|
- My dear Dagmar, a veritable fanfare of compliments has been sounded in your honour today.
- Sevgili Dagmar, bugün senin şerefine gerçek bir iltifat tufanı koptu.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Sen ve senin hayatın, bu iki Dünyalı kadının hayatına karşılık.
- Michelle, nothing that happened in that hurricane shelter was your fault, or had anything to do with you.
- Michelle, o kasırga sığınağında olan hiçbir şey senin hatan değildi ya da seninle bir ilgisi yoktu.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Bu iki dünyalı kadının hayatı karşılığında sen ve senin hayatın.
- I'll be your girl for just tonight.
- Sadece bu gece senin kızın olacağım.
- Thomas was your valet the whole time Bates was in prison.
- Bates'in hapishanede olduğu süre boyunca Thomas senin uşağındı.
- Your rich cosmetic dentist is not going to like the sugar in these.
- Senin zengin estetik dişçin bunların içindeki şekerden pek haz etmeyecek.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Senin annen, telefonun icat edildiği gün bıraktı seni aramayı.
- It's an opportunity to make peace with your sordid past.
- Bu senin kirli mazinle barışman için bir şans.
- Thomas was your valet the whole time Bates was in prison.
- Bates hapisteyken Thomas onca zaman senin uşağındı.
- Honestly, I'd rather eat your chips than anything in this dump.
- Dürüst olmak gerekirse, bu çöplükteki şeyler yerine senin cipslerini yemeyi tercih ederim.
- That'll put lead in your pencil, kid.
- Bu senin yataktaki gücünü artırır, evlat.
- Seriously, though, whatever you need, I'm your girl.
- Cidden, neye ihtiyacın olursa olsun, ben senin kızınım.
- The whole world waits for your decision.
- Bütün dünya senin kararını bekliyor.
- I shot a deer right off your front porch on a butte just like that.
- Tam da senin verandanın önünde, böyle bir tanıktepede bir geyik vurmuştum.
- Trey said these fell out of your pocket when you robbed him.
- Trey, onu soyarken bunların senin cebinden düştüğünü söyledi.
- Alas, this one's not your lady anymore, Hank.
- Ne yazık ki, o artık senin kadının değil, Hank.
- In your case, I find that very hard to believe.
- Senin durumunda buna inanmanın çok zor olduğunu düşünüyorum.
- Those guys kicked your guys hard enough to do lasting damage.
- O adamlar senin adamlara kalıcı hasar verecek kadar sert vurmuşlar.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- Onun senin hayatında bilmediği koca bir bölüm var.
- Hannah is very excited and needs your styling skills to look like a beauty queen tonight.
- Hannah çok heyecanlı ve bu gece bir güzellik kraliçesi gibi görünmek için senin stil becerilerine ihtiyacı var.
- The whole world waits for your decision.
- Tüm dünya senin kararını bekliyor.
- Honestly, I'd rather eat your chips than anything in this dump.
- Dürüst olmak gerekirse, bu çöplükteki herhangi bir şeydense senin cipslerini yemeyi tercih ederim.
- In your case, I find that very hard to believe.
- Senin durumuna baktığımda, bence buna inanmak çok güç.
- Sarah, your quirky missing person's case has turned into cold blooded murder.
- Sarah, senin ilginç kayıp vakan soğukkanlı bir cinayete dönüştü.
- Seriously, though, whatever you need, I'm your girl.
- Cidden, neye ihtiyacın varsa, ben senin kızınım.
- Michelle, nothing that happened in that hurricane shelter was your fault, or had anything to do with you.
- Michelle, kasırga sığınağında olanların hiçbiri senin suçun değildi ya da senin yüzünden olmadı.
- This is your chance for some peace and quiet, sitting right where you are.
- Bu senin olduğun yerde oturup biraz huzur ve sessizlik için bir şans.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- O senin hayatının büyük bir kısmını kaçırdı.
- You like to love, and being in love is your typical state.
- Sevmeyi seviyorsun ve aşık olmak senin olağan halin.
- You keep thinking that this place is your home.
- Buranın senin evin olduğunu düşünmeye devam ediyorsun.
- We saved your life, you have to like us.
- Biz senin hayatını kurtardık, sevmek zorundasın bizi.
- As long as I'm by your side, nothing can happen.
- Ben senin yanında olduğum sürece hiçbir şey olamaz.
- Now is your chance.
- Şimdi senin şansın.
- Tom is old enough to be your grandfather.
- Tom senin deden olacak kadar yaşlı.
- You named your dog Rex, didn't you?
- Senin köpeğinin adı Rex, değil mi?
- I'll make sure Tom gets your message.
- Tom'un senin mesajını aldığından emin olacağım.
- I wish I had your dedication.
- Keşke ben de senin kadar özverili olsaydım.
- I don't like your friends at all.
- Ben senin arkadaşlarını hiç sevmiyorum.
- I know your kind.
- Senin gibileri tanırım.
- I gave Tom your address.
- Tom'a senin adresini verdim.
- What's your date of birth?
- Senin doğum tarihin nedir?
- That was your idea.
- O senin fikrindi.
- Tom doesn't share your enthusiasm.
- Tom senin coşkunu paylaşmaz.
- Luke, I am your cousin.
- Luke, ben senin kuzeninim.
- What are your qualifications?
- Senin niteliklerin nedir?
- How big is your room?
- Senin odan ne kadar büyük?
- What is your daughter's name?
- Senin kızının adı nedir?
- I'm your friend, aren't I?
- Ben senin arkadaşınım, değil mi?
- I don't know where your painting is.
- Senin tablonun nerede olduğunu bilmiyorum.
- I assume Tom and Mary weren't at your party.
- Sanırım Tom ve Mary senin partinde değildi.
- I'm going to be your teacher.
- Senin öğretmenin olacağım.
- I value your opinion.
- Ben senin fikrine değer veriyorum.
- Your house is three times as large as mine.
- Senin evin benimkinden üç kat daha büyük.
- Your hypocrisy is infuriating.
- Senin ikiyüzlülüğün sinir bozuyor.
- What's your favorite book?
- Senin en sevdiğin kitap hangisidir?
- I'm displeased at your negligence.
- Ben senin ihmalinden hoşnut değilim.
- Your success excites my envy.
- Senin başarın beni kıskandırıyor.
- Your family is well.
- Senin ailen iyidir.
- Who's your dad?
- Senin baban kim?
- What's your niece's name?
- Senin yeğeninin adı ne?
- What's the name of your ship?
- Senin geminin adı nedir?
- I only demand your complete loyalty.
- Ben sadece senin tam bağlılığını talep ediyorum.
- Are these your dogs?
- Bunlar senin köpeklerin mi?
- Your favorite color is red, right?
- Senin en sevdiğin renk kırmızı, değil mi?
- What's your secret?
- Senin sırrın nedir?
- What's your connection to them?
- Senin onlarla bağlantın ne?
- Who's your favorite?
- Senin favorin kim?
- Maybe Tom was the one who stole your bicycle.
- Belki de Tom senin bisikletini çalan kişiydi.
- You know that that's your duty.
- Bunun senin görevin olduğunu biliyorsun.
- Your fingerprints were all over Tom's room.
- Senin parmak izlerin Tom'un odasının her yerindeydi.
- Do mothers still teach your language to your children?
- Anneler hala çocuklarına senin dilini öğretiyorlar mı?
- I'm not cleaning your vase collection for you.
- Vazo koleksiyonumu senin için temizlemiyorum.
- That is your major problem.
- Bu senin en büyük sorunun.
- Your duty is to support your family.
- Senin görevin aileni desteklemektir.
- I appreciate your prudence.
- Senin sağduyunu takdir ediyorum.
- He's your regular workaholic.
- O senin her zamanki işkoliğin.
- I'm not your doll.
- Ben senin oyuncak bebeğin değilim.
- I don't have your wit.
- Senin zekana sahip değilim.
- Your brother looks a lot more like your father than you do.
- Erkek kardeşin babana senin benzediğinden daha çok benziyor.
- Your propaganda isn't scientific, and it doesn't seem effective.
- Senin propagandan bilimsel değil ve etkili görünmüyor.
- I appreciate your restraint.
- Senin kısıtlamanı takdir ediyorum.
- Your dog has huge paws!
- Senin köpeğinin büyük pençeleri var!
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
- Was it your idea to postpone the meeting?
- Toplantıyı ertelemek senin fikrin miydi?
- What is your house like?
- Senin evin nasıl?
- You had your chance.
- Senin şansın vardı.
- What's your dad's name?
- Senin babanın adı ne?
- Is Mary your daughter?
- Mary senin kızın mı?
- My whole life's in your hands.
- Tüm hayatım senin ellerinde.
- Your o's look like a's.
- Senin O'ların A'ya benziyor.
- I'm assuming French isn't your native language.
- Fransızcanın senin ana dilin olmadığını sanıyorum.
- That's your problem.
- Senin sorunun bu.
- I'm not your toy.
- Ben senin oyuncağın değilim.
- Is Tom really your boss?
- Tom gerçekten senin patronun mu?
- I'm asking what your opinion is.
- Ben senin fikrinin ne olduğunu soruyorum.
- I'll remain your ally no matter what happens.
- Ne olursa olsun senin müttefikin olarak kalacağım.
- It's in your bag.
- O senin çantanda.
- Tom and Mary are still your friends, aren't they?
- Tom ve Mary hala senin arkadaşların, değil mi?
- What happened to your other car?
- Senin diğer arabana ne oldu?
- I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
- Mary is young enough to be your daughter.
- Mary senin kız kardeşin olmak için yeterince genç.
- As to your final grade, that depends on your final examination.
- Final notuna gelince, bu senin final sınavına bağlı.
- Can I use your dictionary?
- Ben senin sözlüğünü kullanabilir miyim?
- Why has your perspective changed so much?
- Neden senin perspektifin çok değişti?
- What's your take on this?
- Senin bu konudaki görüşün nedir?
- Tell him it's not your fault.
- Senin hatan olmadığını söyle.
- Your mother and father are dead.
- Senin annen ve baban öldüler.
- I won't tie your shoelaces for you.
- Ayakkabı bağcıklarını senin için bağlamayacağım.
- That guy is having an affair with your sister!
- O adam senin kız kardeşin ile bir ilişki yaşıyor!
- It's not your job.
- Bu senin işin değil.
- Tom should be able to do that without your help.
- Tom bunu senin yardımın olmadan da yapabilmeli.
- I don't need your permission.
- Senin iznine ihtiyacım yok.
- I know it wasn't your fault.
- Senin hatan olmadığını biliyorum.
- I'm tired of hearing your excuses.
- Senin mazeretlerini dinlemekten bıktım.
- Is that your first name or your last name?
- O senin ilk adın mı yoksa soyadın mı?
- Are all of these people your friends?
- Bütün bu insanlar senin arkadaşların mı?
- That's your loss.
- O senin kaybın.
- How long does it take to go to the office from your home?
- Senin evinden ofise gitmek ne kadar sürer?
- Why was it in your car?
- O neden senin arabandaydı?
- Can I borrow your tennis racket today?
- Bugün senin tenis raketini ödünç alabilir miyim?
- Where's your truck?
- Senin kamyonun nerede?
- I wouldn't do that if I were in your shoes.
- Senin yerinde olsaydım bunu yapmazdım.
- Is it true Tom is one of your close friends?
- Tom'un senin yakın arkadaşlarından biri olduğu doğru mu?
- Today's your special day.
- Bugünün senin özel günün.
- This is your own fault.
- Bu senin hatan.
- Sami isn't going to forget your face.
- Sami senin yüzünü unutmayacak.
- I wanted your opinion.
- Senin görüşünü istedim.
- Is this your pager?
- Bu senin çağrı cihazın mı?
- I wasn't in your apartment.
- Ben senin dairende değildim.
- It was careless of you to leave your camera in the taxi.
- Fotoğraf makinenizi takside unutman senin dikkatsizliğin.
- The sun doesn't only shine on your father's windows.
- Güneş sadece senin babanın pencerelerinde parlamaz.
- I share your idea.
- Ben senin fikrini paylaşıyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
- Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- Are both of your sisters as beautiful as you are?
- Kız kardeşlerinin ikisi de senin kadar güzel mi?
- What's your favorite color of hair?
- Senin favori saç rengin nedir?
- So what's your dilemma?
- Yani senin ikilemin ne?
- Tom could've done that without your help.
- Tom bunu senin yardımın olmadan da yapabilirdi.
- I forgot your number.
- Senin numaranı unuttum.
- Which woman is your aunt?
- Hangi kadın senin teyzen?
- This is your key.
- Bu senin anahtarın.
- This is going on your permanent record.
- Bu senin kalıcı kaydına gidiyor.
- This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
- This was your big chance, Tom, and you blew it.
- Bu senin için büyük bir şanstı Tom ve sen bunu mahvettin.
- With your experience, any company would hire you right away.
- Senin tecrüben ile, herhangi bir şirket sizi hemen işe alacaktır.
- I'll be your server tonight.
- Bu gece senin sunucun olacağım.
- After all, Tom was your father.
- Ne de olsa Tom senin babandı.
- Is this your room?
- Burası senin odan mı?
- What's your favorite kind of meat?
- Senin en sevdiğin et türü nedir?
- Your secretary seems to know the truth.
- Senin sekreterin gerçeği biliyor gibi görünüyor.
- I don't pack your suitcases.
- Ben senin bavullarını toplamam.
- Are those your pictures?
- Onlar senin resimlerin mi?
- Your car is cheaper than mine.
- Senin araban benimkinden daha ucuz.
- I have to say I admire your spirit.
- Senin ruhuna hayran olduğumu söylemek zorundayım.
- What's your house like?
- Senin evin neye benziyor?
- We tried it your way last time and it didn't work.
- Geçen sefer senin yöntemini denedik ama işe yaramadı.
- Sooner or later, everyone will know all your secrets.
- Herkes er veya geç senin bütün sırlarını öğrenecek.
- I'm sorry Mohammed, I forgot your name!
- Özür dilerim Muhammed, senin adını unuttum!
- Your answer is different from mine.
- Senin cevabın benimkinden farklı.
- Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
- It's on your schedule.
- Bu senin programında var.
- I'm not your commanding officer.
- Ben senin komutanın değilim.
- I'm aware of your problem.
- Ben senin sorununun farkındayım.
- I like your book.
- Senin kitabını beğeniyorum.
- Which car is for your father?
- Hangi araba senin baban için?
- This is your fault.
- Bu senin hatan.
- I want your opinion.
- Ben senin görüşünü istiyorum.
- I'm always on your side.
- Ben her zaman senin tarafındayım.
- This is your house.
- Bu senin evin.
- I like your cat, but it doesn't like me.
- Ben senin kedini seviyorum ama o benden hoşlanmıyor.
- Tom is younger than your daughter.
- Tom senin kız kardeşinden genç.
- Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
- I will never be your friend.
- Asla senin arkadaşın olmayacağım.
- What's your interest in this?
- Senin bununla ne ilgin var?
- What was your childhood like?
- Senin çocukluğun nasıldı?
- I wouldn't have been able to do that without your help.
- Senin yardımın olmadan onu yapamazdım.
- That is not your cup.
- Bu senin bardağın değil.
- The manager said it was your fault.
- Müdür bunun senin hatan olduğunu söyledi.
- What was your impression?
- Senin izlenimin neydi?
- Your regulations don't apply to me.
- Senin kuralların benim için geçerli değil.
- Is Tom your name?
- Tom senin adın mı?
- This wasn't your fault.
- Bu senin hatan değildi.
- What's your beef?
- Senin derdin ne?
- Your German is good.
- Senin Almancan iyi.
- What's your deal?
- Senin anlaşman ne?
- Your replacement has already been picked.
- Senin yerine alınacak kimse zaten seçildi.
- You want me to do your dirty work for you, don't you?
- Senin pis işini benim yapmamı istiyorsun, değil mi?
- Everyone knows that it wasn't your fault.
- Senin hatan olmadığını herkes biliyor.
- Is this another one of your puerile jokes?
- Bu senin çocukça şakalarından başka biri mi?
- Is it your car?
- Bu senin araban mı?
- That's not your cup.
- Bu senin bardağın değil.
- I'm pretty sure we're going to need your help.
- Senin yardımına ihtiyacımız olacağına oldukça eminim.
- What's your home phone number?
- Senin ev telefonu numaran nedir?
- I think I just heard someone call your name.
- Sanırım az önce birinin senin adını söylediğini duydum.
- I know how important your problems are to you.
- Sorunlarının senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum.
- He wasn't your brother.
- O senin kardeşin değildi.
- I'll babysit your kids for you.
- Senin için çocuklarına bakarım.
- Your problem is that you think you have to do everything your parents tell you to do.
- Senin sorunun, ailenin sana söylediği her şeyi yapmak zorunda olduğunu düşünmen.
- If you throw your jeans in the washing machine, I'll wash them for you.
- Kot pantolonunu çamaşır makinesine atarsan, senin için yıkarım.
- Perhaps it's time you told Tom about your accident.
- Belki de Tom'a senin kazanı anlatmanın zamanı gelmiştir.
- He has no intention to interfere with your business.
- Onun senin işine karışmaya niyeti yok.
- I don't want to learn your language.
- Senin dilini öğrenmek istemiyorum.
- Tom is glad he isn't in your shoes.
- Tom senin yerinde olmadığı için mutlu.
- I never expected your help.
- Senin yardımını hiç beklemedim.
- I knew they were your friends.
- Onların senin arkadaşların olduklarını biliyordum.
- I am listening to your CD this morning.
- Bu sabah senin CD'ni dinliyorum.
- Thanks for letting me stay at your place.
- Senin evinde kalmama izin verdiğin için teşekkürler.
- I'm your bodyguard.
- Ben senin korumanım.
- Didn't Tom come to your house?
- Tom senin evine gelmedi mi?
- I don't recognize your dictatorial rules.
- Senin diktatörce kurallarını tanımıyorum.
- I remember your face, but I don't remember your name.
- Senin yüzünü hatırlıyorum ama senin adını hatırlamıyorum.
- This is your last chance to spend time with Tom.
- Tom ile zaman geçirmek için bu senin son şansın.
- Is that your house?
- Bu senin evin mi?
- Your opinion is important.
- Senin fikrin önemli.
- I like your house.
- Senin evini beğeniyorum.
- I have a problem and I need your advice.
- Benim bir sorunum var ve benim senin tavsiyene ihtiyacım var.
- I'll get a picture of you giving your speech.
- Konuşurken senin bir resmini çekeceğim.
- He did not intend to hurt your feelings.
- Senin duygularını incitmek niyetinde değildi.
- Your view is too optimistic.
- Senin görüşün çok iyimser.
- Your kids are cute.
- Senin çocukların sevimliler.
- Tom has to do your work.
- Tom senin işini yapmak zorunda.
- It's in your interest to go.
- Gitmek senin yararına.
- I will take your suitcase.
- Senin bavulunu götüreceğim.
- Is that your own idea?
- Bu senin fikrin mi?
- Who is your brother?
- Senin erkek kardeşin kim?
- I understand your situation.
- Ben senin durumunu anlıyorum.
- Even your silence can be a part of prayer.
- Senin sessizliğin bile bir duanın parçası olabilir.
- Your problem is you don't listen very carefully.
- Senin sorunun çok dikkatli dinlememendir.
- Your mother is half you, and reminds me of you.
- Annen senin yarındır ve bana seni hatırlatır.
- Is Tom one of your friends?
- Tom senin arkadaşlarından biri mi?
- Your plans are very good, but mine are better than yours.
- Senin planların çok iyi, ama benimkiler seninkilerden daha iyi.
- What's your preferred language?
- Senin tercih ettiğin dil hangisi?
- What's your hourly rate?
- Senin saat ücretin nedir?
- Your name is Tom, correct?
- Senin adın Tom, değil mi?
- Is she your mom?
- O senin annen mi?
- How many bedrooms does your house have?
- Senin evinde kaç yatak odası var?
- If it had not been for your foolishness, we would never have been in that trouble.
- Eğer senin aptallığın olmasaydı, asla başımız belaya girmezdi.
- I like your friend very much.
- Ben senin arkadaşını çok beğeniyorum.
- My job is just as important to me as your job is to you.
- Senin işin senin için ne kadar önemliyse benim işim de benim için o kadar önemli.
- I wouldn't be so optimistic if I were in your position.
- Senin yerinde olsam bu kadar iyimser olmam.
- I'm your friend and I care about you.
- Ben senin arkadaşınım ve seni önemsiyorum.
- Is Tom your brother?
- Tom senin kardeşin mi?
- What's your nickname?
- Senin lakabın ne?
- Is it your bike?
- Bu senin bisikletin mi?
- Is this your beer?
- Bu senin biran mı?
- What's your explanation?
- Senin açıklaman nedir?
- I simply need your love.
- Sadece senin sevgine ihtiyacım var.
- I wish I were by your side!
- Keşke senin yanında olsaydım!
- Your dress is very nice.
- Senin elbisen çok hoş.
- You look a lot like your father when he was your age.
- Babanın senin yaşındaykenki haline çok benziyorsun.
- You know that your French is good when people stop complimenting you on how good your French is.
- İnsanlar senin Fransızcanın ne kadar iyi olduğuna dair iltifat etmeyi bıraktığında Fransızcanın iyi olduğunu biliyorsun.
- I've lost your phone number.
- Ben senin telefon numaranı kaybettim.
- This will be your umbrella, I suppose.
- Sanırım bu senin şemsiyen olacak.
- Your problem is you're not motivated.
- Senin sorunun, motive olmamandır.
- Your question has no answer.
- Senin sorunun cevabı yok.
- I'm assuming this is your father.
- Sanırım bu senin baban.
- We're your friends, Tom.
- Biz senin arkadaşınız, Tom.
- He acted on your suggestion.
- Senin önerinle hareket etti.
- This is your house now.
- Bu artık senin evin.
- Wasn't he your boyfriend?
- O senin erkek arkadaşın değil miydi?
- It was careless of you to leave the key in your car.
- Anahtarı arabanda bırakman senin dikkatsizliğin.
- I don't have your strength.
- Ben senin gücüne sahip değilim.
- Is that your first name or your last name?
- Bu senin adın mı yoksa soyadın mı?
- I gave her your address.
- Ona senin adresini verdim.
- Betty killed your mother.
- Betty, senin anneni öldürdü.
- That is your beauty.
- Bu senin güzelliğin.
- I'm at your mercy.
- Senin merhametine kaldım.
- Your question isn't very democratic.
- Senin sorun çok demokratik değil.
- Your kids are cute.
- Senin çocukların sevimli.
- You should prepare your lessons.
- Senin, derslerine hazırlaman gerekir.
- I'm so disappointed by your attitude.
- Senin tutumun beni çok hayal kırıklığına uğrattı.
- I don't see your car.
- Senin arabanı görmüyorum.
- We're not your parents.
- Biz senin annen ve baban değiliz.
- I'm one of your neighbors.
- Ben senin komşularından biriyim.
- I'm your conscience.
- Ben senin vicdanınım.
- I doubt it'll be very hard for you to get your driver's license.
- Ehliyet almanın senin için çok zor olacağını sanmıyorum.
- Those are your options.
- Onlar senin seçeneklerin.
- I'm leaving this in your hands.
- Bunu senin ellerine bırakıyorum.
- Your house is awesome.
- Senin evin müthiş.
- Tom, what's your problem?
- Tom, senin sorunun ne?
- Your name is Tom, right?
- Senin adın Tom, değil mi?
- They will give way to you if your opinion is reasonable.
- Eğer senin fikrin makulse, seni özgür bırakacaklar.
- Aren't you up past your bedtime?
- Uyuma vaktin geçmedi mi senin?
- I wasn't asking for your opinion.
- Ben senin fikrini sormuyordum.
- That's your conclusion, not mine.
- Bu senin çıkarımın, benim değil.
- This is entirely your fault.
- Bu tamamen senin hatan.
- Your task will not be an easy one.
- Senin görevin kolay bir görev olmayacak.
- This was your idea, wasn't it?
- Bu senin fikrindi, değil mi?
- That's your decision.
- O senin kararın.
- I don't have your courage.
- Ben de senin cesaretin yok.
- I couldn't have finished the project on time without your help.
- Senin yardımın olmadan projeyi zamanında bitiremezdim.
- That's not your fault, Tom.
- Bu senin hatan değil, Tom.
- I'm tired of all your fussing.
- Senin bütün yaygarandan bıktım.
- I'll try to meet your wishes.
- Senin isteklerini karşılamaya çalışacağım.
- I don't deserve your friendship.
- Ben senin arkadaşlığını hak etmiyorum.
- Am I in your way?
- Ben senin yoluna mı çıkıyorum?
- I don't recognize your despotic authority.
- Senin despot otoriteni tanımıyorum.
- It's all in your head.
- Onun hepsi senin kafanda.
- When I was your age, things were very different.
- Ben senin yaşındayken her şey çok farklıydı.
- Who is your wife?
- Senin karın kim?
- Something very strange is happening in your office.
- Senin ofisinde çok garip bir şey oluyor.
- I was very concerned for your safety.
- Senin güvenliğin için çok endişelendim.
- The accident wasn't your fault.
- Kaza senin hatan değildi.
- Do you expect me to do that without your help?
- Bunu senin yardımın olmadan yapmamı mı bekliyorsun?
- This isn't your decision.
- Bu senin kararın değil.
- What are your measurements?
- Senin ölçülerin neler?
- This may be your last chance.
- Bu senin son şansın olabilir.
- Is that your shirt?
- O senin gömleğin mi?
- Tom thinks your ideas are stupid.
- Tom senin fikirlerinin aptalca olduğunu düşünüyor.
- Are these my socks or your socks?
- Bunlar benim çoraplarım mı senin çorapların mı?
- What are your responsibilities?
- Senin sorumlulukların neler?
- Wasn't he your friend?
- O senin arkadaşın değil miydi?
- My whole life's in your hands.
- Benim bütün hayatım senin ellerinde.
- Your feet are big.
- Senin ayakların büyük.
- I'm not going to continue your work.
- Ben senin işine devam etmeyeceğim.
- That wasn't your first or last mistake.
- Bu senin ilk ya da son hatan değildi.
- Your name stands first on my list.
- Listemde ilk sırada senin adın var.
- This is a waste of your time and your talents.
- Bu, senin zaman ve yeteneğinin israfıdır.
- Let's do it your way.
- Hadi onu senin yolundan yapalım.
- What's your opinion?
- Senin fikrin ne?
- Tom and Mary are about your age.
- Tom ve Mary yaklaşık senin yaşında.
- Now is your time.
- Şimdi senin zamanındır.
- We didn't come here to watch you pet your dog.
- Biz buraya, senin hayvanını sevmeni izlemeye gelmedik.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Senin parlak gözlerin güneş gibi.
- Who's your favorite celebrity?
- Senin en sevdiğin ünlü kimdir?
- Are these your things?
- Bunlar senin eşyaların mı?
- We know that your name isn't Tom.
- Senin adının Tom olmadığını biliyoruz.
- I ran into your mother in the library.
- Kütüphanede senin annene rastladım.
- That's not your problem.
- Bu senin sorunun değil.
- Tom can either be your best ally or your worst enemy.
- Tom senin en iyi müttefikin ya da en kötü düşmanın olabilir.
- It is hard to live up to your convictions.
- Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
- I went to your school.
- Ben senin okuluna gittim.
- It's for your own good.
- Bu senin iyiliğin için.
- Is your house far from your company?
- Senin evin, şirketinden uzak mı?
- Your love is the only thing that keeps me alive.
- Beni hayatta tutan tek şey senin sevgin.
- Mr Brown gave me your name.
- Bay Brown, bana senin adını verdi.
- It is not good for you to break your promise.
- Sözünden dönmek senin için iyi olmaz.
- This is your bag, isn't it?
- Bu senin çantan, değil mi?
- Your philosophy of life varies from mine.
- Senin yaşam felsefen benimkinden farklı.
- I didn't get your last name.
- Ben senin soyadını anlamadım.
- Is that your knapsack?
- Bu senin sırt çantan mı?
- Doing that is your responsibility.
- Bunu yapmak senin sorumluluğunda.
- My house is your house.
- Benim evim senin evin.
- Is this your locker?
- Bu senin dolabın mı?
- Your anger is understandable.
- Senin öfken anlaşılabilir.
- Basically, I agree with your opinion.
- Temel olarak, senin fikrine katılıyorum.
- This was your idea.
- Bu senin fikrindi.
- Is that your bicycle?
- Bu senin bisikletin mi?
- Is your father stern?
- Senin baban sert mi?
- My home is your home.
- Benim evim senin evin.
- It isn't your decision.
- Bu, senin kararın değil.
- Tom should be able to do that without your help.
- Tom, senin yardımın olmadan bunu yapabilmelidir.
- Tom is no longer your responsibility.
- Tom artık senin sorumluluğunda değil.
- I'll be your chaperone.
- Senin refakatçin olacağım.
- He always asks for your opinion.
- Her zaman senin fikrini sorar.
- Is that your wife?
- O senin karın mı?
- I'm still your friend.
- Ben hala senin arkadaşınım.
- It was your idea, wasn't it?
- Bu senin fikrindi, değil mi?
- Your mother might tell you who your father is.
- Senin annen sana babanın kim olduğunu söyleyebilir.
- We are all anxious about your health.
- Hepimiz senin sağlığın için endişeleniyoruz.
- We need your guidance.
- Senin rehberliğine ihtiyacımız var.
- I know chess isn't really your game.
- Satranç senin oyunun değil, biliyorum.
- How far is it from your house to here?
- Senin evden buraya ne kadar var?
- What was your major?
- Senin branşın neydi?
- What's your advice?
- Senin tavsiyen nedir?
- I think I just heard someone call your name.
- Sanırım birinin senin adını seslendiğini duydum.
- Is that your teacher?
- O senin öğretmenin mi?
- I had a job when I was your age.
- Ben senin yaşındayken benim bir işim vardı.
- This is your wine.
- Bu senin şarabın.
- I can never remember how to spell your name.
- Senin adını nasıl heceleyeceğimi asla hatırlamıyorum.
- He's your son.
- O senin oğlun.
- Come on, tell me your cellphone email address.
- Hadi, bana senin cep telefonunun e-posta adresini söyle.
- Your request is denied.
- Senin rican reddedildi.
- I've never been to your house.
- Ben hiç senin evine gitmedim.
- I'm sorry, but I have forgotten your name.
- Üzgünüm, ama senin adını unuttum.
- I stopped by your place the other day.
- Geçen gün senin evine uğradım.
- Are those guys your brothers?
- Şu adamlar senin erkek kardeşlerin mi?
- Is John your name?
- Senin adın John mu?
- Tom has a sister about your age.
- Tom'un yaklaşık olarak senin yaşında bir kız kardeşi var.
- I want to be worthy of your friendship.
- Ben senin dostluğuna layık olmak istiyorum.
- Is this your son?
- Bu senin oğlun mu?
- I want your opinion, too.
- Ben de senin fikrini istiyorum.
- Dirt has built up under your fingernails.
- Senin tırnaklarının altında kir birikmiş.
- I can't stand your hypocrisy.
- Senin ikiyüzlülüğüne dayanamıyorum.
- I'll try doing it your way next time.
- Bir dahakine senin yaptığın gibi yapmaya çalışacağım.
- He was extraordinarily important in your life.
- O, senin hayatında olağanüstü önemliydi.
- I would never try to do something like that without your help.
- Böyle bir şeyi asla senin yardımın olmadan yapmaya çalışmazdım.
- That was your third drink.
- O senin üçüncü içkindi.
- I don't want to be your secret.
- Senin sırrın olmak istemiyorum.
- Mary is still your girlfriend, isn't she?
- Mary hâlâ senin kız arkadaşın, değil mi?
- That's not your decision.
- Bu senin kararın değil.
- Which is your favorite?
- Senin favorin hangisi?
- Your room gets more sun than mine.
- Senin odan benimkinden daha çok güneş alıyor.
- Your way of thinking and mine are completely different.
- Senin düşünce tarzınla benimki tamamen farklı.
- I'm on your flight.
- Senin uçağındayım.
- Why should I put in an effort to clean up your mess?
- Neden senin pisliğini temizlemek için çaba sarf edeyim ki?
- Your guitar is better than mine.
- Senin gitarın benimkinden daha iyi.
- Isn't that your car, Tom?
- O senin araban değil mi, Tom?
- I'd like to hear your decision.
- Senin kararını duymak isterim.
- Is that your teacher?
- Bu senin öğretmenin mi?
- This has been your problem from the beginning.
- En başından beri bu senin sorunun.
- I am your fan.
- Ben senin hayranınım.
- Tom stole your bike.
- Tom senin bisikletini çaldı.
- What is your opinion on the matter?
- Senin bu konudaki fikrin nedir?
- Tom can do that without your help.
- Tom bunu senin yardımın olmadan da yapabilir.
- I'm not your love.
- Ben senin aşkın değilim.
- I'll be your server this evening.
- Bu akşam senin sunucun olacağım.
- I don't think your seeing him is good for you.
- Onunla görüşmenin senin için iyi olduğunu sanmıyorum.
- Who are your most interesting friends?
- Senin en ilginç arkadaşların kimler?
- Her life is in your hands.
- Onun yaşamı senin ellerinde.
- Is this your interesting book?
- Bu senin ilginç kitabın mı?
- This is your lucky day.
- Bu senin şanslı günün.
- Your clock is more expensive than mine.
- Senin saatin benimkinden daha pahalı.
- Ben loves your sister.
- Ben senin kız kardeşini sever.
- Can I touch your breasts?
- Ben senin göğüslerine dokunabilir miyim?
- She's younger than your sister.
- O senin kız kardeşinden daha genç.
- We trust your judgment.
- Biz senin kararına güveniyoruz.
- It isn't your decision.
- Bu senin kararın değil.
- This is your handwriting, isn't it?
- Bu senin el yazın, değil mi?
- Diane is your half sister, too.
- Diane senin de üvey kız kardeşin.
- Was Tom on your team?
- Tom senin takımında mıydı?
- Only your opinions matter.
- Sadece senin görüşlerin önemli.
- This man is your friend, right?
- Bu adam senin arkadaşın, değil mi?
- I am your older sister.
- Ben senin ablanım.
- I'm glad I don't have your job.
- Senin işine sahip olmadığıma memnunum.
- It's for your own safety.
- Bu senin kendi güvenliğin için.
- And, I'm your coach.
- Ve, ben senin koçunum.
- Tom will be able to answer your question.
- Tom senin sorunu cevaplayabilecek.
- I'm your elder sister.
- Ben senin ablanım.
- Your ideas are rather old-fashioned.
- Senin düşüncelerin oldukça demode.
- I think your new song is pretty good.
- Ben senin yeni şarkının oldukça iyi olduğunu düşünüyorum.
- Tom could be after your job.
- Tom senin işinin peşinde olabilir.
- This is your final warning.
- Bu senin son uyarın.
- I don't care what your name is.
- Senin adının ne olduğu umurumda değil.
- He mentioned your name to me.
- Bana senin adından bahsetti.
- How has motherhood changed your life?
- Annelik senin hayatını nasıl değiştirdi?
- What's your strategy?
- Senin stratejin nedir?
- This trip was your idea.
- Bu gezi senin fikrindi.
- I'm not interested in your opinion.
- Senin fikrinle ilgilenmiyorum.
- It wasn't your choice, Tom.
- Bu senin seçimin değildi, Tom.
- Is this your book, Mike?
- Bu senin kitabın mı, Mike?
- I'm tired of being your slave.
- Senin kölen olmaktan bıktım.
- That's your seat.
- Bu senin koltuğun.
- My fate isn't in your hands.
- Benim kaderim senin ellerinde değil.
- I'm going to ruin your life.
- Senin hayatını mahvedeceğim.
- I'm your father's colleague.
- Ben senin babanın meslektaşıyım.
- What's your spirit animal?
- Senin ruh hayvanın nedir?
- With your approval, I would like to offer him the job.
- Senin onayınla, işi ona teklif etmek istiyorum.
- Your house is twice the size of mine.
- Senin evin benimkinden iki kat daha büyük.
- We are responsible for your protection from now on.
- Şu andan itibaren senin korunmandan biz sorumluyuz.
- That's your idea.
- Bu senin fikrin.
- We are your friends.
- Biz senin arkadaşlarınız.
- I don't deserve your love.
- Senin aşkını hak etmiyorum.
- What is your favourite colour?
- Senin en sevdiğin renk nedir?
- I'm sick of your crossword puzzles.
- Senin bulmacalarından bıktım.
- Your opinion is important to me.
- Senin fikrin benim için önemli.
- The distance from my house to your house is two kilometers.
- Benim evimle senin evin arasındaki mesafe iki kilometre.
- Is this your red pencil?
- Bu senin kırmızı kalemin mi?
- What's your favorite place to go hear live music?
- Canlı müzik dinlemeye gitmek için senin en sevdiğin yer nedir?
- I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
- Tom is your uncle.
- Tom senin enişten.
- The girl who gave me beautiful flowers was your sister.
- Bana güzel çiçekleri veren senin kız kardeşindi.
- I am convinced of your innocence.
- Senin masumiyetine inandım.
- I won't hire anyone without your approval.
- Senin onayın olmadan kimseyi işe almayacağım.
- We cannot meet your needs.
- Biz senin ihtiyaçlarını karşılayamayız.
- Is this your first visit to Japan?
- Bu senin Japonya'ya ilk ziyaretin mi?
- I like your avatar.
- Senin avatarını seviyorum.
- When I was your age, I had a job.
- Ben senin yaşındayken bir işim vardı.
- I am proud of your attitude.
- Senin tavrından gururluyum.
- Your mamma's so fat, she'd break London Bridge.
- Senin annen o kadar şişmanki, Londra Köprüsü'nü çökertiyordu.
- Can we hide in your basement?
- Senin bodrumunda saklanabilir miyiz?
- They know your name.
- Senin adını biliyorlar.
- I want to know who your friends are.
- Senin arkadaşlarının kim olduğunu bilmek istiyorum.
- I had the same problem when I was your age.
- Senin yaşındayken ben de aynı sorunu yaşadım.
- Who's your lawyer?
- Senin avukatın kim?
- That's your problem, not mine.
- Bu senin sorunun, benim değil.
- Is that your cat?
- Bu senin kedin mi?
- Are those your pictures?
- Şunlar senin resimlerin mi?
- I wouldn't be so optimistic if I were in your position.
- Senin yerinde olsaydım bu kadar iyimser olmazdım.
- Did you really give Tom a key to your apartment?
- Gerçekten Tom'a senin dairenin anahtarını verdin mi?
- I could have done it without your help.
- Senin yardımın olmadan da yapabilirdim.
- I never could've done this without your help.
- Bunu asla senin yardımın olmadan yapamazdım.
- I've always wanted to follow in your footsteps.
- Hep senin izinden gitmek istemişimdir.
- Your handwriting is practically illegible.
- Senin el yazın neredeyse okunaksız.
- I am not your father.
- Ben senin baban değilim.
- It's difficult to help people that don't want your help.
- Senin yardımını istemeyen insanlara yardım etmek zordur.
- It was careless of you to forget your homework.
- Ev ödevini unutman senin ihmalkarlığındı.
- Your crying won't solve anything.
- Senin ağlaman hiçbir şeyi çözmeyecek.
- This isn't your fault, Tom.
- Bu senin hatan değil, Tom.
- Which of them is your brother?
- Onlardan hangisi senin erkek kardeşindir?
- Is your Halloween costume scary or cute?
- Senin Cadılar Bayramı kostümün korkutucu mu yoksa sevimli mi?
- I'm sure Tom is grateful for your support.
- Tom'un senin desteğin için minnettar olduğundan eminim.
- You remind me of myself when I was your age.
- Bana senin yaşında olduğum zamanı hatırlatıyorsun.
- Look, there's your cap on the table!
- Bak, senin şapkan masanın üzerinde!
- I want Tom to hear your story.
- Tom'un senin hikayeni duymasını istiyorum.
- They rejected your plan.
- Onlar senin planını reddetti.
- This was your decision alone.
- Bu sadece senin kararındı.
- Is that your room?
- Bu senin odan mı?
- It's not entirely your fault.
- Bu tamamen senin hatan değil.
- It would be to your advantage to prepare questions in advance.
- Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.
- Your answer is important!
- Senin cevabın önemli!
- I couldn't have gotten this far without your help.
- Senin yardımın olmadan buraya kadar gelemezdim.
- I'm like a stone in your shoe.
- Ben senin ayakkabındaki bir taş gibiyim.
- The kick of the rifle can break your shoulder.
- Tüfeğin tepmesi senin omzunu kırabilir.
- Is that your role?
- Senin rolün bu mu?
- The kids have had enough of your rules.
- Çocuklar senin kurallarından bıktı.
- How has the Internet changed your job?
- İnternet senin işini nasıl değiştirdi?
- Your silence makes me nervous.
- Senin sessizliğin beni sinirlendiriyor.
- I'm not your maid.
- Ben senin hizmetçin değilim.
- What's your favorite boy band?
- Senin favori erkek grubun hangisi?
- This is your first doughnut, isn't it?
- Bu senin ilk çöreğin, değil mi?
- Hey Tom, isn't that your cat?
- Hey Tom, bu senin kedin değil mi?
- Tom is in your office.
- Tom senin ofisinde.
- Your car is so cool.
- Senin araban çok harika.
- I don't crack your mugs.
- Ben senin kupalarını kırmam.
- After all, Tom was your father.
- Sonuç olarak, Tom senin babandı.
- I admire your talent.
- Ben senin yeteneğine hayranım.
- I am your daughter.
- Ben senin kızınım.
- What is your totem animal?
- Senin totem hayvanın nedir?
- I mentioned your name to him.
- Senin adından ona bahsettim.
- And who asked for your opinion?
- Senin fikrini kim sordu?
- Tom is in your house.
- Tom senin evinde.
- Is that your book?
- Bu senin kitabın mı?
- What's your favorite climate?
- Senin en sevdiğin iklim nedir?
- Your grades are better than mine.
- Senin notların benimkilerden daha iyi.
- How would you feel if that happened to your sister?
- Bu senin kız kardeşine olsa nasıl hissedersin?
- It is just your imagination.
- Bu, sadece senin hayal gücün.
- Your jumper is more colourful than mine.
- Senin kazağın benimkinden daha renkli.
- And your sister!
- Ve senin kız kardeşin!
- Is he your friend?
- O senin arkadaşın mı?
- I want to talk to your father.
- Ben senin babanla konuşmak istiyorum.
- Your resume is impressive.
- Senin öz geçmişin etkileyici.
- Are you going to let her insult your mother like that?
- Senin annene böyle hakaret etmesine izin mi vereceksin?
- Is it true that your girlfriend is Japanese?
- Senin kız arkadaşının Japon olduğu doğru mu?
- I think your theory is incorrect.
- Bence senin teorin yanlış.
- Do both Tom and Mary have your phone number?
- Tom ve Mary'de senin telefon numaran var mı?
- We're on your side.
- Senin tarafındayız.
- It was before your time.
- Senin zamanından önceydi.
- Do you want me to take your place?
- Senin yerini almamı ister misin?
- Tom said it was your fault.
- Tom senin hatan olduğunu söyledi.
- Your problem is that you live in your own bubble.
- Senin sorunun kendi baloncuğunda yaşaman.
- Would you like me to carry your suitcase for you?
- Senin için bavulunu taşımamı ister misin?
- I would act differently in your place.
- Senin yerinde olsam, farklı hareket ederim.
- I can go to your house tomorrow.
- Yarın senin evine gidebilirim.
- I know all your secrets now.
- Ben artık senin tüm sırlarını biliyorum.
- I'm by your side.
- Ben senin yanındayım.
- I left your flash drive at home.
- Senin flaş belleğini evde bıraktım.
- Is that your bike?
- Bu senin bisikletin mi?
- Is your room as big as mine?
- Senin odan benimki kadar büyük mü?
- Now what's your question?
- Şimdi, senin sorun nedir?
- Why would your opinion be more important than mine?
- Neden senin fikrin benimkinden daha önemli olsun ki?
- This is your house now.
- Burası artık senin evin.
- Which is your strongest language?
- Hangisi senin en güçlü dilin?
- This will be your umbrella, I suppose.
- Bu senin şemsiyen olacak, sanırım.
- This is your handwriting, right?
- Bu senin el yazın, değil mi?
- I like your tie.
- Ben senin kravatını beğeniyorum.
- Tom is your older brother, isn't he?
- Tom senin ağabeyin, değil mi?
- We are responsible for your protection from now on.
- Şu andan itibaren senin korunmandan sorumluyuz.
- Your telegram arrived just as I was about to telephone you.
- Tam sana telefon etmek üzereyken senin telgrafın geldi.
- What's your zodiac sign?
- Senin burcun ne?
- Tom has a daughter about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir kızı var.
- Mary is your aunt, isn't she?
- Mary senin teyzendir, değil mi?
- Let's hear your plan.
- Senin planını duyalım.
- I'm at your place.
- Senin evindeyim.
- With a bicycle, I could reach your house in 20 minutes.
- Bir bisikletle, senin evine 20 dakikada ulaşabilirdim.
- Why would I kill your dog?
- Neden senin köpeğini öldüreyim ki?
- That was your plan, wasn't it?
- O senin planındı, değil mi?
- What's your message?
- Senin mesajın nedir?
- I'm smoking one of your most excellent cigars.
- Ben senin en mükemmel purolarından birini içiyorum.
- Your allotment is $20.
- Senin hissen 20 dolar.
- It wasn't your fault, you know.
- Senin hatan değildi, biliyorsun.
- I'm your partner.
- Ben senin ortağınım.
- I never really was on your side.
- Ben aslında hiç senin tarafında değildim.
- I won't be able to do this without your help.
- Senin yardımın olmadan bunu yapamayacağım.
- Being honest, I'm not your father.
- Dürüst olmak gerekirse, ben senin baban değilim.
- I was about your age when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde yaklaşık olarak senin yaşındaydım.
- Your job is to make sure Tom does his job right.
- Senin işin Tom'un işini doğru yaptığından emin olmak.
- I love the smell of your hair.
- Senin saçının kokusunu seviyorum.
- I'm your assistant.
- Ben senin yardımcınım.
- At your age, you ought to know better.
- Senin yaşında, daha iyi bilmen gerekirdi.
- What is your opinion?
- Senin fikrin nedir?
- How can I say that in your language?
- Bunu senin dilinde nasıl söyleyebilirim?
- Is that your real name?
- Bu senin gerçek adın mı?
- You need to get your sleep.
- Senin uyuman gerekiyor.
- Your safety isn't our concern.
- Senin güvenliğin bizi ilgilendirmiyor.
- I couldn't have done it without your help.
- Senin yardımın olmadan bunu yapamazdım.
- It's not your style.
- O senin tarzın değil.
- Do you think my cat and your pet rat will get along well together?
- Benim kedimin ve senin evcil farenin iyi geçineceklerini düşünüyor musun?
- I like your glasses.
- Senin gözlüklerini beğeniyorum.
- I'm in love with your daughter.
- Senin kızına aşığım.
- He knows that that is your responsibility.
- Bunun senin sorumluluğun olduğunu biliyor.
- I didn't know Tom was your type.
- Tom'un senin tipin olduğunu bilmiyordum.
- It was your idea.
- Senin fikrindi.
- Does your house have a basement?
- Senin evinin bodrumu var mı?
- Who can run fastest in your class?
- Senin sınıfında en hızlı kim koşabilir?
- How many people still speak your language?
- Kaç kişi hâlâ senin dilini konuşuyor?
- It wasn't your fault.
- Senin hatan değildi.
- Is Tom Jackson your real name?
- Tom Jackson senin gerçek adın mı?
- It was your mistake, not mine.
- Bu senin hatandı, benim değil.
- Your problem is you don't get enough exercise.
- Senin sorunun yeterince egzersiz yapmaman.
- We don't want your money.
- Senin paranı istemiyoruz.
- I can see it in your eyes.
- Bunu senin gözlerinde görebiliyorum.
- Was that really your fault?
- Bu gerçekten senin hatan mıydı?
- Is your name really Tom?
- Senin adın gerçekten Tom mu?
- These are your quarters.
- Bunlar senin çeyrekliklerin.
- This is your chance, Tom.
- Bu senin şansın, Tom.
- We saved your life.
- Biz senin hayatını kurtardık.
- Tom isn't your boyfriend, is he?
- Tom senin erkek arkadaşın değil, değil mi?
- Your work is sloppy.
- Senin işin yarım yamalak.
- Is that your new book?
- O senin yeni kitabın mı?
- Tom has a sister about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir kız kardeşi var.
- Let's go to your apartment.
- Senin dairene gidelim.
- Tom is out of your league.
- Tom senin dengin değil.
- Tom was your French teacher, wasn't he?
- Tom senin Fransızca öğretmenindi, değil mi?
- I'm getting annoyed by your behavior.
- Senin davranışlarından rahatsız oluyorum.
- Your time is your own.
- Senin zamanın sana aittir.
- I'm just a figment of your imagination.
- Ben senin hayal gücünün bir eseriyim sadece.
- How are Tom and I going to get this done without your help?
- Senin yardımın olmadan Tom ve ben bu işi nasıl halledeceğiz?
- What is your number?
- Senin numaran ne?
- People of your age often have this problem.
- Senin yaşındaki insanlar genellikle bu sorunu yaşarlar.
- This is your one chance.
- Bu senin tek şansın.
- Are there books in your house?
- Senin evinde kitaplar var mı?
- I need your help to find Tom.
- Tom'u bulmak için senin yardımına ihtiyacım var.
- That's your job, isn't it?
- Bu senin işin, değil mi?
- Let me braid your hair for you.
- Senin için saçını örmeme izin ver.
- I thought that was your job.
- Ben onun senin işin olduğunu sanıyordum.
- I'm your chaperone.
- Ben senin refakatçinim.
- Your opinion is far different from mine.
- Senin fikrin benimkinden çok farklı.
- Is your task easy, Joseph?
- Senin görevin kolay mı, Joseph?
- Your help isn't needed.
- Senin yardımına gerek yok.
- Is that your boyfriend?
- O senin erkek arkadaşın mı?
- I disagree with your premise.
- Senin önermene katılmıyorum.
- I don't want to join your club.
- Senin kulübüne katılmak istemiyorum.
- I don't have your money.
- Senin paran yok.
- May I ask your age?
- Ben senin yaşını sorabilir miyim?
- I assume your party was a success.
- Ben senin partinin başarılı olduğunu farz ediyorum.
- I wanted your help.
- Ben senin yardımını istedim.
- Your family is amazing.
- Senin ailen inanılmaz.
- Your ideas are rarely practical.
- Senin fikirlerin nadiren pratiktir.
- I'll keep an eye on your suitcase for you.
- Valizine senin için göz kulak olurum.
- I'm looking forward to coming over to your place to eat.
- Yemek yemek için senin evine gelmeyi dört gözle bekliyorum.
- Tom saved your life.
- Tom senin hayatını kurtardı.
- I think I can solve this problem without your help.
- Sanırım bu sorunu senin yardımın olmadan çözebilirim.
- It was your child who tore my book to pieces.
- Kitabımı paramparça eden senin çocuğundu.
- Is that your car?
- O senin araban mı?
- I'm not your friend.
- Ben senin dostun değilim.
- Tom and Mary couldn't have done that without your help.
- Tom ve Mary senin yardımın olmadan bunu yapamazlardı.
- I thought she was your date.
- Onun senin randevun olduğunu sanıyordum.
- I needed your expertise.
- Senin uzmanlığına ihtiyacım vardı.
- Tomorrow I'm busy, and I can't come to your place.
- Yarın meşgulüm, senin yerine gelemem.
- The Internet is not your personal army.
- İnternet senin kişisel ordun değil.
- Is your coworker an American?
- Senin iş arkadaşın Amerikalı mı?
- I've forgotten your last name.
- Senin soyadını unuttum.
- Your lipstick's smeared.
- Senin rujun bulaşmış.
- I'm not your servant.
- Ben senin uşağın değilim.
- I am not your daughter.
- Ben senin kızın değilim.
- I will never forget your kindness.
- Ben senin nezaketini asla unutmayacağım.
- And now you think I'm your wife!
- Şimdi de benim senin karın olduğumu düşünüyorsun!
- So is this man your friend?
- Yani bu adam senin arkadaşın mı?
- I don't need your banal platitudes.
- Senin adi zırvalarına ihtiyacım yok.
- The place I live in is very good for your health.
- Yaşadığım yer senin sağlığın için çok yararlı.
- I am amazed at your audacity.
- Senin cüretine şaşırıyorum.
- I'm going to miss your cooking.
- Senin aşçılığını özleyeceğim.
- Tom is still your boyfriend, isn't he?
- Tom hala senin erkek arkadaşın, değil mi?
- You know this is your responsibility.
- Bunun senin sorumluluğun olduğunu biliyorsun.
- Who is your teacher?
- Senin öğretmenin kim?
- Let's talk about your career.
- Senin kariyerin hakkında konuşalım.
- I used to drink excessively when I was your age.
- Senin yaşındayken aşırı içerdim.
- I'm your daddy now.
- Ben şimdi senin babanım.
- I will leave it to your judgement.
- Onu senin takdirine bırakacağım.
- I saw your progress about your dentist career and I'm really happy for you!
- Diş hekimliği kariyerindeki ilerlemeni gördüm ve senin için gerçekten çok mutluyum!
- What the fuck is your problem?
- Senin derdin ne lan?
- I don't need your assistance anymore.
- Artık senin yardımına ihtiyacım yok.
- I don't have time to listen to your life story.
- Senin hayat hikayeni dinleyecek vaktim yok.
- What happened in Boston wasn't your fault.
- Boston'da olan senin hatan değildi.
- I wanted to show them your book.
- Onlara senin kitabını göstermek istedim.
- I hate your stupid stories.
- Senin aptal hikayelerinden nefret ediyorum.
- Your guess is as good as mine on this one.
- Senin tahminin de benimki kadar iyi.
- I will take your suitcase.
- Senin bavulunu alacağım.
- I know that Tom was at your house today.
- Tom'un bugün senin evinde olduğunu biliyorum.
- Tom is going to do that your way next time.
- Tom bir dahaki sefere bunu senin yönteminle yapacak.
- What's your real opinion?
- Senin gerçek görüşün ne?
- How's your old lady doing?
- Senin yaşlı kadın nasıl?
- If I were in your position, I wouldn't do that.
- Senin pozisyonunda olsaydım, bunu yapmazdım.
- We won't be able to survive without your help.
- Senin yardımın olmadan hayatta kalamayacağız.
- I'm not your lab assistant.
- Ben senin laboratuvar asistanın değilim.
- I leave the matter to your judgement.
- Meseleyi senin muhakemene bırakıyorum.
- Your hair smells like spring.
- Senin saçın bahar gibi kokuyor.
- What's your native language?
- Senin ana dilin ne?
- I don't really need your help.
- Gerçekten senin yardımına ihtiyacım yok.
- What would your friends think about you?
- Arkadaşların senin hakkında ne düşünürlerdi?
- My home is your home.
- Benim evim senin evindir.
- That's your own fault.
- O senin kendi hatan.
- What's your hobby?
- Senin hobin nedir?
- May I borrow your telephone?
- Ben senin telefonunu ödünç alabilir miyim?
- Your rules don't apply to me.
- Senin kuralların benim için geçerli değil.
- I'm your wife and I like to look nice to please you.
- Ben senin karınım ve seni memnun etmek için güzel görünmeyi seviyorum.
- Music is the soundtrack of your life.
- Müzik, senin hayatının film müziğidir.
- That's not your problem anymore.
- Bu artık senin sorunun değil.
- We're not your enemy.
- Biz senin düşmanın değiliz.
- Are we your enemies?
- Biz senin düşmanın mıyız?
- I didn't say that I wanted your opinion.
- Senin fikrini almak istediğimi söylemedim.
- A lawyer is a person who prevents someone else from getting your money.
- Avukat, başkasının senin paranı almasını engelleyen kişidir.
- I thought that was your job.
- Bunun senin işin olduğunu sanıyordum.
- I regard myself as your guardian.
- Kendimi senin velin olarak görüyorum.
- Your plan must fit in with mine.
- Senin planın benimkine uymalı.
- What is your secret?
- Senin sırrın ne?
- I have full confidence in your abilities.
- Senin yeteneklerine tam güvenim var.
- Tom loved your cookies.
- Tom senin kurabiyelerini severdi.
- Is this your notebook?
- Bu senin defterin mi?
- Alcohol has taken over your life.
- Alkol senin hayatını ele geçirdi.
- It's all in your head.
- Her şey senin kafanda.
- Is Tom your friend?
- Tom senin arkadaşın mı?
- To tell the truth, I'm not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- Is Tom your cousin?
- Tom senin kuzenin mi?
- Is this your child?
- Bu senin çocuğun mu?
- I believe your story.
- Ben senin hikayene inanıyorum.
- Tom is your daughter's best friend, isn't he?
- Tom senin kızın en iyi arkadaşı değil mi?
- That's the least of your problems.
- Bu senin sorunlarının en küçüğü.
- Tom is in your office.
- Tom senin büronda.
- I only did it for your own good.
- Ben sadece senin kendi iyiliğin için yaptım.
- I find your proposal incomprehensible.
- Senin önerini anlaşılmaz buluyorum.
- That's out of your control.
- Bu senin kontrolün dışında.
- What is your field?
- Senin alanın ne?
- Tom said he wants to be your friend.
- Tom senin arkadaşın olmak istediğini söyledi.
- This might be your problem.
- Bu senin sorunun olabilir.
- I thought Tom was your husband.
- Tom'u senin kocan sandım.
- Your collar is dirty.
- Senin yakan kirli.
- I'm not digging your wells.
- Senin kuyularını kazmıyorum.
- I share your opinion.
- Senin görüşünü paylaşıyorum.
- Aren't these your books?
- Bunlar senin kitapların değil mi?
- What is your favorite animal?
- Senin en sevdiğin hayvan hangisi?
- Music is your passion.
- Müzik senin tutkun.
- Your name is still on the list.
- Senin adın hâlâ listede.
- I still can't believe I'm going to be on your team.
- Ben hâlâ senin takımında olacağıma inanamıyorum.
- Tom needs your help more than I do.
- Tom'un benden daha çok senin yardımına ihtiyacı var.
- This was your responsibility.
- Bu senin sorumluluğundaydı.
- I never could've done this without your help.
- Senin yardımın olmadan bunu asla yapamazdım.
- Tom wants to know your opinion.
- Tom senin fikrini bilmek istiyor.
- I can still hear your voice.
- Ben, hâlâ senin sesini duyabiliyorum.
- Which one of these people is your friend?
- Bu insanlardan hangisi senin arkadaşın?
- I'd hate to be in your shoes.
- Senin yerinde olmaktan nefret ederdim.
- Consider me your friend.
- Beni senin arkadaşın olarak düşün.
- Luke, I am your son.
- Luke, senin oğlunum.
- This is your moment to shine.
- Bu senin parlama anın.
- Is Tom your husband?
- Tom senin kocan mı?
- I no longer wish to be your husband.
- Artık senin kocan olmak istemiyorum.
- Is that your own idea?
- Senin kendi fikrin mi?
- I appreciated your help.
- Ben senin yardımını takdir ettim.
- Your penis is big.
- Senin penisin büyük.
- I know your numbers.
- Senin numaralarını biliyorum.
- Is there any difference between your idea and hers?
- Senin fikrinle onunki arasında bir fark var mı?
- Your English has improved a lot.
- Senin İngilizcen çok gelişti.
- I'm named after your grandfather.
- Bana senin dedenin adı verilmiş.
- I admire your pluck.
- Senin yürekliliğine hayranım.
- If I'd only taken your advice!
- Keşke senin tavsiyeni dinleseydim!
- The statistics are in your favor.
- İstatistikler senin lehine.
- I'll spend a few days at your place.
- Senin evinde birkaç gün geçireceğim.
- Your hair is different.
- Senin saçın farklı.
- I know you didn't want Tom to wear your clothes, but his were all wet.
- Tom'un senin kıyafetlerini giymesini istemediğini biliyorum ama onunkiler ıslaktı.
- If I were in your shoes, I wouldn't go at all.
- Ben senin yerinde olsam hiç gitmezdim.
- Your name wouldn't be Tom, would it?
- Senin adın Tom olamaz, değil mi?
- Is it true that you changed your name?
- Senin adını değiştirdiğin doğru mu?
- I performed your task.
- Senin görevini yaptım.
- What is that strange thing in your dog's mouth?
- Senin köpeğinin ağzındaki o tuhaf şey nedir?
- And what if your child was like that?
- Ya senin çocuğun da böyle olsaydı?
- This one wasn't your mistake.
- Bu senin hatan değildi.
- They're all crazier than your brother.
- Onların hepsi senin erkek kardeşinden daha deli.
- I really like your sweater.
- Senin kazağını gerçekten beğeniyorum.
- To tell the truth, I am not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- I love your books.
- Ben senin kitaplarını seviyorum.
- Chile is waiting for your return!
- Şili senin geri dönüşünü bekliyor!
- Am I still your boyfriend?
- Ben hâlâ senin erkek arkadaşın mıyım?
- Hopefully your dog is not more important to you than I am.
- Umarım senin köpeğin senin için benden daha önemli değildir.
- I wonder if this man is your friend?
- Acaba bu adam senin arkadaşın mı?
- We'll stay out of your way.
- Biz senin yolundan çekileceğiz.
- All I want is your love.
- Tek istediğim senin aşkın.
- I thought Tom was your surgeon.
- Tom'un senin cerrahın olduğunu düşündüm.
- Tom has been to your place before, hasn't he?
- Tom daha önce senin yerine geldi, değil mi?
- I'm concerned about your future.
- Senin geleceğin için endişeleniyorum.
- Your best teacher is your last mistake.
- En iyi öğretmenin senin son hatandır.
- Tom has a daughter about your age.
- Tom'un yaklaşık senin yaşında bir kızı var.
- What's the name of your web page?
- Senin web sayfanın adı nedir?
- I'm not able to respond to all of your questions.
- Ben senin tüm sorularına yanıt veremem.
- What's your size?
- Senin bedenin nedir?
- What is your nationality?
- Senin uyruğun ne?
- Had it not been for your help, I would have failed.
- Senin yardımın olmasaydı, başarısız olurdum.
- Those are your orders.
- Bunlar senin emirlerin.
- What's happened to your eye?
- Senin gözüne ne oldu?
- Your place is by my side.
- Senin yerin benim yanım.
- None of this is your money.
- Bu paraların hiçbiri senin değil.
- I see your little book.
- Senin küçük kitabını görüyorum.
- She is taller than your sister.
- O senin kız kardeşinden daha uzun.
- I'm not happy with your behavior.
- Senin tavrından mutlu değilim.
- What I really need is your help.
- Gerçekten ihtiyacım olan şey senin yardımın.
- I'll walk your dog for you if you like.
- İstersen köpeğini senin için gezdirebilirim.
- Who are your friends?
- Senin dostların kim?
- Is this your homework?
- Bu senin ödevin mi?
- Did she touch your breasts?
- O senin göğüslerine dokundu mu?
- That's your choice.
- O senin seçimin.
- This is for your benefit.
- Bu senin menfaatin için.
- Don't let your dog bite me.
- Senin köpeğinin beni ısırmasına izin verme.
- Let me be your plus one.
- Senin artı birin olmama izin ver.
- Your advice led me to success.
- Senin nasihatin beni başarıya götürdü.
- I lived in Boston when I was your age.
- Senin yaşındayken Boston'da yaşıyordum.
- You are way out of your league.
- Senin boyunu aşar.
- Is that your car in the driveway?
- Araba yolundaki senin araban mı?
- I'm twice your age.
- Senin iki katın yaşındayım.
- Can I borrow your toy?
- Ben senin oyuncağını ödünç alabilir miyim?
- I'm waiting for your help.
- Senin yardımını bekliyorum.
- I'll need your help.
- Senin yardımına ihtiyacım olacak.
- I'm not interested in your religion.
- Ben senin dininle ilgilenmiyorum.
- What's your favorite car?
- Senin en sevdiğin araba nedir?
- That might depend on your point of view.
- Bu senin bakış açına bağlı olabilir.
- This is your fate.
- Bu senin kaderin.
- I'll go in your place.
- Ben senin yerine giderim.
- Frankly speaking, I don't like your idea.
- Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.
- This was your big idea, remember?
- Bu senin büyük fikrindi, hatırladın mı?
- Tom and Mary couldn't have done that without your help.
- Tom ve Mary senin yardımın olmadan bunu yapamazdı.
- How am I going to get this done without your help?
- Senin yardımın olmadan bunu nasıl yapacağım?
- Your mother is worried about you.
- Annen senin hakkında endişeli.
- I'm your chaperone.
- Senin şaperonunum.
- What are your worries?
- Senin endişen ne?
- Where's your God now?
- Senin Tanrın şimdi nerede?
- What time is your train?
- Senin trenin ne zaman?
- We came all the way from Boston just for your birthday party.
- Boston'dan bütün yolu sadece senin doğum günü partin için geldik.
- Your goal is to own a home before you're thirty, isn't it?
- Senin amacın otuz yaşından önce bir ev sahibi olmak, değil mi?
- What are your office hours?
- Senin mesai saatlerin ne?
- I love your German accent.
- Senin Alman aksanını seviyorum.
- Can I go to your house to play?
- Ben oynamak için senin evine gidebilir miyim?
- Which is your pen?
- Hangisi senin kalemin?
- Your father is a businessman.
- Senin baban bir iş adamı.
- Tom is looking forward to your being here.
- Tom senin burada olmanı dört gözle bekliyor.
- How does your opinion differ from his?
- Senin fikrin onunkinden ne kadar farklı?
- By and large, your idea is a good one.
- Genellikle senin fikrin iyi bir fikir.
- She is anxious about your health.
- Senin sağlığın için endişeleniyor.
- I'm old enough to be your grandfather.
- Senin deden olacak yaştayım.
- If Tom escapes, it'll be your fault.
- Eğer Tom kaçarsa, bu senin hatan olur.
- We are about your age.
- Biz senin yaşındayız.
- I'll bring it to your office.
- Onu senin ofisine getireceğim.
- Tom told me about your concerns.
- Tom bana senin endişelerinden bahsetti.
- Is this your husband?
- Bu senin kocan mı?
- I don't remember how to get to your house.
- Senin evine nasıl gidileceğini hatırlamıyorum.
- Is this your bag?
- Bu senin çantan mı?
- I wish I had your energy.
- Keşke senin enerjine sahip olsaydım.
- Your cat is fat.
- Senin kedin şişman.
- What are your earrings made of?
- Senin küpelerin neyden yapılmış?
- What's your Skype username?
- Senin Skype kullanıcı adın nedir?
- Everyone knows that it wasn't your fault.
- Herkes bunun senin hatan olmadığını biliyor.
- Is that your idea?
- Bu senin fikrin miydi?
- I'll take your word for it.
- Senin sözüne güveneceğim.
- Was it your idea?
- O senin fikrin miydi?
- Your secret is safe with me.
- Senin sırrın benimle güvendedir.
- Her life is in your hands.
- Onun hayatı senin ellerinde.
- I won't be able to do this without your help.
- Senin yardımın olmadan bunu yapamam.
- Your handwriting is messy.
- Senin el yazın dağınık.
- Which Harry Potter book is your favorite?
- Hangi Harry Potter kitabı senin favorin?
- I wanted to show her your book.
- Ona senin kitabını göstermek istedim.
- It was very hard for me to find your flat.
- Senin daireni bulmam çok zordu.
- Your problem is you believe everything Tom says.
- Senin sorunun Tom'un söylediği her şeye inanman.
- I'll rip your head off!
- Ben senin kafanı koparacağım!
- What is your type exactly?
- Tam olarak senin tipin nedir?
- Your head is empty.
- Senin kafan boş.
- Tom needed your help.
- Tom'un senin yardımına ihtiyacı vardı.
- When does your school break up?
- Senin okulun ne zaman bitiyor?
- That boy over there looks about your age.
- Oradaki şu çocuk yaklaşık olarak senin yaşında görünüyor.
- Your camera is only half the size of mine.
- Senin kameran benimkinin yarısı kadar.
- Your head is not a trash bin.
- Senin kafan çöp kutusu değil.
- In Japan you don't pour your own beer; someone else does it for you.
- Japonya'da kendi biranı doldurmazsın; bunu başka biri senin için yapar.
- I don't want your money.
- Ben senin paranı istemiyorum.
- We didn't anticipate your interest.
- Senin ilgini beklemiyorduk.
- It is in fact your fault.
- Aslında bu senin hatan.
- Your work is not as difficult as mine.
- Senin işin benimki kadar zor değil.
- That is only your excuse.
- Bu sadece senin bahanen.
- I'm not interested in hearing any of your theories.
- Senin teorilerinden birini bile dinlemek benim ilgimi çekmiyor.
- Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
- Your friendship is worth everything.
- Senin dostluğun her şeye değer.
- What's your deal?
- Senin olayın ne?
- I am for your opinion.
- Ben senin fikrinden yanayım.
- Tom is your enemy.
- Tom senin düşmanın.
- I'm not your property.
- Malın değilim ben senin.
- Your English is perfect.
- Senin İngilizcen mükemmel.
- Is this your picture?
- Bu senin resmin mi?
- Your computer is completely unprotected.
- Senin bilgisayarın tamamen korumasız.
- Your story reminded me of my younger days.
- Senin hikâyen bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- Your pen is bad.
- Senin kalemin kötü.
- I have a granddaughter about your age.
- Senin yaşlarında bir torunum var.
- Is that your bicycle?
- Şu senin bisikletin mi?
- Send us your shadows!
- Bize senin gölgelerini gönder!
- This is your victory.
- Bu senin zaferin.
- When did you know that your house was haunted?
- Senin evinin perili olduğunu ne zaman öğrendin?
- What is your natural hair colour?
- Senin doğal saç rengin ne?
- Your services are no longer required.
- Senin hizmetlerin artık gerekli değil.
- I'm only doing this for your own good.
- Bunu sadece senin iyiliğin için yapıyorum.
- Your past doesn't matter to me.
- Senin geçmişin benim için önemli değil.
- This would've been your room if you'd decided to stay with us.
- Bizimle kalmaya karar verseydin burası senin odan olacaktı.
- Your suffering amuses me.
- Senin acın beni eğlendiriyor.
- So, is your brother white?
- Yani, senin erkek kardeşin beyaz mı?
- I don't want your old job.
- Senin eski işini istemiyorum.
- I'll keep an eye on your suitcase for you.
- Senin için bavuluna göz kulak olurum.
- It seems your only friend was Tom.
- Görünüşe göre senin tek arkadaşın Tom'du.
- I firmly believe that your time will come.
- Senin sıranın geleceğinden eminim.
- I've put your birthday on my calendar.
- Senin doğum gününü takvimime koydum.
- Here is your reward.
- İşte senin ödülün.
- What is your planet like?
- Senin gezegenin neye benziyor?
- Can you add a full stop at the end of your sentence, please?
- Senin cümlenin sonuna bir nokta ekleyebilir misin, lütfen?
- Is this one of your creations?
- Bu senin yarattıklarından biri mi?
- This is for your own good.
- Bu senin iyiliğin için.
- What is the secret to your success?
- Senin başarının sırrı nedir?
- Tom is your son, too.
- Tom senin de oğlun.
- Today must be your lucky day.
- Bugün senin şanslı günün olmalı.
- Your cat isn't very affectionate, isn't he?
- Senin kedin çok sevecen değil, değil mi?
- I did it your way.
- Ben bunu senin tarzınla yaptım.
- Let me iron your shirt for you.
- Senin için gömleğini ütüleyeyim.
- Your problem is similar to mine.
- Senin sorunun benimkine benziyor.
- When I was your age, Pluto was a planet.
- Ben senin yaşındayken Plüton bir gezegendi.
- I was hired to kill your friend.
- Senin arkadaşını öldürmek için tutuldum.
- Tom ate your candy.
- Tom senin şekerini yedi.
- I'm not one of your employees.
- Ben senin çalışanlarından biri değilim.
- Who are your parents?
- Senin ebeveynlerin kim?
- I don't want to get in your way.
- Ben senin yoluna çıkmak istemem.
- Which is your guitar?
- Hangisi senin gitarın?
- I won't excuse your mistakes again.
- Bir daha senin hatalarını mazur görmeyeceğim.
- Tom, I also want to know what your opinion of this is.
- Tom, bu konuda senin ne düşündüğünü de bilmek istiyorum.
- Is that your new friend?
- Bu senin yeni arkadaşın mı?
- No one's going to buy your story.
- Hiç kimse senin hikayeni almayacak.
- It will be to your advantage to study hard now.
- Şimdi çok çalışman senin yararına olacaktır.
- Here is your bag.
- İşte senin çantan.
- It's better for you to do what your lawyer advises.
- Avukatının tavsiyelerini yapman senin için daha iyidir.
- Is this your room?
- Bu oda senin mi?
- I can do it without your help.
- Bunu senin yardımın olmadan yapabilirim.
- That is your major problem.
- O senin ana problemin.
- What's your motivation?
- Senin motivasyonun nedir?
- I want to hear your version of what happened.
- Olayları bir de senin ağzından duymak istiyorum.
- Let us hear your opinion.
- Senin görüşünü öğrenelim.
- Alcohol has taken over your life.
- Alkol, senin yaşamını ele geçirdi.
- Well, Tom, today is your lucky day.
- Yani, Tom, bugün senin şanslı günün.
- Your idea is not entirely crazy.
- Senin fikrin tamamen aptalca değil.
- The dress brings out your eyes.
- Elbise, senin gözlerini belli eder.
- Drinking a lot of coffee can raise your blood pressure.
- Çok kahve içmek senin kan basıncını yükseltebilir.
- I'm very impressed with your quality control.
- Senin kalite kontrolünden çok etkilendim.
- Tom is your brother.
- Tom senin kardeşin.
- You know that's your duty.
- Bunun senin görevin olduğunu biliyorsun.
- I'm telling you this because Sami is your friend.
- Sami senin arkadaşın olduğu için bunu sana söylüyorum.
- Was this your idea?
- Bu senin fikrin mi?
- I'm really jealous of your life right now.
- Şu anda senin hayatını gerçekten kıskanıyorum.
- Is that your own hair?
- Bu senin kendi saçın mı?
- Your friendship is important.
- Senin arkadaşlığın önemli.
- I enjoyed myself at your party last weekend.
- Geçen hafta sonu senin partinde eğlendim.
- I couldn't take your place.
- Senin yerini alamazdım.
- Your teachers have always said that you were smart.
- Öğretmenlerin her zaman senin zeki olduğunu söylerlerdi.
- Are these your shoes?
- Bunlar senin ayakkabıların mı?
- You have cream on the top of your nose.
- Senin burnunun üstünde krem var.
- What's your favorite class?
- Senin en sevdiğin ders hangisidir?
- I love your top.
- Ben senin üstünü seviyorum.
- I don't have your strength.
- Senin gücün bende yok.
- Your problems are nothing compared to mine.
- Senin sorunların benimkilerle kıyaslanamaz bile.
- Your car is a block away.
- Senin araban bir blok uzaklıkta.
- Tom is your friend, not mine.
- Tom senin arkadaşın, benim değil.
- What's your first name?
- Senin adın nedir?
- Your behavior was shameful.
- Senin davranışın utanç vericiydi.
- What's your type?
- Senin tipin nedir?
- How many people came to your concert?
- Senin konserine kaç kişi geldi?
- At what time will your girlfriend come back home?
- Senin kız arkadaşın saat kaçta eve geri gelecek?
- I don't even know your name yet.
- Henüz senin adını bile bilmiyorum.
- Which one is your sock drawer?
- Hangisi senin çorap çekmecen?
- Tom used to be your best friend, didn't he?
- Tom eskiden senin en iyi arkadaşındı, değil mi?
- Your job is hanging by a thread.
- Senin işin bir pamuk ipliğine bağlı.
- Your poor memory is due to poor listening habits.
- Senin kötü hafızan senin kötü dinleme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır.
- Are all of them your friends?
- Hepsi senin arkadaşın mı?
- I'm fed up with your attitudes.
- Ben senin davranışlarından bıktım.
- I am like a mirror reflecting your light.
- Ben senin ışığını yansıtan bir ayna gibiyim.
- This isn't your fight.
- Bu senin kavgan değil.
- Our success in this work depends on your efforts.
- Bu işteki başarımız senin gayretine bağlı.
- I'll leave it up to your imagination.
- Onu senin hayal gücüne bırakacağım.
- Tom has a son your age.
- Tom'un senin yaşında bir oğlu var.
- Why did I fail your class?
- Neden senin dersinden kaldım?
- That's your signature, isn't it?
- O senin imzan, değil mi?
- I don't know both of your children.
- Ben senin her iki çocuğunu da tanımıyorum.
- Is that your advice?
- O senin tavsiyen mi?
- Is that your mother?
- Bu senin annen mi?
- Your boyfriend looks cute.
- Senin erkek arkadaşın sevimli görünüyor.
- Your problem and mine are similar.
- Senin ve benim sorunlarımız benzer.
- Your hat is somewhere around here.
- Senin şapkan buralarda bir yerde.
- Is this your pen?
- Bu senin kalemin mi?
- If Tom escapes, it'll be your fault.
- Eğer Tom kaçarsa bu senin hatan olur.
- When does your summer vacation start?
- Senin yaz tatilin ne zaman başlıyor?
- I am not your father.
- Senin baban değilim.
- How's that your fault?
- O nasıl senin hatan?
- We could've done this without your help.
- Bunu senin yardımın olmadan yapabilirdik.
- Is she your mother?
- O senin annen mi?
- Is that your dog?
- Şu senin köpeğin mi?
- Your enemies are just an illusion.
- Senin düşmanların sadece bir yanılsama.
- What is your philosophy?
- Senin felsefen nedir?
- Without your help, I couldn't have ridden out that crisis.
- Senin yardımın olmasaydı, o krizi atlatamazdım.
- My fate isn't in your hands.
- Kaderim senin elinde değil.
- Your room is big.
- Senin odan büyük.
- I won't be your friend as long as you treat me like that.
- Bana böyle davrandığın sürece senin arkadaşın olmayacağım.
- And what's your problem now?
- Peki şimdi senin sorunun ne?
- Everyone is in favor of your idea.
- Herkes senin fikrini destekliyor.
- Your room gets more sun than mine.
- Senin odan benimkinden daha çok güneş alır.
- Is this your bike?
- Bu senin bisikletin mi?
- Is that your hat, too?
- Bu da senin şapkan mı?
- I really enjoyed reading your story.
- Ben gerçekten senin hikayeni okumaktan keyif aldım.
- Your mother is worried sick about you.
- Annen senin için çok endişeleniyor.
- My house is your house.
- Benim evim senin evindir.
- Why was Tom at your home?
- Tom neden senin evindeydi?
- Your moon returns.
- Senin ayın geri dönüyor.
- I think my friend knows your friend.
- Sanırım benim arkadaşım senin arkadaşını tanıyor.
- I'm in no mood for your foolishness, Tom.
- Senin aptallıklarını dinleyecek havada değilim, Tom.
- Was that your idea?
- O senin fikrin miydi?
- Your parents are worried about you.
- Ailen senin hakkında endişeli.
- I'm going to blow your head off.
- Senin kafanı uçuracağım.
- She's not worth your trouble.
- Senin zahmetine değmez.
- We don't have time to listen to your whining.
- Senin sızlanmalarını dinleyecek vaktimiz yok.
- If Tom joins your team, I will, too.
- Eğer Tom senin takımına katılırsa, ben de katılırım.
- I'm your doctor, not your executioner.
- Ben senin celladın değil doktorunum.
- I was your babysitter when you were a kid.
- Sen çocukken ben senin bakıcındım.
- I will overlook your lateness this time.
- Ben senin gecikmeni bu kez göz ardı edeceğim.
- This will protect your skin.
- Bu senin cildini koruyacaktır.
- There's a big black truck parked in your driveway.
- Senin evinin önündeki park yerine park etmiş büyük bir siyah kamyon var.
- Tom is a little younger than your daughter.
- Tom senin kızından biraz daha genç.
- It was your own fault.
- Bu senin hatandı.
- When I was your age, I was already married.
- Ben senin yaşındayken çoktan evlenmiştim.
- The medicine will cure your headache.
- İlaç senin baş ağrını iyileştirecek.
- Are these your own books?
- Bunlar senin kitapların mı?
- That is your book.
- O senin kitabın.
- Hello, my dear, I made two pictures in photoshop and I want your opinion on them.
- Merhaba canım, photoshop'ta iki resim yaptım ve senin de fikrini almak istiyorum.
- Without your help, I couldn't have done that.
- Senin yardımın olmadan onu yapamazdım.
- And, I'm your coach.
- Ve ben senin antrenörünüm.
- Your friends are worried about you.
- Arkadaşların senin hakkında endişeli.
- I'm one of your employees.
- Ben senin çalışanlarından biriyim.
- Tom isn't your servant.
- Tom senin hizmetkarın değil.
- I was your age once.
- Bir zamanlar senin yaşındaydım.
- What is your biggest fear?
- Senin en büyük korkun nedir?
- I would not want to be in your shoes.
- Senin yerinde olmak istemezdim.
- What are some of your favorite movies?
- Senin favori filmlerinden bazıları nelerdir?
- No one can understand your letter.
- Kimse senin mektubunu anlayamaz.
- We're counting on your help.
- Biz senin yardımına güveniyoruz.
- Your answer is different from mine.
- Senin yanıtın benimkinden farklı.
- Doesn't he just get on your nerves?
- O, senin sinirine dokunmuyor mu?
- Anyway, it's not your problem.
- Neyse, bu senin sorunun değil.
- Without your help, he would have been ruined.
- Senin yardımın olmasaydı, o mahvolurdu.
- I'll never be your friend.
- Asla senin arkadaşın olmam.
- So what's your problem?
- Peki senin sorunun ne?
- Your dog is big and mine is small.
- Senin köpeğin büyük, benimki küçük.
- I'd never betray your trust.
- Ben senin güvenine asla ihanet etmezdim.
- Tom is way out of your league.
- Tom'a senin çapın yetmez.
- This man is your friend, remember?
- Bu adam senin arkadaşın, hatırladın mı?
- He looks like your brother.
- Senin kardeşine benziyor.
- I'm your wife and I like to look nice to please you.
- Ben senin karınım ve seni memnun etmek için güzel görünmekten hoşlanıyorum.
- I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
- Tom went over to your house.
- Tom senin evini tekrar gözden geçirdi.
- Isn't Tom your brother?
- Tom senin erkek kardeşin değil mi?
- Only your opinions matter.
- Sadece senin fikirlerin önemli.
- What about your studies?
- Senin çalışmalarına ne dersin?
- Your pulse is normal.
- Senin nabzın normal.
- Are these your pictures?
- Bunlar senin resimlerin mi?
- I'll have Tom mow your lawn for you.
- Tom'a senin için çimleri biçtireceğim.
- Which one is your jacket?
- Hangisi senin ceketin?
- How's your French coming?
- Senin Fransızca nasıl gidiyor?
- What's your poison?
- Senin zehirin nedir?
- Everything depends upon your decision.
- Her şey senin kararına bağlı.
- I want to be a father to your son.
- Senin oğluna bir baba olmak istiyorum.
- I like your language.
- Senin dilini seviyorum.
- The car parked in front of your house is Tom's.
- Senin evinin önünde park etmiş araba Tom'un.
- Is Tom your real name?
- Tom senin gerçek adın mı?
- Is this your new friend?
- Bu senin yeni arkadaşın mı?
- I would like to see your products.
- Ben senin ürünlerini görmek isterim.
- I don't want to be in your way.
- Ben senin yolunda olmak istemiyorum.
- What's your favorite ski area?
- Senin gözde kayak alanın nedir?
- Now this is your problem, not mine.
- Artık bu senin sorunun, benim değil.
- Are both of your sisters as beautiful as you?
- Kız kardeşlerinin ikisi de senin kadar güzel mi?
- The ice is too thin to bear your weight.
- Buz senin ağırlığını taşıyamayacak kadar ince.
- Why did you repaint your house green?
- Neden senin evini tekrar yeşile boyattın?
- I can't accept your apology.
- Senin özrünü kabul edemem.
- From now on, we'll do that your way.
- Şu andan itibaren, senin yönteminle yapacağız.
- Your only talent is getting sick at the wrong time.
- Senin tek yeteneğin yanlış zamanda hastalanman.
- Does Tom have your phone number?
- Tom'da senin telefon numaran var mı?
- I want to know your name.
- Senin adını bilmek istiyorum.
- I thought she was your date.
- Onun senin flörtün olduğunu sandım.
- At first, I thought he was your brother.
- Başlangıçta, onun senin erkek kardeşin olduğunu sandım.
- Your room is the first one on the left.
- Senin odan soldaki ilk oda.
- What's your excuse, Tom?
- Senin bahanen ne, Tom?
- Those are about to become your problems.
- Bunlar senin sorunların olmak üzere.
- I met your friend.
- Ben senin arkadaşınla buluştum.
- The money is at your disposal.
- Para senin emrinde.
- I'm your assistant.
- Ben senin asistanınım.
- I already know your secret.
- Ben senin sırrını zaten biliyorum.
- I know someone who lives in your neighborhood.
- Senin mahallende yaşayan birini tanıyorum.
- I know you have your hands full.
- Senin ellerinin dolu olduğunu biliyorum.
- I've already given Tom your number.
- Tom'a senin numaranı zaten verdim.
- What is your name?
- Senin adın ne?
- Tom just wants your attention.
- Tom sadece senin dikkatini çekmek istiyor.
- Is that your professional opinion?
- O senin profesyonel görüşün mü?
- We'll do that your way from now on.
- Bundan sonra senin yönteminle yapacağız.
- If it gives milk, then its your mother.
- Eğer süt veriyorsa, o zaman o senin annendir.
- Why would your opinion be more important than mine?
- Senin görüşün benimkinden niye daha önemli olsun ki?
- I can't handle this without your help.
- Senin yardımın olmadan bunun üstesinden gelemem.
- They're your friends, not mine.
- Onlar senin arkadaşın, benim değil.
- Your thirty minutes are up.
- Senin otuz dakikan doldu.
- It really is your fault.
- Bu gerçekten senin hatan.
- Does your coat have a collar?
- Senin ceketinin bir yakası var mı?
- No one can deprive of your human rights.
- Kimse senin insan haklarını elinden alamaz.
- What was your other choice?
- Senin başka seçeneğin neydi?
- What was your response?
- Senin cevabın neydi?
- Did you hear me call your name?
- Senin adını çağırdığımı işittin mi?
- I'm afraid I took your umbrella by mistake.
- Korkarım ki yanlışlıkla senin şemsiyeni aldım.
- We were all anxious for your return.
- Hepimiz senin dönüşün için endişelendik.
- We need your help to do this.
- Bunu yapmak için senin yardımına ihtiyacımız var.
- I'll be at your place in about thirty minutes.
- Yaklaşık otuz dakika içinde senin mekanında olacağım.
- My taxes pay your salary, right?
- Benim vergilerim senin maaşını ödüyor, değil mi?
- I was your age once.
- Bir zamanlar ben de senin yaşındaydım.
- That's your car.
- Şu senin araban.
- Is that your mom?
- O senin annen mi?
- Only your stupid remarks are right.
- Sadece senin aptalca yorumların doğru.
- I'm by your side.
- Senin tarafındayım.
- My world is your world too.
- Benim dünyam senin de dünyandır.
- Is this your textbook or mine?
- Bu senin ders kitabın mı yoksa benim mi?
- Is that your carriage?
- O senin at araban mı?
- Are those guys from your school?
- Bu çocuklar senin okulundan mı?
- I can do without your help either.
- Senin yardımın olmadan da yapabilirim.
- I went into your school.
- Ben senin okuluna gittim.
- Your mother is worried sick about you.
- Annen senin hakkında çok endişeli.
- I got your texts.
- Senin metinleri aldım.
- I know that you have issues with your mom.
- Senin annenle sorunların olduğunu biliyorum.
- The good old friends will stand by your side.
- Eski dostlar senin yanında olacak.
- Your voice reminds me of my late grandmother.
- Senin sesin bana rahmetli büyük annemi hatırlatıyor.
- Tom never gave Mary your message.
- Tom, Mary'ye senin mesajını hiç iletmedi.
- Hey Tom, isn't that your cat?
- Hey Tom, o senin kedin değil mi?
- What's your grade point average?
- Senin not ortalaman kaç?
- Your ideas are a little old-fashioned.
- Senin düşüncelerin biraz eski moda.
- Tom is way out of your league.
- Tom senin boyunu aşar.
- I would like to repay your kindness in the near future.
- Yakın gelecekte senin iyiliğini ödemek istiyorum.
- Tom told me about your suspicions.
- Tom bana senin şüphelerinden bahsetti.
- I am not your son.
- Ben senin oğlun değilim.
- What would your solution be?
- Senin çözümün ne olurdu?
- Is it really your day off?
- Gerçekten senin izin günün mü?
- We are about your age.
- Senin yaşlarındayız.
- Your son is almost a copy of your father.
- Senin oğlun neredeyse senin babanın bir kopyası.
- I didn't see your father.
- Senin babanı görmedim.
- Your story is hard to believe.
- Senin hikayene inanmak zor.
- I assume that your phone is still not working.
- Sanırım senin telefonun hâlâ çalışmıyor.
- How's that your fault?
- Nasıl senin hatan oluyor?
- Mary is dead because of your irresponsibility.
- Mary senin sorumsuzluğun yüzünden öldü.
- I wanted your opinion.
- Senin fikrini almak istedim.
- Is that man over there your friend?
- Oradaki o adam senin arkadaşın mı?
- It's not your money that I want.
- Benim istediğim senin paran değil.
- Your fate is in my hands.
- Senin kaderin ellerimde.
- I can understand your language, but I can't speak it.
- Senin dilini anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.
- I want your opinion, too.
- Ben de senin görüşünü istiyorum.
- That is only your excuse.
- O sadece senin bahanen.
- What is your favorite story?
- Senin en sevdiğin hikaye nedir?
- This is your calculator.
- Bu senin hesap makinen.
- Did Tom sing at your wedding?
- Tom senin düğününde şarkı söyledi mi?
- I'm not your brother.
- Ben senin erkek kardeşin değilim.
- Whether you succeed or not depends on your own efforts.
- Başarılı olman ya da olmaman sadece senin kendi çabana bağlıdır.
- I want to be your ally, not your enemy.
- Senin müttefikin olmak istiyorum, düşmanın değil.
- I didn't tell Tom your phone number.
- Tom'a senin telefon numaranı söylemedim.
- I don't pet your dogs.
- Ben senin köpeklerini sevmiyorum.
- May I sit on your knee?
- Senin dizinin üstüne oturabilir miyim?
- Now is your chance.
- Şimdi senin fırsatın.
- Your O's resemble your A's.
- Senin O'ların senin A'larına benziyor.
- I'm your daddy now.
- Artık senin babanım.
- I'm not sowing your wheat.
- Senin buğdayını ekmiyorum.
- Is that your roommate?
- O senin oda arkadaşın mı?
- Is that your biro?
- Bu senin tükenmez kalemin mi?
- If I were in your place, I would call the doctor.
- Ben senin yerinde olsaydım, doktoru arardım.
- At first, I took him for your brother.
- Başlangıçta, onu senin erkek kardeşin sandım.
- Hey, I'm on your side.
- Hey, ben senin tarafındayım.
- I don't understand why I need to go to your house at midnight.
- Neden gece yarısı senin evine gitmem gerektiğini anlamıyorum.
- She is totally jealous of your youth.
- O tamamen senin gençliğini kıskanıyor.
- Your car is fast, but mine is even faster.
- Senin araban hızlı ama benimki daha hızlı.
- Tom is going to do that your way next time.
- Tom gelecek sefer bunu senin tarzınla yapacak.
- Wasn't Tom your boyfriend?
- Tom senin erkek arkadaşın değil miydi?
- I am about your age.
- Ben senin yaşlarındayım.
- My father would beat your father.
- Benim babam senin babanı döver.
- That wasn't your job.
- O senin işin değildi.
- I don't like your hairstyle.
- Senin saç stilini beğenmiyorum.
- I don't agree with your conclusions.
- Ben senin kararlarını onaylamıyorum.
- Is that your umbrella?
- Bu senin şemsiyen mi?
- I'm still your boss.
- Ben hala senin patronunum.
- What's your favorite band?
- Senin en sevdiğin grup hangisidir?
- He is not your friend or my friend.
- O senin ya da benim arkadaşım değil.
- Tom found your cap.
- Tom senin şapkanı buldu.
- This is your last opportunity.
- Bu senin son fırsatın.
- What are your terms?
- Senin şartların nedir?
- When will your book be published?
- Senin kitabın ne zaman yayınlanacak?
- Is this your son, Betty?
- Bu senin oğlun mu, Betty?
- From now on, we'll do that your way.
- Şu andan itibaren, bunu senin tarzınla yapacağız.
- Your parents are worried about you.
- Ebeveynlerin senin için endişeleniyor.
- I'm not your friend anymore.
- Ben artık senin arkadaşın değilim.
- There's a coffee stain on your necktie.
- Senin kravatında bir kahve lekesi var.
- Yes, I will be your Valentine.
- Evet, senin sevgilin olacağım.
- Tom isn't your servant.
- Tom senin hizmetçin değil.
- What is your friend's name?
- Senin arkadaşının ismi ne?
- How old are your parents?
- Senin ebeveynlerin kaç yaşında?
- Tom is your boss, isn't he?
- Tom senin patronun, değil mi?
- I'm your friend.
- Ben senin arkadaşınım.
- I wanted to show Tom your book.
- Tom'a senin kitabını göstermek istedim.
- It's not in your interest.
- Bu senin çıkarına değil.
- Your birthday is the same as mine.
- Senin doğum günün benimkiyle aynı.
- I've never mentioned your name.
- Senin adından hiç bahsetmedim.
- I forgot that Tom was your cousin.
- Tom'un senin kuzenin olduğunu unuttum.
- If you get that job, the world will be your oyster.
- Eğer o işi alırsan, dünya senin istiridyelerin olacak.
- That may not solve your problem.
- Bu senin sorununu çözmeyebilir.
- We can't do this without your help.
- Bunu senin yardımın olmadan yapamayız.
- I am your grandfather.
- Ben senin dedenim.
- What's your lucky number?
- Senin şanslı sayın nedir?
- I don't sow your wheat.
- Ben senin buğdayını ekmem.
- Who's your teacher?
- Senin öğretmenin kim?
- Is this your dictionary?
- Senin sözlüğün bu mu?
- I don't want to live by your rules.
- Senin kurallarınla yaşamak istemiyorum.
- Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
- May I use your typewriter?
- Ben senin daktilonu kullanabilir miyim?
- I know who your secret admirer is.
- Senin gizli hayranının kim olduğunu biliyorum.
- Don't blame me for your mistakes.
- Senin hataların için beni suçlama.
- I'm about your age.
- Senin yaşlarındayım.
- The fluency of your English is amazing.
- Senin İngilizcenin akıcılığı şaşırtıcı.
- What are your favorite languages?
- Senin en sevdiğin diller nedir?
- Is Tom your mentor?
- Tom senin danışmanın mı?
- I want to work with your company.
- Senin şirketinle çalışmak istiyorum.
- I don't want to see your face ever again.
- Bir daha senin yüzünü görmek istemiyorum.
- I'm still your commanding officer.
- Ben hâlâ senin komutanınım.
- I'll help you move to your new house.
- Ben senin yeni evine taşınmana yardım edeceğim.
- It's not your fault, it's Alison's.
- Senin hatan değil, Alison'un.
- May I borrow your phone?
- Senin telefonunu ödünç alabilir miyim?
- Is Brigitte your friend?
- Brigitte senin arkadaşın mı?
- I'll get Tom to carry your bag for you.
- Tom'a senin için çantanı taşıtacağım.
- Your profile photo is unprofessional.
- Senin profil fotoğrafın amatörce.
- I don't want to be your wife.
- Senin karın olmak istemiyorum.
- Who are your parents?
- Senin ailen kim?
- I'm half your age.
- Ben senin yarı yaşındayım.
- Which is your book?
- Hangisi senin kitabın?
- Is this your girlfriend?
- Bu senin kız arkadaşın mı?
- Is your family doing OK?
- Senin ailen iyi mi?
- He asked about your health yesterday.
- Dün senin sağlığını sordu.
- How many people were at your party?
- Senin partinde kaç kişi vardı?
- What's your record?
- Senin rekorun ne?
- One of your teachers called to say you weren't in school today.
- Öğretmenlerinden biri arayıp senin bugün okula gelmediğini söyledi.
- Can I lick your toes?
- Senin ayak parmaklarını yalayabilir miyim?
- I know that it was your idea.
- Senin fikrindi, biliyorum.
- I saw your picture in the paper.
- Gazetede senin resmini gördüm.
- He's older than your father!
- O senin babandan daha yaşlı!
- Tell her it's not your fault.
- Ona senin hatan olmadığını söyle.
- What's your favorite perfume?
- Senin en sevdiğin parfüm nedir?
- I'm your only hope.
- Ben senin tek umudunum.
- Regardless how you look at it, he's your big brother.
- Nasıl görürsen gör ama o senin ağabeyin.
- Your opinion is the same as mine.
- Senin fikrin de benimkiyle aynı.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
- Cennette ve dünyada, Horatio, senin felsefende hayal ettiğinden çok daha fazla şey var.
- Hey, I should get your number.
- Hey, senin numaranı almalıyım.
- You've got dark circles under your eyes.
- Senin gözlerinin altında mor halkalar var.
- I'm not going to your house.
- Senin evine gitmiyorum.
- I'm your sister.
- Ben senin kız kardeşinim.
- I'm not your slave.
- Ben senin kölen değilim.
- I want them to be your friends.
- Onların senin arkadaşın olmalarını istiyorum.
- Is this your equipment?
- Bu senin ekipmanın mı?
- That's your call.
- Bu senin kararın.
- Your opinion matters.
- Senin fikrin önemli.
- It's difficult to help people when they don't want your help.
- Senin yardımını istemediklerinde insanlara yardım etmek zordur.
- What we need most is your attendance.
- En çok ihtiyacımız olan şey senin katılımın.
- Your collar has a stain on it.
- Senin yakanda leke var.
- Your conduct is disgraceful.
- Senin davranışın utanç verici.
- That's why I don't approve of your plan.
- Bu nedenle senin planı onaylamıyorum.
- It's not your fault.
- Bu senin hatan değil.
- I am interested in your past.
- Senin geçmişinle ilgiliyim.
- What's your favorite spring flower?
- Senin en sevdiğin bahar çiçeği nedir?
- Tom is your friend, right?
- Tom senin arkadaşın, değil mi?
- How many people have your name?
- Senin ismini taşıyan kaç kişi var?
- I know a boy about your age.
- Senin yaşlarında bir çocuk tanıyorum.
- All of your cats are grey.
- Senin kedilerinin hepsi gri renkli.
- Without your help, Tom doesn't have a chance.
- Senin yardımın olmadan Tom'un hiç şansı yok.
- I saw Tom trying to break into your car.
- Tom'u senin arabana girmeye çalışırkenı gördüm.
- I thought Tom was your boyfriend.
- Tom'u senin erkek arkadaşın sandım.
- Your tyres are worn.
- Senin lastiklerin aşınmış.
- I'll take over your duties.
- Senin görevlerini ben devralacağım.
- Tom said it was your fault.
- Tom bunun senin hatan olduğunu söyledi.
- Can I sleep on your couch?
- Ben senin kanepende uyuyabilir miyim?
- I don't want to be your secret.
- Ben senin sırrın olmak istemiyorum.
- I'm not your teacher anymore.
- Artık senin öğretmenin değilim.
- I'm not cleaning your vase collection for you.
- Senin için vazo koleksiyonunu temizlemiyorum.
- Is that your professional opinion?
- Bu senin profesyonel görüşün mü?
- That's your duty.
- Bu senin görevin.
- What's your fetish?
- Senin fetişin ne?
- Was that your idea?
- Bu senin fikrin miydi?
- That's your pride talking.
- Bu konuşan senin gururun.
- I'm not your enemy, Tom.
- Ben senin düşmanın değilim, Tom.
- I'm your new neighbor.
- Ben senin yeni komşunum.
- Your apartment looks wonderful!
- Senin dairen harika görünüyor!
- I lived in Boston when I was your age.
- Senin yaşındayken Boston'da yaşadım.
- Your life is in my hands.
- Senin hayatın benim ellerimde.
- Aren't those your parents?
- Onlar senin ailen değil mi?
- I'm not your slave!
- Ben senin kölen değilim!
- Your heart is pure.
- Senin kalbin saf.
- Your help isn't needed.
- Senin yardımın gerekli değil.
- How far is it from your house to the park?
- Senin evin parka ne kadar uzakta?
- My only concern is for your happiness.
- Benim tek endişem senin mutluluğun.
- Tom doesn't really want your advice.
- Tom senin tavsiyeni istemiyor.
- Sami is gonna kick your butt.
- Sami senin kıçını tekmeleyecek.
- It's in your hands, Tom.
- Bu senin elinde, Tom.
- This isn't your home, Tom.
- Burası senin evin değil, Tom.
- I find your arguments illogical.
- Ben senin argümanlarını mantıksız buluyorum.
- I don't need your help, but you need mine.
- Benim senin yardımına ihtiyacım yok, ama senin benimkine ihtiyacın var.
- I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things.
- Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.
- We're your friends.
- Biz senin arkadaşlarınız.
- I didn't spit on your shoes.
- Senin ayakkabılarına tükürmedim.
- What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
- Isn't Tom your brother?
- Tom senin kardeşin değil mi?
- I gladly accept your challenge.
- Senin meydan okumanı memnuniyetle kabul ediyorum.
- I'll go in your place.
- Senin yerine gideceğim.
- She died in your arms.
- O, senin kollarında öldü.
- May I see your collection of old books?
- Senin eski kitap kolleksiyonunu görebilir miyim?
- How deep is your love?
- Senin aşkın ne kadar derin?
- Tom wants to be your friend.
- Tom senin arkadaşın olmak istiyor.
- Tom remembers your name.
- Tom senin ismini hatırlıyor.
- Your opinion doesn't count.
- Senin fikrin sayılmaz.
- What is the name of your dog?
- Senin köpeğinin ismi ne?
- Tom was your teacher, wasn't he?
- Tom senin öğretmenindi, değil mi?
- Your sudden appearance surprised me.
- Senin aniden ortaya çıkman beni şaşırttı.
- Your son is an angel.
- Senin oğlun bir melek.
- Tom is about your age.
- Tom senin yaşlarında.
- I wanted to show him your book.
- Ona senin kitabını göstermek istedim.
- I don't believe in your religion.
- Senin dinine inanmıyorum.
- Your time will come.
- Senin de zamanın gelecek.
- This is not your best work.
- Bu senin en iyi işin değil.
- Let's meet halfway between your house and mine.
- Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım.
- Am I in your way?
- Ben senin yolunda mıyım?
- So what are your plans?
- Peki senin planın ne?
- I was your age.
- Senin yaşındaydım.
- Oh, dear pigeon, how I wish I had your wings!
- Ah, sevgili güvercin, senin kanatlarına sahip olmayı ne kadar isterdim!
- Your cat is driving me crazy.
- Senin kedin beni deli ediyor.
- John is envious of your new car.
- John, senin yeni arabanı kıskanıyor.
- Tom needs your help much more than I do.
- Tom'un senin yardımına benden çok daha fazla ihtiyacı var.
- Tom is your neighbor's grandson, isn't he?
- Tom senin komşunun torunu, değil mi?
- I didn't recognize your voice.
- Senin sesini tanımadım.
- How good is your office door lock?
- Senin ofisinin kapı kilidi ne kadar iyi?
- If you get that job, the world will be your oyster.
- Eğer o işi alırsan, dünya senin istiridyendir.
- Your face is sunburned.
- Senin yüzün bronzlaşmış.
- There's another package for you on your desk.
- Masanda senin için başka bir paket var.
- I'll come at five to pick you up at your place.
- Saat beşte seni senin yerinden almaya geleceğim.
- I have a son your age.
- Benim de senin yaşında bir oğlum var.
- I understand your Cantonese.
- Senin Kantoncanı anlıyorum.
- Are those your bags?
- Bunlar senin çantaların mı?
- That was your plan.
- Bu senin planındı.
- Is that your boyfriend?
- Bu senin erkek arkadaşın mı?
- If Tom isn't your name, what is it?
- Tom senin adın değilse, adın nedir?
- When I was your age, I had a girlfriend.
- Senin yaşındayken benim bir kız arkadaşım vardı.
- What is the subject of your lecture?
- Senin konferansın konusu nedir?
- Your room is twice the size of mine.
- Senin odan benimkinin boyutunun iki katı kadar.
- I knew I should never have gotten involved with your harebrained scheme.
- Senin deli saçması planına hiç bulaşmamam gerektiğini biliyordum.
- What is your nickname?
- Senin rumuzun ne?
- Where do the people who speak your language live?
- Senin dilini konuşan insanlar nerede yaşıyor?
- Is that your book?
- Şu senin kitabın mı?
- Do you really want me to give your computer to Tom?
- Gerçekten senin bilgisayarını Tom'a vermemi istiyor musun?
- I have all your albums.
- Senin bütün albümlerine sahibim.
- I thought you said your name was Tom.
- Senin adının Tom olduğunu söylediğini sandım.
- That's your job.
- Bu senin işin.
- That's your gift.
- Bu senin hediyen.
- I'm not your mother.
- Ben senin annen değilim.
- I can't spend the whole day just answering your questions.
- Bütün gün senin sorularına cevap vererek zaman harcayamam.
- He's not your boyfriend?
- O senin erkek arkadaşın değil mi?
- I thought today was your day off.
- Bugün senin izin günün sanıyordum.
- I don't like your car.
- Senin arabanı beğenmiyorum.
- These are your instructions.
- Bunlar senin talimatların.
- I'm not your boyfriend.
- Senin erkek arkadaşın değilim.
- What does Tom think of your idea?
- Tom senin fikrin hakkında ne düşünüyor?
- I've always trusted your judgment.
- Senin kararlarına her zaman güvenmişimdir.
- If the sun were to rise in the west, I would never agree to your plan.
- Güneş batıdan doğsa senin planını kabul etmem.
- If I were in your place, I would call the doctor.
- Senin yerinde olsaydım, doktoru çağırırdım.
- Is your headache gone?
- Senin baş ağrın geçti mi?
- When I was your age, I had to walk to school.
- Ben senin yaşındayken okula yürümek zorundaydım.
- Which is your umbrella?
- Hangisi senin şemsiyen?
- That isn't your dictionary, is it?
- Bu senin sözlüğün değil, değil mi?
- What is your name?
- Senin ismin ne?
- Your kids are adorable.
- Senin çocukların sevimli.
- Do you have your laptop with you?
- Senin yanında dizüstü bilgisayarın var mı?
- Today's your special day.
- Bugün senin özel günün.
- I wish I had your strength.
- Keşke senin gücüne sahip olsaydım.
- Your Esperanto is very good, congratulations!
- Senin Esperanton çok iyi, tebrikler!
- I ate your piece of cake.
- Senin kekini yedim.
- I'm sure you're doing your best.
- Senin elinden geleni yapıyor olduğuna eminim.
- What I need is not money, but your advice.
- İhtiyacım olan şey para değil, senin tavsiyen.
- Tom doesn't share your enthusiasm.
- Tom senin coşkunu paylaşmıyor.
- I've heard all kinds of stupid things, but your idea has broken all records.
- Her türlü aptalca şeyi duydum, ama senin fikrin tüm rekorları kırdı.
- Let's get your coat.
- Hadi senin paltonu alalım.
- I know how I'd feel in your place.
- Senin yerinde olsam nasıl hissederdim biliyorum.
- I'm not your baby.
- Ben senin bebeğin değilim.
- What's your sister's name?
- Senin kız kardeşinin adı ne?
- Tom is your uncle, isn't he?
- Tom senin amcan, değil mi?
- Our team needs your help.
- Takımımız senin yardımına ihtiyaç duyuyor.
- Is this your letter?
- Bu senin mektubun mu?
- I appreciate your confidence.
- Ben senin güvenini takdir ediyorum.
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz senin ağırlığını taşımayacak kadar ince.
- Tom has a son about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir oğlu var.
- Is that your girlfriend?
- O senin kız arkadaşın mı?
- I am your elder sister.
- Ben senin ablanım.
- This very interesting test reveals your professional personality.
- Bu çok ilginç deney senin mesleki kişiliğini meydana çıkarmaktadır.
- Is this your pencil?
- Bu senin kalemin mi?
- Are these your keys?
- Bunlar senin anahtarların mı?
- Your son is a happy boy.
- Senin oğlun mutlu bir çocuk.
- What happened to your dog?
- Senin köpeğine ne oldu?
- Your speech is not at all understandable to me.
- Senin konuşman benim için hiç anlaşılabilir değil.
- Nobody wants your books!
- Kimse senin kitaplarını istemiyor!
- What month is your birthday?
- Hangi ay senin doğum günün?
- I liked your speech.
- Ben senin konuşmanı sevdim.
- I understand your concerns but I have nothing to do about it.
- Ben senin endişelerini anlıyorum ama bu konuda yapacak bir şeyim yok.
- I'll fix your sink for you if you want.
- İstersen, senin için lavabonu tamir edeceğim.
- I appreciate your vigilance.
- Senin uyanıklığını takdir ediyorum.
- I'm not your type.
- Ben senin tipin değilim.
- This is your bedroom.
- Burası senin yatak odan.
- Who speaks your language better, men or women?
- Senin dilini kim daha iyi konuşuyor, erkekler mi yoksa kadınlar mı?
- Is this your car?
- Bu senin araban mı?
- Are those your students?
- Bunlar senin öğrencilerin mi?
- I'm waiting for your letter.
- Senin mektubunu bekliyorum.
- Is your son blind?
- Senin oğlun kör mü?
- That was your choice.
- O senin seçimindi.
- Tom mentioned your name.
- Tom senin adından bahsetti.
- How long has Tom been your boyfriend?
- Tom ne zamandır senin erkek arkadaşın?
- I will look after your child this evening.
- Bu akşam senin çocuğuna ben bakacağım.
- Is this your real name?
- Bu senin gerçek adın mı?
- Is Tom your brother?
- Tom senin erkek kardeşin mi?
- This watch was your grandfather's.
- Bu saat senin büyük babanındı.
- It's not your problem, anyway.
- Zaten senin sorunun değil.
- I'll never be able to do that without your help.
- Senin yardımın olmadan onu yapamayacağım.
- They told me it was your fault.
- Bana senin hatan olduğunu söylediler.
- I'm just thinking about your reputation.
- Sadece senin itibarını düşünüyorum.
- I'd like to help you reach your goals.
- Senin hedeflerine ulaşmana yardım etmek istiyorum.
- I'm waiting for your wife.
- Senin karını bekliyorum.
- Tom is your sister's ex-husband, isn't he?
- Tom senin kız kardeşinin eski kocası, değil mi?
- Tom, I also want to hear your opinion.
- Tom, ben de senin fikrini duymak istiyorum.
- I know your kind.
- Senin gibileri bilirim.
- Were you really able to get Tom to do your homework for you?
- Gerçekten Tom'a ev ödevini senin için yaptırabildin mi?
- I'll get over this with or without your help.
- Senin yardımın olsa da olmasa da bunu atlatacağım.
- We value your advice.
- Biz senin tavsiyene değer veriyoruz.
- I'll walk your dog for you if you like.
- Eğer istersen köpeğini senin için gezdiririm.
- I think my first name goes well with your last name!
- Sanırım benim adım senin soyadınla iyi gidiyor!
- Wow, your neighbour is an anatomic bomb!
- Vay, senin komşun anatomik bir bomba!
- That would explain your dizziness.
- O senin baş dönmeni açıklar.
- In any case, he's your big brother.
- Her halükarda, o senin ağabeyin.
- This is your stop.
- Burası senin durağın.
- Is this your DVD?
- Bu senin DVD'n mi?
- I don't have your courage.
- Senin cesaretine sahip değilim.
- No one is in charge of your happiness except you.
- Senden başka kimse senin mutluluğundan sorumlu değil.
- Without your help, I couldn't have done that.
- Senin yardımın olmadan bunu yapamazdım.
- I had to earn your trust.
- Ben senin güvenini kazanmak zorundaydım.
- It's better for you to do what your lawyer advises.
- Avukatın ne tavsiye ederse onu yapman senin için daha iyi olur.
- Did Tom really do that without your help?
- Tom gerçekten onu senin yardımın olmadan mı yaptı?
- My father knows your mother very well.
- Babam, senin anneni çok iyi tanır.
- Tom was your boyfriend when you were in high school, wasn't he?
- Sen lisedeyken Tom senin erkek arkadaşındı, değil mi?
- I'm not your servant.
- Ben senin hizmetçin değilim.
- It's not your fault, so don't worry.
- Senin hatan değil, o yüzden endişelenme.
- Your opinion means a lot to me.
- Senin fikrin benim için çok önemli.
- I already know what your opinion is.
- Senin görüşünün ne olduğunu zaten biliyorum.
- I'm working in your house only.
- Sadece senin evinde çalışıyorum.
- That was your decision.
- Bu senin kararındı.
- Tom couldn't have opened the door without your help.
- Tom senin yardımın olmadan kapıyı açamazdı.
- I wish I had your job.
- Keşke senin işin bende olsaydı.
- What happened to your eyes?
- Senin gözlerine ne oldu?
- I will cut your fingers and tongue, Caty!
- Senin parmaklarını ve dilini keseceğim, Caty!
- I wanted to get your advice, but it's too late now.
- Senin tavsiyeni almak istiyordum ama artık çok geç.
- Is that your most favorite golf club?
- O senin en sevdiğin golf kulübü mü?
- I don't think your name's Tom.
- Senin isminin Tom olduğunu sanmıyorum.
- It's in your hands.
- Senin ellerinde.
- What's your favorite holiday?
- Senin en sevdiğin tatil hangisidir?
- That's your car.
- Bu senin araban.
- My dad is stronger than your dad.
- Benim babam senin babandan daha güçlüdür.
- Is Tom at your place?
- Tom senin evinde mi?
- Can I try your bicycle?
- Senin bisikletini deneyebilir miyim?
- I've answered your questions.
- Senin sorularına cevap verdim.
- Your plan seems better than mine.
- Senin planın benimkinden daha iyi görünüyor.
- I like your eyes!
- Senin gözlerini beğeniyorum!
- I'll take it to your office.
- Onu senin ofisine götürürüm.
- We can't get what we want without your help.
- Senin yardımın olmadan istediğimizi elde edemeyiz.
- How is your bicycle different from mine?
- Senin bisikletin benimkinden ne kadar farklı?
- Which woman is your aunt?
- Hangi kadın senin halan?
- I'm your roommate Paul.
- Ben senin ev arkadaşın Paul.
- Today the postman brought your very sweet gift.
- Bugün postacı senin çok tatlı hediyeni getirdi.
- Some children about your age are over there playing.
- Yaklaşık senin yaşında bazı çocuklar orada oynuyorlar.
- I have a message for you from your father.
- Senin için babandan bir mesajım var.
- Everybody at school knows your name.
- Okuldaki herkes senin adını biliyor.
- You know what your real problem is, Fadil?
- Senin asıl sorunun ne biliyor musun Fadıl?
- When I was your age, I bicycled to and from school every day.
- Ben senin yaşındayken, her gün okula bisikletle gidip gelirdim.
- Your plan is very good, but mine is better.
- Senin planın çok iyi ama benimki daha iyi.
- What exactly was your problem?
- Senin sorunun tam olarak neydi?
- Your skirt is too short.
- Senin eteğin fazla kısa.
- What's your analysis?
- Senin analizin nedir?
- I don't need your money.
- Senin parana ihtiyacım yok.
- Is this your place?
- Burası senin evin mi?
- Are those guys your brothers?
- Bu çocuklar senin kardeşlerin mi?
- I don't think that was your fault.
- Bunun senin hatan olduğunu sanmıyorum.
- I am about your age.
- Yaklaşık senin yaşındayım.
- Your arrogance infuriates me.
- Senin kibrin beni çileden çıkarıyor.
- Isn't it your day off?
- Bugün senin izin günün değil mi?
- I'm certainly not your friend.
- Ben kesinlikle senin arkadaşın değilim.
- My future is in your hands.
- Geleceğim senin ellerinde.
- That's not your problem anymore.
- O artık senin sorunun değil.
- Your instincts are wrong.
- Senin sezgilerin yanlış.
- What is your greatest strength?
- Senin en büyük gücün nedir?
- Is Tom your nephew?
- Tom senin yeğenin mi?
- I appreciate your support.
- Senin desteğini takdir ediyorum.
- Is Zara your friend's shop?
- Senin arkadaşının mağazası Zara mı?
- This man is your friend.
- Bu adam senin dostun.
- I've hurt your feelings, haven't I?
- Ben senin duygularını incittim, değil mi?
- What's your secret?
- Senin sırrın ne?
- Maybe Tom could sing at your wedding.
- Belki Tom senin düğününde şarkı söyleyebilir.
- Tom is your nephew, isn't he?
- Tom senin yeğenin, değil mi?
- I already gave her your number.
- Ben zaten ona senin numaranı verdim.
- Our fate is in your hands.
- Kaderimiz senin ellerinde.
- I know that it was your idea.
- Bunun senin fikrin olduğunu biliyorum.
- Your name is Tom, correct?
- Senin adın Tom, doğru mu?
- When I was your age, I had a girlfriend.
- Senin yaşındayken bir kız arkadaşım vardı.
- This isn't your hat, is it?
- Bu senin şapkan değil, değil mi?
- Without your help, I couldn't have done it.
- Senin yardımın olmadan bunu yapamazdım.
- Is it your helicopter?
- Senin helikopterin mi?
- I put your name on the tile.
- Ben senin adını kepe koydum.
- Tom mentioned your name to me.
- Tom bana senin isminden bahsetti.
- Is your father a teacher?
- Senin baban bir öğretmen mi?
- Without your help, he would fail.
- Senin yardımın olmadan başarısız olur.
- What I need is your help.
- İhtiyacım olan şey senin yardımın.
- Tom is your son, isn't he?
- Tom senin oğlun, değil mi?
- This is not your book, it's mine.
- Bu senin kitabın değil, benim.
- I mentioned your name to him.
- Ona senin adını söyledim.
- What kind of candy is your favorite?
- Senin en sevdiğin şeker hangisi?
- With your help, we'll catch Tom.
- Senin yardımınla Tom'u yakalayacağız.
- Your time will come soon.
- Senin zamanın da yakında gelecek.
- Is this really your position?
- Bu gerçekten senin pozisyonun mu?
- What's your boss's name?
- Senin patronun adı nedir?
- Your hypothesis is plausible.
- Senin hipotezin makul.
- Eh, give me your cellphone's mail address.
- Eh, bana senin cep telefonunun posta adresini ver.
- Your philosophy of life is different than mine.
- Senin hayat felsefen benimkinden farklı.
- What would your previous employers say about you?
- Önceki işverenlerin senin hakkında ne derdi?
- Is that your dog?
- Bu senin köpeğin mi?
- Tom is bound to notice your mistake.
- Tom senin hatanı fark edecektir.
- Here's your umbrella.
- İşte senin şemsiyen.
- I appreciate your sensitivity.
- Ben senin hassasiyetini takdir ediyorum.
- Tom is working on your car.
- Tom senin arabanda çalışıyor.
- She's younger than your daughter!
- O senin kızından daha genç!
- Maybe we can solve your problems.
- Belki biz senin sorunlarını çözebiliriz.
- I'm your past.
- Ben senin geçmişinim.
- He is similar to your brother.
- O, senin erkek kardeşine benziyor.
- Can I see your passport?
- Senin pasaportunu görebilir miyim?
- That will cost you your life.
- Bu senin hayatına mal olacak.
- I don't think Tom will want your old bicycle.
- Tom'un senin eski bisikletini isteyeceğini sanmıyorum.
- Tom stole your ring.
- Tom senin yüzüğünü çaldı.
- I'm about your age.
- Ben yaklaşık olarak senin yaşındayım.
- Your daughter's tall.
- Senin kızın uzun boylu.
- Your car is fast, but mine is even faster.
- Senin araban hızlı ama benimki daha da hızlıdır.
- I'd like to try doing this without your help.
- Bunu senin yardımın olmadan yapmayı denemek istiyorum.
- I wish I were by your side!
- Keşke senin yanında olsam!
- How is your daughter?
- Senin kızın nasıl?
- Tom couldn't have done that without your help.
- Tom senin yardımın olmadan onu yapamazdı.
- That's not your fault.
- Bu senin suçun değil.
- Your enemy is certainly not mine.
- Senin düşmanın kesinlikle benimki değil.
- He's your friend.
- O senin arkadaşın.
- Is that your sister?
- O senin kız kardeşin mi?
- I don't appreciate your humor.
- Senin esprini takdir etmiyorum.
- I must admit, your idea was way better than mine.
- İtiraf etmeliyim, senin fikrin benimkinden daha iyiydi.
- Those are your choices.
- Bunlar senin seçimlerin.
- Your guess is as good as mine on this.
- Bu konuda senin tahminin de benimki kadar iyi.
- It's not your style.
- Senin tarzın değil.
- I will examine your report.
- Senin raporunu inceleyeceğim.
- Are those guys your friends?
- Bu çocuklar senin arkadaşların mı?
- Your bag's open.
- Senin çantan açık.
- Is that your impression?
- O senin izlenimin mi?
- If I were in your place, I would lend him a hand.
- Senin yerinde olsaydım, ona yardım ederdim.
- I read all your text messages.
- Senin tüm cep telefonu mesajlarını okudum.
- I graduated from college in the same year as your father.
- Ben senin babanla aynı yılda üniversiteden mezun oldum.
- I am your friend, right?
- Ben senin arkadaşınım, değil mi?
- Let me smell your breath.
- Senin nefesini koklayayım.
- He's your father.
- O senin baban.
- Did Tom really do that without your help?
- Tom bunu gerçekten senin yardımın olmadan mı yaptı?
- My feet are smaller than your feet.
- Benim ayaklarım senin ayaklarından daha küçük.
- I was not pleased by your rude behavior.
- Ben senin kaba davranışlarından memnun değildim.
- Mary isn't your girlfriend, is she?
- Mary senin kız arkadaşın değil, değil mi?
- I didn't know Tom was your uncle.
- Tom'un senin amcan olduğunu bilmiyordum.
- I'm your roommate Paul.
- Ben senin oda arkadaşın Paul'üm.
- I don't think Tom liked your song very much.
- Tom'un senin şarkını çok fazla sevdiğini sanmıyorum.
- Are these your gloves?
- Bunlar senin eldivenlerin mi?
- Today is definitely your day.
- Bugün kesinlikle senin günün.
- I'm sick of your crossword puzzles.
- Ben senin çapraz bulmacalarından bıktım.
- Tom needs your help right now.
- Tom'un şu an senin yardımına ihtiyacı var.
- We are about your age.
- Yaklaşık olarak senin yaşındayız.
- This is your community.
- Bu senin topluluğun.
- Tom is still your friend, isn't he?
- Tom hala senin arkadaşın, değil mi?
- This isn't your place.
- Burası senin evin değil.
- And is it true that your Japanese girlfriend is called Tatoeba?
- Ve senin Tatoeba adında Japon kız arkadaşının olduğu doğru mu?
- Is your daughter blind?
- Senin kızın kör mü?
- What are your true intentions?
- Senin gerçek niyetin ne?
- This is your friend's car?
- Bu senin arkadaşının arabası mı?
- You're a lot like I was when I was your age.
- Senin yaşındaki hâlime çok benziyorsun.
- Are these your skis?
- Bunlar senin kayakların mı?
- This ugly yellow reminds me of the color of your bedsheets.
- Bu çirkin sarı bana senin yatak çarşafı rengini hatırlatıyor.
- I know that it was your idea.
- Senin fikrin olduğunu biliyorum.
- You are my sand; I am your wave; sweat is our sea.
- Sen benim kumumsun; ben senin dalganım; ter bizim denizimizdir.
- You are not invited, so this is not your business.
- Sen davet edilmedin, bu nedenle bu senin işin değil.
- I'm not cracking your mugs.
- Ben senin bardaklarını kırmıyorum.
- Did you say that Tom is your friend?
- Tom'un senin arkadaşın olduğunu söyledin mi?
- I'm never going to be able to do this without your help.
- Senin yardımın olmadan bunu asla yapamayacağım.
- What's that in your pocket?
- Senin cebindeki ne?
- Your son did not die in vain.
- Senin oğlun boş yere ölmedi.
- Your father's friends aren't his only supporters.
- Senin babanın arkadaşları onun tek destekçileri değil.
- Tom stole your money.
- Tom senin paranı çaldı.
- Perhaps we could discuss your problem now.
- Belki de senin sorununu şimdi tartışabiliriz.
- Is this your obsession?
- Bu senin saplantın mı?
- I'd like to meet your older sister.
- Senin ablan ile tanışmak istiyorum.
- Your friends are worried about you.
- Arkadaşların senin için endişeleniyor.
- May I have your email, please?
- Senin e-posta adresini alabilir miyim, lütfen?
- Tom says it was your idea.
- Tom bunun senin fikrin olduğunu söylüyor.
- Those are not your chairs.
- Onlar senin sandalyelerin değil.
- I'm on your flight.
- Ben senin uçuşundayım.
- Mary is still your girlfriend, isn't she?
- Mary hala senin kız arkadaşın, değil mi?
- What's your favorite kind of music to wake up to?
- Senin uyanmak için en sevdiğin müzik türü hangisi?
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz o kadar ince ki senin ağırlığını taşımaz.
- Let me iron your shirt for you.
- Gömleğini senin için ütülüyeyim.
- I don't even know your name.
- Ben senin ismini bile bilmiyorum.
- I'm not your errand boy.
- Ben senin ayakçın değilim.
- I know Tom was your friend.
- Tom'un senin arkadaşın olduğunu biliyorum.
- I know where you hide your money.
- Senin paranı nereye sakladığını biliyorum.
- Here is your dog.
- İşte senin köpeğin.
- Tom remembers your name.
- Tom senin adını hatırlıyor.
- Was that your plan?
- O senin planın mıydı?
- Do you think your method is better?
- Sence senin yöntemin daha mı iyi?
- What's your story, Tom?
- Senin hikayen ne, Tom?
- May I sit on your lap?
- Senin kucağına oturabilir miyim?
- This was your big chance, Tom, and you blew it.
- Bu senin büyük şansındı, Tom, ve sen onu harcadın.
- I disagree with your premise.
- Senin öncülüne katılmıyorum.
- It was careless of you to leave your umbrella in the taxi.
- Şemsiyeni takside unutman senin dikkatsizliğin.
- What is your idea?
- Senin fikrin ne?
- I can't do this without your help.
- Bunu senin yardımın olmadan yapamam.
- I'm named after your grandfather.
- Bana senin büyükbabanın adını vermişler.
- Let's hear your opinion.
- Senin fikrini duyalım.
- I do believe that he's your friend.
- Onun senin arkadaşın olduğuna inanıyorum.
- Your room is bigger than mine.
- Senin odan benimkinden daha büyük.
- Let him play your guitar.
- Senin gitarını çalsın.
- Red is not your color.
- Kırmızı senin rengin değil.
- You have a telephone at your house.
- Senin evinde bir telefonun var.
- I'm at your place.
- Ben senin mekanındayım.
- If I were in your place, I would not do so.
- Senin yerinde olsaydım, bunu yapmazdım.
- How small your cat is!
- Senin kedin ne kadar da küçük!
- I had a job when I was your age.
- Senin yaşındayken bir işim vardı.
- I'd like to live near your house.
- Senin evine yakın yaşamak istiyorum.
- We've decided to adopt your idea.
- Senin fikrini benimsemeye karar verdik.
- I like the color of your new car.
- Senin yeni arabanın rengini beğeniyorum.
- We'll do that your way from now on.
- Bundan böyle bunu senin tarzınla yapacağız.
- Your life is boring and uninteresting.
- Senin hayatın çok sıkıcı ve yavan.
- I didn't ask for your opinion.
- Senin fikrini istemedim.
- I feel that I understand your feelings.
- Senin duygularını anladığımı hissediyorum.
- I'm tired of your complaints.
- Ben senin şikâyetlerinden usandım.
- I think your hypothesis is correct.
- Senin hipotezinin doğru olduğunu düşünüyorum.
- The ice will crack under your weight.
- Buz senin ağırlığın altında çatlar.
- I don't need your advice.
- Senin tavsiyene ihtiyacım yok.
- Tom is still your friend, isn't he?
- Tom hâlâ senin arkadaşın, değil mi?
- What's your situation?
- Senin durumun ne?
- What does your family name mean?
- Senin soyadın ne anlama geliyor?
- I don't want to be your friend.
- Senin arkadaşın olmak istemiyorum.
- Do a lot of people live in your town?
- Senin kasabanda çok insan yaşıyor mu?
- At your age, I would think so, too.
- Senin yaşında ben de öyle düşünürdüm.
- Tom and Mary need your help.
- Tom ve Mary, senin yardımına ihtiyaç duyuyorlar.
- Then what's your problem?
- Öyleyse senin sorunun ne?
Show More (1656)
|
|
- But my question was more specific than your reply.
- Ama benim sorum sizin cevabınızdan daha açıktı.
- We hope that your work will continue to meet with such success and that you will also prove equal to these challenges.
- Çalışmalarınızın bu tür başarılarla buluşmaya devam etmesini ve sizin de bu zorlukların üstesinden gelmenizi umuyoruz.
- On agriculture and on immigration, Liberal Democrats find much less in common with your priorities.
- Liberal Demokratlar tarım ve göç konularında sizin önceliklerinizle çok daha az ortak noktaya sahiptir.
- The war is a present to us from law-abiding Europe, your Europe.
- Savaş, yasalara saygılı Avrupa'nın, yani sizin Avrupa'nızın bize bir hediyesidir.
- We also share your concern to have strong institutions, as you emphasised.
- Sizin de vurguladığınız gibi, güçlü kurumlara sahip olma konusundaki endişelerinizi de paylaşıyoruz.
- Then it might be simpler for you to address your comments to him directly, right now!
- O halde yorumlarınızı doğrudan kendisine yöneltmeniz sizin için daha kolay olabilir, hemen şimdi!
- Perhaps you can confirm whether that is also your understanding.
- Belki siz de bunun sizin anlayışınız olup olmadığını teyit edebilirsiniz.
- Your resolution and that of the Council will support our efforts.
- Sizin ve Konsey'in kararları çabalarımızı destekleyecektir.
- I am counting on your support in this!
- Bu konuda sizin desteğinize güveniyorum!
- What happened is a disgrace to you and your institution.
- Yaşananlar sizin ve kurumunuz için bir utanç kaynağıdır.
- Now let me turn to some of your key concerns.
- Şimdi sizin bazı temel endişelerinize dönmek istiyorum.
- I prefer those of your amendments which precisely reflect the balance which has been achieved.
- Ben sizin değişiklik önergelerinizden, sağlanan dengeyi tam olarak yansıtanları tercih ediyorum.
- With all due respect, I cannot subscribe to your view.
- Kusura bakmayın ama ben sizin görüşünüze katılmıyorum.
- This baby was an embryo, and it was your baby.
- Bu bebek bir embriyoydu ve sizin bebeğinizdi.
- While I am making this request and communicating it to Parliament, however, I am not forgetting your concerns.
- Ancak bu talepte bulunurken ve bunu Parlamentoya iletirken sizin endişelerinizi de unutmuyorum.
- I assume that this has simply escaped your notice.
- Bunun sizin gözünüzden kaçtığını varsayıyorum.
- We are grateful to you for that, and we hope that all following Presidencies will learn from your example.
- Bunun için size minnettarız ve umuyoruz ki bundan sonraki tüm Dönem Başkanlıkları sizin örneğinizden ders alırlar.
- I am counting on your support in this.
- Bu konuda sizin desteğinize güveniyorum.
- From the press and your statement, however, it seems that Chechnya has not been given much attention.
- Ancak basından ve sizin açıklamanızdan Çeçenistan'a fazla ilgi gösterilmediği anlaşılıyor.
- As you mentioned yourself, your presidency has been overshadowed by the war in Iraq.
- Sizin de belirttiğiniz gibi, başkanlığınız Irak'taki savaşın gölgesinde kaldı.
- That proposal will take account of your concerns.
- Bu teklif sizin endişelerinizi dikkate alacaktır.
- We hope that this cooperation will continue under your Presidency.
- Bu işbirliğinin sizin Başkanlığınız altında da devam edeceğini umuyoruz.
- To achieve this we need, above all, your support.
- Bunu başarmak için her şeyden önce sizin desteğinize ihtiyacımız var.
- We are on your side and look forward to continuing the debate with you.
- Biz sizin tarafınızdayız ve sizinle tartışmaya devam etmeyi dört gözle bekliyoruz.
- My group stands by your side.
- Grubum sizin yanınızdadır.
- I allowed you to speak, but you were not actually entitled to your contribution.
- Sizin konuşmanıza izin verdim ama aslında katkı yapma hakkınız yoktu.
- My question was about a human problem, and your reply was full of unacceptable generalities.
- Benim sorum insani bir sorunla ilgiliydi ve sizin cevabınız kabul edilemez genellemelerle doluydu.
- Throughout long negotiations, Parliament has done everything in its power, and now we are counting on your support.
- Uzun müzakereler boyunca Parlamento elinden gelen her şeyi yaptı ve şimdi de sizin desteğinize güveniyoruz.
- Your artificial citizenship has no substance whatsoever.
- Sizin yapay vatandaşlığınızın hiçbir gerçekliği yoktur.
- There is nothing of this sort in your proposal and I hope that the Convention will include it.
- Sizin teklifinizde bu tür bir şey yok ve umarım Sözleşme bunu da içerecektir.
- What would be your answers to these questions?
- Bu sorulara sizin yanıtınız ne olurdu?
- Your resolution and that of the Council will support our efforts.
- Sizin ve Konseyin kararı çabalarımızı destekleyecektir.
- I am counting on your support in order to achieve this.
- Bunu başarmak için sizin desteğinize güveniyorum.
- The debate has done much to bring this about and it is very much to your credit.
- Tartışmalar bunun gerçekleşmesi için çok şey yaptı ve bu sizin için çok önemli.
- That is why we stand by your side, because you defend European law, democracy and Community procedure.
- İşte bu yüzden sizin yanınızdayız çünkü siz Avrupa hukukunu, demokrasiyi ve Topluluk prosedürünü savunuyorsunuz.
- It is to your honour that, like earlier Commission presidents, you want to leave your personal mark on the Commission.
- Daha önceki Komisyon başkanları gibi sizin de Komisyonda kişisel izinizi bırakmak istemeniz onur vericidir.
- President-in-Office, I hope that will be high on your agenda.
- Sayın Dönem Başkanı, umarım bu sizin gündeminizde öncelikli bir konu olur.
- I assume that this has simply escaped your notice.
- Sanırım bu durum sizin gözünüzden kaçmıştır.
- I have no idea what you and your colleagues are planning.
- Sizin ve meslektaşlarınızın ne planladığı hakkında hiçbir fikrim yok.
- I believe this question at least deserves your attention.
- Bu sorunun en azından sizin ilginizi hak ettiğine inanıyorum.
- This was a great personal achievement on your part.
- Bu sizin açınızdan büyük bir kişisel başarıydı.
- That is why we have to counter your conception of agricultural policy with our own.
- Bu nedenle sizin tarım politikası anlayışınıza kendi anlayışımızla karşılık vermek zorundayız.
- There will also be reports dealing with your safety as well.
- Ayrıca sizin güvenliğinizle ilgili raporlar da olacak.
- Why should I agree to your proposed amendment when our article in the resolution is better than your proposed amendment?
- Bizim önergemiz sizin önerdiğiniz değişiklikten daha iyiyken neden sizin önerdiğiniz değişikliği kabul edeyim?
- Therefore we do not need your convergence either and we do not need harmonization.
- Bu nedenle sizin yakınsamanıza da ihtiyacımız yok, uyumlaştırmaya da ihtiyacımız yok.
- It is your job to tidy up the mess left by national governments.
- Ulusal hükûmetlerin bıraktığı dağınıklığı toparlamak sizin işiniz.
- Parliament is on your side.
- Parlamento sizin yanınızda.
- What is your personal opinion about this and what is the Commission's opinion about this?
- Bu konuda sizin kişisel görüşünüz nedir ve Komisyon'un bu konudaki görüşü nedir?
- Under your guidance, the European Parliament has accomplished an impressive political and legislative career.
- Sizin rehberliğiniz altında Avrupa Parlamentosu etkileyici bir siyasi ve yasama kariyerine imza attı.
- Without your help, without everybody's help, this would have been impossible.
- Sizin yardımınız olmasaydı herkesin yardımı olmasaydı, bu imkansız olurdu.
- These figures come from your services.
- Bu rakamlar sizin hizmetlerinizden gelmektedir.
- Reality will be your downfall.
- Gerçeklik sizin çöküşünüz olacak.
- Your point does not therefore hold.
- Dolayısıyla sizin görüşünüz geçerli değildir.
- Your own country, like California, has recently suffered major power cuts following liberalisation.
- Kaliforniya gibi sizin ülkeniz de liberalleşmenin ardından yakın zamanda büyük elektrik kesintileri yaşadı.
- She is a woman, she is your age and she is in prison.
- O bir kadın, sizin yaşınızda ve hapishanede.
- Your task was, moreover, to become a part of Zimbabwe's history, of its bright and positive history.
- Sizin göreviniz de Zimbabve'nin tarihinin parlak ve olumlu tarihinin bir parçası olmaktı.
- That is why we have to counter your conception of agricultural policy with our own.
- Bu nedenle sizin tarım politikası anlayışınıza kendi anlayışımızla karşılık vermeliyiz.
- Your victory, given the pace at which it was achieved, is certainly a great one.
- Sizin zaferiniz, elde edilme hızı göz önüne alındığında, kesinlikle büyük bir zaferdir.
- Mr Fischler, these needs are also identified in your reform proposals.
- Sayın Fischler, bu ihtiyaçlar sizin reform önerilerinizde de yer almaktadır.
- I extend on your behalf our sympathy to the families of the bereaved.
- Sizin adınıza kederli ailelere başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.
- I would like, therefore, to have your preliminary assessment.
- Bu nedenle sizin ön değerlendirmenizi almak istiyorum.
- I do not know how our fellow-citizens of the EU understand your utterances on the subject.
- AB'deki yurttaşlarımızın sizin bu konudaki sözlerinizi nasıl anladıklarını bilmiyorum.
- It will not be your exclusive responsibility, but we are very unclear about this.
- Bu sizin münhasır sorumluluğunuz olmayacaktır, ancak bu konuda çok net değiliz.
- Let us welcome your proposal of 7 January.
- Sizin 7 Ocak tarihli teklifinizi memnuniyetle karşılıyoruz.
- This Parliament will be naive if it gives discharge for your administration.
- Bu Parlamento, sizin yönetiminizi ibra ederse saflık etmiş olur.
- My time has run out but I fear that your time is running out for credibility and decency.
- Benim zamanım doldu ama korkarım ki sizin de güvenilirlik ve dürüstlük için zamanınız doluyor.
- Prime Minister, this was a great personal achievement on your part.
- Sayın Başbakan, bu sizin açınızdan büyük bir kişisel başarıdır.
- You did not even use the full five minutes you were entitled to, which is greatly to your credit.
- Hakkınız olan beş dakikanın tamamını bile kullanmadınız ki bu sizin için büyük bir övünç kaynağıdır.
- That would be your job in a government in which you are represented.
- Temsil edildiğiniz bir hükümette sizin işiniz bu olacaktır.
- It is midway between your initial proposal and the Council's proposal.
- Sizin ilk teklifiniz ile Konsey'in teklifi arasında orta bir yol.
- We have taken good note of your intentions.
- Sizin niyetlerinizi iyi not ettik.
- The Group of the European People's Party and European Democrats stands at your side.
- Avrupa Halk Partisi ve Avrupalı Demokratlar Grubu sizin yanınızdadır.
- Your reality actually consists of many years of dreams.
- Sizin gerçekliğiniz aslında uzun yıllara dayanan hayallerden oluşuyor.
- While I am making this request and communicating it to Parliament, however, I am not forgetting your concerns.
- Ancak bu talepte bulunurken ve bunu Parlamento'ya iletirken sizin endişelerinizi de unutmuyorum.
- I know that this is not in your interests, but it is in ours.
- Bunun sizin çıkarınıza olmadığını biliyorum, ama bizim çıkarımıza.
- I was very pleased that your own comments and those of the Commission President were in agreement.
- Sizin ve Komisyon Başkanı'nın yorumlarının aynı doğrultuda olmasından büyük memnuniyet duydum.
- The result, a unified Europe, belongs to us all, but your good planning and political will were the decisive factors.
- Sonuç, yani birleşik bir Avrupa hepimize aittir, ancak sizin iyi planlamanız ve siyasi iradeniz belirleyici faktörlerdi.
- Those tasks are essential to your economic wellbeing and to your country's economic growth.
- Bu görevler sizin ekonomik refahınız ve ülkenizin ekonomik büyümesi için elzemdir.
- And we had your direct support and cooperation in our work.
- Ve çalışmalarımızda sizin doğrudan desteğinizi ve işbirliğinizi aldık.
- Unfortunately, however, your presidency has not just been a presidency of high points.
- Ancak ne yazık ki sizin dönem başkanlığınız sadece yüksek puanların verildiği bir dönem başkanlığı olmadı.
- I should like to place on record, on your behalf, our thanks to the services.
- Sizin adınıza bu hizmetlere teşekkürlerimizi kayda geçirmek isterim.
- Generally speaking, the Commission is on your side regarding the main resolutions of the report.
- Genel olarak konuşmak gerekirse, Komisyon raporun ana kararları konusunda sizin tarafınızdadır.
- These countries are literally being destroyed by your prohibitionist drugs policy.
- Bu ülkeler sizin yasakçı uyuşturucu politikanız yüzünden tam anlamıyla yok ediliyor.
- Re-uniting Europe is rightly your number one concern.
- Avrupa'yı yeniden birleştirmek haklı olarak sizin bir numaralı endişenizdir.
- This will be the appropriate opportunity for you to state your case.
- Bu, sizin durumunuzu ifade etmeniz için uygun bir fırsat olacaktır.
- The agenda is drawn up by your heads of group, by our group chairmen, at the Conference of Presidents.
- Gündem, sizin grup başkanlarınız ve bizim grup başkanlarımız tarafından, Başkanlar Konferansında belirlenmektedir.
- I expect that eventually you or some of your colleagues might invite the Commission to take a number of measures.
- Sonunda sizin ya da bazı meslektaşlarınızın Komisyonu bir dizi tedbir almaya davet edeceğinizi umuyorum.
- Can we not use your authority to do something about this?
- Bu konuda bir şeyler yapmak için sizin yetkinizi kullanamaz mıyız?
- I am sure that a great many of the Members have listened to your speech from their office.
- Eminim ki pek çok Üye sizin konuşmanızı ofislerinden dinlemiştir.
- We are your peers and we know how much hard work you did and we congratulate you both on that work.
- Biz sizin akranlarınızız ve ne kadar sıkı çalıştığınızı biliyoruz ve bu çalışmanızdan dolayı ikinizi de tebrik ediyoruz.
- We have to be careful and I would trust your experience and judgement in that.
- Dikkatli olmalıyız ve bu konuda sizin deneyiminize ve muhakemenize güveniyorum.
- It lies in your hands and in those of your MEPs.
- Bu konu sizin ve AP üyelerinizin elindedir.
- It lies in your hands and in those of your MEPs.
- Bu sizin ve Parlamento Üyelerinizin elindedir.
- Without your help, without everybody's help, this would have been impossible.
- Sizin yardımınız olmasaydı, herkesin yardımı olmasaydı, bu imkansız olurdu.
- But we can already take steps towards achieving this now, during your presidency, before Laeken.
- Ancak bunu başarmak için Laeken'den önce sizin başkanlığınız sırasında şimdiden adım atabiliriz.
- Within the bounds of this agenda, we will try to take your concerns into account as far as possible.
- Bu gündem çerçevesinde sizin endişelerinizi mümkün olduğunca dikkate almaya çalışacağız.
- The work of the European Parliament, your work, is the highest expression of that principle.
- Avrupa Parlamentosunun çalışmaları, sizin çalışmalarınız, bu ilkenin en yüksek ifadesidir.
- It lies in your hands and in those of your MEPs.
- Bu sizin ve milletvekillerinin elindedir.
- The reason for its review is your directive.
- Gözden geçirilmesinin nedeni sizin direktifinizdir.
- For example, what happens to data the state collects about you and your Internet surfing patterns?
- Örneğin, devletin sizin ve internette gezinme alışkanlıklarınız hakkında topladığı verilere ne oluyor?
- Your greatest achievement in the Spanish Presidency has been your will, your team's capacity for work.
- İspanya Başkanlığındaki en büyük başarınız sizin iradeniz ve ekibinizin çalışma kapasitesi olmuştur.
- Europe is of course though far more than a common market and your presidency recognises this.
- Ancak Avrupa elbette bir ortak pazardan çok daha fazlasıdır ve sizin dönem başkanlığınız da bunu kabul etmektedir.
- What is your personal opinion about this and what is the Commission's opinion about this?
- Sizin bu konudaki kişisel görüşünüz ve Komisyon'un bu konudaki görüşü nedir?
- Of course, your efforts alone will not suffice and the Member States must not be left out of this process.
- Elbette tek başına sizin çabalarınız yeterli olmayacaktır ve Üye Devletler bu sürecin dışında bırakılmamalıdır.
- I have already indicated that we have received from two groups, including your group, a request for a statement.
- Sizin grubunuz da dahil olmak üzere iki gruptan açıklama talebi aldığımızı daha önce belirtmiştim.
- They are our main allies, they are your main allies.
- Onlar bizim ana müttefiklerimiz, onlar sizin ana müttefikleriniz.
- The speakers deserve your consideration.
- Konuşmacılar sizin değerlendirmenizi hak ediyor.
- Mr Posselt, your observation was more a point of order regarding Question Time.
- Sayın Posselt, sizin gözleminiz daha çok Soru Saati ile ilgiliydi.
- You have done so modestly, and that is to your credit.
- Bunu mütevazı bir şekilde yaptınız ve bu sizin takdirinizdir.
- I will only make one suggestion at a time, and I would like to hear your opinion too.
- Her seferinde birer öneride bulunacağım ve sizin de görüşlerinizi duymak isterim.
- For example, there is your position about Turkey's accession to the European Union.
- Örneğin, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımı konusunda sizin tutumunuz var.
- I now turn to your report.
- Şimdi sizin raporunuza dönüyorum.
- So, if you don't have a torrent client installed on your computer, your web browser can get the job done for you.
- Yani, bilgisayarınızda bir torrent istemcisi kurulu değilse, web tarayıcınız sizin için işi halledebilir.
- This is a wonderful statement that you and your friend can promise one another.
- Bu, sizin ve arkadaşınızın birbirinize söz verebileceğiniz harika bir ifadedir.
- The same thing could happen to you after your first submission.
- İlk başvurunuzdan sonra aynı şey sizin de başınıza gelebilir.
- The entire world is waiting for your word.
- Tüm dünya sizin sözünüzü bekliyor.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Ve sizin dilinizi konuşan bir Fransız kızla tanışacaksınız.
- Honestly, I'd rather eat your chips than anything in this dump.
- Açıkçası, sizin cipslerinizi yemeyi bu çöplükteki her şeyden daha çok isterdim.
- It's in your best interest to check out these details yourself.
- Bu detayları kendi başınıza incelemek sizin yararınıza olacaktır.
- The first session will usually involve you and your counselor "getting to know" one another.
- İlk seans genellikle sizin ve danışmanınızın birbirinizi "tanımanızı" içerecektir.
- Konqueror is your file manager, web browser, and universal document viewer.
- Konqueror sizin dosya yöneticiniz, web tarayıcınız, ve ortak belge görüntüleyicinizdir.
- So, if you don't have a torrent client installed on your computer, your web browser can get the job done for you.
- Dolayısıyla, bilgisayarınızda yüklü bir torrent istemcisi yoksa, web tarayıcınız bu işi sizin için halledebilir.
- The same thing could happen to you after your first submission.
- Aynı şey ilk başvurunuzdan sonra sizin de başınıza gelebilir.
- And it's just not suitable for someone in your situation.
- Ve bu sizin durumunuzdaki biri için uygun değil.
- Your good opinion's all that matters to me, Miss Havisham.
- Benim için önemli olan tek şey sizin iyi görüşünüz, Bayan Havisham.
- These types of cookies are used based on your consent.
- Bu tür çerezler sizin izninize dayalı olarak kullanılmaktadır.
- Maybe your dog can eat the zero you'll be receiving too.
- Belki köpeğiniz de sizin alacağınız sıfırı yiyebilir.
- Not even light would be fast enough to escape your mass.
- Işık bile sizin kütlenizden kaçmaya yetecek kadar hızlı olamaz.
- Remember, your job is to be affected, not to like everything.
- Unutmayın sizin göreviniz etkilenmek, her şeyi beğenmek değil.
- In your case, I find that very hard to believe.
- Sizin durumunuzda, buna inanmakta çok zorlanıyorum.
- The meeting was very clear and what you spoke about, your analysis is concrete.
- Toplantı gayet açıktı ve sizin konuştuklarınız, analizleriniz somut.
- I'll be your girl for just tonight.
- Ancak ben sadece bu geceliğine sizin kızınız olacağım.
- And your day's work has benefited this firm for years.
- Ve sizin günlük çalışmanız bu firmaya yıllardır fayda sağlıyor.
- Please give us your side of the story.
- Hikâyeyi bir de sizin ağzınızdan dinlemek istiyoruz.
- We will stay in your house for at least two hours.
- Biz en az iki saat sizin evinizde kalacağız.
- Very well, we'll make allowance in your case.
- Pekala, sizin durumunuz için ödenek ayıracağız.
- What are your influences?
- Sizin etkiniz nedir?
- The village needs your help.
- Köyün sizin yardımınıza ihtiyacı var.
- Tom is counting on your support.
- Tom sizin desteğinize güveniyor.
- I do not want your houses.
- Sizin evlerinizi istemiyorum.
- Tom is in your office.
- Tom sizin büronuzda.
- It is just your imagination.
- O, sadece sizin kuruntunuz.
- This is my answer to your question.
- Bu, sizin sorunuza benim cevabım.
- If it had not been for your help, my father would have failed.
- Sizin yardımınız olmasaydı, babam başarısız olurdu.
- Our team can easily beat your team in the first game.
- Takımımız ilk maçta sizin takımınızı kolayca yenebilir.
- We'll reconfirm your reservation for you.
- Sizin için rezervasyonunuzu yeniden onaylayacağız.
- I think your problem is that you don't listen carefully when people are explaining things.
- Bence sizin sorununuz, insanlar bir şeyleri açıklarken onları dikkatle dinlememeniz.
- Are there any cute boys in your class?
- Sizin sınıfta sevimli erkek çocuklar var mı?
- It's from your family.
- O sizin aileden.
- Tom is waiting in your office.
- Tom sizin ofisinizde bekliyor.
- If I were in your situation, I would do the same thing.
- Sizin durumunuzda olsaydım, ben de aynı şeyi yapardım.
- Is this your dog?
- Bu sizin köpeğiniz mi?
- How fast is your internet connection?
- Sizin internet bağlantınız ne kadar hızlı?
- Tom is worried about your safety.
- Tom sizin güvenliğiniz hakkında endişeli.
- Your successor has already been chosen.
- Sizin halefiniz zaten seçildi.
- Is Mary your wife?
- Mary sizin karınız mı?
- We ate your food.
- Sizin yemeğinizi yedik.
- Your help is vital to the success of our plan.
- Planımızın başarısı için sizin yardımınız hayati önem taşıyor.
- I don't want to learn your language.
- Sizin dilinizi öğrenmek istemiyorum.
- My success is largely due to your help.
- Başarım büyük ölçüde sizin yardımınız sayesinde oldu.
- Your opinion seems to be out of date.
- Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor.
- It seems that your dog has taken quite a liking to Tom.
- Sizin köpek Tom'dan oldukça hoşlanmaya başladı gibi görünüyor.
- That is your victory.
- Bu sizin zaferiniz.
- Your generation didn't understand sexuality.
- Sizin nesliniz cinselliği anlamadı.
- Did I leave my umbrella at your house?
- Şemsiyemi sizin evinizde mi bıraktım?
- Your accent is very interesting.
- Sizin aksanınız çok ilginç.
- She died in your arms.
- Sizin kollarınızda öldü.
- He died in your arms.
- Sizin kollarınızda öldü.
- Which one of these is your book?
- Bunlardan hangisi sizin kitabınız?
- How to say this sentence in your language?
- Sizin dilinizde bu cümle nasıl söylenir?
- Logic is obviously your strong point.
- Belli ki mantık sizin güçlü noktanız.
- This book is suitable for your needs.
- Bu kitap sizin ihtiyaçlarınıza uygun.
- Which one is your car?
- Hangisi sizin arabanız?
- Your team is very good, but theirs is the best.
- Sizin takımınız çok iyi ama onlarınki en iyisi.
- Are these your pictures?
- Bunlar sizin resimleriniz mi?
- I know that Tom was at your house today.
- Bugün Tom'un sizin evinizde olduğunu biliyorum.
- I am reading your book.
- Sizin kitabınızı okuyorum.
- Your principles are not consistent with your actions.
- Sizin ilkeleriniz eylemleriniz ile tutarlı değil.
- Would it be OK if Tom comes with me to your party?
- Tom benimle sizin partinize gelse sakıncası var mı?
- I leave the matter to your judgement.
- Konuyu sizin kararınıza bırakıyorum.
- Does Tom often eat lunch at your house?
- Tom genellikle öğle yemeğini sizin evde mi yer?
- Is this your first investigation?
- Bu sizin ilk soruşturmanız mı?
- Before I answer your question, please answer mine.
- Ben sizin sorunuzu yanıtlamadan önce, lütfen siz de benimkini yanıtlayın.
- Is this your daughter?
- Bu sizin kızınız mı?
- Our success depend on your efforts.
- Başarımız sizin çabalarınıza bağlı.
- We need your help.
- Bizim sizin yardımınıza ihtiyacımız var.
- What are your predictions?
- Sizin öngörüleriniz neler?
- Do your old people still speak your language?
- Yaşlılarınız hala sizin dilinizi konuşuyor mu?
- Your question doesn't belong to the topic that is being discussed.
- Sizin sorunuz tartışılan konuyla ilgili değil.
- I ran into your father yesterday.
- Ben dün sizin babanıza rastladım.
- What's Christmas like at your house?
- Sizin evinizde Noel nasıldır?
- I don't recognize your despotic authority.
- Sizin despotik otoritenizi tanımıyorum.
- Your religion promotes indolence.
- Sizin dininiz tembelliği teşvik ediyor.
- But for your help, I would have failed.
- Sizin yardımınız olmasaydı, başarısız olurdum.
- We'll go along with your suggestion.
- Sizin önerinizi kabul edeceğiz.
- The only thing that really matters is whether or not you did your best.
- Gerçekten önemli olan tek şey, sizin elinizden geleni yapıp yapmamanızdır.
- I'm so sorry, but I forgot your name.
- Çok üzgünüm ama sizin adınızı unuttum.
- This is your key.
- Bu sizin anahtarınız.
- A woman in your situation could easily develop an ulcer.
- Sizin durumunuzdaki bir kadında kolayca ülser gelişebilir.
- Is this your phone?
- Bu sizin telefonunuz mu?
- I'm not lowering your salaries.
- Ben sizin maaşlarınızı düşürmüyorum.
- I'm your new lawyer.
- Ben sizin yeni avukatınızım.
- This programme is not suitable for your age group.
- Bu program sizin yaş grubunuz için uygun değil.
- And what if your child was like that?
- Ya sizin çocuğunuz da böyleyse?
- I'm your past.
- Ben sizin geçmişinizim.
- That's your responsibility.
- O sizin sorumluluğunuz.
- Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
- What I'm about to say will answer your question.
- Söylemek üzere olduğum şey sizin sorunuza cevap verecektir.
- Your locker is open.
- Sizin dolap açık.
- I'll be your server this evening.
- Bu akşam sizin sunucunuz olacağım.
- He's your typical workaholic.
- Adam sizin tipik işkoliğiniz.
- We're on your side.
- Biz sizin yanınızdayız.
- With your help, we'll catch Tom.
- Sizin yardımınızla, biz Tom'u yakalayacağız.
- I somehow understand your feelings.
- Ben bir şekilde sizin duygularınızı anlıyorum.
- She was a young girl about your age.
- Sizin yaşlarınızda genç bir kızdı.
- Your soil is in need of amending.
- Sizin toprağınızın düzeltilmeye ihtiyacı var.
- Those are not your chairs.
- Onlar sizin sandalyeleriniz değil.
- I can't tell you how much I appreciate your help.
- Sizin yardımınızı ne kadar takdir ettiğimi anlatamam.
- Here is your dog.
- İşte sizin köpeğiniz.
- We're particularly interested in your music program.
- Biz özellikle sizin müzik programınızla ilgileniyoruz.
- Tom is no longer your responsibility.
- Tom artık sizin sorumluluğunuzda değil.
- What's your opinion on that?
- Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
- When you die, all your riches will become worthless to you.
- Öldüğünüz zaman, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.
- What time is it now by your watch?
- Sizin saatinize göre şimdi saat kaç?
- It was careless of you to leave your umbrella in the taxi.
- Şemsiyenizi takside bırakmanız, sizin dikkatsizliğinizdi.
- We're your neighbors.
- Biz sizin komşularınızız.
- Which is your book?
- Hangisi sizin kitabınız?
- Are we your enemies?
- Biz sizin düşmanlarınız mıyız?
- The police are your friends.
- Polis sizin dostunuzdur.
- How many people speak your language?
- Kaç kişi sizin dilinizi konuşuyor?
- Your plan is not in line with our policy.
- Sizin planınız bizim politikamızla uyumlu değil.
- Your English has improved.
- Sizin İngilizceniz gelişti.
- Who are your neighbors?
- Sizin komşularınız kim?
- I seldom hear your tune.
- Ben sizin melodiyi nadiren duyuyorum.
- How am I going to get this done without your help?
- Bunu sizin yardımınız olmadan nasıl yapacağım?
- I'm going to your house.
- Sizin evinize gidiyorum.
- This is your chance.
- Bu sizin şansınız.
- Is this your baggage?
- Bu sizin bagajınız mı?
- Tom is still in your office.
- Tom hâlâ sizin ofisinizde.
- I think my living with you has influenced your way of living.
- Sanırım sizinle birlikte yaşamam sizin yaşam tarzınızı etkiledi.
- What time does your watch say it is now?
- Sizin saatinize göre saat kaç?
- Your problems are nothing compared to mine.
- Sizin sorunlarınız benimkilerle karşılaştırıldığında hiçbir şey.
- Do you want your children to learn your language at school?
- Çocuklarınızın okulda sizin dilinizi öğrenmelerini istiyor musunuz?
- Is it your fault or ours?
- Bu sizin mi yoksa bizim mi suçumuz?
- Is this your picture?
- Bu sizin resminiz mi?
- I'm your flatmate Paul.
- Ben, sizin ev arkadaşınız Paul'üm.
- I want to speak with your boss.
- Sizin patronunuzla konuşmak istiyorum.
- Your tie is crooked.
- Sizin kravatınız yamuk.
- Your ideas sound crazy.
- Sizin fikirleriniz kulağa çılgınca geliyor.
- I met one of your students.
- Sizin öğrencilerinizden biriyle tanıştım.
- What's Christmas like at your house?
- Noel sizin evde nasıl geçiyor?
- Were I in your position, I would do it at once.
- Sizin yerinizde olsaydım, hemen yapardım.
- That's your opinion.
- Bu sizin fikriniz.
- If we didn't satisfy your expectations, that's your problem.
- Beklentilerinizi tatmin etmediysek, bu sizin sorununuz.
- Tom might be able to sing at your wedding.
- Tom sizin düğününüzde şarkı söyleyebilir.
- I didn't think this was your seat.
- Bunun sizin yeriniz olduğunu düşünmedim.
- Your question does not have an answer.
- Sizin sorunuzun bir cevabı yok.
- Your advice has always been very helpful to me.
- Sizin tavsiyeniz bana her zaman yardımcı olmuştur.
- Is this your first trip abroad?
- Bu sizin yurt dışına ilk seyahatiniz mi?
- Your O's resemble your A's.
- Sizin O'larınız sizin A'larınıza benziyor.
- We are agreeable to your conditions.
- Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.
- This is your community.
- Burası sizin topluluğunuz.
- I know that someone in your position wouldn't do something like that.
- Sizin konumunuzdaki birinin böyle bir şey yapmayacağını biliyorum.
- Your problem is that you think you have to do everything your parents tell you to do.
- Sizin sorununuz, ailenizin size söylediği her şeyi yapmak zorunda olduğunuzu düşünmeniz.
- How is your family?
- Sizin aileniz nasıl?
- I polished your shoes for you.
- Ben sizin için ayakkabılarınızı cilaladım.
- I didn't want to go to your wedding.
- Sizin düğününüze gitmek istemiyordum.
- I have no interest in putting my money into your dreams.
- Paramı sizin hayallerinize yatırmaya meraklı değilim.
- My primary concern is your safety.
- Öncelikli endişem sizin güvenliğiniz.
- Does Tom often eat lunch at your house?
- Tom sık sık öğle yemeğini sizin evde mi yer?
- Is that blue car outside your house yours?
- Evinizin önündeki mavi araba sizin mi?
- It was your mistake.
- Sizin hatanızdı.
- I couldn't have done that without your help.
- Sizin yardımınız olmadan onu yapamazdım.
- I think Tom could sing at your wedding.
- Sanırım Tom sizin düğününüzde şarkı söyleyebilir.
- Is this your baggage?
- Bu sizin bavulunuz mu?
- Can you open the door from your side?
- Sizin taraftan kapıyı açabilir misiniz?
- Who does the cooking at your house?
- Sizin evde kim yemek pişirir?
- Were I in your position, I would oppose that plan.
- Sizin yerinizde olsaydım, bu plana karşı çıkardım.
- What's your lawyer's name?
- Sizin avukatınızın adı ne?
- Tom needs your help.
- Tom'un sizin yardımınıza ihtiyacı var.
- Your vote matters.
- Sizin oyunuz önemlidir.
- They are your rulers.
- Onlar sizin efendileriniz.
- I met your dad yesterday.
- Ben dün sizin babanızla tanıştım.
- I'll sharpen your knife for you.
- Sizin için bıçağınızı bileyeceğim.
- You couldn't act your way out of a paper bag.
- Sizin kendinize hayrınız dokunmuyor.
- I wholeheartedly admire your understanding of Chinese.
- Ben bütün kalbimle sizin Çince anlayışınıza hayranım.
- What are your pronouns?
- Sizin zamirleriniz ne?
- I think Tom needs your help.
- Tom'un sizin yardımınıza ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
- There's another package for you on your desk.
- Masanızın üzerinde sizin için başka bir paket var.
- Allow me to carry your suitcase for you.
- Bavulunuzu sizin için taşımama izin verin.
- Hopefully your dog is not more important to you than I am.
- Umarım köpeğiniz sizin için benden daha önemli değildir.
- But for your steady support, my mission would have resulted in failure.
- Sizin sürekli desteğiniz olmasaydı, görevim başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
- What would your solution be?
- Sizin çözümünüz ne olurdu?
- This ice is too thin to bear your weight.
- Bu buz sizin ağırlığınızı taşıyamayacak kadar ince.
- I will leave it to your judgement.
- Bunu sizin kararınıza bırakıyorum.
- If I were in your situation, I would do the same thing.
- Sizin durumunuzda olsam, aynı şeyi yaparım.
- These are your things.
- Bunlar sizin eşyalarınız.
- Your criticism is unfounded.
- Sizin eleştiriniz asılsızdır.
- Tom is in your office.
- Tom sizin ofisinizde.
- Tom and I want your help.
- Tom ve benim sizin yardımınıza ihtiyacımız var.
- Is Tom in your class?
- Tom sizin sınıfta mı?
- What was the cause of your quarrel?
- Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
- Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity.
- Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır.
- Now, what is your opinion?
- Şimdi, sizin fikriniz nedir?
- Your behaviour is intolerable.
- Sizin davranışınız dayanılmaz.
- Is that your role?
- Bu sizin rolünüz mü?
- Your watch is on the desk.
- Sizin saatiniz masanın üstünde.
- It's in your interest to go.
- Gitmek sizin çıkarınızadır.
- Is today your birthday?
- Bugün sizin doğum gününüz mü?
- What place on Earth could be better than the place your people came from?
- Dünyada hangi yer sizin insanlarınızın geldiği yerden daha iyi olabilir ki?
- Does Tom often eat dinner at your house?
- Tom sık sık sizin evde akşam yemeği yer mi?
- He is about your age.
- Sizin yaşlarınızda.
- Are these your children?
- Bunlar sizin çocuklarınız mı?
- This is your only chance.
- Bu sizin tek şansınız.
- If your spouse is a politician, then likely your name will also appear in the newspaper from time to time.
- Eğer eşiniz bir politikacıysa, muhtemelen sizin adınız da zaman zaman gazetelerde yer alacaktır.
- They're your friends, not mine.
- Onlar sizin arkadaşlarınız, benim değil.
- We're your friends.
- Sizin arkadaşlarınız.
- I helped you save your lives.
- Sizin hayatlarınızı kurtardım.
- It would be to your advantage to prepare questions in advance.
- Soruları önceden hazırlamak sizin yararınıza olacaktır.
- That is your beauty.
- O sizin güzelliğiniz.
- How did you convince Tom to wash your car for you?
- Tom'u sizin yerinize arabanızı yıkamaya nasıl ikna ettin?
- Were I in your place I would do the same thing.
- Sizin yerinizde olsaydım, ben de aynı şeyi yapardım.
- I was very concerned for your safety.
- Sizin güvenliğiniz için çok endişeliydim.
- Hi, my name is Tom and I'm your waiter.
- Merhaba, benim adım Tom ve sizin garsonunuzum.
- This error could cost you your life.
- Bu hata sizin hayatınıza mal olabilirdi.
- Why should someone buy your product?
- Neden birisi sizin ürününüzü satın alsın ki?
- It is your business to take care of them.
- Onlarla ilgilenmek sizin işiniz.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
- Düşmanlarınızı sevin, çünkü onlar sizin hatalarınızı gösterirler.
- My goal is to learn your language.
- Amacım sizin dilinizi öğrenmek.
- Can I have your number, please?
- Sizin numaranızı alabilir miyim, lütfen?
- I can do without your help either.
- Ben de sizin yardımınız olmadan yapabilirim.
- Tom is in your class, isn't he?
- Tom sizin sınıfınızda, değil mi?
- How is the @ sign pronounced in your language?
- @ işareti sizin dilinizde nasıl telaffuz ediliyor?
- Your room is out of order.
- Sizin oda dağınık.
- Does Tom often eat dinner at your house?
- Tom genellikle akşam yemeğini sizin evde mi yer?
- Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
- Is this your first visit here?
- Bu sizin ilk ziyaretiniz mi?
- Why don't you go find someone else who needs your help?
- Neden sizin yardımınıza ihtiyacı olan başka birini bulmaya gitmiyorsun?
- Your problem is you don't get enough exercise.
- Sizin sorununuz yeterince egzersiz yapmamanız.
- Is it your bike?
- O, sizin bisikletiniz mi?
- Your team is very good, but theirs the best.
- Sizin takımınız çok iyi ama onlarınki en iyisi.
Show More (338)
|