|
- It was unfortunate that the bus came late.
- Otobüsün geç gelmesi çok talihsiz bir durumdu.
- She broke her leg due to an unfortunate accident.
- Talihsiz bir kaza sonucu bacağını kırdı.
- We believe that the term "constituency weeks" was an unfortunate one.
- Seçim bölgesi haftaları teriminin talihsiz bir terim olduğuna inanıyoruz.
- The problem is too often treated as an unfortunate and natural part of life.
- Bu sorun çoğu zaman hayatın talihsiz ve doğal bir parçası olarak ele alınmaktadır.
- It is very unfortunate that I am the only man to take the floor on this matter this evening.
- Bu akşam bu konuda söz alan tek kişi olmam çok talihsiz bir durum.
- In January this year there was an unfortunate case where a man lost his life in this steel factory.
- Bu yılın Ocak ayında bu çelik fabrikasında bir kişinin hayatını kaybettiği talihsiz bir vaka yaşandı.
- The sentencing of two editors of the independent weekly Pagonya once again provides unfortunate proof of this.
- Bağımsız haftalık gazete Pagonya'nın iki editörünün mahkum edilmesi bunun bir kez daha talihsiz bir kanıtı olmuştur.
- That is unfortunate because what matters is relations between rich and poor in Slovakia.
- Bu talihsiz bir durumdur çünkü önemli olan Slovakya'daki zengin ve fakir arasındaki ilişkilerdir.
- How unfortunate that expression sounds in this context!
- Bu bağlamda bu ifade kulağa ne kadar talihsiz geliyor!
- We know that these substances can interact in a particularly unfortunate way.
- Bu maddelerin özellikle talihsiz bir şekilde etkileşime girebileceğini biliyoruz.
- That is unfortunate but it is, at least, an improvement on voting against in the second reading.
- Bu talihsiz bir durumdur ancak en azından ikinci okumada karşı oy kullanmaktan daha iyi bir durumdur.
- It is very unfortunate that Parliament is not considering brand diversification businesses.
- Parlamentonun marka çeşitlendirme işlerini dikkate almaması çok talihsiz bir durumdur.
- This is unfortunate for you, but I hope you will excuse me and excuse her.
- Bu sizin için talihsiz bir durum ama umarım beni ve onu mazur görürsünüz.
- For those unfortunate investors, even real euros are false money.
- Bu talihsiz yatırımcılar için gerçek avrolar bile sahte paradır.
- For unfortunate technical reasons the amendments I made to my report have not been tabled.
- Talihsiz teknik nedenlerden dolayı raporumda yaptığım değişiklikler sunulmamıştır.
- This would probably have prevented a number of unfortunate, socialist amendments from being tabled.
- Bu muhtemelen bir dizi talihsiz, sosyalist değişiklik önergesinin sunulmasını engelleyecekti.
- The Commission is not responsible for the unfortunate situation that no progress has been possible on this proposal.
- Bu teklif üzerinde ilerleme kaydedilememiş olması gibi talihsiz bir durumdan Komisyon sorumlu değildir.
- It is unfortunate that compromises are required in this respect.
- Bu konuda taviz verilmesi gerekliliği talihsiz bir durumdur.
- Thirty years of murderous assault and still he goes after the remnants of those unfortunate people.
- Otuz yıl süren ölümcül saldırı ve hala o talihsiz insanlardan geriye kalanların peşinden gidiyor.
- It is particularly unfortunate that we need another disaster to put this topic on the agenda.
- Bu konuyu gündeme getirmek için başka bir felakete ihtiyaç duymamız özellikle talihsiz bir durumdur.
- I think it is very unfortunate, however, that it has been suggested that there should be a change of policy.
- Bununla birlikte, bir politika değişikliğine gidilmesinin önerilmiş olmasının çok talihsiz olduğunu düşünüyorum.
- I trust that this unfortunate situation will make this need clearer and convince those who disagree.
- Bu talihsiz durumun bu ihtiyacı daha da netleştireceğine ve aynı fikirde olmayanları ikna edeceğine inanıyorum.
- It is unfortunate that my parents could not live to see this event.
- Ailemin bu olayı görecek kadar yaşayamamış olması büyük bir talihsizlik.
- It is unfortunate that Zimbabwe is once again on the agenda.
- Zimbabve'nin bir kez daha gündemde olması talihsiz bir durumdur.
- It is unfortunate, but we cannot say that that is not true for Europe.
- Talihsiz bir durum ancak bunun Avrupa için geçerli olmadığını söyleyemeyiz.
- It is unfortunate that compromises are required in this respect.
- Bu konuda taviz verilmesi gerekmesi talihsiz bir durumdur.
- I appeal to you to write to the Taliban authorities about the unfortunate case of Shelter Now.
- Shelter Now yardım kuruluşunun talihsiz durumu hakkında Taliban yetkililerine yazmanız için size çağrıda bulunuyorum.
- This is unfortunate, for national provisions can indeed constitute barriers to the establishment of the internal market.
- Bu talihsiz bir durumdur, zira ulusal hükümler gerçekten de iç pazarın kurulmasının önünde engel teşkil edebilir.
- In order to reverse these unfortunate changes, we will give our wholehearted support to the rapporteur's amendments.
- Bu talihsiz değişiklikleri tersine çevirmek için raportörün değişiklik önerilerine tüm kalbimizle destek vereceğiz.
- It would be unfortunate if a decision on this issue had to wait right until September.
- Bu konudaki kararın Eylül ayına kadar beklemek zorunda kalması talihsizlik olurdu.
- It was unfortunate, however, that approval was only possible after heated debate and several delays.
- Ancak onayın ancak hararetli tartışmalar ve çeşitli gecikmelerden sonra mümkün olması talihsiz bir durumdur.
- That is unfortunate, but I believe we should learn from this.
- Bu talihsiz bir durum ancak bundan ders çıkarmamız gerektiğine inanıyorum.
- It seems to me unfortunate to use the names of two officials from the Directorate-General for the Environment.
- Çevre Genel Müdürlüğü'nden iki yetkilinin ismini kullanmak bana talihsizlik gibi geliyor.
- There is an unfortunate omission as regards the need for a strategic agency in the field of energy.
- Enerji alanında stratejik bir ajansa duyulan ihtiyaca ilişkin olarak talihsiz bir eksiklik söz konusudur.
- Our counterparts in the candidate countries have told me about some unfortunate incidents.
- Aday ülkelerdeki muhataplarımız bana bazı talihsiz olaylardan bahsettiler.
- The unfortunate consequences of these amendments are not alleviated by Amendment No 147, however good its intentions.
- Her ne kadar iyi niyetli olsa da, bu değişikliklerin talihsiz sonuçları 147 sayılı Değişiklik ile hafifletilmemiştir.
- The unfortunate result of this is that Japan is also questioning whether it should ratify the protocol.
- Bunun talihsiz sonucu olarak Japonya da protokolü onaylayıp onaylamaması gerektiğini sorguluyor.
- There are also a few unfortunate developments, of course.
- Elbette bazı talihsiz gelişmeler de var.
- I am obliged to raise an extremely unfortunate matter.
- Son derece talihsiz bir konuyu gündeme getirmek zorundayım.
- The failed reform of the common fisheries policy highlighted this unfortunate situation.
- Ortak balıkçılık politikasının başarısızlıkla sonuçlanan reformu bu talihsiz durumun altını çizmiştir.
- This is why it is slightly unfortunate that this analysis has not been thought through properly.
- Bu nedenle bu analizin doğru dürüst düşünülmemiş olması biraz talihsiz bir durumdur.
- I regard the absence of this event to be most unfortunate, but that is the current position.
- Bu etkinliğin yapılmamış olmasını büyük bir talihsizlik olarak görüyorum, ancak mevcut durum budur.
- The sentencing of two editors of the independent weekly Pagonya once again provides unfortunate proof of this.
- Bağımsız haftalık Pagonya gazetesinin iki editörünün mahkum edilmesi bunun bir kez daha talihsiz bir kanıtıdır.
- The unfortunate mandate of President Chavez, who it is true, was elected, bears enormous responsibility.
- Seçimle işbaşına geldiği doğru olan Başkan Chavez'in talihsiz görevi büyük sorumluluk taşımaktadır.
- The report mainly identifies the unfortunate position of women farmers.
- Rapor esas olarak kadın çiftçilerin talihsiz konumunu tanımlamaktadır.
- It is particularly unfortunate and regrettable for people who are hit by it.
- Bu durumdan etkilenen insanlar için özellikle talihsiz ve üzücüdür.
- Clarification of this kind is missing from the report, which is unfortunate.
- Raporda bu tür bir açıklamanın yer almaması talihsiz bir durumdur.
- This stance is not merely unfortunate.
- Bu duruş sadece talihsizlik değil.
- It is quite unfortunate that healthcare has turned into an industry.
- Sağlık hizmetlerinin bir endüstri haline dönüşmesi epey talihsiz bir durum.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- O talihsiz olaydan beri buraya bir daha gelmedim.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- O talihsiz olaydan sonra buraya dönmedim.
- It is quite unfortunate that healthcare has turned into an industry.
- Sağlık hizmetlerinin bir endüstriye dönüşmüş olması oldukça talihsiz bir durum.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- Ben o talihsiz olaydan sonra buraya tekrar gelmedim.
- The quarrel had unfortunate consequences.
- Kavganın talihsiz sonuçları oldu.
- This is unfortunate.
- Bu talihsizlik.
- That would be very unfortunate.
- O çok talihsiz olurdu.
- It is unfortunate that our mayor has brought fame and shame to Toronto.
- Belediye başkanımızın Toronto'ya şöhret ve utanç getirmesi talihsiz bir durumdur.
- It's really unfortunate.
- Gerçekten talihsiz bir durum.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- O talihsiz olaydan beri buraya gelmedim.
- The quarrel had unfortunate consequences.
- Tartışmanın talihsiz sonuçları oldu.
- He met with an unfortunate accident.
- Talihsiz bir kaza yaşadı.
- She met with an unfortunate accident.
- Talihsiz bir kaza geçirdi.
- This is an unfortunate situation.
- Bu talihsiz bir durum.
- It was an unfortunate mistake.
- Talihsiz bir hataydı.
- I do find that unfortunate.
- Bunu talihsiz buluyorum.
- There was an unfortunate incident at home.
- Evde talihsiz bir olay oldu.
- It was an unfortunate mistake.
- Bu talihsiz bir hataydı.
- It was unfortunate that he lost his passport.
- Pasaportunu kaybetmesi talihsizlik oldu.
- It was an unfortunate accident.
- Talihsiz bir kazaydı.
- Inhospitality against the elderly is an unfortunate thing.
- Yaşlılara karşı misafirperver olmamak talihsiz bir şey.
- He met with an unfortunate accident.
- Talihsiz bir kaza geçirdi.
- It was an unfortunate incident.
- Bu talihsiz bir olaydı.
- It was unfortunate.
- Talihsizdi.
- That would be unfortunate.
- Talihsiz olurdu.
- It's unfortunate that happened.
- Bunun olması talihsizlik.
- Tom is unfortunate.
- Tom talihsiz.
- It was unfortunate that it rained yesterday.
- Dün yağmur yağması talihsizlik oldu.
- The timing is unfortunate.
- Zamanlama talihsizdir.
- The timing is unfortunate.
- Zamanlama talihsiz.
- It was an unfortunate choice.
- Talihsiz bir seçimdi.
- Tom met with an unfortunate accident.
- Tom talihsiz bir kaza geçirdi.
- It was an unfortunate accident.
- O talihsiz bir kazaydı.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- Ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım.
- She sympathized with those unfortunate people.
- O talihsiz insanlara sempati duyuyor.
- It's unfortunate that that happened.
- Bunun olması talihsizlik.
- It was an unfortunate choice.
- O talihsiz bir seçimdi.
- That would be very unfortunate.
- Bu çok talihsiz olurdu.
- Why is that unfortunate?
- Neden bu talihsizlik?
- That's unfortunate.
- Talihsizlik.
- It was an unfortunate incident.
- Talihsiz bir olaydı.
Show More (87)
|
