|
- I believe subsidiarity is a very important notion but it is also a very difficult one because it is not very precise.
- Yetki ikamesinin çok önemli bir kavram olduğuna inanıyorum ancak aynı zamanda çok zor bir kavram çünkü çok kesin değil.
- If so, what precise steps does it intend to take?
- Eğer öyleyse, hangi kesin adımları atmayı planlıyor?
- But at present, I cannot make any precise predictions.
- Ancak şu anda kesin bir tahminde bulunamıyorum.
- This document, however, still needs to be amended and made more precise.
- Ancak bu belgenin hala değiştirilmesi ve daha kesin hale getirilmesi gerekmektedir.
- There is no precise description of what a social market economy in good working order is.
- İyi işleyen bir sosyal piyasa ekonomisinin ne olduğuna dair kesin bir tanım yoktur.
- All well and good, but these environmental indicators are not all that precise.
- Her şey iyi güzel de bu çevresel göstergeler o kadar da kesin değil.
- Should the Commission not spell out the precise criteria for the designation of sensitive areas?
- Komisyon'un hassas alanların belirlenmesine ilişkin kesin kriterleri belirtmesi gerekmez mi?
- Nor should it define the precise arrangements for the payment of benefits.
- Yardımların ödenmesine ilişkin kesin düzenlemeleri de tanımlamamalıdır.
- The report therefore stresses the importance of properly funded and precise scientific advice.
- Bu nedenle rapor, uygun şekilde finanse edilen ve kesin bilimsel tavsiyelerin önemini vurgulamaktadır.
- To be precise, the structure of careers, that is to say linearity, or else the status quo, and also the pensions system.
- Kesin olmak gerekirse kariyerlerin yapısı, yani doğrusallık veya başka bir deyişle statüko ve ayrıca emeklilik sistemi.
- Turkey has not even fixed a precise timetable for fulfilling the political criteria of Copenhagen.
- Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek için kesin bir takvim bile belirlememiştir.
- We therefore urgently need more precise details of this entire project.
- Bu nedenle tüm bu proje hakkında acilen daha kesin ayrıntılara ihtiyacımız var.
- Which precise stance are we following?
- Hangi kesin duruşu takip ediyoruz?
- What was agreed was not quite so precise as we should have liked here in Parliament.
- Parlamento'da üzerinde mutabık kalınan şey, bizim istediğimiz kadar kesin değildi.
- We believe that our phrasing is rather more precise and clear.
- İfadelerimizin daha kesin ve net olduğuna inanıyoruz.
- Give us more precise details, then.
- O zaman bize daha kesin detaylar verin.
- There you have a very precise answer to an amendment that is going to be put to the vote in plenary.
- İşte genel kurulda oylamaya sunulacak bir değişiklik önergesine çok kesin bir yanıtınız var.
- It is also essential that the calculation method be precise and harmonised throughout the EU.
- Hesaplama yönteminin kesin olması ve AB genelinde uyumlaştırılması da önemlidir.
- I cannot be more precise at the moment.
- Şu anda daha kesin konuşamam.
- What this means is that we must discuss in precise terms how we go on from here.
- Bunun anlamı, bundan sonra nasıl devam edeceğimizi kesin terimlerle tartışmamız gerektiğidir.
- To tell the truth, I am not able to give any precise details on the number of children in Romanian orphanages.
- Doğrusunu söylemek gerekirse, Romanya'daki yetimhanelerde kalan çocukların sayısı hakkında kesin bir bilgi veremem.
- Finally, after Kyoto, we should be able to rapidly produce precise proposals.
- Son olarak, Kyoto'dan sonra hızlı bir şekilde kesin öneriler üretebilmeliyiz.
- I confirm that I will be available to give fuller, more precise answers at committee meetings.
- Komite toplantılarında daha kapsamlı ve kesin cevaplar vermek için hazır olacağımı teyit ederim.
- I have a very precise question.
- Çok kesin bir sorum var.
- Scientific results do not come to order, neither can they be programmed for a precise date, but they can be encouraged.
- Bilimsel sonuçlar sipariş üzerine gelmez, kesin bir tarih için programlanamaz, ancak teşvik edilebilirler.
- Tell me the precise objectives and priorities of the Spanish Presidency with regard to Morocco.
- Bana İspanya Dönem Başkanlığı'nın Fas'a ilişkin kesin hedeflerini ve önceliklerini söyleyin.
- Thank you for your very precise and competent answer.
- Çok kesin ve yetkin cevabınız için teşekkür ederim.
- Those who wish to know precise details will have to read the report for themselves.
- Kesin ayrıntıları öğrenmek isteyenlerin raporu kendilerinin okuması gerekecektir.
- Nor should it define the precise arrangements for the payment of benefits.
- Yardımların ödenmesine ilişkin kesin düzenlemeler de tanımlanmamalıdır.
- He furthermore calls for more precise criteria for measuring fleet capacity.
- Ayrıca filo kapasitesinin ölçülmesi için daha kesin kriterlerin belirlenmesi çağrısında bulunmaktadır.
- Can the Commission say what its precise intentions are regarding the presentation of a new social action programme?
- Komisyon yeni bir sosyal eylem programının sunulmasına ilişkin kesin niyetinin ne olduğunu söyleyebilir mi?
- It is more precise, more accurate and has the same meaning.
- Daha kesin, daha doğru ve aynı anlama geliyor.
- To tell the truth, I am not able to give any precise details on the number of children in Romanian orphanages.
- Doğrusunu söylemek gerekirse, Romanya'daki yetimhanelerde kalan çocukların sayısı hakkında kesin bir bilgi veremiyorum.
- It is more precise, more accurate and has the same meaning.
- Daha kesin ve daha doğru olup aynı anlama geliyor.
- This lesson must, therefore, be technically rigorous, scientifically precise and politically unbiased and dispassionate.
- Dolayısıyla bu ders teknik açıdan titiz, bilimsel açıdan kesin ve siyasi açıdan tarafsız ve yansız olmalıdır.
- However, I cannot possibly give a detailed answer to your very precise questions.
- Bununla birlikte çok kesin sorularınıza ayrıntılı bir yanıt vermem mümkün değil.
- It is somewhat stricter, more precise and broader, and this can be seen as an improvement to the legislation.
- Bu rapor biraz daha katı, daha kesin ve daha geniştir ve bu da mevzuatta bir iyileştirme olarak görülebilir.
- Indeed, the precise relationship between the force and NATO remains ambiguous.
- Gerçekten de kuvvet ile NATO arasındaki kesin ilişki belirsizliğini korumaktadır.
- Some statements in the report could, in our view, be more precise.
- Bize göre rapordaki bazı ifadeler daha kesin olabilirdi.
- The precise form this signal will take is to be discussed in detail by the Heads of State and Government.
- Bu sinyalin alacağı kesin biçim Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından ayrıntılı olarak tartışılacaktır.
- In my view, we ourselves should be precise, honest and coherent here so that progress is achieved.
- Benim görüşüme göre ilerleme kaydedilebilmesi için bizler de burada kesin, dürüst ve tutarlı olmalıyız.
- The precise predictability and stability of the system is partly why it has become too rigid.
- Sistemin kesin öngörülebilirliği ve istikrarı kısmen çok katı hale gelmesinin nedenidir.
- How does it serve us, what are the precise benefits to us?
- Bize nasıl hizmet ediyor, bize kesin faydaları nelerdir?
- It is somewhat stricter, more precise and broader, and this can be seen as an improvement to the legislation.
- Mevzuat biraz daha katı, daha kesin ve daha geniştir ve bu da bir gelişme olarak görülebilir.
- In order to convince us, your report should have been more precise.
- Bizi ikna edebilmek için raporunuzun daha kesin olması gerekirdi.
- We therefore urgently need more precise details of this entire project.
- Bu nedenle acilen tüm bu projenin daha kesin ayrıntılarına ihtiyacımız var.
- It should be a complete, closed, precise list of named products.
- Adı geçen ürünlerin eksiksiz, kapalı, kesin bir listesi olmalıdır.
- I believe this would be more precise and it appears in this form in the agenda for this sitting.
- Bunun daha kesin olacağına inanıyorum ve bu oturum için gündemde bu şekilde yer almaktadır.
- Then, because we have not been able to reach an agreement on extremely precise objectives.
- Zira henüz son derece kesin hedefler üzerinde mutabakata varabilmiş değiliz.
- We are naturally very curious about the precise details of the new Constitution.
- Yeni Anayasanın kesin ayrıntılarını doğal olarak çok merak ediyoruz.
- I am sure you will understand that I cannot give precise dates.
- Kesin tarihler veremeyeceğimi anlayacağınızdan eminim.
- I have tried to be as precise as possible and to keep to the speaking time.
- Mümkün olduğunca kesin olmaya ve konuşma süresine uymaya çalıştım.
- And the precise aim of our amendments is to bring us closer to a final agreement.
- Ve değişikliklerimizin kesin amacı bizi nihai bir anlaşmaya yaklaştırmaktır.
- The precise nature of the SE will, naturally, be determined in part by fiscal legislation.
- SE'nin kesin niteliği doğal olarak kısmen mali mevzuat tarafından belirlenecektir.
- I have discussed the matter with your staff, and I wanted a precise undertaking from you.
- Konuyu personelinizle görüştüm ve sizden kesin bir taahhüt istedim.
- It does not, however, contain precise proposals for future regulation.
- Bununla birlikte, gelecekteki düzenleme için kesin öneriler içermemektedir.
- Do you have more precise information on this subject?
- Bu konuda daha kesin bir bilginiz var mı?
- It was fast, clear and precise in its emergency responses.
- Acil durum müdahalelerinde hızlı, net ve kesindi.
- We are naturally very curious about the precise details of the new Constitution.
- Yeni Anayasa'nın kesin ayrıntılarını doğal olarak çok merak ediyoruz.
- How can he say he does not have any precise information?
- Kesin bir bilgiye sahip olmadığını nasıl söyleyebilir?
- The precise consequences for fish stocks and the environment are unfortunately still unknown.
- Balık stokları ve çevre üzerindeki kesin sonuçları ne yazık ki hala bilinmemektedir.
- Our job now is to formulate a more precise strategy of this kind for the European Union.
- Şimdi bize düşen görev, Avrupa Birliği için bu türden daha kesin bir strateji oluşturmaktır.
- We need, from now on, to establish a more precise and restrictive timetable.
- Şu andan itibaren daha kesin ve kısıtlayıcı bir zaman çizelgesi oluşturmalıyız.
- Could I have a precise answer to this question?
- Bu soruya kesin bir yanıt alabilir miyim?
- We also have the situation of a more precise legislative programme since the PDB and we need to assess the changes.
- Ayrıca PDB'den bu yana daha kesin bir yasama programı durumumuz var ve değişiklikleri değerlendirmemiz gerekiyor.
- Secondly, no one can predict the precise course of events.
- İkincisi, hiç kimse olayların kesin gidişatını tahmin edemez.
- He furthermore calls for more precise criteria for measuring fleet capacity.
- Ayrıca filo kapasitesinin ölçülmesi için daha kesin kriterler getirilmesi çağrısında bulunuyor.
- Tom is precise.
- Tom kesin konuşur.
- He didn't give a precise answer.
- Kesin bir cevap vermedi.
- I should've been more precise.
- Daha kesin konuşmalıydım.
- He didn't give a precise answer.
- O kesin bir cevap vermedi.
- What's your precise location.
- Kesin konumun nedir?
- Machine translations are not always precise.
- Makine çevirileri her zaman kesin değildir.
- Above all, logic requires precise definitions.
- Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.
Show More (71)
|
