| 1 |
repel |
kovmak |
v. |
|
- This pesticide repels the cockroaches.
- Bu böcek ilacı hamamböceklerini kovmaktadır.
- There are plants that repel insects.
- Böcekleri kovan bitkiler var.
- They say that garlic repels mosquitoes.
- Sarımsağın sivrisinekleri kovduğunu söylerler.
Show More (0)
|
| 2 |
repel |
püskürtmek |
v. |
|
- The riot police are ready to repel any attack from the protesters.
- Çevik kuvvet polisi protestocuların her türlü saldırısını püskürtmeye hazır.
- A broad coalition of countries from all around the world stood shoulder to shoulder in repelling this aggression.
- Dünyanın dört bir yanından gelen geniş bir ülke koalisyonu bu saldırganlığı püskürtmek için omuz omuza durdu.
Show More (-1)
|
| 3 |
repel |
iğrendirmek |
v. |
|
- The smell of his cheap perfume repelled me.
- Ucuz parfümünün kokusu beni iğrendirdi.
Show More (-2)
|
| 4 |
repel |
itmek |
v. |
|
- Similar poles of magnets repel each other.
- Mıknatısların benzer kutupları birbirini iter.
Show More (-2)
|
