|
- There is a general tendency towards sustainable products.
- Sürdürülebilir ürünlere yönelik genel bir eğilim söz konusu.
- What emerges is not unanimity, but the overwhelming tendency, the overwhelming majority.
- Ortaya çıkan şey oybirliği değil, ezici bir eğilim, ezici bir çoğunluk.
- We must counter this tendency by trying our best to make globalisation work for the poor and not against the poor.
- Küreselleşmenin yoksulların aleyhine değil lehine işlemesi için elimizden geleni yaparak bu eğilime karşı koymalıyız.
- We know there is a tendency for agencies to proliferate.
- Acentelerin çoğalması yönünde bir eğilim olduğunu biliyoruz.
- There is even a tendency to blatantly do the exact opposite from what politicians prescribe.
- Hatta politikacıların öngördüğünün tam tersini yapma eğilimi bile var.
- There is even a tendency to blatantly do the exact opposite from what politicians prescribe.
- Hatta politikacıların öngördüklerinin tam tersini yapma eğilimi bile var.
- At the moment, we can perceive another tendency in the current debate about the Supervisory Committee.
- Şu anda, Denetim Komitesi ile ilgili mevcut tartışmada başka bir eğilimi algılayabiliriz.
- Therefore, and despite our extremist tendencies, the Socialist Group will vote in favour of the Pirker report.
- Bu nedenle, aşırı eğilimlerimize rağmen, Sosyalist Grup Pirker raporu lehinde oy kullanacaktır.
- There is too often a tendency to criticise state aid harshly as a measure causing distortion in competition.
- Devlet yardımlarını rekabeti bozan bir tedbir olarak sert bir şekilde eleştirme eğilimi çok sık görülmektedir.
- I believe that information agencies on the European Union counteract this sort of tendency.
- Avrupa Birliği bilgi ajanslarının bu tür bir eğilime karşı koyduğuna inanıyorum.
- This is a generalised tendency, sparing neither the Rhône-Alpes, nor Alsace.
- Bu genel bir eğilimdir ve ne Rhône-Alpes ne de Alsace'ı kapsar.
- Like us, many of the soon-to-be new member states condemn this tendency.
- Bizim gibi, yakında yeni üye olacak devletlerin çoğu da bu eğilimi kınamaktadır.
- This tendency has been realised in the approval of this amendment.
- Bu değişikliğin onaylanmasında bu eğilim gerçekleşmiştir.
- Recent United Nations figures, moreover, suggest a tendency towards a rise in emissions from industrialised countries.
- Birleşmiş Milletler'in son rakamları, sanayileşmiş ülkelerin emisyonlarında bir artış eğilimi olduğunu göstermektedir.
- The tendency to discriminate is often deep-rooted, even at government level.
- Ayrımcılık eğilimi genellikle hükümet düzeyinde bile köklüdür.
- I therefore think that we need to put the lid on this tendency simply to continue in our old ways.
- Bu nedenle, sadece eski yöntemlerimizi sürdürme eğilimine bir son vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
- There is an alarming tendency towards complete centralisation within the Euroland countries.
- Avrupa ülkelerinde tam bir merkezileşmeye doğru endişe verici bir eğilim var.
- Like us, many of the soon-to-be new member states condemn this tendency.
- Bizim gibi, yakında yeni üye olacak devletlerin birçoğu da bu eğilimi kınamaktadır.
- I therefore think that we need to put the lid on this tendency simply to continue in our old ways.
- Bu nedenle, sadece eski yöntemlerimizle devam etme eğilimine bir son vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
- By introducing these elements, we have managed to moderate both proactive tendencies and the zeal for liberalisation.
- Bu unsurları devreye sokarak hem proaktif eğilimleri hem de liberalleşme hevesini ılımlı hale getirmeyi başardık.
- What do we have to do if we want to reduce oligopolistic tendencies in the European market?
- Avrupa pazarındaki oligopolistik eğilimleri azaltmak istiyorsak ne yapmalıyız?
- Kaliningrad's economic indicators are mainly negative and still show no definite upward tendency.
- Kaliningrad'ın ekonomik göstergeleri çoğunlukla olumsuz ve hala kesin bir yükseliş eğilimi göstermiyor.
- What emerges is not unanimity, but the overwhelming tendency, the overwhelming majority.
- Ortaya çıkan şey oybirliği değil, ezici eğilim, ezici çoğunluktur.
- This is what we are calling for because Jacobin tendencies clearly still exist on our Continent.
- Bizim çağrıda bulunduğumuz şey budur çünkü Jakoben eğilimler kıtamızda hala açıkça mevcuttur.
- Let us protect ourselves against tendencies of that kind.
- Kendimizi bu tür eğilimlere karşı koruyalım.
- To reverse this destructive tendency is a bold challenge, admittedly, but it is one we are prepared to face.
- Bu yıkıcı eğilimi tersine çevirmek kuşkusuz cesur bir meydan okumadır, ancak biz bununla yüzleşmeye hazırız.
- That tendency can be seen in product sale subsidies and export refunds.
- Bu eğilim, ürün satış sübvansiyonları ve ihracat iadelerinde görülebilir.
- The second handicap was represented by our isolation from the world and our autarchic tendencies.
- İkinci handikap ise dünyadan izole olmamız ve otarşik eğilimlerimizdi.
- It is therefore very important to steer clear of every tendency to make plenary's work bureaucratic.
- Bu nedenle genel kurul çalışmalarını bürokratik hale getirecek her türlü eğilimden uzak durmak çok önemlidir.
- We must be cautious with this tendency and not give in to every thought that enters our minds.
- Bu eğilime karşı dikkatli olmalı ve aklımıza gelen her düşünceye teslim olmamalıyız.
- And sometimes, one manages to uproot a bad tendency completely.
- Ve bazen kişi kötü bir eğilimi tamamen kökünden söküp atabilir.
- People who live in big cities have a tendency to suffer from lack of exercise.
- Büyük şehirlerde yaşayan insanlar egzersiz eksikliğinden muzdarip olma eğilimindedir.
- She has a tendency to look on the dark side of things.
- Onun işlere karanlık tarafından bakma eğilimi var.
- You have a tendency to not pay attention.
- Dikkat etmeme eğilimin var.
- People have a tendency to underestimate their future needs.
- İnsanların gelecekteki ihtiyaçlarını küçümseme eğilimi vardır.
- This tendency is quite useful.
- Bu eğilim oldukça yararlıdır.
- People have the tendency to speak more loudly when they get excited.
- İnsanlar heyecanlandıklarında daha yüksek sesle konuşma eğilimleri vardır.
- That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlü.
- The youth of Japan have a tendency to follow fashion.
- Japon gençliği modayı takip etme eğilimindedir.
- You have a tendency to exaggerate.
- Senin abartma eğilimin var.
- You have a tendency to not pay attention.
- Dikkatinizi vermeme eğiliminiz var.
- People have the tendency to speak more loudly when they get excited.
- İnsanlar heyecanlandıklarında daha yüksek sesle konuşma eğilimindedirler.
- The battle checked the empire's expansionist tendencies.
- Savaş, imparatorluğun yayılmacı eğilimlerini kontrol altına aldı.
- That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlüdür.
- She has a tendency to look on the dark side of things.
- Olaylara karanlık tarafından bakma eğilimi var.
- Tom has a tendency to exaggerate.
- Tom'un abartma eğilimi var.
- You have a tendency to talk too fast.
- Çok hızlı konuşma eğiliminiz var.
- The empire fell as a result of the expansionist tendencies of its neighbors.
- İmparatorluk, komşularının yayılmacı eğilimlerinin bir sonucu olarak çöktü.
- Tom has a tendency to forget things.
- Tom'un bazı şeyleri unutmaya eğilimi vardır.
- He has a tendency to be pessimistic.
- Onun kötümser olma eğilimi var.
- Tom has a tendency to say things that he shouldn't.
- Tom'un söylememesi gereken şeyleri söyleme eğilimi var.
- Children have a tendency to become rebellious.
- Çocukların isyankar olma eğilimleri vardır.
- Children have a tendency to become rebellious.
- Çocukların asi olma gibi bir eğilimleri var.
- Tom has a tendency to talk too loudly.
- Tom'un çok yüksek sesle konuşma eğilimi var.
- Rich people have a tendency to look down on the less fortunate.
- Zengin insanlar daha az şanslı olanlara tepeden bakma eğilimindedir.
- Sami has Pan-Islamist tendencies.
- Sami'nin ümmetçi eğilimleri var.
- He has a tendency to be pessimistic.
- Karamsar olma eğilimi var.
- Rich people have a tendency to look down on the less fortunate.
- Zengin insanlar daha az şanslıları küçük görme eğilimindedir.
- She seems to have a tendency to exaggerate things.
- Bazı şeyleri abartmaya eğilimi var gibi görünüyor.
- Tom has a tendency to exaggerate.
- Tom'un abartmaya eğilimi var.
- This tendency is quite useful.
- Bu eğilim oldukça faydalı.
- Tom has a tendency to do that.
- Tom'un bunu yapmaya eğilimi var.
- Sami has Pan-Islamist tendencies.
- Sami'nin Pan-İslamist eğilimleri var.
Show More (60)
|
