merit - English Turkish Sentences
English Turkish
merit değer n.
  • We therefore welcome the Commission's communication and acknowledge its work and merit.
  • Bu nedenle Komisyon'un bildirimini memnuniyetle karşılıyor, çalışmalarını ve değerini takdir ediyoruz.
  • Each country must obviously be appraised on its own merits individually.
  • Elbette her ülke kendi değerlerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
  • The merit of the directive that such proposals aim to achieve is also clear.
  • Bu tür tekliflerin ulaşmayı amaçladığı direktifin değeri de açıktır.
Show More (8)
merit hak etmek v.
  • She merited all the praises they gave her.
  • Ona yapılan tüm övgüleri hak ediyordu.
  • Only a pact of this nature will merit inclusion in the third part of the Constitution.
  • Sadece bu nitelikteki bir anlaşma Anayasa'nın üçüncü bölümüne dahil edilmeyi hak edecektir.
  • Therefore they merit a proper discussion.
  • Bu nedenle düzgün bir tartışmayı hak ediyorlar.
Show More (7)
merit liyakat n.
  • We select our employees solely on merit.
  • Çalışanlarımızı yalnızca liyakate bakarak seçiyoruz.
  • We must go over to a policy of appointments based on the criteria of qualifications, merit and ability.
  • Nitelik, liyakat ve yetenek kriterlerine dayalı bir atama politikasına geçmeliyiz.
  • It must be done on the basis of merit and without any links to the industry.
  • Liyakat esasına göre ve sektörle herhangi bir bağlantısı olmadan yapılmalıdır.
Show More (5)
merit hak n.
  • The wide-ranging nature of concentrations merits particular attention.
  • Yoğunlaşmaların geniş kapsamlı doğası özel bir ilgiyi hak ediyor.
  • This development merits particular attention from us in the European Parliament.
  • Bu gelişme Avrupa Parlamentosu olarak bizim özel ilgimizi hak etmektedir.
  • The 2002 budget is ready and I believe it merits your approval.
  • 2002 bütçesi hazırdır ve onayınızı hak ettiğine inanıyorum.
Show More (3)
merit erdem n.
  • This is its great merit, and not any provision on its reform.
  • Bu onun en büyük erdemidir ve reformuna ilişkin herhangi bir hüküm değildir.
  • The Pirker report has the merit of being frank.
  • Pirker raporu açık sözlü olma erdemine sahiptir.
  • Naivete is his only merit.
  • Saflık onun tek erdemidir.
Show More (0)
merit özellik n.
  • These two projects both have the merit of being creative and low-cost.
  • Bu iki projenin de özelliği yaratıcı ve düşük maliyetli olmaları.
Show More (-2)