| 1 |
fresh |
taze |
adj., n. |
|
- Its memories are still fresh in their minds.
- Hatıraları hala zihinlerinde taze.
- I am quite sure that the meeting is fresh in their minds.
- Toplantının zihinlerinde taze olduğundan oldukça eminim.
- I am looking forward to our new fellow MEPs' contributions and fresh ideas in this area.
- Yeni milletvekili arkadaşlarımızın bu alandaki katkılarını ve taze fikirlerini dört gözle bekliyorum.
- This is therefore a great way of keeping produce fresh after all.
- Bu nedenle, ürünleri taze tutmanın harika bir yoludur.
- It seems that fresh food and safe food do not always go hand in hand.
- Görünen o ki taze gıda ve güvenli gıda her zaman el ele gitmiyor.
- This is therefore a great way of keeping produce fresh after all.
- Dolayısıyla bu, her şeye rağmen ürünleri taze tutmanın harika bir yoludur.
- This sector is the main supplier of seafood products to the domestic fresh fish market.
- Bu sektör, yerel taze balık pazarına deniz ürünleri sağlayan ana tedarikçi konumundadır.
- Furthermore, about half of our fresh food contains residues.
- Dahası, taze gıdalarımızın yaklaşık yarısı kalıntı içermektedir.
- The four annexes to the regulation concern fresh meat, molluscs, fisheries and milk and milk products.
- Yönetmeliğin dört eki taze et, yumuşakçalar, balıkçılık ve süt ve süt ürünleri ile ilgilidir.
- We can and must avoid further tragedies such as some that are still fresh in our minds.
- Zihinlerimizde hala taze olan bazı trajediler gibi başka trajedilerden kaçınabiliriz ve kaçınmalıyız.
- Memories of the criminal invasions of Yugoslavia, Afghanistan and Iraq are still fresh.
- Yugoslavya, Afganistan ve Irak'ın suç teşkil eden işgallerinin anıları hala taze.
- I helped draw up the directive on hygiene conditions in the handling of fresh meat.
- Taze etin işlenmesinde hijyen koşullarına ilişkin direktifin hazırlanmasına yardımcı oldum.
- The food is nice and fresh, particularly the seafood.
- Yemekler harika ve taze, özellikle de deniz ürünleri.
- The food is nice and fresh, particularly the seafood.
- Yemekler güzel ve taze, özellikle de deniz ürünleri.
- But fresh, young legs are catching up fast.
- Ama taze, genç bacaklar hızla yetişiyor.
- The food is nice and fresh, particularly the seafood.
- Yemekler güzel ve taze, bilhassa deniz ürünleri.
- But fresh, young legs are catching up fast.
- Ancak taze, genç bacaklar hızla yetişiyor.
- May I have some fresh cold milk?
- Taze soğuk süt alabilir miyim?
- The fish I bought from the market is fresh.
- Marketten aldığım balıklar taze.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- I love you as fresh meat loves salt.
- Seni, taze etin tuzu sevdiği gibi seviyorum.
- You should eat a variety of fresh fruits and vegetables.
- Çeşitli taze meyve ve sebzeler yemelisiniz.
- A refrigerator keeps food fresh for a long time.
- Bir buzdolabı yiyeceği uzun bir süre taze tutar.
- Everything's fresh and new.
- Her şey taze ve yeni.
- The event is still fresh in our memory.
- Olay hafızamızda hala taze.
- When we woke up, Grandfather had brought fresh buns for breakfast.
- Uyandığımızda büyükbabam kahvaltı için taze çörekler getirmişti.
- Tom needed some fresh supplies.
- Tom'un taze malzemeye ihtiyacı vardı.
- The food is fresh and healthy.
- Yemekler taze ve sağlıklı.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bir sürü taze yumurta var.
- The key to cooking good food is using high-quality, fresh ingredients.
- Güzel yemek pişirmenin püf noktası, kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.
- The summit of the mountain is covered with fresh snow.
- Dağın zirvesi taze karla kaplı.
- Not all of these eggs are fresh.
- Bu yumurtaların hepsi taze değil.
- Tom walked home drunk in the fresh snow.
- Tom taze karda sarhoş bir şekilde eve yürüdü.
- She likes to eat fresh raw vegetables.
- Taze çiğ sebze yemeği sever.
- Skiing in fresh snow is a lot of fun.
- Taze karda kayak yapmak çok eğlenceli.
- I want some fresh eggs.
- Birkaç taze yumurta istiyorum.
- This is very fresh.
- Bu çok taze.
- All these eggs are not fresh.
- Tüm bu yumurtalar taze değildir.
- Tom emptied the water out of the bottle before he refilled it with fresh water.
- Tom taze suyla yeniden doldurmadan önce, suyu şişeden boşalttı.
- I want to eat fresh fish.
- Taze balık yemek istiyorum.
- The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
- A fresh layer of snow covered the street.
- Taze bir kar tabakası caddeyi kapladı.
- The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlı.
- These are fresh.
- Bunlar taze.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
- I ate a fresh lemon for vitamin C.
- C vitamini için taze bir limon yedim.
- The leaves are fresh after a rainfall.
- Yapraklar yağıştan sonra taze.
- When we woke up, Grandfather had brought fresh buns for breakfast.
- Biz uyandığımızda büyükbabam kahvaltı için taze çörekler getirmişti.
- Fresh snow brought about a festive atmosphere.
- Taze kar şenlikli bir atmosfer yarattı.
- Instead of fresh cream, you can use ricotta or mascarpone.
- Taze krema yerine ricotta veya mascarpone kullanabilirsin.
- The event is still fresh in our memory.
- Olay hala hafızalarımızda taze.
- These apples look very fresh.
- Bu elmalar çok taze görünüyor.
- People want something fresh.
- İnsanlar taze bir şeyler istiyor.
- She likes to eat fresh raw vegetables.
- Taze çiğ sebze yemeyi seviyor.
- The explosion of the space shuttle is still fresh in my memory.
- Uzay mekiğinin patlaması hala hafızamda taze.
- Do you want fresh ground pepper on your salad?
- Salatana taze çekilmiş biber ister misin?
- A fresh layer of snow covered the street.
- Taze bir kar tabakası sokağı kapladı.
- It is still fresh in my memory.
- Hafızamda hâlâ taze.
- The product is vacuum-sealed to keep it fresh.
- Ürün taze kalması için vakumla kapatılmıştır.
- How fresh are the cantaloupes?
- Kavunlar ne kadar taze?
- None of these eggs are fresh.
- Bu yumurtaların hiçbiri taze değil.
- Hello, I would like some fresh orange juice.
- Merhaba, biraz taze portakal suyu istiyorum.
- May I have some fresh cold milk?
- Biraz soğuk taze süt alabilir miyim?
- I ate a fresh lemon for the vitamin C.
- C vitamini için taze limon yedim.
- It looked fresh.
- Taze görünüyordu.
- The pie is fresh.
- Pasta taze.
- The explosion of the space shuttle is still fresh in my memory.
- Uzay mekiğinin patlaması benim hafızamda hala tazedir.
- All the ingredients are fresh.
- Tüm malzemeler taze.
- Did you buy fresh orange juice or frozen orange juice?
- Taze portakal suyu mu yoksa dondurulmuş portakal suyu mu aldın?
- After eight years of Bush the election of Obama was, for many, a breath of fresh air.
- Sekiz yıllık Bush döneminden sonra Obama'nın seçilmesi birçokları için taze bir nefes oldu.
- Do you want fresh ground pepper on your salad?
- Salatanda taze çekilmiş karabiber istiyor musun?
- Should you always freeze fresh meat?
- Taze eti her zaman dondurmalı mısınız?
- Tom used a pasta machine to make fresh pasta.
- Tom taze makarna yapmak için makarna makinesini kullandı.
- Fresh fruit and vegetables are good for your health.
- Taze meyve ve sebzeler sağlığınız için iyidir.
- Hello, I would like some fresh orange juice.
- Merhaba, ben biraz taze portakal suyu istiyorum.
- This truck transports fresh food from Aomori to Tokyo.
- Bu kamyon Aomori'den Tokyo'ya taze yiyecek taşıyor.
- Eat fresh, eat French.
- Taze ye, Fransız ye.
- Seeing the fresh lobster made me hungry.
- Taze ıstakoz görmek beni acıktırdı.
- These lemons are fresh.
- Bu limonlar taze.
- Should you always freeze fresh meat?
- Taze eti her zaman dondurmalı mısın?
- Flowers and trees need clean air and fresh water.
- Çiçek ve ağaçlar temiz hava ve taze suya ihtiyaç duyarlar.
- I just made a fresh pot of coffee.
- Az önce taze bir kahve yaptım.
- This corn is fresh.
- Bu mısır taze.
- A refrigerator keeps food fresh for a long time.
- Bir buzdolabı yiyecekleri uzun süre taze tutar.
- These eggs are fresh.
- Bu yumurtalar taze.
- I love you as fresh meat loves salt.
- Seni taze etin tuzu sevdiği gibi seviyorum.
- Fresh food is wonderful.
- Taze yiyecekler harikadır.
- The pie is fresh.
- Turta taze.
- All these eggs are not fresh.
- Bütün bu yumurtalar taze değil.
- Fresh fruits and vegetables are good for you.
- Taze meyve ve sebzeler sizin için iyidir.
- The fish was very fresh.
- Balık çok tazeydi.
- Fresh fruits and vegetables are good for your health.
- Taze meyve ve sebze sağlığınız için iyidir.
- I love the smell of fresh baked bread.
- Taze pişmiş ekmek kokusunu seviyorum.
- Fresh food is wonderful.
- Taze gıda harika.
- I want some fresh eggs.
- Biraz taze yumurta istiyorum.
- Fresh fruit and vegetables are good for your health.
- Taze meyve ve sebzeler sağlığınız için yararlıdır.
- I love the smell of fresh baked bread.
- Ben taze pişmiş ekmek kokusunu severim.
- None of these eggs are fresh.
- Bu yumurtalardan hiçbiri taze değil.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozu görmek iştahımı kabarttı.
- I was able to buy fresh fish in the market.
- Pazardan taze balık satın alabildim.
- The fish I bought from the market is fresh.
- Marketten aldığım balık taze.
- Don't be fresh with me.
- Bana karşı taze olma.
- Hebrew is not at all old-fashioned, but rather modern, effervescent, and fresh.
- İbranice hiç de eski moda değil, aksine modern, coşkulu ve taze.
- Fresh fruits and vegetables are good for your health.
- Taze meyve ve sebzeler sağlığınız için iyidir.
- It's a lot of fun skiing in fresh snow.
- Taze karda kayak yapmak çok eğlenceli.
- The bread is fresh.
- Ekmek taze.
- Tom emptied the water out of the bottle before he refilled it with fresh water.
- Tom şişedeki suyu boşaltıp yerine taze su doldurdu.
- It is still fresh in my memory.
- Hafızamda hala taze.
- The house looked wonderful with its fresh coat of paint.
- Ev taze boya katıyla harika görünüyordu.
- May I have some fresh cold milk?
- Bir miktar taze soğuk süt alabilir miyim?
- This egg is fresh.
- Bu yumurta taze.
- The wounds are still fresh.
- Yaralar hala taze.
- Not all of these eggs are fresh.
- Bu yumurtaların tümü taze değildir.
- There are fresh tracks in the snow.
- Karda taze izler var.
- Just 3.5 percent of Earth's water is fresh.
- Dünyadaki suyun sadece yüzde 3.5'u tazedir.
- I was able to buy fresh fish in the market.
- Pazardan taze balık alabildim.
- I ate a fresh lemon for vitamin C.
- C vitamini için taze limon yedim.
- Did you buy fresh orange juice or frozen orange juice?
- Taze portakal suyu mu yoksa donmuş portakal suyu mu aldın?
- May I have some fresh cold milk?
- Biraz taze soğuk süt alabilir miyim?
- The leaves look fresh in the rain.
- Yapraklar yağmurda taze görünüyor.
- Flowers and trees need clean air and fresh water.
- Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.
- Tom used a pasta machine to make fresh pasta.
- Tom taze makarna yapmak için makarna makinesi kullandı.
- The leaves are fresh after a rainfall.
- Yapraklar yağmurdan sonra tazedir.
- The key to cooking good food is using high-quality, fresh ingredients.
- İyi yemek pişirmenin anahtarı kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.
Show More (122)
|
| 2 |
fresh |
yeni |
adj. |
|
- I believe she will bring fresh ideas to the project.
- Projeye yeni fikirler katacağına inanıyorum.
- Sometimes this provides fresh impetus and then it should benefit everyone.
- Bazen bu yeni bir ivme kazandırır ve bu da herkesin yararına olur.
- We will also therefore take fresh initiatives to consider radical cutbacks nevertheless.
- Bu nedenle yine de radikal kesintileri değerlendirmek üzere yeni girişimlerde bulunacağız.
- Opponents want to reject this directive and would prefer to wait for a fresh proposal in the short term.
- Muhalifler bu direktifi reddetmek istiyor ve kısa vadede yeni bir teklif için beklemeyi tercih ediyor.
- Every day brings fresh evidence of the barbaric behaviour on the part of the state of Israel.
- Her geçen gün İsrail devletinin barbarca davranışlarına dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
- The Gemelli report attempts to take a fresh approach, a bold approach.
- Gemelli raporu yeni bir yaklaşım, cesur bir yaklaşım benimsemeye çalışmaktadır.
- We will also therefore take fresh initiatives to consider radical cutbacks nevertheless.
- Bu nedenle yine de radikal kesintileri değerlendirmek için yeni girişimlerde bulunacağız.
- I believe this will give fresh impetus to the peace process.
- Bunun barış sürecine yeni bir ivme kazandıracağına inanıyorum.
- That is not acceptable; it is the breeding ground for fresh conflict.
- Bu kabul edilemez; yeni çatışmalara zemin hazırlar.
- We must prevent the Middle East crisis from sparking off a fresh wave of anti-Semitism in Europe.
- Ortadoğu krizinin Avrupa'da yeni bir antisemitizm dalgasına yol açmasını engellemeliyiz.
- There will be fresh demands, not only in relation to Iraq, but in other places as well.
- Sadece Irak'la ilgili olarak değil, başka yerlerde de yeni talepler olacaktır.
- That decree is one of a number of decrees that has not had any fresh impact for a considerable time now.
- Bu kararname, uzunca bir süredir yeni bir etkisi olmayan bir dizi kararnameden biridir.
- What mechanisms could the Commission use to encourage the Member States to make fresh contributions to the WFP?
- Komisyon, Üye Devletleri WFP'ye yeni katkılarda bulunmaya teşvik etmek için hangi mekanizmaları kullanabilir?
- This is also the basis of success for a fresh WTO round.
- Bu aynı zamanda yeni bir DTÖ turu için başarının temelidir.
- I hope it will come up with fresh proposals where necessary, but in an open and transparent way.
- Gerektiğinde, açık ve şeffaf bir şekilde yeni önerilerle geleceğini umuyorum.
- That is not acceptable; it is the breeding ground for fresh conflict.
- Bu kabul edilebilir bir durum değildir; yeni çatışmalara zemin hazırlamaktadır.
- We would look for a fresh initiative from the Commission on this.
- Bu konuda Komisyon'dan yeni bir girişim bekliyoruz.
- We do not want to relapse into a fresh arms race.
- Yeni bir silahlanma yarışına girmek istemiyoruz.
- However, we do believe that there are fresh facts.
- Bununla birlikte yeni gerçekler olduğuna inanıyoruz.
- KFOR therefore shares the blame for developments in Macedonia and the outbreaks of fresh conflict.
- KFOR bu nedenle Makedonya'daki gelişmelerin ve yeni çatışma patlaklarının suçunu paylaşmaktadır.
- Work on defining a common asylum and immigration policy has received fresh impetus.
- Ortak bir sığınma ve göç politikasının tanımlanmasına yönelik çalışmalar yeni bir ivme kazanmıştır.
- It is, therefore, essential to give a fresh boost to interoperability.
- Bu nedenle birlikte çalışabilirliğe yeni bir ivme kazandırılması elzemdir.
- This fresh step is certainly also of importance in the removal of inequalities between North and South.
- Bu yeni adım, Kuzey ve Güney arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.
- Similarly, a fresh WTO round is only credible if it actually becomes a development round.
- Benzer şekilde yeni bir DTÖ turu ancak gerçekten bir kalkınma turu haline gelirse inandırıcı olabilir.
- No one is better placed than Europe to give fresh hope to the forces of peace in the region.
- Bölgedeki barış güçlerine yeni bir umut vermek için hiç kimse Avrupa'dan daha iyi bir konumda değildir.
- That decree is one of a number of decrees that has not had any fresh impact for a considerable time now.
- Bu kararname, uzunca bir süredir yeni bir etki yaratmayan bir dizi kararnameden biridir.
- Let me put a fresh bandage on your arm.
- Koluna yeni bir bandaj yapıştırayım.
- Tom is fresh out of law school.
- Tom hukuk fakültesinden yeni mezun oldu.
- She is fresh from college, so she has no experience.
- Üniversiteden yeni mezun olduğu için hiç deneyimi yok.
- These cookies are fresh from the oven.
- Bu kurabiyeler fırından yeni çıkmış.
- He's fresh out of college.
- Üniversiteden yeni mezun oldu.
- The teacher is fresh from college.
- Öğretmen üniversiteden yeni mezun oldu.
- She is an English teacher fresh from college.
- Üniversiteden yeni mezun olmuş bir İngilizce öğretmeni.
- Our teacher is fresh out of college.
- Öğretmenimiz üniversiteden yeni mezun.
- The house looked wonderful with its fresh coat of paint.
- Ev yeni kat boyasıyla harika görünüyordu.
- Tom is fresh out of college.
- Tom üniversiteyi yeni bitirdi.
- People want something fresh.
- İnsanlar yeni bir şeyler istiyor.
- These apple strudels are fresh from the oven.
- Bu elmalı strudeller fırından yeni çıkmış.
- These cookies are fresh from the oven.
- Bu kurabiyeler fırından yeni çıktı.
- She is an English teacher fresh from college.
- O üniversiteden yeni mezun bir İngilizce öğretmenidir.
- Layla and Sami wanted to start fresh.
- Layla ve Sami yeni bir başlangıç yapmak istediler.
- Our teacher is fresh out of college.
- Öğretmenimiz üniversiteden yeni mezun oldu.
- Is there any fresh news?
- Yeni bir haber var mı?
- The teacher is fresh from college.
- Öğretmen, üniversiteden yeni mezun.
- He's fresh out of college.
- O, üniversiteden yeni mezundur.
- This bread is fresh from the oven.
- Bu ekmek fırından yeni çıktı.
- He was then fresh from college.
- Üniversiteden yeni mezun olmuştu.
- He is fresh from college.
- Üniversiteden yeni mezun oldu.
- I need fresh bandages.
- Yeni bandajlara ihtiyacım var.
- He is fresh from college.
- O, üniversiteden yeni mezundur.
- He's fresh off the boat.
- Gemiden yeni inmiş.
- Tom is fresh out of college.
- Tom üniversiteden yeni mezun oldu.
- Layla and Sami wanted to start over fresh.
- Layla ve Sami yeni bir başlangıç yapmak istediler.
- Tom is fresh out of law school.
- Tom hukuk fakültesini yeni bitirdi.
- Let me put a fresh bandage on your arm.
- Koluna yeni bir bandaj koyayım.
- He was a fresh face in American politics.
- Amerikan siyasetinde yeni bir yüzdü.
- He's fresh off the boat.
- Gemiden yeni indi.
- She is fresh from college, so she has no experience.
- O üniversiteden yeni mezundur, bu yüzden hiç deneyimi yok.
Show More (55)
|
| 3 |
fresh |
temiz |
adj. |
|
- We're running out of fresh water.
- Temiz suyumuz bitiyor.
- After it rains the air is fresh.
- Yağmur yağdıktan sonra hava temizdir.
- You are drinking fresh water.
- Temiz su içiyorsunuz.
- This device made it possible to turn sea-water into fresh water easily.
- Bu cihaz deniz suyunu kolayca temiz suya dönüştürmeyi mümkün kılmıştır.
- The air is fresh in the morning.
- Sabahları hava temizdir.
- After it rains the air is fresh.
- Yağmur yağdıktan sonra hava temiz olur.
- I need fresh bandages.
- Temiz sargı bezlerine ihtiyacım var.
Show More (4)
|
| 4 |
fresh |
taze |
adj. |
|
- Let me bring you fresh tea.
- Dur sana taze çay getireyim.
- I always buy from local farm shops to have fresh vegetables.
- Sebzelerimi taze olsunlar diye her zaman yerel çiftlik dükkanlarından satın alıyorum.
- I always use toothpaste with a fresh mint taste.
- Her zaman taze nane tadı olan diş macunu kullanırım.
Show More (0)
|
| 5 |
fresh |
tatlı (su) |
adj. |
|
- Less than one percent of all the water on Earth is fresh.
- Dünya üzerindeki suyun yüzde birinden azı tatlıdır.
- Just 3.5 percent of Earth's water is fresh.
- Dünya'daki suyun sadece yüzde 3,5'i tatlıdır.
Show More (-1)
|
| 6 |
fresh |
yeni yapılmış |
adj. |
|
- The animal tracks on the path were fresh.
- Patikadaki hayvan izleri yeni yapılmıştı.
Show More (-2)
|
| 7 |
fresh |
taptaze |
adj. |
|
- The flowers he brought were fresh and lively.
- Getirdiği çiçekler taptaze ve canlıydı.
Show More (-2)
|
| 8 |
fresh |
canlı |
adj. |
|
- The vase was painted with fresh colours.
- Vazo canlı renklerle boyanmıştı.
Show More (-2)
|
| 9 |
fresh |
serin |
adj. |
|
- The fresh breeze entered the pub when I opened the door.
- Kapıyı açtığımda bara serin bir esinti girdi.
Show More (-2)
|
| 10 |
fresh |
zinde |
adj. |
|
- A good diet can help you feel fresh.
- İyi bir diyet kendinizi zinde hissetmenize yardımcı olabilir.
Show More (-2)
|
