|
- You can wait for Mr. Reid in his office.
- Bay Reid'i ofisinde bekleyebilirsiniz.
- It was interesting to hear about the inter-institutional recruitment office.
- Kurumlar arası işe alım ofisini duymak ilginçti.
- ECHO also envisages opening an office in Iran if there are large movements of refugees there.
- ECHO ayrıca İran'da büyük mülteci hareketleri olması halinde bu ülkede bir ofis açmayı da öngörmektedir.
- I would ask you please to supply the full details on that matter to my office.
- Sizden bu konudaki tüm ayrıntıları ofisime iletmenizi rica ediyorum.
- Does the Food and Veterinary Office in Dublin have sufficient staff to inspect them?
- Dublin'deki Gıda ve Veterinerlik Ofisinin bunları denetlemek için yeterli personeli var mı?
- However, it would be quite a mammoth task to establish such an Office.
- Bununla birlikte, böyle bir Ofis kurmak oldukça devasa bir görev olacaktır.
- To what extent is it possible for you, from you office, to monitor and stimulate these issues?
- Sizin ofisinizden bu konuları izlemeniz ve teşvik etmeniz ne ölçüde mümkün?
- What has this Office achieved over the past few years?
- Bu Ofis son birkaç yılda neler başardı?
- The offices of the Internal Audit Service and the Central Financial Service have been set up in the same way.
- İç Denetim Servisi ve Merkezi Mali Servis ofisleri de aynı şekilde kurulmuştur.
- I therefore warmly welcome the Commission's plans to open an office in Taipei.
- Bu nedenle Komisyon'un Taipei'de bir ofis açma planlarını memnuniyetle karşılıyorum.
- I value the activities that our Cuban office has subsequently taken.
- Küba ofisimizin daha sonra gerçekleştirdiği faaliyetlere değer veriyorum.
- I have passed to the Sittings Services a report from the Commission about its Investigation and Disciplinary Office.
- Komisyon'un Soruşturma ve Disiplin Ofisi ile ilgili bir raporunu Oturum Hizmetlerine ilettim.
- Their directly elected representatives – the parliaments – or even the cabinet offices and national governments?
- Doğrudan seçilmiş temsilcileri - parlamentolar - ya da hatta kabine ofisleri ve ulusal hükümetler?
- Fundamentalists have set fire to the newspaper's offices in Peshawar.
- Köktendinciler gazetenin Peşaver'deki ofislerini ateşe verdi.
- The Food and Veterinary Office has a key role to play.
- Gıda ve Veterinerlik Ofisi kilit bir rol oynamaktadır.
- Mr Mulder referred to the Food and Veterinary Office.
- Bay Mulder Gıda ve Veterinerlik Ofisine atıfta bulundu.
- To this end the Commission office was recently opened in Havana.
- Bu amaçla geçtiğimiz günlerde Havana'da Komisyon ofisi açıldı.
- Mr Mulder referred to the Food and Veterinary Office.
- Bay Mulder Gıda ve Veterinerlik Ofisi'ne atıfta bulundu.
- This office has recently expanded and now has seven expatriate technical assistants and 10 local staff positions.
- Bu ofis yakın zamanda genişledi ve şu anda yedi gurbetçi teknik asistanı ve 10 yerel personeli var.
- A mission of the Food and Veterinary Office will take place shortly to assist in this process.
- Bu sürece yardımcı olmak üzere Gıda ve Veterinerlik Ofisi'nin bir misyonu kısa süre içinde gerçekleşecektir.
- Closer cooperation between the European Ombudsman's office and the Committee on Petitions is vital.
- Avrupa Ombudsmanlık Ofisi ile Dilekçe Komitesi arasında daha yakın işbirliği hayati önem taşımaktadır.
- This office will be answerable to the regional office in Amman.
- Bu ofis Amman'daki bölge ofisine karşı sorumlu olacaktır.
- PCs can be found in many households, schools, colleges and offices.
- PC'ler birçok evde, okulda, kolejde ve ofiste bulunabilir.
- Perhaps the Member concerned might like to liase with my office on specific elements of that request.
- Belki de ilgili Üye, bu talebin belirli unsurları konusunda ofisimle irtibata geçmek isteyebilir.
- On the other hand, we are not prepared at this stage to state in which institution this merged office is to be set up.
- Öte yandan, bu aşamada bu birleştirilmiş ofisin hangi kurumda kurulacağını belirtmeye hazır değiliz.
- The administration of the Stockholm office has proved to be scandalous.
- Stockholm ofisinin idaresinin skandal olduğu kanıtlanmıştır.
- They have destroyed computers, they have destroyed files, they have destroyed office infrastructure.
- Bilgisayarları tahrip ettiler, dosyaları yok ettiler, ofis altyapısını çökerttiler.
- That regional offices are more economical than several individual offices is obvious.
- Bölgesel ofislerin birkaç bireysel ofisten daha ekonomik olduğu açıktır.
- This too will contribute to ensuring that the office concentrates on its true priorities.
- Bu da ofisin gerçek önceliklerine odaklanmasını sağlamaya katkıda bulunacaktır.
- Octa is mainly used in plastic office equipment and in components of household appliances.
- Octa esas olarak plastik ofis ekipmanlarında ve ev aletlerinin bileşenlerinde kullanılır.
- In Europe there is also the Food and Veterinary Office in Dublin that falls within the remit of the Commission.
- Avrupa'da ayrıca Dublin'de Komisyonun görev alanına giren Gıda ve Veterinerlik Ofisi bulunmaktadır.
- I am sure that a great many of the Members have listened to your speech from their office.
- Eminim ki pek çok Üye sizin konuşmanızı ofislerinden dinlemiştir.
- The person who had sat in my office and with whom I had talked warmly and companionably about politics had disappeared.
- Ofisimde oturan ve siyaset hakkında sıcak ve dostane bir şekilde konuştuğum kişi ortadan kaybolmuştu.
- I hope you find them in your computers when you return to your offices.
- Ofislerinize döndüğünüzde bunları bilgisayarlarınızda bulacağınızı umuyorum.
- I am very glad to have a constituency office there.
- Orada bir seçim ofisim olduğu için çok mutluyum.
- In this way, the various offices will benefit from a healthy rivalry.
- Bu şekilde, çeşitli ofisler sağlıklı bir rekabetten faydalanacaktır.
- We are in the process of opening an office in Kaliningrad.
- Kaliningrad'da bir ofis açma sürecindeyiz.
- Could you see to it that something is done about this by the offices?
- Bu konuda ofisler tarafından bir şeyler yapılmasını sağlayabilir misiniz?
- The report of the Arab States office of the United Nations Development Programme says this itself.
- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın Arap Devletleri ofisinin raporu da bunu söylüyor.
- To this end the Commission office was recently opened in Havana.
- Bu amaçla kısa bir süre önce Havana'da Komisyon ofisi açıldı.
- The Food and Veterinary Office in Dublin has been in existence for a number of years.
- Dublin'deki Gıda ve Veterinerlik Ofisi birkaç yıldır varlığını sürdürmektedir.
- However, the most important thing is for the Office to perform its task of implementing existing legislation well.
- Ancak en önemli şey, Ofis'in mevcut mevzuatı uygulama görevini iyi bir şekilde yerine getirmesidir.
- We are all agreed about the importance of preserving a role for national offices.
- Ulusal ofislerin rolünü korumanın önemi konusunda hepimiz hemfikiriz.
- If the proposal is accepted, the EuropAid Cooperation Office is ready to guide ECPAT through the further steps.
- Teklif kabul edilirse EuropAid İş Birliği Ofisi ECPAT'a sonraki adımlarda rehberlik etmeye hazırdır.
- On 1 September 1995, the Ombudsman's office started work.
- 1 Eylül 1995 tarihinde Ombudsmanlık ofisi çalışmaya başlamıştır.
- I would even ask for more, I would ask the Commission to consider reopening its office in Malabo.
- Hatta daha fazlasını isteyeceğim, Komisyon'dan Malabo'daki ofisini yeniden açmayı düşünmesini isteyeceğim.
- We had some joint projects with the OSCE Office for Democratic Institutions and Human Rights in Belarus.
- Belarus'taki AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi ile bazı ortak projelerimiz vardı.
- Mr Léotard is initially locating himself in the Commission's delegation office in Skopje.
- Bay Léotard ilk etapta Komisyonun Üsküp'teki delegasyon ofisine yerleşiyor.
- I do not know where your office is and whether or not you can hear the bell from there.
- Ofisinizin nerede olduğunu ve zili oradan duyup duyamayacağınızı bilmiyorum.
- The Office is not yet ready to move into the new building.
- Ofis henüz yeni binasına taşınmaya hazır değildir.
- The first was OLAF, Europe's anti-fraud office.
- İlki OLAF, Avrupa'nın dolandırıcılıkla mücadele ofisi.
- I urge him to set up this office without delay - we have already lost too much time.
- Komisyon Üyesini bu ofisi derhal kurmaya teşvik ediyorum; biz çok fazla zaman kaybettik.
- Members sitting in their offices must count on these events occurring.
- Ofislerinde oturan üyeler bu olayların gerçekleşeceğine güvenmelidir.
- There are so many experts here that there is no need for recourse to an external office.
- Burada o kadar çok uzman var ki, dışarıdan bir ofise başvurmaya gerek yok.
- I also thank the European office dealing with human rights in Nigeria.
- Nijerya'da insan haklarıyla ilgilenen Avrupa ofisine de teşekkür ediyorum.
- From then until 15 September 2002, the office received 10.535 complaints, of which 10.437 have been examined.
- O tarihten 15 Eylül 2002 tarihine kadar ofise 10.535 şikayet ulaşmış ve bunların 10.437'si incelenmiştir.
- Another objective was to evaluate possibilities for the opening of an ECHO office in Baghdad.
- Bir diğer amacım da Bağdat'ta bir ECHO ofisi açılmasına yönelik olasılıkları değerlendirmekti.
- Fundamental changes will also be considered for the technical assistance offices.
- Teknik yardım ofisleri için de köklü değişiklikler düşünülecektir.
- Mr Liikanen, you know that, much as I respect you, your office sometimes puts forward wearisome proposals.
- Sayın Liikanen, size ne kadar saygı duysam da ofisinizin bazen bıktırıcı öneriler sunduğunu biliyorsunuz.
- We are now beginning to see the problems of the office not being completely independent of the Commission.
- Ofisin Komisyondan tamamen bağımsız olmamasının yarattığı sorunları şimdi görmeye başlıyoruz.
- My office will contact you for further details in order to follow up on that matter.
- Bu konuyu takip etmek amacıyla ofisim daha fazla bilgi için sizinle irtibata geçecektir.
- Therefore the Commission, through its humanitarian aid office, has moved quickly in response to the floods.
- Bu nedenle Komisyon, insani yardım ofisi aracılığıyla sel felaketi karşısında hızlı bir şekilde harekete geçmiştir.
- There are so many experts here that there is no need for recourse to an external office.
- Burada o kadar çok uzman var ki dışarıdan bir ofise başvurmaya gerek yok.
- Universities, schools and the offices of the League for Democracy must finally be reopened.
- Üniversiteler, okullar ve Demokrasi için Birlik ofisleri nihayet yeniden açılmalıdır.
- On the other hand, we are not prepared at this stage to state in which institution this merged office is to be set up.
- Öte yandan, bu birleştirilmiş ofisin hangi kurumda kurulacağını şu aşamada belirtmeye hazır değiliz.
- That is equally necessary for the Office and for the Commission.
- Bu, Ofis ve Komisyon için de aynı derecede gereklidir.
- If that is the case then this office is, to put it inelegantly, completely off the mark.
- Eğer durum buysa, o zaman bu ofis, kaba bir tabirle, tamamen hedeften sapmış demektir.
- I am sure that a great many of the Members have listened to your speech from their office.
- Eminim ki pek çok Üye konuşmanızı ofislerinden dinlemiştir.
- The implementation of ARGO cannot only be a task of national government offices.
- ARGO'nun uygulanması sadece ulusal hükümet ofislerinin görevi olamaz.
- The person who had sat in my office and with whom I had talked warmly and companionably about politics had disappeared.
- Ofisimde oturan ve siyaset hakkında sıcak ve dostça konuştuğum kişi ortadan kaybolmuştu.
- Three weeks ago the European Parliament was highly critical of Belarus' closure of the OSCE office.
- Üç hafta önce Avrupa Parlamentosu Belarus'un AGİT ofisini kapatmasını son derece eleştirdi.
- Presently, the SIS comprises 23 regional offices.
- Halihazırda DİE, 23 bölge ofisinden oluşmaktadır.
- However, the most important thing is for the Office to perform its task of implementing existing legislation well.
- Bununla birlikte, en önemli şey Ofis'in mevcut mevzuatı uygulama görevini iyi bir şekilde yerine getirmesidir.
- What has this Office achieved over the past few years?
- Bu Ofis son birkaç yılda ne başardı?
- Just over a year ago, Vlad Cubreacov visited my office in the European Parliament in Brussels.
- Bir yıl kadar önce Vlad Cubreacov Brüksel'de Avrupa Parlamentosu'ndaki ofisimi ziyaret etti.
- All of the Commission's services and all offices that manage funds are linked up to this.
- Komisyon'un tüm hizmetleri ve fonları yöneten tüm ofisler buna bağlıdır.
- What is the Prosecutor's legal status, and how is the Office of the European Public Prosecutor to be organised?
- Savcının yasal statüsü nedir ve Avrupa Savcılık Ofisi nasıl örgütlenecektir?
- On 1 September 1995 the Ombudsman's office started work.
- 1 Eylül 1995 tarihinde Ombudsmanlık ofisi çalışmaya başlamıştır.
- Leaks are a regular occurrence as soon as papers leave my office.
- Belgeler ofisimden çıkar çıkmaz düzenli olarak sızıntılar meydana geliyor.
- The first was OLAF, Europe's anti-fraud office.
- Bunlardan ilki Avrupa'nın dolandırıcılıkla mücadele ofisi OLAF'tı.
- The setting up of an internal office is not considered to be the most efficient way to proceed at this time.
- Dahili bir ofis kurulması şu anda izlenecek en verimli yol olarak görülmemektedir.
- Only in the last two sentences did he mention the role of the Food and Veterinary Office in Dublin.
- Sadece son iki cümlede Dublin'deki Gıda ve Veterinerlik Ofisi'nin rolünden bahsetti.
- Do they have to go through the national offices of the Commission?
- Komisyon'un ulusal ofisleri aracılığıyla mı gitmek zorundalar?
- The Commission proposes a decentralised structure for the Office of the European Public Prosecutor.
- Komisyon, Avrupa Savcılığı Ofisi için merkezi olmayan bir yapı önermektedir.
- Division of different open space offices is essential for ergonomic use.
- Ergonomik kullanım için farklı açık alanlı ofislerin bölünmesi şarttır.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste kötü bir gün diye buna derim işte.
- She works hard in the office for a small salary.
- O azıcık bir maaş için ofiste sıkı çalışıyor.
- I brought my child in to wait with me in my office.
- Çocuğumu ofisimde benimle beklemesi için getirdim.
- They recently closed the French visa office here.
- Yakın zamanda buradaki Fransız vize ofisini kapattılar.
- Division of different open space offices is essential for ergonomic use.
- Farklı açık alan ofislerinin bölünmesi ergonomik kullanım için esastır.
- Richard, check out my new office.
- Richard, yeni ofisime baksana.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste geçen zor bir gün diye işte buna derim ben.
- It's office and retail space, plus housing all built with the latest green technology.
- Ofis ve geri dönüşüm alanları, ayrıca son çıkan çevreci teknoloji ile tasarlanmış konutlar.
- The home offices have now become a separate space in the houses.
- Evden çalışılan ofisler artık evlerde ayrı bir mekan haline geldi.
- Today we had a nice surprise at the office.
- Bugün ofiste hoş bir sürprizle karşılaştık.
- If you can check out Jessica's office, take it.
- Jessica'nın ofisini kontrol edebiliyorsanız, edin.
- A few weeks ago, I was not at the office.
- Birkaç hafta önce ofiste değildim.
- Today we had a nice surprise at the office.
- Bugün ofiste tatlı bir sürprizle karşılaştık.
- It's office and retail space, plus housing all built with the latest green technology.
- Ofis ve perakende alanlarının yanı sıra yeni çıkan çevreci teknolojiyle inşa edilmiş konutlar.
- Fabrice successfully set up and developed the thriving French office.
- Fabrice, hızla büyüyen Fransız ofisini başarıyla kurdu ve geliştirdi.
- Consider these three areas for finding a good office space.
- Bu yüzden iyi bir ofis ortamı bulmak için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- The home offices have now become a separate space in the houses.
- Evden çalışma ofisleri artık evlerde ayrı bir mekan haline geldi.
- She works hard in the office for a small salary.
- Az bir maaş için ofiste sıkı çalışıyor.
- It's office and retail space, plus housing all built with the latest green technology.
- Burası ofis ve perakende alanının yanı sıra tamamı yeni çevreci teknolojiyle inşa edilmiş konutlardan oluşuyor.
- They recently closed the French visa office here.
- Yakınlarda buradaki Fransız vize ofisini kapattılar.
- Consider these three areas for finding a good office space.
- İyi bir ofis ortamı edinmek için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- Did that pile of books really come out of just one office?
- Bu kitap yığını gerçekten sadece bir ofisten mi çıktı?
- Consider these three areas for finding a good office space.
- İyi bir ofis ortamı bulmak için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- She works hard in the office for a small salary.
- Az bir maaş karşılığında ofiste çok çalışıyor.
- Fabrice successfully set up and developed the thriving French office.
- Fabrice, hızlı gelişen Fransa ofisini başarıyla kurdu ve geliştirdi.
- Division of different open space offices is essential for ergonomic use.
- Farklı açık alan ofislerin bölünmesi ergonomik kullanım için gereklidir.
- This is ideal for businesses that have offices in different locations.
- Bu, farklı yerlerde ofisleri olan işletmeler için idealdir.
- Fabrice successfully set up and developed the thriving French office.
- Fabrice gelişen Fransa ofisini başarıyla kurdu ve geliştirdi.
- Tom followed Mary into the office.
- Tom, Mary'yi ofise kadar takip etti.
- I want you out of my office.
- Ofisimden çıkmanızı istiyorum.
- Tom and Mary both left the office early today.
- Hem Tom hem de Mary bugün ofisten erken ayrıldılar.
- We arrived at the office on time.
- Ofise zamanında vardık.
- Tom wasn't in the office.
- Tom ofiste değildi.
- Tom is in his office working late.
- Tom ofisinde geç saatlere kadar çalışıyor.
- I like this office.
- Bu ofisi seviyorum.
- There's a safe in Tom's office.
- Tom'un ofisinde bir kasa var.
- Tom needs to see you in his office.
- Tom seni ofisinde görmek istiyor.
- Tom doesn't live near his office.
- Tom ofisine yakın bir yerde yaşamıyor.
- Do I have to bring my son to your office?
- Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
- How did Tom get into Mary's office?
- Tom Mary'nin ofisine nasıl girdi?
- I cannot have a nap at the office.
- Ofiste kestiremem.
- Let's go into my office.
- Ofisime gidelim.
- Back in her office, she picked up her phone and dialled Charlie's number.
- Ofisine döndüğünde telefonunu eline aldı ve Charlie'nin numarasını çevirdi.
- Why don't we talk in my office where it's quiet?
- Sakin bir yerde, ofisimde konuşmaya ne dersin?
- Your office is on the way home.
- Ofisin evimin yolu üzerinde.
- Tom wanted to get in a little target practice before he went into the office.
- Tom ofise gitmeden önce biraz atış talimi yapmak istedi.
- I must go to the office.
- Ben ofise gitmeliyim.
- Tom can study in my office if he wants to.
- Tom isterse ofisimde çalışabilir.
- The story began at the insurance office.
- Hikaye sigorta ofisinde başladı.
- She works hard in the office for a small salary.
- Küçük bir maaş için ofiste çok çalışıyor.
- I want to see you in your office in half an hour.
- Yarım saat içinde seni ofisinde görmek istiyorum.
- Aren't you going back to the office?
- Ofise geri gitmeyecek misin?
- At the time of the incident, Tom was in his office.
- Olay anında Tom ofisindeydi.
- Who told you where my office was?
- Ofisimin nerede olduğunu kim söyledi?
- He breathed deeply before entering his boss's office.
- Patronunun ofisine girmeden önce derin bir nefes aldı.
- Tom has a 9-5 office job.
- Tom'un 9-5 ofis işi var.
- There was a problem at the office.
- Ofiste bir sorun vardı.
- Tom can walk to his office in thirty minutes or less.
- Tom ofisine yürüyerek otuz dakika veya daha kısa sürede gidebilir.
- Is Tom still hanging around the office?
- Tom hala ofiste mi takılıyor?
- My office faces Fifth Avenue.
- Ofisim Beşinci Cadde'ye bakıyor.
- I know Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olduğunu biliyorum.
- Father sometimes took me to his office.
- Babam bazen beni ofisine götürürdü.
- He should get to the office in an hour.
- Bir saat içinde ofise varmalı.
- When does your father leave his office?
- Baban ofisinden ne zaman ayrılıyor?
- I'm looking for someone to give a hand in the office.
- Ofiste yardım edecek birini arıyorum.
- Can I see you a moment in my office?
- Seni ofisimde biraz görebilir miyim?
- Who is in charge of the office while the boss is away?
- Patron dışarıdayken ofisin sorumlusu kim?
- We could use you in the Boston office.
- Boston ofisinde sizi kullanabiliriz.
- My office is on the fourth floor of that gray six-story building.
- Ofisim şu altı katlı gri binanın dördüncü katında.
- Do you know where the nearest American Express office is?
- En yakın American Express ofisinin nerede olduğunu biliyor musunuz?
- I'm not usually in the office on Mondays.
- Pazartesi günleri genellikle ofiste değilim.
- They were transferred from one office to another.
- Onlar bir ofisten diğerine transfer edildi.
- We're on our way back to the office.
- Ofise geri dönüyoruz.
- There were no computers in the office.
- Ofiste hiç bilgisayar yoktu.
- Are you going back to the office?
- Ofise geri mi dönüyorsun?
- We are looking forward to your visit to our new office.
- Yeni ofisimizi ziyaret etmenizi dört gözle bekliyoruz.
- Did you sleep in your office again last night?
- Dün gece ofisinde tekrar uyudun mu?
- I'm going back to my office.
- Ofisime geri gidiyorum.
- How long does it take to go to the office from your home?
- Senin evinden ofise gitmek ne kadar sürer?
- The office is dark.
- Ofis karanlık.
- My office is being painted today.
- Bugün ofisim boyanıyor.
- Tom entered Mary's office after knocking.
- Tom kapıyı çaldıktan sonra Mary'nin ofisine girdi.
- I want everyone in my office in 20 minutes.
- 20 dakika içinde herkesin ofisimde olmasını istiyorum.
- Tell her I'm in the office.
- Ofiste olduğumu söyle.
- Drop by my office any time.
- İstediğin zaman ofisime uğra.
- How good is your office door lock?
- Ofisinizin kapı kilidi ne kadar iyi?
- Tom came to my office today.
- Tom bugün ofisime geldi.
- Aren't you going back to the office?
- Ofise geri dönmüyor musun?
- It was easy to find his office.
- Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Back in her office, she picked up her phone and dialled Charlie's number.
- O, ofisine geri döndüğünde, telefonunu aldı ve Charlie'nin numarasını çevirdi.
- At the moment, there isn't anyone in the office.
- Şu an ofiste kimse yok.
- I thought Tom would use my office.
- Tom'un ofisimi kullanacağını düşündüm.
- I'm going to head back to my office.
- Ofisime döneceğim.
- He transferred to the office in Chiba.
- Chiba'daki ofise transfer oldu.
- I'm supposed to speak French in the office.
- Ofiste Fransızca konuşmam gerekiyor.
- The printer in Peter's office is broken and doesn't print anymore.
- Peter'in ofisindeki yazıcı bozuk ve artık yazdırmıyor.
- Tom said he didn't have an office.
- Tom ofisi olmadığını söyledi.
- She works as a secretary in an office.
- Bir ofiste sekreter olarak çalışıyor.
- I need you at my office right away.
- Hemen ofisimde olman lazım.
- I'm calling from my new office.
- Yeni ofisimden arıyorum.
- He handed over the keys of the office to the police.
- O, ofisin anahtarlarını polise teslim etti.
- Where is nearest American Express office?
- En yakın American Express ofisi nerede?
- I have to get back to my office.
- Ofisime dönmeliyim.
- Tom will be in his office all afternoon.
- Tom tüm öğleden sonra ofisinde olacak.
- My office called.
- Ofisim aradı.
- I cannot get into this office if the manager is not here.
- Müdür burada değilse bu ofise giremem.
- We've set up offices in Boston.
- Boston'da ofisler açtık.
- I'd like to know the phone number of the nearest American Express office.
- Ben en yakın American Express ofisinin telefon numarasını öğrenmek istiyorum.
- Tom keeps a toothbrush in his office so he can brush his teeth after lunch.
- Tom öğle yemeğinden sonra dişlerini fırçalayabilmek için ofisinde bir diş fırçası bulundurur.
- We'll talk in my office.
- Ofisimde konuşuruz.
- When are you going to call the doctor's office?
- Doktorun ofisini ne zaman arayacaksın?
- My office is located downtown.
- Ofisim şehir merkezinde.
- Tom is waiting for you in your office.
- Tom senin ofisinde seni bekliyor.
- Police officers installed surveillance cameras outside Tom's office.
- Polis Tom'un ofisinin dışında güvenlik kameraları kurdu.
- This isn't Tom's office.
- Burası Tom'un ofisi değil.
- Tom walked back into his office.
- Tom ofisinin içine geri yürüdü.
- Tom went into Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine gitti.
- Many offices of the municipal government are in the town hall.
- Belediye yönetiminin birçok ofisi belediye binasındadır.
- He came to my office yesterday.
- O, dün benim ofisime geldi.
- He resigned from his office.
- Ofisinden istifa etti.
- I want to see you in my office this afternoon.
- Bu öğleden sonra seni ofisimde görmek istiyorum.
- Can you come into my office, please?
- Ofisime gelebilir misiniz lütfen?
- Tom often visits his father's office.
- Tom sık sık babasının ofisini ziyaret eder.
- Tom invited Mary into his office.
- Tom, Mary'yi ofisine davet etti.
- Everyone in the office knew about Tom's problems.
- Ofisteki herkes Tom'un sorunlarını biliyordu.
- My office is in the Foreign Languages Department.
- Ofisim Yabancı Diller Bölümü'nde.
- From now on, I want a hot cup of coffee on my desk when I arrive at the office.
- Şu andan itibaren, ofise geldiğimde masamın üzerinde sıcak bir fincan kahve istiyorum.
- How do I get to your office from Tokyo Station?
- Tokyo istasyonundan ofisinize nasıl giderim?
- You're the only person I know who doesn't knock before entering my office.
- Sen ofisime girmeden önce kapıyı çalmayan tanıdığım tek kişisin.
- Tom came back into the office.
- Tom ofise geri geldi.
- I thought Tom wasn't in his office.
- Tom'un ofisinde olmadığını sanıyordum.
- Tom is still in your office.
- Tom hâlâ sizin ofisinizde.
- None of these offices have air-conditioning.
- Bu ofislerden hiçbirinin kliması yok.
- Why don't we talk in your office?
- Neden ofisinde konuşmuyoruz?
- I'll call you later from the office.
- Seni sonra ofisten ararım.
- I easily found his office.
- Ofisini kolayca buldum.
- See you at the office.
- Ofiste görüşürüz.
- Tom told me he had to go back to the office.
- Tom bana ofise geri gitmek zorunda olduğunu söyledi.
- John is doing well at the office.
- John, ofiste iyi iş yapıyor.
- Did you sleep in your office again last night?
- Dün gece yine ofisinde mi uyudun?
- Tom knows a good Chinese restaurant not too far from his office.
- Tom ofisinden çok uzakta olmayan iyi bir Çin restoranı biliyor.
- He has come back from the office.
- Ofisten geri geldi.
- Tom sneaked into Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisine gizlice girdi.
- It takes about 15 minutes to get to my office.
- Ofisime gitmek yaklaşık 15 dakika sürüyor.
- Tom is probably still in his office.
- Tom muhtemelen hâlâ ofisinde.
- I want to see Tom in my office.
- Tom'u ofisimde görmek istiyorum.
- I must get back to my office.
- Ofisime dönmeliyim.
- Tom saw Mary coming out of her office.
- Tom, Mary'yi ofisinden çıkarken görmüş.
- The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron ofisin üstündeki balkonda dolaşıp işçileri gözlemledi.
- Tom wanted to see Mary in his office.
- Tom, Mary'yi ofisinde görmek istedi.
- You need to get back to the office.
- Ofise geri dönmen gerekiyor.
- You're supposed to knock before you enter someone's office.
- Birinin ofisine girmeden önce kapıyı çalman gerekir.
- Half the office took a day off.
- Ofisin yarısı izin aldı.
- I have important business to take care of in my office.
- Ofisimde ilgilenmem gereken önemli işlerim var.
- I stopped by your office yesterday, but you weren't there.
- Dün ofisine uğradım ama orada değildin.
- He cannot come to the office today as he is indisposed.
- Rahatsız olduğu için bugün ofise gelemeyecek.
- Where is the admission's office?
- Kabul ofisi nerede?
- You have to buy one at the office.
- Ofisten bir tane almalısın.
- Why aren't you at your office?
- Neden ofisinde değilsin?
- Tom arrives at his office at around 8 o'clock.
- Tom saat 8 civarında ofisine gelir.
- Let's see if Tom is in his office.
- Bakalım Tom ofisinde mi?
- When does your father leave his office?
- Baban ofisinden ne zaman ayrılır?
- Did you see anybody go into my office?
- Ofisime giren birini gördünüz mü?
- Her reforms didn't work and everyone in the office is getting fat from the stress.
- Onun reformları işe yaramadı ve ofisteki herkes stresten şişmanlıyor.
- Mr Kinoshita left his glasses behind in the office yesterday evening.
- Bay Kinoshita dün akşam gözlüklerini ofiste unutmuş.
- He sent in his application to the office.
- Başvurusunu ofise gönderdi.
- I could be in my office all day.
- Bütün gün ofisimde olabilirim.
- Why did you not go to the office?
- Neden ofise gitmedin?
- I don't like office politics.
- Ben ofis politikasını sevmiyorum.
- Have you ever left your office open?
- Hiç ofisini açık bıraktın mı?
- To the airline office.
- Havayolu ofisine.
- Tom came into my office and closed the door.
- Tom ofisime geldi ve kapıyı kapattı.
- I'm not always in the office in the morning.
- Sabahları daima ofiste değilim.
- Office managers expect accuracy, efficiency, and dedication.
- Ofis yöneticileri doğruluk, verimlilik ve özveri bekler.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofiste ne yapacağını bilmeden deli gibi koşturuyor.
- He commutes to his office by bus.
- Ofisine otobüsle gidip geliyor.
- I didn't think Tom was in his office on Mondays.
- Tom'un pazartesi günleri ofisinde olduğunu sanmıyordum.
- He applied for a position in the office.
- Ofisteki bir pozisyon için başvurdu.
- I thought you had taken everything out of the office.
- Her şeyi ofisten çıkardığını düşündüm.
- I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
- Çok fazla işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmaya yetecek kadar var.
- She has a large office in this building.
- Bu binada büyük bir ofisi var.
- I need a bigger office.
- Daha büyük bir ofise ihtiyacım var.
- Every now and then he drops in at this bookstore on his way home from the office.
- Arada bir, ofisten eve dönerken bu kitapçıya uğrar.
- I left my guitar in your office.
- Gitarımı ofisinde bıraktım.
- Tom is usually in his office on Mondays.
- Tom genellikle pazartesi günleri ofisinde olur.
- Your office isn't as large as mine.
- Ofisiniz benimki kadar büyük değil.
- He cannot come to the office today as he is indisposed.
- O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.
- Tom arranged a picnic for the whole office.
- Tom tüm ofis için bir piknik düzenledi.
- Come on into my office.
- Ofisime gelin.
- I need to get back to the office.
- Ofise geri dönmeliyim.
- My office door's always open.
- Ofisimin kapısı her zaman açıktır.
- He goes to the office by car.
- O, ofise arabayla gider.
- The office held a memorial for him.
- Ofiste onun için bir anma töreni düzenlendi.
- My mother works in a big office.
- Annem büyük bir ofiste çalışıyor.
- Get out of my office.
- Ofisimden defol.
- I easily found his office.
- Ben onun ofisini kolayca buldum.
- I don't need anybody's permission to come to this office.
- Bu ofise gelmek için kimsenin iznine ihtiyacım yok.
- I had to drop something off at Tom's office.
- Tom'un ofisine bir şey bırakmak zorunda kaldım.
- I've got to get back to the office.
- Ofise geri dönmeliyim.
- I had to go to my office by bus because my car had engine trouble.
- Arabamın motorunda sorun olduğu için ofisime otobüsle gitmek zorunda kaldım.
- Sami met Layla at Farid's office.
- Sami, Layla ile Farid'in ofisinde tanıştı.
- Do you know if my father is still in the office?
- Babamın hâlâ ofiste olup olmadığını biliyor musun?
- Sami went to the office to get his ID printed.
- Sami kimliğini bastırtmak için ofise gitti.
- The president ignored the protesters outside his office.
- Başkan ofisinin önündeki protestocuları görmezden geldi.
- Finding her office was easy.
- Ofisini bulmak kolaydı.
- Tom tried to sneak out of the office without being seen.
- Tom görünmeden ofisten sıvışmaya çalıştı.
- There's no need for Nick to come to my office.
- Nick'in ofisime gelmesine gerek yok.
- Tom isn't likely to be in his office now.
- Tom'un şu anda ofisinde olma ihtimali yok.
- Sami has to go to the office.
- Sami'nin ofise gitmesi gerek.
- He authorizes his workers to eat at the office.
- İşçilerine ofiste yemek yeme izni veriyor.
- I thought Tom would use Mary's office.
- Tom'un Mary'nin ofisini kullanacağını düşündüm.
- Tom can wait in my office.
- Tom benim ofisimde bekleyebilir.
- I should be in my office.
- Ben ofisimde olmalıyım.
- Tom is in his office, isn't he?
- Tom ofisinde, değil mi?
- I think Tom is in his office.
- Bence Tom ofisinde.
- I want to see you both in my office.
- Her ikinizi de ofisimde görmek istiyorum.
- The meeting was held at the principal's office.
- Toplantı müdürün ofisinde yapıldı.
- Tom has been in the Boston office the last three years.
- Tom son üç yıldır Boston ofisinde çalışıyor.
- The tourist office is open from nine o'clock to one o'clock.
- Turizm ofisi saat dokuzdan bire kadar açık.
- I don't have a couch in my office.
- Ofisimde bir kanepem yok.
- I should be in my office.
- Ofisimde olmalıyım.
- The firm has opened an office in Boston.
- Firma Boston'da bir ofis açtı.
- Tom called the office.
- Tom ofisi aradı.
- They were transferred from one office to another.
- Bir ofisten diğerine transfer oldular.
- The office was deserted.
- Ofis terk edilmişti.
- I need to have a word with you in my office.
- Benim, ofisimde sizinle konuşmam gerekiyor.
- By the way, he's already at the office.
- Bu arada, o zaten ofiste.
- My opinion doesn't count for much at the office.
- Benim düşüncem ofiste pek geçerli sayılmaz.
- That's Tom's office.
- Bu Tom'un ofisi.
- Tom ought to be at the office by now.
- Tom şimdiye kadar ofiste olmalı.
- I'm at an office party.
- Bir ofis partisindeyim.
- I'd like to go back to the office.
- Ofise geri gitmek istiyorum.
- How long does it usually take you to get to your office from where you live?
- Yaşadığınız yerden ofisinize gitmeniz genellikle ne kadar sürer?
- Tom told Mary that he didn't think John was in his office.
- Tom Mary'ye John'un ofisinde olduğunu düşünmediğini söyledi.
- He is at the office.
- O ofiste.
- He needs to be removed from office.
- Ofisten çıkarılması gerekiyor.
- Tom's office is on the third floor.
- Tom'un ofisi üçüncü katta.
- I'm pretty sure that I've left the keys to my office in my raincoat pocket.
- Anahtarları yağmurluğun cebinde ofisime bıraktığımdan oldukça eminim.
- There was a pink slip waiting for her at the office.
- Ofiste onu bekleyen işten çıkarma bildirimi vardı.
- I met Tom at his office in Boston.
- Tom'la Boston'daki ofisinde tanıştım.
- Let's go to your office.
- Hadi ofisine gidelim.
- Mary has a yoga ball in her office.
- Mary'nin ofisinde bir yoga topu var.
- Tom thought Mary was in her office on Mondays.
- Tom, Mary'nin pazartesi günleri ofisinde olduğunu düşündü.
- I had no trouble finding Tom's office.
- Tom'un ofisini bulmakta hiçbir sorun yaşamadım.
- The new rotas are in the office.
- Yeni görev listeleri ofistedir.
- Tom is snoozing in his office.
- Tom ofisinde uyukluyor.
- Tom works in an open office.
- Tom açık bir ofiste çalışmaktadır.
- Tom doesn't need to come into the office on Monday.
- Tom'un pazartesi günü ofise gelmesine gerek yok.
- We met last Christmas at the office party.
- Geçen Noel ofis partisinde tanıştık.
- A videocamera is in the office.
- Ofiste bir video kamera var.
- John goes to his office on foot.
- John ofisine yürüyerek gidiyor.
- I should get back to my office.
- Ofisime dönmeliyim.
- I may be able to come to your office Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra ofisine gelebilirim.
- I got to my office on time.
- Ofisime zamanında gittim.
- Tom opened the office door.
- Tom ofisin kapısını açtı.
- Tom ought to be at the office by now.
- Tom şimdiye kadar ofiste olmalıydı.
- I thought this was just going to be another boring day at the office.
- Bunun da ofiste sıkıcı bir gün olacağını düşünmüştüm.
- Does anyone in your office speak French?
- Ofisinde Fransızca konuşan biri var mı?
- Let's find Tom a nice office.
- Tom'a güzel bir ofis bulalım.
- Three offices on this floor are empty.
- Bu kattaki üç ofis boş.
- This is the principal's office.
- Burası müdürün ofisi.
- Tom flirted with many women in the office.
- Tom ofisteki birçok kadınla flört ediyordu.
- I want to see you in my office right away.
- Derhal ofisime gelmeni istiyorum.
- The president conducted us personally to his office.
- Başkan bizi ofisine kadar şahsen götürdü.
- Whose office is this?
- Bu kimin ofisi?
- Sami and Layla went to the office together.
- Sami ve Layla ofise birlikte gittiler.
- Tom needs a bigger office.
- Tom'un daha büyük bir ofise ihtiyacı var.
- Tom stormed into his office and slammed the door.
- Tom ofisine öfkeyle girdi ve kapıyı çaptı.
- A stranger asked the girl whether her father was at home or at his office.
- Bir yabancı kıza babasının evde mi yoksa ofiste mi olduğunu sordu.
- My office is in the central area of the city.
- Ofisim şehrin merkezi bölgesinde.
- Police officers installed surveillance cameras outside Tom's office.
- Polis memurları Tom'un ofisinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- Where is the Portuguese office?
- Portekiz ofisi nerede?
- I may be able to come to your office Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra ofisinize gelebilirim.
- Is Tom still in his office?
- Tom hâlâ kendi ofisinde mi?
- My office is near Starbucks.
- Ofisim Starbucks'a yakındır.
- Tom knew Mary was going to be in the office.
- Tom, Mary'nin ofiste olacağını biliyordu.
- How good is your office door lock?
- Senin ofisinin kapı kilidi ne kadar iyi?
- What do you actually do in the office?
- Aslında ofiste ne yaparsın?
- Tom is in Mary's office, isn't he?
- Tom Mary'nin ofisinde, değil mi?
- Tom would like you to stop by his office.
- Tom ofisine uğramanı istiyor.
- You're supposed to knock before you enter someone's office.
- Birinin ofisine girmeden önce kapıyı çalman gerekiyor.
- Tom rushed out of his office.
- Tom aceleyle ofisinden çıktı.
- Tom is working in his office.
- Tom ofisinde çalışıyor.
- We're having an office party tomorrow.
- Yarın bir ofis partisi veriyoruz.
- My boss called me down for making private calls on the office phone.
- Patronum ofis telefonundan özel görüşme yaptığım için beni azarladı.
- Go back to the office.
- Ofise geri git.
- There's someone waiting for you in your office.
- Ofisinde seni bekleyen biri var.
- Tom left the office early today.
- Tom bugün ofisten erken ayrıldı.
- He should get to the office in an hour.
- Bir saat içinde ofise gitmeli.
- Tom's office door was unlocked, but nothing was found missing.
- Tom'un ofis kapısı kilitli değildi ama kayıp bir şey bulunamadı.
- I told you not to go up to that office.
- Sana o ofise gitmemeni söylemiştim.
- Tom said he thought Mary wasn't in her office.
- Tom, Mary'nin ofisinde olmadığını düşündüğünü söyledi.
- I'm supposed to be in my office right now.
- Şu anda ofisimde olmam gerekiyordu.
- Tom knocked on Mary's office door.
- Tom Mary'nin ofis kapısını çaldı.
- Tom called the office three times.
- Tom ofisi üç kez aradı.
- I have to go back to my office.
- Ofisime geri dönmeliyim.
- Can I come to your office tomorrow?
- Yarın ofisine gelebilir miyim?
- He let me work in his office.
- Ofisinde çalışmama izin verdi.
- I'll meet you at my office.
- Ofisimde buluşuruz.
- What do you actually do in the office?
- Ofiste aslında ne yapıyorsun?
- She eats lunch near the office where she works.
- Öğle yemeğini çalıştığı ofisin yakınında yiyor.
- The sheriff is waiting for you in his office.
- Şerif seni ofisinde bekliyor.
- Tom should be in his office.
- Tom ofisinde olmalı.
- Is Tom still in his office?
- Tom hala ofisinde mi?
- I tried calling your office.
- Ben senin ofisini aramaya çalıştım.
- The office door will be open.
- Ofis kapısı açık olacak.
- That is the office where he works.
- Çalıştığı ofis orası.
- I thought I told you never to call me while I'm at the office.
- Ben ofisteyken beni asla arama dediğimi sanıyordum.
- Since he doesn't feel well today, he can't come to the office.
- Bugün kendini iyi hissetmediği için ofise gelemiyor.
- Please get out of my office immediately.
- Lütfen ofisimden hemen çıkın.
- This office belongs to me, not him.
- Bu ofis bana ait, ona değil.
- She works hard in the office for a small salary.
- O küçük bir maaş için ofiste sıkı çalışıyor.
- You didn't come into the office yesterday and I want to know why.
- Dün ofise gelmedin ve ben sebebini bilmek istiyorum.
- I'm in my office.
- Ofisimdeyim.
- The teacher is writing in his office.
- Öğretmen ofisinde yazı yazıyor.
- Let's get together in my office.
- Ofisimde bir araya gelelim.
- My office is in the central area of the city.
- Ofisim kentin merkezinde.
- Tom called Mary and asked her to meet him for a drink at the bar across from his office.
- Tom Mary'yi aradı ve ofisinin karşısındaki barda bir içki için onunla buluşmasını rica etti.
- I went to the inspector's office for the documents.
- Belgeler için müfettişin ofisine gittim.
- I don't want to be stuck in an office all day.
- Bütün gün bir ofiste tıkılıp kalmak istemiyorum.
- He is at his office.
- O, ofisinde.
- As soon as he arrived at the airport, he phoned his office.
- Havaalanına gelir gelmez ofisini aradı.
- I'm not in my office now.
- Şu an ofisimde değilim.
- Don't phone me while I'm at the office.
- Ben ofisteyken beni arama.
- This is still my office, right?
- Bu hala benim ofisim, değil mi?
- Apparently, the meeting will be in Tom's office.
- Görünüşe göre, toplantı Tom'un ofisinde olacak.
- Let's clean the entire office next Saturday.
- Gelecek Cumartesi bütün ofisi temizleyelim.
- Go back to the office.
- Ofise geri dön.
- Who else uses Tatoeba in your office?
- Ofisinde başka kim Tatoeba kullanır?
- Dan converted his bedroom into an office.
- Dan yatak odasını bir ofise dönüştürdü.
- They built an extension to the office.
- Ofise bir ek bina inşa ettiler.
- Can you show me where Tom's office is?
- Tom'un ofisinin nerede olduğunu gösterebilir misin?
- I'm going to Tom's office.
- Tom'un ofisine gidiyorum.
- I called the office.
- Ofisi aradım.
- He doesn't get along with anybody in the office.
- Ofiste kimseyle anlaşamıyor.
- Tom came into my office after lunch.
- Tom öğle yemeğinden sonra ofisime geldi.
- Tom asked Mary to clean his office.
- Tom Mary'den ofisini temizlemesini istedi.
- Our company has a well organized system of 200 sales offices, located all over Japan.
- Şirketimizin Japonya'nın her yerinde bulunan 200 satış ofisinden oluşan iyi organize edilmiş bir sistemi var.
- Tom should've arrived at the office by now.
- Tom şimdiye kadar ofise varmış olmalıydı.
- Can you leave my office, please?
- Lütfen ofisimi terk eder misin?
- I can't get away from the office this afternoon.
- Bu öğleden sonra ofisten çıkamıyorum.
- Where is Tom Jackson's office?
- Tom Jackson'ın ofisi nerede?
- I'm not in my office now.
- Şimdi ofisimde değilim.
- On TV we saw Mummy's office in flames.
- Televizyonda annemin ofisinin alevler içinde olduğunu gördük.
- His office is on the eighth floor.
- Ofisi sekizinci katta.
- Tom slammed the office door closed.
- Tom ofisin kapısını çarparak kapattı.
- The teacher is writing in his office.
- Öğretmen, ofisinde yazıyor.
- This is my office.
- Bu benim ofisim.
- Tom came to my office early yesterday afternoon.
- Tom dün öğleden sonra ofisime geldi.
- I'll give you a ride back to the office.
- Seni ofise geri götüreceğim.
- I'm tied up at the office.
- Ofiste çok işim var.
- Tom is alone in his office.
- Tom ofisinde yalnız.
- The furniture in his office is very modern.
- Onun ofisindeki mobilya çok modern.
- I'm going back to my office.
- Ofisime geri dönüyorum.
- Tom was working in his office up until noon.
- Tom öğlene kadar ofisinde çalışıyordu.
- He's at the office.
- O ofiste.
- Tom has a safe in his office.
- Tom'un ofisinde bir kasa var.
- Tom needs you in his office.
- Tom'un ofisinde sana ihtiyacı var.
- I'll bring it to your office.
- Onu sizin ofisinize getireceğim.
- She left the office immediately after work.
- İşten sonra ofisten hemen ayrıldı.
- Tom is an office administrator at an electronics company.
- Tom bir elektronik şirketinde ofis yöneticisi.
- Sami has to go to the office.
- Sami'nin ofise gitmesi lazım.
- Tom wants to see Mary in his office.
- Tom, Mary'yi ofisinde görmek istiyor.
- Tom went to the office.
- Tom ofise gitti.
- When are you coming back to the office?
- Ofise ne zaman döneceksin?
- Tom cleaned up the office.
- Tom ofisi temizledi.
- Concert tickets are on sale at this office.
- Konser biletleri bu ofiste satışta.
- Could you please tell Tom to come to my office?
- Lütfen Tom'un ofisime gelmesini söyleyebilir misiniz?
- Please call me up tonight at my office.
- Lütfen bu gece beni ofisimden ara.
- At first it was simple office politics, but then Tom got every woman in the office pregnant.
- İlk başta basit ofis politikasıydı ama sonra Tom bürodaki her kadını hamile bıraktı.
- I told Tom he didn't need to come into the office today.
- Ben Tom'a bugün ofise gelmesine gerek olmadığını söyledim.
- In the office, I have to wear a tie.
- Ofiste kravat takmak zorundayım.
- Father goes to his office in Shinjuku every other day.
- Babam iki günde bir Shinjuku'daki ofisine gider.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımının artan çeşitliliği ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- The woman is working at the office.
- Kadın ofiste çalışıyor.
- Finding her office was easy.
- Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Tom disappeared into his office.
- Tom ofisinde kayboldu.
- Could you come to my office when you have a moment?
- Vaktin olduğunda ofisime gelebilir misin?
- I'm at the office.
- Ofisteyim.
- We aren't going to have an office Christmas party this year.
- Bu yıl bir ofis Noel partisi vermeyeceğiz.
- Your office isn't as large as mine.
- Senin ofisin benimki kadar büyük değil.
- Call me at the office.
- Beni ofisten ara.
- Tom is alone in his office, writing a report.
- Tom ofisinde yalnız, bir rapor yazıyor.
- It took Tom a few weeks to get used to working in his new office.
- Yeni ofisinde çalışmaya alışması Tom'un birkaç haftasını aldı.
- Tom wants to see you in his office right away.
- Tom seni hemen ofisinde görmek istiyor.
- What're you doing in my office?
- Benim ofisimde ne yapıyorsun?
- I'll take it to your office.
- Bunu ofisinize götüreceğim.
- By the way, he's already at the office.
- Bu arada, çoktan ofise geldi.
- He works with me at the office.
- Ofiste benimle birlikte çalışıyor.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofiste kafası kesilmiş bir tavuk gibi koşturup duruyor.
- Tom strode into the office.
- Tom ofise girdi.
- Mail your application for admission directly to the school office.
- Kabul başvurunuzu doğrudan okul ofisine postalayın.
- The office is empty.
- Ofis boş.
- I know where Tom's office is.
- Tom'un ofisinin nerede olduğunu biliyorum.
- Susie sometimes visits her father's office.
- Susie bazen babasının ofisini ziyaret ediyor.
- I had lunch with Tom at a restaurant near the office.
- Tom'la ofise yakın bir restoranda öğle yemeği yedim.
- Tom got Mary to clean the office.
- Tom Mary'ye ofisi temizletti.
- Nick doesn't need to come to my office.
- Nick'in ofisime gelmesine gerek yok.
- Can you give me a ride to the office on Wednesday?
- Çarşamba günü beni ofise götürür müsün?
- I'll see if Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığına bakacağım.
- I'm supposed to be in my office right now.
- Şu anda ofisimde olmam gerekiyor.
- I think she works in this office.
- Sanırım o bu ofiste çalışıyor.
- We need you back in the office.
- Ofiste yine sana ihtiyacımız var.
- If you need me, I'll be in my office.
- Bana ihtiyacın olursa ofisimde olacağım.
- She was in charge of the office while I was away on a trip to Kyoto for a week.
- Ben bir haftalığına Kyoko seyahatindeyken, o ofisten sorumluydu.
- We've got to get you a better office.
- Sana daha iyi bir ofis bulmalıyız.
- Let's meet at my office.
- Ofisimde buluşalım.
- Tom thought Mary wasn't in her office.
- Tom, Mary'nin ofisinde olmadığını sanıyordu.
- I'll be in my office all afternoon.
- Öğleden sonra ofisimde olacağım.
- Get out of my office!
- Ofisimden defol!
- We've set up offices in Boston.
- Boston'da ofis açtık.
- It's expensive to rent an office in downtown Boston.
- Boston şehir merkezinde bir ofis kiralamak pahalı.
- I'm going back to the office.
- Ofise döneceğim.
- There's been a lot of discord in the office lately.
- Son zamanlarda ofiste birçok anlaşmazlık oldu.
- I must go to the office.
- Ofise gitmeliyim.
- Is that Sami Bakir's office?
- Orası Sami Bakır'ın ofisi mi?
- I'll be here in my office if anyone needs me.
- Bana ihtiyacı olan olursa ofisimde olacağım.
- Is Tom in his office?
- Tom ofisinde mi?
- She is at the office.
- Şu anda ofiste.
- Tom sneaked out of the office.
- Tom ofisten gizlice kaçtı.
- She had a bad day at the office.
- Ofiste kötü bir gün geçirmişti.
- Why are you in my office?
- Neden benim ofisimdesin?
- What happened at the office Christmas party?
- Ofis noel partisinde ne oldu?
- I'll be in my office if you need me.
- Bana ihtiyacın olursa ofisimde olacağım.
- Where exactly is your office?
- Ofisin tam olarak nerede?
- I want everyone in my office in 20 minutes.
- Herkesin 20 dakika içinde ofisimde olmasını istiyorum.
- Tom's home and office were searched by the police.
- Tom'un evi ve ofisi polis tarafından arandı.
- He doesn't go to the office on Saturday.
- Cumartesi günü ofise gitmiyor.
- Tom arrived in the office to find the police waiting for him.
- Tom ofise geldiğinde polisin onu beklediğini gördü.
- His office is convenient for the station.
- Ofisi istasyona çok yakın.
- I want you in my office in one hour.
- Bir saat içinde ofisimde olmanı istiyorum.
- We could use you in the Boston office.
- Boston ofisinde sana ihtiyacımız olabilir.
- When Tom gets back, tell him to come to my office.
- Tom geri döndüğünde ona ofisime gelmesini söyle.
- The voices of the people who are in the office are soft.
- Ofisteki insanların sesleri yumuşaktır.
- Tom should've arrived at the office by now.
- Tom şimdiye ofise varmış olmalıydı.
- The voices of the people who are in the office are soft.
- Ofisteki insanların sesleri yumuşak.
- See you tomorrow in the office.
- Yarın ofiste görüşürüz.
- Could you tell me how to get to your office?
- Bana ofisinize nasıl gidebileceğimi söyleyebilir misiniz?
- My secretary is the sweetest person in the whole office.
- Sekreterim tüm ofisteki en tatlı insandır.
- I'll see you back at the office.
- Ofiste görüşürüz.
- Where's Tom's office?
- Tom'un ofisi nerede?
- Did you see anybody go into my office?
- Ofisime giren birini gördün mü?
- How do I get to your office from the station?
- İstasyondan ofisine nasıl gidebilirim?
- Tom asked Mary to leave his office.
- Tom, Mary'den ofisini terk etmesini istedi.
- I really have to get back to the office.
- Gerçekten ofise geri dönmek zorundayım.
- They want you back at the office.
- Seni ofise geri istiyorlar.
- Sami has to go to the office.
- Sami ofise gitmek zorunda.
- My office door's always open.
- Ofis kapım her zaman açık.
- The boss doesn't come to the office every day.
- Patron ofise her gün gelmez.
- The office has been topsy-turvy since the merger upset everything.
- Birleşme her şeyi allak bullak ettiğinden beri ofis alt üst oldu.
- Sami worked for the sheriff's office.
- Sami şerifin ofisinde çalışıyordu.
- My office is in the city centre.
- Ofisim şehir merkezinde.
- Tom is in his office on the phone.
- Tom ofisinde telefonla konuşuyor.
- Tom is in Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisinde.
- My office is in the Foreign Languages Department.
- Ofisim Yabancı Diller Bölümünde.
- We need you back in the office.
- Sana ofiste ihtiyacımız var.
- He goes to the office by car.
- Ofise arabayla gidiyor.
- He works with me at the office.
- O, ofiste benimle birlikte çalışıyor.
- Tom must be working late at the office.
- Tom ofiste geç saatlere kadar çalışıyor olmalı.
- Tom is in his office listening to the radio.
- Tom ofisinde radyo dinliyor.
- What is she doing in his office?
- Onun ofisinde ne yapıyor?
- Why are you in my office?
- Neden ofisimdesin?
- Could you please tell Tom to come to my office?
- Tom'a ofisime gelmesini söyler misiniz?
- Come into my office.
- Ofisime gelin.
- I worked in my office yesterday.
- Dün ofisimde çalıştım.
- Tom would've liked to stay longer, but he had to get back to the office.
- Tom daha uzun kalmak isterdi ama ofise dönmesi gerekiyordu.
- He's out of the office because he's in Osaka on business.
- O, iş için Osaka'da olduğundan dolayı ofis dışında.
- Whose office is this?
- Kimin ofisi burası?
- Are Tom and Mary still in my office?
- Tom ve Mary hala ofisimde mi?
- I'll be in my office all afternoon.
- Bütün öğleden sonra ofisimde olacağım.
- Is there a problem at the office?
- Ofiste bir sorun mu var?
- Tom is in your office.
- Tom sizin ofisinizde.
- We need a bigger office.
- Daha büyük bir ofise ihtiyacımız var.
- Something very strange is happening in your office.
- Senin ofisinde çok garip bir şey oluyor.
- I'll come into the office early tomorrow.
- Yarın erkenden ofise geleceğim.
- You work in the office with me.
- Benimle aynı ofiste çalışıyorsun.
- He handed over the keys of the office to the police.
- Ofisin anahtarlarını polise teslim etti.
- Sami said that was just office gossip.
- Sami onun sadece ofis dedikodusu olduğunu söyledi.
- Tom unlocked the door and entered the office.
- Tom kapının kilidini açtı ve ofise girdi.
- I was called into the office first.
- Ofise ilk olarak ben çağrıldım.
- Tom is still in your office.
- Tom hala ofisinizde.
- Tom told me he had to go back to the office.
- Tom bana ofise dönmesi gerektiğini söyledi.
- Father got to his office on time.
- Babam ofisine zamanında vardı.
- There is a friendly atmosphere in the office.
- Ofiste arkadaşça bir atmosfer var.
- My office is tiny.
- Ofisim küçücük.
- Tom headed back to the office.
- Tom ofise geri döndü.
- Your tripod is in my office.
- Senin tripodun benim ofisimde.
- I'll go see if Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığını görmeye gideceğim.
- I had my wallet stolen on my way to the office.
- Ofise giderken cüzdanımı çaldırdım.
- Do you feel nervous in the office today?
- Bugün ofiste kendinizi gergin hissettiniz mi?
- Tom has an office in Boston.
- Tom'un Boston'da bir ofisi var.
- He's redecorating the office.
- Ofisi yeniden dekore ediyor.
- Do you really want a job in the same office as Tom?
- Gerçekten Tom'la aynı ofiste çalışmak istiyor musun?
- Bill wanted to get to the office in good time to clean his desk.
- Bill masasını temizlemek için zamanında ofise gitmek istiyordu.
- I want to see you both in my office.
- İkinizi de ofisimde görmek istiyorum.
- My office is being painted today.
- Ofisim bugün boyanıyor.
- It's odd that there should be a light on in the office at this hour.
- Bu saatte ofiste ışık yanıyor olması garip.
- I have some business to do in the Boston office.
- Boston ofisinde yapacak biraz işim var.
- Tom is in his office sitting at his computer.
- Tom ofisinde bilgisayarında oturuyor.
- His office is very close to mine.
- Ofisi benimkine çok yakındır.
- Tom followed Mary into her office.
- Tom, Mary'yi ofisine kadar takip etti.
- Tom needs to see you in his office.
- Tom'un seni ofisinde görmesi gerekiyor.
- I'll bring it to your office.
- Ofisine getireceğim.
- I had no trouble finding his office.
- Ofisini bulmakta hiç zorlanmadım.
- We can't do anything until we get back to the office.
- Ofise dönene kadar hiçbir şey yapamayız.
- Where is the registrar's office?
- Kayıt ofisi nerede?
- Can you give me a ride to the office on Wednesday?
- Çarşamba günü beni ofise bırakabilir misin?
- I keep most of my money at the bank near my office.
- Paramın çoğunu ofisimin yanındaki bankada tutarım.
- Tom's office door is closed.
- Tom'un ofis kapısı kapalı.
- The furniture in his office is very modern.
- Ofisindeki mobilyalar çok modern.
- Tom should be home by now, but he's still at his office.
- Tom şimdiye kadar evde olmalıydı ama hala ofisinde.
- I'd like to know the phone number of the nearest American Express office.
- En yakın American Express ofisinin telefon numarasını öğrenmek istiyorum.
- I left my guitar in your office.
- Gitarımı ofisinizde bıraktım.
- At the time of the incident, Tom was in his office.
- Olay sırasında Tom ofisindeydi.
- I'll be in my office if you need me.
- Bana ihtiyacınız olursa ofisimde olacağım.
- Tom is back in his office.
- Tom ofisine geri döndü.
- I've got Tom in my office.
- Tom ofisimde.
- Come to my office at the end of this month.
- Bu ayın sonunda ofisime gelin.
- Who is in charge of the office while the boss is away?
- Patron yokken ofisten kim sorumlu?
- I've got to go to the office for a few hours today.
- Bugün birkaç saatliğine ofise gitmeliyim.
- Tom called Mary and asked her to meet him for a drink at the bar across from his office.
- Tom Mary'yi aradı ve ofisinin karşısındaki barda bir şeyler içmek için buluşmak istediğini söyledi.
- Tom went into his office and closed the door.
- Tom ofisine gitti ve kapıyı kapattı.
- Tom snuck out of the office.
- Tom ofisten gizlice kaçtı.
- Please take this back to the office.
- Lütfen bunu ofise geri götür.
- You're needed here at the office.
- Burada, ofiste sana ihtiyaç var.
- Whoever leaves the office last should turn off the light.
- Ofisten en son kim çıkarsa ışığı o kapatmalı.
- He used to walk to his office.
- O, ofisine yürürdü.
- Tom opened the door and entered the office.
- Tom kapıyı açtı ve ofise girdi.
- Tom was the last one to leave the office.
- Ofisten en son çıkan Tom oldu.
- Tickets are available at the school office.
- Biletler okul ofisinden temin edilebilir.
- Sami came to his office early.
- Sami ofisine erken geldi.
- Sami is inside the office with the officials.
- Sami görevlilerle birlikte ofisteydi.
- Tom converted his bedroom into an office.
- Tom yatak odasını bir ofise dönüştürdü.
- Tom is the only one in the office I've told.
- Tom ofiste söylediğim tek kişi.
- His office is on the other side of the street.
- Onun ofisi caddenin diğer tarafında.
- What time does your office let you go home?
- Ofisiniz eve kaçta gitmenize izin veriyor?
- I'm going to my office.
- Ofisime gidiyorum.
- Sami came out of the office.
- Sami ofisten çıktı.
- Tom wouldn't allow me in his office.
- Tom ofisine girmeme izin vermedi.
- They're now in Tom's office.
- Onlar şimdi Tom'un ofisinde.
- You forgot to close the windows before you left the office last Friday.
- Geçen cuma ofisi terk etmeden önce pencereleri kapatmayı unuttun.
- Finding his office was easy.
- Onun ofisini bulmak kolaydı.
- I got to my office on time.
- Ofisime zamanında geldim.
- Tell Tom I'm in the office.
- Tom'a ofiste olduğumu söyle.
- Tom doesn't go to his office on Saturday.
- Tom cumartesi günü ofisine gitmez.
- Sami walked into the office.
- Sami ofise girdi.
- Is Tom in the office?
- Tom ofiste mi?
- I have tons of books at the office.
- Ofiste tonlarca kitabım var.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Yönetici bütün sabah ofis dışında olacak bu yüzden onu günün sonunda tekrar ara.
- Sami was assigned to the Cairo office.
- Sami Kahire ofisine atandı.
- Shall I come to your office?
- Ofisinize geleyim mi?
- Did I tell you I got my own office?
- Sana kendi ofisim olduğunu söyledim mi?
- Tom isn't in his office.
- Tom ofisinde değil.
- You work in the office with me.
- Ofiste benimle çalışıyorsun.
- Apply to the office for further details.
- Daha fazla ayrıntı için ofise başvurun.
- I had no trouble finding Tom's office.
- Tom'un ofisini bulmakta hiç zorlanmadım.
- The man works in his office.
- Adam ofisinde çalışıyor.
- What floor is your office on?
- Ofisin kaçıncı katta?
- See you back at the office.
- Ofiste tekrar görüşürüz.
- I want to see you in my office right now.
- Derhal seni ofisimde görmek istiyorum.
- She eats lunch near the office where she works.
- O, çalıştığı ofis yakınında öğle yemeği yer.
- I'm going to meet a customer in his office today.
- Bugün ofisinde bir müşteriyle buluşacağım.
- You didn't have to come into the office today.
- Bugün ofise gelmene gerek yoktu.
- Half the office took a day off.
- Ofisin yarısı bir gün izin aldı.
- He let me work in this office.
- O, benim bu ofiste çalışmama izin verdi.
- The office is having a farewell party.
- Ofistekiler bir veda partisi düzenliyor.
- I had to drop something off at Tom's office.
- Tom'un ofisine bir şey bırakmak zorundaydım.
- Tom had to be at his office all day.
- Tom bütün gün ofisinde olmak zorundaydı.
- I tried calling you at your office.
- Seni ofisinden aramayı denedim.
- My office is on the fourth floor of that gray six-story building.
- Ofisim, o gri altı katlı binanın dördüncü katında.
- It was nice of you to clean the office.
- Ofisi temizlemen çok hoştu.
- Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.
- Please visit us in our new office.
- Lütfen bizi yeni ofisimizde ziyaret edin.
- You don't work in an office.
- Sen bir ofiste çalışmıyorsun.
- I managed to find his office.
- Ofisini bulmayı başardım.
- Tom adjusted the height of his office chair.
- Tom ofis sandalyesinin yüksekliğini ayarladı.
- I'll call on you at your office tomorrow.
- Yarın sizi ofisinizde ziyaret edeceğim.
- My opinion doesn't count for much at the office.
- Benim fikrim ofiste pek önemli değil.
- Sorry honey, I'm still stuck at the office.
- Üzgünüm tatlım, hala ofiste tıkılıp kaldım.
- Tom went back to the office to get something he forgot.
- Tom unuttuğu bir şeyi almak için ofise döndü.
- Would you mind telling me how you got into my office?
- Ofisime nasıl girdiğini söyler misin acaba?
- You have to buy one at the office.
- Ofiste bir tane satın almak zorundasın.
- Tom's office isn't like mine.
- Tom'un ofisi benimki gibi değil.
- I'm going to head back to the office.
- Ofise geri gideceğim.
- Tom has already left for the office.
- Tom ofise gitmek için zaten yola çıktı.
- From now on, I want a hot cup of coffee on my desk when I arrive at the office.
- Bundan sonra, ofise geldiğimde masamda sıcak bir fincan kahve istiyorum.
- Tom is snoozing in his office.
- Tom ofisinde uyuyor.
- Make sure to get to the office on time.
- Ofise zamanında ulaştığınızdan emin olun.
- I wish I had a cushy office job with a nice salary.
- Keşke iyi maaşlı, rahat bir ofis işim olsaydı.
- I have important business to take care of in my office.
- Ofisimde halletmem gereken önemli bir iş var.
- I'm going to catch a ride back to the office with Tom.
- Tom'la ofise geri döneceğim.
- The office where my father works is near the station.
- Babamın çalıştığı ofis istasyona yakın.
- Can you show me where Tom Jackson's office is?
- Tom Jackson'un ofisinin nerede olduğunu bana gösterebilir misiniz?
- Your wife is in your office.
- Karın ofisinde.
- I want you in my office.
- Ben seni ofisimde istiyorum.
- My secretary is the sweetest person in the whole office.
- Benim sekreterim tüm ofisteki en tatlı kişidir.
- I don't get much exercise sitting in the office all day.
- Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
- I'll show you to his office and introduce you to him.
- Sana onun ofisini göstereceğim ve seni onunla tanıştıracağım.
- Tom snuck out of the office.
- Tom ofisten sıvıştı.
- Where's the office for Ace rental car?
- Ace kiralık araba ofisi nerede?
- Let's go to your office.
- Ofisine gidelim.
- Tom is standing outside Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisinin dışında duruyor.
- Where's the admission's office?
- Kabul ofisi nerede?
- Tom followed Mary into John's office.
- Tom, Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.
- I'm going to meet a customer in his office today.
- Bugün bir müşteriyle onun ofisinde buluşacağım.
- Tom ushered Mary into his office.
- Tom Mary'ye ofisine kadar eşlik etti.
- Tom is in a meeting, but Mary's in her office.
- Tom bir toplantıda, Mary ise ofisinde.
- Tom works in a windowless office.
- Tom penceresiz bir ofiste çalışıyor.
- I need to get back to my office.
- Ofisime geri dönmeliyim.
- I hope you'll find this office satisfactory.
- Umarım bu ofisi tatmin edici bulacaksın.
- Tom is standing outside Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisinin dışında duruyor.
- I'll be in my office all morning.
- Bütün sabah ofisimde olacağım.
- I think Tom works in this office.
- Sanırım Tom bu ofiste çalışıyor.
- How's everyone at the Hong Kong office?
- Hong Kong ofisinde herkes nasıl?
- You must have forgotten them at the office.
- Ofiste unutmuş olmalısınız.
- He is out of the office.
- Ofisten çıktı.
- We've got to get you a better office.
- Sana daha iyi bir ofis almak zorundayız.
- Tom is often the last one to leave the office.
- Tom genellikle ofisten en son çıkan kişi olur.
- I know that Tom is still in his office.
- Tom'un hala ofisinde olduğunu biliyorum.
- I have to go back to the office.
- Ofise geri dönmeliyim.
- My boss called me into his office.
- Patronum beni ofisine çağırdı.
- The office has been topsy-turvy since the merger upset everything.
- Birleşme her şeyi bozduğundan beri ofis altüst oldu.
- Sami and Layla's relationship problems started to create some tension at the office.
- Sami ve Leyla'nın ilişki sorunları ofiste bir miktar gerginlik yaratmaya başladı.
- The office is deserted.
- Ofis terk edilmiş.
- Tom's office is the third door on the left.
- Tom'un ofisi solda üçüncü kapı.
- I don't need an office.
- Bir ofise ihtiyacım yok.
- Do you know if my father is still in the office?
- Babamın hala ofiste olup olmadığını biliyor musun?
- Dorothy isn't in the office.
- Dorothy, ofiste değil.
- Don't phone me when I'm at the office.
- Ben ofisteyken beni arama.
- Tom's office was broken into last night.
- Dün gece Tom'un ofisine zorla girildi.
- He's at the office.
- Ofiste.
- Tom works in an open office.
- Tom açık bir ofiste çalışıyor.
- Tom shut the office door.
- Tom ofisin kapısını kapattı.
- Tom is calling from his office.
- Tom ofisinden arıyor.
- The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
- Tom tried to sneak out of the office without being seen.
- Tom görülmeden ofisten gizlice kaçmaya çalıştı.
- Tom's office has been ransacked.
- Tom'un ofisi yağmalanmış.
- Tom slept in his office.
- Tom ofisinde uyudu.
- Here is the address and a map to get to my office.
- İşte ofisime gitmek için adres ve harita.
- The office was small but it had a view of the city.
- Ofis küçüktü ama bir şehir manzarası vardı.
- This is a meeting room, it's not an office.
- Burası bir toplantı odası, ofis değil.
- Tom thought Mary would be in her office.
- Tom Mary'nin ofisinde olacağını düşündü.
- John goes to his office on foot.
- John, ofisine yaya gider.
- This is still my office, right?
- Burası hala benim ofisim, değil mi?
- If you want me, I'll be in my office.
- Eğer beni istersen, ofisimde olacağım.
- You didn't come into the office yesterday and I want to know why.
- Dün ofise gelmedin ve nedenini bilmek istiyorum.
- How do I get to your office from Hioka Park?
- Hioka Park'tan ofisinize nasıl gidebilirim?
- Tom is in my office.
- Tom benim ofisimde.
- Tom walked down the corridor and into Mary's office.
- Tom koridorda yürüdü ve Mary'nin ofisine girdi.
- I had left the key in the office the day before.
- Ben bir gün önce anahtarı ofiste bırakmıştım.
- Tom's office is the third door on the left.
- Tom'un ofisi soldaki üçüncü kapı.
- Tom worked at the coroner's office.
- Tom sorgu yargıcının ofisinde çalıştı.
- There's been a lot of discord in the office lately.
- Son zamanlarda ofiste bir sürü anlaşmazlık oldu.
- I already spoke to someone in Tom's office.
- Tom'un ofisindeki biriyle önceden konuştum.
- Please come to my office.
- Lütfen ofisime gelin.
- Sami said that was just office gossip.
- Sami bunun sadece ofis dedikodusu olduğunu söyledi.
- I applied for a position in the office.
- Ofiste bir pozisyon için başvurdum.
- Tom might be in his office.
- Tom ofisinde olabilir.
- Tom wanted to get back to the office.
- Tom ofise dönmek istedi.
- My office is located on the fifth floor.
- Ofisim beşinci katta bulunuyor.
- Perhaps we should talk in my office.
- Belki de ofisimde konuşmalıyız.
- We were surprised when we saw him in the office this morning.
- Bu sabah onu ofiste görünce şaşırdık.
- Tom is waiting in your office.
- Tom ofisinizde bekliyor.
- I'll show you to his office and introduce you to him.
- Size ofisini göstereyim ve sizi onunla tanıştırayım.
- Let's go in my office.
- Benim ofisime girelim.
- I'm pretty sure that I've left the keys to my office in my raincoat pocket.
- Ofisimin anahtarlarını yağmurluğumun cebinde unuttuğuma eminim.
- Tom's not in the office.
- Tom ofiste değil.
- She works as an office trainee.
- Ofis stajyeri olarak çalışıyor.
- Everyone in the office knows about his problems.
- Ofisteki herkes onun sorunlarını biliyor.
- My office is in my apartment.
- Ofisim dairemdedir.
- Tom will be in his office all afternoon.
- Tom bütün öğleden sonra ofisinde olacak.
- What does she do in his office?
- Onun ofisinde ne yapıyor?
- Mr Kinoshita left his glasses behind in the office yesterday evening.
- Bay Kinoshita gözlüklerini dün akşam ofiste bıraktı.
- Tom called the office to say that he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için ofisi aradı.
- I'll bring it to your office.
- Onu senin ofisine getireceğim.
- Go back to your office.
- Ofisine geri dön.
- Tom hurried back to his office.
- Tom aceleyle ofisine döndü.
- Aren't you going back to the office?
- Ofise dönmeyecek misin?
- I need to have a word with you in my office.
- Seninle ofisimde konuşmam gerek.
- Father is in his office.
- Babam ofisinde.
- Tom is now in Mary's office.
- Tom şimdi Mary'nin ofisinde.
- Tom switched his phone to manner mode before he walked into Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine girmeden önce telefonunu sessiz moduna geçirdi.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofiste deli danalar gibi koşturuyor.
- I'm going to the office.
- Ofise gidiyorum.
- Tom was working in his office up until noon.
- Tom ofisinde öğlene kadar çalışıyordu.
- I think she works in this office.
- Sanırım bu ofiste çalışıyor.
- Where is Tom Jackson's office?
- Tom Jackson'un ofisi nerede?
- Tom used to work in an office on Park Street.
- Tom eskiden Park Caddesi'nde bir ofiste çalışırdı.
- Tom entered the office carrying an armload of mail.
- Tom ofise bir kucak dolusu mektupla girdi.
- He authorizes his workers to eat at the office.
- O çalışanlarının ofiste yemek yemelerine izin veriyor.
- They're now in Tom's office.
- Şu anda Tom'un ofisindeler.
- His office is convenient for the station.
- Onun ofisi istasyon için uygundur.
- How long does it take to go to the office from your home?
- Evinizden ofise gitmeniz ne kadar sürüyor?
- How do I get to your office from the station?
- İstasyondan ofisine nasıl ulaşırım?
- I'm not always in the office in the morning.
- Sabahları her zaman ofiste olmuyorum.
- I have to go to the office.
- Ben ofise gitmek zorundayım.
- I am tied up at the office.
- Ofiste meşgulüm.
- My brother makes it a rule to look over the newspaper before going to his office.
- Kardeşim ofisine gitmeden önce gazeteye göz atmayı bir kural haline getirmiştir.
- A friend of mine came to visit me at my office.
- Bir arkadaşım beni ofisimde ziyarete geldi.
- He commutes to his office by bus.
- Ofise otobüsle gider.
- I don't know where Tom's office is.
- Tom'un ofisinin nerede olduğunu bilmiyorum.
- Half of the people in the office took a day off.
- Ofisteki insanların yarısı bir gün izin aldı.
- Tom shares his office with Mary.
- Tom ofisini Mary ile paylaşıyor.
- Tom unlocked his office door.
- Tom ofis kapısının kilidini açtı.
- He rushed out of the office.
- Ofisten aceleyle çıktı.
- Take them all to my office.
- Onların hepsini ofisime götür.
- Tom came to my office on Monday.
- Tom pazartesi günü ofisime geldi.
- I walked down the hall to Tom's office.
- Öğrenci yurdundan Tom'un ofisine doğru yürüdüm.
- I need to see you in my office.
- Seni ofisimde görmeliyim.
- He doesn't get along with anybody in the office.
- Ofisteki hiç kimseyle uyuşmuyor.
- Sami stayed in his office all day.
- Sami bütün gün ofisinde kaldı.
- I'm going to head back to the office.
- Ofise geri döneceğim.
- This isn't Tom's office.
- Bu, Tom'un ofisi değil.
- Go and see if Tom is in his office.
- Git ve Tom'un ofisinde olup olmadığına bak.
- You're the only person in the office who can speak French.
- Ofiste Fransızca konuşabilen tek kişi sensin.
- Tom's office is three miles from where he lives.
- Tom'un ofisi yaşadığı yerden üç mil uzakta.
- He has his office in town.
- Onun şehirde bir ofisi var.
- Tom will be out of the office until next Monday.
- Tom önümüzdeki pazartesiye kadar ofiste olmayacak.
- Tom was at my office today.
- Tom bugün ofisimdeydi.
- My office is in my apartment.
- Ofisim dairemde.
- You're the only person I know who doesn't knock before entering my office.
- Ofisime girmeden önce kapıyı çalmayan tanıdığım tek kişi sensin.
- Tom is in his office sitting at his computer.
- Tom ofisinde bilgisayarının başında oturuyor.
- She was in charge of the office while I was away on a trip to Kyoto for a week.
- Ben bir haftalığına Kyoto'ya gittiğimde ofisten o sorumluydu.
- It takes about 15 minutes to get to my office.
- Ofisime varmak yaklaşık on beş dakika alır.
- Is there a problem at the office?
- Ofiste bir sorun var mı?
- I didn't say this was my office.
- Buranın benim ofisim olduğunu söylemedim.
- Did I tell you I got my own office?
- Kendi ofisime sahip olduğumu sana söyledim mi?
- She's not the only beautiful girl in the office.
- O, ofisteki tek güzel kız değil.
- She has already left the office.
- Ofisten çoktan ayrıldı.
- Sami will see Layla at the office at 11 am.
- Sami, Layla'yı saat 11'de ofiste görecekti.
- I wasn't in the office then, so I don't know what happened.
- O sırada ofiste değildim, o yüzden ne olduğunu bilmiyorum.
- The man you saw in my office yesterday is from Belgium.
- Dün ofisimde gördüğünüz adam Belçikalı.
- His best friend in the office came to visit him.
- Ofisteki en iyi arkadaşı onu ziyaret etmek için geldi.
- I want to see you in my office.
- Seni ofisimde görmek istiyorum.
- I'll be in the office.
- Ofiste olacağım.
- I'm not usually in the office on Mondays.
- Pazartesi günleri genelde ofiste olmam.
- The director wants to see you in his office.
- Müdür seni ofisinde görmek istiyor.
- My mother works at an office.
- Annem bir ofiste çalışıyor.
- This room is my bedroom, and the other one is my office.
- Bu oda benim yatak odam, diğeri ise ofisim.
- Come to my office at the end of this month.
- Bu ayın sonunda ofisime gel.
- He should be home by now, but he's still at his office.
- Şimdiye kadar evde olmalıydı ama hala ofisinde.
- I told you not to go up to that office.
- Sana o ofise gitmemeni söyledim.
- Tom decided that it wasn't necessary to go into the office today.
- Tom bugün ofise gitmenin gerekli olmadığına karar verdi.
- Please come to my office.
- Lütfen ofisime gel.
- I entered Tom's office after knocking on the door.
- Kapıyı çaldıktan sonra Tom'un ofisine girdim.
- Lock the office.
- Ofisi kilitle.
- Tom is in his office waiting.
- Tom ofisinde bekliyor.
- Sami put his office up for rent.
- Sami ofisini kiraya verdi.
- Tom entered his office and saw a box on his desk.
- Tom ofisine girdi ve masasının üstünde bir kutu gördü.
- There's been a lot of activity around the office this morning.
- Bu sabah ofiste bir sürü hareketlilik oldu.
- Tom saw Mary coming out of her office.
- Tom, Mary'yi ofisinden çıkarken gördü.
- We are looking forward to your visit to our new office.
- Yeni ofisimize ziyaretinizi dört gözle bekliyoruz.
- My father usually goes to his office by bus.
- Babam ofisine genellikle otobüsle gider.
- Dan paid Linda a visit at her office.
- Dan, Linda'yı ofisinde ziyaret etti.
- Tom is already in his office.
- Tom zaten ofisinde.
- Mary's office is two miles west of her house.
- Mary'nin ofisi evinin iki mil batısındadır.
- Tom is at the office.
- Tom ofiste.
- Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom şehir merkezindeki ofisimize çok uzak olmayan bir otelde kalıyor.
- Jane Smith works very hard at her office.
- Jane Smith ofisinde çok sıkı çalışıyor.
- Shall I come to your office?
- Ofisine gelebilir miyim?
- Tom leased an office.
- Tom bir ofis kiraladı.
- He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
- I'm sitting in my office thinking about you.
- Ofisimde oturmuş seni düşünüyorum.
- See you back at the office.
- Ofiste görüşürüz.
- The new rotas are in the office.
- Yeni rotalar ofiste.
- At the moment, there isn't anyone in the office.
- Şu anda ofiste kimse yok.
- Who else uses Tatoeba in your office?
- Tatoeba'yı ofisinizde başka kimler kullanıyor?
- I tried calling your office.
- Ofisinizi aramayı denedim.
- How many people are there in this office?
- Bu ofiste kaç kişi var?
- Tom arranged a picnic for the whole office.
- Tom bütün ofis için bir piknik düzenledi.
- I have to share an office with Tom.
- Tom'la aynı ofisi paylaşmalıyım.
- The new office is more spacious.
- Yeni ofis daha geniş.
- I want him in my office.
- Onu ofisimde istiyorum.
- Tom wishes he had a larger office.
- Tom daha büyük bir ofisi olmasını isterdi.
- Tom has a bean bag chair in his office.
- Tom'un ofisinde armut koltuk var.
- Can you leave my office, please?
- Ofisimi terk edebilir misiniz, lütfen?
- Tom turned his garage into an office.
- Tom garajını ofise çevirdi.
- I was called into the office first.
- Ofise ilk ben çağrıldım.
- Since he doesn't feel well today, he can't come to the office.
- O bugün iyi hissetmediği için, ofise gelemez.
- Tom suggested that I should clean my office.
- Tom ofisimi temizlememi önerdi.
- Tom is the only one likely to be in the office on Monday.
- Pazartesi günü ofiste olması muhtemel tek kişi Tom.
- Your office is on my way home.
- Senin ofisin benim evimin yolu üzerinde.
- I had no difficulty in finding his office.
- Onun ofisini bulmada zorluk çekmedim.
- What're you doing in my office?
- Ofisimde ne yapıyorsun?
- A friend of mine came to visit me at my office.
- Bir arkadaşım beni ofisimde ziyaret etmek için geldi.
- Can I see you in my office?
- Seni ofisimde görebilir miyim?
- For the sake of those around you, please refrain from smoking in the office.
- Çevrenizdeki kişilerin hatırına, lütfen ofiste sigara içmekten kaçının.
- I want to see you in my office right now.
- Seni hemen şimdi ofisimde görmek istiyorum.
- I thought Tom would use Mary's office.
- Tom'un Mary'nin ofisini kullanacağını düşünmüştüm.
- He gave me his office telephone number and address.
- O bana ofis telefon numarasını ve adresini verdi.
- We are here, at the tourist office, you see?
- Buradayız, turizm ofisinde, gördün mü?
- How did Tom get into Mary's office?
- Tom Mary'nin ofisine nasıl gitti?
- Tom wasn't in his office.
- Tom ofisinde değildi.
- Tom followed Mary into her office.
- Tom, Mary'yi ofisine kadar izledi.
- He used to walk to his office.
- Önceden ofisine yürüyerek giderdi.
- Dorothy isn't in the office.
- Dorothy ofiste değildir.
- He became accustomed to working in the office.
- O, ofiste çalışmaya alışıktı.
- I have an important business to attend to in my office.
- Ofisimde ilgilenmem gereken önemli bir iş var.
- I didn't think Tom was in his office on Mondays.
- Tom'un pazartesi günleri ofisinde olduğunu düşünmedim.
- Let's just go to my office.
- Ofisime gidelim.
- Tom showed Mary into John's office.
- Tom Mary'ye John'ın ofisine kadar eşlik etti.
- Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
- If you need me, I'll be in my office.
- Bana ihtiyacın olursa, ofisimde olacağım.
- He came to my office yesterday.
- Dün ofisime geldi.
- I'll be in the office.
- Ben ofiste olacağım.
- Tom asked Mary to clean his office.
- Tom, Mary'nin ofisini temizlemesini söyledi.
- Mary has a yoga ball in her office.
- Mary'nin ofisinde yoga topu var.
- Does anyone in your office speak French?
- Ofisinizde Fransızca konuşan biri var mı?
- I need you at my office right away.
- Acilen ofisimde sana ihtiyacım var.
- I entered Tom's office after knocking on the door.
- Tom'un ofisine kapıyı çaldıktan sonra girdim.
- Tom stepped into his office and closed the door.
- Tom ofisine girdi ve kapıyı kapattı.
- Tom came to blows with a colleague at the office Christmas lunch.
- Tom, Noel yemeğinde ofisteki bir arkadaşı ile yumruk yumruğa girdi.
- How long does it take to go to the Toshima Ward Office?
- Toshima Bölge Ofisi'ne gitmek ne kadar sürer?
- I want to see you in my office right away.
- Seni hemen ofisimde görmek istiyorum.
- Her office is on the other side of the street.
- Onun ofisi de caddenin diğer tarafında.
- I'm looking for Tom Jackson's office.
- Tom Jackson'ın ofisini arıyorum.
- I called at his office yesterday.
- Dün ofisini aradım.
- How long does it usually take you to get to your office from where you live?
- Genellikle yaşadığınız yerden ofisinize gitmeniz ne kadar sürer?
- The office is deserted.
- Ofis ıssız.
- Who told you where my office was?
- Ofisimin nerede olduğunu sana kim söyledi?
- Tom ran to Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine koştu.
- I want you out of my office.
- Ofisimden dışarı çıkmanı istiyorum.
- We met last Christmas at the office party.
- Geçen Noel'de ofis partisinde tanışmıştık.
- Do you have to get back to the office?
- Ofise dönmek zorunda mısın?
- We aren't going to have an office Christmas party this year.
- Bu yıl ofiste Noel partisi vermeyeceğiz.
- I hope you'll find this office satisfactory.
- Umarım bu ofisi tatmin edici bulursunuz.
- I'm also dating someone from the office.
- Ben de ofisten biriyle çıkıyorum.
- Tom can wait in my office.
- Tom ofisimde bekleyebilir.
- Tom rushed into his office and slammed the door.
- Tom aceleyle ofisine girdi ve kapıyı çarptı.
- I want to see him tonight in my office.
- Onu bu akşam ofisimde görmek istiyorum.
- I'll be back in my office.
- Ofisime döneceğim.
- Tom has a nicer office than I do.
- Tom'un benden daha güzel bir ofisi var.
- I can't get away from the office this afternoon.
- Bu öğleden sonra ofisten ayrılamam.
- Tom has been busy in his office.
- Tom ofisinde meşguldü.
- Tom broke into Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisine zorla girdi.
- He has come back from the office.
- Ofisten döndü.
- His office is located in the center of the town.
- Ofisi şehrin merkezinde yer alıyor.
- She used the car to go to the office.
- Ofise gitmek için arabayı kullandı.
- You need to get back to the office.
- Ofise geri dönmelisin.
- I think Tom is in his office.
- Sanırım Tom ofisinde.
- What's Tom doing in Mary's office?
- Tom Mary'nin ofisinde ne yapıyor?
- Tom knew Mary was going to be in the office all day.
- Tom Mary'nin bütün gün ofiste olacağını biliyordu.
- Wait in my office.
- Ofisimde bekle.
- For the sake of those around you, please refrain from smoking in the office.
- Etrafınızdakilerin iyiliği için lütfen ofiste sigara içmeyin.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- There's a bat on the ceiling in my office!
- Ofisimin tavanında bir yarasa var!
- Show them to my office.
- Onlara ofisimi göster.
- Tom can't come to the office today.
- Tom bugün ofise gelemiyor.
- Why don't we go to Tom's office?
- Neden Tom'un ofisine gitmiyoruz?
- Layla's office called.
- Leyla'nın ofisi aradı.
- I suppose you want to use my office.
- Sanırım ofisimi kullanmak istiyorsun.
- He is never in the office in the morning.
- Sabahları asla ofiste olmaz.
- I don't think Tom will be in his office tomorrow morning.
- Tom'un yarın sabah ofisinde olacağını sanmıyorum.
- I'd like to go back to the office.
- Ofise geri dönmek istiyorum.
- Tom doesn't go to his office on Saturday.
- Tom cumartesi günleri ofisine gitmez.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofisin etrafında kafası kesilmiş bir tavuk gibi koşuyordu.
- Tell him I'm in the office.
- Ona ofiste olduğumu söyle.
- I'll take it to your office.
- Onu senin ofisine götürürüm.
- When Tom gets back, tell him to come to my office.
- Tom döndüğünde ona ofisime gelmesini söyle.
- Tom has just left my office.
- Tom az önce ofisimden ayrıldı.
- Tom got off the elevator and walked down the hall to his office.
- Tom asansörden indi ve koridorda yürüyerek ofisine gitti.
- Please come to my office any time.
- Lütfen istediğiniz zaman ofisime gelin.
- This is the office in which he works.
- Bu onun çalıştığı ofistir.
- Would you mind telling me how you got into my office?
- Sakıncası yoksa ofisime nasıl girdiğini bana söyler misin?
- I had no difficulty in finding his office.
- Ofisini bulmakta hiç zorlanmadım.
- I eat my breakfast in the office.
- Kahvaltımı ofiste yapıyorum.
- It wasn't easy to find Tom's office.
- Tom'un ofisini bulmak kolay olmadı.
- I'm going back to the office.
- Ofise geri dönüyorum.
- Don't phone me while I'm at the office.
- Ofiste olduğumda bana telefon etme.
- I asked you to stay out of my office.
- Senden ofisimden uzak durmanı istemiştim.
- Come to my office any time.
- İstediğin zaman ofisime gel.
- I'll see if Tom's in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığına bakacağım.
- Tom would like to see you in his office.
- Tom seni ofisinde görmek istiyor.
- Tom came to my office to ask me for money.
- Tom benden para istemek için ofisime geldi.
- Tom came out of his office to see what was going on.
- Tom neler olduğuna bakmak için ofisinden çıktı.
- My brother makes it a rule to look over the newspaper before going to his office.
- Ofisine gitmeden önce gazeteye bakmak, erkek kardeşimin prensibidir.
- I want to see them in my office.
- Onları ofisimde görmek istiyorum.
- Aren't you going back to the office?
- Ofise geri dönmeyecek misin?
- I should get back to my office.
- Ofisime geri dönmeliyim.
- You can use my office.
- Ofisimi kullanabilirsin.
- Tom's office isn't like mine.
- Tom'un ofisi benimkine benzemez.
- He rushed out of the office.
- O ofisten dışarı fırladı.
- I couldn't get hold of him at his office.
- Onu ofisinde bulamadım.
- Tom is an office administrator at an electronics company.
- Tom bir elektronik firmasında bir ofis yöneticisidir.
- The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
- I'm not in the office today.
- Bugün ofiste değilim.
- I called at his office yesterday.
- Dün ofisine uğradım.
- I'm not happy with how the painters painted my office.
- Boyacıların ofisimi boyamasından memnun değilim.
- I really ought to get back to my office.
- Gerçekten ofisime dönmem gerekiyor.
- Tom knocked on Mary's office door.
- Tom, Mary'nin ofis kapısını çaldı.
- Tom showed Mary around the office.
- Tom, Mary'e ofisi gezdirdi.
- I had lunch with Tom at a restaurant near the office.
- Ofisin yanındaki bir restoranda Tom'la birlikte öğle yemeği yedim.
- I spent the afternoon cleaning my office.
- Öğleden sonrayı ofisimi temizleyerek geçirdim.
- I want to show you something in my office.
- Ofisimde sana bir şey göstermek istiyorum.
- Tom returned to his office.
- Tom ofisine döndü.
- I wasn't in my office this morning.
- Bu sabah ofisimde değildim.
- Do you feel nervous in the office today?
- Bugün ofiste gergin hissediyor musunuz?
- My father was absent from his office yesterday.
- Babam dün ofisine gelmedi.
- I was in my office all day.
- Bütün gün ofisimdeydim.
- I keep most of my money at the bank near my office.
- Paramın çoğunu ofisimin yakınındaki bankada tutuyorum.
- Tom didn't really have to come into the office today.
- Tom'un bugün ofise gelmesine gerek yoktu.
- Come to my office.
- Ofisime gel.
- My office is significantly brighter than yours.
- Benim ofisim seninkinden çok daha aydınlık.
- I'll be in my office all morning.
- Ben bütün sabah ofisimde olacağım.
- It's Tom's office.
- Bu Tom'un ofisi.
- Step into my office.
- Ofisime gir.
- Tom found the office door locked.
- Tom ofis kapısını kilitli buldu.
- Tom walked toward his office.
- Tom ofisine doğru yürüdü.
- Tom has already left for the office.
- Tom çoktan ofise gitti.
- Tom wanted to get back to the office.
- Tom ofise dönmek istiyordu.
- My office used to be by the window and I could see the squirrels.
- Ofisim pencerenin yanındaydı ve sincapları görebiliyordum.
- The furniture in this office is really modern.
- Bu ofisteki mobilyalar gerçekten modern.
- I am the boss in my office.
- Ofisimin patronu benim.
- The president ignored the protesters outside his office.
- Genel müdür ofisin dışındaki protestocuları görmezden geldi.
- I don't have a couch in my office.
- Ofisimde kanepe yok.
- I know that Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olduğunu biliyorum.
- I'd like to see you in my office.
- Seni ofisimde görmek isterim.
- Tell her I'm in the office.
- Ona ofiste olduğumu söyle.
- My office is on the fifth floor.
- Ofisim beşinci katta.
- Please come to my office in the afternoon.
- Lütfen öğleden sonra ofisime gelin.
- Why are you cleaning the office?
- Neden ofisi temizliyorsun?
- My uncle works in this office.
- Amcam bu ofiste çalışıyor.
- Tom and Mary both left the office early today.
- Tom ve Mary bugün ofisten erken ayrıldılar.
- Tom keeps a toothbrush in his office so he can brush his teeth after lunch.
- Tom öğle yemeğinden sonra dişlerini fırçalayabilmek için ofisinde bir diş fırçası bulunduruyor.
- Someone called Mr Dell is waiting for you in your office, Mrs Stevens.
- Bay Dell adında biri sizi ofisinizde bekliyor, Bayan Stevens.
- The office was closed for 10 days for the New Year's holiday.
- Ofis yeni yıl tatili için on gün kapalıydı.
- I've been out of the office for the past three days.
- Son üç gündür ofis dışındaydım.
- I don't have an office.
- Bir ofisim yok.
- Tom's office is three miles from his house.
- Tom'un ofisi evinden üç mil uzakta.
- Tom and Mary are in my office.
- Tom ve Mary ofisimdeler.
- Come on up to my office.
- Ofisime gel.
- My office is located downtown.
- Ofisim şehir merkezinde yer alır.
- Tom switched his phone to manner mode before he walked into Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisine girmeden önce telefonunu sessiz moda aldı.
- Tom came to my office yesterday.
- Tom dün ofisime geldi.
- My office used to be by the window and I could see the squirrels.
- Ofisim eskiden pencerenin yanındaydı ve sincapları görebiliyordum.
- You're the only person in the office who can do that, aren't you?
- Ofiste bunu yapabilen tek kişi sensin, değil mi?
- Tom is still in his office.
- Tom hâlâ ofisinde.
- Let's discuss that in my office.
- Bunu ofisimde konuşalım.
- I have an office in this building.
- Bu binada bir ofisim var.
- We currently have 200 well organized sales offices all over Japan.
- Şu anda tüm Japonya'da iyi organize olmuş 200 satış ofisimiz var.
- Always keep your office tidy.
- Ofisinizi her zaman düzenli tutun.
- She works here, but her office is actually on the second floor.
- Burada çalışıyor ama ofisi aslında ikinci katta.
- Dan paid Linda a visit at her office.
- Dan Linda'ya ofisinde bir ziyarette bulundu.
- I want to show you something in my office.
- Sana ofisimde bir şey göstermek istiyorum.
- He granted me permission to work in his office.
- Ofisinde çalışmam için bana izin verdi.
- Tom said he was in his office all day.
- Tom bütün gün ofisinde olduğunu söyledi.
- I stopped by your office yesterday, but you weren't there.
- Dün senin ofisine uğradım fakat orada değildin.
- A friend of mine called on me at my office.
- Benim bir arkadaşım beni ofisimde ziyaret etti.
- I want to see her in my office.
- Onu ofisimde görmek istiyorum.
- They want you back at the office.
- Onlar seni ofiste geri istiyor.
- He is never in the office in the morning.
- Sabah asla ofiste değildir.
- He has sold his car, so he goes to the office by train.
- O arabasını sattı, bu yüzden o trenle ofise gider.
- The meeting was held at the principal's office.
- Toplantı okul müdürünün ofisinde gerçekleştirildi.
- Why don't we talk in my office where it's quiet?
- Neden ofisimde konuşmuyoruz, sessiz bir yerde?
- If you want me, I'll be in my office.
- Beni istiyorsan, ofisimde olacağım.
- Don't call me when I'm at the office.
- Ben ofisteyken beni arama.
- Is this Tom Jackson's office?
- Burası Tom Jackson'ın ofisi mi?
- I have to go back to the office.
- Ben ofise geri dönmek zorundayım.
- Can we talk in my office for a minute?
- Ofisimde bir dakika konuşabilir miyiz?
- Leave the documents in my office.
- Belgeleri ofisime bırak.
- He took a deep breath before entering his boss's office.
- Patronunun ofisine girmeden önce derin bir nefes aldı.
- He came all the way to my office to discuss the plan with me.
- Planı benimle tartışmak için ofisime kadar geldi.
- Can I come to your office now?
- Şimdi ofisinize gelebilir miyim?
- Tom can't come to the office today.
- Tom bugün ofise gelemez.
- He's still here in your office.
- O hâlâ burada senin ofisinde.
- My office is just across the hall.
- Ofisim koridorun hemen karşısında.
- Their job is to mop the office.
- Onların işi ofisi paspaslamak.
- I have a safe in my office.
- Ofisimde bir kasa var.
- You need not come to the office on Saturdays.
- Cumartesi günleri ofise gelmenize gerek yok.
- His best friend in the office came to visit him.
- Ofisteki en iyi arkadaşı onu ziyarete geldi.
- Tom entered the office carrying an armload of mail.
- Tom kucak dolusu posta taşıyarak ofise girdi.
- Mary was found dead in her office.
- Mary, ofisinde ölü bulundu.
- Tom went back into his office.
- Tom ofisine geri gitti.
- Tom also has an office in Boston.
- Tom'un Boston'da da bir ofisi var.
- Tom left the office immediately after work.
- Tom işten sonra hemen ofisi terk etti.
- What floor is your office on?
- Ofisin hangi katta?
- Sami went to the office to get his ID printed.
- Sami kimliğini bastırmak için ofise gitti.
- See you tomorrow at the office.
- Yarın ofiste görüşürüz.
- Tom's office is three miles from where he lives.
- Tom'un ofisi yaşadığı yerden 3 mil uzakta.
- Isn't buying paintings for the office a little frivolous?
- Ofis için tablo almak biraz anlamsız değil mi?
- You can use my office, if you like.
- İstersen ofisimi kullanabilirsin.
- Tom is in his office.
- Tom ofisinde.
- Your wife is in your office.
- Karınız ofisinizde.
- What's Tom's office number?
- Tom'un ofis numarası nedir?
- My office called.
- Ofisimden aradılar.
- Tom walked back into his office.
- Tom ofisine geri döndü.
- Tom could be in his office.
- Tom ofisinde olabilir.
- Tom had to go back to the office.
- Tom ofise geri dönmek zorunda kaldı.
- This newspaper office is famous in local people.
- Bu gazete ofisi yerel halk arasında ünlüdür.
- Jane Cobb, his present secretary, is the only person in the office who can stand him.
- Şu anki sekreteri Jane Cobb, ofiste ona katlanabilen tek kişi.
- My office is near Starbucks.
- Ofisim Starbucks'a yakın.
- They're in my office.
- Ofisimdeler.
- Let's talk in my office.
- Ofisimde konuşalım.
- Tom's office was broken into last night.
- Tom'un ofisine dün gece zorla girilmiş.
- She's not the only beautiful girl in the office.
- Ofisteki tek güzel kız o değil.
- I don't have an office in this building.
- Bu binada bir ofisim yok.
- At what time do you exit from the office?
- Ofisten saat kaçta çıkıyorsunuz?
- Tom stood up and followed Mary out of the office.
- Tom ayağa kalktı ve Mary'yi ofisten çıkarken takip etti.
- Tom has been in his office all day.
- Tom tüm gün ofisindeydi.
- He is not always in the office in the morning.
- Sabahları her zaman ofiste olmaz.
- Can we talk in my office for a minute?
- Bir dakika ofisimde konuşabilir miyiz?
- He is at his office.
- Şu anda ofisinde.
- Tom is going to be in his office all afternoon.
- Tom bütün öğleden sonra ofisinde olacak.
- Can you show me where Tom Jackson's office is?
- Tom Jackson'ın ofisinin nerede olduğunu gösterebilir misin?
- I will be in my office at ten o'clock.
- Saat 10'da ofisimde olacağım.
- From what time to what time is your office open?
- Ofisiniz kaçtan kaça kadar açık?
- Let's go in my office.
- Ofisime gidelim.
- Tom spends a lot of time at the office.
- Tom ofiste çok zaman geçiriyor.
- Tom's office is next to Mary's.
- Tom'un ofisi Mary'ninkinin yanında.
- Tom is waiting for you in your office.
- Tom seni ofisinde bekliyor.
- Tom took everything to his office.
- Tom her şeyi ofisine götürdü.
- Sami and Layla's relationship problems started to create some tension at the office.
- Sami ve Layla'nın ilişki sorunları ofiste bazı gerginlikler yaratmaya başladı.
- It would be fun to make some crepes in the office.
- Ofiste biraz krep yapmak eğlenceli olurdu.
- Come to see me in my office.
- Ofisimde beni görmeye gel.
- I'd like to talk to you in my office.
- Sizinle ofisimde konuşmak isterim.
- I don't like office politics.
- Ofis politikasını sevmem.
- He has his office in town.
- Şehirde bir ofisi var.
- Tom wanted me to tell you that he was going to be away from the office for a few days.
- Tom birkaç gün ofisten uzak kalacağını sana söylememi istedi.
- Tom should've arrived at the office by now.
- Tom şu ana kadar ofise varmalıydı.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Müdür bütün sabah ofis dışında olacak, bu yüzden onu gün sonunda tekrar arayın.
- The police searched Tom's office.
- Polis Tom'un ofisini aradı.
- I have to go to my office.
- Ofisime gitmem gerekiyor.
- Tom used to work in an office on Park Street.
- Tom Park Caddesi'nde bir ofiste çalışırdı.
- Please get out of my office immediately.
- Lütfen derhal ofisimden çıkın.
- Tom is in your office.
- Tom ofisinde.
- If the car is gone, he can't be at the office.
- Araba gitmişse, ofiste olamaz.
- Please send my mail to me in care of my father's office in Tokyo.
- Lütfen e-postamı babamın Tokyo'daki ofisi vasıtasıyla bana gönder.
- This office belongs to me, not him.
- Bu ofis ona değil, bana ait.
- Why didn't you go to the office?
- Niçin ofise gitmedin?
- If she wasn't at the office yesterday, she was probably at home.
- Dün ofiste olmadıysa, muhtemelen evdeydi.
- I'd like to talk to you in my office.
- Ben ofisimde seninle konuşmak istiyorum.
- Tom came out of his office to see what was going on.
- Tom neler olduğunu görmek için ofisinden çıktı.
- I want to see him in my office.
- Onu ofisimde görmek istiyorum.
- She was caught trying to burn the office down.
- Ofisi yakmaya çalışırken yakalandı.
- The printer in my office is broken.
- Ofisimdeki yazıcı bozuk.
- We were surprised when we saw him in the office this morning.
- Bu sabah onu ofiste gördüğümüzde çok şaşırdık.
- Tom came to blows with a colleague at the office Christmas lunch.
- Tom, ofisteki Noel yemeğinde bir iş arkadaşıyla kavga etti.
- Tom left his office in a hurry.
- Tom aceleyle ofisinden ayrıldı.
- Being at the office at such a weather is a real torture.
- Böyle bir havada ofiste olmak gerçek bir işkence.
- Tom's office door is open.
- Tom'un ofis kapısı açık.
- I moved to a new office this week.
- Bu hafta yeni bir ofise taşındım.
- Let's talk in my office.
- Benim ofisimde konuşalım.
- I wonder what color Tom will paint his office.
- Tom'un ofisini ne renge boyayacağını merak ediyorum.
- Tom has asked Mary to meet him at his office tomorrow.
- Tom, Mary'den yarın ofisinde onunla buluşmasını istedi.
- Tom closed the office door.
- Tom ofisin kapısını kapattı.
- She is an office lady.
- O bir ofis kadını.
- Sami ran into Layla outside the office.
- Sami ofisin dışında Layla ile karşılaştı.
- Do you feel nervous in the office today?
- Bugün ofiste huzursuzluk hissettiniz mi?
- Tom is from our Boston office.
- Tom bizim Boston ofisimizden.
- Tom has locked himself out of his office.
- Tom kendini ofisinin dışına kilitledi.
- Have you ever had a rest at your office?
- Hiç ofisinizde dinlendiniz mi?
- The office seems very busy today.
- Ofis bugün çok meşgul görünüyor.
- I am the boss in my office.
- Ofisimde patron benim.
- My office is a pigsty!
- Ofisim bir domuz ahırı gibi!
- His office is very close to mine.
- Ofisi benimkine çok yakın.
- Tom and I work in the same office.
- Tom ve ben aynı ofiste çalışıyoruz.
- I'm going to take this to my office.
- Bunu ofisime götüreceğim.
- Tom unlocked the door and entered the office.
- Tom kapıyı açtı ve ofise girdi.
- My father was absent from his office yesterday.
- Babam dün ofisinde yoktu.
- Tom barged into Mary's office with a gun in his hand.
- Tom elinde bir silahla Mary'nin ofisine daldı.
- He was working at the office yesterday evening.
- Dün akşam ofiste çalışıyordu.
- My office is over there.
- Ofisim orada.
- How are things at the office?
- Ofiste işler nasıl?
- Tom opens the windows every morning as soon as he gets to his office.
- Tom her sabah ofisine gider gitmez pencereleri açıyor.
- The people in the office will never agree.
- Ofisteki insanlar asla aynı fikirde olmayacaklar.
- We have an office located in downtown Boston.
- Boston şehir merkezinde kurulmuş bir ofisimiz var.
- I gave Tom a key to my office.
- Tom'a ofisimin anahtarını verdim.
- I'm coming into the office this afternoon.
- Bu öğleden sonra ofise geliyorum.
- May I visit your office tomorrow morning?
- Yarın sabah ofisinizi ziyaret edebilir miyim?
- Tom strode into the office.
- Tom ofise doğru yürüdü.
- Apparently, the meeting will be in Tom's office.
- Anlaşılan, toplantı Tom'un ofisinde olacak.
- Have you ever had a rest at your office?
- Sen hiç ofisinde dinlendin mi?
- Tom showed Mary around the office.
- Tom Mary'ye ofisi gezdirdi.
- Tom wants a bigger office.
- Tom daha büyük bir ofis istiyor.
- I have tons of books at the office.
- Ofiste bir sürü kitabım var.
- Tom can walk to his office in thirty minutes or less.
- Tom otuz dakika ya da daha az sürede ofisine yürüyebilir.
- My office is a pigsty!
- Ofisim domuz ahırı gibi!
- I asked you to stay out of my office.
- Ofisimden uzak durmanı istedim.
- Tom is in his office at his desk.
- Tom ofisinde masasında.
- I want her in my office.
- Ben onu ofisimde istiyorum.
- Sami purchased this house to be his office.
- Sami bu evi ofisi olması için satın aldı.
- I've got to get back to the office.
- Ofise geri dönmek zorundayım.
- Tom's office called.
- Tom'un ofisinden aradılar.
- She had a bad day at the office.
- Ofiste kötü bir gün geçirdi.
- He came all the way to my office to discuss the plan with me.
- O, planı benimle görüşmek için ofisime kadar bütün yolu geldi.
- Tom would like you to stop by his office.
- Tom ofisine uğramanızı istiyor.
- Tom can study in my office if he wants to.
- Tom eğer isterse ofisimde çalışabilir.
- Tom asked Mary to help him clean his office.
- Tom, Mary'den ofisini temizlemesine yardım etmesini istedi.
- Tom followed Mary into John's office.
- Tom Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.
- Have you ever visited the office where your father works?
- Sen hiç babanın çalıştığı ofisi ziyaret ettin mi?
- Tom didn't really have to come into the office today.
- Tom gerçekten bugün ofise gelmek zorunda değildi.
- Concert tickets are on sale at this office.
- Konser biletleri bu ofiste satışa sunuldu.
- I'll be in my office.
- Ofisimde olacağım.
- It took Tom a few weeks to get used to working in his new office.
- Tom'un yeni ofisinde çalışmaya alışması birkaç hafta sürdü.
- Tom is still in his office.
- Tom hala ofisinde.
- Did you go to office yesterday?
- Dün ofise gittin mi?
- The divorce was finalized this morning at the attorney's office.
- Boşanma bu sabah avukatın ofisinde sonuçlandı.
- It's Tom's office.
- Tom'un ofisi.
- Everyone in the office was impressed with the way Tom handled the problem.
- Ofisteki herkes Tom'un sorunu ele alış biçiminden etkilendi.
- Tom isn't always in the office in the morning.
- Tom sabahları her zaman ofiste olmaz.
- Jane Smith works very hard at her office.
- Jane Smith, ofisinde çok sıkı çalışır.
- I'm tied up at the office.
- Ofiste çok meşgulüm.
- Tom accidentally locked himself out of his office.
- Tom yanlışlıkla ofisin kapısını kilitleyip dışarıda kaldı.
- Where is my office?
- Ofisim nerede?
- You don't need to come into the office tomorrow.
- Yarın ofise gelmene gerek yok.
- Tom is out of the office.
- Tom ofis dışında.
- I'll come into the office early tomorrow.
- Yarın ofise erken geleceğim.
- Let's go back to the office.
- Ofise geri dönelim.
- That's Tom's office.
- O, Tom'un ofisi.
- May I visit your office tomorrow morning?
- Yarın sabah ofisini ziyaret edebilir miyim?
- Turn to the right, and you'll find my office.
- Sağa dön, ofisimi bulacaksın.
- Tom's office is very different from mine.
- Tom'un ofisi benimkinden çok farklı.
- As a rule, he arrives at the office about eight-thirty in morning.
- Kural olarak sabah sekiz buçuk gibi ofise gelir.
- Tom rushed into the office.
- Tom ofise koştu.
- From what time to what time is your office open?
- Ofisin saat kaçtan kaça kadar açık?
- I have an appointment at the doctor's office at ten o'clock.
- Saat 10'da doktorun ofisinde randevum var.
- Tom showed Mary into John's office.
- Tom, Mary'ye John'un ofisini gösterdi.
- Is Tom still hanging around the office?
- Tom hâlâ ofiste takılıyor mu?
- On arriving at the station, I went to see my uncle at his office.
- İstasyona vardığımda, amcamı ofisinde görmeye gittim.
- Let's see if Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığını görelim.
- Tom arrives at his office at around 8 o'clock.
- Tom ofisine saat 8 civarında geldi.
- Tom thought Mary was in her office on Mondays.
- Tom, Mary'nin pazartesi günleri ofisinde olduğunu sanıyordu.
- Tell them I'm not in my office today.
- Onlara bugün ofisimde olmadığını söyle.
- Could you tell me how to get to your office?
- Ofisinize nasıl gideceğimi bana söyleyebilir misiniz?
- He's still here in your office.
- Hâlâ burada, ofisinde.
- Tom is from our Boston office.
- Tom Boston'daki ofisimizden.
- My office is a real mess.
- Ofisim cidden çok dağınık.
- Tom acted suspiciously when the police came to search his office.
- Polis ofisini aramaya geldiğinde Tom şüpheli davrandı.
- I am parking my car near the office.
- Arabamı ofisin yakınına park ediyorum.
- Tom, if you're not too busy, could you come to my office for a minute?
- Tom, eğer çok meşgul değilsen, bir dakikalığına ofisime gelebilir misin?
- Tom left the office early.
- Tom ofisten erken ayrıldı.
- I didn't say this was my office.
- Bunun ofisim olduğunu söylemedim.
- Tom came out of his office.
- Tom ofisinden çıktı.
- He is at the office.
- Ofiste.
- Tom doesn't need to come to my office.
- Tom'un ofisime gelmesine gerek yok.
- Let's go to Tom's office.
- Tom'un ofisine gidelim.
- The office was closed for 10 days for the New Year's holiday.
- Ofis yeni yıl tatili için 10 gün kapalıydı.
- Please ask the secretary to stock the office supplies in the storage room.
- Lütfen sekretere ofis malzemelerini depoda stoklamasını söyleyin.
- My boss called me down for making private calls on the office phone.
- Patronum ofis telefonundan özel görüşmeler yaptığım için beni azarladı.
- I'll visit you at your office tomorrow.
- Yarın sizi ofisinizde ziyaret edeceğim.
- Renting an office in the middle of Boston costs a lot.
- Boston'un ortasında bir ofis kiralamak çok pahalı.
- My father goes to his office by train.
- Babam ofisine trenle gider.
- Tom is in my office.
- Tom ofisimde.
- Tom had a bad day at the office.
- Tom ofiste kötü bir gün geçirdi.
- Every now and then he drops in at this bookstore on his way home from the office.
- O, ofisten eve giderken, ara sıra bu kitapçıya uğrar.
- Tom rushed out of the office.
- Tom ofisten aceleyle çıktı.
- None of these offices have air-conditioning.
- Bu ofislerin hiçbirinde klima yok.
- Jack and I agreed to take turns working at the office on Saturdays.
- Jack ve ben cumartesi günleri ofiste sırayla çalışmayı kabul ettik.
- I had left the key in the office the day before.
- Bir gün önce anahtarı ofiste bırakmıştım.
- At what time do you exit from the office?
- Ofisten saat kaçta çıkıyorsun?
- I'm calling from my new office.
- Yeni ofisimden arayacağım.
- Come on into my office.
- Ofisime gir.
- Father got to his office on time.
- Babam ofisine zamanında geldi.
- I have to go to my office.
- Ofisime gitmek zorundayım.
- Don't you think we should be discussing this in my office?
- Bunu ofisimde tartışmamız gerekmiyor mu?
- Tom opened the door to his office.
- Tom ofisinin kapısını açtı.
- Don't call me when I'm at the office.
- Ofisteyken beni arama.
- The printer in Peter's office is broken and doesn't print anymore.
- Peter'ın ofisindeki yazıcı bozuldu ve artık yazdırmıyor.
- Tom is in his office with Mary.
- Tom ofisinde Mary'yle birlikte.
- They sent us to the administration office of the factory.
- Bizi fabrikanın yönetim ofisine gönderdiler.
- His office is near the train station.
- Ofisi tren istasyonuna yakın.
- Tom has been in his office all afternoon.
- Tom bütün öğleden sonra ofisindeydi.
- Someone called Mr Dell is waiting for you in your office, Mrs Stevens.
- Bayan Stevens, Bay Dell adlı biri ofisinizde sizi bekliyor.
- This is the office in which he works.
- Çalıştığı ofis burası.
- Tom and Mary are in the office waiting.
- Tom ve Mary ofiste bekliyorlar.
- I have some business to do in the Boston office.
- Boston ofisinde yapmam gereken bazı işler var.
- I don't live near my office.
- Ofisimin yakınında oturmuyorum.
- I called your office today, but you weren't in.
- Bugün ofisinizi aradım ama yoktunuz.
- Sami came to his office early.
- Sami ofisine erkenden geldi.
- I couldn't get hold of him at his office.
- Ofisinde ona ulaşamadım.
- Call me at the office.
- Beni ofisten arayın.
- Why aren't you in your office?
- Neden ofisinde değilsin?
- Tom sneaked into Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine gizlice girdi.
- He embezzled the money from his office.
- Ofisteki parayı zimmetine geçirdi.
- Tom stormed into his office and slammed the door.
- Tom hışımla ofisine girdi ve kapıyı çarptı.
- Tell Tom to come to my office right away.
- Tom'a hemen ofisime gelmesini söyle.
- What's Tom's office number?
- Tom'un ofis numarası ne?
- I told Tom he didn't need to come into the office today.
- Tom'a bugün ofise gelmesine gerek olmadığını söyledim.
- Tom has been in the Boston office the last three years.
- Tom son üç yıldır Boston ofisindeydi.
- Father goes to his office in Shinjuku every other day.
- Babam her gün Shinjuku'daki ofisine gider.
- Tom keeps a toothbrush in his office so he can brush after lunch.
- Tom öğle yemeğinden sonra dişlerini fırçalayabilmek için ofisinde bir diş fırçası bulundurur.
- Tom's office door is open.
- Tom'un ofisinin kapısı açıktır.
- Go and see if Tom is in his office.
- Git ve Tom'un ofiste olup olmadığına bak.
- I go to the office by bicycle except on rainy days.
- Yağmurlu günler dışında ofise bisikletle giderim.
- How many hours a day do you spend in your office?
- Bir günde kaç saati ofisinde geçirirsin?
- The doctor's office is on the second floor.
- Doktorun ofisi ikinci katta.
- Tom rushed into the office.
- Tom aceleyle ofise girdi.
- Tom has been in his office all day.
- Tom bütün gün ofisindeydi.
- Sally and I work in the same office.
- Sally ve ben aynı ofiste çalışıyoruz.
- Tom went back to the office to get something he forgot.
- Tom, unuttuğu bir şeyi almak için ofise geri döndü.
- Tom is working in his office.
- Tom ofisinde çalışıyordu.
- Tom sometimes visits his father's office.
- Tom bazen babasının ofisini ziyaret eder.
- I bought a new chair for my office.
- Ofisim için yeni bir sandalye aldım.
- He doesn't go to the office on Saturday.
- O, cumartesi günü ofise gitmez.
- His office is right up there.
- Ofisi tam şurada.
- The office door will be open.
- Ofisin kapısı açık olacak.
- He used to walk to his office.
- Ofisine yürüyerek giderdi.
- Tom led the group of men into his office.
- Tom bir grup adamı ofisine götürdü.
- I don't know how big Tom's office is.
- Tom'un ofisinin ne kadar büyük olduğunu bilmiyorum.
- His office is on the other side of the street.
- Ofisi sokağın diğer tarafında.
- The sheriff is waiting for you in his office.
- Şerif sizi ofisinde bekliyor.
- Come on up to my office.
- Ofisime kadar gelin.
- Tom is waiting for you in his office.
- Tom seni ofisinde bekliyor.
- How many people are there in this office?
- Bu ofiste kaç kişi vardır?
- Please ask the secretary to stock the office supplies in the storage room.
- Lütfen sekreterden ofis malzemelerini, depo odasına stok etmesini isteyin.
- I'm going to catch a ride back to the office with Tom.
- Tom'la birlikte ofise geri döneceğim.
- It was easy to find his office.
- Ofisini bulmak kolaydı.
- I don't want Tom going to your office.
- Tom'un ofisine gitmesini istemiyorum.
- He must be working late at the office.
- Ofiste geç saatlere kadar çalışıyor olmalı.
- Tom went back into his office.
- Tom ofisine geri döndü.
- Tom rushed into his office.
- Tom aceleyle ofisine girdi.
- He became accustomed to working in the office.
- Ofiste çalışmaya alıştı.
- I told you not to call me here at the office.
- Beni ofisten aramamanı söyledim.
- I bought a new chair for my office.
- Ofisim için yeni bir koltuk aldım.
- Sami was coming to the office.
- Sami ofise geliyordu.
- Are Tom and Mary still in my office?
- Tom ve Mary hâlâ ofisimde mi?
- Tom's office called.
- Tom'un ofisi aradı.
- Tom doesn't need to come to my office.
- Tom'un ofisime gelmesi gerekmiyor.
- This office has very modern furniture.
- Bu ofiste çok modern mobilyalar var.
- Tom ushered Mary into his office.
- Tom, Mary'yi ofisine götürdü.
- I really have to get back to the office.
- Gerçekten ofise dönmem gerekiyor.
- I'm at the office.
- Ben ofisteyim.
- Meet me at my office in fifteen minutes.
- On beş dakika içinde benimle ofisimde buluş.
- Aren't you still at the office?
- Hala ofiste değil misin?
- I have to go to Tom's office later today.
- Bugün Tom'un ofisine gitmeliyim.
- The printer in my office is broken.
- Ofisimdeki yazıcı bozuktur.
- Tom wasn't sitting at his desk when I entered his office.
- Ofisine girdiğimde Tom masasında oturmuyordu.
- Tom is in his office on the phone.
- Tom ofisinde telefonda.
- Tom adjusted the height of his office chair.
- Tom ofis koltuğunun yüksekliğini ayarladı.
- Tom thought Mary would be in her office.
- Tom, Mary'nin ofisinde olacağını düşündü.
- Tom keeps a change of clothes in his office.
- Tom ofisinde yedek kıyafet bulundurur.
- I'm the office manager of a small law firm.
- Ben küçük bir hukuk firmasının ofis müdürüyüm.
- Tom was found dead in his office.
- Tom ofisinde ölü bulundu.
- Tom opens the windows every morning as soon as he gets to his office.
- Tom her sabah ofise varır varmaz pencereleri açar.
- I wasn't in the office then, so I don't know what happened.
- Ben o zaman ofiste değildim, bu yüzden ne olduğunu bilmiyorum.
- Tom ran to Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisine koştu.
- Why don't we talk in my office where it's quiet?
- Neden sessiz olan ofisimde konuşmuyoruz?
- I had to go to my office by bus because my car had engine trouble.
- Arabamın motor sorunu olduğu için ofisime otobüsle gitmek zorunda kaldım.
- Tom's house isn't far from his office.
- Tom'un evi ofisine uzak değil.
- Tom went into Mary's office.
- Tom Mary'nin ofisine gitti.
- Wait for me in my office.
- Beni ofisimde bekle.
- What is she doing in his office?
- O ofisinde ne yapıyor?
- We're on our way back to the office.
- Biz ofise dönüyoruz.
- Have you ever left your office open?
- Hiç ofisinizi açık bıraktınız mı?
- I thought you had taken everything out of the office.
- Her şeyi ofisten çıkardığını sanıyordum.
- I'm going to go back to the office.
- Ofise geri gideceğim.
- I'm going to head back to my office.
- Ben ofisime döneceğim.
- Make sure to get to the office on time.
- Ofise zamanında gittiğinden emin ol.
- Tom would like to see you in his office.
- Tom ofisinde seni görmek istiyor.
- Sami has to go to the office.
- Sami ofise gitmeli.
- I walked down the hall to Tom's office.
- Koridorda Tom'un ofisine doğru yürüdüm.
- Tom walked into Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine girdi.
- They built an extension to the office.
- Ofise bir ilave yaptılar.
- He used to walk to his office.
- Eskiden ofisine yürüyerek giderdi.
- John is doing well at the office.
- John ofiste iyi çalışıyor.
- His office is located in the center of the town.
- Onun ofisi şehir merkezinde yer almaktadır.
- I'll go see if Tom is in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığına bakacağım.
- Tom and Mary work in the same office.
- Tom ve Mary aynı ofiste çalışıyorlar.
- Tom called the office to say that he'd be late.
- Tom ofisi arayıp geç kalacağını söyledi.
- My office is located on the fifth floor.
- Ofisim beşinci katta.
- He found the office without any difficulty.
- Hiç zorlanmadan ofisi buldu.
- Tom is in your office.
- Tom senin ofisinde.
- I'm headed back to the office.
- Ofise geri dönüyorum.
- Tom knew Mary was going to be in the office all day.
- Tom, Mary'nin bütün gün ofiste olacağını biliyordu.
- Is your office far from here?
- Ofisin buradan uzakta mı?
- Isn't buying paintings for the office a little frivolous?
- Ofis için resim satın almak biraz saçma değil mi?
- We have an office located in downtown Boston.
- Boston şehir merkezinde bir ofisimiz var.
- My office is tiny.
- Ofisim çok küçük.
- Tom isn't in his office right now.
- Tom şu anda ofisinde değil.
- I don't get much exercise sitting in the office all day.
- Bütün gün ofiste oturarak fazla egzersiz yapamıyorum.
- An architect occupies that office.
- O ofiste bir mimar çalışıyor.
- Do you want to come back to my office?
- Ofisime gelmek ister misin?
- Do you want to talk in my office?
- Ofisimde konuşmak ister misin?
- We can't do anything until we get back to the office.
- Ofise geri dönünceye kadar bir şey yapamayız.
- We arrived at the office on time.
- Biz ofise zamanında vardık.
- A videocamera is in the office.
- Bir video kamera ofiste.
- Tom was in his office at that time.
- Tom o zaman ofisindeydi.
- Your tripod is in my office.
- Tripodun ofisimde.
- The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away.
- Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken ofisin sorumluluğunu almasını istedi.
- The office is full of competent people.
- Ofis, işin ehli insanlarla dolu.
- Let's clean the entire office next Saturday.
- Gelecek cumartesi tüm ofisi temizleyelim.
- Tom broke into Mary's office.
- Tom, Mary'nin ofisine zorla girdi.
- You're wanted in the principal's office.
- Müdürün ofisinde aranıyorsun.
- Tom is on his way back to the office.
- Tom ofise geri dönüyor.
- How many hours a day do you spend in your office?
- Günde kaç saatinizi ofisinizde geçiriyorsunuz?
- He joined his colleagues in the director's office.
- Müdürün ofisinde meslektaşlarına katıldı.
- Tell them I'm not in my office today.
- Bugün ofisimde olmadığımı söyle.
- Tom and Mary are in the office waiting.
- Tom ve Mary ofiste bekliyor.
- Can I see you a moment in my office?
- Ofisimde biraz görüşebilir miyiz?
- What happened at the office Christmas party?
- Ofisteki Noel partisinde ne oldu?
- Tom's office is dark.
- Tom'un ofisi karanlık.
- Whoever leaves the office last should turn off the light.
- Ofisi son terk eden kişi ışığı söndürmeli.
- Tom got Mary to clean the office.
- Tom, Mary'ye ofisi temizletti.
- He applied for a position in the office.
- Ofiste bir pozisyon için başvurdu.
- Is this your office?
- Burası senin ofisin mi?
- Tom was in his office at that time.
- Tom o sırada ofisindeydi.
- Tom is at his office.
- Tom ofisinde.
- I have to go to my office.
- Ofisime gitmeliyim.
- I'll call on you at your office tomorrow.
- Yarın seni ofisinde ziyaret edeceğim.
- Tom is in his office working late.
- Tom ofisinde geç saate kadar çalışıyor.
- I need to see you in my office.
- Seni ofisimde görmem gerekiyor.
- I'm tied up at the office.
- Ben ofiste meşgulüm.
- Leave the documents in my office.
- Belgeleri ofisimde bırakın.
- Are you sure this is Tom's office?
- Buranın Tom'un ofisi olduğuna emin misin?
- Tom is usually in his office on Mondays.
- Tom genellikle pazartesi günleri ofisindedir.
- She ought to be at the office by now.
- Şimdiye kadar ofiste olmalıydı.
- Can you go to the office by train?
- Ofise trenle gidebilir misin?
- I have to get back to my office.
- Ofisime dönmek zorundayım.
- Sami worked for the sheriff's office.
- Sami şerifin ofisinde çalıştı.
- I want her in my office.
- Onu ofisimde istiyorum.
- Tell them I'm in the office.
- Onlara ofiste olduğumu söyle.
- Get out of my office.
- Ofisimden çık.
- Father sometimes took me to his office.
- Babam bazen beni ofisine götürüyordu.
- Turn to the right, and you'll find my office.
- Sağa dönersen, ofisimi bulursun.
- Is everything okay at the office?
- Ofiste her şey yolunda mı?
- Tom is probably still in his office.
- Tom muhtemelen hala ofisinde.
- What are you doing in my office?
- Ofisimde ne yapıyorsun?
- The boss doesn't come to the office every day.
- Patron her gün ofise gelmez.
- Is everything okay at the office?
- Ofiste her şey iyi mi?
- Can you go to the office by train?
- Trenle ofise gidebilir misin?
- Tom left his office in a hurry.
- Tom ofisinden aceleyle çıktı.
- Come to the office tomorrow morning without fail.
- Yarın sabah mutlaka ofise gel.
- Tom doesn't live near his office.
- Tom ofisinin yakınında yaşamıyor.
- Tom's house isn't far from his office.
- Tom'un evi ofisinden uzak değil.
- Tom was supposed to come into the office today.
- Tom'un bugün ofise gelmesi gerekiyordu.
- Take me back to the office.
- Beni ofise geri götür.
- At first it was simple office politics, but then Tom got every woman in the office pregnant.
- İlk başta basit bir ofis politikasıydı, ama sonra Tom ofisteki her kadını hamile bıraktı.
- I already spoke to someone in Tom's office.
- Tom'un ofisinden biriyle konuştum bile.
- Could you come to my office when you have a moment?
- Zamanın olduğunda ofisime gelir misin?
- Sami decorated the office.
- Sami ofisi dekore etti.
- Is that Sami Bakir's office?
- Orası Sami Bekir'in ofisi mi?
- Tom thought Mary wasn't in her office.
- Tom, Mary'nin ofisinde olmadığını düşündü.
- He wavered between going home and remaining at work in the office.
- Eve gitmekle ofiste çalışmaya devam etmek arasında kararsız kaldı.
- How do I get to your office from Hioka Park?
- Hioka Park'tan sizin ofise nasıl giderim?
- He is out of the office.
- O, ofisin dışında.
- Let's go to my office.
- Ofisime gidelim.
- Do I have to bring my son to your office, Doctor?
- Oğlumu ofisine getirmek zorunda mıyım, Doktor?
- Tom is well aware of what is going on at the office.
- Tom ofiste neler olup bittiğinin farkında.
- Tom's office said he was indisposed.
- Tom'un ofisindekiler rahatsız olduğunu söyledi.
- This is my office.
- Burası benim ofisim.
- After lunch, I returned to the office.
- Öğle yemeğinden sonra ofise döndüm.
- He has sold his car, so he goes to the office by train.
- Arabasını sattı, bu yüzden ofise trenle gidiyor.
- I just got a call from my office.
- Az önce ofisimden aradılar.
- You're supposed to knock before you enter someone's office.
- Birinin ofisine girmeden önce kapıyı çalmalısın.
- Everyone in the office was impressed with the way Tom handled the problem.
- Ofisteki herkes Tom'un sorunu ele alma şeklinden etkilendi.
- Tom wants to see you in his office right away.
- Tom hemen seni ofisinde görmek istiyor.
- I went home and Bill stayed at the office.
- Ben eve gittim ve Bill ofiste kaldı.
- I can't come to the office today.
- Bugün ofise gelemem.
- Sami transformed his garage into an office.
- Sami garajını bir ofise dönüştürdü.
- Tom is the only person in the office who can speak French.
- Tom ofiste Fransızca konuşabilen tek kişi.
- I want to see him tonight in my office.
- Onu bu gece ofisimde görmek istiyorum.
- I have an appointment at the doctor's office at ten o'clock.
- Saat onda doktorun ofisinde bir randevum var.
- I want a word with you in my office.
- Seninle ofisimde konuşmak istiyorum.
- Tom is now in Mary's office.
- Tom şu anda Mary'nin ofisinde.
- He is not always in the office in the morning.
- Sabahları her zaman ofiste değildir.
- Tom is in a meeting, but Mary's in her office.
- Tom bir toplantıda ama Mary ofisinde.
- Your book is in my office.
- Kitabın ofisimde.
- Why didn't you go to the office?
- Neden ofise gitmedin?
- Tom is waiting for you in his office.
- Tom ofisinde seni bekliyor.
- Tom entered his office and saw a box on his desk.
- Tom ofisine girdi ve masasının üzerinde bir kutu gördü.
- Tom came to my office this morning.
- Tom bu sabah ofisime geldi.
- The man you saw in my office yesterday is from Belgium.
- Dün ofisimde gördüğün adam Belçikalıdır.
- Tom went back to his office.
- Tom ofisine geri döndü.
- He let me work in this office.
- Bu ofiste çalışmama izin verdi.
- Mary said she thought Tom wasn't in his office.
- Mary, Tom'un ofisinde olmadığını düşündüğünü söyledi.
- I'm tied up at the office.
- Ofiste işim var.
- I'm at an office party.
- Ben bir ofis partisindeyim.
- Tom is in his office at his desk.
- Tom ofisinde masasının başında.
- Tom called the sheriff's office.
- Tom şerifin ofisini aradı.
- Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
- Başarınız büyük ölçüde müdürünüzün ve ofisteki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
- Tom knows a good Chinese restaurant not too far from his office.
- Tom ofisine çok uzak olmayan iyi bir Çin restoranı biliyor.
- Meet me at my office.
- Benimle ofisimde buluş.
- Tom doesn't have an office.
- Tom'un bir ofisi yok.
- How long does it take to your office from the airport?
- Havaalanından ofisinize gitmek ne kadar sürer?
- Something very strange is happening in your office.
- Ofisinizde çok garip şeyler olmakta.
- Tom has been out of the office for a couple weeks.
- Tom birkaç haftadır ofiste değildi.
- I've already tried Tom at his office.
- Tom'u zaten ofisinden aradım.
- Tom took Mary into his office.
- Tom Mary'yi ofisine götürdü.
- Come into my office.
- Ofisime gel.
- He gave me his office telephone number and address.
- Bana ofisinin telefon numarasını ve adresini verdi.
- What's Tom doing in Mary's office?
- Tom'un Mary'nin ofisinde ne işi var?
- Tom has a 9-5 office job.
- Tom'un sabah 9 akşam 5 ofis işi var.
- Is he still in my office?
- Hâlâ ofisimde mi?
- I'll see if Tom's in his office.
- Tom'un ofisinde olup olmadığına bakalım.
- Is everything all right at the office?
- Ofiste her şey yolunda mı?
- He embezzled the money from his office.
- Ofisten zimmetine para geçirdi.
- I met Tom at his office in Boston.
- Boston'daki ofisinde Tom ile tanıştım.
- His office is on the eighth floor.
- Onun ofisi sekizinci kattadır.
- I must get back to my office.
- Ofisime geri dönmeliyim.
- Tom converted his bedroom into an office.
- Tom yatak odasını ofise dönüştürdü.
- Come to see me in my office.
- Beni ofisimde görmeye gel.
- Mary's office is two miles west of her house.
- Mary'nin ofisi evinin iki mil batısında.
- Tom wants us back at the office.
- Tom bizi ofise geri istiyor.
- Sami went to the office.
- Sami ofise gitti.
- We closed the office early today.
- Bugün ofisi erken kapattık.
- I really ought to get back to my office.
- Gerçekten ofisime dönmeliyim.
- Susie sometimes visits her father's office.
- Susie bazen babasının ofisini ziyaret eder.
- I heard you were having problems at the office.
- Ofiste sorunlar yaşadığını duydum.
- I want you in my office.
- Seni ofisimde istiyorum.
- Tom started to walk toward his office.
- Tom ofisine doğru yürümeye başladı.
- Tom kicked me out of his office.
- Tom beni ofisinden kovdu.
- You must have forgotten them at the office.
- Sen onları ofiste unutmuş olmalısın.
- I have to go to the office.
- Ofise gitmek zorundayım.
- Tom's office looks a lot like mine.
- Tom'un ofisi benimkine çok benziyor.
- He's out of the office because he's in Osaka on business.
- İş için Osaka'da olduğu için ofiste değil.
- It's odd that there should be a light on in the office at this hour.
- Bu saatte ofiste bir ışık olması garip.
- I must get back to my office.
- Ofisime geri dönmem gerekiyor.
- Tom is waiting in your office.
- Tom sizin ofisinizde bekliyor.
- Tom would've liked to stay longer, but he had to get back to the office.
- Tom daha uzun kalmak isterdi ama ofise geri dönmek zorundaydı.
- Let's discuss that in my office.
- Onu ofisimde tartışalım.
- Tom is going to be in his office all morning.
- Tom bütün sabah ofisinde olacak.
- I eat my breakfast in the office.
- Kahvaltımı ofiste yerim.
- How do I get to your office from Tokyo Station?
- Tokyo İstasyonu'ndan ofisinize nasıl gidebilirim?
- Is your office far from here?
- Ofisiniz buradan uzak mı?
- I am tied up at the office.
- Ofiste çok meşgulüm.
- Take them all to my office.
- Hepsini ofisime götür.
- He should be home by now, but he's still at his office.
- Şimdiye evde olmalıydı ama hala ofisinde.
- Tom is in his office with Mary.
- Tom ofisinde Mary ile birlikte.
- Tom keeps a toothbrush in his office so he can brush after lunch.
- Tom öğle yemeğinden sonra dişlerini fırçalayabilmek için ofisinde bir diş fırçası tutuyor.
- The furniture in this office is fairly modern.
- Bu ofisteki mobilyalar oldukça modern.
- My office is on the third floor.
- Ofisim üçüncü katta.
Show More (1503)
|
