| 1 |
severity |
şiddet |
n. |
|
- It is our belief and our hope that this awareness will help to reduce the frequency and the severity of such crimes.
- Bu farkındalığın bu tür suçların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yardımcı olacağına inanıyor ve bunu umuyoruz.
- He erred on the side of severity.
- Şiddet konusunda hatalıydı.
- His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
Show More (0)
|
| 2 |
severity |
şiddet (ağrı) |
n. |
|
- Increasing the severity of punishment does not deter crime.
- Cezanın şiddetini arttırmak suçu caydırmaz.
- He underestimated the severity of the sunburn.
- Güneş yanığının şiddetini hafife almıştı.
Show More (-1)
|
| 3 |
severity |
ciddiyet |
n. |
|
- They failed to understand the severity of the allegations.
- İddiaların ciddiyetini anlayamamışlardır.
- The scale and severity of the tragedy which struck our country justify appeals for EU support.
- Ülkemizi vuran trajedinin boyutu ve ciddiyeti AB'nin desteğine yönelik çağrıları haklı çıkarmaktadır.
Show More (-1)
|
| 4 |
severity |
sertlik |
n. |
|
- His running away from home is due to his father's severity.
- Evden kaçmasının nedeni babasının sert biri olması.
Show More (-2)
|
