meydana getiren - Turkish English Dictionary
History

meydana getiren



Meanings of "meydana getiren" in English Turkish Dictionary : 1 result(s)

Turkish English
General
meydana getiren constituent adj.

Meanings of "meydana getiren" with other terms in English Turkish Dictionary : 83 result(s)

Turkish English
General
ince işle ve emekle meydana getiren elaborator n.
saksonlarla karışarak anglosakson ırkını meydana getiren cermen ırkı anglus n.
herhangi bir dinin kutsal kabul edilen yazıtlarını meydana getiren kitapların tümü canon of scripture n.
herhangi bir dinin kutsal kabul edilen yazıtlarını meydana getiren kitapların tümü biblical canon n.
bütünü meydana getiren unsur entity n.
birkaç zirvesi olan veya uzun sırt meydana getiren yüksek kara parçası mountain n.
(ispanya ve portekiz'de) ulusal yasama organını meydana getiren iki hükümet meclisi cortes n.
alışkanlık meydana getiren habit-forming adj.
felaket meydana getiren catastrophic adj.
meydana getiren anlamına gelen son ek -ic suf.
meydana getiren anlamına gelen son ek -ical suf.
Technical
tork meydana getiren şey torquer n.
gönyeburun eklemenin yapıldığı eğik kesimli ucu veya kenarı meydana getiren yüzey miter n.
kesici aletin kabzasının dış yüzünü meydana getiren birbirine tutturulmuş parçaların her biri scale n.
heterodin meydana getiren ımidazolidinyl adj.
Furniture
sırt kısmındaki kıvrımları iki yandan çıkarak kolçakları meydana getiren döşemeli sandalye gondola n.
sırt kısmındaki kıvrımları iki yandan çıkarak kolçakları meydana getiren döşemeli sandalye gondola chair n.
Transportation
ana konvoyu meydana getiren ve daha sonra konvoydan ayrılacak olan gemilerin oluşturduğu grup leaver section n.
Aeronautic
jeti yakıtını dışarı itme gücü meydana getiren jet motoru thruster n.
jeti yakıtını dışarı itme gücü meydana getiren jet motoru thrustor n.
Marine
felaket meydana getiren büyük afetler catastrophic disasters n.
Mining
kömürü meydana getiren organik birimlere verilen ad maceral n.
Medical
guatr meydana getiren madde goitrogen n.
mezoblastı meydana getiren farklılaşmamış ortaderi mesoblast n.
derisi soyulmuş yüzeyi oluşturan kılcal damarları meydana getiren ve fibroblastlarla beraber deriyi iyileştiren çok küçük kırmızı granüllerden her biri granulation n.
sinir dokusu oluşturan veya sinir enerjisi meydana getiren neurogenic adj.
spermatozoon meydana getiren spermatogenic adj.
Anatomy
forniksin ön kemerlerinin uçlarını meydana getiren, beynin altı kısmındaki iki yuvarlak yapıdan her biri mamillary body n.
forniksin ön kemerlerinin uçlarını meydana getiren, beynin altı kısmındaki iki yuvarlak yapıdan her biri mammillary body n.
forniksin ön kemerlerinin uçlarını meydana getiren, beynin altı kısmındaki iki yuvarlak yapıdan her biri corpus albicans n.
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası meckelian cartilage n.
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası meckelian rod n.
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası meckelian bar n.
embriyonik önbeynin çift halinde bulunan ve optik sinir ile retinayı meydana getiren evajinasyonlarından her biri optic vesicle n.
Physiology
ektodermi meydana getiren bir blastromer türü ectomere n.
Pathology
kanlı ishal ve şiddetli karın ağrısı meydana getiren bağırsak iltihabı necrotizing enteritis n.
meksika, orta ve güney amerika'da görülen, cilt ve mukozada yaralar meydana getiren bir layşmanyaz new world leishmaniasis n.
tetanos meydana getiren tetanogenic adj.
Optics
kırmızı, yeşil ve mavi renkli üç ışığı meydana getiren değerlerden tristimulus adj.
kırmızı, yeşil ve mavi renkli üç ışığı meydana getiren değerlerle ilgili tristimulus adj.
Physics
atomları meydana getiren parçacıklar elementary particles n.
nükleer füzyon reaktöründe reaksiyonları meydana getiren enerji ile reaksiyonların ortaya çıkardığı enerjinin eşit olması breakeven n.
Chemistry
tam hidrolizde dört monosakkarit molekülü meydana getiren karbonhidrat tetrasaccharide n.
alfa-truksilik asit meydana getiren bir izomerik amorf alkaloid truxilline n.
beta-truksilik asit meydana getiren bir izomerik amorf alkaloid truxilline n.
alfa-truksilik asit meydana getiren bir izomerik amorf alkaloid alpha-truxilline n.
beta-truksilik asit meydana getiren bir izomerik amorf alkaloid beta-truxilline n.
n-hidroksisukkinimidin etil tuzunu meydana getiren kristalli beyaz bir madde malamethane n.
güneş ve benzeri ışınların nüfuz etmesi sonucu kimyasal değişikler meydana getiren tithonic adj.
Biology
birden fazla spor hücresi bulunan bitkilerin dişi gametofitleri meydana getiren sporları megaspore n.
çiçekli bitkilerde embriyon kesesini meydana getiren hücre megaspore n.
mezoblastın bağ dokuları meydana getiren ve kan üreten bölümü mesenchyma n.
pürüzlü ve düz yüzeyli koloniler meydana getiren rough adj.
melez yavrular meydana getiren canlılar nesline ait veya ilgili parental adj.
Astronomy
çift yıldızı meydana getiren iki öğeden daha sönük olanı companion n.
çift yıldızı meydana getiren iki yıldızdan daha düşük kütleli veya sönük olanı secondary n.
Botanic
içinde teliosporların oluştuğu, bazı pas mantarlarının spor meydana getiren gövdesi telium n.
odunda beyaz çürük meydana getiren mantar tinder fungus n.
şemsiyeyi meydana getiren küçük ikincil şemsiyelere verilen ad umbellule n.
umbeli meydana getiren küçük ikincil umbellere verilen ad umbellule n.
makrosporları meydana getiren bir yapı macrosporangium n.
makrosporları meydana getiren bir yapı megasporangium n.
epidermisi meydana getiren birincil meristem protoderm n.
bitkilerde hastalık meydana getiren phytopathogenic adj.
Social Sciences
anglosaksonları meydana getiren alman halkının mensubu kimse angle n.
Linguistics
dilbilimsel yapıyı meydana getiren unsurlar constituency n.
dilbilimsel yapıyı meydana getiren unsur constituent n.
yazılı tüm bir cümleyi meydana getiren kelime grubunu fark edebilme becerisi sentence sense n.
History
malay birliği'ni ve malay federasyonu'nu meydana getiren, malakka yarımadası'nın eski eyaletleri malay states n.
Religious
dini ritüellerle bağdaştırılan, hızla döndürüldüğünde kükreme sesi meydana getiren bir tür ahşap çıta rhombos n.
Philosophy
(aristoteles'e göre) gerçekliği meydana getiren eylemleri şekillendiren potansiyel töz matter n.
Geography
dünya'nın flora ve faunasındaki değişimlerin, birçok organizmayı yok eden ve yeni türler meydana getiren yıkıcı olaylardan kaynaklandığı görüşü neo-catastrophism n.
malay birliği'ni ve malay federasyonu'nu meydana getiren, malakka yarımadası'nın eski eyaletleri malay states n.
Geology
jeolojik bir formasyonu meydana getiren küçük stratigrafik birim member n.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden algoman adj.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili algoman adj.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden algomian adj.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili algomian adj.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden algomic adj.
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili algomic adj.
Military
kıyıyı meydana getiren elementlerin karışımı beach composition n.
Entomology
böceklerin yumurtlama borusunu meydana getiren sert kısımlardan biri rhabdite n.
rabdomu meydana getiren çok sayıdaki bölümden her biri rhabdomere n.