inform - English Turkish Sentences
English Turkish
inform bilgilendirmek v.
  • Moreover, the report heralds a policy of educating and informing young people from an early age.
  • Ayrıca rapor, gençlerin erken yaşlardan itibaren eğitilmesi ve bilgilendirilmesi politikasını müjdelemektedir.
  • I therefore really entreat you to inform yourselves on this issue.
  • Bu nedenle bu konuda kendinizi bilgilendirmenizi rica ediyorum.
  • Like any administration, it has a duty to inform political representatives.
  • Her idare gibi siyasi temsilcileri bilgilendirme görevi vardır.
Show More (106)
inform bildirmek v.
  • Please inform us of your final decision.
  • Lütfen nihai kararınızı bize bildirin.
  • Here too, however, I have already informed Parliament several times that we intend to work on these next year.
  • Ancak bu konuda da önümüzdeki yıl çalışmayı planladığımızı Parlamento'ya birkaç kez bildirdim.
  • I can inform you that Question Time will last an hour.
  • Size Soru Zamanının bir saat süreceğini bildirebilirim.
Show More (62)
inform bilgi vermek v.
  • I can inform you, ladies and gentlemen, that a new one is being prepared.
  • Hanımefendiler ve beyefendiler, size yeni bir teklifin hazırlanmakta olduğu bilgisini verebilirim.
  • The authors of the questions have naturally been informed.
  • Soru sahiplerine doğal olarak bilgi verilmiştir.
  • Indeed, this 'may contain' label does not inform; nobody is any the wiser.
  • Aslında, bu 'içerebilir' etiketi bilgi vermiyor; kimse daha akıllı değil.
Show More (16)
inform haber vermek v.
  • In any case, I'll inform you when he comes.
  • Her halükarda, geldiğinde sana haber veririm.
  • Why was I not informed?
  • Neden bana haber verilmedi?
  • Tom mistakenly informed everyone that I had died.
  • Tom yanlışlıkla herkese benim öldüğüm haberini vermiş.
Show More (15)
inform haberdar etmek v.
  • Of course, this is a first reading position, but still I wanted to inform you of the situation.
  • Tabii ki bu bir ilk okuma görüşüdür, ancak yine de sizi durumdan haberdar etmek istedim.
  • We should also inform speakers of regional or minority languages of such possible resources.
  • Bölgesel veya azınlık dillerini konuşanları da bu tür olası kaynaklardan haberdar etmeliyiz.
  • She informed her parents of her success.
  • Ailesini başarısından haberdar etti.
Show More (13)
inform söylemek v.
  • Science informs us that the world and time have a beginning.
  • Bilim bize dünyanın ve zamanın bir başlangıcı olduğunu söyler.
  • Tom informed Mary that she needed to do that today.
  • Tom, Mary'ye bunu bugün yapması gerektiğini söyledi.
  • Tom informed Mary that she shouldn't do that.
  • Tom, Mary'ye bunu yapmaması gerektiğini söyledi.
Show More (6)
inform şekillendirmek v.
  • Her belief informs every aspect of her life.
  • İnancı, hayatının her yönünü şekillendiriyor.
Show More (-2)