1 |
wrinkle |
kırışıklık |
n. |
|
- I can estimate that she is at least 60 from her wrinkles.
- Kırışıklıklarından en az 60 yaşında olduğunu tahmin edebiliyorum.
- You'll get wrinkles.
- Kırışıklıkların olacak.
- I ironed out the wrinkles in my pants.
- Pantolonumun kırışıklıklarını ütüledim.
- Tom has started to get a few wrinkles on his forehead.
- Tom'un alnında birkaç kırışıklık oluşmaya başladı.
- I ironed out the wrinkles in my pants.
- Ben pantolonumdaki kırışıklıkları ütüledim.
- Wrinkles should merely indicate where smiles have been.
- Kırışıklıklar sadece gülümsemelerin nerede olduğunu göstermelidir.
- Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkların nasıl önlenebileceğini öğrenmek ister misiniz?
- You've got wrinkles.
- Kırışıklıkların var.
- Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
- I was trying to cover up my wrinkles.
- Kırışıklıklarımı örtmeye çalışıyordum.
- She has started to get a few wrinkles around her eyes.
- Gözlerinin etrafında birkaç kırışıklık oluşmaya başladı.
- I was trying to hide my wrinkles.
- Kırışıklıklarımı gizlemeye çalışıyordum.
- You've got wrinkles.
- Kırışıklıklarınız var.
- At what age do most people start to develop wrinkles?
- Çoğu insan kaç yaşında kırışıklıklar geliştirmeye başlar?
Show More (11)
|
2 |
wrinkle |
kırıştırmak |
v. |
|
- The man wrinkled his forehead, thinking about the past.
- Adam maziyi düşünerek alnını kırıştırdı.
- Tom wrinkled his brow like he was displeased.
- Tom hoşnutsuzmuş gibi kaşlarını kırıştırdı.
- She wrinkled her brows.
- O, kaşlarını kırıştırdı.
- Tom wrinkled his nose.
- Tom burnunu kırıştırdı.
- She wrinkled her brows.
- Kaşlarını kırıştırdı.
Show More (2)
|
3 |
wrinkle |
kırışmak |
v. |
|
- Denim doesn't wrinkle easily.
- Denim kumaş kolay kolay kırışmaz.
- He hung his blazer on a hanger because he didn't want it to get wrinkled.
- Ceketini askıya astı çünkü kırışmasını istemiyordu.
- He hung his blazer on a hanger because he didn't want it to get wrinkled.
- Kırışmasını istemediği için ceketini askıya astı.
Show More (0)
|
4 |
wrinkle |
kırışık |
n. |
|
- You should iron that shirt to get rid of those wrinkles.
- O kırışıklardan kurtulmak için o gömleği ütülemelisin.
Show More (-2)
|
5 |
wrinkle |
buruşmak |
v. |
|
- Layla and Sami aged up and wrinkled up.
- Layla ve Sami yaşlandı ve buruştu.
Show More (-2)
|