1 |
landscape |
manzara |
n. |
|
- The rural landscape unfolded before them.
- Kır manzarası önlerinde uzanmaktaydı.
- The painter's landscapes are well received by art critics.
- Ressamın manzara resimleri sanat eleştirmenlerinden övgü almıştır.
- Those who dream of advancing without any difficulties through landscapes in bloom fail to understand the matter.
- Çiçek açmış manzaralar üzerinden hiç zorlanmadan ilerlemeyi hayal edenler meseleyi anlayamıyorlar.
- You will note that I have described a landscape of positive and negative positions.
- Olumlu ve olumsuz tutumlardan oluşan bir manzara tarif ettiğimi fark etmişsinizdir.
- They need to give the landscape and cultural conditions due consideration.
- Manzara ve kültürel koşullara gereken önemi vermeleri gerekmektedir.
- How often while travelling around Europe have we seen beautiful towns and beautiful agricultural landscapes?
- Avrupa'da seyahat ederken ne kadar sıklıkla güzel kasabalar ve güzel tarım manzaraları gördük?
- The memory of such flames cannot easily be snuffed from the mind, or from the landscape.
- Bu tür alevlerin anısı zihinlerden ya da manzaradan kolay kolay silinemez.
- They are, first and foremost, "human" landscapes.
- Bunlar her şeyden önce "insan" manzaraları.
- An exquisite location in which the beauty of the landscape shines almost as brightly as your love for one another.
- Manzaranın güzelliğinin neredeyse birbirinize olan sevginiz kadar parladığı enfes bir yer.
- Those trees hide the landscape.
- Şu ağaçlar manzarayı örtüyor.
- Tom likes to photograph landscapes; Mary prefers portraits.
- Tom manzara fotoğrafı çekmeyi sever; Mary ise portre.
- The landscapes of Provence are very picturesque.
- Provence manzaraları resmedilmeye değerdir.
- Cezanne is famous for his landscapes.
- Cezanne, manzaralarıyla ünlüdür.
- Cezanne is famous for his landscapes.
- Cezanne, manzaraları ile ünlüdür.
- Those trees hide the landscape.
- Bu ağaçlar manzarayı gizliyor.
- He took a picture of the beautiful landscape.
- Güzel manzaranın fotoğrafını çekti.
- The landscape is unfamiliar to me.
- Manzara bana yabancı.
- Dictator's fall will upend political landscape.
- Diktatörün düşüşü siyasi manzarayı altüst edecek.
- The landscape is unfamiliar to me.
- Manzara bana tanıdık değil.
- The landscape was cold and sharp as flint.
- Manzara soğuk ve çakmaktaşı kadar keskindi.
- The dictator's fall will upend the political landscape.
- Diktatörün devrilmesi siyasi manzarayı altüst edecek.
- The landscapes of Provence are very picturesque.
- Provence'ın manzaraları çok güzeldir.
- He took a picture of the beautiful landscape.
- Güzel manzaranın bir resmini çekti.
- The political landscape of the region turned into a Mexican standoff.
- Bölgedeki politik manzara Meksika açmazına dönmüş durumda.
- I like this landscape.
- Bu manzarayı seviyorum.
- Tom mainly paints landscapes.
- Tom genelde manzara resimleri yapıyor.
- The landscape is magnificent.
- Manzara muhteşem.
- The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek keşif yolculuğu yeni manzaralar keşfetmekten ziyade yeni gözlerle görmekten ibarettir.
- The dictator's fall will upend the political landscape.
- Diktatörün düşüşü siyasi manzarayı altüst edecek.
- The political landscape of the region turned into a Mexican standoff.
- Bölgenin siyasi manzarası bir Meksika açmazına dönüştü.
- The landscape was flat and monotonous.
- Manzara düz ve monotondu.
- He stood on the hill surveying the landscape.
- Tepede durmuş manzarayı inceliyor.
- Tom often paints landscapes.
- Tom genellikle manzara resimleri yapıyor.
- He could see the entire landscape from the top of the mountain.
- Dağın tepesinden tüm manzarayı görebiliyordu.
- She often paints landscapes.
- Sık sık manzara resimleri yapar.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
- Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- A dreary landscape spread out for miles in all directions.
- Kasvetli bir manzara her yöne doğru kilometrelerce uzanıyor.
- It's the most arid landscape I've ever seen.
- Gördüğüm en kurak manzara.
- Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Güneş manzarayı aydınlatır, acı ruhu aydınlatır.
- He could see the entire landscape from the top of the mountain.
- O, tüm manzarayı dağın tepesinden görebiliyordu.
- Tom likes to photograph landscapes; Mary prefers portraits.
- Tom manzara fotoğrafları çekmeyi seviyor; Mary portreleri seviyor.
- I like this landscape.
- Ben bu manzarayı seviyorum.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
- Tüm dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- He often paints landscapes.
- Sık sık manzara resimleri yapar.
- The refugee crisis could shake up the political landscape in Germany.
- Mülteci krizi Almanya'daki siyasi manzarayı sarsabilir.
Show More (42)
|
2 |
landscape |
manzara resmi |
n. |
|
- Tom often paints landscapes.
- Tom sık sık manzara resmi yapar.
- He often paints landscapes.
- O, sıklıkla manzara resmi yapar.
- She often paints landscapes.
- O sık sık manzara resmi yapar.
Show More (0)
|
3 |
landscape |
peyzaj |
n. |
|
- Variations in the European landscape and countryside are examples of this.
- Avrupa peyzajındaki ve kırsalındaki değişiklikler bunun örnekleridir.
- Mechanising and destroying the landscape to allow it to be cultivated more easily is not an acceptable alternative.
- Peyzajın daha kolay işlenebilmesi için makineleştirilmesi ve tahrip edilmesi kabul edilebilir bir alternatif değildir.
Show More (-1)
|
4 |
landscape |
manzara (biçim) |
n. |
|
- She tried shooting in landscape orientation.
- Manzara biçiminde çekim yapmayı denemişti.
Show More (-2)
|
5 |
landscape |
düzenlemek |
v. |
|
- The road is landscaped with maple trees along its two sides.
- Yolun iki tarafı akçaağaç ağaçlarıyla düzenlemiş.
Show More (-2)
|