyle ilgili olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
- The prospects for this are fairly good, given the way things look at present, particularly in Japan.
- Şu anda özellikle Japonya'da yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda bunun gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek.
- Of course, there are still some developing countries that deal with aid funds in a fairly arbitrary way.
- Elbette hala yardım fonlarını oldukça keyfi bir şekilde kullanan bazı gelişmekte olan ülkeler var.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça sevimli görünüyor.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça hoş görünüyor.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla burası oldukça sevimli görünüyor.
- Tom speaks fairly quickly.
- Tom oldukça hızlı konuşuyor.
- I think I speak French fairly well.
- Sanırım Fransızcayı oldukça iyi konuşuyorum.
- We know each other fairly well.
- Birbirimizi oldukça iyi tanıyoruz.
- It's fairly difficult to do that.
- Bunu yapmak oldukça zor.
- He has a fairly large fortune.
- Oldukça büyük bir serveti var.
- I'm fairly certain that it was the elephant.
- Fil olduğundan oldukça eminim.
- I'm fairly certain Tom doesn't know how to speak French.
- Tom'un Fransızca konuşmayı bilmediğinden oldukça eminim.
- I'm fairly certain that Tom will pass today's exam.
- Tom'un bugünkü sınavı geçeceğinden oldukça eminim.
- Now I'm fairly healthy again.
- Şimdi yine oldukça sağlıklıyım.
- Some of my friends can speak French fairly well.
- Arkadaşlarımdan bazıları Fransızcayı oldukça iyi konuşabilirler.
- Tom plays table tennis fairly well.
- Tom masa tenisini oldukça iyi oynuyor.
- Tom can speak French fairly well.
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşabiliyor.
- Both my mother and I can cook fairly well.
- Hem annem hem de ben oldukça iyi yemek yapabiliriz.
- I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Çinceyi oldukça iyi okuyabiliyorum ama çok iyi yazamıyorum.
- I can understand French fairly well, but I'm not good at speaking it.
- Fransızcayı oldukça iyi anlıyorum ama konuşmakta iyi değilim.
- She's in a fairly bad mood now.
- Şu anda oldukça kötü bir ruh hali içinde.
- Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
- I'm fairly fluent in French.
- Fransızcam oldukça akıcıdır.
- I can speak French fairly fluently.
- Fransızcayı oldukça akıcı konuşabilirim.
- I'm fairly sure Tom is in Boston now.
- Tom'un şu anda Boston'da olduğundan eminim.
- She's in a fairly bad mood now.
- O, şimdi oldukça kötü bir ruh hali içinde.
- I'm fairly certain I can do that.
- Bunu yapabileceğimden oldukça eminim.
- Tom does that fairly well.
- Tom bunu oldukça iyi yapar.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- The clouds are white and fairly fluffy.
- Bulutlar beyaz ve oldukça kabarık.
- It's fairly warm today.
- Hava bugün oldukça sıcak.
- Tom and Mary both remained fairly calm.
- Tom ve Mary oldukça sakin kaldılar.
- Tom seems to be able to speak French fairly well.
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşabiliyor gibi görünüyor.
- Tom came home fairly late last night.
- Tom dün gece eve oldukça geç geldi.
- I'm fairly talented, I think.
- Sanırım oldukça yetenekliyim.
- I play tennis fairly well, I think.
- Sanırım oldukça iyi tenis oynuyorum.
- I think I speak French fairly well.
- Fransızcayı oldukça iyi konuştuğumu düşünüyorum.
- I'm fairly sure Tom is in Boston now.
- Tom'un şu anda Boston'da olduğundan oldukça eminim.
- I actually play piano fairly well.
- Ben aslında oldukça iyi piyano çalıyorum.
- I can speak French fairly fluently.
- Fransızcayı oldukça akıcı konuşabiliyorum.
- Tom plays the guitar fairly well.
- Tom oldukça iyi gitar çalıyor.
- I'm fairly optimistic.
- Ben oldukça iyimserim.
- I can speak French fairly well, but I still make a lot of mistakes.
- Oldukça iyi Fransızca konuşabiliyorum ama hala birçok hata yapıyorum.
- I'm fairly certain I can do that.
- Bunu yapabileceğime oldukça eminim.
- I'm fairly busy.
- Oldukça meşgulüm.
- Tom seemed fairly happy.
- Tom oldukça mutlu görünüyordu.
- I think that Tom can swim fairly well.
- Bence Tom oldukça iyi yüzebilir.
- I used to speak French fairly well.
- Fransızcayı oldukça iyi konuşurdum.
- I used to play the guitar fairly well.
- Ben oldukça iyi gitar çalardım.
- I'm fairly certain Tom doesn't believe us.
- Tom'un bize inanmadığından oldukça eminim.
- I'm fairly convinced of that.
- Bundan oldukça eminim.
- I'm fairly sure it'll work.
- İşe yarayacağından oldukça eminim.
- I think the consequences are fairly significant.
- Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un bundan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly sure I can do that.
- Bunu yapabileceğimden oldukça eminim.
- Tom did fairly well on the test he took yesterday.
- Tom dün girdiği sınavda oldukça başarılı oldu.
- I'm fairly optimistic.
- Oldukça iyimserim.
- I speak French fairly well.
- Fransızcayı oldukça iyi konuşurum.
- I think I speak French fairly well.
- Sanırım Fransızca'yı oldukça iyi konuşuyorum.
- I'm fairly happy.
- Ben oldukça mutluyum.
- Tom and Mary both remained fairly calm.
- Tom ve Mary her ikisi de oldukça sakin kaldı.
- It's fairly unique.
- Oldukça eşsiz.
- I play tennis fairly well, I think.
- Tenisi oldukça iyi oynuyorum, sanırım.
- Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşuyor, değil mi?
- I'm fairly sure Tom hasn't done his homework yet.
- Tom'un henüz ev ödevini yapmadığından oldukça eminim.
- Tom found it fairly easy to follow Mary without being seen.
- Tom, Mary'yi görünmeden takip etmenin oldukça kolay olduğunu fark etti.
- I'm fairly confident I can do that.
- Bunu yapabileceğime oldukça eminim.
- I speak French fairly well, I think.
- Sanırım Fransızcam oldukça iyi.
- I think I eat a fairly balanced diet.
- Sanırım oldukça dengeli besleniyorum.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Tom yaklaşık üç yıllık yoğun bir çalışmadan sonra Fransızcayı oldukça akıcı bir şekilde konuşur hale geldi.
- That's fairly alarming.
- Bu oldukça korkutucu.
- Both of us can swim fairly well.
- İkimiz de oldukça iyi yüzebiliyoruz.
- The clouds are white and fairly fluffy.
- Bulutlar beyazdır ve oldukça kabarıktır.
- Tom may understand French fairly well, but doesn't speak it so well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi anlayabilir ama çok iyi konuşamaz.
- I'm fairly certain that Tom has never done anything like that before.
- Tom'un daha önce böyle bir şeyi hiç yapmadığından oldukça eminim.
- It's fairly accurate.
- Oldukça doğru.
- Tom speaks fairly quickly.
- Tom oldukça hızlı konuşur.
- I can speak French fairly well, but I still make a lot of mistakes.
- Fransızcayı oldukça iyi konuşabiliyorum ama yine de çok hata yapıyorum.
- I'm fairly happy.
- Oldukça mutluyum.
- That's fairly reasonable.
- Bu oldukça mantıklı.
- I'm fairly busy, actually.
- Ben gerçekten oldukça meşgulüm.
- Tom knew Mary could speak French fairly well.
- Tom, Mary'nin oldukça iyi Fransızca konuştuğunu biliyordu.
- It's a fairly complicated problem.
- Oldukça karmaşık bir sorun.
- I'm fairly busy, actually.
- Aslında oldukça meşgulüm.
- I speak French fairly well, I think.
- Sanırım, oldukça iyi Fransızca konuşuyorum.
- That's fairly alarming.
- Bu oldukça endişe verici.
- I'm fairly certain that Tom will pass today's exam.
- Tom'un bugünün sınavını geçeceğinden oldukça eminim.
- Tom bought Mary a fairly expensive camera.
- Tom Mary'ye oldukça pahalı bir kamera aldı.
- I'm fairly certain that we're being watched.
- İzlendiğimizden oldukça eminim.
- Both of us can swim fairly well.
- İkimiz de oldukça iyi yüzebiliriz.
- I'm fairly hungry.
- Ben oldukça açım.
- Tom and I know each other fairly well.
- Tom ve ben birbirimizi oldukça iyi tanıyoruz.
- Tom speaks French fairly well.
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşuyor.
- I know a guy who plays the guitar fairly well.
- Oldukça iyi gitar çalan bir adam tanıyorum.
- I'm fairly sure I can do that.
- Bunu yapabileceğime oldukça eminim.
- He deals fairly with people.
- O, insanlarla oldukça ilgilenir.
- Tom seems fairly sure of himself.
- Tom kendinden oldukça emin görünüyor.
- Tom may understand French fairly well, but doesn't speak it so well.
- Tom, Fransızca'yı oldukça iyi anlayabilir, ama onu çok iyi konuşmuyor.
- Tom speaks French fairly well.
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşur.
- He came home fairly late last night.
- Dün gece eve oldukça geç geldi.
- Young Martin spent a fairly quiet childhood in Atlanta, Georgia.
- Genç Martin Atlanta, Georgia'da oldukça sakin bir çocukluk geçirdi.
- I'm fairly sure I'm right about this.
- Bu konuda haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly convinced of that.
- Ondan oldukça ikna oldum.
- Tom bought Mary a fairly expensive camera.
- Tom Mary'ye oldukça pahalı bir fotoğraf makinesi aldı.
- I actually play piano fairly well.
- Aslında oldukça iyi piyano çalarım.
- I'm fairly certain Tom can't do that.
- Tom'un bunu yapamayacağından oldukça eminim.
- I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
- I speak French fairly well.
- Oldukça iyi Fransızca konuşurum.
- He speaks English fairly well, doesn't he?
- İngilizceyi oldukça iyi konuşuyor, değil mi?
- I'm fairly hungry.
- Oldukça açım.
- I can still do that fairly well.
- Bunu hala oldukça iyi yapabilirim.
- I consider myself fairly lucky.
- Kendimi oldukça şanslı görüyorum.
- You seem to speak French fairly fluently.
- Oldukça akıcı şekilde Fransızca konuşuyor gibi görünüyorsun.
- I'm fairly old-fashioned.
- Oldukça eski kafalıyımdır.
- I'm fairly sure it'll work.
- Bunun işe yarayacağından oldukça eminim.
- It's fairly accurate.
- Bu oldukça doğru.
- My job pays fairly well.
- İşimin maaşı oldukça iyi.
- Tom seems to be able to speak French fairly well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabiliyor gibi görünüyor.
- One of my friends can speak French fairly well.
- Arkadaşlarımdan biri oldukça iyi Fransızca konuşabiliyor.
- I'm fairly certain.
- Oldukça eminim.
- I thought you did fairly well.
- Oldukça iyi iş çıkardığını düşünmüştüm.
- Some of Tom's classmates can speak French fairly well.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından bazıları oldukça iyi Fransızca konuşabiliyor.
- I'm fairly old-fashioned.
- Ben oldukça eski kafalıyım.
- I consider myself fairly fluent in French.
- Kendimi Fransızca'da oldukça akıcı olarak görüyorum.
- Tom bought Mary a fairly expensive camera.
- Tom, Mary'ye oldukça pahalı bir fotoğraf makinesi aldı.
- The foreigner speaks Japanese fairly well.
- Yabancı, oldukça iyi Japonca konuşur.
- Tom does that fairly well.
- Tom bunu oldukça iyi yapıyor.
- I can understand French fairly well, but I'm not good at speaking it.
- Fransızcayı oldukça iyi anlayabiliyorum ama onu konuşmakta iyi değilim.
- I'm fairly fluent in French.
- Fransızcada oldukça akıcıyım.
- Deer are fairly intelligent.
- Geyikler oldukça zekidir.
- I'm fairly pleased.
- Oldukça memnunum.
- I'm fairly confident I can do that.
- Bunu yapabileceğimden oldukça eminim.
- I speak three languages fairly well.
- Üç dili oldukça iyi konuşurum.
- I'm fairly certain Tom lives on Park Street.
- Tom'un Park Street'te yaşadığından oldukça eminim.
- He speaks English fairly well.
- Oldukça iyi İngilizce konuşuyor.
- I think the consequences are fairly significant.
- Sonuçlarının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
- Now I'm fairly healthy again.
- Şimdi tekrar oldukça sağlıklıyım.
- I think that's fairly unique.
- Bence bu oldukça eşsiz.
- After studying French for three years, Tom could speak it fairly well.
- Üç yıl Fransızca çalıştıktan sonra Tom oldukça iyi konuşabiliyordu.
- I think I can sing fairly well.
- Bence oldukça iyi şarkı söyleyebilirim.
- Tom plays table tennis fairly well.
- Tom oldukça iyi masa tenisi oynuyor.
- Tom can speak French fairly well.
- Tom oldukça iyi Fransızca konuşabilir.
- It's fairly warm today.
- Bugün hava oldukça sıcak.
- He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
- Both my mother and I can cook fairly well.
- Annem de ben de oldukça iyi yemek yaparız.
- I'm fairly sure I'm right about this.
- Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I used to speak French fairly well.
- Eskiden oldukça iyi Fransızca konuşurdum.
- Tom seems to be in a fairly bad mood now.
- Tom şu anda oldukça kötü bir ruh halinde görünüyor.
- I think I can sing fairly well.
- Oldukça iyi şarkı söyleyebildiğimi düşünüyorum.
- Tom can dance fairly well, can't he?
- Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
- I know a guy who plays the guitar fairly well.
- Ben oldukça iyi gitar çalan bir adam biliyorum.
- I used to play the guitar fairly well.
- Eskiden oldukça iyi gitar çalardım.
- After studying French for three years, Tom could speak it fairly well.
- Üç yıl Fransızca öğrendikten sonra, Tom onu oldukça iyi konuşabildi.
- I'm fairly certain that it was the elephant.
- Onun fil olduğundan oldukça eminim.
- Tom seems fairly sure of himself.
- Tom oldukça kendinden emin görünüyor.
- I speak three languages fairly well.
- Üç dili oldukça iyi konuşuyorum.
- I'm fairly certain Tom would have fun there.
- Tom'un orada eğleneceğinden oldukça eminim.
- I think I did fairly well today.
- Sanırım bugün oldukça iyi iş çıkardım.
- It's fairly unique.
- Bu oldukça benzersiz.
- I play tennis fairly well.
- Oldukça iyi tenis oynarım.
- Tom plays the guitar fairly well.
- Tom gitarı oldukça iyi çalar.
- Tom seems to be in a fairly bad mood now.
- Tom şimdi oldukça kötü bir ruh hali içinde görünüyor.
- One of my friends can speak French fairly well.
- Arkadaşlarımdan biri oldukça iyi derecede Fransızca konuşabiliyor.
- Tom knew Mary could speak French fairly well.
- Tom Mary'nin oldukça iyi Fransızca konuşabildiğini biliyordu.
- You seem to speak French fairly fluently.
- Fransızcayı oldukça akıcı konuşuyorsun.
Show More (167)
|
2 |
fairly |
adil bir şekilde |
adv. |
|
- Ultimately, it is down to us, as Parliament, to allocate the scarce resources as fairly as possible.
- Nihayetinde, kıt kaynakları mümkün olduğunca adil bir şekilde tahsis etmek Parlamento olarak bize düşmektedir.
- We should look at the situation fairly and consider the underlying causes.
- Duruma adil bir şekilde bakmalı ve altında yatan sebepleri göz önünde bulundurmalıyız.
- We should look at the situation fairly and consider the underlying causes.
- Duruma adil bir şekilde bakmalı ve altta yatan nedenleri göz önünde bulundurmalıyız.
- This does not fairly reflect the difficulties experienced by the sector over a longer period.
- Bu, sektörün daha uzun bir süre boyunca yaşadığı zorlukları adil bir şekilde yansıtmamaktadır.
- Lastly, this measure would allow the tax to be collected more fairly.
- Son olarak, bu tedbir verginin daha adil bir şekilde toplanmasını sağlayacaktır.
- Nevertheless, we must acknowledge that, in the Convention, all issues have been discussed openly, frankly and fairly.
- Bununla birlikte Sözleşme'de tüm konuların açık, dürüst ve adil bir şekilde tartışıldığını kabul etmeliyiz.
- The elections were not conducted freely and fairly, but do we need to condemn them altogether?
- Seçimler özgürce ve adil bir şekilde yapılmadı, ancak onları tamamen kınamamız mı gerekiyor?
- TRIPS must be implemented fairly.
- TRIPS adil bir şekilde uygulanmalıdır.
- They will be calling clearly for the TRIPS Agreement to be applied fairly.
- TRIPS Anlaşmasının adil bir şekilde uygulanması için açıkça çağrıda bulunacaklardır.
- Lastly, this measure would allow tax to be collected more fairly.
- Son olarak, bu tedbir vergilerin daha adil bir şekilde toplanmasını sağlayacaktır.
- What is being applied here, and applied fairly, is the polluter-pays principle.
- Burada uygulanan ve adil bir şekilde uygulanan şey kirleten öder ilkesidir.
- The slots must also be fairly allocated to foreign companies.
- Ayrıca, slotlar yabancı şirketlere adil bir şekilde tahsis edilmelidir.
- Lastly, this measure would allow tax to be collected more fairly.
- Son olarak, bu tedbir verginin daha adil bir şekilde toplanmasını sağlayacaktır.
- The Commission will ensure that the procedures are applied appropriately and fairly.
- Komisyon prosedürlerin uygun ve adil bir şekilde uygulanmasını sağlayacaktır.
- Let us also deal firmly but fairly with Turkey's application to join the European Union.
- Ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım başvurusunu kararlılıkla ama adil bir şekilde ele alalım.
- Do you feel that the media presents the news fairly?
- Medyanın haberleri adil bir şekilde sunduğunu düşünüyor musunuz?
- Tom needs to be treated fairly.
- Tom'un adil bir şekilde tedavi edilmesi gerekiyor.
- He ruled his kingdom fairly.
- Krallığını adil bir şekilde yönetti.
Show More (15)
|
3 |
fairly |
epey |
adv. |
|
- Tom is fairly old, isn't he?
- Tom epeyce yaşlı, değil mi?
- I'm doing fairly well now.
- Artık epey iyiyim.
Show More (-1)
|
4 |
fairly |
adil |
adv. |
|
- Ginny claimed that she hadn't been treated fairly at the office.
- Ginny ofiste kendisine adil davranılmadığını iddia etti.
Show More (-2)
|
5 |
fairly |
bayağı |
adv. |
|
- She fairly knocked me down.
- Beni bayağı hırpaladı.
Show More (-2)
|
6 |
fairly |
tam olarak |
adv. |
|
- Their interests have to be taken fairly and fully into account.
- Çıkarları adil ve tam olarak dikkate alınmalıdır.
Show More (-2)
|
7 |
fairly |
dürüst bir biçimde |
adv. |
|
- Let's treat everybody fairly.
- Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
Show More (-2)
|
8 |
fairly |
adilane |
adv. |
|
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
- Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
Show More (-2)
|
9 |
fairly |
adilce |
adv. |
|
- Does Tom think he's been treated fairly?
- Tom kendisine adilce davranıldığını mı düşünüyor?
Show More (-2)
|