1 |
flash |
yanıp sönmek |
v. |
|
- The alarm went off and a red light started flashing.
- Alarm durdu ve kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı.
- Red and blue lights started flashing in the rearview mirror.
- Kırmızı ve mavi ışıklar dikiz aynasında yanıp sönmeye başladı.
- Suddenly, red and blue lights start flashing behind us.
- Birden arkamızda kırmızı ve mavi ışıklar yanıp sönmeye başladı.
- Red and blue lights flashed behind them.
- Onların arkasında kırmızı ve mavi ışıklar yanıp sönüyordu.
- The lighthouse flashes every twelve seconds.
- Deniz feneri her on iki saniyede bir yanıp sönüyor.
- The lighthouse flashes every twelve seconds.
- Fener her 12 saniyede bir yanıp sönüyor.
- Red and blue lights flashed in Tom's rearview mirror.
- Tom'un dikiz aynasında kırmızı ve mavi ışıklar yanıp sönüyordu.
- Do not cross the road when the green man is flashing.
- Yeşil adam yanıp sönerken yolu geçmeyin.
- Red and blue lights started flashing in the rearview mirror.
- Dikiz aynasında kırmızı ve mavi ışıklar yanıp sönmeye başladı.
- The alarm went off and a red light started flashing.
- Alarm çaldı ve kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı.
- Suddenly, red and blue lights start flashing behind us.
- Birdenbire, kırmızı ve mavi ışıklar arkamızda yanıp sönmeye başlar.
- Do not cross the road when the green man is flashing.
- Yeşil adam yanıp sönerken yolun karşısına geçmeyin.
- Why is that light flashing?
- Bu ışık neden yanıp sönüyor?
- Why's the yellow light flashing?
- Sarı ışık neden yanıp sönüyor?
Show More (11)
|
2 |
flash |
flaş |
n. |
|
- Should I take the picture with or without flash?
- Fotoğrafı flaşlı mı çekeyim, flaşsız mı?
- Flash photography is not permitted beyond this point.
- Bu noktadan sonra flaşlı fotoğraf çekimine izin verilmiyor.
- Is it all right to use a flash here?
- Burada flaş kullanmamın bir sakıncası var mı?
- Sami saw the flash.
- Sami flaşı gördü.
- The flash wasn't working, so he couldn't take a picture in the dark.
- Flaş çalışmıyordu, bu yüzden karanlıkta fotoğraf çekemedi.
- The flash was reflected in the bottle.
- Flaş şişeye yansıdı.
Show More (3)
|
3 |
flash |
parlamak |
v. |
|
- Flashes of desire might create adverse effects because a "want" will push you to risk.
- Arzu parlamaları olumsuz etkiler yaratabilir çünkü bir "arzu" sizi riske itecektir.
- Red and blue lights flashed in Tom's rearview mirror.
- Tom'un dikiz aynasında kırmızı ve mavi ışıklar parladı.
- Red and blue lights flashed behind them.
- Kırmızı ve mavi ışıklar arkalarında parladı.
- Why is that light flashing?
- O ışık neden parlıyor.
- Why's the yellow light flashing?
- Neden sarı ışık parlıyor?
Show More (2)
|
4 |
flash |
yakmak |
v. |
|
- Tom flashed his headlights at Mary.
- Tom farlarını Mary'ye doğru yaktı.
- Tom flashed his headlights.
- Tom farlarını yaktı.
- Did you flash your lights?
- Işıklarını yaktın mı?
Show More (0)
|
5 |
flash |
parıltı |
n. |
|
- The bomb exploded with a blinding flash.
- Bomba kör edici bir parıltıyla patladı.
- The object flew away to the south, giving out flashes of light.
- Cisim ışık parıltıları saçarak güneye doğru uçtu.
Show More (-1)
|
6 |
flash |
parlama |
n. |
|
- The bomb exploded with a blinding flash.
- Bomba kör edici bir parlamayla patladı.
Show More (-2)
|
7 |
flash |
şimşek |
n. |
|
- The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.
Show More (-2)
|
8 |
flash |
şimşek çakmak |
v. |
|
- The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşek çakması gök gürültüsü sesinden önce gelir.
Show More (-2)
|
9 |
flash |
ışıltı |
n. |
|
- The flash was reflected in the bottle.
- Işıltı şişede yansıdı.
Show More (-2)
|
10 |
flash |
ani |
adj. |
|
- Dozens of people have died in flash floods triggered by torrential rain.
- Sağanak yağmurun tetiklediği ani sellerde düzinelerce insan öldü.
Show More (-2)
|