|
- I read here that inquiries have been made into how arms can be supplied for humanitarian purposes.
- Burada, insani amaçlarla nasıl silah temin edilebileceğine ilişkin soruşturmalar yapıldığını okudum.
- Those who wish to know precise details will have to read the report for themselves.
- Kesin ayrıntıları öğrenmek isteyenlerin raporu kendilerinin okuması gerekecektir.
- Reading is a form of consumption which needs to be encouraged effectively.
- Okuma, etkin bir şekilde teşvik edilmesi gereken bir tüketim biçimidir.
- Reading the preparatory documents gives rise to certain fears in this regard.
- Hazırlık belgelerini okumak bu konuda bazı korkulara yol açıyor.
- At the same time, account must be taken of the Council's first reading of the 2003 budget.
- Aynı zamanda, Konsey'in 2003 bütçesini ilk kez okuması da dikkate alınmalıdır.
- I would ask you to read the Rules of Procedure.
- Sizden İç Tüzüğü okumanızı rica ediyorum.
- I was very excited when I read the Commission's proposal.
- Komisyon'un teklifini okuduğumda çok heyecanlandım.
- The Council's reading of the 2004 budget has been quite a surprise.
- Konsey'in 2004 bütçesini okuması oldukça sürpriz olmuştur.
- I read about myself in polite journals that I am loquacious.
- Kibar dergilerde kendim hakkında geveze olduğumu okudum.
- You have all read them; there are fifty of them in total.
- Hepiniz bunları okudunuz; toplamda elli tane var.
- There is already a UNESCO day of reading in many countries.
- Halihazırda pek çok ülkede UNESCO'nun bir okuma günü vardır.
- You will see, on reading it, that it is not exactly sparing with its criticisms.
- Okuyunca göreceksiniz ki, eleştirilerinde pek de tutumlu değil.
- Having started in April 1997, we have now reached the third reading of the Resale Rights Directive.
- Nisan 1997'de başlayan Yeniden Satış Hakkı Direktifi'nin üçüncü okumasına ulaşmış bulunuyoruz.
- Today we have a third reading and, tomorrow, a vote to accept or reject this proposal.
- Bugün üçüncü okumayı yapacağız ve yarın bu teklifi kabul ya da reddetmek için oylama yapacağız.
- Like you, I have read some of the comments.
- Sizin gibi ben de bazı yorumları okudum.
- Let me read out what the President ruled.
- Başkan'ın ne karar verdiğini okuyayım.
- I was extremely surprised by what I read in the Frankfurter Allgemeine Zeitung of 13 November.
- 13 Kasım tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung'da okuduklarım beni son derece şaşırttı.
- Allow me to read you the conclusion in English, which dates from November, in other words before SARS.
- İzninizle size Kasım ayından, yani SARS öncesinden kalma İngilizce sonucu okumak istiyorum.
- I requested the text in order to read it out to you.
- Size okumak için metni talep ettim.
- I have read it and do not want to read it again.
- Okudum ve tekrar okumak istemiyorum.
- I always read the reports with great interest, but I would finally like to see some change.
- Raporları her zaman büyük bir ilgiyle okudum, ancak sonunda bazı değişiklikler görmek istiyorum.
- I do not intend to read it out here in its entirety, but I would like to emphasise the salient points.
- Burada tamamını okumak niyetinde değilim ancak göze çarpan noktaları vurgulamak istiyorum.
- Do consumers read the information?
- Tüketiciler bilgileri okuyor mu?
- I would urge you to read the declaration which emerged from that meeting.
- O toplantıdan çıkan bildiriyi okumanızı tavsiye ederim.
- Recently I read that he sits with the Christian Democrat Group at their conference.
- Kısa bir süre önce Hristiyan Demokrat Grubun konferansına katıldığını okudum.
- I am deeply concerned to read the many criticisms of the United Kingdom in this report.
- Bu raporda Birleşik Krallık'a yönelik çok sayıda eleştiriyi okumaktan derin endişe duyuyorum.
- I would say to the honourable Member that my reading of the situation is slightly different from yours.
- Sayın Üyeye, benim durumu okuyuşumun sizinkinden biraz farklı olduğunu söylemek isterim.
- Which brings me to the recommendation to Member States on reading and writing lessons and access to basic skills.
- Bu da beni okuma yazma dersleri ve temel becerilere erişim konusunda Üye Devletlere yönelik tavsiyeye getiriyor.
- Just read up on them in the Minutes if you so wish.
- Dilerseniz Tutanaklar'dan bunları okuyabilirsiniz.
- We would like to add three comments concerning the Budget at this reading.
- Bu okumada Bütçe ile ilgili üç yorum eklemek istiyoruz.
- Just read up on them in the Minutes, if you so wish.
- Dilerseniz Tutanaklar'dan bunları okuyabilirsiniz.
- I am therefore obliged to read out the interinstitutional statement here.
- Bu nedenle burada kurumlar arası açıklamayı okumak zorundayım.
- I have read the newspapers and watched television.
- Gazete okudum ve televizyon izledim.
- He sent a message to Parliament, which he asked me to read out.
- Parlamentoya bir mesaj gönderdi ve bunu okumamı istedi.
- Reading the Swiebel report, you would think the Member States also needed to put their houses in order.
- Swiebel raporunu okuyunca Üye Devletlerin de kendi evlerini düzene koymaları gerektiğini düşünebilirsiniz.
- Let me read out what the President ruled.
- Başkan'ın kararını okumama izin verin.
- You can read the real numbers of ships per Member State on page 49 of the resource management regulation, Sir.
- Üye Devlet başına düşen gerçek gemi sayılarını kaynak yönetimi yönetmeliğinin 49. sayfasında okuyabilirsiniz efendim.
- This is a third reading and it is a conciliation procedure that we have been following for a long time.
- Bu üçüncü bir okumadır ve uzun süredir takip ettiğimiz bir uzlaşma prosedürüdür.
- Although they are not present right now, they will be able to read this in the Minutes.
- Şu anda burada olmasalar da bunu Tutanaklardan okuyabileceklerdir.
- I read the minutes of the Bureau’s meetings regularly.
- Başkanlık Divanı toplantı tutanaklarını düzenli olarak okuyorum.
- The Solidarity Fund was mobilised quickly, and this amending budget was adopted in one single reading.
- Dayanışma Fonu hızla harekete geçirildi ve bu değişiklik bütçesi tek bir okumada kabul edildi.
- They can no longer say that it is just something they have read about in the newspapers.
- Artık bunun sadece gazetelerde okudukları bir şey olduğunu söyleyemezler.
- It was improved quite considerably by the committee's reading of it.
- Komitenin okumasıyla oldukça geliştirilmiştir.
- I too was disappointed at what I read and heard of events in Bali.
- Bali'deki olaylarla ilgili olarak okuduklarım ve duyduklarım beni de hayal kırıklığına uğrattı.
- Moreover, the different language versions - just read the French, Dutch and English versions - are not identical.
- Ayrıca, farklı dil versiyonları - Fransızca, Felemenkçe ve İngilizce versiyonlarını okuyun - aynı değildir.
- I am thinking, in particular, of the most disadvantaged, who also have to learn to read, write and count.
- Özellikle de okuma, yazma ve saymayı öğrenmek zorunda olan en dezavantajlı kişileri düşünüyorum.
- But that does not mean that they can force people to read what is there.
- Ancak bu insanları orada ne olduğunu okumaya zorlayabilecekleri anlamına gelmez.
- In the same newspaper I read that the United States Congress is preparing to impose sanctions on Syria.
- Aynı gazetede ABD Kongresi'nin Suriye'ye yaptırım uygulamaya hazırlandığını okudum.
- You can read the real numbers of ships per Member State on page 49 of the resource management regulation, Sir.
- Üye Devlet başına düşen gerçek gemi sayısını kaynak yönetimi yönetmeliğinin 49. sayfasında okuyabilirsiniz efendim.
- I would say that following this reading in the Committee on Transport, we are finally achieving quite a healthy balance.
- Ulaştırma Komitesindeki bu okumanın ardından nihayet oldukça sağlıklı bir dengeye ulaştığımızı söyleyebilirim.
- I always read the reports with great interest, but I would finally like to see some change.
- Raporları her zaman büyük bir ilgiyle okudum ancak artık bir değişiklik görmek istiyorum.
- I shall make a point of reading it.
- Okumaya özen göstereceğim.
- We have read about young people in Palestine celebrating this act of violence.
- Filistin'de gençlerin bu şiddet eylemini kutladıklarını okuduk.
- The list of results makes impressive reading.
- Sonuçlar listesi etkileyici bir okuma sunuyor.
- Sixty-three per cent of men can read, but only 28% of women.
- Erkeklerin %63'ü okuyabilirken, kadınların sadece %28'i okuyabiliyor.
- I have read several previous reports containing interesting suggestions.
- İlginç öneriler içeren birkaç önceki raporu okudum.
- A quick read through reveals that these are all public utility services.
- Hızlı bir okuma, bunların hepsinin kamu hizmeti olduğunu ortaya koymaktadır.
- Anyone who reads the Olsson report knows that this is hogwash.
- Olsson raporunu okuyan herkes bunun saçmalık olduğunu bilir.
- What is more, it is the consumer who has to bear the costs of receiving and reading the advertisements.
- Dahası, reklamları alma ve okuma maliyetlerine katlanmak zorunda olan tüketicidir.
- I have here before me a newspaper interview, from which I should like to read you an extract.
- Önümde size bir bölümünü okumak istediğim bir gazete röportajı var.
- The entire text has already been the subject of overall reading in the working party.
- Metnin tamamı çalışma grubunda genel okumaya tabi tutulmuştur.
- It should be compulsory reading for all policy-makers, because it reveals that preventive action saves lives.
- Tüm politika yapıcılar için zorunlu bir okuma olmalıdır çünkü önleyici eylemin hayat kurtardığını ortaya koymaktadır.
- However, I must also seriously criticise the outcome of the Council reading.
- Bununla birlikte, Konsey okumasının sonucunu da ciddi bir şekilde eleştirmek zorundayım.
- I would therefore like to read out a short piece of text.
- Bu nedenle kısa bir metin okumak istiyorum.
- You just have to read Community law.
- Sadece Topluluk hukukunu okumanız yeterli.
- There is no need to read out its actual text, since the Presidency has already done so.
- Başkanlık zaten bunu yaptığı için asıl metni okumaya gerek yoktur.
- I have also heard, and read, complaints that we moved too slowly.
- Ayrıca çok yavaş hareket ettiğimize dair şikâyetler de duydum ve okudum.
- Why do we not create a dynamic which demands that we debate and not simply read statements?
- Neden sadece bildirileri okumak yerine tartışmamızı talep eden bir dinamik yaratmıyoruz?
- If the applicant countries read the Hughes report, they may not want to join.
- Başvuru sahibi ülkeler Hughes raporunu okurlarsa, katılmak istemeyebilirler.
- Your reading of the Eurobarometer has been selective.
- Eurobarometer okumalarınız seçici olmuştur.
- I look forward to reading the communication.
- İletiyi okumak için sabırsızlanıyorum.
- As to the phrase she read out, that is an oral amendment.
- Okuduğu cümleye gelince bu sözlü bir değişikliktir.
- The report which is coming before STOA this week makes for worrying reading.
- Bu hafta STOA'nın önüne gelecek olan raporu okumak endişe verici.
- Read what the text says rather than the pamphlets of certain trade unions.
- Bazı sendikaların broşürleri yerine metnin ne dediğini okuyun.
- Occasionally, reading the reports gives rise to more doubts than certainties.
- Raporları okumak zaman zaman kesinlikten çok şüpheye yol açıyor.
- Following the reading by the Committee on Petitions, the Council has promised to introduce a new practice.
- Dilekçe Komisyonu'nun okumasının ardından Konsey yeni bir uygulama başlatma sözü verdi.
- Glancing through a scientific report on the status of fish stocks makes for very depressing reading these days.
- Balık stoklarının durumuna ilişkin bilimsel bir rapora göz atmak bugünlerde çok iç karartıcı bir okuma haline geliyor.
- What is apparent to me from a reading of European history is that this continent has never actually been united.
- Avrupa tarihini okuduğumda benim için açık olan şey, bu kıtanın aslında hiçbir zaman birleşmemiş olduğudur.
- You have misunderstood me or I did not express myself well, but I have read you the Rules of Procedure.
- Beni yanlış anladınız ya da ben kendimi iyi ifade edemedim ama size İç Tüzüğü okudum.
- We can read it together afterwards.
- Daha sonra birlikte okuyabiliriz.
- I will now, if I may, read out the key points of the recommendations we adopted today.
- Şimdi, izin verirseniz, bugün kabul ettiğimiz tavsiyelerin kilit noktalarını okuyacağım.
- However, I must also seriously criticise the outcome of the Council reading.
- Bununla birlikte, Konsey okumasının sonucunu da ciddi bir şekilde eleştirmek durumundayım.
- If I have read the situation correctly, it is all tied up with an enormous number of technical issues.
- Eğer durumu doğru okuduysam, her şey muazzam sayıda teknik sorunla bağlantılı.
- The results are posted on the Internet for you to read any time you want.
- Sonuçlar istediğiniz zaman okuyabilmeniz için internette yayınlanmıştır.
- I have read them in detail.
- Bunları ayrıntılı olarak okudum.
- I plan to read the written version with great care when it reaches me.
- Yazılı versiyon bana ulaştığında büyük bir dikkatle okumayı planlıyorum.
- I do indeed have the document of 3 December, which I read with great interest.
- Gerçekten de 3 Aralık tarihli belgeye sahibim ve büyük bir ilgiyle okudum.
- I am simply referring to this particular example because I have read about it in the press.
- Ben sadece basında okuduğum için bu özel örneğe atıfta bulunuyorum.
- This is a measure we could have taken through in one reading.
- Bu, bir okumada alabileceğimiz bir önlemdir.
- I believe that we can now, exceptionally, get by with a single reading.
- Artık istisnai olarak tek bir okuma ile idare edebileceğimize inanıyorum.
- Last Thursday, I rang them up and asked them whether they had read the original Commission document.
- Geçtiğimiz Perşembe günü onları aradım ve orijinal Komisyon belgesini okuyup okumadıklarını sordum.
- It should be compulsory reading for all policy-makers, because it reveals that preventive action saves lives.
- Tüm politika yapıcılar için zorunlu bir okuma olmalıdır, çünkü önleyici eylemin hayat kurtardığını ortaya koymaktadır.
- Did you actually read our report?
- Raporumuzu gerçekten okudunuz mu?
- I shall read it out to the rapporteur.
- Raportöre okuyacağım.
- This morning I read some headlines in a prominent Italian newspaper which said that it had been you alone.
- Bu sabah İtalya'nın önde gelen gazetelerinden birinde, bu konuda yalnız olduğunuzu söyleyen bazı başlıklar okudum.
- I have read a document running to 23 pages.
- 23 sayfalık bir belge okudum.
- I have read it and do not want to reread it.
- Okudum ve bir daha okumak istemiyorum.
- It was splendidly fitting travel reading for this historic part-session.
- Bu tarihi bölüm oturumu için fevkalade uygun bir seyahat okumasıydı.
- I have not read any criticisms of the content of the Charter.
- Şart'ın içeriğine ilişkin herhangi bir eleştiri okumadım.
- Therefore, our respective representatives read the texts at the same time as all the other delegations.
- Bu nedenle ilgili temsilcilerimiz metinleri diğer tüm delegasyonlarla aynı anda okudular.
- This is a codecision procedure and we shall be adopting a text after just one reading.
- Bu bir kod karar prosedürüdür ve bir metni sadece bir kez okuduktan sonra kabul edeceğiz.
- This year too the Ombudsman's annual report makes for inspiring reading.
- Bu yıl da Ombudsmanın yıllık raporu ilham verici bir okuma sunuyor.
- I shall make a point of reading it.
- Bunu okumaya özen göstereceğim.
- One has only to read about the latest victim of the arrogance of power.
- İktidar kibrinin son kurbanı hakkında bir şeyler okumak yeterli.
- Once again please read my lips.
- Bir kez daha lütfen dudaklarımı okuyun.
- They also have difficulties in reading some of the official documents which we regularly present.
- Ayrıca düzenli olarak sunduğumuz bazı resmi belgeleri okumakta da güçlük çekmektedirler.
- I hope, even so, that he will be able to read these simple thoughts in the minutes.
- Öyle bile olsa bu basit düşünceleri tutanaklarda okuyabilmesini umuyorum.
- Like the honourable Member I have read the autobiography of the Dalai Lama.
- Sayın Üye gibi ben de Dalai Lama'nın otobiyografisini okudum.
- When Latin America sneezes, Spain catches a cold, or so I read recently.
- Latin Amerika hapşırdığında İspanya nezle oluyor, ya da geçenlerde öyle okudum.
- This is something I read in a book on the history and economy of Angola.
- Bu, Angola'nın tarihi ve ekonomisi üzerine bir kitapta okuduğum bir şey.
- The results are posted on the Internet for you to read any time you want.
- Sonuçlar, istediğiniz zaman okuyabilmeniz için internette yayınlanmaktadır.
- I am deeply concerned to read the many criticisms of the United Kingdom in this report.
- Bu raporda Birleşik Krallık'a yönelik pek çok eleştiriyi okumaktan derin endişe duyuyorum.
- In the Committee reading, we talked a lot about the limit values.
- Komite okumasında sınır değerler hakkında çok konuştuk.
- This is a measure we could have taken through in one reading.
- Bu, tek bir okumada alabileceğimiz bir tedbirdir.
- The report itself makes extremely disturbing reading.
- Raporun kendisi son derece rahatsız edici bir okuma sunuyor.
- I am therefore obliged to read out the interinstitutional statement here.
- Bu nedenle kurumlar arası bildiriyi burada okumak zorundayım.
- I thought at least they read the resolutions they were going to vote on.
- En azından oylayacakları kararları okuduklarını sanıyordum.
- Schools must provide pupils with these skills, as they do in the case of reading and writing.
- Okullar, tıpkı okuma ve yazmada olduğu gibi öğrencilere bu becerileri kazandırmalıdır.
- Sixty-three per cent of men can read, but only 28% of women.
- Erkeklerin %63'ü okuyabilirken, kadınların sadece %28'i okuyabilmektedir.
- You only have to read the conclusions of the last European Council.
- Bunun için son Avrupa Konseyinin sonuçlarını okumanız yeterlidir.
- I am sure that we all took away rewarding reading matter during our summer break.
- Eminim ki hepimiz yaz tatilimiz boyunca faydalı okumalar yaptık.
- Reading the document one has the strong feeling that we are embarking on a new round of expansions.
- Belgeyi okuyunca insan yeni bir genişleme turuna başladığımız hissine kapılıyor.
- At least those of us who read the statistics do not.
- En azından istatistikleri okuyan bizler öyle düşünmüyoruz.
- I too was disappointed at what I read and heard of events in Bali.
- Bali'deki olaylarla ilgili okuduklarım ve duyduklarım beni de hayal kırıklığına uğrattı.
- I have read the work programme very carefully.
- Çalışma programını çok dikkatli bir şekilde okudum.
- That dossier makes for some interesting reading.
- Bu dosyayı okumak ilginç olabilir.
- I have read the report of the International Human Rights Federation on the indigenous populations in Chile.
- Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'nun Şili'deki yerli nüfusa ilişkin raporunu okudum.
- I apologise in advance for not being able to wait for the answer, but I shall read it carefully afterwards.
- Cevabı bekleyemediğim için şimdiden özür dilerim, ancak daha sonra dikkatle okuyacağım.
- Our citizens are unable to read the articles not just in scientific journals, but also in the broadsheets.
- Vatandaşlarımız sadece bilimsel dergilerdeki makaleleri değil, genel gazetelerdeki makaleleri de okuyamıyor.
- I should like to read out Article 93 of the Treaty.
- Antlaşmanın 93. Maddesini okumak istiyorum.
- The Council's reading of the 2004 budget has been quite a surprise.
- Konseyin 2004 bütçesini okuması oldukça sürpriz oldu.
- Paper is accommodating, but one must also learn to read between the lines and look for the hidden meaning.
- Kağıt uzlaşmacıdır ancak satır aralarını okumayı ve gizli anlamı aramayı da öğrenmek gerekir.
- Nobody who reads this report can doubt that it never recommends abortion.
- Bu raporu okuyan hiç kimse, kürtajı asla tavsiye etmediğinden şüphe edemez.
- I have read the annual reports by the Court of Auditors.
- Sayıştay'ın yıllık raporlarını okudum.
- I invite you to read the Rules of Procedure relating to Question Time.
- Sizi Soru Zamanı ile ilgili Usul Kurallarını okumaya davet ediyorum.
- I will quickly read the figures for the record.
- Kayıtlara geçmesi için rakamları hızlıca okuyacağım.
- In political life, people are used to reading between the lines.
- Siyasi hayatta insanlar satır aralarını okumaya alışkındır.
- You just have to read Community law.
- Topluluk hukukunu okumanız yeterli.
- Perhaps these words have passed me by; perhaps I have not heard them or not read them.
- Belki de bu sözler yanımdan geçip gitmiştir; belki de onları duymamış ya da okumamışımdır.
- Even though you can read it all over the media, it is quite simply not true.
- Medyanın her yerinde okusanız da, bu kesinlikle doğru değildir.
- Recently I read that he sits with the Christian Democrat Group at their conference.
- Kısa bir süre önce Hıristiyan Demokrat Grubu'nun konferansına katıldığını okudum.
- I recently read in the press the title 'The little-known EBRD'.
- Geçenlerde basında 'Az bilinen EBRD' başlıklı bir haber okudum.
- You only have to read the conclusions of the last European Council.
- Bunun için son Avrupa Konseyi'nin sonuçlarını okumanız yeterlidir.
- As my prepared statement is in Tibetan, I want to read in Tibetan to show respect for my own unique, separate language.
- Hazırladığım açıklama Tibetçe olduğu için kendi özgün, ayrı dilime saygı göstermek amacıyla Tibetçe okumak istiyorum.
- Perhaps Li Qiye was right; one must read more.
- Belki Li Qiye haklıydı; daha fazlasını okumak gerekir.
- I checked out all four volumes but could only read the first before they were due.
- Dört cildi de ödünç almıştım ama son teslim tarihinden önce sadece ilkini okuyabildim.
- If Kenner could read as well as he plays drums, he'd be president.
- Kenner davul çaldığı kadar okuyabilseydi başkan olurdu.
- I want it to be a safe space where we can read these books comfortably.
- Bu kitapları rahatça okuyabileceğimiz güvenli bir alan olsun istiyorum.
- Read and learn the trade negotiations and policies toward other nations.
- Diğer uluslara yönelik ticaret müzakerelerini ve politikalarını okuyup bilgi alın.
- I had to learn to read the heavens, tame animals, and know signs.
- Gökleri okumayı, hayvanları evcilleştirmeyi ve işaretleri anlamayı öğrenmeliyim.
- Of course, the smallest one would rather eat the book than read it.
- Elbette en küçükleri kitabı okumaktansa yemeyi tercih eder.
- The average human being can read approximately 200-400 words per minute.
- Ortalama bir insan dakikada yaklaşık 200-400 kelime okuyabilir.
- Read and learn the trade negotiations and policies toward other nations.
- Diğer ülkelere yönelik ticaret müzakerelerini ve politikalarını okuyun ve öğrenin.
- After reading this blog, there is another reason, namely the costs.
- Bu blogu okuduktan sonra bir neden daha ortaya çıktı, o da maliyetler.
- However, if that's not enough for you, continue reading.
- Ancak bu sizin için yeterli değilse, okumaya devam edin.
- I want it to be a safe space where we can read these books comfortably.
- Bu kitapları rahat bir şekilde okuyabileceğimiz güvenli bir ortam olmasını istiyorum.
- But, now and then, I read one or two.
- Ama ara sıra bir iki tane okuyorum.
- Of course, the smallest one would rather eat the book than read it.
- Tabii ki en küçüğü kitabı okumak yerine yemeyi yeğlerdi.
- Some people think trying to read music is hard and difficult.
- Bazı insanlar müzik okumaya çalışmayı zor ve zahmetli buluyor.
- One of them could be blocking the other two from reading his mind.
- İçlerinden birisi diğer ikisinin, onun zihnini okumasını engelliyor olabilir.
- Perhaps Li Qiye was right; one must read more.
- Belki de Li Qiye haklıydı; insan daha çok okumalı.
- Every time you read this book, you'll discover new ideas.
- Bu kitabı her okuduğunuzda yeni fikirler keşfedeceksiniz.
- This new device is called UltraFit USB 3.1, and the flash drive comes with 130MB/s read speed.
- Bu yeni cihaz UltraFit USB 3.1 olarak adlandırılıyor ve flash sürücü 130MB/s okuma hızıyla geliyor.
- Jacob Durham read the newspapers and charged one penny for it.
- Jacob Durham gazeteleri okudu ve bunun için bir peni aldı.
- Some people think trying to read music is hard and difficult.
- Bazı insanlar müzik okumaya çalışmanın zorlu ve zahmetli olduğunu düşünür.
- I definitely picked the wrong season for reading this book.
- Bu kitabı okumak için kesinlikle yanlış mevsimi seçmişim.
- What you have read so far is not the whole truth.
- Şu ana kadar okuduklarınız gerçeğin tamamı değil.
- What you have read so far is not the whole truth.
- Şu ana değin okuduklarınız gerçeğin tamamı değildir.
- I want it to be a safe space where we can read these books comfortably.
- Bu kitapları rahatça okuyabileceğimiz güvenli bir alan olmasını istiyorum.
- Don't waste time reading long reviews from strangers.
- Yabancıların uzun yorumlarını okuyarak zaman kaybetmeyin.
- Read through the web frameworks listed above and check out their project websites.
- Yukarıda listelenen web çerçevelerini okuyun ve proje web sitelerine göz atın.
- We strongly recommend reading these before playing with bonus money.
- Bonus parayla oynamadan önce bunları okumanızı şiddetle tavsiye ederiz.
- If Kenner could read as well as he plays drums, he'd be president.
- Kenner davul çaldığı kadar iyi okuyabilseydi, başkan olurdu.
- I often read English and Chinese blogs online.
- İnternette sık sık İngilizce ve Çince bloglar okuyorum.
- Would you like something to read?
- Okuyacak bir şey ister misiniz?
- Did Marika read the Quran?
- Marika, Kur'an okudu mu?
- Many Buddhists don't really need anything to read.
- Pek çok Budist'in okuyacak bir şeye ihtiyacı yoktur.
- He resumed reading after lunch.
- O, öğle yemeğinden sonra okumayı sürdürdü.
- Most were unable to read or write.
- Çoğu okuma yazma bilmiyordu.
- Reading helps you build up your vocabulary.
- Okumak kelime dağarcığınızı geliştirmenize yardım eder.
- I've read all of those books.
- O kitapların hepsini okudum.
- This book is heavy reading.
- Bu kitabı okumak zordur.
- Those students really can't read.
- Bu öğrenciler gerçekten okuyamıyor.
- Have you read any of Tom's stories?
- Tom'un hikayelerinden birini okudun mu?
- This is one of the shortest books I've read.
- Bu okuduğum en kısa kitaplardan biri.
- I wear glasses only for reading.
- Sadece okumak için gözlük takıyorum.
- Sami read new things.
- Sami yeni şeyler okur.
- I'm reading it now.
- Şimdi onu okuyorum.
- There is just enough light to read by.
- Okumaya yetecek kadar ışık var.
- He was tired from reading.
- Okumaktan yoruldu.
- I read this book when I was in college.
- Ben bu kitabı üniversitedeyken okudum.
- I recommend that you read that novel.
- O romanı okumanızı tavsiye ederim.
- Have you read any of Tom's stories?
- Tom'un hikayelerinden herhangi birini okudun mu?
- I read many foreign languages, but speak none.
- Birçok yabancı dili okuyabiliyorum ama hiçbirini konuşamıyorum.
- Did you read all of it?
- Hepsini okudun mu?
- He did not read the book.
- Kitabı okumadı.
- I'm going to have you read the letter to me, Tom.
- Bana mektubu okumanı isteyeceğim, Tom.
- Did you read the book I gave you?
- Sana verdiğim kitabı okudun mu?
- He can read and write.
- O okuyabilir ve yazabilir.
- The only book Tom reads is the Bible.
- Tom'un okuduğu tek kitap İncil.
- I try to read something in French every day.
- Her gün Fransızca bir şey okumaya çalışıyorum.
- Dan didn't even read the letter to the end.
- Dan mektubu sonuna kadar okumadı bile.
- Mary is reading Ann of Green Gables.
- Mary, Ann of Green Gables'ı okuyor.
- I have not yet read the book you are talking about.
- Bahsettiğiniz kitabı daha okumadım.
- Written in plain English, this book is easy to read.
- Sade bir İngilizceyle yazılmış bu kitabı okumak çok kolay.
- Mary became worried after she read Tom's letter.
- Mary, Tom'un mektubunu okuduktan sonra endişelendi.
- I read this book a couple of years ago.
- Bu kitabı birkaç yıl önce okudum.
- Yesterday I read an article about acid rain.
- Dün asit yağmurları hakkında bir makale okudum.
- Tom hasn't yet read any of these books.
- Tom henüz bu kitapların hiçbirini okumadı.
- Tom likes reading novels.
- Tom roman okumayı sever.
- I don't read novels.
- Roman okumam.
- Read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap oku.
- I want to be able to read French.
- Fransızca okuyabilmeyi istiyorum.
- How many books do you read per month?
- Ayda kaç kitap okuyorsun?
- I love reading novels.
- Roman okumayı seviyorum.
- Time will pass quite quickly when you read something.
- Bir şey okuduğunda zaman oldukça çabuk geçecektir.
- I do not read his novels.
- Ben onun romanlarını okumam.
- I read my comic books and I'm happy.
- Çizgi romanlarımı okudum ve mutluyum.
- He didn't have time to read.
- Okuyacak vakti yoktu.
- I think you've been reading too many comic books.
- Sanırım çok fazla çizgi roman okuyorsun.
- You need to read at least one book per month.
- Ayda en az bir kitap okumalısın.
- I've already read this report.
- Bu raporu çoktan okudum.
- Have you read Tom's new book?
- Tom'un yeni kitabını okudun mu?
- Let's resume reading where we left off last week.
- Geçen hafta kaldığımız yerden okumaya devam edelim.
- He got out a book and began to read it.
- Bir kitap çıkardı ve okumaya başladı.
- Tom never reads.
- Tom asla okumuyor.
- I read jokes almost every day.
- Neredeyse her gün fıkra okuyorum.
- Sami grabbed some books from the Islamic center and read them all.
- Sami İslam merkezinden bazı kitaplar aldı ve hepsini okudu.
- Tom couldn't read his own handwriting.
- Tom kendi el yazısını okuyamadı.
- I don't want to read it.
- Onu okumak istemem.
- I want him to read this.
- Onun bunu okumasını istiyorum.
- She loves reading self-esteem sentences.
- Özgüven geliştirici cümleler okumayı seviyor.
- Tom spent the whole day reading in bed.
- Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
- Reading is one of life's great pleasures.
- Okumak hayatın en büyük zevklerinden biridir.
- This book is still interesting even after reading it many times.
- Bu kitap birçok kez okuduktan sonra bile hala ilginç.
- This is the book I want to read.
- Okumak istediğim kitap budur.
- I wear glasses only for reading.
- Yalnızca okumak için gözlük takıyorum.
- She reads nothing but fiction.
- O, kurgudan başka bir şey okumaz.
- I started reading this book last Monday.
- Bu kitabı geçen pazartesi okumaya başladım.
- I promised to read the report carefully.
- Raporu dikkatlice okuyacağıma söz verdim.
- You can buy and read any kind of book at any time.
- Her zaman her türlü kitabı satın alıp okuyabilirsin.
- He never misses reading the papers every day.
- O her gün gazete okumayı asla kaçırmaz.
- Tom didn't know what Mary was reading.
- Tom, Mary'nin neyi okuduğunu bilmiyordu.
- I know that he reads.
- Okuduğunu biliyorum.
- Tom is reading in his room.
- Tom odasında okuyor.
- Since the note was written in French, it was easy for me to read.
- Not Fransızca yazıldığı için onu okumam kolaydı.
- Out of twenty students, only one had read the book.
- Yirmi öğrenciden sadece biri kitabı okumuştu.
- I was the one who taught Tom how to read.
- Tom'a okumayı öğreten bendim.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- He is in the habit of reading the newspaper during meals.
- Yemek sırasında gazete okuma alışkanlığı var.
- I didn't read it all.
- Onun hepsini okumadım.
- He seemed to read at random.
- Rastgele okuyor gibiydi.
- I've only read the first part of the book.
- Kitabın sadece ilk kısmını okudum.
- I look forward to reading your report.
- Raporunuzu okumak için sabırsızlanıyorum.
- We learned how to read French in school, but didn't really learn how to speak it.
- Okulda Fransızca okumayı öğrendik ama konuşmayı pek öğrenemedik.
- Sami read those Quranic verses hundreds of times.
- Sami o Kur'an ayetlerini yüzlerce kez okumuştu.
- Tom was reading a letter when I walked into the room.
- Odaya girdiğimde Tom bir mektup okuyordu.
- I've not read today's paper yet.
- Ben henüz bugünkü gazeteyi okumadım.
- Is anyone going to read it?
- Okuyacak olan var mı?
- I don't have the time to read this book.
- Bu kitabı okumak için zamanım yok.
- Tom sometimes reads in bed.
- Tom bazen yatakta okur.
- How did you find the time to read so many books?
- Bu kadar çok kitap okuyacak zamanı nasıl buldun?
- He wears eyeglasses to read.
- Okumak için gözlük takıyor.
- Let me read it.
- Onu okuyayım.
- You must not read such books as will do you harm.
- Size zarar verecek böyle kitaplar okumamalısınız.
- Tom only wears glasses for reading.
- Tom sadece okumak için gözlük takar.
- Are you reading the Bible?
- İncil mi okuyorsun?
- You have only to read a few pages of this book.
- Bu kitabın sadece birkaç sayfasını okumanız yeterli.
- He reads a lot.
- O çok okur.
- Fadil read the Quran.
- Fadıl, Kur'an'ı okudu.
- Have you read Tom Jackson's new book?
- Tom Jackson'ın yeni kitabını okudunuz mu?
- I can read in Spanish without a problem.
- Sorunsuz bir şekilde İspanyolca okuyabiliyorum.
- Tom never allowed Mary to read his diary.
- Tom, Mary'nin günlüğünü okumasına asla izin vermedi.
- You can buy and read any kind of book at any time.
- İstediğiniz zaman her türlü kitabı satın alıp okuyabilirsiniz.
- Can you read it to me?
- Bana okuyabilir misin?
- I read some books.
- Birkaç kitap okudum.
- When did you read the report?
- Raporu ne zaman okudun?
- I don't often read non-fiction books.
- Kurgusal olmayan kitapları pek okumam.
- You might as well read a novel instead of staring at the ceiling.
- Tavana bakacağına bir roman okusan daha iyi olur.
- Tom asked Mary how many hours a week she spent reading.
- Tom, Mary'ye haftada kaç saat kitap okuduğunu sordu.
- I have read sixty pages, while he has read only ten.
- O sadece on sayfa okurken ben altmış sayfa okudum.
- Read the kind of books that are useful to you.
- Sizin için yararlı olan kitapları okuyun.
- I don't read much anymore.
- Artık çok okumuyorum.
- Sami learned to read and write in prison.
- Sami okuma ve yazmayı hapishanede öğrendi.
- I only wear glasses when I read.
- Sadece okuduğumda gözlük takarım.
- I read that report before lunch.
- Öğle yemeğinden önce o raporu okudum.
- Up to now, how many books do you think you've read?
- Şu ana kadar sizce kaç kitap okudunuz?
- Have you read any books by Agatha Christie?
- Agatha Christie'nin herhangi bir kitabını okudun mu?
- This book, which I've read twice, was a gift from Peter.
- İki kez okuduğum bu kitabı Peter hediye etmişti.
- This book is pleasant to read.
- Bu kitabı okumak çok keyifli.
- Tom hasn't read the morning paper yet.
- Tom henüz sabah gazetesini okumadı.
- Didn't you read the manual?
- El kitabını okumadın mı?
- Tom will want to read this.
- Tom bunu okumak isteyecektir.
- Tom certainly seems to enjoy reading Mark Twain.
- Tom kesinlikle Mark Twain okumaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
- When the doorbell rang, Tom closed the book he was reading and got up to see who it was.
- Kapı çaldığında Tom okuduğu kitabı kapattı ve kim olduğunu görmek için ayağa kalktı.
- To understand it, you have only to read this book.
- Anlamak için sadece bu kitabı okumalısınız.
- Will you read this book?
- Bu kitabı okuyacak mısın?
- In the evening, I read my son a book.
- Akşamları oğluma kitap okuyorum.
- I've read every book on this shelf.
- Bu raftaki her kitabı okudum.
- I had to read this three times before I understood what it meant.
- Ne anlama geldiğini anlamadan önce bunu üç kez okumak zorunda kaldım.
- My father told me not to read the book while in bed.
- Babam bana yataktayken kitap okumamamı söyledi.
- Mary reads to improve her mind.
- Mary zihnini geliştirmek için okur.
- Those who choose not to read have no advantage over those who can't read.
- Okumamayı seçenlerin, okuyamayanlara göre hiçbir avantajı yoktur.
- Do you read Tom's blog?
- Tom'un günlüğünü okur musun?
- Too many books to read is a good thing.
- Okumak için çok fazla kitap olması iyi bir şeydir.
- I can read the language, but I've never heard it.
- O dili okuyabiliyorum ama hiç duymadım.
- They like reading English literature.
- İngiliz edebiyatı okumayı seviyorlar.
- Would you read my letter and correct the mistakes, if any?
- Mektubumu okuyup varsa hatalarımı düzeltir misiniz?
- The more Sami read about Islam, the more he liked the religion.
- Sami İslam hakkında okudukça bu dini daha çok sevmeye başladı.
- I read The Great Gatsby when I was in high school.
- Muhteşem Gatsby'yi lisedeyken okudum.
- Mary is not good at reading maps.
- Mary harita okumakta iyi değildir.
- Is it true Tom can't read or write?
- Tom'un okuyup yazamadığı doğru mu?
- I'm reading chapter three of the book.
- Ben kitabın üçüncü bölümünü okuyorum.
- You really should read it.
- Onu gerçekten okumalısınız.
- Read the kinds of books that you find interesting.
- İlginç bulduğunuz kitapları okuyun.
- Tom is lying on his bed, reading.
- Tom yatağında kitap okuyarak uzanıyor.
- Reading is the kind of habit that once acquired is never lost.
- Okumak, bir kez kazanıldığında asla kaybedilmeyen bir alışkanlıktır.
- My husband is always reading in bed.
- Kocam her zaman yatakta kitap okuyor.
- I don't have any books to read.
- Okuyacak hiç kitabım yok.
- He's read a lot of books.
- Çok fazla kitap okumuş.
- He only reads prose.
- O sadece düzyazı okur.
- Reading is his chief amusement.
- Okumak onun başlıca eğlencesidir.
- I enjoyed reading this article.
- Bu makaleyi okumaktan zevk aldım.
- Maybe you should stop reading romance novels.
- Belki de aşk romanları okumayı bırakmalısın.
- I can't read Arabic script.
- Arap alfabesini okuyamıyorum.
- He doesn't read his novels.
- Onun romanlarını okumaz.
- Kitty is 12 years old and she still cannot read.
- Kitty 12 yaşında ve hala okuyamıyor.
- Tell them I didn't read it.
- Onlara bunu okumadığımı söyle.
- Tom reads French quite well, but isn't able to speak it.
- Tom çok iyi Fransızca okuyor ama konuşamıyor.
- I haven't the time to read.
- Benim okumak için zamanım yok.
- I want something to read for when I take the train.
- Trene bindiğim zaman okuyacak bir şey istiyorum.
- I read one.
- Bir tane okudum.
- Have you read the book already?
- Kitabı zaten okudun mu?
- This book seemed hard to read to me.
- Bu kitap bana okuması zor göründü.
- Out of twenty students, only one had read the book.
- Yirmi öğrenciden sadece bir tanesi kitabı okumuş.
- I can speak Japanese, but I can't read it very well.
- Japonca konuşabiliyorum ama çok iyi okuyamıyorum.
- This book is pretty easy for me to read.
- Bu kitap okumam için oldukça kolay.
- Tom likes reading novels.
- Tom roman okumayı seviyor.
- Even children can read this book.
- Çocuklar bile bu kitabı okuyabilir.
- I profited from reading this book.
- Bu kitabı okumak benim için faydalı oldu.
- Tom spent much of his time reading.
- Tom zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.
- What kind of books does Tom read?
- Tom ne tür kitaplar okuyor?
- I read this and thought you might like to read it too.
- Bunu okudum ve senin de okumak isteyebileceğini düşündüm.
- He read the letter in front of everyone.
- Mektubu herkesin önünde okudu.
- He will be reading everything.
- Her şeyi okuyacak.
- Everyone needs to read this book.
- Herkesin bu kitabı okuması gerek.
- I didn't read the paper, but I read the abstract.
- Ben makaleyi okumadım ama özeti okudum.
- The children sent their Christmas lists to the North Pole with the hope that Santa would read them.
- Çocuklar Noel listelerini Noel Baba'nın okuması umuduyla Kuzey Kutbu'na gönderdiler.
- Could you choose a couple of books for me to read?
- Okumam için birkaç kitap seçebilir misin?
- Were I free from work, I could read these books.
- İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirdim.
- Reading gives me great pleasure.
- Okumak bana büyük bir zevk verir.
- After you have read it, give the book back to me.
- Okuduktan sonra kitabı bana geri ver.
- Try reading this.
- Bunu okumayı dene.
- I plan to try reading some other books.
- Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.
- I can teach you how to read.
- Size okumayı öğretebilirim.
- I have enjoyed reading this novel.
- Bu romanı okumaktan hoşlandım.
- Here's a book for your mother to read.
- İşte annenizin okuması için bir kitap.
- I've read some of these books.
- Bu kitaplardan bazılarını okudum.
- Could someone please read this sentence aloud for me?
- Biri bu cümleyi benim için sesli olarak okuyabilir mi lütfen?
- She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.
- Biri kapıyı çaldığında kitabı okumaya yeni başlamıştı.
- I finished reading this novel in under three days.
- Bu romanı okumayı üç günden kısa bir sürede bitirdim.
- Daddy, can you read me a story before I go to sleep?
- Baba, uyumadan önce bana bir hikaye okur musun?
- After you finish reading the book, put it back where it was.
- Kitabı okumayı bitirdikten sonra, yerine koy.
- She read the book once when she was sixteen.
- Bu kitabı on altı yaşındayken bir kez okumuştu.
- I read The Great Gatsby when I was in high school.
- Lisedeyken Muhteşem Gatsby'yi okumuştum.
- I didn't read all of Tom's messages.
- Tom'un tüm mesajlarını okumadım.
- Have you ever read this book?
- Bu kitabı hiç okudun mu?
- Where did you read that?
- Bunu nerede okudun?
- Did you read the entire article?
- Bütün makaleyi okudunuz mu?
- Tom enjoys reading detective stories.
- Tom dedektif hikayeleri okumaktan hoşlanıyor.
- I never read anything on paper anymore.
- Artık basılı hiçbir şey okumuyorum.
- You must read Rumi's Mathnawi.
- Sen Rumi'nin Mesnevi'sini okumalısın.
- I'm reading a fascinating biography.
- Büyüleyici bir biyografi okuyorum.
- Tom enjoys reading French literature.
- Tom Fransız edebiyatı okumayı sever.
- He finished reading the book.
- Kitabı okumayı bitirdi.
- I know Tom will read it.
- Tom'un onu okuyacağını biliyorum.
- I've read that book before.
- Bu kitabı daha önce okumuştum.
- It's not good to read in a dark room.
- Karanlık bir odada okumak iyi değildir.
- Mary didn't even read the message Tom sent her.
- Mary Tom'un ona gönderdiği mesajı okumadı bile.
- If you click here, you can access the files you want to read.
- Buraya tıklarsanız, okumak istediğiniz dosyalara erişebilirsiniz.
- I asked what Tom was reading.
- Tom'un ne okuduğunu sordum.
- He reads novels every day.
- Her gün roman okuyor.
- Did you read the letter I sent you?
- Sana gönderdiğim mektubu okudun mu?
- Mary loves reading.
- Mary okumayı sever.
- Please take a moment to read our privacy policy.
- Lütfen gizlilik politikamızı okumak için bir dakikanızı ayırın.
- Reading classics is not easy.
- Klasikleri okumak kolay değil.
- Please read page ninety-four.
- Lütfen 94. sayfayı okuyun.
- You have to read between the lines.
- Satır aralarını okumalısın.
- The man reading a paper over there is my uncle.
- Orada gazete okuyan adam benim amcam.
- Tom spends a lot of his free time reading.
- Tom boş zamanlarının çoğunu okuyarak geçirir.
- Some people think of reading as a waste of time.
- Bazı insanlar okumanın zaman kaybı olduğunu düşünür.
- I've never read any of the classics.
- Klasiklerden herhangi birini okumadım.
- I spend a lot of time reading.
- Okuyarak çok zaman harcarım.
- She's reading a novel.
- Roman okuyor.
- I hardly ever read in bed.
- Neredeyse hiç yatakta kitap okumam.
- What are you reading now?
- Şimdi ne okuyorsun?
- He read anything he could lay his hands on.
- Eline geçen her şeyi okuyordu.
- I love reading in bed.
- Yatakta okumayı seviyorum.
- I found a new meaning whenever I read the book.
- Kitabı her okuduğumda yeni bir anlam buluyordum.
- I hardly ever read in bed.
- Neredeyse hiç yatakta okumam.
- Tom reads the Bible all day.
- Tom bütün gün İncil okur.
- I spent last Sunday reading novels.
- Geçen Pazar gününü roman okuyarak geçirdim.
- I've forgotten how to read.
- Okumayı unuttum.
- Have you read any interesting books lately?
- Son zamanlarda hiç ilginç kitap okudunuz mu?
- I have many books that I haven't read.
- Okumadığım çok kitabım var.
- We're reading.
- Biz okuyoruz.
- During the week I read the news in French.
- Hafta boyunca haberleri Fransızca okuyorum.
- How many books did you read?
- Kaç tane kitap okudun?
- He read physics at Oxford.
- O Oxford'da fizik okudu.
- I have promised myself to read more books.
- Daha fazla kitap okumak için kendime söz verdim.
- I've already read that book.
- O kitabı çoktan okudum.
- Now that my brother is a university student, he has to do a lot of reading.
- Şimdi kardeşim üniversite öğrencisi olduğu için çok okuması gerekiyor.
- I read a letter.
- Bir mektup okudum.
- I didn't read any of these books.
- Bu kitapların hiçbirini okumadım.
- Sami read the paper.
- Sami gazeteyi okudu.
- I didn't read any of the comments.
- Yorumların hiçbirini okumadım.
- Tom asked Mary to read the letter to him.
- Tom, Mary'den mektubu kendisine okumasını istedi.
- It is easy for me to read this book.
- Bu kitabı okumak benim için kolay.
- I forgot that Tom could read French.
- Tom'un Fransızca okuyabildiğini unutmuşum.
- How do you read and write?
- Siz nasıl okuyorsunuz ve yazıyorsunuz?
- Let's try to read between the lines.
- Satır aralarını okumaya çalışalım.
- Every time I read this book, I discover something new.
- Bu kitabı her okuduğumda yeni bir şey keşfediyorum.
- He enjoyed reading detective stories.
- Dedektif hikayeleri okumaktan hoşlanırdı.
- I do all of my reading on the internet.
- Tüm okumalarımı internet üzerinden yapıyorum.
- Tom hasn't yet returned the book to me that Mary wants to read.
- Tom, Mary'nin okumak istediği kitabı henüz bana geri vermedi.
- Tom put the magazine he had just finished reading on the table.
- Tom okumayı yeni bitirdiği dergiyi masanın üzerine koydu.
- Tom read the letter to Mary.
- Tom mektubu Mary'ye okudu.
- She finished reading the letter.
- O, mektubu okumayı bitirdi.
- Mary read the German translation.
- Mary Almanca çeviriyi okudu.
- Betty read four stories during the vacation.
- Betty tatil boyunca dört hikaye okudu.
- The girl reads with her grandfather.
- Kız dedesiyle birlikte kitap okuyor.
- Reading is a good activity.
- Okumak iyi bir faaliyettir.
- I am reading the newspaper in the café.
- Kafede gazete okuyorum.
- He can read well.
- İyi okuyabiliyor.
- I read your Berber poems.
- Senin Berberice şiirlerini okudum.
- There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
- Tom read novels.
- Tom roman okur.
- I've already read that novel.
- O romanı çoktan okudum.
- I should read that book.
- O kitabı okumalıyım.
- I don't really feel like reading.
- Canım kitap okumak istemiyor.
- He has more books than he can read in his entire life.
- Hayatı boyunca okuyamayacağı kadar çok kitabı var.
- Tom likes to read French literature.
- Tom, Fransız edebiyatını okumayı sever.
- Don't let anyone else read this letter.
- Bu mektubu kimsenin okumasına izin verme.
- I'm reading chapter three of the book.
- Kitabın üçüncü bölümünü okuyorum.
- Tom has already read this book, I think.
- Tom bu kitabı çoktan okudu, sanırım.
- I cannot find time to read the book.
- Kitabı okumak için zaman bulamıyorum.
- Have you ever read Milton's works?
- Milton'ın eserlerini hiç okudunuz mu?
- Have you finished reading that book yet?
- O kitabı okumayı henüz bitirmedin mi?
- I don't know what Tom was reading.
- Tom'un ne okuduğunu bilmiyorum.
- The man reading a paper over there is my uncle.
- Şurada gazete okuyan adam benim amcam.
- Tom still can't read.
- Tom hala okuyamıyor.
- Let me read the newspaper if you've finished with it.
- Bitirdiysen gazeteyi okumama izin ver.
- Tom hasn't yet read the report you wrote.
- Tom yazdığın raporu henüz okumadı.
- Tom took a book out of his knapsack and started reading.
- Tom sırt çantasından bir kitap çıkardı ve okumaya başladı.
- Did you read the whole article?
- Bütün makaleyi okudun mu?
- I would rather sit reading in the library than go home.
- Eve gitmektense kütüphanede oturup kitap okumayı tercih ederim.
- You might want to read this while we're waiting.
- Beklerken bunu okumak isteyebilirsin.
- He may have read the letter.
- Mektubu okumuş olabilir.
- He read English Literature at Oxford University.
- Oxford Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı okudu.
- I only read the first four chapters.
- Sadece ilk dört bölümü okudum.
- Please read between the lines.
- Lütfen satır aralarını okuyun.
- Tom enjoys reading novels.
- Tom roman okumayı sever.
- He was reading a paper upside down.
- Gazeteyi baş aşağı okuyordu.
- She reads nothing but fiction.
- Kurgudan başka bir şey okumuyor.
- The students didn't remember what they read in that book.
- Öğrenciler o kitapta ne okuduklarını hatırlamıyorlardı.
- I look forward to reading your new novel.
- Yeni romanını okumak için sabırsızlanıyorum.
- Tom's handwriting isn't very good, but it's easy to read.
- Tom'un el yazısı çok iyi değil ama okuması kolay.
- The concern is whether he'll read the letter or not.
- Mesele onun mektubu okuyup okumayacağı.
- I read your letter with great pleasure.
- Mektubunu büyük bir zevkle okudum.
- I'm not reading the newspaper.
- Gazeteyi okumuyorum.
- I didn't read all of Tom's messages.
- Tom'un mesajlarının hepsini okumadım.
- Don't let anybody else read this letter.
- Bu mektubu kimsenin okumasına izin verme.
- Tom has read a lot of books about that.
- Tom o konuda bir sürü kitap okudu.
- Because of my bad eyesight, I can only read digital books with very large font sizes.
- Görüşümün kötü olması yüzünden yalnızca çok büyük fontlu dijital kitapları okuyabilirim.
- Tom read the letter slowly.
- Tom mektubu yavaşça okudu.
- Do you like to read Tatoeba?
- Tatoeba'yı okumayı sever misin?
- Tom read the label on the bottle.
- Tom şişenin üzerindeki etiketi okudu.
- Take a book and read it.
- Bir kitap al ve onu oku.
- I enjoy reading, cuddling by the fireplace and slow dancing.
- Okumaktan, şömine başında sarılmaktan ve yavaş dans etmekten hoşlanırım.
- Do you want to read this magazine?
- Bu dergiyi okumak ister misiniz?
- Tom can read well.
- Tom iyi okuyabiliyor.
- The young boy is reading his book.
- Genç çocuk kitabını okuyor.
- Don't read in this room.
- Bu odada kitap okumayın.
- Tom picked up the book and started reading.
- Tom kitabı aldı ve okumaya başladı.
- Paul was reading a short story last night.
- Paul dün gece bir kısa hikaye okuyordu.
- If possible, I'd like to read more about the issue.
- Eğer mümkünse konu ile ilgili daha fazla okumak istiyorum.
- I just finished the book I was reading.
- Okuduğum kitabı az önce bitirdim.
- Tom read Mary's note.
- Tom Mary'nin notunu okudu.
- You must read between the lines.
- Satır aralarını okumalısınız.
- Her teacher advised her to read more and more novels.
- Öğretmeni ona daha fazla roman okumasını tavsiye etti.
- Tom didn't read the newspaper yesterday.
- Tom dün gazete okumadı.
- Tom read Mary a bedtime story.
- Tom, Mary'ye yatmadan önce bir hikaye okudu.
- His writing is impossible to read.
- Yazılarını okumak imkansız.
- Tom can't read music, so he plays the piano by ear.
- Tom nota okuyamıyor, bu yüzden notasız piyano çalıyor.
- It is a lot of fun to read his letter sent to me every month.
- Onun bana her ay gönderilen mektubunu okumak çok eğlenceli.
- Tom likes to read and to listen to music.
- Tom okumayı ve müzik dinlemeyi seviyor.
- If you can read this sentence, it's because you know how to read.
- Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsanız, bu okumayı bildiğiniz içindir.
- I've read the book in one go.
- Ben kitabı tek seferde okudum.
- She was reading a gardening manual.
- Bir bahçecilik kılavuzu okuyordu.
- There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
- Sırf düşünmemek için okuyan pek çok insan var.
- The restaurant was fairly empty, so I could read in peace while I ate.
- Restoran oldukça boştu, bu yüzden yemek yerken huzur içinde kitap okuyabildim.
- This book isn't worth reading.
- Bu kitap okumaya değmez.
- He was too sleepy to read the evening newspaper.
- Akşam gazetesini okuyamayacak kadar çok uykuluydu.
- First, Tom read several passages from the Bible.
- Tom önce İncil'den birkaç bölüm okudu.
- Read the kinds of books that you can easily understand.
- Kolayca anlayabileceğiniz türden kitaplar okuyun.
- Tom read Mary's diary.
- Tom, Mary'nin günlüğünü okudu.
- Tom signed the contract after reading it carefully.
- Tom sözleşmeyi dikkatlice okuduktan sonra imzaladı.
- Did you read the whole article?
- Makalenin tamamını okudun mu?
- Dad wouldn't let me read books in bed.
- Babam kitapları yatakta okumama izin vermedi.
- I have never read such a scary novel.
- Hiç bu kadar korkunç bir roman okumamıştım.
- I know how to read French.
- Fransızca okumayı biliyorum.
- He read the letter over and over.
- Mektubu tekrar tekrar okudu.
- This is the best book that I've ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en iyi kitaptır.
- Father is reading the newspaper now.
- Babam şimdi gazeteyi okuyor.
- This book is so easy that a child can read it.
- Bu kitap bir çocuğun okuyabileceği kadar kolay.
- He spent a lot of his time reading.
- O, okumaya çok zaman harcadı.
- Tom flipped the page and continued reading.
- Tom sayfayı çevirdi ve okumaya devam etti.
- He read the book yesterday.
- Kitabı dün okudu.
- Read and reply.
- Oku ve yanıtla.
- I don't read much anymore.
- Artık pek kitap okumuyorum.
- I read the title too fast.
- Başlığı çok hızlı okudum.
- It'll take me a long time to finish reading that book.
- O kitabı okumayı bitirmem uzun bir zaman alacak.
- When you buy a house, read the documents carefully.
- Bir ev satın aldığınızda, belgeleri dikkatlice okuyun.
- If you can't read, it's not my fault.
- Okuyamıyorsan bu benim suçum değil.
- Did you read that?
- Onu okudun mu?
- I can't read French.
- Ben Fransızca okuyamam.
- Tom loves reading.
- Tom okumayı sever.
- Tom wanted Mary to read him a story.
- Tom, Mary'den ona bir hikaye okumasını istedi.
- Have you already read the newspaper today?
- Bugün gazeteyi okudun mu?
- Tom was the one who told me to read this book.
- Bu kitabı okumamı söyleyen de Tom'du.
- And, to top it all off, he can read Hebrew.
- Ve hepsinin ötesinde, İbranice okuyabiliyor.
- Students should develop their reading skills.
- Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.
- Do Tom and Mary like to read the same kind of books?
- Tom ve Mary aynı tür kitapları okumayı seviyorlar mı?
- Lend me something interesting to read.
- Bana okuyacak ilginç bir şeyler ödünç ver.
- I read a synopsis of the film.
- Filmin özetini okudum.
- Playing chess and reading a lot makes you smarter.
- Satranç oynamak ve çok okumak sizi daha zeki yapar.
- If you have a minute, you might want to read this.
- Bir dakikan varsa, bunu okumak isteyebilirsin.
- Read such books as will be useful in later life.
- İleride işine yarayacak kitapları oku.
- Tom likes to read fiction.
- Tom kurgu roman okumayı seviyor.
- You can't read Japanese, can you?
- Japonca okuyamazsın, değil mi?
- I knew that he was reading.
- Okuduğunu biliyordum.
- Please return the book when you have finished reading it.
- Lütfen onu okumayı bitirdiğinde kitabı iade et.
- Where did you read them?
- Onları nerede okudun?
- I like cooking and reading.
- Ben yemek yapmaktan ve okumaktan hoşlanırım.
- Can Tom read and write Japanese?
- Tom Japoncayı okuyabilir ve yazabilir mi?
- I don't want to read more.
- Daha fazla okumak istemiyorum.
- I don't read much.
- Fazla okumam.
- She is already beginning to read and write.
- Şimdiden okumaya ve yazmaya başladı.
- I like to read before I go to bed.
- Yatmadan önce kitap okumayı severim.
- The light here's not good for reading.
- Buradaki ışık okuma için yararlı değil.
- I haven't yet read all of these books.
- Ben henüz bu kitapların hepsini okumadım.
- I finally found time to sit down and read the newspaper.
- Sonunda oturmak ve gazete okumak için zaman buldum.
- Have you read the article about Asia in Time?
- Time'da Asya hakkındaki makaleyi okudunmu?
- The teacher read a passage from the Bible to the class.
- Öğretmen sınıfa İncil'den bir pasaj okudu.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
- Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- The teacher asked Tom to read his essay aloud.
- Öğretmen Tom'dan kompozisyonunu yüksek sesle okumasını istedi.
- It is a good idea to read this book.
- Bu kitabı okumak iyi fikir.
- She read a cookbook last night.
- Dün gece yemek kitabı okudu.
- I'm reading this book.
- Bu kitabı okuyorum.
- Tom has read Shakespeare's complete works.
- Tom, Shakespeare'in tüm eserlerini okumuştur.
- I was anxious to read your letter from Paris.
- Paris'ten gelen mektubunu okumak için can atıyordum.
- I'm reading my book.
- Ben kitabımı okuyorum.
- Do you want me to read this out loud to you?
- Bunu sana yüksek sesle okumamı ister misin?
- Mary didn't even read the message Tom sent her.
- Mary, Tom'un ona gönderdiği mesajı okumadı bile.
- I've forgotten how to read.
- Nasıl okuyacağımı unuttum.
- Students don't read many books because of TV and comics.
- Öğrenciler televizyon ve çizgi roman yüzünden, çok kitap okumazlar.
- Let me read the newspaper if you've finished with it.
- Gazeteyle işiniz bittiyse ben okuyayım.
- I like reading and watching about the science of everyday life.
- Günlük hayatın bilimi hakkında okumayı ve izlemeyi seviyorum.
- You should take the time to read the contract carefully.
- Sözleşmeyi dikkatlice okumak için zaman ayırmalısın.
- She has more books than she can read.
- Okuyabileceğinden fazla kitabı var.
- You're interfering with my reading.
- Okumamı engelliyorsun.
- I want to be able to read Japanese.
- Japonca okuyabilmeyi istiyorum.
- My grandfather would often read and study at this desk.
- Büyükbabam sık sık bu masada okur ve ders çalışırmış.
- Read instructions before use.
- Kullanmadan önce talimatları okuyun.
- Don't read that kind of book.
- O tür kitaplar okumayın.
- It won't take long to read that book.
- O kitabı okumak uzun sürmez.
- The police handcuffed Tom and read him his rights.
- Polis Tom'u kelepçeledi ve ona haklarını okudu.
- She has read a lot of Tagalog books.
- O birçok Tagalogca kitap okudu.
- Tom spends a lot of his time reading.
- Tom zamanının çoğunu okuyarak geçiriyor.
- I haven't read the book you're talking about.
- Hakkında konuştuğun kitabı okumadım.
- I've read all the books in Tom's library.
- Tom'un kütüphanesindeki bütün kitapları okudum.
- Let's try to read.
- Okumaya çalışalım.
- Read it aloud.
- Yüksek sesle okuyun.
- It's the best book that I've ever read.
- O, şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap.
- Tom didn't know what Mary was reading.
- Tom Mary'nin ne okuduğunu bilmiyordu.
- This book is really difficult to finish reading in a week.
- Bu kitabı okumayı bir haftada bitirmek gerçekten zor.
- I love reading science fiction novels.
- Bilimkurgu romanları okumayı seviyorum.
- I've read this book.
- Bu kitabı okudum.
- Tom borrowed some books from the library to read over the weekend.
- Tom hafta sonu okumak için kütüphaneden birkaç kitap ödünç aldı.
- If you don't want to read, then don't.
- Okumak istemiyorsan, okuma.
- I love reading etymologies.
- Etimoloji okumayı seviyorum.
- Tom didn't read the letter.
- Tom mektubu okumadı.
- I rarely read magazines.
- Nadiren dergiler okudum.
- Anybody can read it.
- Herkes okuyabilir.
- Do you read his blog?
- Onun blogunu okuyor musun?
- I will read the book.
- Kitabı okuyacağım.
- I don't read as many books as I'd like.
- İstediğim kadar çok kitap okumuyorum.
- I enjoy reading novels.
- Ben roman okumaktan keyif alırım.
- Written in plain English, the book can be read even by you.
- Sade bir İngilizce ile yazılmış bu kitabı sen bile okuyabilirsin.
- I've been reading a lot.
- Ben çok okuyorum.
- I read the book up to page 80 yesterday.
- Dün kitabı sayfa seksene kadar okudum.
- Up to now, how many books do you think you've read?
- Şimdiye kadar kaç kitap okumuşsundur?
- Have you read Haruki Murakami's book?
- Haruki Murakami'nin kitabını okudun mu?
- I read an exciting story.
- Ben heyecan verici bir hikaye okudum.
- Tom taught me to read.
- Tom bana okumayı öğretti.
- I probably won't read Tom's report.
- Muhtemelen Tom'un raporunu okumayacağım.
- This is a good book for children to read.
- Bu, çocukların okuyabileceği iyi bir kitap.
- When Sami finished reading the Quran, he cried.
- Sami Kuran'ı okumayı bitirdiğinde ağladı.
- Tom wanted me to read him a story.
- Tom ona bir hikaye okumamı istedi.
- She read the article over and over again.
- Makaleyi tekrar tekrar okudu.
- Have you read that book?
- O kitabı okudunuz mu?
- You might want to read this while we're waiting.
- Biz beklerken bunu okumak isteyebilirsin.
- The teacher wrote something on the blackboard, but it was too small for me to read.
- Öğretmen tahtaya bir şeyler yazdı ama benim okuyamayacağım kadar küçüktü.
- Tom isn't good at reading maps.
- Tom harita okumakta iyi değildir.
- Tom spends a lot of time reading.
- Tom okuyarak çok zaman harcar.
- I really enjoyed reading this book.
- Bu kitabı okumaktan gerçekten keyif aldım.
- Tom can't read or write.
- Tom okuma yazma bilmez.
- Nobody read about my country.
- Hiç kimse ülkem hakkında okumadı.
- Are you reading something interesting?
- İlginç bir şeyler mi okuyorsun?
- First of all, you have to read this book.
- Her şeyden önce, bu kitabı okumalısın.
- Have you read today's paper?
- Bugünün gazetesini okudun mu?
- He read the article over and over again.
- O makaleyi tekrar tekrar okudu.
- I guess you don't read much.
- Sanırım fazla okumuyorsun.
- He put on his glasses and began to read.
- Gözlüğünü taktı ve okumaya başladı.
- Tom took out a book, opened it and started reading.
- Tom bir kitap çıkardı, açtı ve okumaya başladı.
- I promise that I'll read this book.
- Ben bu kitabı okuyacağıma söz veriyorum.
- Tom is only five, but he already knows how to read.
- Tom sadece beş yaşında ama şimdiden okumayı biliyor.
- He reads the paper every morning.
- Her sabah gazete okur.
- I like reading English literature.
- İngiliz edebiyatı okumayı seviyorum.
- I am reading his book.
- Ben onun kitabını okuyorum.
- This book is too difficult to read.
- Bu kitabı okumak çok zor.
- The daughter reads easily.
- Kız kolayca okur.
- She reads on average three or four books a week.
- Haftada ortalama üç ya da dört kitap okuyor.
- Tom is reading a novel by Sidney Sheldon now.
- Tom şu anda Sidney Sheldon'ın bir romanını okuyor.
- He is absorbed in reading detective novels.
- Dedektif romanları okumaya dalmış.
- Have you read the whole document?
- Belgenin tamamını okudun mu?
- Tom likes reading Hermann Hesse.
- Tom, Hermann Hesse okumaktan hoşlanır.
- I am not going out because I have to finish the reading of this book.
- Bu kitabı okumayı bitirmek zorunda olduğum için dışarı çıkmıyorum.
- I was reading.
- Ben okuyordum.
- Burn this letter after you finish reading it.
- Onu okumayı bitirdikten sonra bu mektubu yak.
- It's written in easy English, so even you will be able read that book.
- Kolay bir İngilizceyle yazıldığı için siz bile okuyabilirsiniz.
- Tom reads the paper every morning.
- Tom her sabah gazete okur.
- I haven't read both of his novels.
- İki romanını da okumadım.
- Tom asked Mary to read the letter.
- Tom, Mary'den mektubu okumasını istedi.
- This is the book I want you to read.
- Okumanı istediğim kitap bu.
- I shouldn't have wasted my time reading that.
- Onu okuyarak zamanımı boşa harcamamalıydım.
- Can you read that?
- Onu okuyabilir misin?
- I don't have the time to read this book.
- Bu kitabı okuyacak vaktim yok.
- This book is easy enough for a five-year-old child to read.
- Bu kitap beş yaşındaki bir çocuğun okuyabileceği kadar kolay.
- Father reads the newspaper, eating his breakfast.
- Babam kahvaltısını ederken gazete okur.
- Tom doesn't read many non-fiction books.
- Tom çok sayıda kurgusal olmayan kitap okumaz.
- Tom read the news.
- Tom haberleri okudu.
- Please read the instructions carefully.
- Lütfen talimatları dikkatlice okuyun.
- You can read between the lines.
- Satır aralarını okuyabilirsiniz.
- If I read this book once more, I shall have read it three times.
- Bu kitabı bir defa daha okursam, üç defa okumuş olacağım.
- I read the poem for my family.
- Şiiri ailem için okudum.
- And, to top it all off, he can read Hebrew.
- Ve, bu da yetmezmiş gibi, o İbranice okuyabilir.
- I like to read with background music.
- Fon müziği eşliğinde okumayı severim.
- I've already started reading that book.
- O kitabı zaten okumaya başladım.
- Did you read the ad Tom put in the paper?
- Tom'un gazeteye koyduğu reklamı okudun mu?
- Tom let me read the letter he had received from Mary.
- Tom, Mary'den aldığı mektubu okumama izin verdi.
- Did you read the classified ads in the newspaper today?
- Bugün gazetedeki seri ilanları okudun mu?
- Do you believe most of what you read and see in the news?
- Haberlerde okuduklarınızın ve gördüklerinizin çoğuna inanıyor musunuz?
- Have you read this book already?
- Bu kitabı daha önce okudunuz mu?
- Have you ever read the old prophecy on the library window?
- Kütüphane penceresindeki eski kehaneti hiç okudun mu?
- Let Tom read anything he wants.
- Tom'un istediği her şeyi okumasına izin ver.
- Above and beyond this, he can read Hebrew.
- Bunun ötesinde İbranice okuyabilir.
- Tom chose a book to read.
- Tom okumak için bir kitap seçti.
- I'll read this book.
- Bu kitabı okuyacağım.
- I stayed in bed all day reading.
- Bütün gün yatakta kitap okudum.
- Does Tom read many books?
- Tom çok kitap okur mu?
- That book was boring, so I stopped reading halfway through.
- Kitap sıkıcıydı, bu yüzden yarısında okumayı bıraktım.
- Sami learned to read and write in prison.
- Sami hapishanede okuma yazma öğrendi.
- He knows how to read Chinese.
- O Çince okumayı biliyor.
- The girl did nothing but read all day.
- Kız bütün gün okumaktan başka bir şey yapmadı.
- You seem to dislike reading.
- Okumaktan hoşlanmıyor gibisin.
- I found this book difficult to read.
- Bu kitabı okumayı zor buldum.
- This book is difficult to read as it is written in French.
- Fransızca yazıldığı için bu kitabı okumak zor.
- He can't read French, much less write it.
- Fransızca yazmayı bırak, okuyamıyor bile.
- I suggest you read what's written on that piece of paper I gave you.
- Sana verdiğim kağıtta ne yazdığını okumanı öneririm.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
- Galiba bu kitabı okumaya sene sonuna kadar devam edeceğiz.
- Tom says that he's going to read the report this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra raporu okuyacağını söylüyor.
- My husband always reads in bed.
- Kocam her zaman yatakta kitap okur.
- I promise to read the report carefully.
- Raporu dikkatle okumak için söz veriyorum.
- This book is worth reading twice.
- Bu kitap iki kez okumaya değer.
- He read physics at Oxford.
- Oxford'da fizik okudu.
- Tom found Mary's diary and read the last three pages.
- Tom Mary'nin günlüğünü buldu ve son üç sayfasını okudu.
- He strained his eyes by reading too much.
- Çok okumaktan gözlerini zorlamıştı.
- What's the title of the book you're reading?
- Okuduğun kitabın ismi nedir?
- I want you to read this book.
- Ben senin bu kitabı okumanı istiyorum.
- Mary sat under the tree, reading an old book from the nineteenth century.
- Mary ağacın altında oturmuş, on dokuzuncu yüzyıldan kalma eski bir kitabı okuyordu.
- Have you ever read any French poems?
- Hiç Fransızca şiir okudunuz mu?
- I'm reading the novel you gave me last week.
- Geçen hafta bana verdiğin romanı okuyorum.
- It is not always easy to read between the lines.
- Satır aralarını okumak her zaman kolay değildir.
- Please read the whole story.
- Lütfen bütün hikayeyi oku.
- Bet he's read neither.
- Eminim ikisini de okumamıştır.
- He read the poem in a monotone.
- Şiiri monoton bir sesle okudu.
- Tom doesn't read much anymore.
- Tom artık pek kitap okumuyor.
- I have read that book several times.
- O kitabı birkaç kez okudum.
- When I was in elementary school, I read this book.
- İlkokuldayken bu kitabı okumuştum.
- Read this when you have time.
- Zamanınız olduğunda bunu okuyun.
- Tom hasn't yet returned the book to me that Mary wants to read.
- Tom Mary'nin okumak istediği kitabı henüz bana iade etmedi.
- This is a good book for children to read.
- Bu, çocukların okuması için iyi bir kitaptır.
- Please lend me the book when you have finished reading it.
- Okumayı bitirdiğinizde lütfen kitabı bana ödünç verin.
- Tom usually reads the newspapers while he's eating breakfast.
- Tom genellikle kahvaltı ederken gazete okur.
- This book is easy for you to read.
- Bu kitabı okumak sizin için kolay.
- You have to read Rumi's Mathnawi.
- Rumi'nin Mesnevi'sini okumalısın.
- He read anything he could lay his hands on.
- Eline ne geçtiyse okudu.
- This book is too difficult for you to read.
- Bu kitap senin okuyamayacağın kadar zor.
- After watching the movie, I wanted to read the book, too.
- Filmi izledikten sonra kitabı da okumak istedim.
- I bought several books to read while I'm on vacation.
- Tatildeyken okumak için birkaç kitap aldım.
- Raise your hand if I read your name.
- Adını okuyan elini kaldırsın.
- He went on reading the book as if nothing had happened.
- Hiçbir şey olmamış gibi kitabı okumaya devam etti.
- Since the note was written in French, it was easy for me to read.
- Not Fransızca yazıldığı için okuması benim için kolay oldu.
- It's the reader that determines whether they extract pleasure from reading.
- Okumaktan zevk alıp almayacağını belirleyen okuyucunun kendisidir.
- This book is so easy that even a child can read it.
- Bu kitap o kadar kolay ki bir çocuk bile okuyabilir.
- I thought you should read these documents.
- Bu belgeleri okuman gerektiğini düşündüm.
- It is important for you to read many books.
- Çok kitap okumanız önemlidir.
- We love reading.
- Biz okumayı seviyoruz.
- Do you know how to read the Russian alphabet?
- Rus alfabesini okumayı biliyor musun?
- I guess I should have read it more carefully.
- Sanırım daha dikkatli okumalıydım.
- Please read these reports carefully.
- Lütfen bu raporları dikkatlice oku.
- That kanji is so complex, I can't read it.
- Bu kanji çok karmaşık, okuyamıyorum.
- Tom didn't even read the message Mary sent him.
- Tom Mary'nin gönderdiği mesajı okumadı bile.
- Where did you read that?
- Onu nerede okudun?
- He reads detective stories on occasion.
- Ara sıra dedektif hikayeleri okur.
- Read the book again and again.
- Kitabı tekrar tekrar oku.
- Has she already finished reading the book?
- Kitabı okumayı bitirdi mi?
- He reads the newspaper every morning.
- Her sabah o gazete okur.
- Millie is reading her book.
- Millie kitabını okuyor.
- Were I free from work, I could read these books.
- İşim olmasaydı, bu kitapları okuyabilirdim.
- He reads the newspaper every morning.
- Her sabah gazete okuyor.
- I have no time even for reading.
- Okumak için bile zamanım yok.
- This book is especially difficult to read.
- Bu kitabı okumak özellikle zor.
- You read a lot, don't you?
- Çok okuyorsun, değil mi?
- Sami was reading in his room.
- Sami odasında okuyordu.
- I read this and thought you might like to read it too.
- Bunu okudum ve sizin de bunu okumaktan hoşlanabileceğinizi düşündüm.
- I didn't read it.
- Okumadım.
- I want to read the book.
- Kitabı okumak istiyorum.
- Yesterday I read an article about acid rain.
- Dün asit yağmurlarıyla ilgili bir makale okudum.
- Up to now, how many books do you think you've read?
- Şimdiye kadar, kaç kitap okuduğunu düşünüyorsun?
- Tom read the poem out loud.
- Tom şiiri sesli okudu.
- I read the book from cover to cover.
- Kitabı baştan sona okudum.
- Has he read this article?
- Bu makaleyi okudu mu?
- Reading is a basic tool in the living of a good life.
- Okumak, iyi bir yaşam sürmek için temel bir araçtır.
- Tom had a hunch that Mary had spent the day reading comic books.
- Tom, Mary'nin bütün günü çizgi roman okuyarak geçirdiğine dair bir önseziye sahipti.
- I should read more.
- Daha fazlasını okumam gerek.
- Tom can both read and write.
- Tom hem okuyabilir hem de yazabilir.
- I read this book when I was in college.
- Bu kitabı üniversitedeyken okumuştum.
- Have you read all of these books?
- Bütün bu kitapları okudun mu?
- Fadil read the Quran.
- Fazıl Kuran okudu.
- He asked me to read 5 poems.
- O 5 şiir okumamı istedi.
- Tom can't read without glasses.
- Tom gözlük olmadan okuyamaz.
- I do not remember seeing the letter, but perhaps I read it.
- Mektubu gördüğümü hatırlamıyorum ama belki de okumuşumdur.
- I love reading science fiction novels.
- Bilim kurgu romanlarını okumayı severim.
- I've read all of your posts.
- Bütün postalarınızı okudum.
- I read this book when I was in high school.
- Ben bu kitabı lisedeyken okumuştum.
- I've read about a hundred books so far.
- Şimdiye kadar yaklaşık yüz kitap okudum.
- She reads after lunch.
- Öğle yemeğinden sonra kitap okuyor.
- I can't find time to read the book.
- Kitabı okumak için zaman bulamıyorum.
- If you can read this sentence, it's because you know how to read.
- Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsanız, okumayı biliyorsunuz demektir.
- You should read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
- She wouldn't allow me to read the letter.
- Mektubu okumama izin vermedi.
- I read in the paper that he was murdered.
- Gazetede öldürüldüğünü okudum.
- I read the first page.
- İlk sayfayı okudum.
- I went on reading.
- Ben okumaya devam ettim.
- I wish I hadn't read that book.
- Keşke o kitabı okumasaydım.
- Tom can read, can't he?
- Tom okuyabilir, değil mi?
- Read the sort of books that you can easily understand.
- Kolayca anlayabileceğiniz türden kitaplar okuyun.
- I assume that you've read my report.
- Sanırım raporumu okudun.
- Tom read a lot of books.
- Tom çok kitap okudu.
- You can read any book that interests you.
- İlginizi çeken herhangi bir kitabı okuyabilirsiniz.
- You shouldn't read magazines that are harmful to you.
- Senin için zararlı olan dergileri okumamalısın.
- I shouldn't have wasted my time reading that.
- Bunu okuyarak zamanımı boşa harcamamalıydım.
- I could read between the lines.
- Satır aralarını okuyabilirim.
- I read it in the train.
- Trende okudum.
- I read my comic books and I'm happy.
- Çizgi romanlarımı okuyorum ve mutluyum.
- I used to read a lot, but I don't read much anymore.
- Çok okurdum ama artık fazla okumuyorum.
- I haven't read the book you're talking about.
- Bahsettiğin kitabı okumadım.
- Tom likes reading comic books.
- Tom çizgi roman okumayı seviyor.
- I read a lot of books last summer.
- Geçen yaz bir sürü kitap okudum.
- What's the best book you've ever read?
- Şimdiye kadar okuduğun en iyi kitap hangisi?
- Please lend me the book when you have finished reading it.
- Onu okumayı bitirdiğinde lütfen kitabı bana ödünç ver.
- Our teacher told us what to read.
- Öğretmenimiz bize ne okuyacağımızı söyledi.
- She read an amusing story to the children.
- Çocuklara eğlenceli bir hikaye okudu.
- I don't have a single book to read.
- Okuyacak tek bir kitabım bile yok.
- Have you read the whole thing?
- Hepsini okudun mu?
- Tom might've read the letter.
- Tom mektubu okumuş olabilir.
- I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Bir kütüphane gördüğümde keşke zamanım olsaydı da gidip içindeki her şeyi okuyana kadar kalsaydım diye düşünmeden edemiyorum.
- Since this morning I've read three books.
- Bu sabahtan beri üç kitap okudum.
- Tom read everything very carefully.
- Tom her şeyi çok dikkatli okudu.
- Tom doesn't read much anymore.
- Tom artık çok okumuyor.
- Layla read every book she could find about camels.
- Layla develer hakkında bulabildiği her kitabı okudu.
- I thought you read my resume.
- Özgeçmişimi okuduğunu sanıyordum.
- You have only to read this article to see how serious the accident was.
- Kazanın ne kadar ciddi olduğunu görmek için bu yazıyı okumanız yeterli.
- I can read.
- Okuyabilirim.
- Do you want me to read you a story?
- Sana bir hikaye okumamı ister misin?
- The boy is reading his book.
- Oğlan, kitabını okuyor.
- Start reading where you left off.
- Bıraktığın yerden okumaya başla.
- I enjoyed reading this article.
- Bu makaleyi okumaktan keyif aldım.
- According to a Spanish proverb you should never read the Bible, unless you want to become an atheist.
- Bir İspanyol atasözüne göre, ateist olmak istemiyorsanız İncil'i asla okumamalısınız.
- I haven't been reading any books or magazines lately.
- Son zamanlarda hiç kitap ya da dergi okumadım.
- I read that article last week.
- O makaleyi geçen hafta okudum.
- I don't even have time to read.
- Okuyacak zamanım bile yok.
- I look forward to reading your report.
- Raporunu okumayı iple çekiyorum.
- I can't read her poker face.
- Onun poker suratını okuyamıyorum.
- I can read many foreign languages, but speak none of them.
- Birçok yabancı dili okuyabilirim ama hiçbirini konuşamam.
- I've read all of those books.
- Bütün o kitapları okudum.
- Bring along something to read.
- Yanında okuyacak bir şey getir.
- This music is very difficult to sight read.
- Bu müziği okumak çok zordur.
- I need to read a lot.
- Çok okumam lazım.
- I found it difficult to read the book.
- Kitabı okumakta zorlandım.
- He could get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi alabilir.
- Tom found that book difficult to read.
- Tom bu kitabı okumayı zor buldu.
- The woman reads English.
- Kadın İngilizce okuyor.
- Have you read it?
- Okudun mu?
- She read the poem out loud.
- Şiiri yüksek sesle okudu.
- Did you enjoy reading that book?
- O kitabı okumak hoşuna gitti mi?
- If you can read this, you're too close.
- Eğer bunu okuyabiliyorsan, çok yakınsın demektir.
- He's about to finish reading the book.
- Kitabı okumayı bitirmek üzere.
- Tom can neither read nor write.
- Tom ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor.
- Bob has too many books to read.
- Bob'un okuyacak çok fazla kitabı var.
- I'm reading a novel by Sidney Sheldon.
- Sidney Sheldon'ın bir romanını okuyorum.
- Do you read the Bible?
- İncil'i okuyor musun?
- Did you read the article?
- Makaleyi okudun mu?
- Mary read Tom's future in her magic crystal ball.
- Mary sihirli kristal küresinde Tom'un geleceğini okudu.
- I read it incorrectly.
- Onu hatalı olarak okudum.
- Have you finished reading that novel?
- O romanı okumayı bitirdin mi?
- Reading a lot of books is a good thing.
- Bir sürü kitap okumak iyi bir şeydir.
- Tom spends a lot of his time reading.
- Tom zamanının çoğunu okuyarak geçirir.
- This book is worth reading again and again.
- Bu kitap defalarca okumaya değer.
- He likes reading the Chinese book his father wrote in America.
- Babasının Amerika'da yazdığı Çince kitabı okumayı seviyor.
- When she was four, she knew how to read.
- Dört yaşındayken okumayı biliyordu.
- What're you reading?
- Ne okuyorsunuz?
- This is the best book that I've ever read.
- Bu şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap.
- Talking of Shakespeare, have you ever read his work?
- Shakespeare demişken, onun eserlerini hiç okudunuz mu?
- Don't read my diary!
- Günlüğümü okuma!
- I'll finish reading this novel soon.
- Bu romanı okumayı yakında bitireceğim.
- Tom read every book in his school's library.
- Tom okul kütüphanesindeki tüm kitapları okudu.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
- Lütfen yüksek sesle okuyun ki, herkes duyabilsin.
- You should be able to read this book easily.
- Bu kitabı kolayca okuyabilirsin.
- I can't read her handwriting.
- Onun el yazısı okuyamıyorum.
- I read in the newspaper advertisements that there is an apartment for rent near here.
- Buraya yakın kiralık bir daire olduğunu gazete ilanlarından okudum.
- There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
- Tom's handwriting is hard to read.
- Tom'un el yazısını okumak zor.
- I can't read the letter.
- Mektubu okuyamıyorum.
- She doesn't know how to read or write.
- Okumayı veya yazmayı bilmiyor.
- Sami read the Quran.
- Sami Kuran okudu.
- That kanji is so complex, I can't read it.
- O kanji çok karmaşık, ben onu okuyamıyorum.
- That book is worth reading.
- O kitap okumaya değer.
- Tom can't read all these books in one day.
- Tom bu kitapların hepsini bir günde okuyamaz.
- What's wrong with reading comic books?
- Çizgi roman okumanın nesi yanlış?
- I have read both of these books, but neither of them is interesting.
- Bu kitapların ikisini de okudum ama ikisi de ilginç değil.
- He's reading a novel now.
- O, şimdi bir roman okuyor.
- Here's a book for your mother to read.
- İşte annenin okuması için bir kitap.
- I continued to read.
- Ben okumaya devam ettim.
- I like reading by daylight.
- Gün ışığında okumayı seviyorum.
- My mother can't read without glasses.
- Annem gözlüksüz okuyamıyor.
- Have you read any books by Agatha Christie?
- Agatha Christie'nin hiç kitabını okudun mu?
- Tom had nothing to read.
- Tom'un okuyacak bir şeyi yoktu.
- I have no time for reading.
- Okumaya hiç vaktim yok.
- Sunday is when I spend my time reading.
- Pazar, zamanımı okuyarak geçirdiğim gündür.
- Tom wasn't able to read in the dim light.
- Tom loş ışıkta okuyamıyordu.
- Why do you need to read such a book?
- Neden böyle bir kitabı okuma ihtiyacı duyuyorsunuz?
- Tom wasn't very good at reading between the lines.
- Tom satır aralarını okumakta pek iyi değildi.
- Did you read all of it?
- Onun hepsini okudun mu?
- The student is reading at the library.
- Öğrenci kütüphanede kitap okuyor.
- Please read my blog.
- Lütfen blogumu oku.
- Tom can read Egyptian hieroglyphs.
- Tom Mısır hiyerogliflerini okuyabilir.
- I have to read.
- Okumam lazım.
- If you were stranded on a desert island, what books would you want to have with you to read?
- Issız bir adada mahsur kalsaydınız, okumak için yanınızda hangi kitapları bulundurmak isterdiniz?
- Will anyone ever read all of this?
- Bunları okuyan olacak mı?
- He reads a good deal.
- O oldukça çok okur.
- It took me five hours to read through this book.
- Bu kitabı okumak beş saatimi aldı.
- Tom hasn't read the book yet.
- Tom kitabı henüz okumadı.
- She often sits there reading a book.
- O, sık sık oraya oturup kitap okur.
- Have you read this report?
- Bu raporu okudun mu?
- No one wants to read my post.
- Kimse benim yazımı okumak istemez.
- I've read Zola's body of work, he's my favorite writer.
- Ben Zola'nın eserlerinin tümünü okudum, o benim en sevdiğim yazardır.
- Have you ever read the New Testament?
- Yeni Ahit'i hiç okudunuz mu?
- He likes reading English literature.
- O İngiliz edebiyatı okumayı seviyor.
- I didn't read any of the messages Tom sent to me yesterday.
- Tom'un dün bana gönderdiği mesajların hiçbirini okumadım.
- Talking of Shakespeare, have you ever read his work?
- Shakespeare'den bahsetmişken, sen hiç onun eserini okudun mu?
- Of all the books published recently, only a few are worth reading.
- Son günlerde yayınlanan tüm kitaplardan sadece birkaçı okumaya değer.
- I thought that book was difficult to read.
- O kitabı okumanın zor olduğunu düşünmüştüm.
- She reads the newspaper every morning.
- O, her sabah gazete okur.
- I just finished reading the book.
- Kitabı okumayı yeni bitirdim.
- I love reading comic books.
- Ben çizgi roman okumayı severim.
- He can read.
- O, okuyabilir.
- I haven't read very many books in French.
- Çok fazla Fransızca kitap okumadım.
- Read this tonight.
- Bu gece bunu oku.
- Did you read that book I gave you?
- Size verdiğim o kitabı okudunuz mu?
- You really should read it.
- Gerçekten okumalısınız.
- I am usually able to read eight books in a month.
- Genellikle bir ay içinde sekiz kitap okuyabiliyorum.
- It's fun to read my old diary.
- Eski günlüğümü okumak eğlencelidir.
- She was reading a gardening manual.
- Bahçıvanlık el kitabı okuyordu.
- I will read your book with great care.
- Kitabınızı büyük bir dikkatle okuyacağım.
- How many more pages do you have left to read?
- Okuyacak kaç sayfan kaldı?
- He used to sit reading for hours.
- Kitap okuyarak saatlerce otururdu.
- He wants to read this book.
- O bu kitabı okumak istiyor.
- I read one of his works.
- Eserlerinden birini okudum.
- One of Tom's problems is that he can't read.
- Tom'un sorunlarından biri de okuyamaması.
- She read the book all night.
- Bütün gece kitap okudu.
- I must confess I haven't read it yet.
- İtiraf etmeliyim ki henüz okumadım.
- Please read my reply carefully.
- Lütfen benim yanıtımı dikkatle oku.
- I don't read this kind of book much.
- Bu tür kitapları pek okumam.
- Their job is to read the news clearly and carefully.
- Onların işi, haberleri açıkça ve dikkatlice okumaktır.
- I haven't read it yet.
- Henüz onu okumadım.
- Mary was reading, with a cat sleeping beside her.
- Mary, yanında uyuyan bir kediyle okuyordu.
- Mary loves reading.
- Mary okumayı seviyor.
- This book is better than any I have ever read.
- Bu kitap şimdiye kadar okuduklarımdan daha iyi.
- You can not appreciate the poem until you have read it many times.
- Birçok kez okumadan şiirin değerini anlayamazsınız.
- Tom read everything very carefully.
- Tom her şeyi çok dikkatle okudu.
- I'm still not finished reading this book.
- Hâlâ kitabı okumayı bitirmedim.
- What was the last book you read?
- Okuduğun son kitap neydi?
- I can't read French.
- Fransızca okuyamıyorum.
- You can read where you were, but you can't write where you'll be.
- Nerede olduğunuzu okuyabilirsiniz ama nerede olacağınızı yazamazsınız.
- You have only to read a few pages of this book.
- Bu kitabın sadece birkaç sayfasını okuman gerek.
- The teacher recommended that I read Shakespeare.
- Öğretmen Shakespeare okumamı tavsiye etti.
- I didn't feel uneasy when I read the letter.
- Mektubu okuduğumda kendimi huzursuz hissetmedim.
- I read it in some book.
- Bir kitapta okumuştum.
- I suggest that you read this document first.
- Evvela bu belgeyi okumanızı öneririm.
- Tom read the note.
- Tom notu okudu.
- Sami started to read the Quran.
- Sami Kuran okumaya başladı.
- Tom reads a great deal.
- Tom çok okur.
- She read all my books by herself.
- O tek başına bütün kitaplarımı okudu.
- I am still reading.
- Hâlâ okuyorum.
- What kind of books does Tom like to read?
- Tom ne tür kitaplar okumayı sever?
- I'm reading things like famous novels which have been rewritten in simplified French.
- Basitleştirilmiş Fransızcayla yeniden yazılmış ünlü romanlar gibi şeyler okuyorum.
- I remember reading this novel before.
- Bu romanı daha önce okuduğumu hatırlıyorum.
- Tom's grandfather couldn't read.
- Tom'un büyükbabası okuyamıyordu.
- When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
- Tom tore up Mary's letter after reading it.
- Tom, Mary'nin mektubunu okuduktan sonra yırttı.
- I just want to read the news.
- Ben sadece haberleri okumak istiyorum.
- Read as many books as you can while you are young.
- Gençken okuyabildiğiniz kadar çok kitap okuyun.
- Tom asked if the book I was reading was interesting.
- Tom okuduğum kitabın ilginç olup olmadığını sordu.
- I have already read the book you spoke about.
- Bahsettiğin kitabı zaten okudum.
- This book is surprisingly easy to read, isn't it?
- Bu kitabı okumak şaşırtıcı derecede kolay, değil mi?
- I've already read this book.
- Ben kitabı zaten okudum.
- Tom spent the morning on the porch, reading the newspaper.
- Tom sabahı verandada gazete okuyarak geçirdi.
- Tom took out a magazine and began to read it.
- Tom bir dergi çıkardı ve okumaya başladı.
- Have you read the article about Asia in Time?
- Time'da Asya ile ilgili makaleyi okudunuz mu?
- I can read this language very well, but I can't understand it at all when it's spoken.
- Bu dili çok iyi okuyabiliyorum ama konuşulduğu zaman hiç anlayamıyorum.
- What kind of books does Tom read?
- Tom ne tür kitaplar okur?
- He reads a good deal.
- Çok okuyor.
- I can't read music.
- Ben müzik okuyamıyorum.
- May I read the rest of the will now?
- Vasiyetin geri kalanını şimdi okuyabilir miyim?
- Tom tore up Mary's letter after reading it.
- Tom okuduktan sonra Mary'nin mektubunu yırttı.
- I can't read your handwriting.
- Ben senin el yazını okuyamıyorum.
- He read this book yesterday.
- Bu kitabı dün okudu.
- You read my mind.
- Aklımı okudun.
- I can read between the lines.
- Satır aralarını okuyabilirim.
- Tom Jackson's new novel is very well written and I'm sure you'll enjoy reading it.
- Tom Jackson'ın yeni romanı çok iyi yazılmış ve eminim okumaktan zevk alacaksınız.
- Tom found Mary's diary and read it.
- Tom, Mary'nin günlüğünü buldu ve okudu.
- I have not read all the books.
- Bütün kitapları okumadım.
- Tom can't read very well.
- Tom çok iyi okuyamıyor.
- I have less and less time for reading.
- Okumak için gittikçe daha az zamanım oluyor.
- Tom wasn't able to read in the dim light.
- Tom loş ışıkta okuyamadı.
- Tom taught Mary how to read.
- Tom Mary'e okumayı öğretti.
- She can read very well.
- O çok iyi okuyabilir.
- I like writing novels more than reading them.
- Romanları okumaktan daha çok yazmayı severim.
- I love to read.
- Okumayı severim.
- Did you read all the small print?
- Küçük yazıların hepsini okudun mu?
- Tom has already finished reading the book that Mary gave him yesterday.
- Tom, Mary'nin ona dün verdiği kitabı okumayı bitirdi bile.
- He can barely read.
- Zar zor okuyabiliyor.
- I had to read this three times before I understood what it meant.
- Bunun ne anlama geldiğini anlamadan önce bunu üç kez okumak zorunda kaldım.
- I am reading a letter.
- Bir mektup okuyorum.
- I love reading fantasy novels.
- Fantastik romanları okumayı severim.
- Reading is easier than writing.
- Okumak yazmaktan daha kolaydır.
- Tom and Mary are reading the same book.
- Tom ve Mary aynı kitabı okuyorlar.
- That's the best paper I've read so far.
- O şimdiye kadar okuduğum en iyi rapor.
- Have you finished reading the book I lent you the other day?
- Geçen gün sana ödünç verdiğim kitabı okumayı bitirdin mi?
- Would you like me to read it to you?
- Sana okumamı ister misin?
- I've read Zola's body of work, he's my favorite writer.
- Zola'nın tüm eserlerini okudum, en sevdiğim yazardır.
- Do you know how to read a map?
- Bir haritayı nasıl okuyacağını biliyor musun?
- Have you read this article?
- Bu makaleyi okudunuz mu?
- He is in the habit of reading the newspaper during meals.
- O, yemekler sırasında gazete okumaya alışmış.
- Tom spent much of his time reading.
- Tom vaktinin çoğunu okuyarak geçirdi.
- I've already read this book.
- Ben bu kitabı çoktan okudum.
- I can't write, and I can't read either.
- Yazamıyorum ve okuyamıyorum da.
- This was the most interesting book that she had ever read.
- Bu şimdiye kadar okuduğu en ilginç kitaptı.
- I've already read it.
- Onu önceden okudum.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
- Muhtemelen yıl sonuna kadar bu kitabı okumaya devam edeceğiz.
- Tom read it over and over.
- Tom onu defalarca okudu.
- I like reading magazines.
- Dergi okumayı seviyorum.
- Look Mummy, I can read!
- Bak anne, okuyabiliyorum!
- She stopped reading the newspaper.
- Gazete okumayı bıraktı.
- The man lost no time in reading his paper.
- Adam, hiç vakit kaybetmeden onun makalesini okudu.
- Paul was reading a short story last night.
- Paul dün gece kısa bir hikaye okuyordu.
- I'm going to have you read the letter to me.
- Mektubu bana okumanı isteyeceğim.
- Did you read the article I wrote for the newspaper?
- Gazete için yazdığım makaleyi okudun mu?
- Please return the book when you've finished reading it.
- Lütfen okumayı bitirdiğinizde kitabı geri verin.
- This book is so easy that a child can read it.
- Bu kitap bir çocuğun okuyabileceği kadar basittir.
- Tom sat on the porch and read the paper.
- Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
- Tom read the letter.
- Tom mektubu okudu.
- I don't think anyone would want to read this book more than once.
- Kimsenin bu kitabı bir kereden fazla okumak isteyeceğini sanmıyorum.
- She was absorbed in reading comic books.
- Çizgi roman okumaya dalmıştı.
- Tom is reading over the contract right now.
- Tom şimdi baştan başa sözleşmeyi okuyor.
- I've read the first page.
- İlk sayfayı okudum.
- I'd rather not sleep and finish reading this book.
- Uyumayıp bu kitabı okumayı bitirmeyi tercih ederim.
- He doesn't read many newspapers.
- Çok fazla gazete okumaz.
- I would like something to read.
- Okuyacak bir şey istiyorum.
- Do you guys want to read what I wrote?
- Yazdıklarımı okumak ister misiniz?
- We shall go on reading this book until the end of the year.
- Biz yıl sonuna kadar bu kitabı okumaya devam edeceğiz.
- I'd like to read your new book.
- Yeni kitabınızı okumak istiyorum.
- Is anyone going to read it?
- Biri onu okuyacak mı?
- Do you read something besides the Bible?
- İncil'den başka bir şey okuyor musun?
- You should read such a good book as he is reading now.
- Onun şu anda okuduğu gibi iyi bir kitap okumalısınız.
- My sister is constantly reading comic books.
- Kız kardeşim sürekli çizgi roman okuyor.
- I would rather sit reading in the library than go home.
- Eve gitmektense kütüphanede oturup okumayı tercih ederim.
- Tom is reading the paper.
- Tom gazeteyi okuyor.
- Tom didn't read everything as carefully as he should have.
- Tom her şeyi gerektiği kadar dikkatli okumamış.
- Do you like to read Tatoeba?
- Tatoeba okumayı seviyor musun?
- The student read the book the night before the exam.
- Öğrenci sınavdan önceki gece kitabı okudu.
- She has read a lot of Tagalog books.
- Bir sürü Tagalog kitabı okumuş.
- Have you ever read any Tennyson poems?
- Sen hiç Tennyson'un şiirlerini okudun mu?
- We were in the midst of reading.
- Okumanın ortasındaydık.
- I've read all of your posts.
- Bütün mektuplarınızı okudum.
- This book isn't as interesting as the one I read last week.
- Bu kitap geçen hafta okuduğum kadar ilginç değil.
- I read the Quran.
- Kur'an okudum.
- If you can read this sentence, it's because you know how to read.
- Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, bu okumayı bildiğin içindir.
- Lately I read the book that changed my insight into many things.
- Son zamanlarda birçok şeye bakışımı değiştiren kitabı okuyorum.
- It took me several hours to read it.
- Bunu okumak birkaç saatimi aldı.
- You need to read the Quran.
- Kur'an okumalısın.
- She asked me whether I can read and write.
- Bana okuma yazma bilip bilmediğimi sordu.
- She spent the whole day reading in bed.
- Bütün günü yatakta kitap okuyarak geçirdi.
- Sami was able to read the Quran in just a few days.
- Sami sadece birkaç gün içinde Kuran'ı okumayı başardı.
- Read this now.
- Bunu şimdi oku.
- I love reading in bed.
- Yatakta kitap okumayı seviyorum.
- I have to read this.
- Bunu okumak zorundayım.
- I haven't finished reading this book.
- Bu kitabı okumayı bitirmedim.
- I can read English.
- İngilizce okuyabiliyorum.
- I'm actually reading an article on how to focus.
- Şu an konsantre olma üzerine bir makale okuyorum.
- Tom put on his glasses to read the contract.
- Tom sözleşmeyi okumak için gözlüğünü taktı.
- Don't read this sentence.
- Bu cümleyi okuma.
- I've never actually read War and Peace.
- Aslında Savaş ve Barış'ı hiç okumadım.
- She asked him to read it for her.
- Onu kendisi için okumasını rica etti.
- How do you read the last word on the third line?
- Üçüncü satırdaki son sözcüğü nasıl okuyorsunuz?
- I was in the middle of reading when I had a call from her.
- Tam kitap okuyordum ki ondan bir telefon geldi.
- Please read our disclaimer.
- Lütfen sorumluluk reddi beyanımızı okuyun.
- I have received your letter and read it with delight.
- Senin mektubunu aldım ve onu zevkle okudum.
- I can't read Tom's writing.
- Tom'un yazısını okuyamıyorum.
- You shouldn't read magazines that are harmful to you.
- Sizin için zararlı olan dergileri okumamalısınız.
- May I go out to play when I have read this book?
- Bu kitabı okuduktan sonra oynamak için dışarı çıkabilir miyim?
- I wanted to read them.
- Onları okumak istedim.
- I'm reading it.
- Onu okuyorum.
- We read the world wrong and say that it deceives us.
- Dünyayı yanlış okuyoruz ve bizi kandırdığını söylüyoruz.
- I've read many books on that subject.
- Bu konuda birçok kitap okudum.
- I need a book to read.
- Okumak için bir kitaba ihtiyacım var.
- The pupils began to read all together.
- Öğrenciler hep birlikte okumaya başladılar.
- When I was a child, I used to spend time reading alone in my room.
- Çocukken odamda tek başıma kitap okuyarak vakit geçirirdim.
- Read it out loud.
- Yüksek sesle oku.
- Tom can read very well.
- Tom çok iyi okuyabilir.
- How many books do you read a month?
- Ayda kaç kitap okuyorsun?
- I haven't read either of his novels.
- Onun romanlarından herhangi birini okumadım.
- Maybe I can make Tom read it.
- Belki Tom'a okutabilirim.
- Read the article again.
- Makaleyi tekrar okuyun.
- She likes to read everything, and she read the Quran in all the languages she knows.
- Her şeyi okumayı seviyor ve Kuran'ı bildiği tüm dillerde okudu.
- I haven't read either of those books yet.
- O kitaplardan ikisini de henüz okumadım.
- Don't read my journal.
- Günlüğümü okuma.
- You can read French, can't you?
- Fransızca okuyabiliyorsun, değil mi?
- It is a good idea to read this book.
- Bu kitabı okumak iyi bir fikir.
- Read this passage.
- Bu pasajı oku.
- She sat down to read a novel.
- O, bir roman okumak için oturdu.
- Dan didn't even read the instructions.
- Dan talimatları bile okumadı.
- He likes reading English literature.
- İngiliz edebiyatı okumayı seviyor.
- Tom read the entire book in three hours.
- Tom tüm kitabı üç saat içinde okudu.
- I think you've been reading too many comic books.
- Bence çok fazla çizgi roman okuyorsun.
- We were reading.
- Kitap okuyorduk.
- He likes to read the Chinese books his father wrote in the U.S.
- Babasının ABD'de yazdığı Çince kitapları okumayı seviyor.
- This novel is so easy that even a child can read it.
- Bu roman o kadar kolay ki bir çocuk bile okuyabilir.
- Every time I read this novel, I find it very interesting.
- Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
- I continued to read.
- Okumaya devam ettim.
- Shall I give you something to read?
- Sana okuyacak bir şeyler vereyim mi?
- Tom rarely reads magazines.
- Tom nadiren dergi okur.
- Read this book at your leisure.
- Boş zamanınızda bu kitabı okuyun.
- Can you read between the lines?
- Satır aralarını okuyabiliyor musun?
- Tom was reading a brick-thick book.
- Tom tuğla gibi bir kitap okuyordu.
- I've read about a hundred books so far.
- Ben şimdiye kadar yaklaşık yüz tane kitap okudum.
- I haven't yet read the message from Tom.
- Henüz Tom'dan gelen mesajı okumadım.
- Tom stopped reading and went to sleep.
- Tom okumayı bıraktı ve uyumaya gitti.
- It is impossible to read her handwriting.
- Onun el yazısını okumak imkansızdır.
- We were reading.
- Biz okuyorduk.
- Sami read anything related to necrophilia.
- Sami nekrofili ile ilgili her şeyi okudu.
- I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Bir kütüphane görüp de oraya gidip içindeki her şeyi okuyana kadar kalacak zamanım olmasını dilemeden asla edemem.
- When you buy a house, read the documents carefully.
- Bir ev satın aldığın zaman belgeleri dikkatli oku.
- No sooner had he done it than he began reading.
- Onu yapar yapmaz okumaya başladı.
- She advised him to read more books.
- Daha fazla kitap okumasını tavsiye etti.
- Tom will lend me a book to read.
- Tom bana okumak için bir kitap ödünç verecek.
- Would you like me to read it for you?
- Bunu sizin için okumamı ister misiniz?
- It doesn't matter what you read, but how.
- Ne okuduğun önemli değil, nasıl okuduğun önemli.
- I read this in Cosmo.
- Ben bunu Cosmo'da okudum.
- I can neither read French nor speak it.
- Fransızcayı ne okuyabilirim ne de konuşabilirim.
- Reading can develop your mind.
- Okumak zihninizi geliştirebilir.
- My husband is always reading in bed.
- Kocam her zaman yatakta kitap okur.
- Reply me via mail only when you read and understand this.
- Sadece bunu okuyup anladığında bana mail yoluyla cevap ver.
- Tom couldn't read until he was thirteen.
- Tom on üç yaşına kadar okuyamıyordu.
- What's Tom reading this summer?
- Tom bu yaz ne okuyor?
- I felt like reading the detective story.
- Canım dedektif hikayesi okumayı istedi.
- I haven't yet read all of these books.
- Henüz bu kitapların hepsini okumadım.
- You should read a lot of books while you're young.
- Gençken çok sayıda kitap okumalısın.
- What's the title of the book you're reading?
- Okuduğun kitabın adı ne?
- Could you read this for me?
- Bunu benim için okur musun?
- That was so good a book that I read it three times.
- O kadar iyi bir kitaptı ki üç kez okudum.
- He can't read.
- Okuyamıyor.
- Tom read Mary's letter over and over again.
- Tom, Mary'nin mektubunu tekrar tekrar okudu.
- I've finished reading the book I was reading.
- Okuduğum kitabı bitirdim.
- Have you read the book Tom bought for you?
- Tom'un senin için aldığı kitabı okudun mu?
- I read a couple of more chapters before I went to sleep.
- Uyumadan önce birkaç bölüm daha okudum.
- I read the Times.
- Times'ı okuyorum.
- I read a lot of books in English.
- İngilizce bir sürü kitap okudum.
- Who of those who have read the novel can forget it?
- Bu romanı okuyanlardan kim unutabilir ki?
- When the doorbell rang, Tom closed the book he was reading and got up to see who it was.
- Zil çaldığında, Tom okuduğu kitabı kapadı ve onun kim olduğunu görmek için kalktı.
- Tom is reading a history book.
- Tom bir tarih kitabı okuyor.
- This English novel is not easy enough for you to read in a week.
- Bu İngilizce roman sizin bir haftada okuyabileceğiniz kadar kolay değil.
- Did you read the license agreement?
- Lisans anlaşmasını okudun mu?
- Tom didn't read the contract.
- Tom sözleşmeyi okumadı.
- I'll read more attentively.
- Ben daha dikkatlice okuyacağım.
- You are what you read.
- Ne okuyorsan osun.
- You can read a lot more than you think you can.
- Düşündüğünüzden çok daha fazlasını okuyabilirsiniz.
- It is easy to read this book.
- Bu kitabı okumak çok kolay.
- I can't read Tom's mind.
- Ben Tom'un aklını okuyamam.
- Tom sat on the porch, reading the evening paper.
- Tom verandada oturmuş akşam gazetesini okuyordu.
- I like to read.
- Okumayı severim.
- I'm usually better at reading.
- Ben genellikle okumada daha iyiyim.
- You should read as many books as possible.
- Mümkün olduğunca çok kitap okumalısın.
- He read the letter in a loud voice.
- O, mektubu yüksek sesle okudu.
- They love reading.
- Onlar okumayı seviyorlar.
- He got tired of reading.
- Okumaktan yoruldu.
- We don't have to read that.
- Onu okumak zorunda değiliz.
- I like reading Tom's blog.
- Tom'un blogunu okumayı seviyorum.
- It kept me from reading.
- Beni okumaktan alıkoydu.
- You don't have to stop reading just because I'm here.
- Burada olduğum için okumayı bırakmak zorunda değilsin.
- He got out a book and read.
- Bir kitap çıkarıp okudu.
- Tom is good at reading maps.
- Tom haritaları okumada iyidir.
- We read the letter again and again.
- Mektubu tekrar tekrar okuduk.
- Tom doesn't want to read that book.
- Tom o kitabı okumak istemiyor.
- I found it difficult to read the book.
- Kitabı okumak bana zor geldi.
- Tom has read both of these books.
- Tom bu kitapların her ikisini de okudu.
- Would you mind reading a bedtime story to Tom?
- Tom'a masal okur musun?
- This book is written in simple English, so it should be easy for you to read.
- Bu kitap basit bir İngilizceyle yazılmış, bu yüzden sizin için okuması kolay olmalı.
- I've read every one of these books.
- Bu kitapların her birini okudum.
- Tom hasn't yet read any of these books.
- Tom henüz bu kitaplardan hiçbirini okumadı.
- Tom read the poem he wrote for Mary.
- Tom, Mary için yazdığı şiiri okudu.
- Tom can read some French, but he can't speak it at all.
- Tom biraz Fransızca okuyabiliyor ama hiç konuşamıyor.
- This story is worth reading again.
- Bu hikaye tekrar okumaya değer.
- I don't need to read it.
- Onu okumama gerek yok.
- Tom asked Mary if he could read her mother's letter.
- Tom Mary'ye annesinin mektubunu okuyup okuyamayacağını sordu.
- I don't know how to read between the lines.
- Satır aralarını nasıl okuyacağımı bilmiyorum.
- Tom picked out a book to read.
- Tom okumak için bir kitap seçti.
- Tom tried to read Mary's name tag.
- Tom, Mary'nin isim etiketini okumaya çalıştı.
- I've never finished reading the books that I don't like.
- Sevmediğim kitapları okumayı hiç bitirmedim.
- No one reads in the library.
- Hiç kimse kütüphanede okumuyor.
- Tom made me read this book.
- Tom bana bu kitabı okuttu.
- Please read the instructions in detail.
- Lütfen talimatları detaylıca okuyun.
- In order to keep informed, I try to read as much as possible.
- Haberdar olmak için mümkün olduğunca çok okumaya çalışıyorum.
- She enjoys reading scientific articles.
- Bilimsel makaleler okumaktan hoşlanıyor.
- I've got little time for reading these days.
- Bugünlerde okumak için çok az zamanım var.
- I've already read today's paper.
- Bugünün gazetesini çoktan okudum.
- All Tom does is read.
- Tom'un tek yaptığı okumak.
- I didn't read it.
- Onu okumadım.
- It is worthwhile to read the book.
- Kitabı okumak, faydalı olacaktır.
- Written in simple English, this book is easy to read.
- Basit bir İngilizce ile yazılmış olan bu kitabı okumak çok kolay.
- She never reads.
- Hiç okumuyor.
- Every time I read this book, I find something new.
- Bu kitabı her okuduğumda yeni bir şey bulurum.
- The girl asked her father to read the book to her.
- Kız, babasından ona kitabı okumasını istedi.
- I read the whole book in one evening.
- Bütün kitabı bir gecede okudum.
- I've finished reading all the books you lent me.
- Bana ödünç verdiğin tüm kitapları okumayı bitirdim.
- Mary likes reading English literature.
- Mary İngiliz edebiyatı okumayı seviyor.
- I have no time to read this book.
- Bu kitabı okuyacak zamanım yok.
- Stories are meant for reading.
- Hikayeler okumak içindir.
- I like to read the news.
- Haberleri okumayı severim.
- He was able to get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi edinebildi.
- Why didn't you read the magazine?
- Neden dergiyi okumadın?
- Do you read French every day?
- Her gün Fransızca okuyor musun?
- I've already read some of what you wrote.
- Yazdıklarından bazılarını zaten okudum.
- Autumn is the best season for reading.
- Sonbahar okumak için en iyi mevsimdir.
- Please read that book.
- Lütfen o kitabı okuyun.
- I was just reading.
- Sadece okuyordum.
- The children want you to read them a story.
- Çocuklar onlara bir hikaye okumanı istiyor.
- If you can read this sentence, then you're able to read.
- Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur.
- The telephone rang while I was reading.
- Ben okuyorken telefon çaldı.
- Why are you reading that book?
- O kitabı neden okuyorsun?
- Tom likes reading magazines.
- Tom dergi okumaktan hoşlanır.
- He sat down to read a story.
- Bir hikaye okumak için oturdu.
- I would read this book, but I don't have the time.
- Bu kitabı okumak isterdim ama zamanım yok.
- I read the message.
- Ben mesajı okudum.
- While you're young, you should read a lot.
- Gençken çok okumalısın.
- I want to read as many English books as possible this year.
- Bu yıl mümkün olduğunca çok İngilizce kitap okumak istiyorum.
- I profited from reading this book.
- Bu kitabı okumak benim için yararlı oldu.
- I've read both these books.
- Bu kitapların her ikisini de okudum.
- I read a couple of more chapters before I went to sleep.
- Uyumaya gitmeden önce birkaç bölüm daha okudum.
- Tired of reading, she took a nap.
- Okumaktan yorulunca biraz kestirdi.
- Tom read the letter a third time.
- Tom mektubu üçüncü kez okudu.
- She enjoys reading novels.
- O, roman okumaktan keyif alır.
- His writing is impossible to read.
- Onun yazısını okumak imkansızdır.
- Tom stopped reading for a moment.
- Tom bir an okumayı bıraktı.
- I've read all about you.
- Senin hakkında her şeyi okudum.
- She lent me two books; I still haven't read any of them.
- Bana iki kitap ödünç verdi; hala hiçbirini okumadım.
- Would you mind reading it to me?
- Bana okur musun?
- Why do you need to read such a book?
- Niçin böyle bir kitabı okuma ihtiyacı duyuyorsun?
- Daddy, can you read me a story before I go to sleep?
- Baba, ben uyumadan bana bir öykü okur musun?
- He complains of not having enough time to read.
- Okumak için yeterli zamanı olmadığından şikayet ediyor.
- I don't have the time to read that book.
- O kitabı okuyacak zamanım yok.
- The boy is learning to read and write.
- Çocuk okuma yazma öğreniyor.
- Let's read Lesson 3.
- Ders 3'ü okuyalım.
- Tom read a lot.
- Tom çok okur.
- The girl reads with her grandfather.
- Kız büyükbabasıyla okuyor.
- I've only read the first part of the book.
- Kitabın sadece ilk bölümünü okudum.
- She was reading.
- O okuyordu.
- She had no sooner read his letter than she tore it up.
- Mektubu okur okumaz yırtıp attı.
- I enjoyed reading this book.
- Bu kitabı okumaktan zevk aldım.
- Tom put down the book he was reading.
- Tom okuduğu kitabı bıraktı.
- I continued reading the book.
- Kitabı okumaya devam ettim.
- I can't read sheet music.
- Nota okuyamıyorum.
- The author has a lucid writing style that makes the book enjoyable to read.
- Yazarın kitabı okumayı keyifli kılan anlaşılır bir yazım tarzı var.
- Tom has read every one of these books.
- Tom bu kitapların hepsini okudu.
- This book is written in simple English, so it should be easy for you to read.
- Bu kitap basit İngilizceyle yazılmıştır, bu nedenle okumak senin için kolay olmalı.
- Tom didn't read any of the messages Mary sent to him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği mesajların hiçbirini okumadı.
- I've read it.
- Ben bunu okudum.
- You love reading, don't you?
- Okumayı seviyorsun, değil mi?
- I went on with my reading.
- Okumaya devam ettim.
- Tom wondered if Mary understood what she was reading.
- Tom Mary'nin okuduğu şeyi anlayıp anlamadığını merak ediyordu.
- Try as you may, you will not be able to read as many as five novels in a day.
- Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bir günde beş roman okuyamazsınız.
- She enjoys reading novels.
- Roman okumaktan hoşlanıyor.
- Buy a book and read it.
- Bir kitap al ve oku.
- I'd like you to read this book.
- Bu kitabı okumanı istiyorum.
- Have you read the leading article in today's paper?
- Bugünkü gazetede baş makaleyi okudun mu?
- Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text.
- Ali, Celaleddin Rumi'nin Mesnevi'sini orijinal metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.
- Tom hasn't read any of these books.
- Tom bu kitaplardan hiçbirini okumadı.
- Reading is my passion.
- Okumak benim tutkum.
- He reads before bedtime.
- O yatmadan önce kitap okur.
- Sami opened the Quran and read a few verses.
- Sami Kuran'ı açıp birkaç ayet okudu.
- Tom read Mary's name tag.
- Tom, Mary'nin isimliğini okudu.
- I can speak Chinese, but I can't read it.
- Çince konuşabiliyorum ama okuyamıyorum.
- Tom read the note again.
- Tom notu tekrar okudu.
- They're reading.
- Onlar okuyorlar.
- This book is too difficult for you to read.
- Bu kitabı okumak senin için çok zor.
- I've read this book before.
- Bu kitabı daha önce okumuştum.
- I've started reading novels in French.
- Fransızca romanlar okumaya başladım.
- Did you read that thick book?
- O kalın kitabı okudun mu?
- I read a synopsis of the film.
- Ben filmin bir özetini okudum.
- Sami wanted to read about Islam.
- Sami İslam hakkında okuyup bilgilenmek istiyordu.
- I read a lot of books.
- Ben bir sürü kitap okudum.
- The teacher asked me to read my paper in front of the class.
- Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
- Mom, could you read me a bedtime story?
- Anne, bana yatmadan önce bir masal okur musun?
- Please read after me.
- Lütfen benden sonra okuyunuz.
- Read the meter.
- Metreyi oku.
- This is the most interesting book I've ever read.
- Bu şimdiye kadar okuduğum en ilginç kitap.
- Should I bring something to read?
- Okumak için bir şeyler getireyim mi?
- Edward read the text.
- Edward metni okudu.
- Read the kind of books that teach you something.
- Size bir şeyler öğretecek türden kitaplar okuyun.
- Tom hasn't read the letter yet.
- Tom mektubu henüz okumadı.
- He reads the paper every morning.
- Her sabah gazete okuyor.
- You like reading English literature, don't you?
- İngiliz edebiyatı okumayı seviyorsun, değil mi?
- You need to read between the lines.
- Satır aralarını okuman gerekir.
- When I read Tom's report card, I was really mad at him.
- Tom'un karnesini okuduğumda, ben ona gerçekten kızdım.
- Read what's on the label.
- Etikette ne yazdığını oku.
- Don't read my diary.
- Günlüğümü okuma.
- I can barely read his writing.
- Yazısını zar zor okuyabiliyorum.
- Have you ever read the Koran?
- Hiç Kur'an okudun mu?
- Have you read any good books lately?
- Son zamanlarda hiç iyi kitaplar okudun mu?
- I read the article you told me about.
- Bana bahsettiğin makaleyi okudum.
- I had been reading for an hour when he came in.
- O içeri girdiğinde bir saattir kitap okuyordum.
- This book is too difficult for me to read.
- Bu kitap okuyamayacağım kadar zor.
- Tom doesn't need to read this if he doesn't want to.
- Tom istemiyorsa bunu okumak zorunda değil.
- I've read all the books in Tom's library.
- Tom'un kütüphanesindeki tüm kitapları okudum.
- She likes reading better than anything else.
- Okumayı başka her şeyden daha çok sever.
- I started reading this book last Monday.
- Geçen Pazartesi günü bu kitabı okumaya başladım.
- Did you read the whole report?
- Raporun tamamını okudun mu?
- This book seemed hard to read to me.
- Bu kitabı okumak bana zor geldi.
- You can read anything you want.
- İstediğin her şeyi okuyabilirsin.
- Do you know what kind of books Tom likes to read?
- Tom'un ne tür kitaplar okumayı sevdiğini biliyor musun?
- Sami has read every one of those books.
- Sami bu kitapların her birini okudu.
- This book is easy to read.
- Bu kitabı okumak kolaydır.
- Have you already read the newspaper today?
- Bugün gazete okudun mu?
- I read several books last week, including yours.
- Geçen hafta, seninkiler de dahil, çeşitli kitaplar okudum.
- I can't reach the book on the top shelf that I want to read.
- Okumak istediğim üst raftaki kitaba ulaşamıyorum.
- I read the newspaper every day when I was in college.
- Üniversitedeyken her gün gazeteyi okudum.
- He continued reading the book.
- O, kitabı okumaya devam etti.
- I thought you might want to read this.
- Bunu okumak isteyebileceğini düşündüm.
- You can read the program of the festival on the brochure.
- Festival programını broşürden okuyabilirsiniz.
- Tom has read every book in his school's library.
- Tom okulunun kütüphanesinde bulunan her kitabı okudu.
- Would you like something to read?
- Okuyacak bir şey ister misin?
- I haven't yet read the book Tom lent me.
- Tom'un bana ödünç vermiş olduğu kitabı henüz okumadım.
- Are you good at sight reading music?
- Müzik okumada iyi misin?
- I can't even find time to read.
- Okumak için bile zaman bulamıyorum.
- Tom started reading when he was three years old.
- Tom üç yaşındayken okumaya başladı.
- I've finished reading that book.
- O kitabı okumayı bitirdim.
- I like reading blogs.
- Blog okumayı seviyorum.
- Are you reading this book tonight?
- Bu akşam bu kitabı mı okuyorsun?
- She never reads.
- O asla okumaz.
- He was too sleepy to read the evening newspaper.
- Akşam gazetesini okuyamayacak kadar uykusu vardı.
- You can't read Japanese, can you?
- Japonca okuyamıyorsun, değil mi?
- I like to read before going to sleep.
- Uyumadan önce okumayı severim.
- Tom would love to read that.
- Tom onu okumayı çok severdi.
- Adding comments makes it easier to read the code.
- Yorum eklemek kodu okumayı kolaylaştırır.
- I wouldn't want anyone to read my diary.
- Günlüğümü kimsenin okumasını istemem.
- Tom usually reads the newspaper while eating breakfast.
- Tom genellikle kahvaltı ederken gazete okur.
- Read the bottom of the page.
- Sayfanın alt kısmını okuyun.
- Sami read the Quran in a language that he understood.
- Sami Kuran'ı anladığı bir dilde okudu.
- Tom is going to lend me a book to read.
- Tom bana okumak için bir kitap ödünç verecek.
- It is better to read a few books carefully than to read many at random.
- Birkaç kitabı dikkatle okumak, birçok kitabı rastgele okumaktan daha iyidir.
- Tom reads almost no books at all.
- Tom neredeyse hiç kitap okumuyor.
- Tom read it for me.
- Tom benim için okudu.
- I didn't want you to read that.
- Okumanı istemedim.
- I don't usually read poetry.
- Genelde şiir okumam.
- We should read as many books as possible.
- Mümkün olduğu kadar çok kitap okumalıyız.
- Tom reads the Bible all day.
- Tom bütün gün İncil okuyor.
- She was absorbed in reading the magazine.
- Dergiyi okumaya dalmıştı.
- Don't let Tom read this.
- Tom'un bunu okumasına izin vermeyin.
- I have read the book.
- Kitabı okudum.
- How can you read thoughts?
- Düşünceleri nasıl okuyabiliyorsun?
- I have no books to read.
- Okuyacak hiç kitabım yok.
- Mary read the book from cover to cover in a single day.
- Mary kitabı baştan sona bir günde okudu.
- It's foolish to read such a magazine.
- Böyle bir dergiyi okumak aptalca.
- He translates faster than others read.
- O diğerlerinin okuduğundan daha hızlı çevirir.
- I'm actually reading an article on how to focus.
- Aslında nasıl odaklanılacağına dair bir makale okuyorum.
- Could you choose a couple of books for me to read?
- Okumam için birkaç kitap seçer misin?
- I don't like reading on the bus.
- Otobüste okumaktan hoşlanmam.
- Reading is very important to me.
- Okumak benim için çok önemlidir.
- I read the poem for my child.
- Şiiri çocuğum için okudum.
- Tom reads the newspaper on the train on his way to work.
- Tom işe giderken trende gazete okur.
- My son has read every book on that shelf.
- Oğlum o raftaki her kitabı okudu.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
- Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- I can't read without glasses.
- Gözlüksüz okuyamıyorum.
- Have you read any interesting books lately?
- Son zamanlarda hiç ilginç kitaplar okudun mu?
- I only wear glasses for reading.
- Ben sadece okumak için gözlük takıyorum.
- I don't want to read this here book.
- Bu kitabı okumak istemiyorum.
- Tom is reading the Bible.
- Tom İncil okuyor.
- You should take the time to read the contract carefully.
- Sözleşmeyi dikkatli bir şekilde okumak için zaman ayırmalısın.
- Tom is on the porch reading the evening paper.
- Tom sundurmada akşam gazetesini okuyor.
- I've already read that document.
- O belgeyi çoktan okudum.
- Tom sat on a bench in the park reading the Sunday newspaper.
- Tom pazar gazetesini okuyarak parktaki bir bankta oturuyordu.
- He asked me to read 5 poems.
- Benden 5 şiir okumamı istedi.
- While you are reading to me, I can do my sewing.
- Sen bana okurken,ben dikişimi yapabilirim.
- I've not read today's paper yet.
- Bugünün gazetesini henüz okumadım.
- I can't read that sign.
- O işareti okuyamıyorum.
- She wants you to learn how to read.
- Okumayı öğrenmeni istiyor.
- The policeman read Tom his rights.
- Polis Tom'a haklarını okudu.
- The restaurant was fairly empty, so I could read in peace while I ate.
- Restoran oldukça boştu, bu yüzden yemek yerken huzur içinde okudum.
- We don't have to read that.
- Bunu okumak zorunda değiliz.
- The girl is reading.
- Kız okuyor.
- I have read the novel before.
- Romanı daha önce okudum.
- You should read many books when you are young.
- Gençken çok kitap okumalısın.
- I've started to read the book.
- Kitabı okumaya başladım.
- Tom sat down to read a novel.
- Tom bir roman okumak için oturdu.
- Have you read the Lord of the Rings trilogy?
- Sen Yüzüklerin Efendisi üçlemesini okudun mu?
- Read such books as will be useful in later life.
- İleride işinize yarayacak kitapları okuyun.
- Fadil was reading from Layla's diary.
- Fadıl Leyla'nın günlüğünü okuyordu.
- We shall go on reading this book until the end of the year.
- Yıl sonuna kadar bu kitabı okumaya devam edeceğiz.
- I carried on reading the book.
- Kitabı okumaya devam ettim.
- She doesn't know how to read or write.
- Okuma yazma bilmiyor.
- Read the advertisement section if you're looking for a job.
- İş arıyorsanız ilan bölümünü okuyun.
- He reads before bedtime.
- Yatmadan önce okuyor.
- You're reading my mind.
- Aklımı okuyorsun.
- She asked me to read 5 poems.
- O 5 tane şiir okumamı istedi.
- Reading develops the mind.
- Okumak zihni geliştirir.
- I never have time to read novels anymore.
- Artık hiç roman okuyacak vaktim yok.
- It is impossible to read her handwriting.
- Onun el yazısını okumak imkansız.
- He often lies on the bed and reads.
- Sık sık yatağa uzanır ve kitap okur.
- You must not read such books as will do you harm.
- Size zarar verecek bu türden kitapları okumamalısınız.
- I don't have time for reading this book.
- Bu kitabı okumak için zamanım yok.
- I'm going to have you read the letter to me.
- Mektubu sana okutturacağım.
- He got sad after reading the letter.
- Mektubu okuduktan sonra üzüldü.
- Tom read an article about the solar system.
- Tom güneş sistemi hakkında bir makale okudu.
- Reading is the key to learning Berber vocabulary.
- Okuma, Berberice kelime öğrenmenin anahtarıdır.
- I always want to read that book.
- Ben her zaman o kitabı okumak istiyorum.
- He has read War and Peace 15 times.
- Savaş ve Barış'ı 15 kez okudu.
- It's my habit to read on the toilet.
- Tuvalette kitap okumak, benim alışkanlığım.
- I can't read handwritten script, so could you please write it in printed script?
- El yazısını okuyamıyorum, lütfen matbu yazıyla yazar mısınız?
- Don't let anyone else read this letter.
- Bu mektubu başkasının okumasına izin verme.
- Tom can still read without glasses.
- Tom hala gözlüksüz okuyabiliyor.
- The cook carefully read the recipe.
- Aşçı tarifi dikkatlice okudu.
- I'll lend you some books to read.
- Okuman için sana birkaç kitap ödünç vereceğim.
- The girls shed tears after reading the novel.
- Kızlar romanı okuduktan sonra gözyaşı döktüler.
- She read the article over and over again.
- O, tekrar tekrar makaleyi okudu.
- Tom can't read sheet music.
- Tom nota okuyamıyor.
- Tom can't read without his glasses.
- Tom gözlükleri olmadan okuyamıyor.
- I read it in some book.
- Onu bir kitapta okumuştum.
- I read only the first translation.
- Sadece ilk çeviriyi okudum.
- I read it incorrectly.
- Yanlış okudum.
- I started reading the book.
- Kitabı okumaya başladım.
- How did you find the time to read so many books?
- Bu kadar çok kitabı okuyacak zamanı nasıl buldun?
- I know that he's reading.
- Okuduğunu biliyorum.
- Would you like me to read it to you?
- Bunu size okumamı ister misiniz?
- When I read Tom's report card, I was really mad at him.
- Tom'un karnesini okuduğumda ona çok kızdım.
- I can't read small letters.
- Küçük harfleri okuyamıyorum.
- Johnny, please read the penultimate paragraph.
- Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.
- Where is the book that I read?
- Okuduğum kitap nerede?
- Do you want to read?
- Okumak ister misin?
- This book is interesting to read.
- Bu kitabı okumak ilginç.
- I read the letter again and again.
- Mektubu tekrar tekrar okudum.
- I don't read poetry.
- Şiir okumuyorum.
- This book is pretty easy for me to read.
- Bu kitabı okumak benim için oldukça kolay.
- She loves reading.
- O okumayı seviyor.
- Did you read it all?
- Hepsini okudun mu?
- Tom read the sports section first.
- Tom önce spor bölümünü okudu.
- Have you read this yet?
- Bunu daha okumadın mı?
- I think you should read it yourself.
- Bence bunu kendin okumalısın.
- Tom continued reading.
- Tom okumaya devam etti.
- When I was in elementary school, I read this book.
- Ben ilkokuldayken bu kitabı okudum.
- I haven't read today's newspaper yet.
- Ben henüz bugünkü gazeteyi okumadım.
- He reads a lot.
- Çok okuyor.
- Tom read three novels last weekend.
- Tom geçen hafta sonu üç roman okudu.
- Tom reads nothing but fiction.
- Tom kurgudan başka bir şey okumaz.
- Reading your letter made me happy.
- Mektubunu okumak beni mutlu etti.
- You should read as many books as possible.
- Mümkün olduğunca çok kitap okumalısınız.
- I did not read.
- Ben okumadım.
- Read the story aloud.
- Hikayeyi yüksek sesle oku.
- This English book is too difficult for me to read.
- Bu İngilizce kitabı okumak benim için çok zor.
- Tom read it over and over.
- Tom onu tekrar tekrar okudu.
- If you read this book again, you will have read it three times.
- Eğer bu kitabı tekrar okursan onu üç kez okumuş olacaksın.
- Sami read medical books.
- Sami tıp kitaplarını okudu.
- I really like to read.
- Okumayı gerçekten seviyorum.
- Didn't you read this book?
- Bu kitabı okumadın mı?
- Which books should I read?
- Hangi kitapları okumalıyım?
- We should read one book a month at least.
- En azından ayda bir kitap okumalıyız.
- I have to read this.
- Bunu okumalıyım.
- He has read War and Peace 15 times.
- O, Savaş ve barış'ı 15 kere okudu.
- We're reading the same book.
- Aynı kitabı okuyoruz.
- Few people seem to have read the book.
- Az sayıda insan kitabı okumuş gibi görünüyor.
- Read the passage on page 22, please.
- Sayfa 22'deki pasajı okuyun lütfen.
- Your reading is very advanced.
- Okuman çok gelişmiş.
- After she had read the letter, she tore it to pieces.
- Mektubu okuduktan sonra yırtıp parçalara ayırdı.
- For further details, read below.
- Daha fazla ayrıntı için aşağıyı oku.
- I've read both these books.
- Bu kitapların ikisini de okudum.
- Tom sat down and read the paper.
- Tom oturdu ve gazeteyi okudu.
- I was up all night reading the captivating book my grandfather gave me.
- Bütün gece büyükbabamın bana verdiği büyüleyici kitabı okudum.
- You can't believe everything you read in the paper.
- Gazetede okuduğun her şeye inanmamalısın.
- Yesterday, he read the most interesting novel.
- Dün çok ilginç bir roman okudu.
- Tom is reading my first draft right now.
- Tom şimdi ilk taslağımı okuyor.
- Read the text carefully, then answer the questions.
- Metni dikkatlice okuyun ve soruları cevaplayın.
- Tom didn't read the message Mary sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği mesajı okumadı.
- Any word in Esperanto is easy to read.
- Esperanto dilinde her kelimeyi okumak kolaydır.
- Tom has finished reading the book that Mary gave him yesterday.
- Tom dün Mary'nin ona verdiği kitabı okumayı bitirdi.
- She spent the whole day reading in bed.
- Tüm günü yatakta bir şeyler okuyarak geçirdi.
- Sami read a translation of the Quran.
- Sami Kuran'ın bir mealini okudu.
- Only he read the letter.
- Mektubu sadece o okudu.
- I have been reading this for a few hours.
- Birkaç saattir bunu okuyorum.
- Read good books.
- İyi kitaplar oku.
- When looking for a new job, do not forget to read the want ads in the newspaper.
- Yeni bir iş ararken, gazetedeki iş ilanlarını okumayı unutmayın.
- It is important for you to read many books.
- Çok kitap okumanız sizin için önemlidir.
- Please read the instructions carefully.
- Lütfen talimatları dikkatli okuyun.
- He's about to finish reading the book.
- O, kitabı okumayı bitirmek üzere.
- The boy pretended he could read, but he was holding the book upside down.
- Çocuk, okuyabiliyormuş gibi yapıyordu ama kitabı ters tutuyordu.
- He went on reading the book as if nothing had happened.
- O sanki hiçbir şey olmamış gibi kitabı okumaya devam etti.
- Have you read my essay?
- Denememi okudun mu?
- I read your report.
- Raporunu okudum.
- I haven't read it.
- Onu okumadım.
- The police handcuffed Tom and read him his rights.
- Polis Tom'u kelepçeledi ve haklarını okudu.
- I've never read Dasai.
- Dasai'yi hiç okumadım.
- All of you have to read it.
- Hepiniz onu okumak zorundasınız.
- Please read it again.
- Lütfen tekrar oku.
- May I ask what book you are reading?
- Hangi kitabı okuduğunu sorabilir miyim?
- Tom spent all weekend reading a historical novel.
- Tom bütün hafta sonunu tarihi bir roman okuyarak geçirdi.
- I'm always interested in reading his column.
- Köşe yazısını okumak her zaman ilgimi çeker.
- I read all your text messages.
- Tüm mesajlarını okudum.
- The teacher wrote something on the blackboard, but it was too small for me to read.
- Öğretmen tahtaya bir şey yazdı, ama okuyamayacağım kadar küçüktü.
- Tom's mother sat down on the bed next to him and read him a story.
- Tom'un annesi yatakta onun yanına oturdu ve ona bir hikaye okudu.
- Tom says that he reads it for the articles.
- Tom onu içindeki makaleler için okuduğunu söylüyor.
- It is better to read a few books carefully than to read many at random.
- Birkaç kitabı dikkatlice okumak, rastgele okumaktan daha iyidir.
- They're reading his book.
- Kitabını okuyorlar.
- I can't read that sign.
- O tabelayı okuyamıyorum.
- Are you finished reading the newspaper?
- Gazeteyi okumayı bitirdin mi?
- You'd better read this.
- Bunu okusan iyi olur.
- My father's little library consisted chiefly of books on polemic divinity, most of which I read.
- Babamın küçük kütüphanesi çoğunlukla polemik ilahiyat kitaplarından oluşuyordu ve ben bunların çoğunu okudum.
- He has the habit of reading the newspaper while eating.
- Onun yemek yerken gazete okuma alışkanlığı vardır.
- I love reading the messages hidden inside fortune cookies.
- Fal kurabiyelerinin içine saklanmış mesajları okumayı severim.
- Autumn is the best season for reading.
- Okumak için en iyi mevsim sonbahardır.
- Tom opened the book and started reading.
- Tom kitabı açıp okumaya başladı.
- Read what's on the label.
- Etikette olan şeyi oku.
- Can you read out the numbers under the black line?
- Siyah çizginin altındaki sayıları okuyabilir misin?
- I want something else to read.
- Okumak için başka bir şey istiyorum.
- I never read in bed.
- Yatakta hiç kitap okumam.
- I know that he reads.
- Onun okuduğunu biliyorum.
- Tom wanted to learn how to read.
- Tom okumayı öğrenmek istiyordu.
- It's foolish to read such a magazine.
- Böyle bir dergiyi okumak aptallıktır.
- You are what you read.
- Okuduğun ne ise sen osun.
- Tom doesn't read anything.
- Tom hiçbir şey okumaz.
- Tom stopped reading and went to sleep.
- Tom okumayı bıraktı ve yattı.
- Read it once more, please.
- Bir kez daha oku, lütfen.
- Did you read the entire article?
- Makalenin tamamını okudun mu?
- Tom has read every book in his school's library.
- Tom okul kütüphanesindeki tüm kitapları okudu.
- Tom is reading a short story.
- Tom kısa bir hikaye okuyor.
- We can just about read each other's minds.
- Birbirimizin aklından geçenleri okuyabiliyoruz.
- Tom likes to read.
- Tom okumayı sever.
- Why are you reading this novel?
- Neden bu romanı okuyorsun?
- Read it again, please.
- Tekrar okuyun, lütfen.
- Couldn't Tom read it?
- Tom okuyamadı mı?
- Have you read any interesting books recently?
- Son zamanlarda hiç ilginç bir kitap okudun mu?
- Did you read the book that won the prize?
- Ödülü kazanan kitabı okudun mu?
- Betty read four stories during the vacation.
- Betty, tatil sırasında dört hikaye okudu.
- Don't you read the sports pages?
- Spor sayfalarını okumuyor musun?
- He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
- The book that I read yesterday was very interesting.
- Dün okuduğum kitap çok ilginçti.
- This book is so easy that even a child can read it.
- Bu kitap o kadar kolay ki bir çocuk bile onu okuyabilir.
- Did you read that?
- Bunu okudun mu?
- I'll read both books.
- Her iki kitabı da okuyacağım.
- He wears eyeglasses to read.
- O okumak için gözlük takar.
- Every morning she reads the newspaper.
- Her sabah gazeteyi okur.
- How many books do you think you have read so far?
- Şimdiye kadar kaç tane kitap okuduğunuzu düşünüyorsunuz?
- The student is reading at the library.
- Öğrenci kütüphanede okuyor.
- I would like something to read.
- Okuyacak bir şeyler istiyorum.
- Read the bottom of the page.
- Sayfanın altını okuyun.
- I read the whole book in a day.
- Bir gün içinde bütün kitabı okudum.
- Have you read Romeo and Juliet?
- Romeo ve Juliet'i okudun mu?
- I read your letter yesterday.
- Dün mektubunuzu okudum.
- Tom can read some French, but he can't speak it at all.
- Tom biraz Fransızca okuyabilir ama onu hiç konuşamaz.
- We read about that in class.
- Bunu sınıfta okumuştuk.
- I don't even have time for reading.
- Okumak için bile zamanım yok.
- I don't like reading on the bus.
- Otobüste kitap okumayı sevmiyorum.
- Tom carefully read over the contract.
- Tom sözleşmeyi dikkatlice okudu.
- I will finish reading the book in a week.
- Bir hafta içinde kitabı okumayı bitireceğim.
- Were you reading a book at that time?
- O sırada bir kitap mı okuyordunuz?
- Tom has never read the Bible from cover to cover.
- Tom İncili başından sonuna kadar asla okumadı.
- He occasionally reads detective novels.
- Ara sıra dedektif romanları okur.
- Read the book!
- Kitabı oku!
- I've already read this book.
- Bu kitabı zaten okumuştum.
- Tom has read a lot of books.
- Tom çok kitap okumuş.
- Mary read Tom's future in her magic crystal ball.
- Mary sihirli kristal topunda Tom'un geleceğini okudu.
- Mayuko reads a good deal.
- Mayuko çok okuyor.
- Sometimes I can't even read my own handwriting.
- Bazen kendi el yazımı bile okuyamıyorum.
- I read his book.
- Onun kitabını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
- Şimdiye kadar Shakspeare'in üç eserini okudum.
- When you've finished reading that book, could you lend it to me?
- O kitabı okumayı bitirdiğinde, bana ödünç verebilir misin?
- Do you read while you're eating lunch?
- Öğle yemeği yerken kitap okur musun?
- Tom has just started learning to read.
- Tom okumayı yeni öğrenmeye başladı.
- In the evening, I read my son a book.
- Akşam oğluma kitap okudum.
- Tom usually reads the newspaper while eating breakfast.
- Tom genellikle kahvaltısını yaparken gazetesini okur.
- Tom borrowed some books from the bookstore to read over the weekend.
- Tom hafta sonu okumak için kitapçıdan bazı kitaplar ödünç aldı.
- I've read that book.
- O kitabı okudum.
- Have you read the novel Tom wrote?
- Tom'un yazdığı romanı okudunuz mu?
- I enjoyed reading this.
- Bunu okumaktan zevk aldım.
- Tom reads more books than anyone else I know.
- Tom tanıdığım herkesten daha fazla kitap okuyor.
- Sami read the story.
- Sami hikayeyi okudu.
- I think you've read too many romance novels.
- Sanırım çok fazla aşk romanı okudun.
- I can read it, but I can't speak it.
- Ben onu okuyabilirim ama konuşamam.
- I used to read a lot, but I don't read much anymore.
- Eskiden çok okurdum ama artık pek okumuyorum.
- I don't even have time for reading.
- Okumaya bile vaktim yok.
- Tom's grandfather couldn't read.
- Tom'un dedesi okuyamazdı.
- He spent much of his time reading.
- Zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.
- Read as much as possible.
- Mümkün olduğu kadar çok okuyun.
- I never read the book.
- Kitabı hiç okumadım.
- She loves to read Chinese books.
- O, Çince kitapları okumayı sever.
- We've all read that one.
- Onu hepimiz okuduk.
- Please give me the newspaper when you've finished reading it.
- Okumayı bitirdiğinde lütfen gazeteyi bana ver.
- Tom asked Mary if he could read her mother's letter.
- Tom, Mary'ye annesinin mektubunu okuyup okuyamayacağını sordu.
- The man lost no time in reading his paper.
- Adam, gazetesini okumak için hiç vakit kaybetmedi.
- I've read all the books on this shelf.
- Bu raftaki tüm kitapları okudum.
- He's reading a novel right now.
- O şu anda bir roman okuyor.
- Tom doesn't even read the newspaper.
- Tom gazete bile okumuyor.
- Tom says that he's going to read the report this afternoon.
- Tom öğleden sonra raporu okuyacağını söyledi.
- I've already finished reading this book.
- Bu kitabı okumayı önceden bitirdim.
- She loves reading.
- Okumayı seviyor.
- Tom continued reading the book.
- Tom kitabı okumaya devam etti.
- I have read every book on the shelf.
- Raftaki her kitabı okudum.
- I know how to read people.
- İnsanları nasıl okuyacağımı biliyorum.
- Tom can read the International Phonetic Alphabet.
- Tom Uluslararası Fonetik Alfabeyi okuyabilir.
- What are you reading?
- Ne okuyorsun?
- You love reading, don't you?
- Sen okumayı seviyorsun, değil mi?
- She read the children an amusing story.
- Çocuklara eğlenceli bir hikaye okudu.
- Mayuko reads a good deal.
- Mayuko, çok okur.
- Tom has been reading my mail.
- Tom mektuplarımı okuyordu.
- I didn't read the paper, but I read the abstract.
- Makaleyi okumadım ama özetini okumuştum.
- While you play, I read.
- Sen oynarken, ben okuyorum.
- Sami opened the Quran and read a few verses.
- Sami Kuran'ı açtı ve birkaç ayet okudu.
- Have you read Tom Jackson's new book?
- Tom Jackson'un yeni kitabını okudun mu?
- Have you read the notice?
- İlanı okudun mu?
- I learnt a little English when Canadians worked in our neighborhood, but I still can't read in this language.
- Kanadalılar bizim mahallede çalışırken biraz İngilizce öğrendim ama hala bu dilde okuyamıyorum.
- I've read a lot of books on that subject.
- Bu konuda çok kitap okudum.
- Time will pass quite quickly when you read something.
- Bir şeyler okuduğunuzda zaman oldukça hızlı geçecektir.
- Tom stopped reading the book.
- Tom kitabı okumayı bıraktı.
- I'll read the book.
- Kitabı okuyacağım.
- Tom may have read the letter.
- Tom mektubu okumuş olabilir.
- What're you reading?
- Ne okuyorsun?
- Don't let him read this.
- Bunu okumasına izin verme.
- I can read this language very well, but I can't understand it at all when it's spoken.
- Bu dili çok iyi okuyabiliyorum, ancak konuşulduğunda anlayamıyorum.
- Few students know how to read Latin.
- Çok az öğrenci Latince okumayı bilir.
- I just want something to read.
- Sadece okuyacak bir şey istiyorum.
- I can read and write English without any problems.
- İngilizceyi herhangi bir sorun olmadan okuyup yazabilirim.
- Do you know which book she wants to read?
- Hangi kitabı okumak istediğini biliyor musun?
- He is always reading.
- O her zaman okuyor.
- Tom neither reads nor writes.
- Tom ne okur ne de yazar.
- Tom still has to read three more chapters.
- Tom hâlâ üç bölüm daha okumalı.
- I'm looking forward to reading Ayako's diary again.
- Ayakos'un günlüğünü tekrar okumaya can atıyorum.
- I read Tom's message first.
- İlk önce Tom'un mesajını okudum.
- I don't have time to read.
- Okumak için zamanım yok.
- Will someone read me a story?
- Biri bana hikaye okuyabilir mi?
- Sami read the whole Quran in Ramadan.
- Sami ramazanda Kuran'ı baştan sona okudu.
- I never read this book without being reminded of my old days.
- Bu kitabı okuduğumda eski günlerimi hatırlamadan edemem.
- Read one sentence each.
- Her bir cümleyi okuyun.
- While reading the book, I felt asleep.
- Kitap okuyorken, uyuyakaldım.
- I read Tom's letter to Mary.
- Tom'un Mary'ye yazdığı mektubu okudum.
- Tom is in bed reading.
- Tom yatakta okuyor.
- I remember reading about it.
- Bunun hakkında okuduğumu hatırlıyorum.
- I like reading Tom's blog.
- Tom'un web günlüğünü okumayı severim.
- Tom taught Mary how to read.
- Tom Mary'ye okumayı öğretti.
- You must read this book.
- Bu kitabı okumalısın.
- I hope Tom doesn't read this.
- Umarım Tom bunu okumaz.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerinize zarar verebilir.
- I like reading American novels.
- Amerikan romanları okumayı seviyorum.
- Tom doesn't read very often.
- Tom çok sık okumaz.
- Sami read anything related to necrophilia.
- Sami, nekrofili ile ilgili her şeyi okudu.
- He read the poem with a loud voice.
- Şiiri yüksek sesle okudu.
- I read that story in some book.
- Bu hikayeyi bir kitapta okumuştum.
- Tom likes to read in the evening.
- Tom akşamları kitap okumayı sever.
- I read a lot of books in French.
- Birçok Fransızca kitap okudum.
- I read his Berber poems.
- Onun Berberice şiirlerini okudum.
- Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text.
- Ali, Mevlana'nın Mesnevisini asıl metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.
- Tom can read the International Phonetic Alphabet.
- Tom Uluslararası Fonetik Alfabeyi okuyabiliyor.
- No one wants to read my post.
- Kimse paylaşımımı okumak istemiyor.
- Here is a new magazine for you to read.
- İşte okuman için yeni bir dergi.
- I don't usually read poetry.
- Genellikle şiir okumam.
- Sami felt like he couldn't stop reading the Quran.
- Sami Kuran okumayı bırakamayacağını hissediyordu.
- Why were you reading it?
- Onu neden okuyordunuz?
- Read the kind of books that are useful to you.
- Sana faydalı olan kitap türünü oku.
- She lay down on the floor and started reading.
- Yere uzandı ve kitap okumaya başladı.
- He has the habit of reading the newspaper while eating.
- Yemek yerken gazete okuma alışkanlığı var.
- What is the use of reading magazines?
- Dergi okumanın ne faydası var?
- I thought that book was difficult to read.
- O kitabı okumanın zor olduğunu düşündüm.
- I read The New York Times.
- The New York Times'ı okudum.
- I read the song to my child.
- Şarkıyı çocuğuma okudum.
- It took her more than three months to read through the magazine.
- Dergiyi okuması üç aydan fazla sürdü.
- I am reading a play.
- Bir oyun okuyorum.
- Tom likes to read in the evening.
- Tom akşamları okumayı sever.
- I read an interesting article this morning.
- Bu sabah ilginç bir makale okudum.
- I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Ne zaman bir kütüphane görsem; gönlümden hep gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmak geçer.
- Tom enjoys reading French literature.
- Tom Fransız edebiyatı okumaktan hoşlanıyor.
- He finished reading the letter.
- Mektubu okumayı bitirdi.
- I need to read but I don't have books!
- Okumam gerekiyor ama kitaplarım yok!
- Please read it once more.
- Lütfen bunu bir kez daha oku.
- I didn't read the report.
- Raporu okumadım.
- Of course I should read this book.
- Tabii ki bu kitabı okumalıyım.
- He amused himself by reading a detective story.
- O bir dedektif hikaye okuyarak kendini eğlendirdi.
- We should read the newspaper so as not to lag behind the times.
- Çağın gerisinde kalmamak için gazete okumalıyız.
- I felt like reading the detective story.
- Dedektif hikayesini okuyormuş gibi hissettim.
- Read this book at your leisure.
- Boş zamanında bu kitabı oku.
- Here's something I want you to read.
- Okumanı istediğim bir şey var.
- He read the entire Old Testament in one year.
- Eski Ahit'in tamamını bir yılda okudu.
- Tom wants a book to read.
- Tom okumak için bir kitap istiyor.
- I like reading American novels.
- Amerikan romanları okumayı severim.
- Have you finished reading the book?
- Kitabı okumayı bitirdin mi?
- I am reading Persian.
- Fars dili okuyorum.
- I haven't yet finished reading that book.
- O kitabı okumayı henüz bitirmedim.
- She loves to read Chinese books.
- Çince kitaplar okumayı seviyor.
- I assume you've read my report.
- Sanırım raporumu okudun.
- Read this book from cover to cover.
- Bu kitabı baştan sona kadar oku.
- I have many books that I haven't read.
- Okumadığım bir sürü kitabım var.
- Reading of literature nourishes the mind.
- Edebiyat okumak zihnimizi besler.
- He doesn't read many newspapers.
- O, çok gazete okumaz.
- I want to read this book.
- Bu kitabı okumak istiyorum.
- Have you ever read Gone With the Wind?
- Hiç Rüzgar Gibi Geçti'yi okudun mu?
- He enjoyed reading detective stories.
- O, polisiye hikâyeler okumaktan hoşlandı.
- What's Tom reading now?
- Tom şimdi ne okuyor?
- I must read it page by page.
- Bunu sayfa sayfa okumalıyım.
- You may read whichever book you like.
- İstediğin kitabı okuyabilirsin.
- I've been able to read since I was six years old.
- Altı yaşından beri okuyabiliyorum.
- We don't have to read that.
- Okumak zorunda değiliz.
- Tom is reading the sports page.
- Tom spor sayfasını okuyor.
- Which books do you like to read most?
- En çok hangi kitapları okumaktan hoşlanırsın?
- Tom read lots of books.
- Tom çok kitap okur.
- I asked Tom what he was reading.
- Tom'a ne okuduğunu sordum.
- I read all of my books on my phone.
- Bütün kitaplarımı telefonumdan okuyorum.
- She read the letter over and over again.
- Mektubu tekrar tekrar okudu.
- The teacher asked Tom to read his essay aloud.
- Öğretmen Tom'dan denemesini yüksek sesle okumasını istedi.
- She lay down on the floor and started reading.
- Yere uzandı ve okumaya başladı.
- I haven't yet read the book you're talking about.
- Bahsettiğin kitabı henüz okumadım.
- He will be reading a historical novel.
- Tarihi bir roman okuyacak.
- Tom won't go to sleep unless you read him a story.
- Tom, sen ona masal okumadıkça uyumayacak.
- Tom finished reading the book and returned it to Mary.
- Tom kitabı okumayı bitirdi ve Mary'ye geri verdi.
- Did you actually read that?
- Bunu gerçekten okudunuz mu?
- I have promised myself to read more books.
- Daha çok kitap okumak için kendime söz verdim.
- We shall go on reading this book till the end of the year.
- Yılın sonuna kadar bu kitabı okumaya devam edeceğiz.
- She asked him to read it for her.
- Ondan kendisi için okumasını istedi.
- This is the very book that I wanted to read.
- Bu tam da okumak istediğim kitap.
- Nobody read about my country.
- Kimse benim ülkem hakkında okumadı.
- I'd rather read.
- Ben okumayı tercih ederim.
- I've already read both of these books.
- Bu kitapların ikisini de okudum.
- No matter how many times I read that sentence, I couldn't understand it.
- O cümleyi kaç kere okuduysam anlayamadım.
- Tom would love to read that.
- Tom bunu okumayı çok isterdi.
- Are you still reading that book?
- Hala o kitabı mı okuyorsun?
- You don't have to stop reading just because I'm here.
- Ben buradayım diye okumayı bırakmak zorunda değilsin.
- I've been reading this book.
- Bu kitabı okuyordum.
- Cáit is reading the newspaper.
- Cait gazete okuyor.
- I haven't read this book.
- Ben bu kitabı okumadım.
- The more we know about life, the better we can understand what we read.
- Hayat hakkında ne kadar çok şey bilirsek, okuduklarımızı da o kadar iyi anlayabiliriz.
- I didn't read the story.
- Hikayeyi okumadım.
- You must read the textbook closely.
- Ders kitabını dikkatle okumalısın.
- It was not until she finished reading the book that she noticed who had written it.
- Bu kimin yazdığını fark ettiği kitabı okumayı bitirene kadar değildi.
- I don't like to read Freud.
- Ben Freud okumaktan hoşlanmıyorum.
- I can read English.
- İngilizce okuyabilirim.
- Have you ever read the Constitution of Japan?
- Hiç Japonya Anayasası'nı okudunuz mu?
- I never have time to read novels anymore.
- Artık roman okumaya hiç vaktim yok.
- I haven't yet read the book you're talking about.
- Bahsettiğiniz kitabı henüz okumadım.
- He often reads contemporary authors.
- Sık sık çağdaş yazarları okur.
- Have you read this morning's paper?
- Bu sabahki gazeteyi okudun mu?
- I think you'll really enjoy reading this book.
- Bence bu kitabı okumaktan gerçekten keyif alacaksın.
- Why are you reading that?
- Onu neden okuyorsun?
- I read the novels.
- Romanları okudum.
- Tom read it out loud.
- Tom onu sesli okudu.
- Read all the comments.
- Tüm yorumları okuyun.
- I have enjoyed reading this novel a lot.
- Bu romanı okumaktan çok keyif aldım.
- As soon as she read the letter, she began to cry.
- O, mektubu okur okumaz ağlamaya başladı.
- If you have finished reading the book, return it to the library.
- Kitabı okumayı bitirdiysen kütüphaneye iade et.
- He read the book from cover to cover.
- Kitabı baştan sona okudu.
- Have you already read this?
- Bunu daha önce okudun mu?
- I could read between the lines.
- Satır aralarını okuyabiliyorum.
- I didn't read the message.
- Mesajı okumadım.
- Tom read everything he could find.
- Tom bulabildiği her şeyi okudu.
- You can read French, can't you?
- Fransızca okuyabilirsin, değil mi?
- Tom hasn't read the report you wrote.
- Tom yazdığın raporu okumadı.
- Have you finished the suggested reading?
- Önerilen okumayı bitirdin mi?
- He was absorbed in reading when I visited him.
- Onu ziyaret ettiğimde okumaya dalmıştı.
- Tom suggested that I read the contract again.
- Tom sözleşmeyi tekrar okumamı önerdi.
- I just read a really good book.
- Az önce gerçekten iyi bir kitap okudum.
- I want to read a bit more on Algeria.
- Cezayir hakkında biraz daha okuma yapmak istiyorum.
- Tom loves to read.
- Tom okumayı sever.
- Jim can read Japanese.
- Jim, Japonca okuyabiliyor.
- Please read that book.
- Lütfen şu kitabı oku.
- He stayed up all night reading a novel.
- Bütün gece bir roman okuyarak uyanık kaldı.
- I've read all the books that you recommended me.
- Bana tavsiye ettiğin tüm kitapları okudum.
- Since it's written in simple English, this book is easy to read.
- Basit bir İngilizceyle yazıldığı için bu kitabı okumak kolay.
- Are you finished reading the newspaper?
- Gazete okumayı bitirdin mi?
- Why would you read that?
- Bunu neden okuyasın ki?
- Tom has read a lot of books in French.
- Tom çok fazla Fransızca kitap okudu.
- What are you reading right now?
- Şu anda ne okuyorsun?
- The fact is that she didn't even read the letter.
- Gerçek şu ki, mektubu okumadı bile.
- Tom can't read without his glasses.
- Tom gözlüğü olmadan okuyamaz.
- You had better read your teacher's comments on your compositions one more time.
- Öğretmeninin kompozisyonlarınla ilgili yorumlarını bir kez daha okusan iyi olur.
- I can read many foreign languages, but speak none.
- Birçok yabancı dil okuyabilirim ama hiçbirini konuşamam.
- Tom likes to read French literature.
- Tom Fransız edebiyatı okumayı seviyor.
- I can read French, but I can't speak it very well.
- Fransızca okuyabiliyorum ama çok iyi konuşamıyorum.
- I can read French, but I'm not good at speaking it.
- Fransızca okuyabiliyorum ama konuşmada iyi değilim.
- Do you want something to read?
- Okuyacak bir şey ister misin?
- You've got to read this.
- Bunu okumalısın.
- It'll take me a long time to finish reading that book.
- O kitabı okumayı bitirmem uzun zaman alacak.
- I like to read jokes.
- Fıkra okumayı severim.
- I'm reading a fascinating memoir.
- Büyüleyici bir anı kitabı okuyorum.
- I don't mind reading manuals.
- Kılavuzları okumayı umursamıyorum.
- I hope Tom didn't read that.
- Umarım Tom bunu okumamıştır.
- Have you read this book yet?
- Bu kitabı okudun mu?
- Tom reads slowly.
- Tom yavaş okuyor.
- I love to read.
- Okumayı seviyorum.
- I was reading a letter when he entered.
- O girdiğinde ben bir mektup okuyordum.
- You should by all means read the book.
- Bu kitabı mutlaka okumalısın.
- Have you ever read this?
- Bunu hiç okudun mu?
- Which story do you want me to read?
- Hangi hikayeyi okumamı istersin?
- I can read many foreign languages, but speak none of them.
- Pek çok yabancı dili okuyabiliyorum ama hiçbirini konuşamıyorum.
- I've already finished reading the book that Tom gave me yesterday.
- Tom'un dün bana verdiği kitabı okumayı çoktan bitirdim.
- Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Öğretmenler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
- I'm very impressed to read your profile.
- Profilini okumaktan çok etkilendim.
- That employee can neither write nor read.
- Bu personel ne yazabiliyor ne de okuyabiliyor.
- Tom reads a lot.
- Tom çok okur.
- I didn't want you to read that.
- Onu okumanızı istememiştim.
- I'll lend you the book as soon as I'm done reading it.
- Kitabı okumayı bitirir bitirmez sana ödünç vereceğim.
- I like cooking and reading.
- Yemek yapmayı ve okumayı severim.
- Maybe I can make Tom read it.
- Bunu Tom'a okutabilirim belki.
- Adding comments makes reading the code easier.
- Yorum eklemek şifreyi okumayı daha kolay hale getirir.
- I have already read the book several years ago.
- Bu kitabı birkaç yıl önce okumuştum.
- I have read all his novels.
- Ben onun bütün romanlarını okudum.
- I've been reading a lot.
- Çok kitap okuyorum.
- I've read some of these books.
- Bu kitapların bazılarını okudum.
- She was absorbed in reading comic books.
- Çizgi romanlar okumaya dalmıştı.
- We'll teach you how to read.
- Sana okumayı öğreteceğiz.
- I read in the newspaper that he had been murdered.
- Gazetede onun öldürüldüğünü okudum.
- I haven't read all of her novels.
- Romanlarının hepsini okumadım.
- When Sami finished reading the Quran, he cried.
- Sami Kuran'ı okumayı bitirince ağladı.
- Do you read magazines more than once a week?
- Haftada bir kereden daha fazla dergi okuyor musunuz?
- My mother can't read without glasses.
- Annem gözlüksüz okuyamaz.
- Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan bir sözleşmeyi imzalamadan önce tüm hüküm ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
- I suggest you have a native speaker read over your report to make sure there are no errors.
- Herhangi bir hata olmadığından emin olmak için raporunuzu ana dil konuşan birine okutmanızı öneririm.
- I read this article yesterday.
- Bu makaleyi dün okudum.
- Which newspaper do you read?
- Sen hangi gazeteyi okuyorsun?
- I read the whole book in a day.
- Bütün kitabı bir günde okudum.
- Tom couldn't read until he was thirteen.
- Tom on üç yaşına kadar okuyamadı.
- Sami read the script.
- Sami senaryoyu okudu.
- He reads the newspaper every morning.
- O, her sabah gazete okur.
- I read the message.
- Mesajı okudum.
- Why didn't you read the magazine?
- Dergiyi niçin okumadın?
- Tom is reading a Bildungsroman.
- Tom bir bildungsroman okuyor.
- Tom stopped reading his book and looked up at Mary.
- Tom kitabını okumayı kesti ve Mary'ye baktı.
- To understand it, you have only to read this book.
- Onu anlamak için, yalnızca bu kitabı okumak zorundasın.
- You should read Rumi's Mathnawi.
- Mevlana'nın Mesnevi'sini okumalısınız.
- I read the entire works of Milton over the holiday.
- Tatil sırasında ben Milton'ın tüm eserlerini okudum.
- Which books do you like to read most?
- En çok hangi kitapları okumayı seviyorsun?
- Can you read a French newspaper?
- Fransızca bir gazeteyi okuyabilir misin?
- I like to read before I go to bed.
- Yatmadan önce okumayı severim.
- Tom hasn't read the morning paper yet.
- Tom sabah gazetesini henüz okumadı.
- I'll be waiting to read about you in newspapers.
- Gazetelerde senin hakkında bir şeyler okumak için bekliyor olacağım.
- The more we know about life, the better we can understand what we read.
- Hayat hakkında ne kadar çok şey bilirsek, okuduklarımızı o kadar iyi anlayabiliriz.
- Do you have to read that report today?
- Bugün o raporu okuyacak vaktin var mı?
- She reads the newspaper every morning.
- Her sabah gazete okuyor.
- Reading is my passion.
- Okuma benim tutkum.
- She lent me two books; I still haven't read any of them.
- O bana iki kitap ödünç verdi, henüz hiçbirini okumadım.
- Tom could read before he started going to school.
- Tom okula gitmeye başlamadan önce okuyabiliyordu.
- I don't like reading on the train.
- Trende kitap okumayı sevmiyorum.
- Read the letter in front of everyone.
- Mektubu herkesin önünde oku.
- Have you ever read the Old Testament?
- Eski Ahit'i hiç okudunuz mu?
- You should read between the lines.
- Satır aralarını okumalısın.
- Tom can't read.
- Tom okuyamıyor.
- I don't have the time to read that book.
- O kitabı okumak için zamanım yok.
- Tom has always had trouble reading between the lines.
- Tom her zaman satır aralarını okumakta zorluk çekti.
- Will you read this cookbook?
- Bu yemek kitabını okuyacak mısın?
- I've just read this book.
- Bu kitabı yeni okudum.
- I brought you some more books to read.
- Okuman için biraz daha kitap getirdim.
- Have you read the book already?
- Kitabı okudun mu?
- About how many books did you read last year?
- Geçen sene yaklaşık kaç tane kitap okudun?
- He reads the newspaper.
- O, gazeteyi okur.
- I promised to read the report carefully.
- Raporu dikkatle okumak için söz verdim.
- I've already read that document.
- O belgeyi zaten okudum.
- I am reading his book.
- Onun kitabını okuyorum.
- I think I read that somewhere.
- Sanıyorum bunu bir yerlerde okumuştum.
- Tom can read.
- Tom okuyabiliyor.
- Will anyone ever read all of this?
- Bunların hepsini okuyacak olan var mı?
- The manual they asked him to read was two inches thick.
- Ondan okumasını istedikleri kitapçık iki inç kalınlığındaydı.
- You can read a lot more than you think you can.
- Yapabileceğini düşündüğünden çok daha fazla okuyabilirsin.
- Tom never reads the newspaper.
- Tom asla gazete okumaz.
- I don't have time to read.
- Benim okumak için zamanım yok.
- There are many people in the world who complain that they are too busy to read.
- Dünyada okuyamayacak kadar çok meşgul olduğundan şikayet eden bir sürü insan var.
- Reading this philosophy book is making me depressed.
- Bu felsefe kitabını okumak beni depresyona sokuyor.
- Tom only wears glasses for reading.
- Tom sadece okumak için gözlük takıyor.
- He could read me like an open book.
- Beni açık bir kitap gibi okuyabilir.
- I can't really read her.
- Onu gerçekten okuyamıyorum.
- Have you finished reading the novel?
- Romanı okumayı bitirdin mi?
- I wrote my teacher a love letter and he read it in front of the whole class.
- Öğretmenime bir aşk mektubu yazdım ve o da bunu tüm sınıfın önünde okudu.
- Tom stopped reading the book.
- Tom kitabı okumayı durdurdu.
- We'll read this book until the end of the year.
- Bu kitabı yıl sonuna kadar okuyacağız.
- It took me three days to read this book.
- Bu kitabı okumak üç günümü aldı.
- I can't believe what I just read.
- Az önce okuduklarıma inanamıyorum.
- I don't want to read any paper.
- Gazete okumak istemiyorum.
- She spends a little time each day reading the Bible.
- Her gün İncil okuyarak biraz zaman geçiriyor.
- I've read many kinds of books.
- Birçok tür kitap okudum.
- There aren't many students who can read Latin.
- Latince okuyabilen çok öğrenci yok.
- Tom isn't good at reading maps.
- Tom harita okumada iyi değildir.
- I read the novels.
- Ben romanları okudum.
- Did you read this?
- Bunu okudun mu?
- Tom has read a lot of books about that.
- Tom bu konuda bir sürü kitap okumuş.
- Tom taught Mary to read.
- Tom, Mary'ye okumayı öğretti.
- Tom is reading in his bedroom.
- Tom yatak odasında okuyor.
- I read; you write.
- Ben okuyorum, sen yazıyorsun.
- After she had read the letter, she tore it to pieces.
- O mektubu okuduktan sonra, onu parçalara ayırdı.
- We can just about read each other's minds.
- Biz neredeyse birbirimizin düşüncelerini okuyabiliriz.
- Tom read my mind.
- Tom aklımı okudu.
- This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
- Tom finds it difficult to read small print.
- Tom küçük yazıları okumakta zorlanıyor.
- He was able to read the book.
- Kitabı okuyabildi.
- He got out a book and began to read it.
- O, bir kitap çıkardı ve okumaya başladı.
- Do you want to read this magazine?
- Bu dergiyi okumak ister misin?
- He read a boring novel.
- Sıkıcı bir roman okudu.
- They had to read the book many times.
- Kitabı defalarca okumak zorunda kaldılar.
- He is reading it.
- O okuyor.
- I didn't finish reading that book.
- O kitabı okumayı bitirmedim.
- You can't read French, can you?
- Fransızca okuyamıyorsun, değil mi?
- Tom read Mary's letter over and over again.
- Tom Mary'nin mektubunu tekrar tekrar okudu.
- How many books have you read?
- Kaç tane kitap okudun?
- I want to read a bit more on Algeria.
- Cezayir hakkında biraz daha okumak istiyorum.
- I'm not going to read it.
- Okumayacağım.
- I've never studied scientific philosophy, so I haven't read about Caveilles either.
- Hiç bilim felsefesi okumadım, bu yüzden Caveilles hakkında da bir şey okumadım.
- Tom is always reading.
- Tom hep kitap okuyor.
- There is a girl reading under a tree.
- Bir ağacın altında okuyan bir kız var.
- The fact is that I haven't read the book yet.
- Gerçek şu ki, kitabı henüz okumadım.
- I don't read any of the messages that Tom sends me.
- Tom'un bana gönderdiği mesajların hiçbirini okumuyorum.
- He who reads often and walks often, sees much and knows much.
- Sık okuyan ve sık yürüyen, çok şey görür ve çok şey bilir.
- Have you read the whole book?
- Bütün kitabı okudun mu?
- I haven't read the comments yet.
- Henüz yorumları okumadım.
- Read chapter 4 for Friday.
- Cuma günü için bölüm dördü okuyun.
- I will spend next Sunday reading novels.
- Önümüzdeki Pazar gününü roman okuyarak geçireceğim.
- He knows neither how to read nor write.
- Ne okumayı biliyor ne de yazmayı.
- She read a cookbook last night.
- Dün gece bir yemek kitabı okudu.
- Tom likes to read fiction.
- Tom kurgu okumayı sever.
- After reading his books I feel I can construct a house.
- Onun kitaplarını okuduktan sonra bir ev inşa edebileceğimi hissediyorum.
- She likes reading better than anything else.
- Okumayı başka her şeyden daha çok seviyor.
- All you have to do is read these two pages.
- Yapman gereken tek şey bu iki sayfayı okumak.
- I've read a lot of books.
- Ben bir sürü kitap okudum.
- I haven't read both of her novels.
- Onun iki romanını da okumadım.
- This is the best book I have ever read.
- Bu şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap.
- Tom has the book that Mary wants to read.
- Mary'nin okumak istediği kitap Tom'da.
- Nobody reads long messages.
- Uzun mesajları kimse okumaz.
- I've never studied scientific philosophy, so I haven't read about Caveilles either.
- Bilim felsefesini hiç öğrenmedim, bu yüzden Caveilles hakkında da okumadım.
- Tom can't read or write.
- Tom okuma yazma bilmiyor.
- Tom is reading.
- Tom okuyor.
- I haven't read either book.
- İki kitabı da okumadım.
- Tom is reading over the contract right now.
- Tom şu anda sözleşmeyi okuyor.
- You should read Shakespeare's sonnets.
- Shakespeare'in sonelerini okumalısın.
- When did you read this book?
- Bu kitabı ne zaman okudun?
- Read this book!
- Bu kitabı oku!
- I can barely read.
- Neredeyse okuyamıyorum.
- You can read between the lines.
- Satır aralarını okuyabilirsin.
- At the moment, I'm reading an interesting book.
- Şu anda ilginç bir kitap okuyorum.
- Have you already read the newspaper?
- Zaten gazete okudun mu?
- They're reading.
- Kitap okuyorlar.
- I think you've read too many romance novels.
- Sanıyorum çok sayıda aşk romanı okudun.
- What's your favorite kind of book to read?
- Okumak için favori kitap türün nedir?
- I wish I was reading Tintin on a train to Belgium.
- Keşke Belçika'ya giden bir trende Tenten okuyor olsaydım.
- Tom began to read.
- Tom okumaya başladı.
- Tom certainly seems to enjoy reading Mark Twain.
- Tom kesinlikle Mark Twain'i okumaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
- I read the newspaper every day.
- Her gün gazete okudum.
- We are reading it.
- Onu okuyoruz.
- Have you ever read the New Testament?
- Hiç İncil'i okudun mu?
- Tom sat on a bench in the park reading the Sunday newspaper.
- Tom parkta bir banka oturmuş Pazar gazetesini okuyordu.
- Do you think he still reads my messages?
- Sence hala mesajlarımı okuyor mudur?
- He seldom reads an editorial and is not a book worm.
- Nadiren bir başyazı okur ve bir kitap kurdu değildir.
- I must finish reading that book by tomorrow.
- Yarına kadar o kitabı okumayı bitirmeliyim.
- I've read every one of those books.
- O kitapların hepsini okudum.
- Do you regularly read the Bible?
- Düzenli olarak İncil okur musun?
- Tom couldn't decide what book to read.
- Tom hangi kitabı okuyacağına karar veremedi.
- I haven't read the final page of the novel yet.
- Romanın son sayfasını henüz okumadım.
- I can read it.
- Okuyabilirim.
- She did not read the book.
- O, kitabı okumadı.
- This summer, I plan to read every book on these three shelves.
- Bu yaz bu üç raftaki her kitabı okumayı planlıyorum.
- There is no one reading in the library.
- Kütüphanede okuyan kimse yok.
- I can't even find time to read.
- Okumaya bile zaman bulamıyorum.
- Tom opened the book and started reading.
- Tom kitabı açtı ve okumaya başladı.
- You've read through the book, haven't you?
- Kitabı okudun, değil mi?
- I haven't read any of his novels.
- Onun romanlarından hiçbirini okumadım.
- What book are you reading now?
- Şimdi hangi kitabı okuyorsun?
- Tom has read a lot more books than I have.
- Tom, benim okuduğumdan çok daha fazla kitap okudu.
- Finish reading the novel.
- Romanı okumayı bitirin.
- I suggest that you read this document first.
- İlk önce bu belgeyi okumanı öneririm.
- Tom likes reading English literature.
- Tom İngiliz edebiyatı okumayı seviyor.
- Tom read his son a story.
- Tom oğluna bir hikaye okudu.
- Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
- The manual they asked him to read was two inches thick.
- Okumasını istedikleri el kitabı iki inç kalınlığındaydı.
- There are still people who are unable to read.
- Hâlâ okuyamayan insanlar var.
- There are many books I should read, but haven't.
- Okumam gereken bir sürü kitap var ama okumadım.
- Tom has read all three of these books.
- Tom bu üç kitabın üçünü de okudu.
- I like to read with background music.
- Fon müziği ile okumayı severim.
- He has the habit of reading the newspaper during meals.
- Onun yemeklerde gazete okuma alışkanlığı vardır.
- It took slightly more than five minutes for Tom to read the pamphlet.
- Tom'un broşürü okuması beş dakikadan biraz daha fazla sürdü.
- When I read the list of ingredients, my stomach turned.
- İçindekiler listesini okuduğumda midem bulandı.
- Tom got tired of reading and wanted to go outside and play.
- Tom okumaktan bıktı ve dışarı çıkmak ve oynamak istedi.
- When I read about the untranslatability of some language, I feel an irresistable urge to go back to my desk and translate another novel.
- Bir dilin çevirilemezliği hakkında bir şey okuduğum zaman, çalışma masama dönüp başka bir roman çevirmek için karşı konulmaz bir istek duyuyorum.
- His new novel is worth reading.
- Yeni romanı okumaya değer.
- This is the book I read after finishing my homework.
- Ödevimi bitirdikten sonra okuduğum kitap bu.
Show More (1945)
|
