Turkish | English | |
---|---|---|
General | ||
General | yaşarken | in his life adv. |
General | yaşarken | on live adv. |
Turkish | English | |
---|---|---|
General | ||
General | önceden tayin etmek (yaşarken başına gelecekleri) | predestine v. |
Idioms | ||
Idioms | (yaşarken) it gibi sürünmek | lead a dog's life v. |
Idioms | (yaşarken) it gibi sürünmek | live a dog's life v. |
Speaking | ||
Speaking | onu yaşarken/canlı gören son insanlar | the last people to see him alive expr. |
Law | ||
Law | karısı henüz yaşarken çocukları olması halinde kocanın karısının malları üzerinde sahip olduğu beklenen ayni hak | curtesy initiate n. |
Politics | ||
Politics | ab üyesi ülkelerde bir ülkede yaşarken diğer bir ülkede çalışan işçi | frontier worker n. |
Biology | ||
Biology | organizmanın yaşarken edindiği adaptif özelliklerin yavrularına aktarıldığı teorisi | neo-lamarckism n. |
Biology | organizmanın yaşarken edindiği adaptif özelliklerin yavrularına aktarıldığı teorisine dayanan | neo-lamarckian adj. |
Latin | ||
Latin | yaşarken yapılan hibe | gift inter vivos n. |