isolated - English Turkish Sentences
English Turkish
isolated münferit n.
  • It is not a matter of isolated cases.
  • Bu münferit vakalar meselesi değildir.
  • You criticise the fact that the isolated initiatives of some Member States do not form a European policy.
  • Bazı Üye Devletlerin münferit girişimlerinin bir Avrupa politikası oluşturmamasını eleştiriyorsunuz.
  • These measures are isolated, however, limited to a few products for a few countries and will take time.
  • Ancak bu önlemler münferittir, birkaç ülke için birkaç ürünle sınırlıdır ve zaman alacaktır.
Show More (11)
isolated izole adj.
  • We should not minimise the ongoing debate in the United States on those key issues or leave them isolated.
  • Bu kilit konularda ABD'de devam eden tartışmaları küçümsememeli veya izole bırakmamalıyız.
  • An isolated country is vulnerable, but not so is a union of countries.
  • İzole bir ülke savunmasızdır, ancak bir ülkeler birliği öyle değildir.
  • An isolated approach by the Commission would be unrealistic.
  • Komisyon tarafından izole bir yaklaşım gerçekçi olmayacaktır.
Show More (9)
isolated yalnız adj.
  • Young college students can often feel isolated.
  • Genç üniversite öğrencileri sıklıkla kendilerini yalnız hissedebilirler.
  • Therefore the Schröder government is not isolated, it is in good company.
  • Bu nedenle Schröder hükümeti yalnız değildir, iyi bir arkadaştır.
  • I felt very isolated.
  • Çok yalnız hissettim.
Show More (5)
isolated yalıtılmış adj.
  • It wasn't an isolated problem.
  • Bu yalıtılmış bir sorun değildi.
  • This area is extremely isolated.
  • Bu bölge son derece yalıtılmıştır.
Show More (-1)
isolated ıssız adj.
  • Tom got a flat tyre on an isolated country road and had no idea how to change it.
  • Tom ıssız bir köy yolunda lastiğini patlattı ve nasıl değiştireceğini bilmiyordu.
  • Near the forest stands an isolated house.
  • Ormanın yakınında ıssız bir ev var.
Show More (-1)
isolated birbaşına adj.
  • The shepherd has an isolated shed on the mountain.
  • Çobanın dağda birbaşına duran bir kulübesi var.
Show More (-2)
isolated münferit adj.
  • The use of rubber bullets against the protesters was an isolated case.
  • Protestoculara karşı plastik mermi kullanılması münferit bir durumdu.
Show More (-2)
isolated tecrit edilmiş adj.
  • The Sharon regime must be isolated.
  • Şaron rejimi tecrit edilmelidir.
Show More (-2)
isolated ayrılmış adj.
  • No nation can exist completely isolated from others.
  • Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Show More (-2)
isolated tek tük adj.
  • There are isolated rain showers.
  • Tek tük yağmur yağıyor.
Show More (-2)