| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | convenient adj. | müsait | ||
|
You can come to the hotel whenever it is convenient for you. Ne zaman müsaitseniz otele gelebilirsiniz. More Sentences |
||||
| Common Usage | convenient adj. | uygun | ||
|
It is more convenient and it is less costly, both financially and politically, than deportation. Sınır dışı etmekten daha uygundur ve hem mali hem de siyasi açıdan daha az maliyetlidir. More Sentences |
||||
| Common Usage | convenient adj. | elverişli | ||
|
It was chosen both because of its convenient location and for its seating capacity. Hem elverişli konumu hem de oturma kapasitesi nedeniyle seçildi. More Sentences |
||||
| Common Usage | convenient adj. | münasip | ||
| General | ||||
| General | convenient adj. | rahat | ||
|
This option also includes convenient, secure and unlimited access to smartphone apps such as BMW Connected. Bu seçenek aynı zamanda BMW Connected gibi akıllı telefon uygulamalarına rahat, güvenli ve sınırsız erişimi de içerir. More Sentences |
||||
| General | convenient adj. | yakın | ||
|
That bus stop across the street is the most convenient one. En yakın otobüs durağı, caddenin karşısındakidir. More Sentences |
||||
| General | convenient adj. | pratik | ||
|
The school uniform is convenient because it can be worn for both informal and formal occasions. Hem resmi hem de gayri resmi durumlarda giyilebildiği için okul üniforması pratiktir. More Sentences |
||||
| General | convenient adj. | kullanışlı | ||
|
This new coffee maker provides a simple and convenient way of brewing coffee each morning. Bu yeni kahve makinesi, her sabah kahve demlemek için basit ve kullanışlı bir yol sunuyor. More Sentences |
||||
| General | convenient adj. | elverişli | ||
|
The place is convenient for swimming. Mekan, yüzmek için elverişli. More Sentences |
||||
| General | convenient adj. | uygun | ||
|
Is it not so convenient politically speaking? Siyasi açıdan çok uygun değil mi? More Sentences |
||||
| Technical | ||||
| Technical | convenient adj. | elverişli | ||
|
He stressed the convenient aspects of city life. Şehir hayatının elverişli yönlerini vurguladı. More Sentences |
||||
| Technical | convenient adj. | uygun | ||
|
Administratively convenient it may be, democracy it is not. İdari açıdan uygun olabilir, ancak demokrasi değildir. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | convenient adj. | rabıtalı | ||
| General | convenient adj. | usturuplu | ||
| General | convenient adj. | işe yarayan | ||
| General | convenient adj. | işe yarar | ||
| General | convenient adj. | geniş ve ferah | ||
