1 |
flat |
daire |
n. |
|
- Our new flat has underfloor heating.
- Yeni dairemizde yerden ısıtma var.
- Those who have a holiday flat or even a holiday home are affected by this.
- Yazlık dairesi ve hatta yazlık evi olanlar bile bu durumdan etkilenmektedir.
- When we were there the other night, 12 Palestinians were evicted from 12 flats in the middle of the city.
- Geçen gece biz oradayken 12 Filistinli şehrin ortasındaki 12 daireden tahliye edildi.
- He's with the weird kid, looking at comics in our flat.
- O tuhaf çocukla birlikte dairemizde çizgi romanlara bakıyor.
- Our flat has five rooms.
- Bizim dairemizin beş tane odası var.
- It is not right to keep a dog in a flat.
- Bir dairede köpek beslemek doğru değildir.
- The man in the flat next to Tom is quite odd.
- Tom'un yan dairesindeki adam oldukça garip.
- Layla and Sami lived in the same flat.
- Layla ve Sami aynı dairede yaşıyorlardı.
- Are there two bathrooms in the flat?
- Dairede iki banyo var mı?
- Apparently that shabby flat is vacant.
- Görünüşe göre, o eski püskü daire boş.
- At last the guests left, and the flat was quiet.
- Sonunda misafirler gitti ve daire sessizleşti.
- They had to wait two years to get the flat.
- Daireyi almak için iki yıl beklemek zorunda kaldılar.
- Tom's flat is full of antiques.
- Tom'un dairesi antikalarla doludur.
- The man in the flat next to Tom is quite odd.
- Tom'un yanındaki dairede oturan adam oldukça tuhaf.
- Is there a telephone in the flat?
- Dairede telefon var mı?
- My flat is located on the first floor.
- Dairem birinci katta bulunmaktadır.
- The radiators were hardly warm, which is why it was cold in the flat.
- Radyatörler zar zor ısınıyordu; bu yüzden daire soğuktu.
- Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan, o eski püskü daire boş.
- My flat is on the third floor.
- Benim dairem üçüncü katta.
- My husband, my son and I each have a key to the flat.
- Kocam, oğlum ve bende dairenin birer anahtarı var.
- Do you have a flat or a house?
- Bir daireniz mi yoksa eviniz mi var?
- Above all, there's a lack of flats.
- Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.
- When I was at their place last time, they were living in a small, two-roomed flat.
- En son onların evine gittiğimde, iki odalı küçük bir dairede yaşıyorlardı.
- They're happy with their new flat.
- Yeni dairelerinden memnunlar.
- Mary's flat is a mess.
- Mary'nin dairesi tam bir karmaşa.
- She rented a four-room flat.
- Dört odalı bir daire kiraladı.
- My flat is located on the first floor.
- Dairem birinci katta.
- Our flat has five rooms.
- Dairemizde beş oda var.
- Would you like a furnished or an unfurnished flat?
- Mobilyalı mı yoksa mobilyasız bir daire mi istersin?
- We rent the flat.
- Daireyi kiraladık.
- Has the flat got a garden?
- Dairenin bahçesi var mı?
- This is Tom's flat.
- Burası Tom'un dairesidir.
- It was thought the Earth is a flat disc.
- Dünyanın düz bir daire olduğu düşünülüyordu.
Show More (30)
|
2 |
flat |
düz |
adj. |
|
- In ancient times, people thought the world was flat.
- Kadim zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğunu zannediyordu.
- People once believed the world was flat.
- Bir zamanlar insanlar dünyanın düz olduğuna inanırdı.
- If the Earth were flat, cats would have knocked everything off it by now.
- Dünya düz olsaydı, kediler şimdiye kadar her şeyi üzerinden atmış olurdu.
- In ancient times people believed that the earth was flat.
- Eski zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğuna inanırlardı.
- His belly reminds me of postcards from Japan - flat and pretty.
- Onun göbeği bana Japonya'dan gelen düz ve güzel kartpostalları hatırlatıyor.
- The top of that mountain is flat.
- Dağın tepesi düz.
- The landscape was flat and monotonous.
- Manzara düz ve monotondu.
- No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
- Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
- Columbus proved that the world is not flat.
- Kolomb, Dünya'nın düz olmadığını ispatladı.
- Some people believe that the world is flat.
- Bazı insanlar dünyanın düz olduğunu düşünüyorlar.
- She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
- It was believed that the earth was flat.
- Dünyanın düz olduğuna inanılırdı.
- Put your hands flat on the table.
- Ellerini masanın üstüne düz koy.
- It used to be thought that the earth was flat.
- Dünyanın düz olduğu düşünülüyordu.
- People used to think that the earth was flat.
- İnsanlar dünyanın düz olduğunu düşünüyordu.
- Small hills look flat from an airplane.
- Küçük tepeler uçaktan düz görünüyorlar.
- His belly reminds me of postcards from Japan - flat and pretty.
- Karnı bana Japonya'dan gelen kartpostalları hatırlatıyor - düz ve güzel.
- Contrary to what many people think, during the Middle Ages most people believed that the world was spherical, not flat.
- Birçok insanın düşündüğünün aksine, Orta Çağ'da çoğu insan dünyanın düz değil, küre şeklinde olduğuna inanıyordu.
- People once believed the world was flat.
- İnsanlar bir zamanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu.
- He fell flat on the floor.
- O yere düz düştü.
- I want a flat stomach.
- Düz bir karın istiyorum.
- Tom is convinced that the earth is flat.
- Tom dünyanın düz olduğuna inanıyor.
- This child believes that the earth is flat.
- Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
- If the Earth was flat, cats would've knocked everything off by now.
- Dünya düz olsaydı, kediler şimdiye kadar her şeyi üzerinden devirmiş olurdu.
- In the past the world was thought to be flat.
- Geçmişte dünyanın düz olduğu düşünülürdü.
- The earth is flat.
- Dünya düzdür.
- If the Earth was flat, cats would've knocked everything off by now.
- Eğer dünya düz olsaydı kediler üstündeki her şeyi şimdiye kadar vurup aşağı düşürmüş olurdu.
- In ancient times people believed that the earth was flat.
- Eski zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu.
- No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
- Bir krebi ne kadar düz yaparsan yap, her zaman iki tarafı vardır.
Show More (27)
|
3 |
flat |
lastik patlağı |
n. |
|
- It looks like we've got a flat tire.
- Görünüşe göre lastiğimiz patlamış.
- My bicycle has a flat tire.
- Bisikletimin lastiği patladı.
- Tom had to walk to school today because his bicycle had a flat tire.
- Tom bugün okula yürüyerek gitmek zorunda kaldı çünkü bisikletinin lastiği patlamıştı.
- I got a flat tire on the way to work today.
- Bugün işe giderken lastiğim patladı.
- I got a flat tire.
- Lastiğim patladı.
- I'm walking because my bicycle has a flat tire.
- Yürüyorum çünkü bisikletimin lastiği patladı.
- I've got a flat tire.
- Lastiğim patladı.
- My tire's flat.
- Lastiğim patlak.
- I had to push my bicycle because I had a flat tire.
- Bisikletimi itmek zorunda kaldım çünkü lastiği patladı.
- My tire's flat.
- Benim lastik patlak.
- Tom got a flat tyre on an isolated country road and had no idea how to change it.
- Tom ıssız bir köy yolunda lastiğini patlattı ve nasıl değiştireceğini bilmiyordu.
Show More (8)
|
4 |
flat |
sabit |
adj. |
|
- They are asking me to pay a flat rate for limited Internet access.
- Sınırlı internet erişimi için benden sabit bir ücret ödememi istiyorlar.
- In addition, a separate flat-rate aid for hazelnuts was introduced in 1997.
- Buna ek olarak, 1997 yılında fındık için ayrı bir sabit oranlı yardım getirilmiştir.
- This is known as the FRIACO principle, which means Flat Rate Internet Access Call Origination.
- Bu, FRIACO prensibi olarak bilinir ve Sabit Ücretli İnternet Erişimi Çağrı Başlangıcı anlamına gelir.
- At present, travel and other expenses are paid out on a flat-rate basis.
- Halihazırda seyahat ve diğer masraflar sabit oran esasına göre ödenmektedir.
Show More (1)
|
5 |
flat |
patlak |
adj. |
|
- I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri patlak olduğu için bisikletimi itmek zorundayım.
- One tire looks a little flat.
- Lastiklerden biri biraz patlak gibi.
- My car has a flat tire.
- Arabamın patlak bir lastiği var.
- It looks like we've got a flat tire.
- Patlak bir lastiğimiz var gibi görünüyor.
Show More (1)
|
6 |
flat |
bitmiş (pil) |
adj. |
|
- Your car won't start if it has a flat battery.
- Aküsü bitmişse, arabanız çalışmaz.
- My battery is flat.
- Şarjım bitti.
Show More (-1)
|
7 |
flat |
apartman dairesi |
n. |
|
- Are there two bathrooms in the flat?
- Apartman dairesinde iki banyo var mıdır?
- Has the flat got three bedrooms?
- Apartman dairesinin üç yatak odası var mı?
Show More (-1)
|
8 |
flat |
tekdüze |
adj. |
|
- The band was flat for most of the concert.
- Grup, konserin çoğunda tekdüzeydi.
Show More (-2)
|
9 |
flat |
donuk |
adj. |
|
- He gave the shocking news with an uninterested flat voice.
- Şok eden haberi kayıtsız ve donuk bir sesle verdi.
Show More (-2)
|
10 |
flat |
patlak lastik |
n. |
|
- She pulled over to take care of a flat.
- Patlak lastiği değiştirmek için kenara çekti.
Show More (-2)
|
11 |
flat |
soluk (ışık) |
adj. |
|
- Flat lighting is a characteristic of all his paintings.
- Soluk ışıklandırma onun tüm resimlerinin karakteristik özelliğidir.
Show More (-2)
|
12 |
flat |
bemol |
n. |
|
- Any musical note can be a sharp or a flat.
- Herhangi bir müzik notası diyez ya da bemol olabilir.
Show More (-2)
|
13 |
flat |
monoton |
adv. |
|
- His tendency to sing flat was the reason they fired him from the choir.
- Onu korodan monoton şarkı söyleme huyu yüzünden atmışlar.
Show More (-2)
|
14 |
flat |
(lastik) patlak |
adj. |
|
- She had to pull over; her tire was flat.
- Kenara çekmek zorunda kaldı, lastiği patlamıştı.
Show More (-2)
|
15 |
flat |
yavan |
adj. |
|
- We sent back the beer; it tasted flat.
- Birayı geri gönderdik, tadı yavandı.
Show More (-2)
|
16 |
flat |
(sırt) üstü |
adv. |
|
- She laid flat on her back, looking at the clouds pass by.
- Sırt üstü uzanmış, bulutların geçişini izliyordu.
Show More (-2)
|
17 |
flat |
kabarmamış |
adj. |
|
- The bread I baked came out flat, so I think it needed more time to raise.
- Pişirdiğim ekmek kabarmamıştı, sanırım kabarması için biraz daha zaman lazımdı.
Show More (-2)
|
18 |
flat |
(müzik) bemol |
adj. |
|
- The vocalist misread the b flat note on the sheet.
- Vokalist sayfadaki bemol notasını yanlış okudu.
Show More (-2)
|
19 |
flat |
durgun |
adj. |
|
- We have experienced flat sales in the last couple of months.
- Son birkaç aydır satışlarımız durgun.
Show More (-2)
|
20 |
flat |
düz (ayakkabı) |
adj. |
|
- I'm wearing high heels, but I have a pair of flat shoes with me, just in case.
- Yüksek topuklu ayakkabı giydim ama her ihtimale karşı yanımda bir çift düz ayakkabı var.
Show More (-2)
|
21 |
flat |
havası inmiş |
adj. |
|
- One of your tyres is flat.
- Tekerlerinden birinin havası inmiş.
Show More (-2)
|