| 1 |
improvise |
doğaçlama yapmak |
v. |
|
- Having no plans, Rey jumped into his car and improvised.
- Hiçbir planı olmayan Rey arabasına atladı ve doğaçlama yaptı.
- I do not believe I can improvise a five-minute speech on budgetary affairs.
- Bütçe konularında beş dakikalık bir konuşmayı doğaçlama yapabileceğime inanmıyorum.
- I suppose I'll just have to improvise.
- Sanırım doğaçlama yapmam gerekecek.
- To survive in a hostile environment, one must be able to improvise and be tenacious.
- Düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için doğaçlama yapabilmek ve inatçı olmak gerekir.
- Tom was forced to improvise.
- Tom doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
- Tom improvised.
- Tom doğaçlama yaptı.
- Peter likes to improvise on his guitar.
- Peter gitarıyla doğaçlama yapmayı sever.
- He forgot a section of the speech and had to improvise for a while.
- Konuşmanın bir bölümünü unuttu ve bir süre doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
- I'll just have to improvise.
- Benim sadece doğaçlama yapmam gerekecek.
- Let's improvise.
- Doğaçlama yapalım.
- You told me to improvise.
- Doğaçlama yapmamı söyledin.
- I'll just have to improvise.
- Doğaçlama yapmam gerekecek.
- I suppose I'll just have to improvise.
- Sanırım sadece doğaçlama yapmak zorunda olacağım.
- I love improvising.
- Doğaçlama yapmayı severim.
- I improvised.
- Doğaçlama yaptım.
Show More (12)
|
| 2 |
improvise |
uydurmak |
v. |
|
- I improvised this blouse out of some old clothes.
- Bu bluzu eski kıyafetlerden uydurdum.
- You told me to improvise.
- Bana uydurmamı söyledin.
- He forgot a section of the speech and had to improvise for a while.
- O, konuşmanın bir bölümünü unuttu ve bir süre uydurmak zorunda kaldı.
- Charles improvised a short address.
- Charles kısa bir konuşma uydurdu.
Show More (1)
|
| 3 |
improvise |
doğaçtan çalmak |
v. |
|
- The jazz singer improvised, and the crowd went crazy!
- Caz şarkıcısı doğaçtan çaldı ve kalabalık çılgına döndü!
Show More (-2)
|
