|
- He made a short speech after the ceremony.
- Tören sonrasında kısa bir konuşma yaptı.
- The actor had difficulty memorizing the long speech.
- Aktör uzun konuşmayı ezberlemekte zorluk çekti.
- In her speech, the President-in-Office mentioned that there are proposals on the table for the milk sector.
- Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında süt sektörüne yönelik tekliflerin masada olduğundan bahsetti.
- In my first speech, I shall be very brief.
- İlk konuşmamda çok kısa konuşacağım.
- Mr Trentin's speech almost entirely contradicted the contents of his report.
- Sayın Trentin'in konuşması, raporunun içeriğiyle neredeyse tamamen çelişmektedir.
- I would like to thank the various Members once again for their speeches.
- Çeşitli Üyelere konuşmaları için bir kez daha teşekkür etmek isterim.
- As a new Member, I am pleased to be able to make my maiden speech here today, even though there has been a delay.
- Yeni bir Üye olarak gecikmeli de olsa bugün burada ilk konuşmamı yapmaktan memnuniyet duyuyorum.
- I too should like to thank you all for your speeches and for the tone of this debate.
- Ben de konuşmalarınız ve bu tartışmanın üslubu için hepinize teşekkür etmek istiyorum.
- I will say very briefly that in the 16 speeches I have counted, issues of all types have been raised.
- Çok kısa olarak şunu söyleyebilirim ki, saydığım 16 konuşmada her türlü konu gündeme getirildi.
- That was not a question; it was a campaign speech!
- Bu bir soru değildi; bu bir kampanya konuşmasıydı!
- Now I will move on to my speech on this report.
- Şimdi bu rapor üzerine yapacağım konuşmaya geçiyorum.
- I do not want to expand any further during this first speech.
- Bu ilk konuşma sırasında daha fazla genişletmek istemiyorum.
- As I have indicated in previous speeches, however, the Internet and television are a reflection of society.
- Ancak daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, internet ve televizyon toplumun bir yansımasıdır.
- In my first speech, I spoke about the operation in the Congo.
- İlk konuşmamda Kongo'daki operasyondan bahsetmiştim.
- I am sure that a great many of the Members have listened to your speech from their office.
- Eminim ki pek çok Üye konuşmanızı ofislerinden dinlemiştir.
- He delivered a completely racist, Christian fundamentalist speech, representing the antithesis of what we must do.
- Tamamen ırkçı, Hıristiyan köktendinci bir konuşma yaptı ve yapmamız gereken şeyin antitezini temsil etti.
- Your speech gave hope to the volunteers.
- Konuşmanız gönüllülere umut verdi.
- Despite this, the authors of this motion have been peddling shameful and unfounded accusations in their speeches.
- Buna rağmen bu önergenin yazarları konuşmalarında utanç verici ve asılsız suçlamalarda bulunmaktadır.
- I understand that this is the last speech you will make to the House.
- Anladığım kadarıyla bu, Meclis'te yapacağınız son konuşma.
- I had a speech prepared, but that is not the speech I shall give.
- Hazırladığım bir konuşma vardı, ancak yapacağım konuşma bu değil.
- In this way Members could listen to the original speech in these languages as interpreted by just the one interpreter.
- Bu şekilde Üyeler, bu dillerdeki orijinal konuşmayı tek bir tercüman tarafından yorumlandığı şekliyle dinleyebilirler.
- Please therefore take this as a speech in support of the resolution.
- Bu nedenle lütfen bunu kararı destekleyen bir konuşma olarak kabul edin.
- The tone of the speech President Romano Prodi gave this Parliament is therefore fully justified.
- Dolayısıyla Başkan Romano Prodi'nin bu Parlamento'da yaptığı konuşmanın tonu tamamen haklıdır.
- The Commission President's speech this morning raises three concerns in my mind.
- Komisyon Başkanı'nın bu sabah yaptığı konuşma bende üç endişeye yol açtı.
- These speeches are available to all Members who wish to refer to them.
- Bu konuşmalar, onlara atıfta bulunmak isteyen tüm Üyelerin erişimine açıktır.
- I have made so many speeches that I have lost my voice.
- O kadar çok konuşma yaptım ki sesimi kaybettim.
- What worries me most is that this speech goes against the Palestinian Authority.
- Beni en çok endişelendiren şey, bu konuşmanın Filistin Yönetimi'nin aleyhine olması.
- We now come to the one-minute speeches on matters of political importance.
- Şimdi siyasi öneme sahip konulardaki bir dakikalık konuşmalara geliyoruz.
- I should like to remind colleagues that these speeches should be limited to one minute.
- Meslektaşlarıma bu konuşmaların bir dakika ile sınırlı olması gerektiğini hatırlatmak isterim.
- Let me just add one more sentence, which should really be the longest part of my speech.
- Konuşmamın en uzun bölümü olması gereken bir cümle daha eklememe izin verin.
- I would like to devote my speech to the cod crisis.
- Ben de konuşmamı morina krizine ayırmak istiyorum.
- Commissioner Verheugen, on the other hand, arrived punctually, in the middle of your speech.
- Öte yandan, Komisyon Üyesi Verheugen konuşmanızın ortasında, tam vaktinde geldi.
- That was not a question; it was a campaign speech.
- Bu bir soru değildi; bir kampanya konuşmasıydı.
- The specific point is also a response to some of the previous speeches.
- Bu husus aynı zamanda önceki konuşmaların bazılarına da bir cevap niteliğindedir.
- That sets a great example for the one-minute speeches to follow.
- Bu, ardından gelecek bir dakikalık konuşmalar için harika bir örnek teşkil ediyor.
- As you are aware, yesterday the President of the United States made an important speech.
- Bildiğiniz üzere dün Amerika Birleşik Devletleri Başkanı önemli bir konuşma yaptı.
- Central to this was Robert Schuman's speech of 9 May 1950.
- Bunun merkezinde Robert Schuman'ın 9 Mayıs 1950 tarihli konuşması yer alıyordu.
- I tend to get the impression that speeches of this kind are, unfortunately, infectious.
- Bu tür konuşmaların ne yazık ki bulaşıcı olduğu izlenimini ediniyorum.
- We will provide you with a copy of my speech.
- Konuşmamın bir kopyasını size vereceğiz.
- I also said in my speech, however, that the optimism I had felt had been shattered by the events of last week.
- Ancak konuşmamda, hissettiğim iyimserliğin geçen hafta yaşanan olaylarla yerle bir olduğunu da ifade ettim.
- So let us moderate our great speeches on dictatorships, and murders, and dying children.
- Diktatörlükler, cinayetler ve ölen çocuklar hakkındaki büyük konuşmalarımızı yumuşatalım.
- He should show some respect and not use such figures of speech.
- Biraz saygı göstermeli ve bu tür konuşma kalıplarını kullanmamalıdır.
- I would like to make use of the opportunity afforded by this short speech to refer to two things.
- Bu kısa konuşmanın sağladığı fırsattan yararlanarak iki hususa değinmek istiyorum.
- Mr van den Bos has already mentioned them in his speech.
- Sayın van den Bos konuşmasında bunlardan zaten bahsetmiştir.
- This speech does indeed, therefore, concern the agenda.
- Dolayısıyla bu konuşma gerçekten de gündemle ilgilidir.
- Mr Aznar, you have not explicitly mentioned Morocco in your speech.
- Sayın Aznar, konuşmanızda Fas'tan açıkça bahsetmediniz.
- She made the same speech she made when we started our work in committee a year and a half ago.
- Bir buçuk yıl önce komitede çalışmalarımıza başladığımızda yaptığı konuşmanın aynısını yaptı.
- Mr Erdogan was sentenced for a speech deemed to constitute racial or religious provocation.
- Sayın Erdoğan, ırkçı veya dini tahrik teşkil ettiği düşünülen bir konuşma nedeniyle mahkum edildi.
- I have not named the guilty parties in my speech because now is the time to seek peace.
- Konuşmamda suçlu tarafların isimlerini vermedim çünkü şimdi barışı arama zamanıdır.
- My speech will focus on what we believe to be the most important aspects.
- Konuşmamda en önemli olduğuna inandığımız hususlara odaklanacağım.
- However, I have some differences of opinion with regard to some of the speeches and comments.
- Bununla birlikte, bazı konuşmalar ve yorumlarla ilgili olarak bazı görüş ayrılıklarım var.
- You are to be congratulated on what I understand is your maiden speech in Parliament.
- Anladığım kadarıyla Parlamento'daki ilk konuşmanız için sizi tebrik etmek gerekir.
- After 30 January this year, President Bush's speech on the state of the Union disconcerted many Europeans.
- Bu yıl 30 Ocak'tan sonra Başkan Bush'un Birliğin durumu üzerine yaptığı konuşma pek çok Avrupalıyı tedirgin etti.
- This is hardly a speech by the opposition, as I am a member of the party in government in Finland.
- Finlandiya'da hükümet partisinin bir üyesi olduğum için bu, muhalefetin yaptığı bir konuşma değil.
- I cannot resist commenting on your speech.
- Konuşmanız hakkında yorum yapmadan duramıyorum.
- I would not want to deny that the speech, being political, is more to my taste.
- Konuşmanın siyasi olduğunu ve benim zevkime daha uygun olduğunu inkar etmek istemem.
- But at least I will spare the President this speech in Latin!
- Ama en azından Başkan'ı bu Latince konuşmadan kurtaracağım!
- Mr Bowis, I will be sure to inform the Presidency of the essence of your speech.
- Sayın Bowis, konuşmanızın özünü Başkanlığa bildireceğimden emin olabilirsiniz.
- That was also clear from most of the speeches today.
- Bugünkü konuşmaların çoğunda da bu açıkça görülüyordu.
- I am sorry this speech is so long, but this is an important section.
- Bu konuşma bu kadar uzun olduğu için üzgünüm, ancak bu önemli bir bölüm.
- In my speech, I wish to concentrate on employment strategy.
- Konuşmamda, istihdam stratejisi üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
- That, at least, is the message in speeches made on solemn occasions.
- En azından ciddi vesilelerle yapılan konuşmalardaki mesaj bu.
- The President-in-Office mentioned it in his speech.
- Dönem Başkanı konuşmasında bundan bahsetti.
- I would like to thank the Minister for his availability but I am going to withdraw my speech, for two reasons.
- Sayın Bakan'a müsait olduğu için teşekkür etmek istiyorum ancak iki nedenden ötürü konuşmamı geri çekiyorum.
- Indeed, all Europeans, both men and women, could identify with this speech made 2 500 years ago.
- Gerçekten de kadın-erkek tüm Avrupalılar, 2500 yıl önce yapılan bu konuşmayla kendilerini özdeşleştirebilirler.
- The tone of the speech President Romano Prodi gave this Parliament is therefore fully justified.
- Dolayısıyla Başkan Romano Prodi'nin bu Parlamentoda yaptığı konuşmanın tonu tamamen haklıdır.
- This is a recurring theme in many speeches.
- Bu birçok konuşmada tekrarlanan bir temadır.
- So I have made quite specific reference to the new drafts in my speech here today.
- Dolayısıyla bugün burada yaptığım konuşmada yeni taslaklara oldukça açık bir şekilde atıfta bulundum.
- I have just heard impressive speeches to the effect that equal quotas in Europe are unfair.
- Az önce Avrupa'da eşit kota uygulamasının adil olmadığı yönünde etkileyici konuşmalar dinledim.
- You will be beginning to find our speeches repetitive.
- Konuşmalarımızı tekrarlayıcı bulmaya başlayacaksınız.
- Allow me to comment briefly on some of the speeches and amendments.
- Bazı konuşmalar ve değişiklik önergeleri hakkında kısaca yorum yapmama izin verin.
- Your speech also correctly got to the dilemma that we face.
- Konuşmanız aynı zamanda karşı karşıya olduğumuz ikilemi de doğru bir şekilde ortaya koydu.
- In your speech, you used a word that I cannot ignore, because we must be very careful with the words we use.
- Konuşmanızda görmezden gelemeyeceğim bir kelime kullandınız çünkü kullandığımız kelimelere çok dikkat etmeliyiz.
- I would like to end this round of speeches by making two brief comments.
- Bu konuşma turunu iki kısa yorum yaparak bitirmek istiyorum.
- I believe that this message provides an appropriate conclusion to my speech.
- Bu mesajın konuşmamı uygun bir şekilde sonlandırdığına inanıyorum.
- As has been said here in several speeches, the targets for action might have been a lot more ambitious.
- Burada birkaç konuşmada da söylendiği gibi, eylem hedefleri çok daha iddialı olabilirdi.
- He deserves great praise for his speech in Johannesburg.
- Johannesburg'da yaptığı konuşmayla büyük övgüyü hak etti.
- President Cox repeated that statement to me yesterday after my speech.
- Başkan Cox dün konuşmamdan sonra bana bu açıklamayı tekrarladı.
- My speech also concerns the cod fishing crisis.
- Benim konuşmam da morina balıkçılığı kriziyle ilgilidir.
- It is more than just a matter of high-flown speeches and expensive documents.
- Bu sadece gösterişli konuşmalar ve pahalı belgelerden ibaret değildir.
- But in this short speech, I want to focus on enlargement.
- Ancak bu kısa konuşmamda genişleme konusuna odaklanmak istiyorum.
- After listening to the debate here, I have put away the script for the speech I had prepared.
- Buradaki tartışmayı dinledikten sonra, hazırladığım konuşma metnini bir kenara bıraktım.
- I did not mention it in my speech, but not because I had forgotten it, since we always have it very much on our minds.
- Konuşmamda bundan bahsetmedim ama unuttuğum için değil, çünkü bu konu her zaman aklımızdaydı.
- I hope that they will do so without delay so that there will be no need for further speeches on the matter tomorrow.
- Umarım bunu gecikmeden yaparlar ve böylece yarın konuyla ilgili başka konuşmalara gerek kalmaz.
- It has been interesting to listen to the many speeches and points of view.
- Birçok konuşmayı ve bakış açısını dinlemek ilginç olmuştur.
- Article 11 was referred to by the honourable Member in her extremely good speech.
- Sayın Üye son derece güzel konuşmasında 11. Maddeye atıfta bulundu.
- The speech we just heard was in fact an excellent bridge to mine.
- Az önce dinlediğimiz konuşma aslında benimkine mükemmel bir köprü oldu.
- I shall try to reply and make some comments on both reports, as well as the speeches we have heard today in Parliament.
- Her iki rapora ve bugün Parlamento'da dinlediğimiz konuşmalara cevap vermeye ve bazı yorumlar yapmaya çalışacağım.
- I will now focus my speech on the Eurostat case.
- Şimdi konuşmamı Eurostat vakasına odaklayacağım.
- There have been a number of very good and relevant speeches.
- Çok iyi ve konuyla ilgili konuşmalar yapıldı.
- So let us moderate our great speeches on dictatorships, and murders, and dying children.
- O halde, diktatörlükler, cinayetler ve ölen çocuklar hakkındaki muhteşem konuşmalarımızı ölçülü hale getirelim.
- We have heard one speech for the motion and one against.
- Önergenin lehinde ve aleyhinde birer konuşma duyduk.
- The President was making speeches about this around three and a half years ago.
- Cumhurbaşkanı yaklaşık üç buçuk yıl önce bu konuda konuşmalar yapıyordu.
- I shall merely make the one observation, to the effect that I stand by every single word I said in my speech.
- Konuşmamda söylediğim her bir kelimenin arkasında olduğumu belirtmekle yetineceğim.
- My only criticism is that it is a timeless speech.
- Tek eleştirim bunun zamansız bir konuşma olması.
- I will say very briefly that in the 16 speeches I have counted, issues of all types have been raised.
- Çok kısaca şunu söyleyebilirim ki, saydığım 16 konuşmada her türden konu gündeme getirildi.
- I would like to thank you for your speeches.
- Konuşmalarınız için sizlere teşekkür etmek istiyorum.
- This is hardly a speech by the opposition, as I am a member of the party in government in Finland.
- Finlandiya'da iktidarda olan partinin bir üyesi olduğum için bu pek de muhalefete ait bir konuşma değil.
- I wish to fully endorse what he said in his speech advocating support for this article.
- Bu maddeyi desteklediğini belirten konuşmasında söylediklerine tamamen katıldığımı ifade etmek isterim.
- My aim in delivering this speech today was not to please Parliament.
- Bugün bu konuşmayı yapmaktaki amacım Parlamentoyu memnun etmek değildi.
- I would have liked a bit more time to prepare my speech, but that means I will certainly keep to the speaking time.
- Konuşmamı hazırlamak için biraz daha zaman isterdim, ancak bu kesinlikle konuşma süresine uyacağım anlamına geliyor.
- I would remind the House of my speech and my explanation of vote on 26 and 27 March.
- Meclis'e 26 ve 27 Mart tarihlerinde yaptığım konuşmayı ve oylamaya ilişkin açıklamamı hatırlatmak isterim.
- To succeed, however, we will need more than speeches and documents.
- Ancak başarılı olmak için konuşmalardan ve belgelerden daha fazlasına ihtiyacımız olacak.
- You partly admitted that in your speech to us today.
- Bugün bize yaptığınız konuşmada bunu kısmen kabul ettiniz.
- There was no simultaneous interpretation into Portuguese during the last speech.
- Son konuşma sırasında Portekizce simultane tercüme yapılmadı.
- I would like you to listen to my speech, or prove that you understand my language.
- Konuşmamı dinlemenizi ya da dilimi anladığınızı kanıtlamanızı istiyorum.
- I have listened with great attention to the speeches we have already heard.
- Daha önce dinlediğimiz konuşmaları büyük bir dikkatle dinledim.
- My speech will focus on what we believe to be the most important aspects.
- Konuşmam, en önemli olduğuna inandığımız hususlara odaklanacak.
- I am sure that a great many of the Members have listened to your speech from their office.
- Eminim ki pek çok Üye sizin konuşmanızı ofislerinden dinlemiştir.
- We have had some very emotive speeches on this subject.
- Bu konuda çok duygusal konuşmalar yaptık.
- Two years ago, my first speech to this House condemned the situation in Togo.
- İki yıl önce bu Mecliste yaptığım ilk konuşmada Togo'daki durumu kınamıştım.
- I tend to get the impression that speeches of this kind are, unfortunately, infectious.
- Bu tür konuşmaların ne yazık ki bulaşıcı olduğu izlenimini edindim.
- You will be beginning to find our speeches repetitive.
- Komisyon Üyeleri konuşmalarımızı tekrarlayıcı bulmaya başlayacaksınız.
- I acknowledge that my introductory speech was probably too optimistic, and I am sorry about that.
- Giriş konuşmamın muhtemelen fazla iyimser olduğunu kabul ediyorum ve bunun için özür dilerim.
- Considering it was a speech made by the Parliament's presidency, I think it was worthy of imitation.
- Meclis başkanlığı tarafından yapılan bir konuşma olduğu düşünüldüğünde, taklit edilmeye değer olduğunu düşünüyorum.
- I have very good reasons for giving this speech.
- Bu konuşmayı yapmak için çok iyi nedenlerim var.
- I should like to say that I agree with the tone which Galeote Quecedo's speech set here.
- Galeote Quecedo'nun burada yaptığı konuşmanın tonuna katıldığımı belirtmek isterim.
- My third comment will simply be that I have listened to all of the speeches with a great deal of interest.
- Üçüncü yorumum ise tüm konuşmaları büyük bir ilgiyle dinlediğim yönünde olacak.
- All the speeches do indeed suggest that the situation regarding peace and development is difficult and challenging.
- Tüm konuşmalar gerçekten de barış ve kalkınmaya ilişkin durumun zor ve çetin olduğunu göstermektedir.
- Your speech also correctly got to the dilemma that we face.
- Konuşmanız aynı zamanda karşı karşıya bulunduğumuz ikilemi de doğru bir şekilde ortaya koydu.
- I have taken good note of the speeches, in particular those which relate to the conflict between India and Pakistan.
- Konuşmaları, özellikle de Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışmayla ilgili olanları dikkatle not ettim.
- I must ask you to interrupt your speech.
- Konuşmanızı yarıda kesmenizi rica ediyorum.
- Jacques Chirac’s speech to the Bundestag was ill-judged and ill-timed.
- Jacques Chirac'ın Federal Meclis'te yaptığı konuşma yanlış değerlendirilmiş ve yanlış zamanlanmıştır.
- I also said in my speech, however, that the optimism I had felt had been shattered by the events of last week.
- Ancak konuşmamda, hissettiğim iyimserliğin geçen hafta yaşanan olaylarla yerle bir olduğunu da söyledim.
- I only need to respond to a few of the speeches.
- Sadece birkaç konuşmaya yanıt vermem gerekiyor.
- I do not wish to elaborate on the previous speeches.
- Daha önceki konuşmaları detaylandırmak istemiyorum.
- I liked the positive tone this afternoon in all the speeches.
- Öğleden sonra yapılan tüm konuşmalardaki olumlu tonu beğendim.
- I should nonetheless like to add a number of observations to a couple of the speeches that have been made.
- Bununla birlikte, yapılan konuşmalardan birkaçına bazı gözlemlerimi eklemek isterim.
- Commissioner Patten, thank you and congratulations on your speech.
- Komisyon Üyesi Patten, teşekkür eder ve konuşmanızdan dolayı sizi tebrik ederim.
- What he said in his speech was an inspiration to us all.
- Konuşmasında söyledikleri hepimiz için bir ilham kaynağı oldu.
- I liked the positive tone this afternoon in all the speeches.
- Bugün öğleden sonra yapılan tüm konuşmalardaki olumlu tonu beğendim.
- The rule in our speeches is to try to make a contribution to the reports.
- Konuşmalarımızda kural, raporlara katkıda bulunmaya çalışmaktır.
- Yesterday's speech by George Bush was once again extremely arrogant and without any real foundation.
- George Bush'un dünkü konuşması bir kez daha son derece kibirli ve gerçek bir dayanaktan yoksundu.
- I shall take your speech as an appeal for more assiduous attendance.
- Konuşmanızı daha özenli bir katılım için bir çağrı olarak kabul edeceğim.
- I would like to congratulate you on the speech you made the night the heads of government met in Brussels.
- Hükûmet başkanlarının Brüksel'de bir araya geldiği gece yaptığınız konuşma için sizi tebrik etmek istiyorum.
- President Bush made an important speech to the Bundestag in Berlin.
- Başkan Bush Berlin'de Federal Meclis'te önemli bir konuşma yaptı.
- We will provide you with a copy of my speech.
- Konuşmamın bir kopyasını size sunacağız.
- The Minister began her speech by talking about her generation.
- Bakan konuşmasına kendi neslinden bahsederek başladı.
- So far my speech has focussed on the concrete results achieved over recent months.
- Şu ana kadar yaptığım konuşmada son aylarda elde edilen somut sonuçlara odaklandım.
- Further shadow boxing and fine-sounding speeches are more in evidence than actual results.
- Gölge boksu ve kulağa hoş gelen konuşmalar, gerçek sonuçlardan daha fazla kanıt niteliğindedir.
- That is why I unfortunately only heard part of your speech.
- Bu nedenle ne yazık ki konuşmanızın sadece bir kısmını dinleyebildim.
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu akşam Meclis'te şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- I should like to add my support to your speech on The Scotsman and The Herald.
- The Scotsman ve The Herald'daki konuşmanıza desteğimi eklemek isterim.
- President Berlusconi, you emphasised Christian values in your speech.
- Başkan Berlusconi, konuşmanızda Hıristiyan değerlerine vurgu yaptınız.
- He ended his speech by saying that his support will probably not be sufficient.
- Konuşmasını, desteğinin muhtemelen yeterli olmayacağını söyleyerek bitirdi.
- It has been interesting to listen to the many speeches and points of view.
- Çok sayıda konuşmayı ve bakış açısını dinlemek ilginçti.
- You mentioned the need to coordinate economic policies several times in your speech.
- Konuşmanızda birkaç kez ekonomi politikalarının koordine edilmesi gerektiğinden bahsettiniz.
- I expect him to refer to this at greater length in his next speech.
- Bir sonraki konuşmasında bu konuya daha uzun bir şekilde değinmesini bekliyorum.
- I should like to focus in my speech on a number of issues which other honourable Members have also raised this evening.
- Konuşmamda, bu akşam diğer saygıdeğer Üyelerin de gündeme getirdiği bazı konulara odaklanmak istiyorum.
- President Bush made an important speech to the Bundestag in Berlin.
- Başkan Bush, Berlin'de Federal Meclis'te önemli bir konuşma yaptı.
- The Bureau will not allow any type of speech other than a point of order.
- Başkanlık Divanı, sıra meselesi dışında herhangi bir konuşmaya izin vermeyecektir.
- That is again how one experiences these various speeches.
- İnsan bu çeşitli konuşmaları yine böyle deneyimliyor.
- In your speech, you repeated the word 'negotiation' several times.
- Konuşmanızda "müzakere" kelimesini birkaç kez tekrarladınız.
- In my former speech, I said how very grateful I was to the Commission.
- Daha önceki konuşmamda Komisyona ne kadar minnettar olduğumu söylemiştim.
- You said so yourself in your speech.
- Konuşmanızda bunu siz de söylediniz.
- This distrust was ratified by certain key elements in your speech today.
- Bu güvensizlik, bugünkü konuşmanızdaki bazı kilit unsurlar tarafından da teyit edildi.
- She made the same speech she made when we started our work in committee a year and a half ago.
- Bir buçuk yıl önce komitedeki çalışmalarımıza başladığımızda yaptığı konuşmanın aynısını yaptı.
- I should like to conclude my speech with two comments.
- Konuşmamı iki yorumla tamamlamak istiyorum.
- We now come to the one-minute speeches on matters of political importance.
- Şimdi siyasi öneme sahip konularda bir dakikalık konuşmalara geliyoruz.
- I should nonetheless like to add a number of observations to a couple of the speeches that have been made.
- Yine de yapılan birkaç konuşmaya bazı gözlemlerimi eklemek isterim.
- I should briefly like to refer back to my speech.
- Konuşmama kısaca geri dönmek istiyorum.
- This distrust was ratified by certain key elements in your speech today.
- Bu güvensizlik, bugünkü konuşmanızda yer alan bazı kilit unsurlarla da teyit edilmiştir.
- This brings me to the end of my speech.
- Konuşmamın sonuna gelmiş bulunuyorum.
- In her speech, the President-in-Office mentioned that there are proposals on the table for the milk sector.
- Dönem Başkanı konuşmasında süt sektörüne yönelik önerilerin masada olduğundan bahsetti.
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu akşam Mecliste şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- I should like to confine my speech to the European Patent.
- Konuşmamı Avrupa Patenti ile sınırlandırmak istiyorum.
- Please therefore take this as a speech in support of the resolution.
- Bu nedenle lütfen bunu önergeyi destekleyen bir konuşma olarak kabul edin.
- The Minister began her speech by talking about her generation.
- Sayın Bakan konuşmasına kendi neslinden bahsederek başladı.
- You are enthusiastic, you show your feelings, you are colourful in your speech and you use the right words.
- Coşkulusunuz, duygularınızı gösteriyorsunuz, konuşmanız renkli ve doğru kelimeleri kullanıyorsunuz.
- The President stopped me exercising my right of free speech.
- Başkan özgür konuşma hakkımı kullanmamı engelledi.
- I liked the positive tone this afternoon in all the speeches.
- Bu öğleden sonra yapılan tüm konuşmalardaki olumlu tonu beğendim.
- I would like to thank the Minister for his availability but I am going to withdraw my speech, for two reasons.
- Sayın Bakana hazır bulunduğu için teşekkür etmek istiyorum ancak iki nedenden ötürü konuşmamı geri çekiyorum.
- President Cox repeated that statement to me yesterday after my speech.
- Başkan Cox dün konuşmamdan sonra bana bu ifadeyi tekrarladı.
- I will not repeat what I said in my initial speech.
- İlk konuşmamda söylediklerimi tekrar etmeyeceğim.
- Your speech today shows the value of the open election campaign.
- Bugün yaptığınız konuşma açık seçim kampanyasının değerini göstermektedir.
- My only criticism is that it is a timeless speech.
- Benim tek eleştirim bunun zamansız bir konuşma olması.
- Behind each of the speeches there is what I believe to be a fundamental concept.
- Konuşmaların her birinin ardında, temel bir kavram olduğuna inandığım bir şey var.
- I would now like to focus, in the last part of my speech, on the Union's general budget.
- Şimdi konuşmamın son bölümünde Birliğin genel bütçesine odaklanmak istiyorum.
- To avoid repeating myself, I refer you to my earlier speeches.
- Tekrardan kaçınmak için sizi daha önceki konuşmalarıma yönlendiriyorum.
- That these options are there, we know from the speeches of our Heads of State.
- Bu seçeneklerin orada olduğunu Devlet Başkanlarımızın konuşmalarından biliyoruz.
- We now come to the one-minute speeches on matters of political importance.
- Şimdi siyasi öneme sahip konulardaki bir dakikalık konuşmalara geldik.
- Thank you very much for your marvellous speech.
- Muhteşem konuşmanız için çok teşekkür ederim.
- Time is short and I should therefore like to focus in my speech on three amendments.
- Zaman kısa ve bu nedenle konuşmamda üç değişikliğe odaklanmak istiyorum.
- Today, I will be devoting my entire speech to Slovakia, the country for which I am rapporteur on behalf of Parliament.
- Bugün konuşmamın tamamını Parlamento adına raportörlüğünü yaptığım Slovakya'ya ayıracağım.
- Behind theoretical speech there is a whole real world.
- Teorik konuşmaların ardında koca bir gerçek dünya var.
- She has also demonstrated these qualities again very comprehensively in her speech.
- Kendisi de konuşmasında bu niteliklerini yine çok kapsamlı bir şekilde ortaya koymuştur.
- I am not going to use this speech to give praise.
- Bu konuşmayı övgüde bulunmak için kullanmayacağım.
- That is why I unfortunately only heard part of your speech.
- Bu yüzden ne yazık ki konuşmanızın sadece bir kısmını dinleyebildim.
- He criticised it in his speech and the President allowed him to respond to your personal attack.
- Konuşmasında bunu eleştirdi ve Başkan kişisel saldırınıza yanıt vermesine izin verdi.
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu gece Meclis'te şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- I do not wish to elaborate on the previous speeches.
- Önceki konuşmalar üzerinde daha fazla durmak istemiyorum.
- I do not believe I can improvise a five-minute speech on budgetary affairs.
- Bütçe konularında beş dakikalık bir konuşmayı doğaçlama yapabileceğime inanmıyorum.
- In my speech, I wish to concentrate on employment strategy.
- Konuşmamda istihdam stratejisi üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
- Too often we have to come to this Chamber on a Thursday afternoon to make speeches we would rather not have to make.
- Çoğu zaman Perşembe öğleden sonraları bu Meclise gelerek yapmak istemediğimiz konuşmaları yapmak zorunda kalıyoruz.
- I am sorry that my speech was a little long.
- Konuşmam biraz uzun olduğu için özür dilerim.
- I came to the Chamber this morning with a prepared speech about the situation in the airline industry.
- Bu sabah Odaya hava yolu sektöründeki durum hakkında hazırladığım bir konuşma ile geldim.
- This is something the rapporteur also referred to in his speech.
- Raportör de konuşmasında buna atıfta bulunmuştur.
- So I have made quite specific reference to the new drafts in my speech here today.
- Bu nedenle bugün burada yaptığım konuşmada yeni taslaklara oldukça açık bir şekilde atıfta bulundum.
- The fight for human rights is seemingly strongest when solemn speeches have to be made.
- İnsan hakları için verilen mücadelenin en güçlü olduğu zamanlar, ciddi konuşmaların yapılması gereken zamanlardır.
- I did not mention it in my speech, but not because I had forgotten it, since we always have it very much on our minds.
- Konuşmamda bundan bahsetmedim ama unuttuğum için değil, zira bu konu her zaman aklımızdadır.
- The next item is the one-minute speeches on matters of political importance.
- Bir sonraki madde, siyasi öneme sahip konularda yapılacak bir dakikalık konuşmalardır.
- I have listened very carefully to the Commission's speech, which I believe was very correct.
- Komisyon'un çok doğru olduğuna inandığım konuşmasını çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- I would like to thank the various Members once again for their speeches.
- Konuşmaları için çeşitli Üyelere bir kez daha teşekkür etmek isterim.
- Thus, it would be needful to know two languages only, the mother tongue and the universal speech.
- Böylece sadece iki dil bilmek gerekecektir, anadil ve evrensel konuşma.
- Tom's speech was slightly slurred.
- Tom'un konuşması biraz bulanıktı.
- A strange incident happened during his speech.
- Onun konuşması sırasında garip bir olay oldu.
- Time is short and we must omit some of the speeches from the program.
- Zaman kısa ve programdan bazı konuşmaları çıkarmalıyız.
- He hires other people to write his speeches.
- O, konuşmalarını yazmak için başkalarını tutuyor.
- We read the full text of his speech.
- Konuşmasının tam metnini okuduk.
- Sometimes the silence is more talkative than the speech.
- Bazen sessizlik konuşmadan daha konuşkandır.
- President Tom Johnson made a victory speech.
- Başkan Tom Johnson bir zafer konuşması yaptı.
- Did you hear President Dilma's speech?
- Başkan Dilma'nın konuşmasını duydun mu?
- It was such a boring speech that I fell asleep.
- O kadar sıkıcı bir konuşmaydı ki, uyuyakaldım.
- Speech exposes what the brain is worth.
- Konuşma, beynin değerini açığa vurur.
- I was very impressed by Tom's speech.
- Tom'un konuşmasından çok etkilendim.
- He fainted in the midst of his speech.
- Konuşmasının ortasında bayıldı.
- Have you ever made a speech in French?
- Hiç Fransızca konuşma yaptın mı?
- I enjoy listening to Russian speech.
- Rusça konuşmaları dinlemekten hoşlanıyorum.
- How did your speech go?
- Konuşmanız nasıl gitti?
- His speech met with enthusiastic applause.
- Konuşması coşkulu alkışlarla karşılandı.
- At the end of the speech she repeated the word.
- Konuşmanın sonunda, kelimeyi tekrarladı.
- Read me your speech.
- Bana konuşmanı oku.
- The governor's speech was published in the magazine.
- Valinin konuşması dergide yayınlandı.
- Her long speech bored us all.
- Uzun konuşması hepimizi sıktı.
- The president has to learn the speech by heart.
- Başkan konuşmayı ezberlemek zorunda.
- A scholar made an excellent speech about human rights.
- Bir akademisyen insan hakları hakkında mükemmel bir konuşma yaptı.
- Strictly speaking, there were some mistakes in his speech.
- Doğrusunu istersen, konuşmasında bazı hatalar vardı.
- I congratulate you on winning first prize in the speech contest.
- Konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandığın için seni tebrik ederim.
- He made an admirable speech about protecting the environment.
- Çevreyi korumakla ilgili takdire şayan bir konuşma yaptı.
- The speech made by the president yesterday delighted his supporters.
- Başkan tarafından yapılan konuşma taraftarlarını mutlu etti.
- You've written a great speech.
- Harika bir konuşma yazmışsın.
- He attacked the government's policy in his speech.
- Konuşmasında hükümetin politikasına saldırdı.
- Your speech was splendid.
- Konuşmanız muhteşemdi.
- The party opened with his speech.
- Parti, onun konuşmasıyla başladı.
- Tom didn't need to make a speech.
- Tom'un konuşma yapmasına gerek yoktu.
- Nobody was listening to the speech.
- Kimse konuşmayı dinlemiyordu.
- Your speech was good.
- Konuşmanız iyiydi.
- Who's giving the main speech?
- Ana konuşmayı kim yapacak?
- They asked Lincoln to make a victory speech.
- Onlar Lincoln'un bir zafer konuşması yapmasını istedi.
- The speech made by the president yesterday delighted his supporters.
- Başkanın dün yaptığı konuşma destekçilerini çok sevindirdi.
- Tom closed his speech with a beautiful song.
- Tom konuşmasını güzel bir şarkıyla bitirdi.
- She translated the speech from Chinese into German.
- Konuşmayı Çince'den Almanca'ya çevirdi.
- The alcohol is beginning to effect his speech.
- Alkol konuşmasını etkilemeye başladı.
- She ended off her speech with some jokes.
- Konuşmasını bazı şakalarla bitirdi.
- The content of his speech was interesting.
- Konuşmasının içeriği ilginçti.
- His speech is too abstract to understand.
- Konuşması anlaşılamayacak kadar soyuttur.
- She made references to World War II in her speech.
- O, konuşmasında II.Dünya Savaşını referans gösterdi.
- His long speech bored everyone.
- Onun uzun konuşması herkesi sıktı.
- I only heard the end of Tom's speech.
- Tom'un konuşmasının sadece sonunu duydum.
- Your speech was interesting.
- Konuşman ilginçti.
- His speech did not accord with his feelings.
- Konuşması duygularıyla uyuşmuyordu.
- I could understand the first few sentences, but the rest of his speech was all Greek to me.
- İlk birkaç cümlesini anlayabildim ama konuşmasının geri kalanı bana Yunanca gibi geldi.
- I was able to grasp the main points of the speech.
- Konuşmanın ana hatlarını kavrayabildim.
- Tom didn't seem impressed with Mary's speech.
- Tom, Mary'nin konuşmasından pek etkilenmişe benzemiyordu.
- His speech captured our attention.
- Konuşması dikkatimizi çekti.
- I'm the one who wrote Tom's speech.
- Tom'un konuşmasını yazan kişi benim.
- Silence reigned during the speech.
- Konuşma sırasında sessizlik hüküm sürdü.
- His speech was suitable for the occasion.
- Konuşması duruma uygundu.
- You have the right to free speech, but not the right to slander.
- Özgürce konuşma hakkına sahipsin ama iftira atma hakkına değil.
- What did you think of my speech?
- Konuşmam hakkında ne düşündün?
- He closed his speech with a beautiful song.
- Konuşmasını güzel bir şarkıyla bitirdi.
- We were deeply impressed by the lecturer's eloquent speech.
- Konferansçının belâgatlı konuşmasından derinden etkilendik.
- Tom doesn't enjoy giving speeches.
- Tom konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
- We called on him for a speech.
- Bir konuşma yapması için onu çağırdık.
- I hire other people to write my speeches.
- Konuşmalarımı yazmaları için başkalarını tutuyorum.
- His speech bored me.
- Konuşması beni baydı.
- I was very moved by his speech.
- Konuşması beni çok etkiledi.
- He brought his speech to an end.
- O konuşmasını bitirdi.
- She is extremely vulgar in her speech.
- O konuşmasında son derece kabadır.
- Thanks for your thought-provoking speech.
- Düşündürücü konuşmanız için teşekkürler.
- Was it an interesting speech?
- Bu ilginç bir konuşma mıydı?
- Tom's speech was slightly slurred.
- Tom'un konuşmasının biraz bozuklukları vardı.
- The professor's speech was full of humor.
- Profesörün konuşması mizah doluydu.
- His speech inspired all the boys.
- Onun konuşması bütün erkeklere ilham kaynağı oldu.
- Her slurred speech was an indication that she was drunk.
- Konuşmasının kesik kesik olması sarhoş olduğunun bir göstergesiydi.
- His dress is that of a gentleman but his speech and behavior are those of a clown.
- Kıyafeti bir beyefendi gibi ama konuşması ve davranışları bir palyaço gibi.
- A strange incident happened during his speech.
- Konuşması sırasında garip bir olay oldu.
- Tom's speech bored me.
- Tom'un konuşması beni sıktı.
- Who's giving the main speech?
- Ana konuşmayı kim yapıyor?
- Do I need to make a speech?
- Konuşma yapmama gerek var mı?
- She hires other people to write her speeches.
- O, konuşmalarını yazması için başkalarını işe alıyor.
- He hires other people to write his speeches.
- Konuşmalarını yazmaları için başkalarını tutuyor.
- Tom said he enjoyed Mary's speech.
- Tom, Mary'nin konuşmasını beğendiğini söyledi.
- Emily won first prize in the speech contest.
- Emily konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
- Tom didn't seem impressed with Mary's speech.
- Tom Mary'nin konuşmasından etkilenmiş görünmüyordu.
- Tom doesn't like to give speeches.
- Tom konuşmayı sevmez.
- That was a good speech.
- Güzel bir konuşmaydı.
- The people expected a victory speech.
- İnsanlar bir zafer konuşması bekledi.
- Tom gave Mary a copy of the speech he was planning to give.
- Tom yapmayı planladığı konuşmanın bir kopyasını Mary'ye verdi.
- Slow speech is characteristic of that man.
- Yavaş konuşma, o adamın karakteristik özelliğidir.
- Tom made a good speech.
- Tom iyi bir konuşma yaptı.
- Tom's speech came last.
- Tom'un konuşması sonuncu geldi.
- He made such a long speech that we all got bored.
- O kadar uzun bir konuşma yaptı ki hepimiz sıkıldık.
- His long speech bored everyone.
- Uzun konuşması herkesi sıktı.
- Tom's speech was very interesting.
- Tom'un konuşması çok ilginçti.
- My speeches are all written by other people.
- Benim konuşmalarımın hepsi başkaları tarafından yazıldı.
- I am tired of listening to his long speech.
- Uzun konuşmasını dinlemekten yoruldum.
- I had a speech ready.
- Bir konuşma hazırlamıştım.
- I congratulate you on winning first prize in the speech contest.
- Konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandığın için seni kutlarım.
- His speech turned us off.
- Konuşması bizi rahatsız etti.
- I took part in the English speech contest.
- İngilizce konuşma yarışmasında yer aldım.
- The audience were fascinated by his speech.
- Seyirciler onun konuşmasından çok etkilendi.
- You must record his speech.
- Onun konuşmasını kaydetmelisin.
- He really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Kalabalık önünde konuşma yapmaktan gerçekten nefret ediyor.
- Tom's speech was really interesting.
- Tom'un konuşması gerçekten ilgi çekiciydi.
- She hires other people to write her speeches.
- Konuşmalarını yazmaları için başkalarını tutuyor.
- Frankly speaking, his speeches are always dull.
- Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
- The president has to learn the speech by heart.
- Başkan konuşmayı ezbere öğrenmek zorunda.
- The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma yarım saat sürdü.
- Your speech was quite interesting.
- Konuşmanız oldukça ilginçti.
- His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
- His speech held the attention of the audience.
- Konuşması dinleyicilerin dikkatini çekti.
- There's no need for you to prepare a formal speech.
- Resmî bir konuşma hazırlamana gerek yoktur.
- She translated the speech from Chinese into German.
- O, konuşmayı Çinceden Almancaya çevirdi.
- I need to finish writing my speech.
- Konuşmamı yazmayı bitirmeliyim.
- Please record Tom's speech.
- Lütfen Tom'un konuşmasını kaydet.
- I was very moved by his speech.
- Onun konuşmasından çok etkilendim.
- I had little time to prepare the speech.
- Konuşmayı hazırlamak için çok az zamanım vardı.
- That was quite a speech.
- O, fevkalade bir konuşmaydı.
- She made a good speech.
- O, iyi bir konuşma yaptı.
- I was moved to tears by her speech.
- Onun konuşmasıyla gözyaşlarına boğuldum.
- He did not have much time to work on his speech.
- Konuşması üzerinde çalışmak için fazla zamanı yoktu.
- A girl was making a speech in the park.
- Bir kız parkta konuşma yapıyordu.
- I'm trying to memorize my speech.
- Konuşmamı ezberlemeye çalışıyorum.
- The party opened with his speech.
- Parti, onun konuşmasıyla açıldı.
- Everyone was bored by his long speech.
- Onun uzun konuşmasından herkes sıkılmıştı.
- Judy’s memory is patchy, her speech is slurred.
- Judy'nin hafızası zayıf, konuşması bozuk.
- He began to mimic the speech and gait of persons in the street.
- Sokaktaki insanların konuşmalarını ve yürüyüşlerini taklit etmeye başladı.
- At first he did not realize that he had won the speech contest.
- İlk başta, konuşma yarışmasını kazandığını fark etmedi.
- His speech lasted for three hours.
- Onun konuşması üç saat sürdü.
- They heard a speech written especially for them.
- Özellikle onlar için yazılmış bir konuşma dinlediler.
- I gave my speech in Berber.
- Konuşmamı Berberice yaptım.
- Tom's speech was so boring that several people in the audience fell asleep.
- Tom'un konuşması öyle sıkıcıydı ki seyircilerden birkaç kişi uyuyakaldı.
- I have a speech to write.
- Yazmam gereken bir konuşma var.
- That was quite a speech.
- Güzel bir konuşmaydı.
- His speech was not very becoming to the occasion.
- Konuşması duruma pek uygun değildi.
- His speech was an unmitigated disaster.
- Konuşması tam bir felaketti.
- The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma otuz dakika sürdü.
- How much of Tom's speech did you really understand?
- Tom'un konuşmasının ne kadarını gerçekten anladınız?
- Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
- Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.
- He delivered a speech.
- Bir konuşma yaptı.
- Did you hear Tom's speech?
- Tom'un konuşmasını duydun mu?
- My speeches are all written by other people.
- Benim konuşmalarımın hepsi başkaları tarafından yazılmaktadır.
- That speech lost Tom the election.
- O konuşma Tom'a seçimi kaybettirdi.
- I'll get a picture of you giving your speech.
- Konuşmanı yaparken bir resmini çekeceğim.
- His speech is too abstract to understand.
- Onun konuşması anlamak için çok soyut.
- Tom gave Mary a copy of the speech he was planning to give.
- Tom, Mary'ye yapmayı planladığı konuşmanın bir kopyasını verdi.
- They stood up and made their speeches one by one.
- Onlar ayağa kalktılar ve birer birer konuşmalarını yaptılar.
- Your speech was far from satisfactory.
- Konuşman hiç tatmin edici değildi.
- I liked your speech.
- Konuşmanı beğendim.
- She made a wonderful speech at her friend's wedding reception.
- Arkadaşının düğün resepsiyonunda harika bir konuşma yaptı.
- He prepared his speech very carefully.
- Konuşmasını çok dikkatlice hazırladı.
- Tom used a page of dot points to jog his memory when he made his speech.
- Tom konuşmasını yaptığı zaman, anımsamak için ana başlıkların olduğu bir yaprak kullanırdı.
- Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom büyük kitleler önünde konuşma yapmaktan gerçekten nefret ediyor.
- She ended off her speech with some jokes.
- Konuşmasını birkaç şakayla bitirdi.
- He made speeches to many groups.
- Birçok gruba konuşmalar yaptı.
- It was a beautiful speech.
- Çok güzel bir konuşmaydı.
- She took down the speech in shorthand.
- Konuşmasını özet şeklinde parçalara ayırdı.
- Your speech is appropriate for the occasion.
- Konuşmanız duruma uygun.
- I was very impressed with Tom's speech.
- Tom'un konuşmasından çok etkilendim.
- Tom was drunk and his speech was slurred.
- Tom sarhoştu ve konuşması bulanıktı.
- Tom won first prize in the speech contest.
- Tom konuşma yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
- The governor's speech was published in the magazine.
- Valinin konuşması dergide yayımlandı.
- Everybody was listening intently to Tom's speech.
- Herkes Tom'un konuşmasını dikkatle dinliyordu.
- His speech was an unmitigated disaster.
- Onun konuşması tam anlamıyla bir felaketti.
- I hire other people to write my speeches.
- Konuşmalarımı yazması için başkalarını işe alıyorum.
- I remember that speech.
- O konuşmayı hatırlıyorum.
- I'm the one who wrote Tom's speech.
- Tom'un konuşmasını ben yazdım.
- Astonishment deprived me of speech.
- Şaşkınlık beni konuşmamdan mahrum etti.
- Tom gave a very good speech.
- Tom çok iyi bir konuşma yaptı.
- What do you think about the president's speech?
- Başkanın konuşması hakkında ne düşünüyorsun?
- His speech was very poor.
- Konuşması çok yetersizdi.
- He forgot part of his speech and had to ad-lib for a while.
- Konuşmasının bir bölümünü unuttu ve bir süre doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
- His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
- The party ended with a speech by the host.
- Parti, ev sahibinin konuşmasıyla sona erdi.
- He made a speech in plain English.
- Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- At first he did not realize that he had won the speech contest.
- O, ilk başta, konuşma yarışmasını kazandığını fark etmedi.
- She made references to World War II in her speech.
- Konuşmasında İkinci Dünya Savaşı'na atıfta bulundu.
- Frankly speaking, his speeches are always dull.
- Açıkçası, konuşmaları her zaman sıkıcıdır.
- Her speech was excellent.
- Onun konuşması mükemmeldi.
- He waved to the crowd immediately before he delivered his speech.
- Konuşmasını yapmadan hemen önce kalabalığa el salladı.
- He broke off in the middle of his speech.
- Konuşmasını yarıda kesti.
- Prepare your speech in advance.
- Konuşmanı önceden hazırla.
- One speech, one particular stance, one wrong statement can change everything all of a sudden.
- Bir konuşma, bir tutum, hatalı bir açıklama bir anda her şeyi değiştirebilir.
- Tom should've rehearsed his speech.
- Tom konuşmasını prova etmeliydi.
- His speech was not altogether bad.
- Onun konuşması tamamen kötü değildi.
- Tom doesn't like to give speeches.
- Tom konuşma yapmayı sevmez.
- Because the voices of protest grew louder and louder, his speech couldn't be heard.
- Protesto sesleri gittikçe yükseldiği için onun konuşması duyulamadı.
- The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
- His speech was suitable for the occasion.
- Onun konuşması ortam için uygundu.
- They stood calmly and listened to speeches.
- Sakince durdular ve konuşmaları dinlediler.
- Your speech will be recorded in history.
- Konuşman tarihe geçecek.
- Tom's speech was quite interesting.
- Tom'un konuşması oldukça ilginçti.
- Everyone was bored by his long speech.
- Herkes onun uzun konuşmasından sıkılmıştı.
- You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
- Konuşmanız için alışılmadık bir konu bulmak zorunda değilsiniz.
- Tom's speech was so boring that several people in the audience fell asleep.
- Tom'un konuşması o kadar sıkıcıydı ki dinleyiciler arasında uyuyakalanlar oldu.
- My sister, a university student, won first prize in the speech contest.
- Üniversite öğrencisi olan kız kardeşim konuşma yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
- Ferdinand won't give the speech because he's got a cough.
- Ferdinand öksürdüğü için konuşma yapamayacak.
- I was moved to tears by her speech.
- Konuşması beni gözyaşlarına boğdu.
- For me, your speech is totally beyond comprehension.
- Benim için, senin konuşman tamamen anlamanın ötesindedir.
- His speech was to the point.
- Onun konuşması tam yerindeydi.
- I could hardly follow what Jane said in her speech.
- Jane'in konuşmasında ne dediğini zorlukla takip edebildim.
- How did your speech go?
- Konuşman nasıl geçti?
- We read the full text of his speech.
- Onun konuşmasının tam metnini okuduk.
- In his speech he dwelt on the importance of education.
- Konuşmasında eğitimin önemi üzerinde durdu.
- He waved to the crowd immediately before he delivered his speech.
- O, konuşmasını yapmadan hemen önce kalabalığa el salladı.
- Hillary's speech was hilarious.
- Hillary'nin konuşması çok komikti.
- He delivered a very long speech yesterday.
- O, dün çok uzun bir konuşma yaptı.
- Along the way, he stopped to make speeches.
- Yol boyunca, konuşmalar yapmak için durdu.
- You should take part in that speech contest.
- O konuşma yarışmasına katılmalısın.
- He compelled me to make a speech.
- Beni konuşma yapmaya zorladı.
- What did you think of the speech?
- Konuşma hakkında ne düşündün?
- They stood up and made their speeches one by one.
- Ayağa kalktılar ve teker teker konuşmalarını yaptılar.
- Her speech bored me.
- Konuşması beni sıktı.
- I wrote down every phrase in his speech that he stressed.
- Konuşmasında vurguladığı her ifadeyi not aldım.
- I didn't prepare a speech.
- Konuşma hazırlamadım.
- He responded to a speech of welcome.
- Hoş geldiniz konuşmasına yanıt verdi.
- What's the name for an author who writes books or speeches for other people?
- Başkaları için kitap ya da konuşma yazan yazarlara ne ad verilir?
- This speech is very important.
- Bu konuşma çok önemlidir.
- Our principal made a long speech.
- Müdürümüz uzun bir konuşma yaptı.
- The speech deeply affected the audience.
- Konuşma dinleyicileri derinden etkiledi.
- Tom hires someone to write his speeches.
- Tom konuşmalarını yazmak için birisini tuttu.
- The alcohol is beginning to effect his speech.
- Alkol onun konuşmasını etkilemeye başlıyor.
- The student took to heart the judge's critical comments on his speech.
- Öğrenci hakimin konuşması hakkındaki eleştirel yorumlarını ciddiye aldı.
- Thanks so much for coming here to help me with my speech, Tom.
- Konuşmamda bana yardım etmek için buraya geldiğin için çok teşekkürler, Tom.
- You must record his speech.
- Konuşmasını kaydetmelisiniz.
- Tom stayed up late into the night working on his speech.
- Tom konuşması üzerinde çalışarak gece yarısına kadar uyanık kaldı.
- Tom hires someone to write his speeches.
- Tom konuşmalarını yazmak için birisini işe aldı.
- I was disappointed with his speech.
- Konuşması beni hayal kırıklığına uğrattı.
- Parrots often imitate human speech.
- Papağanlar genellikle insan konuşmasını taklit eder.
- Tom practiced his speech in front of the mirror.
- Tom konuşmasını aynanın önünde prova etti.
- Tom closed his speech with a beautiful song.
- Tom, konuşmasını güzel bir şarkıyla kapadı.
- His long speech bored us all.
- Onun uzun konuşması hepimizi sıktı.
- I was inspired by Tom's speech.
- Tom'un konuşması bana ilham verdi.
- I didn't get the point of his speech.
- Konuşmasının amacını anlamadım.
- Tom's speech was interrupted by jeers.
- Tom'un konuşması yuhalamalar tarafından kesildi.
- His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
- I shortened my speeches.
- Konuşmalarımı kısalttım.
- The speech was broadcast on the radio.
- Konuşma radyoda yayınlandı.
- She made a good speech.
- İyi bir konuşma yaptı.
- I don't enjoy giving speeches.
- Konuşma yapmaktan hoşlanmam.
- Did you like my speech?
- Konuşmamı beğendin mi?
- What did you find so fascinating about the speech that I gave yesterday?
- Dün yaptığım konuşmanın nesini bu kadar etkileyici buldun?
- The speech of the scholar is well worth listening to.
- Bilginin konuşması dinlenmeye değer.
- One speech, one particular stance, one wrong statement can change everything all of a sudden.
- Bir konuşma, bir duruş, bir yanlış ifade her şeyi bir anda değiştirebilir.
- Tom used a page of dot points to jog his memory when he made his speech.
- Tom konuşmasını yaparken hafızasını canlandırmak için bir sayfa dolusu nokta işareti kullandı.
- Your speech is not at all understandable to me.
- Senin konuşman benim için hiç anlaşılabilir değil.
- Tom is used to making speeches.
- Tom konuşmalar yapmaya alışkındır.
- Are you going to take part in the English speech contest?
- İngilizce konuşma yarışmasına katılacak mısın?
- It's not nice to make fun of people with speech impediments.
- Konuşma engelli insanlarla eğlenmek hoş değil.
- Fear robbed him of speech.
- Korku onu konuşmaktan alıkoydu.
- What were the main points of Tom's speech?
- Tom'un konuşmasının ana noktaları nelerdi?
- I was inspired by Tom's speech.
- Tom'un konuşmasından ilham aldım.
- Tom interrupted Mary's speech.
- Tom, Mary'nin konuşmasını böldü.
- I regret missing the speech.
- Konuşmayı kaçırdığım için üzgünüm.
- I find it difficult to give speeches in French.
- Fransızca konuşma yapmakta zorlanıyorum.
- His speech was to the point.
- Konuşması çok yerindeydi.
- Her speech moved the audience.
- Konuşması izleyicileri etkiledi.
- His speech went on and on.
- Konuşması uzadıkça uzadı.
- Tom's speech was very boring.
- Tom'un konuşması çok sıkıcıydı.
- Tom's speech wasn't as boring as I thought it would be.
- Tom'un konuşması düşündüğüm kadar sıkıcı değildi.
- There's no need for you to prepare a formal speech.
- Resmi bir konuşma hazırlamanıza gerek yok.
- Your speech was appropriate for the occasion.
- Konuşmanız duruma uygundu.
- He prepared his speech very carefully.
- Konuşmasını çok dikkatli hazırladı.
- Tom's speech came last.
- Tom'un konuşması sonuncuydu.
- They heard a speech written especially for them.
- Onlar için özellikle yazılmış bir konuşma duydular.
- He began to mimic the speech and gait of persons in the street.
- O, sokaktaki kişilerin konuşma ve yürüyüşünü taklit etmeye başladı.
- Her speech moved the audience.
- Onun konuşması izleyiciyi tahrik etti.
- Why did she stop her speech?
- Neden konuşmasını kesti?
- The president handed the speech to the reporter.
- Başkan konuşmayı muhabire verdi.
- Do I have to make a speech?
- Konuşma yapmak zorunda mıyım?
- Her speech bored me.
- Onun konuşması beni sıktı.
- His speech made a good impression on me.
- Konuşması bende iyi bir izlenim bıraktı.
- His speech impressed us very much.
- Konuşması bizi çok etkiledi.
- His speech was very poor.
- Konuşması çok zayıftı.
- The professor's speech was full of humor.
- Profesörün konuşması espri doluydu.
- His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun sürdü ki bazı insanlar uykuya dalmaya başladı.
- I'm busy with writing letters and giving speeches.
- Mektup yazmak ve konuşma yapmakla meşgulüm.
- Proverbs are an ornamentation of speech.
- Atasözleri konuşmanın bir süsüdür.
- You don't need to prepare a formal speech.
- Resmi bir konuşma hazırlamanıza gerek yok.
- His speech captured our attention.
- Onun konuşması dikkatimizi çekti.
- Tom doesn't enjoy giving speeches.
- Tom konuşma yapmaktan hoşlanmıyor.
- His speech made a good impression on me.
- Onun konuşması benim üzerimde iyi bir izlenim bıraktı.
- Thanks for your thought-provoking speech.
- Yaptığın kafa açan konuşmadan dolayı teşekkürler.
- Tom's speech was excellent.
- Tom'un konuşması mükemmeldi.
- He will probably win the speech contest.
- Muhtemelen konuşma yarışmasını kazanacak.
- I took part in the English speech contest.
- Ben İngilizce konuşma yarışmasına katıldım.
- His speech continued for three hours.
- Konuşması üç saat sürdü.
- Your speech is not at all understandable to me.
- Konuşmanız benim için hiç anlaşılır değil.
- Along the way, he stopped to make speeches.
- Yol boyunca konuşmalar yapmak için durdu.
- What do you think about the president's speech?
- Başkanın konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Tom concluded his speech with a proverb.
- Tom konuşmasını bir atasözü ile bitirdi.
- Don't you have a speech to make?
- Yapacak bir konuşman yok mu?
- His speeches are all written by other people.
- Konuşmalarının hepsi başkaları tarafından yazıldı.
- Tom is a speech writer.
- Tom bir konuşma yazarı.
- Her constant complaining speech irritated me.
- Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- This adds color to his speech.
- Bu, konuşmasına renk katıyor.
- A scholar made an excellent speech about human rights.
- Bir bilim adamı, insan hakları hakkında harika bir konuşma yaptı.
- Tom hires someone to write his speeches.
- Tom konuşmalarını yazmak için birisini kiraladı.
- She is extremely vulgar in her speech.
- Konuşması son derece kaba.
- Thoughtless speech may give rise to great mischief.
- Düşüncesizce konuşmak büyük kötülüklere yol açabilir.
- Don't you have a speech to make?
- Yapman gereken bir konuşma yok mu?
- Madison made an emotional speech in Congress.
- Madison Kongre'de duygusal bir konuşma yaptı.
- Her speech was full of wit.
- Konuşması nükte doluydu.
- His speech was excellent.
- Konuşması mükemmeldi.
- Tom interrupted Mary's speech.
- Tom, Mary'nin konuşmasını kesti.
- Miss Pate felt timid about making a speech before a hundred people.
- Bayan Pate yüz kişinin önünde konuşma yapmaktan çekindi.
- Tom's speech was really interesting.
- Tom'un konuşması gerçekten ilginçti.
- This adds color to his speech.
- Bu, onun konuşmasına renk katıyor.
- I was greatly impressed by the speech.
- Konuşmadan fazlaca etkilendim.
- His speech has a positive influence on all the colleagues.
- Onun konuşması tüm meslektaşları üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.
- Tom didn't have to make a speech.
- Tom'un konuşma yapmasına gerek yoktu.
- His dress is that of a gentleman but his speech and behavior are those of a clown.
- Kıyafeti bir beyefendininki gibi ama konuşması ve davranışı bir palyaçonunki gibi.
- His long speech bored us all.
- Uzun konuşması hepimizi sıktı.
- They asked Lincoln to make a victory speech.
- Lincoln'den bir zafer konuşması yapmasını istediler.
- Tom's speech was really funny.
- Tom'un konuşması gerçekten komikti.
- The ceremony began with his speech.
- Tören onun konuşmasıyla başladı.
- His speech moved us.
- Konuşması bizi etkiledi.
- I liked your speech.
- Ben senin konuşmanı sevdim.
- Mary hasn't listened to the speech yet.
- Mary henüz konuşmayı dinlemedi.
- The audience clapped loudly after his speech.
- Konuşmasından sonra seyirciler yükse sesle alkışladı.
- His speech was too short.
- Konuşması çok kısaydı.
- He made a good speech.
- Güzel bir konuşma yaptı.
- My teacher told me that I should have spent more time preparing my speech.
- Öğretmen bana konuşmamı hazırlamak için daha çok zaman harcamam gerektiğini söyledi.
- I didn't prepare a speech.
- Ben bir konuşma hazırlamadım.
- Her speech was full of wit.
- Onun konuşması espri doluydu.
- For me, your speech is totally beyond comprehension.
- Benim için konuşmanız tamamen anlaşılmaz.
- Thanks so much for coming here to help me with my speech, Tom.
- Buraya gelip konuşmama yardım ettiğin için çok teşekkürler, Tom.
- In his speech he dwelt on the importance of education.
- O, konuşmasında eğitimin önemi üzerinde durdu.
- Nixon made the speech on national TV.
- Nixon konuşmasını ulusal televizyonda yaptı.
- Your speech was splendid.
- Konuşmanız müthişti.
- She won first prize in the speech contest.
- Konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
- His speech turned us off.
- Onun konuşması canımızı sıktı.
- I didn't like the PM's speech.
- Başbakanın konuşmasını beğenmedim.
- You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
- Konuşmanız için sıradışı bir tema bulmanız şart değil.
- The audience clapped loudly after his speech.
- Seyirciler konuşmasından sonra yüksek sesle alkışladılar.
- Did you like my speech?
- Konuşmamı beğendiniz mi?
- Mary practiced her speech in front of the mirror.
- Mary konuşmasını ayna önünde uyguladı.
- Tom stayed up late into the night working on his speech.
- Tom konuşması üzerinde çalışarak gece geç saatlere kadar oturdu.
- His speech is very eloquent.
- Onun konuşması çok etkileyici.
- What he says in the speech is less important than how he says it.
- Konuşmada onun ne dediği bunu nasıl söylediğinden daha az önemlidir.
- Tom's speech was interesting.
- Tom'un konuşması ilginçti.
- Proverbs are an ornamentation of speech.
- Atasözleri konuşmanın bir süslemesidir.
- Three students made short speeches and introduced themselves and their countries.
- Üç öğrenci kısa konuşmalar yaparak kendilerini ve ülkelerini tanıttılar.
- Many peoples are using Russian swears in their speech.
- Birçok insan konuşmalarında Rusça küfürler kullanıyor.
- That was a beautiful speech.
- Güzel bir konuşmaydı.
- I was disappointed with his speech.
- Onun konuşmasıyla hayal kırıklığına uğradım.
- I am sick of his long speech.
- Uzun konuşmasından bıktım.
- A quiet act is worth more than an impressive speech.
- Sessiz bir hareket, etkileyici bir konuşmadan daha değerlidir.
- Tom is a speech coach.
- Tom bir konuşma koçu.
- He was making a speech, but he broke off when he heard a strange noise.
- Konuşma yapıyordu ama garip bir ses duyunca konuşmasını yarıda kesti.
- He broke off in the middle of his speech.
- Konuşmasının ortasında sustu.
- The pupils listened eagerly during his speech.
- Öğrenciler konuşmasını büyük bir hevesle dinledi.
- Mr White made a few comments on my speech.
- Bay White konuşmamla ilgili birkaç yorum yaptı.
- Honestly, his speeches are always boring.
- Dürüst olmak gerekirse, konuşmaları her zaman sıkıcıdır.
- He delivered a very long speech yesterday.
- Dün çok uzun bir konuşma yaptı.
- He forgot a section of the speech and had to improvise for a while.
- O, konuşmanın bir bölümünü unuttu ve bir süre uydurmak zorunda kaldı.
- The speech made by the student was interesting.
- Öğrenci tarafından yapılan konuşma ilginçti.
- His speech is very eloquent.
- Konuşması çok etkileyiciydi.
- His speech turned us off.
- Konuşması bizi soğuttu.
- Tom rehearsed his speech.
- Tom konuşmasını prova etti.
- His speech bored me.
- Onun konuşması beni sıktı.
- She was afraid to make a speech.
- Konuşma yapmaktan korkuyordu.
- Honestly, his speeches are always boring.
- Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmalarını her zaman sıkıcı.
- I entered a speech contest.
- Bir konuşma yarışmasına katıldım.
- Parrots imitate human speech.
- Papağanlar insan konuşmasını taklit eder.
- His speech is very refined.
- Konuşması çok zarif.
- The President's speech brought about a change in the American people.
- Başkan'ın konuşması Amerikan halkında bir değişim yarattı.
- Sami was busy preparing his speech.
- Sami konuşmasını hazırlamakla meşguldü.
- What he says in the speech is less important than how he says it.
- Konuşmada ne söylediği, nasıl söylediğinden daha az önemli.
- Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, artikeller, edatlar, bağlaçlar ve ünlemler İngilizcede konuşmanın bölümleridir.
- That speech lost Tom the election.
- Bu konuşma Tom'a seçimi kaybettirdi.
- His speech moved them to tears.
- Konuşması onları gözyaşlarına boğdu.
- Your speech was good.
- Konuşman iyiydi.
- That was a nice speech.
- O güzel bir konuşmaydı.
- His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
- I didn't like the PM's speech.
- Ben başbakan'ın konuşmasını beğenmedim.
- His speech has a positive influence on all the colleagues.
- Konuşması tüm meslektaşları üzerinde olumlu bir etkiye sahip.
- Tom's speech was good.
- Tom'un konuşması iyiydi.
- His speech impressed us very much.
- Onun konuşması bizi çok etkiledi.
- This speech is very important.
- Bu konuşma çok önemli.
- He really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Büyük kitleler önünde konuşma yapmaktan gerçekten nefret ediyor.
- I didn't listen to your speech.
- Konuşmanızı dinlemedim.
- His speech moved them to tears.
- Onun konuşması onları gözyaşlarına boğdu.
- How did your speech go?
- Konuşman nasıldı?
- His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- I don't like giving speeches.
- Konuşma yapmayı sevmiyorum.
- The content of his speech was interesting.
- Konuşmasının içeriği ilgi çekiciydi.
- He forgot a section of the speech and had to improvise for a while.
- Konuşmanın bir bölümünü unuttu ve bir süre doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
- Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
- Konuşmayı nefret söylemi olarak etiketlemek, sosyal baskı yoluyla ifade özgürlüğünü sınırlamanın bir yoludur.
- His speech met with enthusiastic applause.
- Onun konuşması coşkulu alkışlarla karşılandı.
- I'm busy with writing letters and giving speeches.
- Metin yazıp konuşma yapmakla meşgulüm.
- Tom is a speech writer.
- Tom bir konuşma yazarıdır.
- His speech was not altogether bad.
- Konuşması tamamen kötü değildi.
- His speech is worth listening to.
- Onun konuşması dinlemeye değer.
- Speech is external thought, and thought internal speech.
- Konuşma dışsal düşüncedir ve düşünce içsel konuşmadır.
- Free speech is healthy.
- Özgür konuşma sağlıklıdır.
- Sometimes the silence is more talkative than the speech.
- Bazen sessizlik konuşmadan daha gevezedir.
- Her speeches are all written by other people.
- Onun konuşmalarının hepsi başkaları tarafından yazıldı.
- Your speech was far from satisfactory.
- Konuşmanız tatmin edici olmaktan çok uzaktı.
- Parrots often imitate human speech.
- Papağanlar çoğunlukla insan konuşmasını taklit eder.
- Your speech will be recorded in history.
- Konuşman tarihe kaydedilecek.
- Slow speech is characteristic of that man.
- Yavaş konuşma, o adamın özelliğidir.
- Mayor Tom Jackson made a speech at a hotel conference room.
- Belediye Başkanı Tom Jackson bir otelin konferans salonunda konuşma yaptı.
- The content of his speech is not relevant to the subject.
- Konuşmasının içeriği konuyla ilgili değil.
- The party ended with a speech by the host.
- Parti, ev sahibinin konuşması ile sona erdi.
- You should take part in that speech contest.
- O konuşma yarışmasına katılmalısınız.
- That was a nice speech.
- Güzel bir konuşmaydı.
- The audience were fascinated by his speech.
- Dinleyiciler konuşmasından çok etkilendi.
- I could hardly follow what Jane said in her speech.
- Jane'nin konuşmasında söylediğini zor anlayabildim.
- He attacked the government's policy in his speech.
- O, konuşmasında hükümetin politikasına saldırdı.
- His speech was quite interesting.
- Konuşması oldukça ilginçti.
- The content of his speech is not relevant to the subject.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.
- He had worked hard on the speech.
- Konuşma üzerinde çok çalışmıştı.
- What were the main points of Tom's speech?
- Tom'un konuşmasının ana noktaları neydi?
- I wrote down every phrase in his speech that he stressed.
- Konuşmasında vurguladığı her cümleyi yazdım.
- Tom practised his speech in front of the mirror.
- Tom aynanın önünde konuşma pratiği yaptı.
- His speech inspired all the boys.
- Konuşması bütün çocuklara ilham verdi.
- His speeches are all written by other people.
- Onun konuşmaları başka insanlar tarafından yazılıyor.
- She won first prize in the speech contest.
- Konuşma yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
- His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Konuşması Hükümet'in politikaları için etkili bir özür niteliğindeydi.
- His speech was short and to the point.
- Konuşması kısa ve özdü.
- Her speech was excellent.
- Konuşması mükemmeldi.
- His speech continued for three hours.
- Onun konuşması üç saat sürdü.
- He brought his speech to an end.
- Konuşmasını sonlandırdı.
- I could understand the first few sentences, but the rest of his speech was all Greek to me.
- İlk birkaç cümleyi anlayabildim ama onun konuşmasının gerisine Fransız kaldım.
- Don't ask me about the speech.
- Bana konuşma hakkında soru sorma.
- Your speech suits the occasion.
- Konuşmanız duruma uygun.
- Tom's speech was interrupted by jeers.
- Tom'un konuşması alaylarla kesildi.
- I hope Tom's speech isn't boring.
- Umarım Tom'un konuşması sıkıcı değildir.
- When do you give your speech?
- Konuşmanı ne zaman yapacaksın?
- Her constant complaining speech irritated me.
- Sürekli şikayet eden konuşması beni rahatsız etti.
- I didn't listen to your speech.
- Konuşmanı dinlemedim.
- I find it difficult to give speeches in French.
- Fransızca konuşmalar yapmayı zor buluyorum.
- His speech lasted for three hours.
- Konuşması üç saat sürdü.
- Ferdinand won't give the speech because he's got a cough.
- Ferdinand öksürüğü olduğu için konuşma yapmayacak.
- Was it an interesting speech?
- İlginç bir konuşma mıydı?
- Did you hear Hillary's speech?
- Hillary'nin konuşmasını duydun mu?
- Tom won't be making a speech today.
- Tom bugün konuşma yapmayacak.
- His speech went on and on.
- Onun konuşması uzayıp gitti.
- My teacher told me that I should have spent more time preparing my speech.
- Öğretmenim bana konuşmamı hazırlamak için daha fazla zaman harcamam gerektiğini söyledi.
- He had worked hard on the speech.
- Konuşmayla ilgili çok çalışmıştı.
- Did you hear President Dilma's speech?
- Başkan Dilma'nın konuşmasını dinlediniz mi?
- His speech was short and to the point.
- Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- I hate long speeches.
- Uzun konuşmalardan nefret ederim.
- I don't enjoy giving speeches.
- Konuşma yapmak hoşuma gitmiyor.
- She took down the speech in shorthand.
- Konuşmayı steno ile not aldı.
- Tom's speech was quite entertaining.
- Tom'un konuşması oldukça eğlenceliydi.
- Did you hear Hillary's speech?
- Hillary'nin konuşmasını duydunuz mu?
- It's not nice to make fun of people with speech impediments.
- Konuşma bozukluğu olan insanlarla dalga geçmek hoş değildir.
- Did you learn that speech by heart?
- Bu konuşmayı ezberledin mi?
- I'm working on my speech.
- Konuşmam üzerinde çalışıyorum.
- Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
- Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu ve çoğu dinleyicilerin kafasından geçti.
- Nixon made the speech on national TV.
- Nixon ulusal TV' de konuşma yaptı.
- In the speech, he referred to the strength of the company.
- Konuşmasında, şirketin gücünden bahsetti.
- Time is short and we must omit some of the speeches from the program.
- Zaman kısıtlı ve bazı konuşmaları programdan çıkarmak zorundayız.
- I was able to grasp the main points of the speech.
- Konuşmanın başlıca noktalarını kavrayabildim.
- They stood calmly and listened to speeches.
- Onlar sakince durdu ve konuşmaları dinledi.
- His speech got awfully boring.
- Konuşması son derece sıkıcıydı.
- You don't need to prepare a formal speech.
- Resmî bir konuşma hazırlamana gerek yok.
- When do you give your speech?
- Konuşmanızı ne zaman yapıyorsunuz?
- Did you learn that speech by heart?
- O konuşmayı ezberledin mi?
- Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
- The mayor's speech was received with much acclaim.
- Belediye başkanının konuşması büyük alkış aldı.
- Tom is practicing his speech in front of the mirror.
- Tom konuşmasını aynanın önünde yapıyor.
- Speech exposes what the brain is worth.
- Konuşma, beynin değerini ortaya çıkarır.
- Tom delivered the introductory speech.
- Tom giriş konuşmasını yaptı.
- Tom hires someone to write his speeches.
- Tom konuşmalarını yazması için birini tutar.
- Your speech was appropriate for the occasion.
- Konuşman duruma uygundu.
- The speech of the scholar is well worth listening to.
- Bilim insanının konuşması dinlemeye değer.
- Russian speech without swearing turns into a report.
- Küfürsüz Rusça konuşma bir rapora dönüşür.
- The general, without interrupting his speech, hit him on the head with his heavy ivory stick; the barbarian fell.
- General, konuşmasını kesmeden, ağır fildişi sopasıyla kafasına vurdu; barbar düştü.
- I arrived too late to hear Tom's speech.
- Tom'un konuşmasını dinlemek için çok geç kaldım.
- One is judged by one's speech first of all.
- Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.
- Tom's speech was good.
- Tom'un konuşması güzeldi.
- Tom gave a very long speech yesterday.
- Tom dün çok uzun bir konuşma yaptı.
- I had to make a speech on short notice.
- Kısa sürede konuşma yapmak zorunda kaldım.
- Three students made short speeches and introduced themselves and their countries.
- Üç öğrenci kısa konuşmalar yaptılar ve kendilerini ve de ülkelerini tanıttılar.
- Please record Tom's speech.
- Lütfen Tom'un konuşmasını kaydedin.
- Casual speech is fine.
- Sıradan konuşma iyidir.
- The people expected a victory speech.
- Halk bir zafer konuşması bekliyordu.
- Tom's speech lasted three hours.
- Tom'un konuşması üç saat sürdü.
- Calhoun was too weak to read his speech.
- Calhoun konuşmasını okuyamayacak kadar zayıftı.
- Mary practiced her speech in front of the mirror.
- Mary aynanın önünde konuşma pratiği yaptı.
- Tom is practicing his speech in front of the mirror.
- Tom aynanın önünde konuşmasını çalışıyor.
- I didn't like the Prime Minister's speech.
- Başbakanın konuşmasını beğenmedim.
- Your speech will be recorded in history.
- Konuşmanız tarihe kaydedilecek.
- I liked your speech.
- Senin konuşmanı beğendim.
- I don't like giving speeches.
- Konuşma yapmayı sevmem.
- Tom seemed really impressed with Mary's speech.
- Tom, Mary'nin konuşmasından gerçekten etkilenmiş görünüyordu.
- Because the voices of protest grew louder and louder, his speech couldn't be heard.
- Protesto sesleri gittikçe yükseldiği için konuşması duyulamadı.
- His speech was too short.
- Onun konuşması çok kısaydı.
- Tom won first prize in the speech contest.
- Tom konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
- Do you have to make a speech?
- Konuşma yapman şart mı?
- Her speeches are all written by other people.
- Onun konuşmalarının hepsi diğer insanlar tarafından yazılmaktadır.
- He erased his speech from the tape.
- Konuşmasını kasetten sildi.
- Are you going to take part in the English speech contest?
- İngilizce konuşma yarışmasına katılacak mısınız?
- His speech is worth listening to.
- Konuşması dinlemeye değerdi.
- Man is different from animals in that he has the faculty of speech.
- İnsan, konuşma yetisine sahip olmasıyla hayvanlardan farklıdır.
- If you don't want to give a speech, you don't have to.
- İstemiyorsan konuşmak zorunda değilsin.
- He made a good speech.
- İyi bir konuşma yaptı.
- Tom practised his speech in front of the mirror.
- Tom konuşmasını aynanın önünde prova etti.
- Everybody was listening intently to Tom's speech.
- Herkes dikkatle Tom'un konuşmasını dinliyordu.
- That was a beautiful speech.
- Çok güzel bir konuşmaydı.
- It was a beautiful speech.
- O güzel bir konuşmaydı.
- One is judged by one's speech first of all.
- Kişi her şeyden önce konuşmasıyla değerlendirilir.
- Tom's speech was hilarious.
- Tom'un konuşması çok komikti.
Show More (704)
|
