1 |
every |
her |
adj. |
|
- Every student must fill in this form.
- Her öğrenci bu formu doldurmalı.
- Carl attends the meetings every week.
- Carl her hafta toplantılara katılıyor.
- There are gas stations every 30 miles along the highway.
- Otoyol boyunca her 30 milde bir benzin istasyonu var.
- We have every right to oppose this colonial war.
- Bu sömürgeci savaşa karşı çıkmak için her türlü hakka sahibiz.
- For example, we allow 5.500 children to die every day because of polluted air, polluted food and polluted water.
- Örneğin, kirli hava, kirli gıda ve kirli su nedeniyle her gün 5.500 çocuğun ölmesine izin veriyoruz.
- Is it meant to mean that there is to be an amendment to the Treaties every ten years?
- Bu, her on yılda bir Antlaşmalarda değişiklik yapılması gerektiği anlamına mı geliyor?
- You know that I have repeated this request during every Budget procedure; it has become a familiar refrain.
- Bu talebimi her bütçe görüşmesinde tekrarladığımı biliyorsunuz; bu artık tanıdık bir nakarat haline geldi.
- I understand the concerns felt every time the word 'new' is mentioned.
- Yeni' kelimesinden her bahsedildiğinde duyulan endişeleri anlıyorum.
- In a way, every meeting prior to Johannesburg is the cause of ever increasing depression.
- Bir bakıma Johannesburg'dan önceki her toplantı giderek artan bir depresyona neden oluyor.
- There is also every reason to use the TEN funds for the reconstruction work.
- TEN fonlarının yeniden yapılandırma çalışmaları için kullanılması için de her türlü neden vardır.
- This is, in fact, something we have always pointed out for every amendment to this directive.
- Aslında bu, bu yönergede yapılan her değişiklik için her zaman belirttiğimiz bir şeydir.
- The committee of which I am Chairman has made every endeavour to find a balanced solution.
- Başkanı olduğum komite dengeli bir çözüm bulmak için her türlü çabayı göstermiştir.
- Out of every 100 tonnes of fish caught, 90 tonnes are being thrown back dead into the water.
- Yakalanan her 100 ton balığın 90 tonu ölü olarak suya geri atılıyor.
- This does not automatically mean that every criticism should be accepted as valid.
- Bu, her eleştirinin otomatik olarak geçerli kabul edilmesi gerektiği anlamına gelmez.
- Our argument that proportional representation should be obligatory in every Member State is accepted.
- Nispi temsilin her Üye Devlette zorunlu olması gerektiği yönündeki argümanımız kabul edilmektedir.
- In every instance so far, the European Parliament has delivered on time.
- Avrupa Parlamentosu bugüne kadarki her örnekte görevini zamanında yerine getirmiştir.
- Hence there is certainly every reason to introduce more far-reaching regional provisions.
- Bu nedenle, daha geniş kapsamlı bölgesel hükümler getirmek için kesinlikle her türlü neden vardır.
- You do not buy a computer every day, so there is no problem there at all, because those prices have been lowered.
- Her gün bilgisayar almıyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok, çünkü o fiyatlar düşürüldü.
- We must face up to our responsibilities and make every effort to bring an immediate end to this massacre.
- Sorumluluklarımızla yüzleşmeli ve bu katliama derhal son vermek için her türlü çabayı göstermeliyiz.
- There is also every reason to use the TEN funds for the reconstruction work.
- Ayrıca TEN fonlarının yeniden yapılandırma çalışmaları için kullanılması için her türlü neden mevcuttur.
- Every three seconds, a child dies of malnutrition.
- Her üç saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor.
- In a way, every meeting prior to Johannesburg is the cause of ever increasing depression.
- Bir bakıma, Johannesburg'dan önceki her toplantı giderek artan bir depresyona neden olmaktadır.
- Every time you fly, you can buy a climate certificate to balance out the emission of CO2 from your trip.
- Her uçtuğunuzda, seyahatinizden kaynaklanan CO2 emisyonunu dengelemek için bir iklim sertifikası satın alabilirsiniz.
- During the training it will most likely not be possible to cover every conceivable traffic situation.
- Eğitim sırasında akla gelebilecek her türlü trafik durumunu ele almak büyük olasılıkla mümkün olmayacaktır.
- Consumers vote with their wallet every day, and people's awareness of safety matters should not be underrated.
- Tüketiciler her gün cüzdanlarıyla oy kullanmaktadır ve insanların güvenlik konularındaki farkındalığı küçümsenmemelidir.
- For example, you do not pay your rent every day, so there is no problem there.
- Mesela her gün kiranızı ödemiyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok.
- Every complacent policy simply strengthens the extremist elements in the Laotian regime.
- Her kayıtsız politika Laos rejimindeki aşırılık yanlısı unsurları güçlendirmektedir.
- We support every conceivable peaceful step towards disarming Iraq and getting it to cooperate.
- Irak'ın silahsızlandırılması ve işbirliği yapması yönünde atılabilecek her türlü barışçıl adımı destekliyoruz.
- The Scottish breast-screening programme currently invites eligible women aged 50-64 every three years.
- İskoçya meme tarama programı şu anda her üç yılda bir 50-64 yaş arası uygun kadınları davet etmektedir.
- I hope that he will promote this dialogue at every given opportunity.
- Kendisinin her fırsatta bu diyaloğu teşvik edeceğini umuyorum.
- It must be clear to us that this draft constitution represents a considerable advance in almost every area.
- Bu anayasa taslağının hemen her alanda kayda değer bir ilerlemeyi temsil ettiği bizim için açık olmalıdır.
- I still learn something new every day using my computer.
- Bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum.
- That law has saved an average of 7 lives every day.
- Bu yasa her gün ortalama 7 hayat kurtarmıştır.
- Every state must have equal rights and possibilities in the Union.
- Birlik içerisinde her devlet eşit hak ve imkânlara sahip olmalıdır.
- Every journey begins with a first step.
- Her yolculuk bir ilk adımla başlar.
- There is every possibility that this can succeed.
- Bunun başarılı olması için her türlü olasılık vardır.
- That is why we have every reason to thank you so warmly today!
- Bu nedenle bugün size içtenlikle teşekkür etmek için her türlü nedene sahibiz!
- Bullying exists in every country of the European Union, in all sectors, and even in the EU institutions themselves.
- Zorbalık Avrupa Birliği'nin her ülkesinde, tüm sektörlerde ve hatta AB kurumlarının kendisinde bile mevcuttur.
- The Presidency is making every endeavour to this effect.
- Başkanlık bu yönde her türlü çabayı göstermektedir.
- We have all made every effort to meet the budgetary conditions.
- Hepimiz bütçe koşullarını karşılamak için her türlü çabayı gösterdik.
- We shall grab every possible opportunity for fruitful cooperation between us.
- Aramızda verimli bir işbirliği için mümkün olan her fırsatı değerlendirmeliyiz.
- Today every nation in Europe, although not every government, is against this fruitless, futile war.
- Bugün Avrupa'daki her ulus, her hükûmet olmasa da, bu sonuçsuz ve nafile savaşa karşıdır.
- Needless to say, not every innovation is immediately accessible to the public at large.
- Her yeniliğin kamuoyu tarafından hemen erişilebilir olmadığını söylemeye gerek yok.
- Every citizen is entitled to this information.
- Her vatandaşın bu bilgileri alma hakkı vardır.
- Needless to say, not every innovation is immediately accessible to the public at large.
- Söylemeye gerek yok ki, her inovasyon halkın geneli için hemen erişilebilir değildir.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi hala bu durumdan etkilenmektedir.
- However, there is plenty more scope for improvement in every country.
- Bununla birlikte, her ülkede iyileştirme için çok daha fazla alan bulunmaktadır.
- I welcome the fact that the applicable control measures are based on objectives that are set every three years.
- Uygulanabilir kontrol tedbirlerinin her üç yılda bir belirlenen hedeflere dayandırılmasını memnuniyetle karşılıyorum.
- So it is the Council that obstructs every sensible solution!
- Yani her mantıklı çözümü engelleyen şey Konsey'dir!
- Article 1 of the Charter, which emphasises the dignity of every human being, is key.
- Şart'ın her insanın onurunu vurgulayan 1. Maddesi kilit öneme sahiptir.
- Mr Verheugen has every reason to be pleased with the great job he has done.
- Bay Verheugen'in yaptığı harika işten memnun olmak için her türlü nedeni var.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten yoruldular!
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün artırılmalıdır.
- We made that point strongly in every country we went to.
- Gittiğimiz her ülkede bu konuyu güçlü bir şekilde dile getirdik.
- Every democrat and, consequently, every journalist worthy of the name should welcome this crucial principle.
- Her demokrat ve dolayısıyla adına yakışır her gazeteci bu önemli ilkeyi memnuniyetle karşılamalıdır.
- Landmines kill, every day and in many countries.
- Mayınlar her gün ve birçok ülkede öldürüyor.
- Peace is not something we can take for granted; we have to work on it every day.
- Barış hafife alabileceğimiz bir şey değildir; her gün üzerinde çalışmamız gerekir.
- The data is required every three years.
- Her üç yılda bir veri toplanması gerekmektedir.
- Every effort must be made to secure the maximum number of jobs.
- Maksimum sayıda işi güvence altına almak için her türlü çaba gösterilmelidir.
- Every form of human life must be treated with due respect.
- İnsan yaşamının her türüne gereken saygı gösterilmelidir.
- We can see advances being made in every country towards coordination.
- Her ülkede koordinasyon yönünde ilerlemeler kaydedildiğini görebiliyoruz.
- The court deserves support from every state in the world, without exception.
- Mahkeme, istisnasız dünyadaki her devletin desteğini hak etmektedir.
- We can, however, ask that every effort be made to stave off a crisis.
- Bununla birlikte bir krizi önlemek için her türlü çabanın gösterilmesini isteyebiliriz.
- We are following very closely every activity there.
- Buradaki her faaliyeti çok yakından takip ediyoruz.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı AP üyesi arkadaşlarımızın dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapmasına izin veren bir ruhsat mı?
- We must make ourselves heard and seize every opportunity to do so.
- Sesimizi duyurmalı ve bunun için her fırsatı değerlendirmeliyiz.
- Their desire to remain neutral must be respected in every way.
- Tarafsız kalma arzularına her şekilde saygı gösterilmelidir.
- It goes without saying that the members of my group wish to pay their respects to each and every one of the victims.
- Grubumun üyelerinin kurbanların her birine saygılarını sunmak istediğini söylemeye gerek yok.
- This survey shows that 92 out of every 100 pupils in Swedish schools have not even tried drugs.
- Bu araştırma İsveç okullarındaki her 100 öğrenciden 92'sinin uyuşturucuyu hiç denemediğini gösteriyor.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle ben sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- No, equal treatment would naturally have been absurd in every one of those cases.
- Hayır, eşit muamele doğal olarak bu vakaların her birinde saçma olurdu.
- However, every new superficial movement will result in a new domino effect with unforeseeable consequences.
- Ancak her yeni yüzeysel hareket, öngörülemeyen sonuçlara yol açacak yeni bir domino etkisi yaratacaktır.
- We know that in Chechnya people are being abducted, killed and abused every day.
- Çeçenistan'da her gün insanların kaçırıldığını, öldürüldüğünü ve istismara uğradığını biliyoruz.
- The environment is difficult, politically, and in every other sense of the word.
- Ortam, siyasi açıdan ve kelimenin diğer her anlamıyla zor.
- I wish we could have sign language interpretation every plenary session, for every report.
- Keşke her genel kurul oturumunda, her rapor için işaret dili tercümesine sahip olabilseydik.
- The government says that a veterinary inspector worked closely at every slaughter.
- Hükümet, her kesimde bir veteriner müfettişin titizlikle çalıştığını söylüyor.
- It would therefore be a big step forward if every Member State were to develop such a database.
- Bu nedenle her Üye Devletin böyle bir veri tabanı geliştirmesi ileriye doğru atılmış büyük bir adım olacaktır.
- There are many committees in this Parliament, which do not have representation from every Member State.
- Bu Parlamentoda her Üye Devletten temsilci bulundurmayan çok sayıda komite bulunmaktadır.
- We cannot deal with every point here today.
- Bugün burada her noktayı ele alamayız.
- The Presidency therefore confirms that it will make every endeavour to this effect.
- Bu nedenle Başkanlık bu yönde her türlü çabayı göstereceğini teyit etmektedir.
- Every execution is an irreversible act, and that makes it so extraordinary.
- Her infaz geri dönüşü olmayan bir eylemdir ve bu da onu olağanüstü kılar.
- To start with, the head of government in Romania reacted as perhaps every head of government in the world would react.
- Başlangıç olarak Romanya'daki hükûmet başkanı belki de dünyadaki her hükümet başkanının göstereceği tepkiyi gösterdi.
- There is every reason why the European Union should support Greenland.
- Avrupa Birliği'nin Grönland'ı desteklemesi için her türlü neden vardır.
- We support every conceivable peaceful step towards disarming Iraq and getting it to cooperate.
- Irak'ın silahsızlandırılması ve iş birliği yapması yönünde atılabilecek her türlü barışçıl adımı destekliyoruz.
- We must give it every assistance to achieve this ambition.
- Bu hedefe ulaşması için Birliğe her türlü desteği vermeliyiz.
- Having said that, every innovation has to be assessed in the light of the objectives being sought.
- Bununla birlikte, her yenilik, ulaşılmak istenen hedefler ışığında değerlendirilmelidir.
- She has made every effort to find a consensus position.
- Bir uzlaşı tutumu bulmak için her türlü çabayı göstermiştir.
- Perhaps in future every Member of this House could explain exactly which hat they are wearing when they address us.
- Belki de gelecekte bu Meclisin her Üyesi bize hitap ederken tam olarak hangi tutumu desteklediğini açıklayabilir.
- That will not happen with every country simultaneously.
- Bu her ülkeyle aynı anda olmayacak.
- Every day, mines are removed, and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar çıkarılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- Every Presidency is characterised by certain important elements.
- Her Başkanlık bazı önemli unsurlarla karakterize edilir.
- Every serious attempt to do something about this deserves our support.
- Bu konuda bir şeyler yapmaya yönelik her ciddi girişim desteğimizi hak etmektedir.
- Thirdly, better regulation means that the effects of every legislative proposal must be examined.
- Üçüncü olarak, daha iyi düzenleme, her yasa teklifinin etkilerinin incelenmesi gerektiği anlamına gelir.
- Every citizen wants action on radioactive waste.
- Her vatandaş radyoaktif atık konusunda harekete geçilmesini istiyor.
- Every haulier is better off using environmentally-friendly vehicles because he needs to use fewer ecopoints.
- Her nakliyeci çevre dostu araçlar kullansa daha iyi olur çünkü daha az eko-nokta kullanması gerekir.
- AIDS can be avoided, however, and that is worth every effort.
- Ancak AIDS önlenebilir ve bu her türlü çabaya değer.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall, resounds through every space.
- Gürültü sınır tanımaz; gürültü her duvarı delip geçer, her mekanda yankılanır.
- We want stable, transparent, integrated and efficient European markets for every consumer and investor.
- Her tüketici ve yatırımcı için istikrarlı, şeffaf, entegre ve verimli Avrupa piyasaları istiyoruz.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı milletvekili arkadaşların dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapabilmesi için bir ruhsat mı?
- In other words, it will objectively destroy every possibility of founding an independent Palestinian state.
- Başka bir deyişle bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü olasılığı nesnel olarak yok edecektir.
- We should be wearing them every day for the victims of these killer diseases.
- Bu katil hastalıkların kurbanları için onları her gün giymeliyiz.
- Every accident involving petroleum products is a catastrophe we cannot afford.
- Petrol ürünlerinin karıştığı her kaza, göze alamayacağımız bir felakettir.
- Of course, every Member is allowed to vote as they so wish.
- Elbette her Üye dilediği gibi oy kullanabilir.
- We have to sit examinations every day and prove that we believe in it.
- Her gün sınavlara girmek ve buna inandığımızı kanıtlamak zorundayız.
- Every railway company is sticking to its own practices and systems.
- Her demiryolu şirketi kendi uygulamalarına ve sistemlerine sadık kalıyor.
- This is true in particular of the goods we purchase every day.
- Bu durum özellikle her gün satın aldığımız ürünler için geçerlidir.
- But we do not agree entirely on every point.
- Ancak her noktada tamamen hemfikir değiliz.
- It is financial blackmail, and it offends every aspect of international law.
- Bu mali bir şantajdır ve uluslararası hukukun her yönüne aykırıdır.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Bizim her beş yılda bir seçildiğimizi, ancak otomobil endüstrisinin her gün seçim yaptığını unutmamalıyız.
- I am not implying that we should support every position adopted by the United States.
- Birleşik Devletler tarafından benimsenen her pozisyonu desteklememiz gerektiğini ima etmiyorum.
- The decision, though, as to whether or not to scrap a vessel, is one that every fisherman will have to take for himself.
- Bununla birlikte, bir tekneyi hurdaya çıkarıp çıkarmama kararı, her balıkçının kendi vermesi gereken bir karardır.
- It is financial blackmail and it offends every aspect of international law.
- Bu finansal bir şantajdır ve uluslararası hukukun her yönüne aykırıdır.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi bu hastalıktan etkilenmeye devam ediyor.
- The economic situation in the country has never been so bad and is worsening every day.
- Ülkedeki ekonomik durum hiç bu kadar kötü olmamıştı ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor.
- Every freedom is based on a balance.
- Her özgürlük bir denge üzerine kuruludur.
- Not every bad thing that happens is an opportunity to heap censure on a specific regime.
- Yaşanan her kötü şey, belirli bir rejimi kınamak için bir fırsat değildir.
- There is every reason to turn up the pressure several notches after four years of plodding along.
- Dört yıl boyunca ağır aksak ilerledikten sonra baskıyı birkaç kademe arttırmak için her türlü neden var.
- Today we are debating a subject that affects every consumer, every citizen in the European Union.
- Bugün Avrupa Birliği'ndeki her tüketiciyi, her vatandaşı etkileyen bir konuyu tartışıyoruz.
- In our countries, there is one boat for every seven inhabitants, so this is an important source of employment for us.
- Ülkelerimizde her yedi kişiye bir tekne düşmektedir; dolayısıyla bu bizim için önemli bir istihdam kaynağıdır.
- There is therefore every good reason to return to these issues.
- Dolayısıyla bu konulara geri dönmek için her türlü iyi neden vardır.
- Every attempt should now be made, however, to prevent FMD from being imported.
- Ancak artık şap hastalığının ithal edilmesini önlemek için her türlü çaba gösterilmelidir.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- It is therefore very important to steer clear of every tendency to make plenary's work bureaucratic.
- Bu nedenle genel kurul çalışmalarını bürokratik hale getirecek her türlü eğilimden uzak durmak çok önemlidir.
- Furthermore, a regular follow-up every couple of weeks has been announced.
- Ayrıca, her iki haftada bir düzenli olarak takip edileceği duyuruldu.
- The EU Regulation makes the rules the same in every country.
- AB Yönetmeliği kuralları her ülkede aynı hale getirmektedir.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall and resounds through every space.
- Gürültü hiçbir sınıra saygı duymaz; gürültü her duvarı deler ve her alanda yankılanır.
- If you include sailing boats and rowing boats, there is one boat for every 70 citizens.
- Yelkenli ve kürekli tekneleri de dahil ederseniz her 70 vatandaşa bir tekne düşmektedir.
- I call upon you to make every effort to bring this about.
- Bunu gerçekleştirmek için her türlü çabayı göstermeye çağırıyorum.
- Accordingly, every life deserves the best possible protection and care from the cradle to the grave.
- Buna göre, her yaşam beşikten mezara kadar mümkün olan en iyi koruma ve bakımı hak etmektedir.
- Every gardener knows that peat is a biodegradable product.
- Her bahçıvan torfun biyolojik olarak parçalanabilen bir ürün olduğunu bilir.
- I wish it every success in doing so.
- Bu konuda her türlü başarıyı diliyorum.
- Of course, not every consumer will walk into the manufacturer's premises to ask about production methods.
- Elbette her tüketici, üretim yöntemlerini sormak için üreticinin tesislerine gitmeyecektir.
- Policy is laid down every five years by the State Planning Organisation, which reports to the Prime Minister.
- Politika, her beş yılda bir, Başbakana bağlı olan Devlet Planlama Teşkilatı tarafından belirlenmektedir.
- We can see advances being made in every country towards coordination.
- Her ülkede koordinasyon yönünde ilerlemeler kaydedildiğini görebiliriz.
- The Member States' Ministers of Education are aware of this and raise the point at every Education Council meeting.
- Üye Devletlerin Eğitim Bakanları bunun farkındadır ve her Eğitim Konseyi toplantısında bu konuyu gündeme getirmektedir.
- One of the school initiatives was that there should be one computer for every 15 pupils.
- Okul girişimlerinden biri, her 15 öğrenciye bir bilgisayar düşmesi gerektiği yönündeydi.
- As regards last year's budget, the Commission had had every opportunity.
- Geçen yılın bütçesiyle ilgili olarak, Komisyon'un her türlü fırsatı vardı.
- It is not only the construction industry that suffers from accidents every day of the week.
- Haftanın her günü kazalardan muzdarip olan sadece inşaat sektörü değildir.
- In the case of the Council, it even has to be performed within each and every one of the fifteen governments.
- Konsey söz konusu olduğunda bu işlemin on beş hükümetin her biri bünyesinde gerçekleştirilmesi bile gerekmektedir.
- I have to say that I was expecting every group to ask me for this minute of speaking time.
- Şunu söylemeliyim ki, her grubun benden bir dakikalık konuşma süresi istemesini bekliyordum.
- The Bank therefore should not attempt to operate in the same way in every country.
- Bu nedenle Banka her ülkede aynı şekilde faaliyet göstermeye çalışmamalıdır.
- We can see this destruction taking place every day.
- Bu tahribatın her gün gerçekleştiğini görebiliyoruz.
- Every failed summit does more harm than good, as it brings on a mood of resignation.
- Başarısızlıkla sonuçlanan her zirve, bir yılgınlık havasına yol açtığı için yarardan çok zarar getirir.
- The rapporteur has made every effort to reach consensus.
- Raportör uzlaşmaya varmak için her türlü çabayı göstermiştir.
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde Avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün arttırılmalıdır.
- Article 28 obliges every Member State to guarantee free trade, and this article is being quite openly breached.
- 28. Madde her Üye Devlete serbest ticareti garanti etme yükümlülüğü getirmektedir ve bu madde açıkça ihlal edilmektedir.
- We are assured by the city authorities that they will assist us in every way to minimise the inconvenience.
- Şehir yetkilileri, rahatsızlığı en aza indirmek için bize her şekilde yardımcı olacakları konusunda güvence verdiler.
- The Commission is as strongly opposed as every Member who has spoken to the use of cruel and discriminatory punishments.
- Komisyon, zalimane ve ayrımcı cezaların uygulanmasına, söz alan her Üye gibi şiddetle karşı çıkmaktadır.
- As every parent knows, young children put absolutely everything in their mouths.
- Her ebeveynin bildiği gibi, küçük çocuklar ağızlarına kesinlikle her şeyi koyarlar.
- There are harmonised standards in almost every other aspect of European industry.
- Avrupa sanayisinin hemen her alanında uyumlaştırılmış standartlar vardır.
- I am not implying that we should support every position adopted by the United States.
- ABD tarafından benimsenen her tutumu desteklememiz gerektiğini ima etmiyorum.
- Every Member will continue to be able to insist on his or her own language in all instances.
- Her Üye, her durumda kendi dilinde ısrarcı olmaya devam edecektir.
- I think that I can say that progress has been made in each and every one of these areas.
- Sanırım bu alanların her birinde ilerleme kaydedildiğini söyleyebilirim.
- It goes without saying that the members of my group wish to pay their respects to each and every one of the victims.
- Grubumun üyelerinin kurbanların her birine saygılarını sunmak istediklerini söylemeye gerek yok.
- That it is the alpha and omega of every peace policy.
- Bu, her barış politikasının en önemli bileşenidir.
- Hence there is certainly every reason to introduce more far-reaching regional provisions.
- Dolayısıyla daha geniş kapsamlı bölgesel hükümler getirmek için kesinlikle her türlü neden var.
- The fight against violence was put on every country's agenda.
- Şiddetle mücadele her ülkenin gündemine girdi.
- Ten years ago coffee-producing countries received around one-third of every dollar spent on coffee.
- On yıl önce kahve üreticisi ülkeler kahve için harcanan her doların yaklaşık üçte birini alıyordu.
- We made that point strongly in every country we went to.
- Gittiğimiz her ülkede bu noktayı güçlü bir şekilde dile getirdik.
- It must be combated by every means available wherever it arises.
- Ortaya çıktığı her yerde mevcut her türlü araçla mücadele edilmelidir.
- Every mother and father must be entitled to return to her or his own work after parental leave.
- Her anne ve baba, ebeveyn izninden sonra kendi işine dönme hakkına sahip olmalıdır.
- Does, for example, every government state that there is no EU competence without the Member States' consent?
- Örneğin, her hükümet Üye Devletlerin rızası olmadan AB'nin hiçbir yetkisi olmadığını belirtiyor mu?
- Ultimately, we are concerned here with respect and the equal value of every person.
- Nihayetinde burada söz konusu olan saygı ve her insanın eşit değerde olmasıdır.
- But the mesh is so wide that every salmon slips through.
- Ama ağ o kadar geniş ki her somon balığı geçebiliyor.
- We believe that every option must be exhausted to achieve a peaceful solution here.
- Burada barışçıl bir çözüme ulaşmak için her seçeneğin tüketilmesi gerektiğine inanıyoruz.
- European and worldwide support for their cause is weakened with every suicide bombing.
- Her intihar saldırısında Avrupa'nın ve dünyanın davalarına verdiği destek zayıflamaktadır.
- As a sincere Europhile, it pains me every time I come across this culture of secrecy.
- Samimi bir Avrupa hayranı olarak bu gizlilik kültürüyle her karşılaştığımda üzülüyorum.
- It is the same alliance every time, and that does not improve matters.
- Her seferinde aynı ittifak söz konusu ve bu da durumu iyileştirmiyor.
- Will you resign every time?
- Her seferinde istifa edecek misiniz?
- Commissioner Vitorino deserves every support for his excellent helmsmanship in this matter.
- Komisyon Üyesi Vitorino, bu konudaki mükemmel yönetiminden dolayı her türlü desteği hak etmektedir.
- Action is needed, on the part of all of and us at every political level.
- Her siyasi düzeyde hepimizin harekete geçmesi gerekmektedir.
- A growing number of atrocities committed by the army against the civilian population is also reported every day.
- Ordu tarafından sivil halka karşı işlenen ve her geçen gün artan sayıda zulüm de rapor edilmektedir.
- How can we monitor every link in the production chain?
- Üretim zincirindeki her halkayı nasıl izleyebiliriz?
- Physical, sexual or psychological violence exists in every country in the EU.
- Fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet AB'deki her ülkede mevcuttur.
- There needs to be a referendum on this subject in every Member State.
- Bu konuda her Üye Devlette bir referandum yapılmalıdır.
- The old saying is true here that not every problem in Europe is a problem for Europe.
- Avrupa'daki her sorunun Avrupa'nın sorunu olmadığına dair eski bir söz burada da geçerlidir.
- However, the situation is far from qualifying as stable from every side.
- Ancak durum her açıdan istikrarlı olarak nitelendirilmekten uzaktır.
- So there is no point in carrying on as if every ship were going to disappear.
- Yani her gemi yok olacakmış gibi devam etmenin bir anlamı yok.
- These rights are not as obvious in every country in our world.
- Bu haklar dünyamızdaki her ülkede bu kadar açık değildir.
- Why is it that not every business or private individual pays tax on the profits it or they make?
- Neden her işletme ya da özel kişi elde ettiği kar üzerinden vergi ödemiyor?
- We should not define the concept of human rights so widely that every human desire and affliction is embraced.
- İnsan hakları kavramını, her türlü insani arzu ve sıkıntıyı kucaklayacak kadar geniş tanımlamamalıyız.
- We cannot invent a new priority every financial year, so I am sticking to this one.
- Her mali yılda yeni bir öncelik icat edemeyiz, bu yüzden bu önceliğe bağlı kalıyorum.
- We must try to alleviate the suffering by immediately making every effort to provide humanitarian aid.
- İnsani yardım sağlamak için derhal her türlü çabayı göstererek acıları hafifletmeye çalışmalıyız.
- We have honoured every commitment on that and we will continue to do so.
- Bu konuda verdiğimiz her taahhüdü yerine getirdik ve getirmeye devam edeceğiz.
- As Baroness Ludford has said, every application must be dealt with on its own merits.
- Barones Ludford'un da belirttiği gibi her başvuru kendi esasına göre ele alınmalıdır.
- They are wrong at every time in every place.
- Her zaman ve her yerde yanılıyorlar.
- We will make every effort to complete the decision-making on grant applications within three months.
- Hibe başvurularına ilişkin karar alma sürecini üç ay içerisinde tamamlamak için her türlü çabayı göstereceğiz.
- Every seventh or eighth woman will be affected.
- Her yedinci ya da sekizinci kadın etkilenecek.
- I believe it is the duty of every Member State government to protect the innocent, not the perpetrators of violence.
- Şiddet uygulayanları değil masumları korumanın her Üye Devlet hükümetinin görevi olduğuna inanıyorum.
- We must ensure that our ports and airports are properly controlled in every way.
- Limanlarımızın ve havaalanlarımızın her yönden uygun bir şekilde kontrol edilmesini sağlamalıyız.
- The equal value of every person must, then, also be the criterion for what needs to be done.
- O halde, her insanın eşit değerde olması, yapılması gerekenler için de bir ölçüt olmalıdır.
- Recently, the Charter of Fundamental Rights acknowledged every European citizen's right to good administration.
- Kısa bir süre önce Temel Haklar Şartı, her Avrupa vatandaşının iyi yönetilme hakkını tanımıştır.
- The Corbett reform has been a help, we can see that every lunchtime when it comes to the vote.
- Corbett reformu yardımcı oldu, bunu her öğle vakti oylama söz konusu olduğunda görebiliyoruz.
- This must involve using every instrument to destabilise Saddam Hussein's regime.
- Saddam Hüseyin rejimini istikrarsızlaştırmak için her türlü araç kullanılmalıdır.
- Not every Muslim fails to respect women’s rights, just as not every Muslim is a fundamentalist.
- Her Müslüman köktendinci olmadığı gibi, her Müslüman da kadın haklarına saygı göstermiyor değildir.
- She has made every effort to find a consensus position.
- Bir uzlaşı tutumuna ulaşmak için her türlü çabayı göstermiştir.
- We are not going to mention every illness we have ever suffered in another country.
- Başka bir ülkede yaşadığımız her hastalıktan bahsedecek değiliz.
- In the European Union, someone is diagnosed with it every two and a half minutes.
- Avrupa Birliği'nde her iki buçuk dakikada bir kişiye bu hastalık teşhisi konulmaktadır.
- We always have the option of saying the same thing at every meeting.
- Her toplantıda aynı şeyi söyleme seçeneğimiz her zaman vardır.
- And in every case, the provisions in the bilateral agreements, I must stress, are not affected.
- Ve her durumda, ikili anlaşmalarda yer alan hükümlerin bundan etkilenmeyeceğini vurgulamalıyım.
- There is every reason to believe that the same will apply to the Danish initiative.
- Aynı şeyin Danimarka girişimi için de geçerli olacağına inanmak için her türlü neden vardır.
- We have been wrong every time.
- Her seferinde yanıldık.
- Changes in income and expenditure are entirely a national decision on which every Member State must decide for itself.
- Gelir ve harcamalardaki değişiklikler tamamen her Üye Devletin kendisinin karar vermesi gereken ulusal bir karardır.
- Moreover, not every donor is suitable.
- Üstelik her bağışçı da uygun değil.
- After 11 September, we have every reason to redouble our commitment to multilateralism.
- 11 Eylül'den sonra, çok taraflılığa olan bağlılığımızı iki katına çıkarmak için her türlü nedene sahibiz.
- Not every human act can be priced with a pocket calculator.
- Her insan eylemi ufak bir hesap makinesiyle fiyatlandırılamaz.
- Every railway company sticks to its own practices and systems.
- Her demiryolu şirketi kendi uygulamalarına ve sistemlerine sadık kalmaktadır.
- This is not the case in every country, however.
- Ancak bu durum her ülkede geçerli değildir.
- The auctions issue has provoked discussion and does so every day.
- İhaleler konusu tartışmalara yol açmıştır ve her gün de açmaktadır.
- I hope they will be given every encouragement to do so.
- Umarım bunu yapmaları için kendilerine her türlü teşvik verilir.
- However, the evaluation identifies certain points which are common to every country.
- Ancak değerlendirmede her ülke için ortak olan bazı noktalar tespit edilmiştir.
- We have every reason to believe that Russian interests have been implicated in the Prestige accident.
- Prestige kazasına Rus çıkarlarının karıştığına inanmak için her türlü nedene sahibiz.
- I welcome every opportunity to work with you to create this new world'.
- Bu yeni dünyayı yaratmak üzere sizinle birlikte çalışmak için her fırsatı memnuniyetle karşılıyorum.
- A glance at history shows us that every currency union lacking the backup of political union failed.
- Tarihe baktığımızda, siyasi birliğin desteğinden yoksun her para birliğinin başarısız olduğunu görüyoruz.
- Nevertheless, every country has the right to choose freely how it is going to supply itself with food.
- Bununla birlikte her ülke kendi gıda ihtiyacını nasıl karşılayacağını özgürce seçme hakkına sahiptir.
- This is, in practice, an attack on every small country's right to prevent changes to the Treaty if it wishes to do so.
- Bu, pratikte, her küçük ülkenin, eğer isterse, Antlaşma'da değişiklik yapılmasını engelleme hakkına bir saldırıdır.
- Every day, 24 000 people still die of hunger.
- Her gün 24.000 kişi hala açlıktan ölüyor.
- We must fight torture, terrorism and every crime against humanity.
- İşkence, terörizm ve insanlığa karşı işlenen her suçla mücadele etmeliyiz.
- Their trauma is heightened every day that we fail to give them a satisfactory response.
- Onlara tatmin edici bir yanıt veremediğimiz her gün yaşadıkları travma daha da artıyor.
- It used to be considered normal for every cow to be affected by it occasionally, thereby building up immunity.
- Eskiden her ineğin ara sıra bu hastalığa yakalanması ve böylece bağışıklık kazanması normal kabul edilirdi.
- The data is required every three years.
- Her üç yılda bir veri gerekmektedir.
- We have not done as the Commission said in every respect.
- Her açıdan Komisyon'un söylediği gibi yapmadık.
- Will we put a label on every grain of rice?
- Her pirinç tanesinin üzerine bir etiket mi koyacağız?
- Innovation must be the property of every member of society.
- İnovasyon toplumun her üyesinin malı olmalıdır.
- Every farmer in the enlarged European Union must be aware of that.
- Genişlemiş Avrupa Birliği'ndeki her çiftçi bunun farkında olmalıdır.
- I cannot say that I was entirely happy about the way every part of this procedure went.
- Bu prosedürün her bölümünün gidişatından tamamen memnun olduğumu söyleyemem.
- The President explained in the Committee that he too is not allowed to see every document.
- Başkan Komitede kendisinin de her belgeyi görmesine izin verilmediğini açıkladı.
- We shall grab every possible opportunity for fruitful cooperation between us.
- Aramızda verimli bir işbirliği için mümkün olan her fırsatı değerlendireceğiz.
- Every day, livestock breeders are being forced out of business in the most tragic way.
- Her geçen gün hayvan yetiştiricileri en trajik şekilde işlerinden olmaya zorlanıyor.
- And every country, every nation, must feel equal and secure within this development.
- Ve her ülke, her ulus, bu gelişme içinde kendini eşit ve güvende hissetmelidir.
- Every pressure must be brought to bear to allow International Atomic Energy Agency inspectors back in.
- Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişlerinin geri dönmesi için her türlü baskı yapılmalıdır.
- I use herbal medicines every day of the year.
- Yılın her günü bitkisel ilaçlar kullanıyorum.
- Every day brings fresh evidence of the barbaric behaviour on the part of the state of Israel.
- Her geçen gün İsrail devletinin barbarca davranışlarına dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
- We have to go this laborious way of finding the appropriate instrument for every problem that arises.
- Ortaya çıkan her sorun için uygun enstrümanı bulmak için bu zahmetli yoldan gitmek zorundayız.
- Every word I used was important.
- Kullandığım her kelime önemliydi.
- There are 800 million starving people in the world and 24.000 people die of hunger every day.
- Dünyada 800 milyon aç insan var ve her gün 24.000 kişi açlıktan ölüyor.
- We believe that every effort must be made to optimise the use of the rail infrastructure.
- Demir yolu altyapısının en iyi şekilde kullanılması için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz.
- Every session there are complaints about the accessibility of Strasbourg.
- Her oturumda Strazburg'un erişilebilirliği konusunda şikayetler geliyor.
- Every human life is unique and valuable because it is a gift from God.
- Her insan hayatı eşsiz ve değerlidir çünkü Tanrı'nın bir armağanıdır.
- But we have to defend this peace anew every day, a painful lesson each and every one of us now has to learn.
- Ancak bu barışı her gün yeniden savunmak zorundayız, bu da her birimizin öğrenmesi gereken acı bir ders.
- We cannot stuff money into a new EU piggy bank every time.
- Her seferinde yeni bir AB kumbarasına para dolduramayız.
- In my view, every democracy in the world should have a place in these international institutions.
- Bana göre dünyadaki her demokrasinin bu uluslararası kurumlarda bir yeri olmalıdır.
- Unfortunately, every day we receive the most terrible, bleak news of the situation.
- Ne yazık ki, her gün durumla ilgili en korkunç, en kasvetli haberleri alıyoruz.
- We therefore have every reason to hold our heads high when dealing with the other developed states.
- Dolayısıyla diğer gelişmiş ülkelerle ilişkilerimizde başımızı dik tutmak için her türlü nedene sahibiz.
- Morocco has every right to afford its waters sustainable protection against overfishing.
- Fas, sularının aşırı avlanmaya karşı sürdürülebilir bir şekilde korunmasını sağlamak için her türlü hakka sahiptir.
- I am in favour of a system based on the informed consent of every consumer.
- Her tüketicinin bilgilendirilmiş rızasına dayalı bir sistemden yanayım.
- These are horrors which every civilised person, government and judicial system condemns.
- Bunlar her medeni insanın, hükümetin ve yargı sisteminin kınadığı dehşet verici olaylardır.
- Not every dollar earned should be transferred directly to Miami.
- Kazanılan her dolar doğrudan Miami'ye aktarılmamalıdır.
- Practically every grove of trees would fall within the scope of the regulation.
- Neredeyse her ağaç korusu yönetmelik kapsamına girecektir.
- In this respect we have every reason to thank the Commission for the line that it is taking.
- Bu açıdan Komisyon'a izlediği çizgi için teşekkür etmek için her türlü nedene sahibiz.
- Secondly, in the event of a vote, every member must be able to understand the consequences of this vote.
- İkinci olarak bir oylama yapılması durumunda her üye bu oylamanın sonuçlarını anlayabilmelidir.
- The place for discussion is at national level and inside every individual, especially inside every woman.
- Tartışmanın yeri ulusal düzeyde ve her bireyin içinde, özellikle de her kadının içindedir.
- The framework decision on terrorism makes terrorism an offence in every country.
- Terörizmle ilgili çerçeve karar, terörizmi her ülkede suç haline getirmektedir.
- With every boat we scrap, we are destroying jobs, and this must be taken into account.
- Hurdaya çıkardığımız her tekne ile istihdamı yok ediyoruz ve bu dikkate alınmalıdır.
- It is a question and it does not apply to Greece, it applies to every country, not just Greece.
- Bu bir sorudur ve Yunanistan için geçerli değildir, sadece Yunanistan için değil, her ülke için geçerlidir.
- In this respect we have every reason to thank the Commission for the line that it is taking.
- Bu açıdan Komisyona izlediği çizgi için teşekkür etmek için her türlü nedene sahibiz.
- Every institution has its own president.
- Her kurumun kendi başkanı vardır.
- Is it meant to mean that there is to be an amendment to the Treaties every ten years?
- Her on yılda bir Antlaşmalarda değişiklik yapılacağı anlamına mı geliyor?
- We support every improvement along those lines.
- Bu doğrultudaki her türlü gelişmeyi destekliyoruz.
- Virtually every agency has its own financial rules accompanied by a complex discharge procedure.
- Neredeyse her kurumun kendi mali kurallarının yanı sıra karmaşık bir tahliye prosedürü vardır.
- I would add reflection - we ought to reflect before every experiment is carried out.
- Ben olsam derin düşünme sürecini de eklerdim; her deneyden önce uzun uzadıya düşünmemiz gerekiyor.
- We want stable, transparent, integrated and efficient European markets for every consumer and investor.
- Her tüketici ve yatırımcı için istikrarlı, şeffaf, entegre ve etkin Avrupa piyasaları istiyoruz.
- Every nation is entitled to its own home.
- Her ulusun kendi evinde yaşamaya hakkı vardır.
- Who on earth would count the bathers every day out on the beaches of Europe.
- Avrupa sahillerinde her gün denize girenleri kim sayabilir ki?
- It is our responsibility to liberate them from the need to spend every day in search of food.
- Onları her gün yiyecek aramak zorunda kalmaktan kurtarmak bizim sorumluluğumuzdur.
- They work together every day.
- Her gün birlikte çalışıyorlar.
- For these reasons it will be possible to dispense with the procedure for relicensing products every five years.
- Bu nedenlerle, ürünlerin her beş yılda bir yeniden ruhsatlandırılması prosedüründen vazgeçmek mümkün olacaktır.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Unutmamalıyız ki biz her beş yılda bir seçiliyoruz ama otomobil endüstrisi her gün seçim yapıyor.
- This initiative will contribute to the future abolition of the death penalty in every country in the world.
- Bu girişim, gelecekte dünyanın her ülkesinde ölüm cezasının kaldırılmasına katkıda bulunacaktır.
- We have been able to see how we have come closer to our goal with every passing week.
- Her geçen hafta hedefimize ne kadar yaklaştığımızı görebiliyoruz.
- There is every reason to get to the bottom of this problem.
- Bu sorunun temeline inmek için her türlü neden vardır.
- Of course every Member is allowed to vote as they so wish.
- Tabii ki her Üye istediği gibi oy kullanabilir.
- Every day, innocent people die, and all we do is settle for declarations and meetings.
- Her gün masum insanlar ölüyor ve bizim tek yaptığımız açıklama ve toplantılarla yetinmek.
- We must strive to discern Europe's role, on every question, not just Iraq.
- Sadece Irak konusunda değil, her konuda Avrupa'nın rolünü anlamaya çalışmalıyız.
- He wants a referendum every five minutes.
- Her beş dakikada bir referandum istiyor.
- In Africa, 10 000 people die every day from AIDS, malaria or tuberculosis.
- Afrika'da her gün 10.000 kişi AIDS, sıtma veya tüberküloz nedeniyle ölmektedir.
- I am in principle in favour of clear objectives and timetables for every Member State.
- Ben prensip olarak her Üye Devlet için net hedefler ve zaman çizelgelerinden yanayım.
- I am in favour of a system based on the informed consent of every consumer.
- Ben her tüketicinin bilgilendirilmiş rızasına dayalı bir sistemden yanayım.
- We must give it every assistance to achieve this ambition.
- Bu hedefe ulaşmak için her türlü desteği vermeliyiz.
- Every Angolan is the man or woman for whom others wait.
- Her Angolalı, başkalarının beklediği kadın ya da erkektir.
- You must therefore at this point in particular try to give this 3G sector every possible chance.
- Bu nedenle özellikle bu noktada 3G sektörüne mümkün olan her türlü şansı vermeye çalışmalısınız.
- We, and they, should therefore continue to make every effort to achieve a sound and credible result.
- Bu nedenle biz ve onlar, sağlam ve güvenilir bir sonuç elde etmek için her türlü çabayı göstermeye devam etmeliyiz.
- Here, where every measure is taken to guarantee your safety, you are not satisfied.
- Güvenliğinizi garanti altına almak için her türlü önlemin alındığı burada, memnun değilsiniz.
- Firstly, every court in Cambodia will have difficulty guaranteeing its own neutrality.
- İlk olarak, Kamboçya'daki her mahkeme kendi tarafsızlığını garanti etmekte zorlanacaktır.
- Bodies are washed up on the coasts of Europe every day as a result of completely unscrupulous Mafia methods.
- Tamamen vicdansız mafya yöntemlerinin bir sonucu olarak her gün Avrupa kıyılarına cesetler vurmaktadır.
- The Member States which you mentioned have every reason to want to protect their coastline.
- Bahsettiğiniz Üye Devletlerin kıyı şeridini korumak istemeleri için her türlü nedenleri vardır.
- I am in favour of holding a referendum on the Constitution in every Member State.
- Ben her Üye Devlette Anayasa konusunda bir referandum yapılmasından yanayım.
- But every American policy does not automatically have to become European policy.
- Ancak her Amerikan politikası otomatik olarak Avrupa politikası olmak zorunda değildir.
- This is, as every Member who has spoken in this debate has pointed out, an extremely troubling case.
- Bu tartışmada söz alan her Üyenin de belirttiği gibi bu son derece rahatsız edici bir durumdur.
- My second reason is that I do not know how we can impose standards in every area.
- İkinci nedenim ise her alanda nasıl standartlar getirebileceğimizi bilmiyorum.
- That comes to one and a half euros for every poor European.
- Bu, her yoksul Avrupalı için bir buçuk avroya denk geliyor.
- We are not satisfied in every regard, but we have made good progress.
- Her konuda tatmin olmuş değiliz ancak iyi bir ilerleme kaydettik.
- A common policy is not, of course, the same thing as a single policy uniformly adopted by every Member State.
- Ortak bir politika elbette her Üye Devlet tarafından aynı şekilde benimsenen tek bir politika ile aynı şey değildir.
- We have got ourselves into a mess and every repressive measure risks making matters worse.
- Kendimizi bir karmaşanın içine soktuk ve her baskıcı önlem işleri daha da kötüleştirme riski taşıyor.
- I have every respect for differences in ethical views, but your line of argument does not hang together.
- Etik görüşlerdeki farklılıklara her türlü saygım var, ancak argümanlarınız birbiriyle uyuşmuyor.
- Every day in Spain we see a horrendous tragedy involving people who come looking for a better life.
- İspanya'da her gün daha iyi bir yaşam arayışıyla gelen insanların karıştığı korkunç bir trajediye tanık oluyoruz.
- Every day it shows us its real face.
- Her geçen gün bize gerçek yüzünü gösteriyor.
- The Commission makes every effort to base itself on available objective information, in particular IAEA sources.
- Komisyon, başta IAEA kaynakları olmak üzere, mevcut objektif bilgilere dayanmak için her türlü çabayı göstermektedir.
- The directive we are examining today allows every type of software to be patented.
- Bugün incelemekte olduğumuz direktif, her tür yazılımın patentlenmesine olanak tanımaktadır.
- Every case is an individual tragedy which tears apart a community.
- Her vaka, bir toplumu parçalayan bireysel bir trajedidir.
- Moreover, every politician has a soft spot for small and medium-sized enterprises.
- Dahası, her politikacının küçük ve orta ölçekli işletmelere karşı bir zaafı vardır.
- Of course, I appreciate that the implementation of this is not equally simple for every Member State.
- Elbette bunun uygulanmasının her Üye Devlet için aynı derecede basit olmadığını takdir ediyorum.
- I still learn something new every day using my computer.
- Hâlâ bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şey öğreniyorum.
- Every shipowner wants to increase efficiency.
- Her armatör verimliliği artırmak ister.
- There is every reason for this.
- Bunun için her türlü sebep var.
- The Commission has managed to pepper this document with every conceivable reference.
- Komisyon bu belgeyi akla gelebilecek her türlü referansla doldurmayı başarmış.
- We are trying to track every activity as carefully as possible.
- Her faaliyeti mümkün olduğunca dikkatli bir şekilde takip etmeye çalışıyoruz.
- We must stop radically overhauling the rules of the game every three years.
- Her üç yılda bir oyunun kurallarını kökten değiştirmekten vazgeçmeliyiz.
- We even adopt numerous resolutions condemning every violation of human rights.
- Hatta her türlü insan hakları ihlalini kınayan çok sayıda karar kabul ediyoruz.
- Confidence in a currency is fundamental to every modern economy.
- Bir para birimine duyulan güven her modern ekonomi için temeldir.
- For from the point of view of human misery there is every reason for the Union to concern itself intensively with Congo.
- İnsani sefalet açısından bakıldığında Birliğin Kongo ile yoğun bir şekilde ilgilenmesi için her türlü neden vardır.
- Every life is important and sacred to us, but the situation in Indonesia has already claimed thousands of lives.
- Her yaşam bizim için önemli ve kutsaldır, ancak Endonezya'daki durum şimdiden binlerce cana mal olmuştur.
- We must ensure that our ports and airports are properly controlled in every way.
- Limanlarımızın ve havaalanlarımızın her yönden uygun şekilde kontrol edilmesini sağlamalıyız.
- Yesterday, the dock workers brought this home to us forcefully in this very city and with every justification.
- Dün liman işçileri bunu tam da bu şehirde ve her türlü gerekçeyle güçlü bir şekilde ortaya koydular.
- On average, 14 000 men, women and children die of this scourge every day.
- Her gün ortalama 14 000 erkek, kadın ve çocuk bu beladan ölmektedir.
- Perhaps in future every Member of this House could explain exactly which hat they are wearing when they address us.
- Belki de gelecekte bu Meclis'in her üyesi bize hitap ederken tam olarak hangi şapkayı taktığını açıklayabilir.
- In two companies out of every three information security is as yet not considered a strategic issue.
- Her üç şirketten ikisinde bilgi güvenliği henüz stratejik bir konu olarak görülmemektedir.
- Physical, sexual or psychological violence exists in every country in the EU.
- Fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet AB'deki her ülkede mevcuttur.
- We should not only send out this message in Johannesburg, but also in Brussels and Strasbourg, and preferably every day.
- Bu mesajı sadece Johannesburg'da değil, Brüksel ve Strazburg'da da ve tercihen her gün vermeliyiz.
- They are left with less democracy, every time that more supranational and undemocratic power is handed out in the EU.
- AB'de her uluslarüstü ve demokratik olmayan güç dağıtıldığında, daha az demokrasiyle baş başa kalıyorlar.
- You know that I have repeated this request during every Budget procedure; it has become a familiar refrain.
- Bu talebimi her bütçe görüşmesi sırasında tekrarladığımı biliyorsunuz; bu artık tanıdık bir nakarat haline geldi.
- That every new candidate must be carefully judged by the same standard, is a conviction we all share.
- Her yeni adayın aynı standartlara göre dikkatle değerlendirilmesi gerektiği hepimizin paylaştığı bir kanaattir.
- Today every nation in Europe, although not every government, is against this fruitless, futile war.
- Bugün Avrupa'daki her ulus, her hükümet olmasa da, bu sonuçsuz ve nafile savaşa karşıdır.
- Taxpayers are entitled to demand that every euro be used in the most effective way possible.
- Vergi mükellefleri, her Avronun mümkün olan en etkin şekilde kullanılmasını talep etme hakkına sahiptir.
- As Deputy Mayor of the city of Lyon, I see this problem every day.
- Lyon Belediye Başkan Yardımcısı olarak bu sorunu her gün görüyorum.
- So it is the Council that obstructs every sensible solution!
- Yani her mantıklı çözümü engelleyen Konsey!
- Of every 300 jobs, only 30 are filled by women.
- Her 300 işten sadece 30'u kadınlar tarafından doldurulmaktadır.
- During its term in office, the Presidency has, therefore, made every effort to try to address this issue.
- Bu nedenle Başkanlık, görev süresi boyunca bu sorunu çözmeye çalışmak için her türlü çabayı göstermiştir.
- The government says that a veterinary inspector worked closely at every slaughter.
- Hükümet, her kesimde bir veteriner müfettişin yakından çalıştığını söylüyor.
- To do that, we have to try every incentive, including tax exemption.
- Bunun için vergi muafiyeti de dahil olmak üzere her türlü teşviki denemeliyiz.
- In Europe, a woman dies of breast cancer every 20 minutes.
- Avrupa'da her 20 dakikada bir kadın meme kanserinden ölmektedir.
- Mr Abitbol is a revolutionary of the kind that every assembly needs.
- Sayın Abitbol her meclisin ihtiyaç duyduğu türden bir devrimcidir.
- Every list that obtains seats, even if this is only one, is recognised as a group.
- Sadece bir tane bile olsa sandalye elde eden her liste bir grup olarak kabul edilir.
- There was a very long wish-list covering every political area imaginable, and a poorly focused political agenda.
- Akla gelebilecek her siyasi alanı kapsayan çok uzun bir dilek listesi ve kötü odaklanmış bir siyasi gündem vardı.
- That is perfectly normal and it happens in every Member State.
- Bu son derece normaldir ve her Üye Devlette yaşanmaktadır.
- Every candidate Member State must be evaluated on its own merits.
- Her aday Üye Devlet kendi esasına göre değerlendirilmelidir.
- Those for whom every day is a struggle for survival are not readily going to be won over by lofty objectives.
- Her günü hayatta kalma mücadelesi olan kişiler, yüce hedefler tarafından kolayca kazanılmayacaktır.
- These events are occurring every day, every hour and perhaps every minute.
- Bu olaylar her gün, her saat ve belki de her dakika meydana gelmektedir.
- They regard every change as a brutal, neoliberal attack.
- Her değişikliği acımasız, neoliberal bir saldırı olarak görüyorlar.
- I think that, in this area, we must make every possible effort.
- Bu alanda mümkün olan her türlü çabayı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
- Not every Muslim fails to respect women’s rights, just as not every Muslim is a fundamentalist.
- Her Müslüman köktendinci olmadığı gibi her Müslüman da kadın haklarına saygı göstermiyor değildir.
- Every effort must be made to secure the maximum number of jobs.
- Azami sayıda işi güvence altına almak için her türlü çaba gösterilmelidir.
- This is, as every Member who has spoken in this debate has pointed out, an extremely troubling case.
- Bu tartışmada söz alan her Üyenin de belirttiği gibi, bu son derece sıkıntılı bir durumdur.
- The PPE-DE group, like all the other groups, condemns every form of child labour.
- PPE-DE grubu, diğer tüm gruplar gibi, çocuk işçiliğinin her türünü kınamaktadır.
- Every situation is distinct and calls for different measures.
- Her durum farklıdır ve farklı tedbirler gerektirir.
- This is not a problem for the United States alone, but for every country in the world.
- Bu sadece ABD için değil, dünyadaki her ülke için bir sorundur.
- We will continue to make every effort to find a solution before the Cancun ministerial conference.
- Cancun bakanlar konferansından önce bir çözüm bulmak için her türlü çabayı göstermeye devam edeceğiz.
- And not every EU issue has to be specified in the budget.
- Ayrıca her AB konusunun bütçede belirtilmesi gerekmez.
- They were expressed at every Council meeting between 1995 and 1998.
- 1995-1998 yılları arasında her Konsey toplantısında dile getirildiler.
- The sixth issue is that we must clearly promote as far as possible every type of contact, as is happening at the moment.
- Altıncı husus, şu anda olduğu gibi her türlü teması mümkün olduğunca açık bir şekilde teşvik etmemiz gerektiğidir.
- I feed elements of this kind into every summit that we have with Russia.
- Rusya ile yaptığımız her zirveye bu tür unsurlar katıyorum.
- The Commission has managed to pepper this document with every conceivable reference.
- Komisyon bu belgeyi akla gelebilecek her türlü referansla doldurmayı başarmıştır.
- I think that I can say that progress has been made in each and every one of these areas.
- Bu alanların her birinde ilerleme kaydedildiğini söyleyebilirim.
- Every day that passes thousands of men, women and children die of these diseases.
- Her geçen gün binlerce erkek, kadın ve çocuk bu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.
- In every case, however, they are non-governmental organisations.
- Ancak her durumda bunlar birer sivil toplum kuruluşu.
- We have every cause to be happy about this.
- Bu konuda mutlu olmak için her türlü nedene sahibiz.
- The EU is taking every opportunity to strengthen the human rights dialogue with Tunisia.
- AB, Tunus ile insan hakları diyaloğunu güçlendirmek için her fırsatı değerlendirmektedir.
- Every presidency also has the option of shuffling some things off on to the other Member States.
- Her dönem başkanlığı bazı işleri diğer Üye Devletlere devretme seçeneğine de sahiptir.
- I congratulate each and every one of them on their election.
- Her birini seçildikleri için tebrik ediyorum.
- We must ensure that every judicial decision prioritises the interests of the child.
- Her yargı kararının çocuğun menfaatlerine öncelik vermesini sağlamalıyız.
- That is one every 26 minutes.
- Her 26 dakikada bir.
- The Council and the Commission have repeatedly stated that they are willing to make every effort to break the deadlock.
- Konsey ve Komisyon, çıkmazı kırmak için her türlü çabayı göstermeye hazır olduklarını defalarca ifade etmişlerdir.
- Gold plating is a phenomenon which affects every Member State to a greater or lesser extent.
- Altın kaplama, her Üye Devleti az ya da çok etkileyen bir olgudur.
- The new labour market should not be open just to small, special groups; it must be open to every employee in Europe.
- Yeni işgücü piyasası sadece küçük, özel gruplara açık olmamalı; Avrupa'daki her çalışana açık olmalıdır.
- They are paid a fixed rate in wheat seed every two weeks.
- Onlara her iki haftada bir buğday tohumu olarak sabit bir oran ödeniyor.
- The Commission is as strongly opposed as every Member who has spoken to the use of cruel and discriminatory punishments.
- Komisyon, zalimane ve ayrımcı cezaların kullanılmasına, söz alan her Üye gibi şiddetle karşı çıkmaktadır.
- Every 20 minutes, a woman dies of breast cancer in Europe.
- Avrupa'da her 20 dakikada bir kadın meme kanserinden ölmektedir.
- Every directive has, of course, its pros and cons.
- Her direktifin elbette artıları ve eksileri vardır.
- That it is the alpha and omega of every peace policy.
- Bu her barış politikasının alfa ve omega'sıdır.
- We deal with them every day and significant progress has, of course, been made over the last few years.
- Bunlarla her gün uğraşıyoruz ve elbette son birkaç yılda önemli ilerlemeler kaydedildi.
- Support for the European Union is decreasing in just about every Member State.
- Avrupa Birliği'ne destek hemen hemen her Üye Devlette azalıyor.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten bıkıyorlar!
- Will we be watching every arbitrator and regulator to make sure that Community law is correctly applied?
- Topluluk hukukunun doğru uygulandığından emin olmak için her hakemi ve düzenleyiciyi izleyecek miyiz?
- I welcome the fact that the applicable control measures are based on objectives that are set every three years.
- Uygulanabilir kontrol tedbirlerinin her üç yılda bir belirlenen hedeflere dayanmasını memnuniyetle karşılıyorum.
- It is required reading for every democrat.
- Her demokrat için okunması zorunludur.
- The CAP accounts for almost half of the EU budget and it is only correct that every euro spent should be accounted for.
- OTP, AB bütçesinin neredeyse yarısını oluşturmaktadır ve harcanan her avronun hesabının verilmesi doğrudur.
- Consumers in every country will face the same problem.
- Her ülkedeki tüketiciler aynı sorunla karşılaşacaktır.
- The donor must be protected in every case, and his or her rights must be respected.
- Bağışçı her durumda korunmalı ve haklarına saygı gösterilmelidir.
- Despite this, we do not agree with the Italian Government's politics on every score.
- Buna rağmen, İtalyan Hükümeti'nin politikalarına her konuda katılmıyoruz.
- Every household needs electricity and no one can run the risk of its non-availability.
- Her hanenin elektriğe ihtiyacı vardır ve hiç kimse elektriksiz kalma riskini göze alamaz.
- In other words, it will objectively destroy every possibility of founding an independent Palestinian state.
- Başka bir deyişle, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü olasılığı nesnel olarak yok edecektir.
- So 900 people are dying of hunger every day in the world.
- Dünyada her gün 900 kişi açlıktan ölüyor.
- It must be the obligation of every official to apply the whistle blowing procedure where necessary.
- Gerektiğinde ihbar prosedürünü uygulamak her görevlinin yükümlülüğü olmalıdır.
- After Bali, there is every reason to wonder what we are to do now.
- Bali'den sonra, şimdi ne yapacağımızı merak etmek için her türlü neden var.
- We are, of course, interested in having, as with every other country, a successful summit.
- Elbette her ülke gibi biz de başarılı bir zirve gerçekleştirmek istiyoruz.
- I call upon you to make every effort to bring this about.
- Bunun gerçekleşmesi için her türlü çabayı göstermeniz çağrısında bulunuyorum.
- I believe that we have every reason to congratulate ourselves.
- Kendimizi tebrik etmek için her türlü nedene sahip olduğumuza inanıyorum.
- We must, in the same way, see to it that regulations are transposed in the same way in every Member State.
- Aynı şekilde, yönetmeliklerin her Üye Devlette aynı şekilde uygulanmasını sağlamalıyız.
- Every day, mines are removed and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar kaldırılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- In future, a report on the EBRD will be presented to the European Parliament every two years.
- Gelecekte Avrupa Parlamentosuna Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası hakkında her iki yılda bir rapor sunulacaktır.
- Every day, 40 000 people die from infectious disease.
- Her gün 40.000 kişi bulaşıcı hastalıklardan ölüyor.
- You don't have to like every movie.
- Her filmi beğenmek zorunda değilsiniz.
- The president goes through every doorway first.
- Başkan her kapıdan önce geçer.
- Obsessed with every bad decision he makes.
- Verdiği her yanlış karara takmış durumda.
- Every hospital management system store the personal data of their patients.
- Her hastane yönetim sistemi, hastalarının kişisel verilerini depolar.
- Various talismans for good luck and money can dramatically change the life of every human being.
- İyi şans ve para için çeşitli tılsımlar her insanın hayatını önemli ölçüde değiştirebilir.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, ben her gün tehlikeli aletlere yakın çalışıyorum.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan çıktığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- Don't waste time doing small tasks you could have done automatically every time.
- Her seferinde otomatik olarak yapabileceğiniz küçük işleri yaparak zaman kaybetmeyin.
- I believe in my relationship because of the small things we do for one another every day.
- İlişkime, her gün birbirimiz için yaptığımız küçük şeyler sayesinde güveniyorum.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak çok iyi bir başlangıç olacaktır.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Ben her efsane ya da hikayenin içinde bir gerçek olduğuna inanıyorum.
- I need a relationship like "Tom and Jerry" battle every day, still can't survive without one another.
- Her gün "Tom & Jerry" dövüşü gibi bir ilişki istiyorum, her şeye rağmen birbirimiz olmadan yaşayamam.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiç acı çekmediğin her gün için minnettar ol.
- There is only one irrefutable truth to every human.
- Her insan için reddedilemeyecek tek bir hakikat vardır.
- Every hospital management system store the personal data of their patients.
- Her hastane yönetim sistemi hastaların kişisel verilerini saklar.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün kalkmak benim için çok güç.
- Like every president, he was criticized and had his flaws.
- Her başkan gibi o da eleştirildi ve kusurları oldu.
- We must be cautious with this tendency and not give in to every thought that enters our minds.
- Bu eğilime karşı dikkatli olmalı ve aklımıza gelen her düşünceye teslim olmamalıyız.
- I felt that every day since and that's not right.
- O zamandan beri her gün bunu hissettim ve bu doğru değil.
- The president goes through every doorway first.
- Başkan her kapıdan ilk önce girer.
- Because you won't be destined to a hospital every time.
- Çünkü her zaman hastaneye gidemeyebilirsin.
- Free choice through love has always been available to every human being.
- Sevgi yoluyla özgür seçim her insan için her zaman mevcut olmuştur.
- As with every journey, I learned a lot on this one.
- Her yolculukta olduğu gibi bunda da çok şey öğrendim.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ediyorlar.
- Every time I come to visit you, I am cold.
- Seni her ziyarete geldiğimde üşütüp hasta oluyorum.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ederlerdi.
- Because behind every joke, there's always some truth.
- Çünkü her şakanın arkasında mutlaka bir gerçek vardır.
- Exercise of some sort is essential for every human being.
- Her insan için bir herhangi bir tür egzersiz şarttır.
- Every time, they cause a big trouble in the mission.
- Her seferinde görevde büyük sorun çıkarıyorlar.
- Every parent first wants their child to be safe and happy.
- Her ebeveyn öncelikle çocuğunun güvende ve mutlu olmasını ister.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söyledin.
- Like every president, he was criticized and had his flaws.
- Her başkan gibi o da eleştiriliyordu ve hataları vardı.
- Every dinner is a cause to break out her new silverware.
- Her akşam yemeği yeni gümüş takımlarını çıkarması için bir sebep.
- Genetic analysis may not be available in every tertiary care centre.
- Genetik analiz her üçüncü basamak bakım merkezinde mevcut olmayabilir.
- because every person on this planet matters.
- Çünkü bu dünyada yaşayan her insan değerlidir.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bu nedenle ülkeyi ziyaret etmek her sezon uygundur.
- Every time you read this book, you'll discover new ideas.
- Bu kitabı her okuduğunuzda yeni fikirler keşfedeceksiniz.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak harika bir ilk adım olabilir.
- Every time, they cause a big trouble in the mission.
- Her seferinde, görevde büyük bir soruna neden olurlar.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını acıtmadığı her güne şükret.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün uyanmak benim için çok zor.
- Every stage of the real estate trade transaction process can be followed through the system.
- Gayrimenkul ticareti işlem sürecinin her aşaması sistem üzerinden takip edilebilmektedir.
- The website offers thousands of logo design for every industry possible.
- İnternet sitesi, mümkün olan her sektör için binlerce logo tasarımı sunar.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik olarak, her gün farkına bile varmadan oruç tutuyoruz.
- There is fundamental goodness in every human being.
- Her insanın içinde temel bir iyilik vardır.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, bizler farkına bile varmadan her gün oruç tutuyoruz.
- Every dinner is a cause to break out her new silverware.
- Her akşam yemeği onun yeni gümüş takımlarını çıkarması için bir sebeptir.
- It is the law of nature that every human being brings another human being into existence.
- Her insanın başka bir insanı var etmesi doğanın kanunudur.
- There is only one irrefutable truth to every human.
- Her insan için reddedilemez tek bir gerçek vardır.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bu nedenle ülkeyi ziyaret etmek her mevsim için uygun.
- Just like every creature on the planet.
- Tıpkı dünyadaki her canlı gibi.
- Every marketing message you send out should have a goal.
- Gönderdiğiniz her pazarlama mesajının bir hedefi olmalıdır.
- Although every person's body chemistry is different, the supplement is guaranteed to positively effect brain function.
- Her insanın vücut kimyası farklı olsa da, takviyenin beyin fonksiyonlarını olumlu yönde etkilemesi garantidir.
- Because behind every joke, there's always some truth.
- Çünkü her şakanın arkasında her zaman bir gerçek vardır.
- Every finger in your hand is connected to a planet.
- Elinizdeki her parmak bir gezegene bağlı.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan ayrıldığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- Every union rep there first said that the contract was bad.
- Oradaki her sendika temsilcisi başta sözleşmenin kötü olduğunu söylüyordu.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, her gün tehlikeli ekipmanlarla iç içeyim.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi dedin.
- Accordingly, every living species has a first ancestor, which was created without any means, that is, without any reason.
- Buna göre her canlı türünün hiçbir sebep olmadan, yani sebepsiz olarak yaratılmış bir ilk atası vardır.
- The issue of storing and processing big data promises innovations for every industry.
- Büyük verilerin saklanması ve işlenmesi konusu her sektör için yenilikler vadediyor.
- Behind every gunsight is a human being.
- Her nişangahın arkasında bir insan vardır.
- Panamax has a web-based interface that runs in almost every web browser.
- Panamax, hemen hemen her web tarayıcısında çalışan web tabanlı bir arayüze sahiptir.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, bir grip salgının başlangıcı gibi huzurlu ve sakin.
- I felt that every day since and that's not right.
- Bunu o zamandan beri her gün hissettim ve bu doğru değil.
- Every hospital management system store the personal data of their patients.
- Her hastane yönetim sistemi hastalarının kişisel verilerini saklar.
- They need all of us, every person, the whole mankind.
- Hepimize, her insana, tüm insanlığa ihtiyaçları var.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hasta tedavi eden bir hastaneyi yönetiyorsun.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Her masal veya hikayenin gerçek bir yanı olduğuna inanıyorum.
- Accordingly, every living species has a first ancestor, which was created without any means, that is, without any reason.
- Buna göre her canlı türünün bir ilk atası vardır ve bu ata hiçbir araç olmadan, yani sebepsiz yaratılmıştır.
- The website offers thousands of logo design for every industry possible.
- Web sitesi mümkün olan her sektör için binlerce logo tasarımı sunuyor.
- Everyone doesn't have to like every book.
- Herkes her kitabı beğenmek zorunda değil.
- Every marketing message you send out should have a goal.
- Gönderdiğiniz her pazarlama mesajının bir amacı olmalı.
- If you were to list every phobia you can think of, you'd have to tick off many boxes after seeing this film.
- Aklınıza gelen her fobiyi listeleseydiniz, bu filmi izledikten sonra birçok kutuyu işaretlemeniz gerekirdi.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, patlak veren bir grip salgınının huzur ve dinginliğine sahip.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün yataktan kalkmak benim için çok zor.
- Just like every creature on the planet.
- Tıpkı gezegendeki her yaratık gibi.
- Every half an hour since seven o'clock this morning.
- Bu sabah saat yediden beri her yarım saatte bir.
- He's gone back to look for her every day since.
- O günden beri her gün onu aramaya gidiyor.
- The president goes through every doorway first.
- Her kapıdan ilk önce lider girer.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hastayı tedavi eden bir hastane işletiyorsunuz.
- Every stage of the real estate trade transaction process can be followed through the system.
- Gayrimenkul alışverişindeki işlem sürecinin her aşaması sistem üzerinden izlenebilir.
- Because behind every joke, there's always some truth.
- Çünkü her şakanın ardında daima biraz gerçeklik yatar.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söylediniz.
- Obsessed with every bad decision he makes.
- Verdiği her yanlış karara takıntılı.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bundan dolayı ülkeyi ziyaret etmek için her mevsim uygundur.
- Flooring and wooden floor covering are popular in every season as natural and healthy building materials.
- Doğal ve sağlıklı yapı malzemeleri olarak döşeme ve ahşap zemin kaplamaları her sezon popülerdir.
- He's gone back to look for her every day since.
- O zamandan beri her gün onu aramaya gidiyor.
- Every finger in your hand is connected to a planet.
- Elinizdeki her parmak bir gezegene bağlıdır.
- Every interaction we have with one another should be characterized by love.
- Birbirimizle olan her etkileşimimiz sevgi ile karakterize edilmelidir.
- Like every president, he was criticized and had his flaws.
- Her başkan gibi o da eleştirildi ve hataları oldu.
- One doctor can't know about every disease.
- Bir doktor her hastalıktan anlamaz.
- The issue of storing and processing big data promises innovations for every industry.
- Büyük verilerin depolanması ve işlenmesi konusu her sektöre yenilikler vadediyor.
- Every time, they cause a big trouble in the mission.
- Her seferinde görevde büyük bir soruna sebep olurlar.
- Flooring and wooden floor covering are popular in every season as natural and healthy building materials.
- Döşeme ve ahşap zemin kaplamaları doğal ve sağlıklı yapı malzemeleri olarak her mevsimde popülerdir.
- Every human being spends about half an hour as a single cell.
- Her insan tek bir hücre olarak yaklaşık yarım saat geçirir.
- Every union rep there first said that the contract was bad.
- Oradaki her sendika temsilcisi önce sözleşmenin kötü olduğunu söyledi.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını yakmadığı her gün için minnettar ol.
- Genetic analysis may not be available in every tertiary care centre.
- Genetik analiz her üçüncü basamak sağlık merkezinde mevcut olmayabilir.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, farkında bile olmadan her gün oruç tutuyoruz.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Her efsanede veya hikayede bir miktar gerçeklik payı olduğuna inanıyorum.
- It says we need to exhort one another every day.
- Her gün birbirimize öğüt vermemiz gerektiğini söylüyor.
- Obsessed with every bad decision he makes.
- Onun verdiği her yanlış kararla kafayı bozmuş.
- because every person on this planet matters.
- Çünkü bu gezegendeki her insan önemlidir.
- Flooring and wooden floor covering are popular in every season as natural and healthy building materials.
- Parke ve ahşap zemin kaplamaları doğal ve sağlıklı yapı malzemeleri olarak her dönem popülerdir.
- Because you won't be destined to a hospital every time.
- Çünkü her seferinde hastaneye gidemeyebilirsin.
- The issue of storing and processing big data promises innovations for every industry.
- Büyük verilerin depolanması ve işlenmesi konusu her sektör için yenilikler vaat ediyor.
- Tom walks to school every day.
- Tom her gün okula yürüyor.
- Every serial killer was somebody's baby once.
- Her seri katil bir zamanlar birinin bebeğiydi.
- At this factory, they produce a car every ten minutes.
- Bu fabrikada her on dakikada bir araba üretiyorlar.
- Thirty Vietnamese kids swim every day in order to go to their school.
- Otuz Vietnamlı çocuk okullarına gidebilmek için her gün yüzüyor.
- Tom talks to Mary almost every day.
- Tom hemen hemen her gün Mary ile görüşür.
- I have to do that every day to keep living.
- Yaşamayı sürdürmek için onu her gün yapmak zorundayım.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
- Her bulaşık yıkadığında bir tabak kırıyor.
- Every death happens too soon.
- Her ölüm çok erken gerçekleşiyor.
- He makes it a rule to write in his diary every day.
- Her gün günlüğüne yazmayı bir kural haline getirdi.
- Do you go shopping every day?
- Her gün alışverişe gidiyor musunuz?
- Tom doesn't wear a hat every day.
- Tom her gün şapka takmaz.
- Do you eat rice every day?
- Her gün pilav yer misiniz?
- Tom speaks with Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşuyor.
- Danger lurks around every corner.
- Tehlike her köşede pusuda bekliyor.
- Tom drives to work every day.
- Tom her gün işe arabayla gider.
- We ate dinner together every night.
- Her akşam yemeği birlikte yedik.
- Isn't that every filmmaker's dream?
- O her film yapımcısının rüyası değil mi?
- Tom called Mary every ten minutes.
- Tom her on dakikada bir Mary'yi aradı.
- Ken plays soccer every day.
- Ken, her gün futbol oynar.
- We are going to every bar on this street.
- Bu sokaktaki her bara gidiyoruz.
- Search every room.
- Her odayı arayın.
- That train stops at every station.
- O tren her istasyonda durur.
- I want you to call every day.
- Her gün aramanı istiyorum.
- I tell Tom the same thing every day.
- Tom'a her gün aynı şeyi söylüyorum.
- My husband was behind me every step of the way.
- Kocam her adımda arkamdaydı.
- I practiced every day.
- Her gün pratik yaptım.
- Do you brush your teeth after every meal?
- Her yemekten sonra dişlerini fırçalar mısın?
- Every house on our street was blue except ours.
- Bizim sokaktaki her ev maviydi, bizimki hariç.
- Walking to work every day is one way to stay fit.
- Her gün işe yürüyerek gitmek zinde kalmanın bir yoludur.
- Every girl cannot be a ballerina.
- Her kız balerin olamaz.
- I'm free every day but Monday.
- Pazartesi hariç her gün boşum.
- How much sugar do you eat every day?
- Her gün ne kadar şeker yiyorsun?
- We have every advantage over them.
- Onlar üzerinde her türlü avantaja sahibiz.
- I wash my hair every time I take a shower.
- Her duş aldığımda saçımı yıkarım.
- There is a bus every 20 minutes.
- Her 20 dakikada bir otobüs var.
- Not every horse can run fast.
- Her at hızlı koşamaz.
- He makes it a rule to get up at six every day.
- O, her sabah altıda kalkmayı kural olarak benimsemiştir.
- Tom's heart's getting stronger every day.
- Tom'un kalbi her gün güçleniyor.
- Tom keeps every letter his mother sends him.
- Tom annesinin ona gönderdiği her mektubu saklar.
- How much time do you spend shaving every day?
- Her gün tıraş olmak için ne kadar zaman harcıyorsunuz?
- He wouldn't mind eating meat and potatoes every day of the week.
- Haftanın her günü et ve patates yemekten rahatsız olmaz.
- I have the flags of every country in the world.
- Bende dünyadaki her ülkenin bayrağı var.
- I work every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışırım.
- Tom can't do that every day.
- Tom her gün bunu yapamaz.
- I chop wood every day.
- Her gün odun kırarım.
- Do you have to do this every time?
- Sen bunu her zaman yapmak zorunda mısın?
- Every sentient creature deserves compassion.
- Her duyarlı yaratık şefkati hak ediyor.
- Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
- They go skiing at Nozawa every winter.
- Her Kış Nozawa'ya kayak yapmaya giderler.
- Every sentence in this book is important.
- Bu kitaptaki her cümle önemli.
- Every house in our neighborhood is practically identical.
- Mahallemizdeki her ev neredeyse aynıdır.
- Tom takes a walk with Mary and her dog every day.
- Tom her gün Mary ve onun köpeğiyle birlikte yürüyüşe çıkar.
- Every case is different.
- Her dava farklıdır.
- There is a library in every city in America.
- Amerika'da her şehirde bir kütüphane vardır.
- Every nation longs for world peace.
- Her ulus dünya barışını arzular.
- Every great writer seems to have been interested in English.
- Her büyük yazar İngilizce ile ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom speaks with his mother every day.
- Tom her gün annesiyle konuşur.
- Tom has been getting a busy signal every time he tries to call Mary.
- Tom, Mary'yi her aramaya çalıştığında meşgul sinyali alıyor.
- Hundreds of people eat here every day.
- Her gün yüzlerce insan burada yemek yiyor.
- Every person who is alone is alone because they are afraid of others.
- Yalnız olan her insan başkalarından korktuğu için yalnızdır.
- She is getting worse and worse every day.
- Her gün gittikçe daha kötüleşiyor.
- Every problem has a solution, right?
- Her sorunun bir çözümü vardır, değil mi?
- The teacher answers every question we ask.
- Öğretmen sorduğumuz her soruyu cevaplar.
- Accidents happen every day in this sport.
- Bu sporda her gün kazalar oluyor.
- Is there practice every day?
- Her gün antrenman var mı?
- Every time I read this book, I discover something new.
- Bu kitabı her okuduğumda yeni bir şey keşfediyorum.
- They worship every Sunday.
- Onlar her Pazar ibadet ederler.
- Every dog is a lion at home.
- Her köpek kendi evinde bir arslandır.
- My father exercises every day for his health.
- Babam sağlığı için her gün egzersiz yapıyor.
- She takes a multivitamin pill every day.
- O her gün bir multivitamin hapı alır.
- Most Japanese take a bath every day.
- Çoğu Japon her gün banyo yapar.
- I drink beer every day.
- Ben her gün bira içiyorum.
- Tom knows the capital of every country in the world.
- Tom dünyadaki her ülkenin başkentini bilir.
- My mother goes to the market every day to buy things.
- Annem her gün bir şeyler almak için markete gider.
- Lisa visits Tom every time that she's in the United States.
- Lisa, Birleşik Devletler'e her geldiğinde Tom'u ziyaret eder.
- Does Tom need to do that every day?
- Tom her gün bunu yapmalı mı?
- I've read every one of those books.
- Bu kitapların her birini okudum.
- I like having friends in every country.
- Her ülkede arkadaşım olmasını seviyorum.
- My picture's in every police station in the country.
- Ülkedeki her polis karakolunda resmim var.
- My sister plays piano every day.
- Kız kardeşim her gün piyano çalıyor.
- Tom has passed every test.
- Tom her sınavı geçti.
- Every spring the river floods here.
- Her İlkbaharda nehir burada taşar.
- How much time do adults spend watching television every day?
- Yetişkinler her gün ne kadar zamanlarını televizyon izleyerek geçiriyorlar?
- There is a merchant for every product.
- Her malın bir tüccarı vardır.
- It's supposed to rain every day for the next week.
- Önümüzdeki hafta boyunca her gün yağmur yağacakmış.
- You must study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalısın.
- We have every reason to be hopeful.
- Umutlu olmak için her türlü sebebimiz var.
- Tom drove by Mary's house every day on the way to work.
- Tom işe giderken her gün Mary'nin evinin yanından geçti.
- Marika was happy every time I said something in Finnish.
- Fince bir şey söylediğim her zaman Marika mutlu olurdu.
- Tom is here every day.
- Tom her gün buradadır.
- Every cloud has a silver lining.
- Her gecenin bir sabahı vardır.
- Does Tom swim every day?
- Tom her gün yüzüyor mu?
- Yes, you need to practice every day.
- Evet, her gün alıştırma yapmalısın.
- I work every day except Saturday.
- Cumartesi hariç her gün çalışırım.
- Layla was victim to Sami's every perverse whim.
- Layla, Sami'nin her sapık kaprisinin kurbanı oldu.
- I lunch in that restaurant every day.
- Her gün o restoranda öğle yemeği yerim.
- It works every time.
- Her seferinde işe yaradı.
- I play soccer every day.
- Her gün futbol oynarım.
- She visited the old man in the hospital every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün yaşlı adamı hastanede ziyaret etti.
- A smile is the same in every language.
- Gülümseme her dilde aynıdır.
- In the United States, a census takes place every ten years.
- ABD'de nüfus sayımı her on yılda bir yapılır.
- I used to write in my diary every day when I was young.
- Ben gençken her gün günlüğüme yazardım.
- Tom speaks with Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşur.
- Every country has the government it deserves.
- Her ülke hak ettiği hükümete sahiptir.
- He really loves beer and gets drunk every day.
- O gerçekten birayı ve her gün sarhoş olmayı seviyor.
- He decided to write in his diary every day.
- Her gün günlüğünü yazmaya karar verdi.
- Tom takes a bath every day.
- Tom her gün banyo yapar.
- Do you think that eating breakfast every day is important?
- Her gün kahvaltı yapmanın önemli olduğunu düşünüyor musunuz?
- I miss my dad every day.
- Ben her gün babamı özlüyorum.
- I have cookies for breakfast every day.
- Her gün kahvaltı için kurabiyelerim var.
- My sister jogs every day.
- Kız kardeşim her gün koşu yapar.
- They discuss the matter every day.
- Onlar her gün meseleyi görüşür.
- Do you eat bread every day?
- Her gün ekmek yiyor musun?
- I come home from work about seven every day.
- Her gün yaklaşık yedide işten eve gelirim.
- Every dog has a name.
- Her köpeğin bir ismi vardır.
- Father takes a walk every day.
- Babam her gün yürüyüşe çıkar.
- Every journey begins with a single step.
- Her yolculuk tek bir adımla başlar.
- I go ice skating every chance I get.
- Her fırsatta buz patenine giderim.
- Why have you been late to school every day this week?
- Bu hafta neden her gün okula geç kaldın?
- Every teacher knows that Ann is a good athlete.
- Her öğretmen Ann'in iyi bir atlet olduğunu bilir.
- I have labor pains every thirty minutes.
- Her otuz dakikada bir doğum sancısı çekiyorum.
- Every man is master in his own house.
- Her insan kendi evinin efendisidir.
- Does Tom still do that every day?
- Tom hâlâ her gün bunu yapıyor mu?
- Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışır mısın?
- Does Tom still come to Boston every Christmas?
- Tom hâlâ her Noel'de Boston'a geliyor mu?
- She eats chocolate every day.
- Her gün çikolata yiyor.
- Every day, my brother borrows a new book from the library.
- Her gün, erkek kardeşim kütüphaneden yeni bir kitap ödünç alır.
- Every great achievement was once considered impossible.
- Her büyük başarı bir zamanlar imkansız kabul edilirdi.
- We meet every Monday night.
- Her pazartesi gecesi buluşuruz.
- He chops wood every day.
- Her gün odun keser.
- Tom takes his children to the park every afternoon.
- Tom her öğleden sonra çocuklarını parka götürüyor.
- I don't wear a hat every day, but I wear one almost every day.
- Her gün şapka takmıyorum ama neredeyse her gün takıyorum.
- He made up his mind to keep a diary every day.
- Her gün günlük tutmaya karar verdi.
- This medicine should be taken every three hours.
- Bu ilaç her üç saatte bir alınmalıdır.
- Every time I looked at him, he was yawning.
- Ona her baktığımda esniyordu.
- Tom takes the kids to the school every day.
- Tom her gün çocukları okula götürür.
- Happy families are all alike; every unhappy family is unhappy in its own way.
- Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer; her mutsuz aile kendi tarzında mutsuzdur.
- Tom does that every day but Monday.
- Tom bunu pazartesi hariç her gün yapıyor.
- Tom comes here every second week.
- Tom buraya her iki haftada bir gelir.
- How much time do you spend on the bus every day?
- Her gün otobüste ne kadar zaman harcıyorsunuz?
- Every perfect man in literature has always been created by the pen of a woman.
- Edebiyattaki her mükemmel erkek, her zaman bir kadının kaleminden çıkmıştır.
- She goes to the supermarket every three days.
- O, her üç günde bir süpermarkete gider.
- Every word is significant.
- Her kelime önemlidir.
- I bathe every day.
- Her gün yıkanırım.
- It worked every time.
- Her seferinde işe yaradı.
- We study French at school every day.
- Okulda her gün Fransızca öğreniriz.
- Do you drink coffee every day?
- Her gün kahve içer misiniz?
- We judge people every day.
- İnsanları her gün yargılıyoruz.
- I eat here every day.
- Ben her gün burada yerim.
- Every language sees the world in a different way.
- Her dil dünyayı farklı bir şekilde görür.
- Do you eat breakfast every day?
- Her gün kahvaltı eder misin?
- Tom looks thinner every day.
- Tom her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- Every apprentice must do their own work.
- Her çırak kendi işini yapmalı.
- We communicate with each other by telephone every day.
- Biz her gün telefonla birbirimizle iletişim kurarız.
- He had every reason for doing so.
- Öyle yapmak için her türlü nedeni vardı.
- Politeness is just a protocol that is different in every society.
- Nezaket, her toplumda farklı olan bir protokoldür.
- I eat lunch in that restaurant every day.
- O restoranda her gün öğle yemeği yerim.
- He never fails to write to his mother every day.
- Her gün annesine yazmayı asla ihmal etmiyor.
- He shaves himself every day.
- O her gün kendini tıraş eder.
- He believes every word I say.
- Söylediğim her söze inanır.
- We learn English every day.
- Her gün İngilizce öğreniyoruz.
- I take the train to work every day.
- İşe her gün trenle giderim.
- Sami needs his pills every day.
- Sami'nin her gün hap alması gerekiyor.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
- Dünya tıpkı bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfayı çevirmek gibidir.
- I exercise every day.
- Ben her gün egzersiz yaparım.
- He studied for one and a half hours every day.
- Her gün bir buçuk saat ders çalışıyor.
- It's good for us to eat vegetables every day.
- Her gün sebze yemek bizim için iyi.
- Tom eats at least three bowls of rice every day.
- Tom her gün en az üç kase pilav yer.
- She is perfect in every respect.
- O, her anlamda mükemmel.
- Tom broke every bone in his body.
- Tom vücudundaki her kemiği kırdı.
- I have been eating pizza every day.
- Ben her gün pizza yiyorum.
- That's on the front page of every newspaper this morning.
- O bu sabah her gazetenin ön sayfasında.
- Every family has one.
- Her ailede bir tane vardır.
- Why do you study every day?
- Neden her gün ders çalışıyorsun?
- Mary called him every name she could think of.
- Mary, ona aklına gelen her ismle seslendi.
- Layla was the only girl Sami saw every day.
- Sami'nin her gün gördüğü tek kız Leyla'ydı.
- Every death happens too soon.
- Her ölüm erkendir.
- Every day many human lives were lost there in political conflicts.
- Orada siyasi anlaşmazlıklarda her gün birçok insan hayatını kaybetti.
- I study French for three hours every day.
- Her gün üç saat Fransızca çalışıyorum.
- Tom rides his bicycle every day.
- Tom her gün bisikletine biner.
- Do you run every day?
- Her gün koşu yapıyor musunuz?
- Tom walks his dog every afternoon as soon as he gets home.
- Tom her öğleden sonra eve gelir gelmez köpeğini gezdirir.
- Translate every line of this text.
- Bu metnin her satırını çevir.
- I hold Mary in the basement and rape her every day.
- Mary´yi bodrumda tutuyorum ve ona her gün tecâvüz ediyorum.
- I tell Tom that every day.
- Bunu Tom'a her gün söylüyorum.
- Every even number is the sum of two primes.
- Her çift sayı iki asal sayının toplamıdır.
- He goes there every day.
- Her gün oraya gider.
- I loved every bite.
- Her lokmayı severdim.
- The whole world is one country, every person is your cousin.
- Bütün dünya tek bir ülkedir, her insan kuzenindir.
- Every word is important.
- Her kelime önemlidir.
- Tom wins every time.
- Tom her zaman kazanır.
- My father writes in his diary every day.
- Babam her gün günlüğüne yazıyor.
- She plays the piano every day.
- O, her gün piyano çalar.
- If you want me to, I'll make you lunch every day.
- Eğer istersen her gün öğle yemeğini yapacağım.
- Tom drinks beer every day.
- Tom her gün bira içer.
- I speak to Tom every day.
- Tom'la her gün konuşuyorum.
- Tom cooks for Mary every day.
- Tom her gün Mary için yemek pişirir.
- How much medicine do you take every day?
- Her gün ne kadar ilaç alıyorsun?
- There's no need to change the oil every 3000 miles.
- Her 3000 milde bir yağ değiştirmeye gerek yok.
- I've heard that people who eat vegetables and fruit every day are less likely to have a heart attack.
- Her gün sebze ve meyve yiyen insanların kalp krizi geçirme olasılığının daha düşük olduğunu duydum.
- Tom believed every word Mary said.
- Tom, Mary'nin söylediği her şeye inandı.
- He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
- I don't meet someone like you every day.
- Her gün senin gibi biriyle karşılaşmıyorum.
- We miss you more every day.
- Seni her gün daha çok özlüyoruz.
- In February it snows at least every three days.
- Şubat ayında en az her üç günde bir kar yağar.
- Every day, it's getting hotter and hotter.
- Her gün hava gittikçe ısınıyor.
- I read the Bible every day.
- Ben İncil'i her gün okurum.
- Tom eats lunch every day at noon.
- Tom her gün öğlen yemek yiyor.
- Do you drink tea every day?
- Her gün çay içer misin?
- She practices playing the violin every day.
- Her gün keman çalma pratiği yapıyor.
- Helen visits her uncle every Sunday.
- Helen her Pazar amcasını ziyaret ediyor.
- The teacher answers every question we ask.
- Öğretmen sorduğumuz her soruya cevap veriyor.
- Tom doesn't come here every day, but he comes quite often.
- Tom her gün buraya gelmiyor, ama oldukça sık geliyor.
- We do that every day.
- Bunu her gün yaparız.
- I go to school every day by bus.
- Okula her gün otobüsle giderim.
- Eat an almond every day.
- Her gün bir badem ye.
- She would sit by the river every day, talking to ducks.
- Her gün nehir kenarında oturur, ördeklerle konuşurdu.
- Every rule has its exceptions.
- Her kural için istisnalar vardır.
- I still read every day.
- Hâlâ her gün kitap okuyorum.
- This happens every day.
- Bu her gün olur.
- She dusts the furniture every day.
- Her gün mobilyanın tozunu alır.
- We eat lunch together every day at school.
- Okulda her gün öğle yemeğini birlikte yiyoruz.
- Every time she coughed, she felt a great deal of pain.
- Her öksürdüğünde büyük bir acı hissediyordu.
- And we know the government can't solve every problem.
- Ve biz hükümetin her problemi çözemeyeceğini biliyoruz.
- Every nation has its peculiar character.
- Her ulusun kendine özgü bir karakteri vardır.
- He has breakfast at the local coffee shop every day.
- Her gün yerel kafede kahvaltı ediyor.
- I have cookies for breakfast every day.
- Her gün kahvaltıda kurabiye yiyorum.
- I speak English every day.
- Her gün İngilizce konuşurum.
- His parents go to church every Sunday.
- Ailesi her Pazar kiliseye gider.
- Every boy and every girl was delighted.
- Tüm erkekler ve her kızlar çok mutluydu.
- Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
- Birisi bana içtiğin her sigaranın hayatından yedi dakika götürdüğünü söylemişti.
- You can't apply this rule to every case.
- Bu kuralı her durumda uygulayamazsınız.
- She plays tennis after school every day.
- Her gün okuldan sonra tenis oynar.
- Tom works every day but Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışıyor.
- My big sister showers every day.
- Ablam her gün duş alıyor.
- There's no reason why you should replace your computer every 5 years.
- Bilgisayarınızı her 5 yılda bir değiştirmeniz için hiçbir neden yok.
- Every piano is different.
- Her piyano farklıdır.
- This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
- Every drop is important.
- Her damla önemlidir.
- Every time it rains, the roof leaks.
- Her yağmur yağdığında çatı sızdırır.
- He tried to approach her using every possible means.
- O her türlü aracı kullanarak ona yaklaşmaya çalıştı.
- Do you still go to Boston every Christmas?
- Hâlâ her Noel’de Boston’a gidiyor musun?
- She takes a multivitamin pill every day.
- Her gün multivitamin hapı alıyor.
- Layla walked her dogs every day.
- Layla her gün köpeklerini gezdirirdi.
- I think about you every day.
- Her gün seni düşünüyorum.
- Tom is looking more and more like his father every day.
- Tom her gün gittikçe babasına benziyor.
- She tidies her daughter's room every day.
- Her gün kızının odasını topluyor.
- Lisa visits Tom every time that she's in the United States.
- Lisa, ABD'de bulunduğunda her zaman Tom'u ziyaret eder.
- You must replace it every 4 months.
- Her 4 ayda bir değiştirmelisiniz.
- I know every inch of Boston.
- Boston'ın her santimini bilirim.
- Tom falls in love with every beautiful girl he meets.
- Tom tanıştığı her güzel kıza aşık olur.
- We come home with new toothbrushes every time we visit the dentist.
- Biz dişçiyi her ziyaret edişimizde eve yeni diş fırçaları ile geliriz.
- They come to collect the post at three o'clock, every afternoon.
- Onlar her öğleden sonra saat üçte postayı toplamaya gelir.
- This was happening every winter.
- Bu her kış oluyordu.
- They go to work every day.
- Onlar her gün işe giderler.
- He goes to mass every Sunday morning.
- Her Pazar sabahı ayine gider.
- My partner and I have been winning every game today.
- Ortağım ve ben bugün her oyunu kazanıyoruz.
- Every day, I look after the sheep.
- Her gün koyunlara bakarım.
- Every day, I look after the sheep.
- Her gün koyunlara bakıyorum.
- Tom brushes his teeth every day.
- Tom her gün dişlerini fırçalıyor.
- If we were together I would bring you flowers every day.
- Birlikte olsaydık sana her gün çiçek getirirdim.
- We don't need to do this every day.
- Bunu her gün yapmamız gerekmiyor.
- Tom studies French for an hour every day before supper.
- Tom, akşam yemeğinden önce her gün bir saat Fransızca çalışmaktadır.
- Tom eats lunch at home every day.
- Tom her gün öğle yemeğini evde yiyor.
- I still do that every day.
- Hâlâ onu her gün yapıyorum.
- Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
- I have to practice the piano every day.
- Her gün piyano çalışmam gerekiyor.
- Every day is the same.
- Her gün aynı.
- Do you eat vegetables every day?
- Her gün sebze yer misin?
- I change my underwear every day.
- Her gün iç çamaşırımı değiştiririm.
- Tom does that every day but Monday.
- Tom pazartesi hariç bunu her gün yapar.
- Every new day could be your last.
- Her yeni gün son günün olabilir.
- Every Jack must have his Jill.
- Her erkeğin bir kadını olmalıdır.
- Tom works every day except Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışır.
- I still do that every winter.
- Hâlâ onu her kış yapıyorum.
- Tom intends to play tennis every day during his summer vacation.
- Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamaya niyet ediyor.
- For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
- Bir süre kolaya gerçekten bağımlıydım ve her gün içiyordum.
- She exercises every day at a fitness club.
- Her gün bir spor kulübünde egzersiz yapıyor.
- Does Tom still study French every day?
- Tom hâlâ her gün Fransızca çalışıyor mu?
- Tom sends me flowers every Mother's Day.
- Tom bana her Anneler Günü'nde çiçek gönderir.
- Every dog has four legs.
- Her köpeğin dört tane ayağı vardır.
- Tom comes home every day for lunch.
- Tom öğle yemeği için her gün eve gelir.
- Tom washes his hair every day.
- Tom her gün saçını yıkıyor.
- In Turkey, every school has to have an Atatürk effigy.
- Türkiye'de her okulda Atatürk büstü zorunludur.
- I do this every day.
- Bunu her gün yapıyorum.
- Every time I read this book, I find something new.
- Bu kitabı her okuduğumda yeni bir şey buluyorum.
- She failed every time she tried.
- Her denediğinde başarısız oldu.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every family decorates a fir tree for the new year.
- Her aile yeni yıl için bir çam ağacı süsler.
- I phone him every day.
- Onu her gün arıyorum.
- Every time they meet, they quarrel.
- Her karşılaştıklarında, tartışırlar.
- I'm tired of eating the same food every day.
- Her gün aynı yemeği yemekten bıktım.
- The athletes trained hard every day to be at their best for the Summer Olympics.
- Atletler Yaz Olimpiyatlarında en iyi durumda olmak için her gün sıkı antrenman yaptılar.
- Every language has its own design.
- Her dilin kendine özgü bir tasarımı vardır.
- I go there every day.
- Ben oraya her gün giderim.
- John arrives home after five every day.
- John her gün beşten sonra eve gelir.
- Every Esperantist should write sentences here.
- Her Esperantocu buraya cümleler yazmalı.
- He practices the piano every day to become a pianist.
- O piyanist olmak için her gün piyano çalışır.
- We work every day except Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyoruz.
- I play tennis every day.
- Her gün tenis oynuyorum.
- Tom has read every book in his school's library.
- Tom okulunun kütüphanesinde bulunan her kitabı okudu.
- As a rule of thumb, you should plan on one pound of beef for every two guests.
- Genel bir kural olarak, her iki misafire bir kilo sığır eti düşecek şekilde planlamalısınız.
- Every citizen has a security number.
- Her vatandaşın bir güvenlik numarası vardır.
- I've been to every corner of Europe.
- Avrupa'nın her köşesine gittim.
- His condition got worse every day.
- Onun durumu her gün daha da kötüleşti.
- Tom wears the same costume every Halloween.
- Tom her Cadılar Bayramı'nda aynı kostümü giyer.
- Tom eats the same food every day.
- Tom her gün aynı yemeği yiyor.
- Every day I come to university by bus.
- Her gün otobüsle üniversiteye geliyorum.
- He practiced every day at home.
- O, evde her gün uygulama yaptı.
- I call Tom almost every day.
- Tom'u hemen hemen her gün ararım.
- Tom studies hard every day.
- Tom her gün çok çalışıyor.
- A stable economy is the aim of every government.
- İstikrarlı bir ekonomi her hükümetin amacıdır.
- Do you go to church every Sunday?
- Her pazar kiliseye gider misiniz?
- I've been working overtime every day this week.
- Bu hafta her gün fazla mesai yapıyorum.
- Brush your teeth after every meal.
- Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
- He plays tennis every day.
- Her gün tenis oynuyor.
- Tom takes a tablet containing vitamins and minerals every day.
- Tom her gün vitaminler ve mineraller içeren bir tablet alır.
- Tom kept every love letter Mary ever wrote him.
- Tom Mary'nin şimdiye kadar ona yazdığı her aşk mektubunu sakladı.
- Every advantage has its disadvantage.
- Her avantajın dezavantajı vardır.
- I'm training every day.
- Her gün antrenman yapıyorum.
- We took every precaution.
- Biz her önlemi aldık.
- Every member must attend.
- Her üye katılmalı.
- There is a silver lining to every dark cloud!
- Her kara bulutta bir hayır vardır!
- Tom promised himself he would study French for thirty minutes every day.
- Tom her gün otuz dakika Fransızca çalışacağına dair kendine söz verdi.
- Tom watches TV every day.
- Tom her gün TV izler.
- Every muscle in my body aches.
- Vücudumdaki her kas ağrıyor.
- Tony runs every day.
- Tony, her gün koşar.
- Every march is composed of just a few steps.
- Her yürüyüş sadece birkaç adımdan oluşur.
- He made a resolution to write in his diary every day.
- Her gün günlüğüne yazmaya karar verdi.
- To lose weight I swim every day, one hour in the swimming pool.
- Zayıflamak için her gün bir saat yüzme havuzunda yüzerim.
- Clearness should be a guiding principle of every technical writer.
- Açıklık her teknik yazarın bir yol gösterici ilkesi olmalıdır.
- Tom studies French every day.
- Tom her gün Fransızca çalışıyor.
- My parents were behind me every step of the way.
- Ailem her adımımda arkamdaydı.
- That happens every day.
- Bu her gün oluyor.
- Every day's the same.
- Her gün aynı.
- I wash clothes every day.
- Her gün çamaşır yıkarım.
- She wipes the bar after every customer.
- Her müşteriden sonra barı temizler.
- I try to walk at least a few kilometers every day.
- Her gün en az birkaç kilometre yürümeye çalışıyorum.
- Every Ramadan, Yitzhak goes to visit his friend Sami in a small West Bank village.
- İzak her ramazan Batı Şeria'daki küçük bir köye Sami'yi ziyaret etmeye gidiyor.
- Tom takes a tablet containing vitamins and minerals every day.
- Tom her gün vitamin ve mineral içeren bir tablet alıyor.
- Tom saved every letter that Mary sent him.
- Tom Mary'nin ona gönderdiği her mektubu sakladı.
- Tom thanks me every day.
- Tom bana her gün teşekkür ediyor.
- My mother is home every day.
- Annem her gün evdedir.
- I study French after dinner every day.
- Her gün akşam yemeğinden sonra Fransızca öğrenirim.
- Every man has his weak side.
- Her adamın zayıf bir yanı vardır.
- He takes a pill with vitamins and minerals every day.
- Her gün vitamin ve mineral hapı içiyor.
- Tom works from early in the morning until late at night every day.
- Tom her gün sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışıyor.
- Opportunity is around every corner.
- Fırsat her köşede.
- Don't you walk to school every day?
- Her gün okula yürüyerek gitmiyor musun?
- Tom wants to live in a French-speaking country, so he can practice speaking French with native speakers every day.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor, bu yüzden her gün anadilini konuşan insanlarla Fransızca konuşmayı pratik yapabilir.
- Every spectator buys a ticket.
- Her seyirci bilet satın alır.
- The park is busy every season.
- Park, her mevsimde kalabalıktır.
- Every vote counts.
- Her oy önemlidir.
- Does Tom still swim every day?
- Tom hâlâ her gün yüzüyor mu?
- Every dollar counts.
- Her dolar önemli.
- My brother borrows a new book from the library every day.
- Erkek kardeşim her gün kütüphaneden yeni bir kitap ödünç alır.
- How much medicine do you take every day?
- Her gün ne kadar ilaç alırsın?
- I wonder if the food is the same every day.
- Acaba yemekler her gün aynı mı?
- I'm in pain every day.
- Ben her gün acı çekiyorum.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- Üreticinin talimatlarına göre, lastikler her 10 yılda bir değiştirilmelidir.
- Tom talks to Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşuyor.
- How many glasses of wine do you drink every day?
- Her gün kaç bardak şarap içiyorsun?
- Every great achievement was once considered impossible.
- Her büyük başarı bir zamanlar imkansız olarak kabul edilirdi.
- Do you watch the news on TV every day?
- TV'de her gün haberleri izliyor musun?
- My sister jogs every day.
- Kız kardeşim her gün koşar.
- He works out every day except weekends.
- Hafta sonları hariç her gün spor yapıyor.
- Tom and Mary speak French every day.
- Tom ve Mary her gün Fransızca konuşur.
- Mother goes to market every day.
- Annem her gün pazara gidiyor.
- I know every word of every song that Tom ever wrote.
- Tom'un yazdığı her şarkının her kelimesini biliyorum.
- The instructor advised me to exercise every day.
- Eğitmen bana her gün egzersiz yapmamı tavsiye etti.
- And Noah built an altar to the LORD; and took of every clean beast, and of every clean fowl, and offered burnt offerings on the altar.
- Nuh RAB'be bir sunak yaptı; her temiz hayvandan, her temiz kuştan alıp sunağın üzerinde yakmalık sunular sundu.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
- O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
- Every house had a garden.
- Her evin bir bahçesi vardı.
- Eat an almond every day.
- Her gün bir badem yiyin.
- He speaks with his mother every day.
- O her gün annesiyle konuşur.
- She goes to market every day.
- O her gün pazara gider.
- I've decided to write 20 sentences every day on Tatoeba.
- Tatoeba'da her gün 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
- I walk in the forest every day.
- Her gün ormanda yürürüm.
- I feel better every day.
- Her gün daha iyi hissediyorum.
- She paints every day no matter how busy she is.
- Ne kadar meşgul olursa olsun, her gün resim yapar.
- We have English lesson every Sunday.
- Her pazar İngilizce dersimiz var.
- I come home from work about seven every day.
- Her gün işten eve saat yedi gibi gelirim.
- Every monster starts off as someone's baby.
- Her canavar birinin bebeği olarak başlar.
- I have been eating pizza every day.
- Her gün pizza yiyorum.
- Tom said he's very hungry every day when he gets home.
- Tom her gün eve geldiğinde çok acıktığını söyledi.
- They play bridge every free moment.
- Onlar her boş zamanlarında briç oynarlar.
- Tom drinks coffee every day.
- Tom her gün kahve içer.
- He works from early in the morning until late at night every day.
- Her gün sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışıyor.
- He cries every day, so he must have something going on that he's not telling anyone.
- Her akşam ağlıyor demek ki kimseye söyleyemediği bir derdi var.
- I drive to Tokyo every day.
- Araçla her gün Tokyo'ya giderim.
- He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
- Prices are going up every day.
- Fiyatlar her gün yükseliyor.
- She helped me in every way.
- Bana her konuda yardımcı oldu.
- It's something we see but don't clean every day.
- Bu her gün gördüğümüz ama temizlemediğimiz bir şey.
- He stays a long time every time he comes.
- O, her gelişinde uzun süre kalır.
- He plays golf every Sunday.
- O, her Pazar golf oynar.
- Every town in America has a library.
- Amerika'daki her kasabada bir kütüphane vardır.
- Not every question deserves an answer.
- Her soru bir cevabı hak etmez.
- Practically every guy in the bar was looking at Mary.
- Bardaki her erkek Mary'ye bakıyordu.
- Is this what you do every day?
- Her gün yaptığınız şey bu mu?
- I go back home to Boston every three months.
- Her üç ayda bir eve Boston'a geri gidiyorum.
- Every beloved object is the center point of a paradise.
- Sevilen her nesne bir cennetin merkez noktasıdır.
- The hunter was alert to every sound and movement.
- Avcı her sese ve harekete karşı tetikteydi.
- Tom dropped by Mary's home every day for lunch.
- Tom öğle yemeği için her gün Mary'nin evine uğradı.
- He chose every word with care.
- Her kelimeyi özenle seçti.
- You must write every day.
- Her gün yazmalısın.
- Tom dropped by Mary's home every day for lunch.
- Tom her gün öğle yemeği için Mary'nin evine uğruyordu.
- We'll take every precaution.
- Her tedbiri alacağız.
- How many times do you wash your hands every day?
- Ellerini her gün kaç kere yıkıyorsun?
- We work every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyoruz.
- With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.
- Bilimsel bilginin her artışıyla birlikte, insanın kötülük yapma gücü de iyilik yapma gücüyle aynı oranda artmıştır.
- Every person is special.
- Her insan özeldir.
- I think about him every day.
- Her gün onu düşünüyorum.
- She practises the piano every day.
- O her gün piyano çalışıyor.
- Should I make my bed every day?
- Yatağımı her gün yapmalı mıyım?
- There are two sides to every story.
- Her hikayenin iki tarafı vardır.
- Not every book is worth reading.
- Her kitap okumaya değmez.
- Not every book is worth reading.
- Her kitap okunmaya değer değildir.
- You should have breakfast every day.
- Her gün kahvaltı yapmalısın.
- What kinds of things do you do every day?
- Her gün ne tür şeyler yaparsınız?
- He surfs every day during the summer.
- O yaz boyunca her gün sörf yapar.
- It's getting colder every day.
- Hava her geçen gün daha da soğuyor.
- How much bread do you eat every day?
- Her gün ne kadar ekmek yersin?
- Tom eats lunch with Mary almost every day.
- Tom hemen hemen her gün öğle yemeğini Mary ile birlikte yer.
- Every effort deserves a reward.
- Her çaba bir ödülü hak eder.
- How many e-mails do you write every day?
- Her gün kaç tane e-posta yazıyorsun?
- Do you shave every thirty minutes?
- Her otuz dakikada bir tıraş olur musun?
- Our store is open every day of the year except Christmas and New Year's.
- Mağazamız Noel ve yılbaşı hariç yılın her günü açıktır.
- He studied for an hour and a half every day.
- Her gün bir buçuk saat boyunca çalıştı.
- I have a boiled egg for breakfast every day.
- Her gün kahvaltıda haşlanmış yumurta yerim.
- Every school has a schoolyard bully.
- Her okulun bir okul bahçesi kabadayısı vardır.
- Tom and I eat dinner together every night.
- Tom ve ben her akşam birlikte yemek yeriz.
- He looked for every possible means of escape.
- Mümkün olan her türlü kaçış yolunu aradı.
- I do it every Sunday morning.
- Ben her pazar sabahı yaparım.
- We study French every day at school.
- Okulda her gün Fransızca çalışıyoruz.
- The hunter was alert to every sound and movement.
- Avcı her ses ve hareket için tetikteydi.
- Every rose has its thorn.
- Her gülün dikeni vardır.
- Every law has its exception.
- Her kanunun bir istisnası vardır.
- Tom is becoming more and more like his father every day.
- Tom her geçen gün babasına daha çok benziyor.
- You have every right to be mad at me.
- Bana kızmaya her türlü hakkın var.
- He plays golf every Sunday.
- Her pazar golf oynuyor.
- In Japan, practically every family has a washing machine.
- Japonya'da neredeyse her ailenin bir çamaşır makinesi var.
- Every marquis wants to have pageboys.
- Her markiz uşak sahibi olmak ister.
- People notice every move he makes.
- İnsanlar yaptığı her hareketi fark ediyor.
- Every man cannot be a good pianist.
- Her insan bir iyi bir piyanist olamaz.
- I disagree with your argument on every point.
- Argümanınıza her noktada karşı çıkmaktayım.
- He wouldn't mind eating meat and potatoes every day of the week.
- Etli patatesi haftanın her günü severek yiyebilir.
- Every town in America has a library.
- Amerika'da her kasabanın bir kütüphanesi vardır.
- I miss her every day.
- Onu her gün özlüyorum.
- We gain more knowledge every day.
- Her gün daha fazla bilgi ediniyoruz.
- He appeared thinner every day.
- Her gün daha zayıf görünüyordu.
- Every child bowed to the teacher.
- Her çocuk öğretmenin önünde eğildi.
- Every day is a new day.
- Her gün yeni bir gün.
- In Spain and France, we buy fresh bread every day.
- İspanya'da ve Fransa'da her gün taze ekmek alırız.
- Tom practices the violin every day.
- Tom her gün keman çalıyor.
- Every girl dreams of owning a pony.
- Her kız bir midilli sahibi olmayı hayal eder.
- I shower every day.
- Her gün duş alırım.
- Every person is unique.
- Her insan eşsizdir.
- One must practice every day in order to become a world-class athlete.
- Dünya çapında bir sporcu olmak için her gün pratik yapmak gerekir.
- Every bird likes its nest.
- Her kuş yuvasını sever.
- Why do I get hiccups every time I eat spicy food?
- Ben neden her baharatlı yemek yediğimde hıçkırıyorum?
- Every of us has his own unique identity.
- Her birimiz kendi benzersiz kimliğine sahiptir.
- He shaves himself every day.
- Her gün tıraş oluyor.
- Tom and his family say grace before every meal.
- Tom ve ailesi her yemekten önce dua eder.
- Does Tom have to do that every day?
- Tom bunu her gün yapmak zorunda mı?
- Tom plays table tennis just about every day.
- Tom hemen hemen her gün masa tenisi oynuyor.
- I'm in the pool every day in the summer.
- Yazın her gün havuzdayım.
- Every second house has a car.
- Her iki evden birinin arabası var.
- At the end of every subject I have an exam.
- Her dersin sonunda bir sınavım var.
- I play the piano every day.
- Her gün piyano çalarım.
- We go to school every day except Sunday.
- Pazar hariç her gün okula gideriz.
- I try to read something in French every day.
- Her gün Fransızca bir şeyler okumaya çalışıyorum.
- I called Tom every day last week.
- Geçen hafta her gün Tom'u aradım.
- I visit the dentist every two days.
- Her iki günde diş hekimini ziyaret ederim.
- Layla bought cosmetics at every shopping mall she visited.
- Leyla ziyaret ettiği her alışveriş merkezinden kozmetik ürünleri satın aldı.
- Tom and Mary eat lunch together every day.
- Tom ve Mary her gün birlikte öğle yemeği yiyor.
- Tom and Mary go to work every day on the same bus.
- Tom ve Mary her gün aynı otobüsle işe gidiyorlar.
- He has his trousers pressed every day.
- Her gün pantolonunu ütületir.
- Every disadvantage has its advantage.
- Her dezavantajın avantajı vardır.
- How many laps do you swim every day?
- Her gün kaç tur yüzüyorsun?
- He seemed to be getting thinner every day.
- O her gün zayıflıyor gibi görünüyordu.
- We don't have to do this every day.
- Bunu her gün yapmak zorunda değiliz.
- Every problem has a solution.
- Her problemin bir çözümü vardır.
- I go to Boston every chance I get.
- Bulduğum her fırsatta Boston'a giderim.
- I used to take long walks every afternoon.
- Ben her öğleden sonra uzun yürüyüşler yapardım.
- Some toilets waste a lot of water every time they are flushed.
- Bazı tuvaletler her sifon çekildiğinde çok fazla su israf eder.
- Tom reads the Washington Post every day.
- Tom her gün Washington Post okur.
- Many good people die every day.
- Her gün birçok iyi insan ölüyor.
- Do you eat rice every day?
- Her gün pilav yiyor musun?
- Tom takes a long walk along the coast every afternoon.
- Tom her öğleden sonra sahil boyunca uzun bir yürüyüşe çıkar.
- It seems to rain every time Tom visits us.
- Tom'un bizi her ziyaret edişinde yağmur yağıyor gibi görünüyor.
- Tom plays the piano every day.
- Tom her gün piyano çalar.
- Every neighborhood is different.
- Her semt farklıdır.
- She is in the habit of writing in her diary every day.
- Her gün günlüğüne yazma alışkanlığı var.
- I read the newspaper every day when I was in college.
- Üniversitedeyken her gün gazeteyi okudum.
- He had every reason for doing so.
- Bunu yapmak için her türlü sebebi vardı.
- I come here every day.
- Her gün buraya gelirim.
- I eat lunch in that restaurant every day.
- Her gün o restoranda öğle yemeği yiyorum.
- We used to swim every day when we were children.
- Biz çocukken her gün yüzerdik.
- Tom rides his bicycle every day.
- Tom her gün bisiklete biniyor.
- Every time I see you, I think of your father.
- Seni her gördüğümde, babanı düşünüyorum.
- Every man must eat and drink.
- Her insan yemeli ve içmelidir.
- Tom has been stopping by every day.
- Tom her gün uğruyor.
- He used every chance to practice English.
- İngilizce pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
- I hold Mary in the basement and rape her every day.
- Mary'i bodrumda tutuyorum ve her gün ona tecavüz ediyorum.
- The cook prepares different dishes every day.
- Aşçı her gün farklı yemekler hazırlıyor.
- Béla takes his son to school every day, because he is a mindful father.
- Béla oğlunu her gün okula götürür, çünkü o dikkatli bir baba.
- Every person is an individual.
- Her kişi bir bireydir.
- My older sister goes jogging every day.
- Ablam her gün koşuya gider.
- Do you have to go there every day?
- Her gün oraya gitmek zorunda mısınız?
- Never give up something you have to think about every day!
- Her gün düşünmek zorunda olduğun bir şeyden asla vazgeçme!
- Does Tom need to do that every day?
- Tom bunu her gün yapmak zorunda mı?
- Tom goes to church with Mary every Sunday.
- Tom her Pazar Mary ile kiliseye gider.
- I could eat this for every meal.
- Bunu her yemek için yiyebilirim.
- Tom's father made him practice the piano every day for at least thirty minutes.
- Tom'un babası ona her gün en az otuz dakika piyano alıştırması yaptırırdı.
- Tom doesn't take a bath every day.
- Tom her gün banyo yapmıyor.
- I've decided to write 20 sentences on Tatoeba every day.
- Tatoeba'da her gün 20 cümle yazmaya karar verdim.
- Clocks used to be wound every day.
- Saatler eskiden her gün kurulurdu.
- Tom takes a walk with Mary and her dog every day.
- Tom her gün Mary ve köpeği ile yürüyüşe çıkıyor.
- Google Translate still has a lot to learn, but it's getting better every day.
- Google Translate'in öğrenecek çok şeyi var ama her gün daha iyi oluyor.
- Every effort was in vain.
- Her çaba boşa çıktı.
- This train stops at every station from Nakano on.
- Bu tren Nakano'dan itibaren her istasyonda duruyor.
- You don't see that every day.
- Bunu her gün görmüyorsun.
- Tom doesn't study French every day.
- Tom her gün Fransızca çalışmıyor.
- We made every effort to help him.
- Ona yardım etmek için her çabayı gösterdik.
- Not every citizen of Russia is Russian.
- Rusya'nın her vatandaşı Rus değildir.
- I take the subway almost every day.
- Ben hemen hemen her gün metroya biniyorum.
- Every even number greater than 2 is the sum of two primes.
- 2'den büyük her çift sayı, iki asal sayının toplamıdır.
- Every student of biology, anatomy, anthropology, ethnology or psychology is familiar with these facts.
- Her biyoloji, anatomi, antropoloji, etnoloji ya da psikoloji öğrencisi bu gerçeklere aşinadır.
- Allegedly every language is learnable.
- Güya her dil öğrenilebilirmiş.
- We'll have to check every one of them, Tom.
- Her birini kontrol etmemiz gerekecek, Tom.
- Every day has one-thousand four-hundred and forty minutes.
- Her günün bin dört yüz kırk dakikası vardır.
- Every citizen has rights and duties.
- Her vatandaşın hakları ve görevleri vardır.
- Every time Mary smiles at him, Tom feels happy.
- Mary'nin ona gülümsediği her zaman, Tom mutlu hisseder.
- I speak to Tom every day.
- Her gün Tom'la konuşurum.
- We ask the teacher questions every day.
- Öğretmene her gün sorular soruyoruz.
- Every girl knows that singer.
- O şarkıcıyı her kız tanır.
- Layla bought cosmetics at every shopping mall she visited.
- Leyla gittiği her alışveriş merkezinde kozmetik ürünleri satın aldı.
- She practiced the piano every day.
- Her gün piyano çalıştı.
- Every child objects to being treated like a baby.
- Her çocuk kendisine bebek gibi davranılmasına itiraz eder.
- She studies English every day.
- Her gün İngilizce çalışıyor.
- Classes start at nine o'clock every day.
- Dersler her gün saat dokuzda başlıyor.
- He makes it a rule to read aloud every day.
- O her gün yüksek sesle okumayı bir prensip edinir.
- This happened every winter.
- Bu her kış olurdu.
- Tom calls Mary every day.
- Tom her gün Mary'yi arıyor.
- Life escapes from me in every breath.
- Her nefes alışımda hayat benden kaçıyor.
- Every one of them went to see that movie.
- Onların her biri o filmi izlemeye gitti.
- We use it every day.
- Biz onu her gün kullanırız.
- Layla read every book she could find about camels.
- Leyla, develer hakkında bulabildiği her kitabı okuyordu.
- Every day of thy life is a page in thy history.
- Hayatının her günü tarihindeki bir sayfadır.
- I tell him that every day.
- Bunu ona her gün söylüyorum.
- I eat fruit every day.
- Her gün meyve yerim.
- I have got a computer and I use it every day.
- Benim bir bilgisayarım var ve ben onu her gün kullanırım.
- I used to go jogging every day.
- Eskiden her gün koşuya çıkardım.
- I swim in the sea every day.
- Ben her gün denizde yüzerim.
- Tom works every day but Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışır.
- Every snowflake is unique.
- Her kar taneciği benzersizdir.
- Do you drink coffee every day?
- Her gün kahve içiyor musun?
- Every situation is different.
- Her durum farklıdır.
- Father takes a walk every day.
- Babam her gün yürüyüşe çıkıyor.
- Tom plays football every day after school.
- Tom her gün okuldan sonra futbol oynar.
- Tom plays tennis every day.
- Tom her gün tenis oynuyor.
- Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
- I see you going by in front of my house every day.
- Seni her gün evimin önünden geçerken görüyorum.
- Every colour has a meaning.
- Her rengin bir manası var.
- I smile every time I see her.
- Onu her gördüğümde gülümsüyorum.
- I try to help Tom every chance I get.
- Yakaladığım her fırsatta Tom'a yardım etmeye çalışırım.
- Tom wakes up at the crack of dawn every day.
- Tom her gün sabahın köründe uyanır.
- I answered every question correctly.
- Her soruya doğru cevap verdim.
- Tom is here every day.
- Tom her gün burada.
- Does Tom do that every day?
- Tom onu her gün yapar mı?
- Letters are delivered every day.
- Mektuplar her gün teslim edilir.
- Yes, you need to practice every day.
- Evet, her gün pratik yapman gerekir.
- They're required to work eight hours every day.
- Her gün sekiz saat çalışmak zorundalar.
- Every time he goes out, he drops in at the bookstore.
- Her dışarı çıktığında kitapçıya uğrar.
- Every of us has his own unique identity.
- Her birimizin kendine özgü bir kimliği var.
- Tom's heart's getting stronger every day.
- Tom'un kalbi her geçen gün daha da güçleniyor.
- We must consider every aspect of the problem.
- Biz sorunun her yönünü göz önünde bulundurmalıyız.
- We'll take every precaution.
- Her türlü önlemi alacağız.
- Every time I went to his place, he was studying.
- Evine her gittiğimde ders çalışıyordu.
- Tom goes out drinking every Monday night.
- Tom her pazartesi gecesi içmeye gider.
- Tom plays poker with his friends every Monday night.
- Tom her pazartesi gecesi arkadaşlarıyla poker oynar.
- English is used in every part of the world.
- İngilizce dünyanın her yerinde kullanılıyor.
- Do you study every day?
- Her gün çalışır mısın?
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
- Tom'un her gün eve geldiğinde yaptığı ilk şey televizyonu açmaktır.
- I don't often go to Boston, but every time I do, I enjoy it a lot.
- Boston'a pek sık gitmem ama her gittiğimde çok keyif alırım.
- And we know the government can't solve every problem.
- Ve hükümetin her sorunu çözemeyeceğini biliyoruz.
- I heard every word you said.
- Söylediğin her kelimeyi duydum.
- I would eat coconut cake every day if I could.
- Yapabilseydim her gün hindistan cevizli kek yerdim.
- This happens every time Tom goes away.
- Tom her gittiğinde bu oluyor.
- I read the newspaper every day when I was in college.
- Üniversitedeyken her gün gazete okurdum.
- Never give up something you have to think about every day!
- Her gün düşünmek zorunda olduğun bir şeyden vazgeçme!
- Tom doesn't use a computer every day.
- Tom her gün bilgisayar kullanmıyor.
- He never misses reading the papers every day.
- Her gün gazete okumayı asla kaçırmaz.
- I tell her that every day.
- Ona bunu her gün söylüyorum.
- We play tennis every day.
- Biz her gün tenis oynarız.
- It's getting colder every day.
- Her gün daha da soğuk oluyor.
- Clocks used to be wound every day.
- Saatler her gün kurulurdu.
- Exercise every day for good health.
- Sağlığınız için her gün egzersiz yapın.
- Spenser's mother often scrutinizes him for every small mistake he makes.
- Spenser'ın annesi sık sık yaptığı her küçük hata için onu inceler.
- I study French at least an hour every day.
- Her gün en az bir saat Fransızca çalışıyorum.
- There is a solution to every problem.
- Her sorun için bir çözüm vardır.
- I ride the subway every day.
- Ben her gün metroya binerim.
- He reads novels every day.
- Her gün roman okuyor.
- I study French after dinner every day.
- Her gün akşam yemeğinden sonra Fransızca çalışıyorum.
- Is eating a clove of garlic every day beneficial to your health?
- Her gün bir diş sarımsak yemek sağlığınız için yararlı mıdır?
- This summer, I plan to read every book on these three shelves.
- Bu yaz, bu üç raftaki her kitabı okumayı planlıyorum.
- That is common knowledge in every village.
- Bu her köyde bilinen bir şeydir.
- I work every day save Sundays.
- Pazar hariç her gün çalışırım.
- Do you go to church every Sunday?
- Her pazar kiliseye gidiyor musun?
- Tom can afford to eat at expensive restaurants every day.
- Tom pahalı bir restoranda her gün yemek yiyebilir.
- Tom has caught every Pokémon in Pokémon Go.
- Tom, Pokémon Go'daki her Pokémon'u yakaladı.
- We must study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalıyız.
- Every day has a continuation.
- Her günün bir devamı vardır.
- Is it necessary to drink water every day?
- Her gün su içmek gerekli midir?
- For every action there is an equal and opposite reaction.
- Her eylem için eşit ve karşıt bir tepki vardır.
- My mole is getting bigger every day.
- Benim her geçen gün büyüyor.
- He comes here almost every day.
- O neredeyse buraya her gün gelir.
- My younger sister plays piano every day.
- Benim küçük kız kardeşim her gün piyano çalar.
- The teacher asked us to clean our classroom every day.
- Öğretmen bizden her gün sınıfımızı temizlememizi istedi.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
- O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- People lie every day.
- İnsanlar her gün yalan söyler.
- Tom practices the piano every day.
- Tom her gün piyano çalışıyor.
- Do you brush your teeth after every meal?
- Her yemekten sonra dişlerini fırçalıyor musun?
- They discuss the matter every day.
- Her gün bu konuyu tartışırlar.
- Imagination affects every part of our lives.
- Hayal yaşamlarımızın her kısmını etkiler.
- You chop wood every day, don't you?
- Her gün odun kırarsın, değil mi?
- He studies hard every day.
- O her gün çok çalışır.
- Does Tom study French every day?
- Tom her gün Fransızca çalışıyor mu?
- I'm aware that every choice I make has a consequence.
- Yaptığım her seçimin bir sonucu olduğunun farkındayım.
- Hundreds die every day.
- Her gün yüzlercesi ölür.
- Every time I hear that song, I think of my childhood.
- Bu şarkıyı her duyduğumda çocukluğum aklıma geliyor.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yaya mı gidiyorsun?
- Every man has his faults.
- Her insanın hataları vardır.
- I shower every day.
- Ben her gün duş alırım.
- Now, there's something you don't see every day.
- İşte size her gün göremeyeceğiniz bir şey.
- I think I could get used to seeing you every day.
- Sanırım seni her gün görmeye alışabilirim.
- Hundreds die every day.
- Her gün yüzlerce kişi ölüyor.
- I see Tom every day.
- Tom'u her gün görüyorum.
- Weigh yourself every day.
- Her gün tartıl.
- I go swimming every day.
- Her gün yüzmeye gidiyorum.
- I try to do a little every day.
- Her gün biraz yapmaya çalışıyorum.
- Tom has decided to swim every day.
- Tom her gün yüzmeye karar verdi.
- Tom doesn't do that every day.
- Tom bunu her gün yapmıyor.
- Do you run every day?
- Her gün koşar mısın?
- I study French every day.
- Her gün Fransızca çalışıyorum.
- Tom eats hotdogs every chance he gets.
- Tom bulduğu her fırsatta sosisli sandviç yiyor.
- I speak Chinese almost every day.
- Hemen hemen her gün Çince konuşuyorum.
- Exercise every day.
- Her gün egzersiz yapınız.
- You chop wood every day, don't you?
- Her gün odun kesiyorsun, değil mi?
- He does not come here every day.
- O her gün buraya gelmez.
- You must study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalısınız.
- Tom practiced very hard every day.
- Tom her gün çok pratik yaptı.
- There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
- Every Tatoeba member is simultaneously student and teacher.
- Her Tatoeba üyesi, aynı anda hem öğrenci hem de öğretmendir.
- Every word matters.
- Her söz önemlidir.
- Nature is the only book that offers important content on every page.
- Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.
- We should keep every school open and every teacher in his job.
- Her okulu açık ve her öğretmeni vazifesinde tutmalıyız.
- I take the train to work every day.
- Her gün işe trenle gidiyorum.
- Her family likes very much to watch TV every day.
- Ailesi her gün televizyon izlemeyi çok seviyor.
- I write every chance I get.
- Her fırsatta yazarım.
- Tom saved every letter that Mary sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği her mektubu saklamış.
- I make lunch every day.
- Ben her gün öğle yemeği yaparım.
- Every dream comes at a price.
- Her hayalin bir bedeli var.
- He carries his umbrella about with him every day.
- O her gün şemsiyesini yanında taşır.
- This is one of the jobs I have to do every day.
- Bu her gün yapmak zorunda olduğum işlerden biri.
- Every boy and girl knows Columbus.
- Her oğlan ve kız Kolomb'u bilir.
- I usually do that every day.
- Genellikle bunu her gün yaparım.
- I have every right to be here.
- Burada olmak için her hakka sahibim.
- She has to count every penny.
- O her kuruşu saymak zorundadır.
- Tom promised himself he would study French for thirty minutes every day.
- Tom kendi kendine her gün otuz dakika Fransızca çalışacağına söz verdi.
- It's extremely important to exercise every day.
- Her gün egzersiz yapmak son derece önemlidir.
- I mop my house almost every day.
- Evimi hemen hemen her gün paspaslarım.
- You have every reason to be upset with me.
- Bana kızgın olmak için her türlü sebebin var.
- He skis in Hokkaido every winter.
- Her Kış Hokkaido'da kayak yapar.
- I try to learn something new every day.
- Her gün yeni bir şey öğrenmeye çalışıyorum.
- I used to go running every day after work.
- Her gün işten sonra koşmaya giderdim.
- Do you go shopping every day?
- Her gün alışverişe gider misin?
- Why do you skip lunch every day?
- Neden her gün öğle yemeğini atlıyorsun?
- Tom visits Mary every time he goes to Boston.
- Tom Boston'a gittiği her zaman Mary'yi ziyaret eder.
- He shaves every day.
- Her gün tıraş oluyor.
- My sister and I are different in every way.
- Ablam ve ben her yönden farklıyız.
- I learn new things every day.
- Her gün yeni şeyler öğreniyorum.
- What if every day were Saturday?
- Ya her gün cumartesi olsaydı?
- I don't think I'd mind eating Chinese food every day.
- Her gün Çin yemeği yemeyi sorun edeceğimi sanmıyorum.
- You have every right to be angry.
- Kızgın olmak için her hakka sahipsin.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile her dışarı çıktığında hesabı ödemek zorunda kalmaktan bıkmıştı.
- I help my mother with the housework every day.
- Her gün anneme ev işinde yardımcı olurum.
- I do it every Sunday morning.
- Her Pazar sabahı onu yaparım.
- I use Google every day.
- Her gün Google kullanırım.
- Every country has its own history.
- Her ülkenin kendi tarihi var.
- This is one of the jobs I have to do every day.
- Bu, her gün yapmam gereken işlerden biri.
- I have a bath every day.
- Her gün banyo yaparım.
- Now every Finnish woman has everything she needs to be happy.
- Artık her Finli kadın mutlu olmak için gereken her şeye sahip.
- How much rice do you eat every day?
- Her gün ne kadar pirinç yiyorsun?
- I used to sing every day when I was a child.
- Çocukken her gün şarkı söylerdim.
- Every day is a new day.
- Her gün yeni bir gündür.
- We ask the teacher questions every day.
- Öğretmene her gün sorular sorarız.
- What kinds of things do you do every day?
- Her gün ne tür şeyler yaparsın?
- He seemed to be getting thinner every day.
- Her geçen gün daha da zayıflıyor gibiydi.
- I want to get into shape, so I've been working out every day.
- Ben forma girmek istiyorum, bu yüzden her gün vücut çalışıyorum.
- We work every day but Monday.
- Pazartesi hariç her gün çalışıyoruz.
- Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Sigaranın fiyatı her arttığında, birçok insan sigarayı bırakmaya çalışıyor.
- She had rings on every finger.
- Her parmağında yüzük vardı.
- Learn something new every day.
- Her gün yeni bir şey öğren.
- Not every lamp is magic.
- Her lamba büyülü değildir.
- Every nation has its own language.
- Her milletin kendi dili vardır.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yürüyerek mi gidersin?
- As the vast opportunities of the Internet reach every corner of the globe, learning outside of school has become as important as learning in school.
- İnternetin geniş olanakları dünyanın her köşesine ulaştıkça, okul dışında öğrenmek de okulda öğrenmek kadar önemli hale geldi.
- They communicate with each other by telephone every day.
- Birbirleriyle her gün telefonla iletişim kuruyorlar.
- Tom takes a power nap every day.
- Tom her gün kestiriyor.
- We're getting busier and busier every day.
- Her geçen gün daha da meşgul hale geliyoruz.
- Every breath that I took wasn't enough.
- Aldığım her nefes yetmiyordu.
- I don't wear a hat every day.
- Her gün şapka takmıyorum.
- The bus leaves every fifteen minutes.
- Otobüs, her on beş dakikada bir kalkıyor.
- I chop wood every day.
- Her gün odun kesiyorum.
- I go for a run every day.
- Ben her gün koşuya çıkarım.
- Must you do this every time?
- Bunu her zaman yapmalı mısın?
- He ate every bit of his dinner.
- Akşam yemeğinin her kırıntısını yedi.
- I run every day.
- Her gün koşarım.
- Every wall is a door.
- Her duvar bir kapıdır.
- They go to church every Sunday.
- Onlar her Pazar kiliseye giderler.
- He believes every word I say.
- Söylediğim her kelimeye inanıyor.
- There is a lid for every pot.
- Her tencere için bir kapak vardır.
- You need to eat vegetables every day.
- Her gün sebze yemelisin.
- She visited the old man in the hospital every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün hastanedeki yaşlı adamı ziyaret ederdi.
- Kate drinks lots of milk every day.
- Kate her gün çok süt içiyor.
- Tom saved every letter Mary sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği her mektubu sakladı.
- I eat bread every day.
- Her gün ekmek yerim.
- I don't take a shower every day.
- Her gün duş almıyorum.
- Does Tom do that every day?
- Tom bunu her gün yapıyor mu?
- Classes start at nine o'clock every day.
- Dersler her gün saat dokuzda başlar.
- They play ball in the park every afternoon.
- Onlar parkta her öğleden sonra top oynarlar.
- Not every lamp is magic.
- Her lamba sihirli değildir.
- I think about that every day.
- Bunu her gün düşünüyorum.
- I play soccer almost every day.
- Ben hemen hemen her gün futbol oynarım.
- I wanted to swim every day.
- Her gün yüzmek istiyordum.
- They attend every meeting.
- Onlar her toplantıya katılır.
- I study French for three hours every day.
- Her gün üç saat Fransızca öğrenirim.
- He comes here every three days.
- O her üç günde bir buraya gelir.
- Tom speaks French every day.
- Tom her gün Fransızca konuşuyor.
- Tom calls me almost every day.
- Tom hemen hemen her gün beni arar.
- Google Translate still has a lot to learn, but it's getting better every day.
- Google Translate'in hala öğrenmesi gereken çok şey var ama her geçen gün daha iyiye gidiyor.
- Mary is getting prettier every year.
- Mary her geçen yıl güzelleşiyor.
- He chops wood every day.
- O her gün odun kesiyor.
- Every girl dreams of owning a pony.
- Her kız bir midilli sahibi olmanın hayalini kurar.
- Every spring the river floods here.
- Her bahar burada nehir taşar.
- I've read every book here except this one.
- Buradaki her kitabı okudum, bu hariç.
- Tom has to take medicine every three hours.
- Tom her üç saatte bir ilaç almak zorunda.
- And I must thank my lovely wife, Kate, who was behind me every step of the way.
- Ve her adımımda arkamda olan sevgili eşim Kate'e teşekkür etmeliyim.
- I draw pictures every day.
- Ben her gün resim yaparım.
- I write in my diary every day.
- Her gün günlüğüme yazıyorum.
- Tom gets plenty of sun every day.
- Tom her gün bol bol güneş alır.
- I go back home to Boston every three months.
- Her üç ayda bir Boston'daki evime giderim.
- Let's try to win every game.
- Her oyunu kazanmaya çalışalım.
- Don't you watch the news every day?
- Her gün haberleri izlemiyor musun?
- I eat Thai food every chance I get.
- Her fırsatta Tayland yemeği yerim.
- We study French every day at school.
- Her gün okulda Fransızca okuyoruz.
- Does he watch television every day?
- Her gün televizyon izliyor mu?
- Tom takes a long walk along the coast every afternoon.
- Tom her öğleden sonra sahil boyunca uzun bir yürüyüş yapar.
- Every little bit helps.
- Her küçük parça yardımcı olur.
- He outdoes me in every subject.
- Her konuda benden üstündür.
- I'm in pain every day.
- Her gün acı çekiyorum.
- How much coffee do you think Tom drinks every day?
- Sence Tom her gün ne kadar kahve içiyor?
- Tom and Mary eat lunch together every day.
- Tom ve Mary her gün birlikte öğle yemeği yerler.
- I go to sleep at seven in the morning every Sunday.
- Her pazar sabah yedide uyumaya giderim.
- Don't you get tired of eating the same thing every day?
- Her gün aynı şeyi yemekten bıkmıyor musun?
- Tom drinks every day.
- Tom her gün içer.
- I have every confidence in you, Tom.
- Sana her türlü güvenim var, Tom.
- I come here every day.
- Buraya her gün gelirim.
- Every dream comes at a price.
- Her hayalin bir bedeli vardır.
- How many cups of coffee do you drink every day?
- Her gün kaç bardak kahve içersin?
Show More (1267)
|
2 |
each |
her |
adj. |
|
- Each new acceding state, each new acceding nation has added something extra.
- Her yeni katılan devlet, her yeni katılan ulus fazladan bir şeyler ekledi.
- I would point out that there is no European legal system, but that a different legal system exists in each Member State.
- Avrupa hukuk sisteminin olmadığını, her Üye Devlette farklı bir hukuk sisteminin var olduğunu belirtirdim.
- These accidents have led to measures which have, however, proved insufficient each time.
- Bu kazalar, her seferinde yetersiz olduğu kanıtlanan tedbirlere yol açmıştır.
- International companies want to be free of the obligation to take separate measures for each Member State.
- Uluslararası şirketler, her Üye Devlet için ayrı tedbirler alma yükümlülüğünden kurtulmak istemektedir.
- The Commission must remain the driving force, with which each citizen must be able to identify.
- Komisyon, her vatandaşın kendisini özdeşleştirebileceği itici güç olmaya devam etmelidir.
- And each time an enormous tragedy has ensued.
- Ve her seferinde büyük bir trajedi yaşandı.
- Each state is free to conduct diplomatic relations with any other.
- Her devlet bir diğeriyle diplomatik ilişkiler yürütmekte serbesttir.
- The title of each line is the name of an Institute.
- Her satırın başlığı bir Enstitünün adıdır.
- I think that the views on this are very different in each Member State.
- Bu konudaki görüşlerin her Üye Devlette çok farklı olduğunu düşünüyorum.
- It is fair to say that in each debate the news has been grimmer then in the preceding debate.
- Her tartışmada haberlerin bir önceki tartışmadan daha kötü olduğunu söylemek doğru olacaktır.
- These funds should be used in the interests of rural development in each Member State.
- Bu fonlar her Üye Devlette kırsal kalkınmanın çıkarları doğrultusunda kullanılmalıdır.
- That has been the case with each new accession.
- Her yeni katılımda durum böyle olmuştur.
- In each Member State, research can of course be carried out in accordance with the legislation of each Member State.
- Her Üye Devlette araştırma elbette her Üye Devletin mevzuatına uygun olarak yürütülebilir.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Ancak sanki her Üye Devlet kendi başına tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
- Perhaps minimum targets for each material is not a bad idea.
- Belki de her malzeme için asgari hedefler kötü bir fikir değildir.
- Such things must not be organised separately for each and each country.
- Bu tür şeyler her ülke için ayrı ayrı düzenlenmemelidir.
- We will take each question in order until 7.30 p.m.
- Saat 19.30'a kadar her soruyu sırayla alacağız.
- The WTO has explicitly recognised the right in this affair of each member to set its own level of protection.
- DTÖ, bu konuda her üyenin kendi koruma düzeyini belirleme hakkını açıkça tanımıştır.
- Behind each image is a real child traumatised by their experiences.
- Her görüntünün arkasında, yaşadıkları nedeniyle travma geçiren gerçek bir çocuk var.
- Each time, the authorities panicked, as is the case again now.
- Her seferinde yetkililer paniğe kapıldı, tıpkı şimdi olduğu gibi.
- In short, each Member State can regulate family issues on the basis of its own legislation and concerns.
- Kısacası, her Üye Devlet aile konularını kendi mevzuatı ve kaygıları temelinde düzenleyebilir.
- In short, each Member State can regulate family issues on the basis of its own legislation and concerns.
- Kısacası her Üye Devlet aile konularını kendi mevzuatı ve kaygıları temelinde düzenleyebilir.
- We have too long been accustomed to hearing optimistic plans and dispassionate predictions after each Summit.
- Uzun zamandır her Zirve sonrasında iyimser planlar ve soğukkanlı tahminler duymaya alışmıştık.
- Each Member State and each partner has to submit its own specific programme.
- Her Üye Devlet ve her ortak kendi özel programını sunmak zorundadır.
- Specific reports must at once be drafted on each country, particularly Algeria and Tunisia.
- Başta Cezayir ve Tunus olmak üzere her ülke için özel raporlar bir an önce hazırlanmalıdır.
- This requires effective administrative and medical systems, including diagnostic systems, in each Member State.
- Bu da her Üye Devlette teşhis sistemleri de dahil olmak üzere etkin idari ve tıbbi sistemler gerektirir.
- I support that argument, but each Member State must do that in the context of its own constitution.
- Bu argümanı destekliyorum, ancak her Üye Devlet bunu kendi anayasası bağlamında yapmalıdır.
- We have chosen to deal with the routine procedures which ships have to go through each time they enter or leave a port.
- Gemilerin bir limana her giriş veya çıkışlarında geçmeleri gereken rutin prosedürlerle ilgilenmeyi tercih ettik.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yok, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol ediyor, hepsi bu.
- We must respect the pace of each applicant country.
- Her başvuru sahibi ülkenin hızına saygı göstermeliyiz.
- Any perspective must, however, express the free democratic will of each nation.
- Bununla birlikte, herhangi bir perspektif, her ulusun özgür demokratik iradesini ifade etmelidir.
- Precisely in this area, each Member State in the Council has the capacity to thwart a regulation.
- Tam da bu alanda, Konsey'deki her Üye Devlet bir düzenlemeyi engelleme kapasitesine sahiptir.
- So it is important for each country to set up national mechanisms to monitor health and safety issues.
- Dolayısıyla her ülkenin sağlık ve güvenlik konularını izlemek üzere ulusal mekanizmalar kurması önemlidir.
- It is a matter of subsidiarity to formulate those emergency plans in each Member State.
- Her Üye Devlette bu acil durum planlarının oluşturulması bir yetki ikamesi meselesidir.
- Each Member State had its own opinion on the matter.
- Her Üye Devletin konuyla ilgili kendi görüşü vardı.
- The rate of this tax should fully reflect each Member State's requirements environmental, economic and physical.
- Bu verginin oranı her Üye Devletin çevresel, ekonomik ve fiziksel gereksinimlerini tam olarak yansıtmalıdır.
- It is fair to say that in each debate the news has been grimmer then in the preceding debate.
- Her tartışmada bir önceki tartışmadan daha kötü haberler geldiğini söylemek yanlış olmaz.
- It is for each one to guarantee the safety of its citizens.
- Her ülke kendi vatandaşlarının güvenliğini garanti altına almalıdır.
- Each new acceding state and each new acceding nation has added something extra.
- Her yeni katılan devlet ve her yeni katılan ulus fazladan bir şeyler eklemiştir.
- Only in this way can consumers force the government in each country to change its ossified systems.
- Tüketiciler ancak bu şekilde her ülkedeki hükümeti kemikleşmiş sistemlerini değiştirmeye zorlayabilir.
- This also applies to the overview of the human rights situation for each country via an EU agency.
- Bu aynı zamanda bir AB ajansı aracılığıyla her ülke için insan hakları durumunun gözden geçirilmesi için de geçerlidir.
- Any perspective must, however, express the free democratic will of each nation.
- Ancak herhangi bir perspektif, her ulusun özgür demokratik iradesini ifade etmelidir.
- It would be very helpful to our work if the data were given for each country.
- Verilerin her ülke için verilmesi çalışmamıza çok yardımcı olacaktır.
- We are prepared to commit ourselves to this line, each Member State according to its means.
- Her Üye Devlet kendi imkanlarına göre bu çizgiye bağlı kalmaya hazırdır.
- Does it involve setting up a service in each Member State?
- Her Üye Devlette bir servis kurulmasını içeriyor mu?
- This is, therefore, why each body upholds its own procedures.
- Bu nedenle her organ kendi prosedürlerini uygular.
- Each Member State is to be able to decide whether to accept this system or not.
- Her Üye Devlet bu sistemi kabul edip etmemeye karar verebilmelidir.
- Each Member State and national parliament has different ideas and approaches.
- Her Üye Devletin ve ulusal parlamentonun farklı fikirleri ve yaklaşımları vardır.
- In each province there is a plant protection service.
- Her ilde bir bitki koruma hizmeti vardır.
- We also provide a directive in which each Member State and each postal service can acquit itself of this task.
- Ayrıca her Üye Devletin ve her posta hizmetinin bu görevi yerine getirebileceği bir yönerge de sunuyoruz.
- Implementing a Commission delegation in each of the countries would send out a strong political signal.
- Her ülkede bir Komisyon delegasyonunun bulunması güçlü bir siyasi sinyal gönderecektir.
- Each Member State is principally responsible for defining its responsibilities towards children.
- Her Üye Devlet, çocuklara karşı sorumluluklarını tanımlamaktan birinci derecede sorumludur.
- Each Member State sets it on the basis of its economic analysis and capabilities.
- Her Üye Devlet, kendi ekonomik analizi ve kabiliyetleri temelinde bunu belirler.
- As matters stand, each product has to be re-tested in each country.
- Mevcut durumda, her ürünün her ülkede yeniden test edilmesi gerekmektedir.
- I believe that each Member State will indicate the language or languages appropriate for this purpose.
- Her Üye Devletin bu amaç için uygun olan dil ya da dilleri belirteceğine inanıyorum.
- In effect, this draft, in its current wording, seems to be flexible enough to respect the sovereignty of each country.
- Aslında bu taslak, mevcut ifadesiyle, her ülkenin egemenliğine saygı gösterecek kadar esnek görünmektedir.
- However, freedom of the press is guaranteed in each and every case.
- Bununla birlikte, basın özgürlüğü her durumda güvence altındadır.
- On each occasion, the politicians in Prague refused categorically to do so.
- Prag'daki siyasetçiler her seferinde bunu yapmayı kategorik olarak reddetti.
- We believe that it must consist of a harmonious and combined quantity of each of the three elements.
- Biz bunun her üç unsurun uyumlu ve birleşik bir miktarından oluşması gerektiğine inanıyoruz.
- And each process took a different route.
- Ve her süreç farklı bir rota izledi.
- The mutual recognition principle must be allowed in each Member State until such time as that is accomplished.
- Bu gerçekleştirilinceye kadar her Üye Devlette karşılıklı tanıma ilkesine izin verilmelidir.
- After all we are exchanging arguments and each side needs to take the other seriously.
- Neticede karşılıklı argümanlarımızı paylaşıyoruz ve her iki tarafın da diğerini ciddiye alması gerekiyor.
- On average each company employs five people.
- Ortalama olarak her şirket beş kişiyi istihdam etmektedir.
- We will do so for each subsequent year.
- Sonraki her yıl için bunu yapacağız.
- Each country has its own rules and I am not going to tell the countries what they have to do on this issue.
- Her ülkenin kendi kuralları vardır ve ben ülkelere bu konuda ne yapmaları gerektiğini söyleyecek değilim.
- These accidents have led to measures which have, however, proved insufficient each time.
- Bu kazalar, her seferinde yetersiz olduğu kanıtlanan önlemlere yol açmıştır.
- It would have allowed specific types of cooperation to be developed to suit each country.
- Bu sayede her ülkeye uygun özel işbirliği türleri geliştirilebilirdi.
- It falls to each State to give power to its regions if it wishes to do so.
- Eğer isterse bölgelerine yetki vermek de her Devlete düşer.
- That is a matter for each Member State in accordance with its Constitution and its traditions.
- Bu, her Üye Devletin kendi Anayasası ve geleneklerine uygun olarak ele alması gereken bir konudur.
- Each country has its own history.
- Her ülkenin kendine özgü bir tarihi vardır.
- Secondly, that each MEP has documents in his language at his disposal.
- İkincisi, her AP üyesinin kendi dilinde belgeleri elinin altında bulundurması.
- We need to bring the people of Europe with us at each stage and we cannot take their support for granted.
- Her aşamada Avrupa halkını yanımıza almamız gerekiyor ve onların desteğini hafife alamayız.
- Yet we all recognise each country as an equal sovereign nation.
- Yine de hepimiz her ülkeyi eşit egemen bir ulus olarak tanıyoruz.
- It must be taken relative to the cattle population in each country.
- Her ülkedeki sığır nüfusuna göre alınmalıdır.
- But each step you take in that direction, we will travel that road with you.
- Ama bu yönde attığınız her adımda, biz de sizinle birlikte o yolu kat edeceğiz.
- As each country needs its own balance, the directive must be relatively flexible.
- Her ülkenin kendi dengesini kurması gerektiğinden, direktifin nispeten esnek olması gerekmektedir.
- The Commission’s proposal would mean the number of samples we take each season falling from ten to two.
- Komisyonun önerisi, her sezon aldığımız numune sayısının ondan ikiye düşmesi anlamına gelmektedir.
- I support that argument, but each Member State must do that in the context of its own constitution.
- Bu argümanı destekliyorum ancak her Üye Devlet bunu kendi anayasası bağlamında yapmalıdır.
- Each Member State and national parliament has different ideas and approaches.
- Her Üye Devlet ve ulusal parlamento farklı fikir ve yaklaşımlara sahiptir.
- The Council proposed that the beneficiaries should be named in a list annexed to each programme for 2004.
- Konsey, yararlanıcıların 2004 yılı için her programa ekli bir listede belirtilmesini önermiştir.
- In each country there are balance of payments difficulties, but quite encouraging growth figures in all three.
- Her üç ülkede de ödemeler dengesi güçlükleri var, ancak üçünde de büyüme rakamları oldukça cesaret verici.
- Today, it is a fact that each theory which supports the existence of different human races is scientifically flawed.
- Bugün farklı insan ırklarının varlığını destekleyen her teorinin bilimsel olarak kusurlu olduğu bir gerçektir.
- We believe that each nation must be sovereign.
- Biz her ulusun egemen olması gerektiğine inanıyoruz.
- I see each new human life as a gift of God.
- Her yeni insan hayatını Tanrı'nın bir armağanı olarak görüyorum.
- There are five Quaestors so each Member has a maximum of five votes.
- Beş Quaestor vardır, dolayısıyla her Üyenin en fazla beş oyu vardır.
- Each Member State of the European Union lays down its own conditions for granting nationality.
- Avrupa Birliği'nin her Üye Devleti, vatandaşlık vermek için kendi koşullarını belirler.
- On average each company employs five people.
- Her şirket ortalama beş kişi istihdam etmektedir.
- Having said that, we recognise the different situations in each Member State.
- Bununla birlikte, her Üye Devletteki farklı durumların farkındayız.
- What does it mean if each house were to be fitted with a solar panel or use low-energy light bulbs?
- Her eve bir güneş paneli takılması ya da düşük enerjili ampuller kullanılması ne anlama geliyor?
- Our approach is based entirely on differentiation, which means that each country is treated individually.
- Yaklaşımımız tamamen farklılaştırmaya dayanmaktadır; bu da her ülkenin ayrı ayrı ele alındığı anlamına gelmektedir.
- This is something which each Member State must consider very, very carefully.
- Bu, her Üye Devletin çok ama çok dikkatli bir şekilde değerlendirmesi gereken bir konudur.
- Each country, each institution, draws on its own assets and pools its own resources for the sake of the common cause.
- Her ülke, her kurum kendi varlıklarından yararlanır ve ortak amaç uğruna kendi kaynaklarını bir havuzda toplar.
- In other words, the sums in question are released by the executive in each Member State.
- Diğer bir deyişle, söz konusu meblağlar her Üye Devlette yürütme tarafından kullanıma açılmaktadır.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Bununla birlikte, sanki her Üye Devlet bağımsız olarak tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyormuş gibi görünüyor.
- In each case we would propose an alternative wording.
- Her durumda alternatif bir ifade önereceğiz.
- Therefore each country is free to include who it likes in the Convention.
- Dolayısıyla her ülke istediği kişileri Sözleşme'ye dahil etmekte serbesttir.
- It falls to each State to give power to its regions if it wishes to do so.
- İstediği takdirde bölgelerine yetki vermek her Devletin görevidir.
- That is an internal issue; each country decides what it wants to do and who it wants to send.
- Bu bir iç meseledir; her ülke ne yapmak istediğine ve kimi göndermek istediğine kendisi karar verir.
- In this way, each country develops its optimum recycling capacity.
- Bu şekilde her ülke kendi optimum geri dönüşüm kapasitesini geliştirir.
- Ultimately we are going to have to work towards each country finding and fulfilling its own optimum.
- Nihayetinde her ülkenin kendi optimumunu bulması ve gerçekleştirmesi için çalışmamız gerekecek.
- For a fee, the organisation Trees for Travel plants trees after each plane trip you make.
- Trees for Travel adlı kuruluş, belli bir ücret karşılığında yaptığınız her uçak yolculuğundan sonra ağaç dikiyor.
- I do not believe that a separate solution is necessarily required for each type of technical communication.
- Her teknik iletişim türü için ayrı bir çözümün gerekli olduğuna inanmıyorum.
- It is vital that this should also be accompanied by an opening upof each sector and encouraging competition.
- Her sektörün açılması ve rekabetin teşvik edilmesi buna mutlaka eşlik etmelidir.
- It is vital for each Member State to remain in control of its borders.
- Her Üye Devletin kendi sınırlarının kontrolünü elinde tutması hayati önem taşımaktadır.
- The Commission must prescribe reduction figures for each Member State.
- Komisyon, her Üye Devlet için indirim rakamları belirlemelidir.
- Obviously, each Council constellation is doing its work in this area.
- Açıkçası her Konsey grubu bu alanda çalışmalarını yürütmektedir.
- Each Member State has been responsible for its previous Members' social security matters when salaries have been paid.
- Her Üye Devlet, maaşları ödendiğinde eski Üyelerinin sosyal güvenlik konularından sorumlu olmuştur.
- It makes it possible to implement the most appropriate budgetary policy for each set of circumstances.
- Her koşul için en uygun bütçe politikasının uygulanmasını mümkün kılar.
- For my part, taxation is sacrosanct to each Member State.
- Kendi adıma, vergilendirme her Üye Devlet için kutsaldır.
- On each occasion, the politicians in Prague refused categorically to do so.
- Prag'daki siyasetçiler her defasında bunu kategorik olarak reddetmişlerdir.
- Each dossier will be communicated through diplomatic channels to the other party, which may then add its own proposals.
- Her dosya diplomatik kanallar aracılığıyla diğer tarafa iletilecek ve bu taraf da kendi önerilerini ekleyebilecektir.
- Each permit issued should be accompanied by a detailed description of the material, the addressee and end user.
- Verilen her izne malzemenin, muhatabın ve son kullanıcının ayrıntılı bir açıklaması eşlik etmelidir.
- We for our part will and do verify that each Member State has set up a reliable system of on-the-spot checks.
- Biz kendi payımıza, her Üye Devletin güvenilir bir yerinde kontrol sistemi kurduğunu doğrulayacağız ve doğruluyoruz.
- That is up to each Member State, but the functions should be separated so that they are both done well instead of badly.
- Bu her Üye Devlete bağlıdır, ancak işlevler birbirinden ayrılmalıdır ki her ikisi de kötü yerine iyi yapılabilsin.
- Perhaps minimum targets for each material is not a bad idea.
- Belki de her malzeme için minimum hedefler kötü bir fikir değildir.
- The more we speak on each question, the fewer questions can be put and the fewer answers given.
- Her soru üzerine ne kadar çok konuşursak, o kadar az soru sorulabilir ve o kadar az cevap verilebilir.
- As you know, there are 22 guidelines on which each country is evaluated.
- Bildiğiniz üzere, her ülkenin değerlendirildiği 22 kılavuz ilke bulunmaktadır.
- Yet we all recognise each country as an equal sovereign nation.
- Oysa hepimiz her ülkeyi eşit egemen bir ulus olarak tanıyoruz.
- This European military corps will be in addition to the national armies of each Member State.
- Bu Avrupa askeri birliği, her Üye Devletin ulusal ordularına ek olacaktır.
- They stress that each country should decide separately on its involvement.
- Her ülkenin kendi katılımı konusunda ayrı ayrı karar vermesi gerektiğini vurguluyorlar.
- Each Member State is responsible for the organisation and financing of its own social protection system.
- Her Üye Devlet kendi sosyal koruma sisteminin organizasyonu ve finansmanından sorumludur.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yoktur, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol eder ve hepsi bu kadar.
- As a representative of the Socialist Party in the Netherlands, I am faced with two choices each time.
- Hollanda'da Sosyalist Parti'nin bir temsilcisi olarak her seferinde iki seçenekle karşı karşıya kalıyorum.
- Indicative programmes must be drawn up for each country.
- Her ülke için açıklayıcı programlar hazırlanmalıdır.
- It must be made clear that taxation policy is a matter for each Member State and its national parliament.
- Vergilendirme politikasının her Üye Devlet ve ulusal parlamentosuna ait bir konu olduğu açıkça belirtilmelidir.
- What about genuine cooperation on equal terms and respecting the distinctive nature of each partner?
- Eşit şartlarda ve her ortağın kendine özgü doğasına saygı göstererek gerçek bir iş birliğine ne dersiniz?
- Ex-post evaluation of each programme also plays an important part.
- Her programın sonradan değerlendirilmesi de önemli bir rol oynamaktadır.
- Firstly, we have a new fund each time, which means that each time, we lose a year.
- İlk olarak, her seferinde yeni bir fonumuz var, bu da her seferinde bir yıl kaybettiğimiz anlamına geliyor.
- Each State must remain master of its internal organisation, both at institutional and territorial level.
- Her Devlet, hem kurumsal hem de bölgesel düzeyde kendi iç örgütlenmesinin efendisi olarak kalmalıdır.
- Each side must give up something.
- Her iki taraf da bir şeylerden vazgeçmek zorundadır.
- Nevertheless, this is a national decision, which must be taken by each Member State.
- Bununla birlikte bu her Üye Devlet tarafından alınması gereken ulusal bir karardır.
- It is obvious that, in each Member State, the legislation of that Member State must of course be respected.
- Her Üye Devlette, o Üye Devletin mevzuatına elbette saygı gösterilmesi gerektiği açıktır.
- The joint supervisory authority responsible for data protection is composed of a Member from each Member State.
- Verilerin korunmasından sorumlu ortak denetim makamı her Üye Devletten bir Üyeden oluşmaktadır.
- Each country must obviously be appraised on its own merits individually.
- Elbette her ülke kendi değerlerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
- Instead, each country can make its own judgment on the matter.
- Bunun yerine, her ülke bu konuda kendi kararını verebilir.
- The individual capacity of each government sector must therefore be analysed in due course.
- Dolayısıyla, her devlet sektörünün kendi kapasitesi sırayla incelenmelidir.
- Having said that, we recognise the different situations in each Member State.
- Bunu söyledikten sonra, her Üye Devletteki farklı durumların farkındayız.
- Each national unit would accommodate one section of the European Police College.
- Her ulusal birim Avrupa Polis Koleji'nin bir bölümünü barındıracaktır.
- Each province has an animal health section responsible for the daily implementation of the law on animal health control.
- Her ilde, hayvan sağlığı yasasının gündelik uygulanmasından sorumlu bir hayvan sağlığı şubesi vardır.
- We need to bring the people of Europe with us at each stage and we cannot take their support for granted.
- Her aşamada Avrupa halkını yanımıza almalıyız ve onların desteğini hafife alamayız.
- That will differ for each agency according to the nature and work of the agency.
- Bu, ajansın niteliğine ve yaptığı işe göre her ajans için farklılık gösterecektir.
- Each member should be able to understand it.
- Her üye bunu anlayabilmelidir.
- The main idea ought to be that each administration takes responsibility for its own supervision.
- Ana fikir, her idarenin kendi denetimi için sorumluluk alması olmalıdır.
- Specific reports must at once be drafted on each country, particularly Algeria and Tunisia.
- Başta Cezayir ve Tunus olmak üzere her ülke için bir an önce özel raporlar hazırlanmalıdır.
- That way you need not carry a separate charger for each device.
- Bu şekilde her araç için ayrı bir şarj aleti taşımanıza gerek kalmaz.
- Each human being is an open system, so to speak.
- Her insan tabiri caizse açık bir sistemdir.
- Each hospital manages its own organ supply and waiting list.
- Her hastane kendi organ kaynağına ve bekleme listesine sahiptir.
- And each season suits our body's needs.
- Ve her dönem vücudumuzun ihtiyaçlarına uyum gösterir.
- Each season began with a parade of his creations.
- Her sezon onun yarattıklarının geçit töreniyle başlar.
- Of course, each user has a portable hard drive or flash drive in everyday life.
- Elbette, her kullanıcının günlük yaşamda taşınabilir bir sabit sürücüsü veya flash sürücüsü vardır.
- That way you need not carry a separate charger for each device.
- Böylece her araç için ayrı şarj cihazı taşımanıza gerek kalmıyor.
- Each brand of flash drive has its proprietary app for managing files.
- Her marka flash sürücünün dosyaları yönetmek için kendi özel uygulaması vardır.
- Each cookie is unique to your web browser.
- Her çerez web tarayıcınıza özgüdür.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her cihaz için ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- Each component's performance will have an effect on the others.
- Her bileşenin performansının diğerleri üzerinde etkisi olacaktır.
- Each hospital manages its own organ supply and waiting list.
- Her hastanenin kendi organ tedariki ve bekleme listesi vardır.
- Therefore, each university won the first, second and third prize.
- Dolayısıyla, her üniversite birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülü aldı.
- Then, each player and the dealer receive one card.
- Ardından, her oyuncu ve dağıtıcı bir kart alır.
- Each season began with a parade of his creations.
- Her sezon kreasyonlarının geçit töreniyle başladı.
- Each street in the grid was designated for a specific trade.
- Şebekedeki her cadde belirli bir ticaret alanına ayrılmıştı.
- But the writers have this entire series planned out through the second season, so each episode is a surprise.
- Fakat yazarlar tüm diziyi ikinci sezona kadar planladılar, bu yüzden her bölüm bir sürpriz.
- There are three characters in each tribe, and they can all be combined with one another.
- Her kabilede üç karakter vardır ve hepsi birbiriyle birleştirilebilir.
- Each interface point requires an electrically different device connection and cabling.
- Her arayüz noktası elektriksel olarak farklı bir cihaz bağlantısı ve kablolama gerektirir.
- Each episode feels like a season finale.
- Her bölüm bir sezon finali gibi hissettiriyor.
- We serve these in particular and have deep knowledge in each sector.
- Biz özellikle bunlara hizmet veriyoruz ve her sektörde derin bilgi birikimine sahibiz.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her cihaz için ayrı ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- Each interface point requires an electrically different device connection and cabling.
- Her arayüz noktası elektriksel olarak farklı bir cihaz bağlantısı ve kablolaması gerektirir.
- This gives great flexibility to allocate space for each content source.
- Bu, her içerik kaynağına alan ayırma konusunda büyük esneklik sağlar.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu birkaç saniye sonra bir diğeri takip ediyor.
- Each material has a symbolic connection with the planet and therefore could serve as a vehicle for its energy.
- Her malzemenin gezegenle sembolik bir bağlantısı vardır ve bu nedenle onun enerjisi için bir araç görevi görebilir.
- Each entry begins with a bus, device and function number.
- Her giriş bir veri yolu, cihaz ve fonksiyon numarasıyla başlıyor.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Arkadaşlarım ve akrabalarım her gece farklı bir evde buluşup iftar yapacaklar.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket ayrıca her sezon müşteriler için yeni koleksiyonlar getiriyor.
- Each entry begins with a bus, device and function number.
- Her girdi bir veri yolu, cihaz ve fonksiyon numarasıyla başlar.
- Each episode feels like a season finale.
- Her bölüm sanki sezon finali gibi.
- Therefore, each university won the first, second and third prize.
- Dolayısıyla her üniversite birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülü kazandı.
- Rather, our goal is to discuss the percentage allocation to each trade.
- Daha ziyade amacımız her ticarete tahsis edilen yüzdeyi tartışmaktır.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu saniyeler sonra başka bir doğum takip eder.
- Obtain recent maps of each community and check out reasonably priced hotels or motels near the schools.
- Her topluluğun güncel haritalarını edinin ve okulların yakınındaki makul fiyatlı otel veya motelleri inceleyin.
- Each component's performance will have an effect on the others.
- Her bileşenin performansı diğerleri üzerinde etkili olacaktır.
- There was only one soldier on each wagon.
- Her vagonda sadece bir asker vardı.
- Each one of the world's great successes was a failure first.
- Dünyadaki büyük başarıların her biri, öncelikle bir başarısızlıktı.
- Of course, each user has a portable hard drive or flash drive in everyday life.
- Tabii ki, günlük hayatta her kullanıcı taşınabilir bir sabit sürücüye veya flash sürücüye sahiptir.
- Then, the dealer will deal one new card on top of each original.
- Sonra, dağıtıcı her orijinal kartın üstüne bir yeni kart dağıtır.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket ayrıca her sezon müşterilerine yeni koleksiyonlar getiriyor.
- Each object has six degrees of freedom.
- Her nesne, altı serbestlik derecesine sahiptir.
- This gives great flexibility to allocate space for each content source.
- Bu durum, her içerik kaynağı için alan ayırma konusunda büyük esneklik sağlar.
- And each season suits our body's needs.
- Ve her mevsim vücudumuzun ihtiyaçlarına uygundur.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Her gece dostlar ve akrabalar farklı bir evde iftar için buluşurlar.
- Each material has a symbolic connection with the planet and therefore could serve as a vehicle for its energy.
- Her malzeme gezegenle sembolik bir bağa sahiptir ve bu nedenle enerjisinin bir aracı olarak hizmet edebilir.
- Each object has six degrees of freedom.
- Her nesnenin altı serbestlik derecesi vardır.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket aynı zamanda müşterilere her sezon yeni koleksiyonlar getiriyor.
- Each hospital manages its own organ supply and waiting list.
- Her hastane kendi organ tedarikine ve bekleme listesine sahiptir.
- But the writers have this entire series planned out through the second season, so each episode is a surprise.
- Ancak yazarlar bu diziyi ikinci sezona kadar planlamışlar, dolayısıyla her bölüm bir sürpriz.
- But the writers have this entire series planned out through the second season, so each episode is a surprise.
- Ancak senaristler tüm diziyi ikinci sezona kadar planladılar, bu yüzden her bölüm bir sürpriz.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Her gece arkadaş ve akrabalar oruç açmak için başka bir evde toplanırlar.
- I use at least one basic movement for each body part.
- Her vücut bölümü için en az bir temel hareket yapıyorum.
- Each episode feels like a season finale.
- Her bölüm bir sezon finali hissi veriyor.
- Each material has a symbolic connection with the planet and therefore could serve as a vehicle for its energy.
- Her malzemenin gezegenle sembolik bir bağlantısı var ve bu nedenle onun enerjisi için bir araç görevi görebilir.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her aygıt için ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu birkaç saniye sonra başka bir doğum takip ediyor.
- Therefore, each university won the first, second and third prize.
- Böylece her üniversite birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülünü kazandı.
- There was only one soldier on each wagon.
- Her vagonda yalnızca bir asker vardı.
- Ask yourself if each block is really important for the whole design.
- Her bloğun tasarımın tamamı için gerçekten önemli olup olmadığını kendinize sorun.
- I have a separate notebook for each class.
- Her ders için ayrı defterim var.
- The teacher wrote a short comment on each student's paper.
- Öğretmen her öğrencinin kağıdına kısa bir yorum yazdı.
- Each one of the world's great successes was a failure first.
- Dünyanın büyük başarılarından her biri ilkin bir başarısızlıktı.
- Each player did his best.
- Her oyuncu elinden geleni yaptı.
- Each wood has its smoke.
- Her odunun bir dumanı vardır.
- Each person who learns Esperanto contributes to the success of this language.
- Esperanto öğrenen her kişi bu dilin başarısına katkıda bulunmaktadır.
- How many animals of each species were there on Moses' ark?
- Musa'nın gemisinde her türden kaç hayvan vardı?
- Each muscle shows perfect teamwork.
- Her kas mükemmel bir takım çalışmasının göstergesi.
- Wash your hands before each meal.
- Her yemekten önce ellerinizi yıkayın.
- Each student has their own computer.
- Her öğrencinin kendi bilgisayarı var.
- Each passing car threw up a cloud of dust.
- Her geçen araba bir toz bulutu savuruyordu.
- Each room has a private bathroom.
- Her odanın özel banyosu var.
- We're all human beings, so in my opinion each country's culture is 90% the same.
- Hepimiz insanız, bu yüzden bence her ülkenin kültürü %90 aynıdır.
- Tom gave each student in his class a pencil.
- Tom sınıfındaki her öğrenciye bir kalem verdi.
- Each congressman could vote.
- Her kongre üyesi oy kullanabilirdi.
- Let's look at each step in more detail.
- Her adıma daha ayrıntılı olarak bakalım.
- Taking notes at each meeting is one of the official duties.
- Her toplantıda notlar almak resmi görevlerden biridir.
- Each state is different.
- Her eyalet farklıdır.
- The journalist reported each new development in the talks.
- Gazeteci görüşmelerdeki her yeni gelişmeyi rapor etti.
- Each scientist came up with his own theory to explain this phenomenon.
- Her bilim adamı bu fenomeni açıklamak için kendi teorisini geliştirdi.
- He was a dapper man with a mustache that curled neatly at each tip.
- O her ucundan özenle kıvrılmış bir bıyığı olan şık bir adamdı.
- Each building has a name.
- Her binanın bir adı var.
- In each beehive there can only be one queen.
- Her arı kovanında sadece bir kraliçe olabilir.
- Repeat each sentence after me.
- Benden sonra her cümleyi tekrar et.
- Each speaker was allotted five minutes.
- Her konuşmacıya beş dakika ayrıldı.
- The effect of gravity extends from each object out into space in all directions, and for an infinite distance.
- Yer çekimi etkisi her nesneden uzaya doğru her yönde ve sonsuz bir mesafede uzanır.
- Each student has their own locker.
- Her öğrencinin kendi kilitli dolabı var.
- Each house is near another.
- Her ev diğerine yakındır.
- Each page is an adventure.
- Her sayfa bir macera.
- Each evening, a nightingale sang for us.
- Her akşam bir bülbül bizim için şarkı söylerdi.
- I gave each child three pieces of candy.
- Her çocuğa üç parça şeker verdim.
- Different flowers bloom in each season.
- Her mevsimde farklı çiçekler çiçek açar.
- Canadian officials weighed the supplies of each man.
- Kanadalı yetkililer, her insanın malzemelerini tarttı.
- Each student received his diploma in turn.
- Her öğrenci sırayla diplomasını aldı.
- I asked each boy three questions.
- Her çocuğa üç soru sordum.
- Please give me three of each kind.
- Lütfen bana her türden üç tane verin.
- If it were not for books, each generation would have to rediscover for itself the truths of the past.
- Kitaplar olmasaydı, her nesil kendisi için geçmişin gerçeklerini yeniden keşfetmek zorunda kalacaktı.
- Canadian officials weighed the supplies of each man.
- Kanadalı yetkililer her adamın erzakını tarttı.
- We have five fingers on each hand.
- Her elimizde beşer parmak var.
- Each child has his own room.
- Her çocuğun kendi odası var.
- My heart beats fast each time I see her.
- Onu her gördüğümde kalbim hızla çarpıyor.
- He enjoyed each moment of vengeance.
- Her intikam anından zevk alıyordu.
- Each language has its peculiarities.
- Her dilin özellikleri vardır.
- The taxi drivers must know the shortest path to each point of the city.
- Taksi şoförleri şehrin her noktasına giden en kısa yolu biliyor olmalı.
- I'm happy each time I hear this.
- Bunu her duyduğumda mutlu oluyorum.
- Tom kissed Mary twice, once on each cheek.
- Tom Mary'yi iki kez öptü, her iki yanağından birer kez.
- The taxi drivers must know the shortest path to each point of the city.
- Taksi sürücüleri şehrin her noktasına giden en kısa yolu bilmelidirler.
- Each cat has its own personality.
- Her kedinin kendi kişiliği var.
- Each student uses their own computer.
- Her öğrenci kendi bilgisayarını kullanıyor.
- We have five fingers on each hand.
- Her elde beş parmağımız var.
- Each merchant praises their merchandise.
- Her tüccar malını över.
- Each merchant praises their merchandise.
- Her tüccar kendi malını över.
- Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlese de, hedeflerimiz aynı.
- Each student has an adviser.
- Her öğrencinin bir danışmanı var.
- Each room has its own bathroom.
- Her odanın kendi banyosu vardır.
- Tom dealt five cards to each player.
- Tom her oyuncuya beş kart dağıttı.
- There are quantities of human beings, but there are many more faces, for each person has several.
- Çok miktarda insan var, ancak daha fazla yüz var, çünkü her insanın birkaç tane var.
- Use dental floss after each meal.
- Her yemekten sonra diş ipi kullan.
- Work ethics are different in each culture.
- İş ahlakı her kültürde farklıdır.
- Each team has 11 players on the field.
- Her takımın sahada 11 oyuncusu var.
- Each time I see this picture, I remember my father.
- Bu resmi her gördüğümde, babamı hatırlıyorum.
- Each language has it's own grammar.
- Her dilin kendi dil bilgisi vardır.
- As the Moon moves eastward away from the Sun in the sky, we see a bit more of the sunlit side of the Moon each night.
- Ay gökyüzündeki Güneşten doğuya doğru hareket eder, biz her gece ayın güneşli tarafını biraz daha çok görürürüz.
- We had three tries and failed each time.
- Üç kere denedik ve her seferinde başarısız olduk.
- I enjoy it more each time.
- Her seferinde daha çok zevk alıyorum.
- To explain this phenomenon, each scientist devised his own theory.
- Bu fenomeni açıklamak için, her bilim adamı kendi teorisini tasarladı.
Show More (267)
|
3 |
any |
her |
adj. |
|
- Therefore, we must be very clear in rejecting any amendments that try to do that.
- Bu nedenle bunu yapmaya çalışan her türlü değişikliği reddetme konusunda çok net olmalıyız.
- Any form of software is explicitly excluded from patenting.
- Her türlü yazılım açıkça patent kapsamı dışında tutulmuştur.
- We have scrupulously avoided any intervention that might prejudice that expectation.
- Bu beklentiye halel getirebilecek her türlü müdahaleden titizlikle kaçındık.
- The war in Chechnya, like any war, is a trail of horrors.
- Çeçenistan'daki savaş, her savaş gibi, dehşetin izlerini taşıyor.
- We call on the government of Pakistan to refuse this regime any form of support, be it financial or moral.
- Pakistan hükûmetini bu rejime maddi ya da manevi her türlü desteği reddetmeye çağırıyoruz.
- We must avoid any type of impromptu action.
- Her türlü doğaçlama eylemden kaçınmalıyız.
- Any decisions on a military strike, which might unfortunately be necessary, must be taken by the UN.
- Ne yazık ki gerekli olabilecek bir askeri saldırıya ilişkin her türlü karar BM tarafından alınmalıdır.
- The report proposes that any attempt in that direction should be prohibited, and, above all, penalised.
- Rapor, bu yöndeki her türlü girişimin yasaklanmasını ve her şeyden önce cezalandırılmasını önermektedir.
- They are also a driving force behind any kind of growth and the creation of new jobs.
- Ayrıca her türlü büyümenin ve yeni istihdam yaratılmasının arkasındaki itici güçtür.
- The Finnish Members of the EPP are strongly against any kind of auctioning.
- EPP'nin Finlandiyalı üyeleri her türlü açık arttırmaya şiddetle karşı çıkmaktadır.
- Any assistance that Europe can offer to kick-start the industry is very positive.
- Avrupa'nın sektörü canlandırmak için sunabileceği her türlü yardım çok olumludur.
- We must, therefore, be informed of any barriers.
- Bu nedenle, her türlü engel hakkında bilgilendirilmeliyiz.
- The PSE Group will not, at any event, accept a pensions Waterloo.
- PSE Grubu her halükarda bir emeklilik Waterloo'sunu kabul etmeyecektir.
- Of course, I will answer any question which you may ask me on this subject.
- Elbette, bu konuda bana sorabileceğiniz her türlü soruyu yanıtlayacağım.
- I will oppose strongly any attempts to turn that review into a reform.
- Bu incelemenin bir reforma dönüştürülmesine yönelik her türlü girişime şiddetle karşı çıkacağım.
- We also oppose any attack on salaries or on the pensions of workers in this sector.
- Ayrıca bu sektörde çalışanların maaşlarına ya da emekli maaşlarına yönelik her türlü saldırıya da karşıyız.
- They stand in the way of any development and of any fight against poverty.
- Her türlü kalkınmanın ve yoksullukla mücadelenin önünde engel teşkil etmektedirler.
- We must not forget that a safe journey is the most important right of any passenger.
- Unutmamalıyız ki güvenli bir yolculuk her yolcunun en önemli hakkıdır.
- Therefore, any such measures at Community level must strictly respect the principle of subsidiarity.
- Bu nedenle Topluluk düzeyinde alınacak her türlü tedbir, yetki ikamesi ilkesine kesinlikle riayet etmelidir.
- Therefore, any amendment of these lists falls to the Security Council.
- Dolayısıyla bu listelerde yapılacak her türlü değişiklik Güvenlik Konseyi'nin yetkisindedir.
- Therefore, any such measures at Community level must strictly respect the principle of subsidiarity.
- Bu nedenle, Topluluk düzeyinde alınacak her türlü tedbir, yetki ikamesi ilkesine kesinlikle riayet etmelidir.
- So any criticism can only apply to next year.
- Yani her türlü eleştiri sadece gelecek yıl için geçerli olabilir.
- Therefore, we must be very clear in rejecting any amendments that try to do that.
- Bu nedenle, bunu yapmaya çalışan her türlü değişikliği reddetme konusunda çok net olmalıyız.
- Our country has already issued a law which bans any form of tobacco advertising from 2003 onwards.
- Ülkemiz 2003 yılından itibaren her türlü tütün reklamını yasaklayan bir kanun çıkarmıştır.
- Adequate security of any preserved traffic data will have to be ensured.
- Korunan her türlü trafik verisinin yeterli güvenliğinin sağlanması gerekecektir.
- Any hand extended by Iran is therefore welcome.
- Bu nedenle İran tarafından uzatılacak her el memnuniyetle karşılanacaktır.
- Any reform should be centred on farmers and consumers.
- Her türlü reformun merkezinde çiftçiler ve tüketiciler yer almalıdır.
- Any legislative initiative must respect the individual rights and fundamental freedoms of our citizens.
- Her türlü yasama girişimi vatandaşlarımızın bireysel haklarına ve temel özgürlüklerine saygı göstermelidir.
- At any event there will be opportunity to continue this dialogue with a number of other countries.
- Her halükarda bu diyaloğu bir dizi başka ülkeyle sürdürme fırsatı olacaktır.
- I am open to any information they may have to give me.
- Bana verebilecekleri her türlü bilgiye açığım.
- The truth is that a terrorist is someone who thinks that an end justifies any means.
- Gerçek şu ki bir terörist, amacın her türlü aracı haklı çıkardığını düşünen kişidir.
- We are opposed to any attempt to treat water as a commodity.
- Suyun bir meta olarak ele alınmasına yönelik her türlü girişime karşıyız.
- And that should therefore apply to any aid to any Afghan opposition.
- Dolayısıyla bu durum Afgan muhaliflere yapılacak her türlü yardım için de geçerli olmalıdır.
- Following the attack in Hadera on Monday, we must repeat our condemnation of any form of terrorism.
- Pazartesi günü Hadera'da meydana gelen saldırının ardından terörün her türlüsünü kınadığımızı yinelemeliyiz.
- Mrs Kauppi is right to note that any taxation competition is healthy as it is.
- Sayın Kauppi her türlü vergilendirme rekabetinin sağlıklı olduğunu belirtmekte haklıdır.
- Also, the Member States must promote a commitment to rejecting any form of violence among their young people.
- Ayrıca, Üye Devletler gençleri arasında her türlü şiddeti reddetme taahhüdünü teşvik etmelidir.
- Any overcapacity must be scrapped or redistributed.
- Her türlü kapasite fazlası hurdaya çıkarılmalı ya da yeniden dağıtılmalıdır.
- We will vigorously resist any moves in this direction.
- Bu yöndeki her türlü harekete şiddetle karşı koyacağız.
- That is at any event what I have heard.
- Her halükarda benim duyduğum bu.
- We very much declare war on any form of terrorism.
- Terörizmin her türlüsüne karşı savaş ilan ediyoruz.
- I welcome any questions, suggestions or proposals from the Members present.
- Mevcut Üyelerden gelecek her türlü soru, öneri veya teklifi memnuniyetle karşılıyorum.
- He took an interest in any report of possible misuse.
- Muhtemel kötüye kullanımla ilgili her türlü raporla ilgilenmiştir.
- The reform of the Commission proceeds, and any expenditure that should not in fact arise, has been cut.
- Komisyon reformu devam etmektedir ve aslında ortaya çıkmaması gereken her türlü harcama kesilmiştir.
- In particular, we have encouraged Turkey to explore any opportunity for normalising its relations with Armenia.
- Özellikle Türkiye'yi Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmek için her türlü fırsatı değerlendirmeye teşvik ettik.
- They stand in the way of any development and of any fight against poverty.
- Her türlü kalkınmanın ve yoksullukla mücadelenin önünde duruyorlar.
- The Laeken mandate is an open mandate, and it even allows us to raise almost any issue.
- Laeken yetkisi açık bir yetkidir ve hatta neredeyse her konuyu gündeme getirmemize izin vermektedir.
- That was the task of the UN founders and of the UN Charter, which now forms the backbone of any international order.
- Bu, BM kurucularının ve artık her türlü uluslararası düzenin belkemiğini oluşturan BM Şartı'nın göreviydi.
- Firstly, any consideration of Europe and Asia has to include Russia as well.
- İlk olarak, Avrupa ve Asya'ya ilişkin her türlü değerlendirme Rusya'yı da içermelidir.
- It is my opinion that any response to the new government has to be a cautious one.
- Benim görüşüme göre yeni hükümete verilecek her türlü tepki ihtiyatlı olmalıdır.
- The natural right of any government to defend itself against terrorism is often only used as a pretext.
- Her hükümetin terörizme karşı kendini savunma doğal hakkı çoğu zaman sadece bir bahane olarak kullanılmaktadır.
- These should be primary objectives and should take precedence over any economic factors.
- Bunlar öncelikli hedefler olmalı ve her türlü ekonomik faktörün önüne geçmelidir.
- Like any competition policy, the policy on state aid is facing new challenges.
- Her rekabet politikası gibi devlet yardımları politikası da yeni zorluklarla karşı karşıyadır.
- Any effort to stabilise the Caucasus will have to take their interests into account.
- Kafkasya'yı istikrara kavuşturmaya yönelik her türlü çaba bu ülkelerin çıkarlarını dikkate almak zorundadır.
- For our part, we are prepared to study any proposals made in this area.
- Kendi adımıza, bu alanda yapılacak her türlü öneriyi incelemeye hazırız.
- They are also a driving force behind any kind of growth and the creation of new jobs.
- KOBİ'ler aynı zamanda her türlü büyümenin ve yeni istihdam yaratılmasının arkasındaki itici güçtür.
- There are in any budget process successes and failures.
- Her bütçe sürecinde başarılar ve başarısızlıklar vardır.
- Reading this report, one is given the morbid impression that any pregnancy is necessarily a crisis.
- Bu rapor okunduğunda her hamileliğin mutlaka bir kriz olduğu gibi hastalıklı bir izlenim edinilmektedir.
- Any girl born today has the chance to live to a hundred.
- Bugün doğan her kız çocuğunun yüz yaşına kadar yaşama şansı var.
- I am entirely open to any comments, ideas or suggestions on the subject.
- Konuyla ilgili her türlü yorum, fikir veya öneriye tamamen açığım.
- No, never, give me voluntary work any day.
- Hayır, asla, bana her gün gönüllü iş verin.
- I feel that any explanation can be given for a vote, provided it is responsible and humane.
- Sorumlu ve insani olması koşuluyla, oylama için her türlü açıklamanın yapılabileceğini düşünüyorum.
- However, violence disfigures any demonstration, even one held for an honourable cause.
- Ancak şiddet, onurlu bir amaç için düzenlenmiş olsa dahi her türlü gösteriyi çirkinleştirmektedir.
- The agreements should provoke protests from any serious politician specialising in the law.
- Anlaşmalar, hukuk alanında uzmanlaşmış her ciddi siyasetçinin protestolarına neden olmalıdır.
- We are taking any number of risks, including that of conciliation.
- Uzlaşma da dahil olmak üzere her türlü riski alıyoruz.
- Any subject, even terrorism, can be exploited in order to advance the federalist cause.
- Federalist davayı ilerletmek için her konu, hatta terörizm bile istismar edilebilir.
- We must oppose any form of European support for the war or participation in it.
- Avrupa'nın savaşa her türlü destek vermesine ya da savaşa katılmasına karşı çıkmalıyız.
- We also oppose any attack on salaries or on the pensions of workers in this sector.
- Ayrıca bu sektörde çalışanların maaşlarına ya da emekli maaşlarına yönelik her türlü saldırıya da karşı çıkıyoruz.
- Any action and any plans have to start at a local level.
- Her türlü eylem ve plan yerel düzeyde başlamalıdır.
- I will oppose strongly any attempts to turn that review into a reform.
- Bu gözden geçirmenin bir reforma dönüştürülmesine yönelik her türlü girişime şiddetle karşı çıkacağım.
- Like any administration, it has a duty to inform political representatives.
- Her idare gibi siyasi temsilcileri bilgilendirme görevi vardır.
- The procedure we are dealing with, the control of a programme throughout its execution, is normal in any Parliament.
- Ele aldığımız prosedür, yani bir programın yürütülmesi boyunca kontrol edilmesi, her Parlamento'da normaldir.
- In its motion for a resolution, the European Union rejects any attempt to defend or justify terrorism.
- Avrupa Birliği, karar önergesinde terörizmi savunmaya ya da haklı göstermeye yönelik her türlü girişimi reddetmektedir.
- However, any changes to our telecommunication infrastructures must be fair and balanced.
- Ancak, telekomünikasyon altyapılarımızda yapılacak her türlü değişiklik adil ve dengeli olmalıdır.
- From now on, any funding decision will have to derive its justification from a legal base.
- Şu andan itibaren, her türlü finansman kararı gerekçesini yasal bir temelden almak zorunda olacaktır.
- The Convention can take up any issue, including European security and defence policy.
- Kongre, Avrupa güvenlik ve savunma politikası da dahil olmak üzere her konuyu ele alabilir.
- That is why I am against any kind of manipulation of the origins of human life.
- İşte bu nedenle insan yaşamının kökenine yönelik her türlü manipülasyona karşıyım.
- The internal market has enormous potential and we can overcome any difficulty if we have to will to succeed.
- İç pazar muazzam bir potansiyele sahiptir ve eğer başarma isteğimiz varsa her türlü zorluğun üstesinden gelebiliriz.
- We must, therefore, oppose any attempt to abolish the Cohesion Fund.
- Bu nedenle Uyum Fonu'nun kaldırılmasına yönelik her türlü girişime karşı çıkmalıyız.
- However, violence disfigures any demonstration, even one held in an honourable cause.
- Bununla birlikte şiddet, onurlu bir amaç için düzenlenmiş olsa bile her türlü gösteriyi çirkinleştirir.
- Any suggestions in this connection from this Parliament are, of course, welcome.
- Bu bağlamda Parlamento'dan gelecek her türlü öneri elbette memnuniyetle karşılanacaktır.
- In conclusion, I would like to say that I am against any economies of scale.
- Sonuç olarak, her türlü ölçek ekonomisine karşı olduğumu belirtmek isterim.
- And that should therefore apply to any aid to any Afghan opposition.
- Ve bu nedenle Afgan muhalefetine yapılacak her türlü yardım için geçerli olmalıdır.
- Mrs Kauppi is right to note that any taxation competition is healthy as it is.
- Bayan Kauppi her türlü vergilendirme rekabetinin sağlıklı olduğunu belirtmekte haklıdır.
- I welcome any progress achieved.
- Sağlanan her türlü ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyorum.
- The Council asked Parliament to get rid of any reference to taxation.
- Konsey, Parlamento'dan vergilendirme ile ilgili her türlü referansı kaldırmasını istedi.
- We oppose any attack on employees in these sectors and any job losses.
- Bu sektörlerde çalışanlara yönelik her türlü saldırıya ve iş kayıplarına karşıyız.
- Clearly, therefore, any solutions to budgetary questions need to be resolved on the basis of these priorities.
- Bu nedenle bütçe sorunlarına getirilecek her türlü çözümün bu öncelikler temelinde çözülmesi gerektiği açıktır.
- Any new proof that arises from these cases must be investigated.
- Bu vakalardan ortaya çıkan her türlü yeni kanıt soruşturulmalıdır.
- Naturally, our contemporary experience has taught that any confession can be extracted under torture.
- Doğal olarak çağdaş deneyimlerimiz işkence altında her türlü itirafın alınabileceğini öğretti.
- Any medicine can be dangerous.
- Her ilaç tehlikeli olabilir.
- Any decision on its final status will therefore have to be taken by the Security Council.
- Bu nedenle nihai statüsüne ilişkin her türlü kararın Güvenlik Konseyi tarafından alınması gerekecektir.
- Any initiative by you in this area would meet with our full support.
- Bu alanda yapacağınız her türlü girişim bizim tam desteğimizi alacaktır.
- We reject this because any abuse of children is a criminal offence.
- Bunu reddediyoruz çünkü çocuklara yönelik her türlü istismar cezai bir suçtur.
- From this point of view, I congratulate you on any initiatives you take.
- Bu açıdan, aldığınız her türlü inisiyatiften dolayı sizi kutluyorum.
- It is therefore essential that any transmission of data in contravention of Community rules should be stopped.
- Bu nedenle Topluluk kurallarına aykırı her türlü veri aktarımının durdurulması elzemdir.
- Public authorities are called upon to prevent, or otherwise to manage as best they can, any crisis.
- Kamu makamları her türlü krizi önlemek ya da ellerinden geldiğince yönetmekle yükümlüdür.
- However, he remains on death row and could be given an execution date any time.
- Bununla birlikte, ölüm hücresinde kalmaya devam etmektedir ve her an infaz tarihi verilebilir.
- Any prospective changes will and must, be made to this end.
- İleriye dönük her türlü değişiklik bu amaçla yapılacaktır ve yapılmalıdır.
- It will not be long before demonstrations and any form of civil disobedience are banned and made criminal offences.
- Gösterilerin ve her türlü sivil itaatsizliğin yasaklanması ve cezai suç haline getirilmesi çok uzun sürmeyecektir.
- Any allegations are rigorously investigated and prosecutions sought.
- Her türlü iddia titizlikle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır.
- We welcome these steps and are prepared to support them in any way necessary.
- Bu adımları memnuniyetle karşılıyoruz ve gerekli her türlü desteği vermeye hazırız.
- Those who claimed to forbid any value judgments on civilisations are suddenly waging war on Islam.
- Medeniyetler hakkında her türlü değer yargısını yasakladığını iddia edenler aniden İslam'a savaş açıyor.
- Of course, embryonic stem cells have a greater capacity for differentiating into any sort of tissue.
- Elbette embriyonik kök hücreler her türlü dokuya farklılaşma konusunda daha büyük bir kapasiteye sahiptir.
- Any country which hosts the Olympic Games will have a problem if it does not enlist the support of its citizens.
- Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapan her ülke, vatandaşlarının desteğini alamazsa sorun yaşayacaktır.
- However, it is essential to avoid any rules that might lead to the reintroduction of the notification system.
- Bununla birlikte bildirim sisteminin yeniden uygulanmasına yol açabilecek her türlü kuraldan kaçınılması esastır.
- Any change should be aimed at facilitating the College’s decision-making process.
- Her türlü değişiklik Kolej'in karar alma sürecini kolaylaştırmaya yönelik olmalıdır.
- I will then be willing to answer any questions that arise in committee.
- Daha sonra komitede ortaya çıkacak her türlü soruyu yanıtlamaya hazır olacağım.
- The concept of trust is a key one to any discussion about the economy.
- Güven kavramı, ekonomiyle ilgili her türlü tartışmada anahtar bir kavramdır.
- Any promises we make to Turkey must be ones that we are prepared to keep over the next few years.
- Türkiye'ye verdiğimiz her türlü söz, önümüzdeki birkaç yıl boyunca tutmaya hazır olduğumuz sözler olmalıdır.
- We will consider any additional interparliamentary relations to be enormously positive.
- Parlamentolar arası her türlü ilave ilişkiyi son derece olumlu olarak değerlendireceğiz.
- Any endorsement process should be voluntary.
- Her türlü onay süreci gönüllülük esasına dayanmalıdır.
- We PSE members reject any fanciful notions of an independent Kosovo.
- Biz PSE üyeleri bağımsız bir Kosova'ya ilişkin her türlü hayali düşünceyi reddediyoruz.
- We must, therefore, oppose any attempt to abolish the Cohesion Fund.
- Bu nedenle Uyum Fonunu ortadan kaldırmaya yönelik her türlü girişime karşı çıkmalıyız.
- Where possible, we are adopting a regionalised approach to any new outbreaks.
- Mümkün olan her yerde, yeni salgınlara karşı bölgesel bir yaklaşım benimsiyoruz.
- Political rights are, however, an integral part of any integration policy.
- Bununla birlikte, siyasi haklar her türlü entegrasyon politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.
- We stand ready to help in any way the peace process.
- Barış sürecine her türlü yardımı yapmaya hazırız.
- The world of road transport seems to have broken free from any legal framework, from any control standards.
- Karayolu taşımacılığı dünyası her türlü yasal çerçeveden, her türlü kontrol standardından kurtulmuş gibi görünüyor.
- Children in this age group will put any toy in their mouths.
- Bu yaş grubundaki çocuklar her oyuncağı ağızlarına götüreceklerdir.
- Technically that would have brought any research using animals to a standstill.
- Teknik olarak bu, hayvanların kullanıldığı her türlü araştırmayı durma noktasına getirecektir.
- Any inclination to abuse alcohol must be nipped in the bud.
- Alkolü kötüye kullanmaya yönelik her türlü eğilimin önü kesilmelidir.
- They reject any form of restriction on access to FIFG aid.
- FIFG yardımlarına erişimde her türlü kısıtlamayı reddederler.
- For it is evident that funds are short in any budget, even if it is a relatively large one.
- Çünkü nispeten büyük bir bütçe olsa bile her bütçede kaynak sıkıntısı çekileceği açıktır.
- Any future trade and cooperation agreement with this country must also include human rights clauses.
- Bu ülkeyle gelecekte yapılacak her türlü ticaret ve işbirliği anlaşması insan hakları maddelerini de içermelidir.
- That being the case, I am open to any constructive criticism.
- Hal böyleyken, her türlü yapıcı eleştiriye açığım.
- The current food legislation would not, at any event, pass the Johannesburg check.
- Mevcut gıda mevzuatı her halükarda Johannesburg kontrolünden geçemeyecektir.
- This is disgraceful by any standards and a flagrant abuse of their civil and human rights.
- Bu durum her türlü standart açısından utanç vericidir ve bu kişilerin medeni ve insan haklarının alenen ihlalidir.
- We in the European Union must support any action leading to the abolition of the death penalty.
- Avrupa Birliği'nde idam cezasının kaldırılmasına yönelik her türlü eylem desteklenmelidir.
- Any sensible person should want this crisis to be ended peacefully, if it is humanly possible to do so.
- Aklı başında her insan, eğer insani olarak mümkünse, bu krizin barışçıl bir şekilde sona ermesini istemelidir.
- Naturally, our contemporary experience has taught that any confession can be extracted under torture.
- Doğal olarak, çağdaş deneyimlerimiz işkence altında her türlü itirafın alınabileceğini öğretti.
- The Commission will take any step it considers appropriate following a detailed analysis of the situation.
- Komisyon, durumun detaylı bir şekilde analiz edilmesinin ardından uygun gördüğü her türlü adımı atacaktır.
- The precautionary principle must be adhered to by any means available.
- İhtiyatlılık ilkesine her türlü yolla bağlı kalınmalıdır.
- This must be the starting point for any action we take.
- Bu, atacağımız her adımın başlangıç noktası olmalıdır.
- The involvement of trades union and employers is the best guarantee of success for any initiative promoting employment.
- İşçi sendikaları ve işverenlerin katılımı, istihdamı teşvik eden her türlü girişim için en iyi başarı garantisidir.
- The Council persists in refusing any kind of formal consultation of the European Parliament.
- Konsey, Avrupa Parlamentosu ile her türlü resmi istişareyi reddetmekte ısrar etmektedir.
- Reasonable margins for farmers must be central to any restructuring proposals.
- Çiftçiler için makul marjlar, her türlü yeniden yapılandırma önerisinin merkezinde yer almalıdır.
- I feel that any explanation can be given for a vote, provided it is responsible and humane.
- Sorumlu ve insancıl olması koşuluyla, oylama için her türlü açıklamanın yapılabileceğini düşünüyorum.
- It is absurd to believe that if the end is noble any means can be justified.
- Eğer amaç asilse her türlü aracın haklı gösterilebileceğine inanmak saçmadır.
- We will soon see, and for our part, we will bear in mind any suggestions on this issue.
- Yakında göreceğiz ve kendi adımıza bu konudaki her türlü öneriyi dikkate alacağız.
- Any meat preparation produced within the Community must meet that criterion.
- Topluluk içinde üretilen her türlü et preparatı bu kriteri karşılamalıdır.
- Moreover, any initiative would have to be aimed at eliminating significant distortion of competition.
- Ayrıca, her türlü girişim rekabetin önemli ölçüde bozulmasını ortadan kaldırmayı hedeflemelidir.
- This would provide for codecision with this Parliament in any further legislation they bring forward in this area.
- Bu da, bu alanda getirilecek her türlü mevzuatın bu Parlamento ile birlikte karara bağlanmasını sağlayacaktır.
- For certain people in certain sections of society, there is a danger in any country.
- Toplumun belli kesimlerindeki belli insanlar için her ülkede tehlike vardır.
- Our country has already issued a law which bans any form of tobacco advertising from 2003 onwards.
- Ülkemiz 2003 yılından itibaren her türlü tütün reklamını yasaklayan bir yasa çıkarmıştır.
- Some other modalities of cooperation may also be discussed, and I am open to any suggestions from Parliament.
- Diğer bazı iş birliği yöntemleri de tartışılabilir ve Parlamentodan gelecek her türlü öneriye açığım.
- Any discrimination should be kept to a minimum and should be as short-lived as humanly possible.
- Her türlü ayrımcılık asgari düzeyde tutulmalı ve mümkün olduğunca kısa ömürlü olmalıdır.
- Any comment of this nature that you wish to make should be made through the Presidency.
- Bu türden yapmak istediğiniz her türlü yorum Başkanlık aracılığıyla yapılmalıdır.
- It has scrupulously avoided any intervention that might prejudice that expectation.
- Bu beklentiye halel getirebilecek her türlü müdahaleden titizlikle kaçınmıştır.
- We want to work and we shall work for peace and a peaceful resolution to any differences.
- Barış ve her türlü anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulunması için çalışmak istiyoruz ve çalışacağız.
- Any pupil in difficulties is a young person whose future is compromised.
- Zorluklar yaşayan her öğrenci, geleceği tehlikede olan bir gençtir.
- This is pitiful, under any circumstances.
- Bu her koşulda acınacak bir durumdur.
- For that reason, any sort of rationalisation is also welcome.
- Bu nedenle, her türlü rasyonelleştirme de memnuniyetle karşılanmaktadır.
- On the basis of this report, the Council will take any further action it deems necessary.
- Konsey, bu rapor temelinde gerekli gördüğü her türlü ilave tedbiri alacaktır.
- The zero tolerance principle must always prevail in any matter regarding the protection of public health.
- Halk sağlığının korunmasıyla ilgili her konuda sıfır tolerans ilkesi her zaman geçerli olmalıdır.
- As with any exercise of this kind, institutional mimicry does, however, have its limits.
- Bununla birlikte, bu türden her uygulamada olduğu gibi, kurumsal taklitçiliğin de sınırları vardır.
- Any economic activity we perform has to overcome the enormous obstacle of distance.
- Gerçekleştirdiğimiz her türlü ekonomik faaliyet, mesafe gibi muazzam bir engeli aşmak zorundadır.
- The European Union should draw attention to any progress that is made and lend its support should the opportunity arise.
- Avrupa Birliği kaydedilen her türlü ilerlemeye dikkat çekmeli ve fırsat doğması halinde destek vermelidir.
- Nothing was achieved and the Council continued to refuse any form of compromise we proposed.
- Hiçbir şey elde edilemedi ve Konsey önerdiğimiz her türlü uzlaşmayı reddetmeye devam etti.
- Today more than any other time, therefore, we need measures to fight against this scourge.
- Bu nedenle bugün bu belayla mücadele etmek için her zamankinden daha fazla tedbire ihtiyacımız var.
- Biometric means are being used to evacuate privacy of any meaning.
- Biyometrik araçlar, mahremiyetin her türlü anlamını ortadan kaldırmak için kullanılıyor.
- In the European Union we say that human rights should come before any custom or social philosophy.
- Avrupa Birliği'nde insan haklarının her türlü gelenek ya da sosyal felsefeden önce gelmesi gerektiğini söylüyoruz.
- Surely it should be possible for people to work for any institution at any age, even if they are as old as I am!
- İnsanların her yaşta her kurumda çalışması mümkün olmalı, benim kadar yaşlı olsalar bile!
- The market itself, which is at the core of any competition analysis, is very difficult to determine.
- Her türlü rekabet analizinin merkezinde yer alan pazarın kendisinin belirlenmesi çok zordur.
- The Kyoto Protocol puts the Member States in a position to make use of any instrument.
- Kyoto Protokolü, Üye Devletleri her türlü aracı kullanabilecek bir konuma getirmektedir.
- We will then have to make any adjustments that turn out to be necessary.
- Bundan sonra gerekli olabilecek her türlü düzenlemeyi yapmamız gerekecek.
- So any car can take low-sulphur fuel and it has a positive effect, especially with older types of diesel engines.
- Dolayısıyla her araba düşük sülfürlü yakıt kullanabilir ve özellikle eski tip dizel motorlarda olumlu bir etkisi vardır.
- All this will be managed with the help of modern technology in any area of the European Union.
- Tüm bunlar Avrupa Birliği'nin her alanında modern teknolojinin yardımıyla yönetilecektir.
- They have been denied an education, training, career and the right to any say-so whatsoever.
- Eğitim, öğretim, kariyer ve her türlü söz hakkından mahrum bırakıldılar.
- Any modernisation of state social security systems must, therefore, take this fact into account.
- Bu nedenle, devlet sosyal güvenlik sistemlerinin her türlü modernizasyonu bu gerçeği dikkate almalıdır.
- Any major change such as this still unfortunately comes up against a brick wall regarding policy.
- Bunun gibi her büyük değişiklik ne yazık ki politika konusunda bir duvara toslamaktadır.
- Any action must be economic or humanitarian with positive steps to resolve the high level tensions.
- Her türlü eylem ekonomik ya da insani olmalı ve yüksek düzeydeki gerilimi çözmeye yönelik olumlu adımlar içermelidir.
- This is not new and should be expected of any bank.
- Bu yeni bir şey değildir ve her bankadan beklenmelidir.
- There will also be close cooperation in the field of any actions included in the budget by the European Parliament.
- Avrupa Parlamentosu tarafından bütçeye dahil edilen her türlü eylem alanında da yakın işbirliği yapılacaktır.
- It is therefore essential that any transmission of data in contravention of Community rules should be stopped.
- Bu nedenle, Topluluk kurallarına aykırı her türlü veri aktarımının durdurulması esastır.
- The Commission is favourable to any initiative protecting the consumer.
- Komisyon, tüketiciyi koruyan her türlü girişime olumlu yaklaşmaktadır.
- Any reasonable person knows that the problems of the Middle East would never have been solved at Durban.
- Aklı başında her insan Ortadoğu'daki sorunların Durban'da asla çözülemeyeceğini bilir.
- Any information is good on this and my intention is to make it more visible.
- Bu konuda her türlü bilgi iyidir ve niyetim bunu daha görünür kılmaktır.
- We have, of course, emphasised that Saddam Hussein himself is responsible for any consequences.
- Elbette biz, her türlü sonuçtan Saddam Hüseyin'in kendisinin sorumlu olduğunu vurguladık.
- We may be attempting the impossible in assessing any kind of European security and defence architecture.
- Her türlü Avrupa güvenlik ve savunma mimarisini değerlendirirken imkansızı deniyor olabiliriz.
- We shall vote against any amendments which run counter to these considerations.
- Bu hususlara ters düşen her türlü değişikliğe karşı oy kullanacağız.
- There will, however, always be a small number of people in any country who are prepared to abuse a system.
- Bununla birlikte, her ülkede sistemi kötüye kullanmaya hazır az sayıda insan her zaman olacaktır.
- The PSE Group will not, at any event, accept a pensions Waterloo.
- Avrupa Sosyalistler Grubu her halükarda bir emeklilik Waterloo'sunu kabul etmeyecektir.
- Any farmer knows that a crop does not ripen all at once.
- Her çiftçi bilir ki bir ürün aynı anda olgunlaşmaz.
- Additionally, any song you buy will automatically appear in your music collection.
- Ayrıca satın aldığınız her şarkı otomatik olarak şarkı koleksiyonunuzda görünecektir.
- I'll take getting beaten up by a girl over being the fall guy to this mess any day.
- Bir kızdan dayak yemeyi bu karmaşanın şamar oğlanı olmaya her zaman tercih ederim.
- For any teacher, the first year is the most important.
- Her öğretmen için ilk yıl en önemlisidir.
- With any murder case, we look for means, motive and opportunity.
- Her cinayet dosyasında biz; araç, gerekçe ve imkan nedir diye bakarız.
- We will be available in any season to give you better service.
- Size daha iyi hizmet vermek için her mevsim hazır olacağız.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider, ancak zihniniz tamamen sakin ve huzurlu olmalıdır.
- The marketing of products and services is an important aspect of any business.
- Ürün ve hizmetlerin pazarlanması her işletmenin önemli bir yönüdür.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider ancak zihninizin tamamen sakin ve huzurlu olması gerekir.
- Following the same logic, any device that must be reached through the network is a remote resource.
- Aynı mantıkla ağ üzerinden ulaşılması gereken her araç uzak bir kaynaktır.
- Additionally, any song you buy will automatically appear in your music collection.
- Ayrıca satın aldığınız her şarkı otomatik olarak parça koleksiyonunuzda yer alacak.
- We will be available in any season to give you better service.
- Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için her mevsim hizmetinizde olacağız.
- The marketing of products and services is an important aspect of any business.
- Ürün ve hizmetlerin pazarlanması her iş kolunun önemli bir yönüdür.
- Actually, any electrical device generates a magnetic field, just not a big one.
- Aslında her elektronik araç küçük de olsa bir manyetik alan yaratır.
- Any industry where profits can be made is fair game.
- Kar elde edilebilecek her sektör adil bir mücadele alanıdır.
- The marketing of products and services is an important aspect of any business.
- Ürün ve hizmetlerin pazarlanması, her işletmenin önemli bir yönüdür.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ancak dürüstlük, her iyi evliliğin temel taşıdır.
- For any teacher, the first year is the most important.
- Her öğretmen için ilk yıl en önemli yıldır.
- Any visual effect and animation technic can be used.
- Her türlü görsel efekt ve animasyon tekniği kullanılabilir.
- We will be available in any season to give you better service.
- Size daha iyi hizmet verebilmek için her mevsimde hazır olacağız.
- As nice a place as any to spend the spring.
- Baharı geçirmek için her yer kadar güzel bir yer.
- As for any army, logistics were always a problem.
- Her ordu için olduğu gibi, lojistik her zaman bir sorundu.
- Just like any human being, I also want a good life.
- Her insan gibi ben de iyi bir yaşam istiyorum.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ama gerçek, her iyi evliliğin temelidir.
- Any industry where profits can be made is fair game.
- Kâr elde edilebilecek her sektör adil bir rekabet alanıdır.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider ama zihniniz tamamen sakin ve huzurlu olmalıdır.
- Like any human being, all I wanted was to sleep.
- Her insan gibi benim de tek istediğim uyumaktı.
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya sezonda kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- As for any army, logistics were always a problem.
- Her orduda olduğu gibi lojistik de her zaman bir sorun olmuştur.
- With any murder case, we look for means, motive and opportunity.
- Her cinayet davasında araç, sebep ve imkana bakarız.
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya mevsimde kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- Sami thought money could solve any problem.
- Sami paranın her sorunu çözebileceğini düşünüyordu.
- This is as good a time as any.
- Her zamanki gibi iyi bir zaman.
- Any suggestions would be helpful.
- Her türlü öneri yardımcı olacaktır.
- Any child knows that.
- Her çocuk bunu bilir.
- You can eat any mushroom once.
- Her mantarı birer kez yiyebilirsin.
- Please send any complaints or suggestions to the following email address.
- Lütfen her türlü şikayet ve önerilerinizi aşağıdaki e-posta adresine gönderin.
- We are so busy we'd take any help we could get.
- O kadar çok işimiz var ki alabileceğimiz her türlü yardımı kabul ederiz.
- We must know how to conjugate verbs for any language.
- Her dilde fiillerin nasıl çekileceğini bilmeliyiz.
- Any student could solve this problem.
- Bu soruyu her öğrenci çözebilir.
- It is important, in any age, to adore God and to respect one's parents.
- Her yaşta Tanrı'ya tapmak ve anne babaya saygı göstermek önemlidir.
- I'm open to any opportunity.
- Her türlü fırsata açığım.
- Jane is as clever as any girl in her class.
- Jane sınıfındaki her kız kadar zeki.
- Any child could do that.
- Her çocuk bunu yapabilirdi.
- We were poor, so any present was a pretty big deal.
- Fakirdik, bu yüzden her hediye büyük bir olaydı.
- Are things any better now?
- Her şey şimdi daha iyi mi?
- My husband could be here any time.
- Kocam her an burada olabilir.
- I'll take any job you can offer me.
- Bana teklif edeceğin her işi kabul ederim.
- It is important, in any age, to adore God and to respect one's parents.
- Allah'a tapmak ve ebeveynlere saygılı olmak her yaşta önemlidir.
- Any comments will be gratefully appreciated.
- Her türlü yorumunuz çok değerlidir.
- I'd do any damn thing for you.
- Senin için her şeyi yapardım.
- Any emotion, if it is sincere, is involuntary.
- Her duygu, eğer samimiyse, istemsizdir.
- Gold can conquer any fortress.
- Altın her kaleyi fethedebilir.
- Tom will be here any second.
- Tom her an burada olabilir.
- I'll respect any decision Tom makes.
- Tom'un verdiği her karara saygı göstereceğim.
- Roger worked at any job he could find during the day.
- Roger gün boyunca bulabildiği her işte çalıştı.
- You will be safe from any danger here.
- Burada her türlü tehlikeye karşı güvende olursunuz.
- Any input would be appreciated!
- Her türlü katkıya açığız!
- We are so busy we'd take any help we could get.
- O kadar meşgulüz ki, alabileceğimiz her yardımı kabul ederdik.
- You must be courteous to any guest.
- Her konuğa karşı saygılı olmalısın.
- We'll help in any way we can.
- Elimizden gelen her şekilde yardım edeceğiz.
- He works as hard as any student.
- Her öğrenci kadar çok çalışıyor.
- Murderers and thieves can come from any angle.
- Katiller ve hırsızlar her açıdan gelebilir.
- Does that make it any clearer?
- Bu her şeyi daha net hale getirir mi?
- This is such an easy problem that any student can solve it.
- Bu o kadar kolay bir problem ki her öğrenci çözebilir.
- He may borrow my car any day next week.
- Arabamı haftaya her gün ödünç alabilir.
- I'd do any damn thing for you.
- Senin için her türlü lanet şeyi yapardım.
- Tom is as tall as any boy in our class.
- Tom sınıfımızdaki diğer her oğlan kadar uzun.
- One in four corporations doesn't pay any taxes.
- Her dört şirketten biri hiç vergi ödemiyor.
- Any student could solve this problem.
- Bu problemi her öğrenci çözebilir.
- He likes Bolu better than any other place he's lived.
- Bolu'yu yaşadığı diğer her yerden daha çok seviyor.
- This magazine is available in any big city in Japan.
- Bu dergi Japonya'nın her büyük şehrinde mevcut.
- We are so busy we'd take any help we could get.
- Biz o kadar meşgulüz ki, alabileceğimiz her türlü yardıma açığız.
- Any flower will do as long as it's red.
- Kırmızı olduğu sürece her çiçek olur.
Show More (252)
|
4 |
all |
her |
adj. |
|
- All three areas must be taken into account in the development of sport.
- Sporun gelişiminde her üç alan da dikkate alınmalıdır.
- I myself have had the pleasure of informing Parliament at all stages of these deliberations.
- Bu müzakerelerin her aşamasında Parlamento'yu bilgilendirmekten bizzat memnuniyet duydum.
- We therefore feel that this agreement is, in all respects, not at all beneficial.
- Bu nedenle bu anlaşmanın her açıdan hiç de faydalı olmadığını düşünüyoruz.
- So it is quite clear that the Commission's neutrality is beyond all suspicion in the debate within Italy.
- Dolayısıyla İtalya'daki tartışmalarda Komisyonun tarafsızlığının her türlü şüphenin ötesinde olduğu oldukça açıktır.
- The same amendments are therefore proposed for each agency, in all three reports.
- Dolayısıyla her üç raporda da her bir kurum için aynı değişiklikler önerilmiştir.
- Human rights activists of all kinds are united in their demand not to let China organise the Olympic Games.
- Her türden insan hakları aktivisti, Çin'in Olimpiyat Oyunlarını düzenlemesine izin verilmemesi talebinde birleşiyor.
- The abandonment of the path of dialogue and negotiations has brought terrible consequences all round.
- Diyalog ve müzakere yolunun terk edilmesi her açıdan korkunç sonuçlar doğurmuştur.
- Our fifth and final point is that we need to ensure that there is good governance at all levels.
- Beşinci ve son olarak belirtmemiz gereken husus, her düzeyde iyi yönetimin var olmasını sağlamamız gerektiğidir.
- This has to be focused on in all parts of the world.
- Bu konuya dünyanın her yerinde odaklanılmalıdır.
- Women need to be involved in decision-making processes at all levels.
- Kadınların her düzeyde karar alma süreçlerine dahil edilmesi gerekmektedir.
- Employees should have new rights in companies at all levels.
- Çalışanlar her düzeydeki şirkette yeni haklara sahip olmalıdır.
- The situation is therefore getting worse all the time.
- Dolayısıyla durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor.
- Therefore, compromises are needed on all issues.
- Bu nedenle her konuda uzlaşmaya ihtiyaç var.
- We must prevent this happening at all costs.
- Her ne pahasına olursa olsun bunu önlemeliyiz.
- All three sentences have been appealed against, so the judgments are still not final.
- Her üç cezaya da itiraz edilmiştir, dolayısıyla kararlar henüz kesinleşmemiştir.
- Some Member States have a particular concern about defeating terrorism in all its manifestations.
- Bazı Üye Devletler terörizmin her türlü biçiminin yenilgiye uğratılması konusunda özel bir hassasiyete sahiptir.
- I would like to thank all three institutions.
- Her üç kuruma da teşekkür etmek isterim.
- There was confirmation of that criticism from all quarters during the subsequent debates.
- Daha sonraki tartışmalarda da her kesimden bu eleştirim teyit edildi.
- There is a link between the issues of duration and budget in all three cases.
- Her üç durumda da süre ve bütçe konuları arasında bir bağlantı vardır.
- The unified state should not be defended at all costs, but the free world needs to stand against Muslim terrorism.
- Birleşik devlet her ne pahasına olursa olsun savunulmamalı, ancak özgür dünya Müslüman terörizmine karşı durmalıdır.
- The first is the necessity to prepare education at all levels for a non-ethnic future.
- Birincisi, etnik olmayan bir gelecek için her düzeyde eğitimin hazırlanması gerekliliğidir.
- All three have their particular value and something special to contribute.
- Her üçünün de kendine özgü bir değeri ve katkıda bulunacağı özel bir şey vardır.
- The compromise amendments proposed have reaped the benefit of the combined expertise of all three institutions.
- Önerilen uzlaşmacı değişiklikler, her üç kurumun birleşik uzmanlığından faydalanmıştır.
- I shall try to answer all three questions at the same time.
- Her üç soruya da aynı anda cevap vermeye çalışacağım.
- The first is the necessity to prepare education at all levels for a non-ethnic future.
- Bunlardan ilki, eğitimin her düzeyde etnik olmayan bir geleceğe hazırlanması gerekliliğidir.
- We cannot ensure individual identification of sheep and pigs in all instances.
- Koyun ve domuzların her durumda bireysel olarak tanımlanmasını sağlayamayız.
- Democracy is the foundation of development in all its forms.
- Demokrasi her türlü kalkınmanın temelidir.
- This is important if we are to have studies of all types.
- Eğer her türlü çalışmayı yapacaksak bu önemlidir.
- In an accident like this, France was offered all possible expertise from other Member States.
- Böyle bir kazada Fransa'ya diğer Üye Devletlerden mümkün olan her türlü uzmanlık önerilmiştir.
- They do sterling work in the field and need all the support they can get.
- Bu alanda çok iyi işler yapıyorlar ve alabilecekleri her türlü desteğe ihtiyaçları var.
- It has been shot to tatters from all corners.
- Her köşeden eleştiri yağmuruna tutuldu.
- We must ensure that we keep up the pressure at all levels, in every way we can, to get that lasting peace.
- Kalıcı barışı sağlamak için elimizden gelen her şekilde, her düzeyde baskıyı sürdürdüğümüzden emin olmalıyız.
- We look on Israel as a European nation to all intents and purposes.
- Biz İsrail'i her anlamda bir Avrupa ülkesi olarak görüyoruz.
- Not because we are pleased with all the aspects, far from it.
- Her açıdan memnun olduğumuz için değil, tam tersine.
- The previous directive included a ban on all forms of tobacco advertising and sponsorship.
- Önceki direktif, her türlü tütün reklamı ve sponsorluğunun yasaklanmasını içeriyordu.
- We want violence to be avoided and are opposed to all forms of violence.
- Şiddetin önlenmesini istiyoruz ve şiddetin her türlüsüne karşıyız.
- It is actually quite clever how they manage to turn up in all the places that matter.
- Aslında önemli olan her yerde ortaya çıkmayı nasıl başardıkları oldukça zekice.
- This is, in my view, a clear and transparent stance, which we must sustain at all costs.
- Bana göre bu, her ne pahasına olursa olsun sürdürmemiz gereken açık ve şeffaf bir duruştur.
- The gap between the United States of America and us is growing all the time.
- Amerika Birleşik Devletleri ile aramızdaki uçurum her geçen gün artıyor.
- All three need to be combined if this is to work.
- Bunun işe yaraması için her üçünün de birleştirilmesi gerekmektedir.
- This agreement operates to the satisfaction of all three parties.
- Bu anlaşma her üç tarafı da tatmin edecek şekilde işlemektedir.
- It will be efforts of all types over a number of years which will allow us to make progress.
- İlerleme kaydetmemizi sağlayacak olan, birkaç yıl boyunca sarf edilen her türlü çaba olacaktır.
- We must at all costs avoid the creation of scientific cartels.
- Her ne pahasına olursa olsun bilimsel kartellerin oluşmasından kaçınmalıyız.
- All forms of violence must be opposed because violence is unacceptable.
- Şiddetin her türlüsüne karşı çıkılmalıdır çünkü şiddet kabul edilemez.
- Problems and accidents involving cruise control can be seen all over Europe.
- Hız sabitleyici ile ilgili sorunlar ve kazalar Avrupa'nın her yerinde görülebilir.
- At all costs, we want to ensure a fair balance for SMEs.
- Her ne pahasına olursa olsun KOBİ'ler için adil bir denge sağlamak istiyoruz.
- Our fifth and final point is that we need to ensure that there is good governance at all levels.
- Beşinci ve son maddemiz ise her düzeyde iyi yönetişimi sağlamamız gerektiğidir.
- People from all quarters of this House were involved.
- Bu Meclis'in her kesiminden insanlar bu işe dahil oldu.
- In short, there is confusion all round.
- Kısacası, her tarafta bir kafa karışıklığı var.
- This will mean improvements in administration and simplified systems at all levels.
- Bu, yönetimde iyileştirmeler ve her düzeyde basitleştirilmiş sistemler anlamına gelecektir.
- I am pleased to report that we achieved our objectives in all three areas.
- Her üç alanda da hedeflerimize ulaştığımızı bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
- Mr President, I think the Minutes show that I reject all violence.
- Sayın Başkan, sanırım tutanaklar her türlü şiddeti reddettiğimi gösteriyor.
- In all events, the fact is that there are also cases in Europe.
- Her halükarda gerçek şu ki Avrupa'da da vakalar var.
- It is absolutely certain that all three left us with an ecological disaster.
- Her üçünün de bizi ekolojik bir felaketle baş başa bıraktığı kesinlikle kesindir.
- Without political will at all levels, the goal cannot be achieved.
- Her düzeyde siyasi irade olmadan hedefe ulaşılamaz.
- In all events, I should like to highlight three problems, as I have done in my proposed amendments.
- Her halükarda değişiklik önerilerimde yaptığım gibi üç sorunun altını çizmek istiyorum.
- VAT fraud is a widespread problem in the European Union, which is unfortunately becoming more common all the time.
- KDV dolandırıcılığı Avrupa Birliği'nde yaygın bir sorundur ve ne yazık ki her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır.
- They deserve all the support we can give to them and to the suffering people of Zimbabwe.
- Kendilerine ve acı çeken Zimbabve halkına verebileceğimiz her türlü desteği hak ediyorlar.
- In my view, this legislation is valid from all viewpoints.
- Benim görüşüme göre bu mevzuat her açıdan geçerlidir.
- These partnerships will hopefully bring additional resources and expertise, and mobilise action at all levels.
- Bu ortaklıkların ek kaynak ve uzmanlık getirmesi ve her düzeyde eylemi harekete geçirmesi umulmaktadır.
- In all events, the report proposes encoding messages as the main form of protection.
- Her durumda rapor ana koruma biçimi olarak mesajların kodlanmasını önermektedir.
- In all events, the ship was insured.
- Her halükarda, gemi sigortalıydı.
- That is why we shall vote against all three proposals, without entering into the debate on the details.
- Bu nedenle, detaylara ilişkin tartışmaya girmeksizin her üç öneriye de karşı oy kullanacağız.
- Space will be ever more present in all aspects of people’s daily lives.
- Uzay, insanların günlük yaşamlarının her alanında daha fazla yer alacaktır.
- Electronic programs are complicated and get more so all the time.
- Elektronik programlar karmaşıktır ve her geçen gün daha da karmaşık hale gelmektedir.
- We must at all costs avoid the creation of scientific cartels.
- Bilimsel kartellerin oluşmasından her ne pahasına olursa olsun kaçınmalıyız.
- In all events, terrorism of any form is unacceptable and condemnable.
- Her halükarda terörizmin her türlüsü kabul edilemez ve kınanabilir.
- Profitability at all costs means going against fraternity and against social cohesion.
- Her ne pahasına olursa olsun kârlılık, kardeşliğe ve sosyal uyuma karşı çıkmak anlamına gelir.
- I will say very briefly that in the 16 speeches I have counted, issues of all types have been raised.
- Çok kısa olarak şunu söyleyebilirim ki, saydığım 16 konuşmada her türlü konu gündeme getirildi.
- We want to see it concentrate on prevention as well as treatment of all three diseases.
- Bu fonun her üç hastalığın tedavisinin yanı sıra önlenmesine de odaklanmasını istiyoruz.
- We are opposed to all forms of modulation because they fail to promote rational agriculture.
- Her türlü modülasyona karşıyız çünkü rasyonel tarımı teşvik etmekte başarısız oluyorlar.
- It is not always possible to keep everybody happy on all occasions.
- Herkesi her durumda mutlu etmek her zaman mümkün değildir.
- This is a very dangerous precedent against all forms of natural justice.
- Bu, her türlü doğal adalete karşı çok tehlikeli bir emsal teşkil etmektedir.
- It reflects the influence and the respect that the Union garners in all parts of our world.
- Bu da Birliğin dünyamızın her yerinde kazandığı etki ve saygıyı yansıtmaktadır.
- It is not necessary to reach a vote at all costs today.
- Bugün her ne pahasına olursa olsun bir oylamaya varmak gerekli değil.
- The situation has not only failed to improve but has actually worsened from all points of view.
- Durum sadece iyileşmekle kalmamış, aslında her açıdan daha da kötüleşmiştir.
- I shall call on all three institutions to do their utmost to keep to this timetable.
- Her üç kurumu da bu takvime uymak için ellerinden geleni yapmaya çağırıyorum.
- There can be no genuine democracy if women are unable to participate in decision-making at all its levels.
- Kadınlar her düzeyde karar alma sürecine katılamıyorsa gerçek bir demokrasiden söz edilemez.
- This exploitation must be avoided at all costs.
- Her ne pahasına olursa olsun bu sömürüden kaçınılmalıdır.
- On a domestic level, the Union has discussed Chechnya in many meetings at all levels.
- Ulusal düzeyde Birlik, Çeçenistan konusunu her düzeyde pek çok toplantıda ele almıştır.
- I ask that these should be replaced by the states' official names in all instances where they occur.
- Bunların geçtiği her yerde devletlerin resmi isimleriyle değiştirilmesini talep ediyorum.
- This is important if we are to have studies of all types.
- Her türlü çalışmayı yapabilmemiz için bu önemlidir.
- And I hope that means a lot of people at all levels.
- Ve umarım bu her seviyeden pek çok insan için geçerlidir.
- I will say very briefly that in the 16 speeches I have counted, issues of all types have been raised.
- Çok kısaca şunu söyleyebilirim ki, saydığım 16 konuşmada her türden konu gündeme getirildi.
- The aim of this report is to secure a vote against all forms of fundamentalism.
- Bu raporun amacı, her türlü köktenciliğe karşı oy kullanılmasını sağlamaktır.
- The quest for equality should permeate the work of the Directorate-General for Development at all levels.
- Eşitlik arayışı, Kalkınma Genel Müdürlüğü'nün çalışmalarına her düzeyde nüfuz etmelidir.
- The summit condemned terrorism in all its forms.
- Zirvede terörizmin her türlüsü kınanmıştır.
- In all eventualities, the ultimate deadline of 2015 must be respected.
- Her halükarda, nihai son tarih olan 2015'e riayet edilmelidir.
- In all events, today we face political premises.
- Her halükarda bugün siyasi öncüllerle karşı karşıyayız.
- It condemns all forms of child exploitation, as well as the worst forms of child labour.
- Her türlü çocuk sömürüsünün yanı sıra çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri de kınanmaktadır.
- The negotiations will cover all forms of export subsidies, not only our export refunds.
- Müzakereler sadece ihracat iadelerimizi değil, her türlü ihracat desteğini kapsayacaktır.
- A large percentage of the overall assistance is allocated to institution building and it is increasing all the time.
- Toplam yardımın büyük bir yüzdesi kurumsal yapılanmaya ayrılmakta ve bu oran her geçen gün artmaktadır.
- The unified state should not be defended at all costs, but the free world needs to stand against Muslim terrorism.
- Tek devlet her ne pahasına olursa olsun savunulmamalı ama özgür dünyanın Müslüman terörizmine karşı durması gerekiyor.
- The stench of graft is all around us and is getting stronger by the day.
- Rüşvetin pis kokusu her tarafımızı sarmış durumda ve gün geçtikçe daha da artıyor.
- We must ensure that we keep up the pressure at all levels, in every way we can, to get that lasting peace.
- Kalıcı barışı sağlamak için her düzeyde, elimizden gelen her şekilde baskıyı sürdürdüğümüzden emin olmalıyız.
- The same amendments are therefore proposed for each agency, in all three reports.
- Dolayısıyla her üç raporda da her bir kurum için aynı değişiklikler önerilmektedir.
- In all events, I think that we are on the right track.
- Her halükarda doğru yolda olduğumuzu düşünüyorum.
- And I hope that means a lot of people at all levels.
- Ve umarım bu, her düzeyde birçok insan anlamına gelir.
- The Erika II package under discussion therefore deserves all possible support.
- Bu nedenle görüşülmekte olan Erika II paketi mümkün olan her türlü desteği hak etmektedir.
- It condemns all forms of child exploitation, as well as the worst forms of child labour.
- Her türlü çocuk sömürüsünün yanı sıra çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerini de kınamaktadır.
- On all levels it is something which we would welcome.
- Her düzeyde bu bizim memnuniyetle karşılayacağımız bir şeydir.
- This has to be focused on in all parts of the world.
- Dünyanın her yerinde bu konuya odaklanılması gerekiyor.
- All three have their particular value and something special to contribute.
- Her üçünün de kendine özgü bir değeri ve katkıda bulunacağı özel bir şeyler vardır.
- We need to give thought to all three phases in future.
- Gelecekte her üç aşamayı da düşünmemiz gerekiyor.
- People from all quarters of this House were involved.
- Bu Meclisin her kesiminden insanlar bu işe dahil oldu.
- That would, of course, also prevent all forms of fraud.
- Bu elbette her türlü sahtekarlığı da önleyecektir.
- It is also good that all three institutions appear to be in agreement as to a method of limiting these vibrations.
- Ayrıca her üç kurumun da bu titreşimleri sınırlandıracak bir yöntem konusunda hemfikir görünmesi sevindiricidir.
- It is important to promote exchanges of all kinds.
- Her türlü alışverişi teşvik etmek önemlidir.
- Coordination must of course be based upon all three processes.
- Koordinasyon elbette her üç sürece de dayanmalıdır.
- The EU at all levels is a partnership with the national governments.
- AB her düzeyde ulusal hükümetlerle bir ortaklıktır.
- The Commission is greatly encouraged that all three institutions are in general agreement on four key principles.
- Komisyon, her üç kurumun da dört temel ilke üzerinde genel bir mutabakat içinde olmasından büyük cesaret duymaktadır.
- Turkey ratified the Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women in 1985.
- Türkiye, 1985 yılında, Kadınlara Karşı Her Türden Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi'ni onayladı.
- The military at all levels put pressure on the local administration to help their preferred candidates.
- Her düzeydeki ordu, kendi tercih ettikleri adaylara yardımcı olmaları için yerel yönetimlere baskı yapmaktadır.
- I am certainly cautious in all I do.
- Yaptığım her işte kesinlikle ihtiyatlıyım.
- In short, there is confusion all round.
- Kısacası her tarafta bir kafa karışıklığı var.
- In all events, I think that they exist in every country.
- Her halükarda, her ülkede var olduklarını düşünüyorum.
- Monetary union is, after all, not only for large businesses but also for every citizen.
- Para birliği sonuçta sadece büyük işletmeler için değil, aynı zamanda her vatandaş içindir.
- This means, for example, that we reject the cloning of human beings at all stages of their development.
- Bu, örneğin, insanoğlunun gelişiminin her aşamasında klonlanmasını reddettiğimiz anlamına gelmektedir.
- The summit condemned terrorism in all its forms.
- Zirve terörizmin her türlüsünü kınadı.
- We must cultivate this approach at all levels of education.
- Bu yaklaşımı eğitimin her kademesinde geliştirmeliyiz.
- The second point that is missing is that of parliamentary and representative involvement at all levels.
- Eksik olan ikinci nokta ise her düzeyde parlamento ve temsilci katılımıdır.
- If we do not, it may be too late on all counts.
- Eğer bunu yapmazsak, her açıdan çok geç olabilir.
- All three issues which I raised are ones on which Parliament has the final say.
- Gündeme getirdiğim her üç konu da Parlamento'nun son sözü söyleyeceği konulardır.
- After all, every European taxpayer contributes to the solution of the crisis.
- Sonuçta, her Avrupalı vergi mükellefi krizin çözümüne katkıda bulunmaktadır.
- That implies certain risks which we want to avoid at all costs.
- Bu da her ne pahasına olursa olsun kaçınmak istediğimiz bazı riskler anlamına gelmektedir.
- In all three Baltic States, the communist parties are banned and their cadres persecuted.
- Her üç Baltık Devletinde de komünist partiler yasaklanmış ve kadrolarına zulmedilmektedir.
- The military at all levels put pressure on the local administration to help their preferred candidates.
- Her düzeydeki ordu, tercih ettikleri adaylara yardım etmeleri için yerel yönetime baskı yapıyor.
- E-commerce, of all types, still lags behind in Europe.
- Her türden e-ticaret Avrupa'da hala geride kalmaktadır.
- In the Algarve, these sports are becoming more popular all the time among young people.
- Algarve'de bu sporlar gençler arasında her geçen gün daha popüler hale gelmektedir.
- Without strict controls there will be no way of preventing all forms of abusive labelling.
- Sıkı kontroller olmadan her türlü istismarcı etiketlemeyi önlemenin bir yolu olmayacaktır.
- We must avoid hidden subsidies for European political parties at all costs.
- Her ne pahasına olursa olsun Avrupa siyasi partilerine gizli sübvansiyonlardan kaçınmalıyız.
- The Greek Presidency plans to cooperate with Parliament to the maximum possible extent at all levels.
- Yunanistan Dönem Başkanlığı, Parlamento ile her düzeyde mümkün olan azami ölçüde işbirliği yapmayı planlamaktadır.
- In all events, they will come up against intensified reaction by the workers and our peoples in general.
- Her halükarda, işçilerin ve genel olarak halklarımızın yoğun tepkisiyle karşılaşacaklardır.
- This is exactly what you have been saying in all contexts, from trade to agriculture, energy or transport.
- Ticaretten tarıma, enerjiden ulaşıma kadar her bağlamda söylediğiniz şey tam olarak bu.
- That includes banning all discrimination on grounds of age, gender, sexual orientation or religious conviction.
- Bu; yaş, cinsiyet, cinsel yönelim veya dini inanç temelinde her türlü ayrımcılığın yasaklanmasını da içerir.
- The color red provides power and gives energy on all levels.
- Kırmızı renk güç sağlar ve her seviyede enerji verir.
- We see this all over the technology industry.
- Bunu her türlü teknoloji alanında görmekteyiz.
- On this opportunity, I want to reemphasize that these projects are significant in all respects.
- Bu vesileyle bu projelerin her açıdan dikkate değer olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum.
- We see this all over the technology industry.
- Bunu teknolojinin her alanında görüyoruz.
- He was travelling all over the country for this cause.
- Bu amaçla da dünyanın her tarafını dolaşıyordu.
- Tom is a jack of all trades, but master of none.
- Tom her işte ustadır ama hiçbir işte usta değildir.
- I think about them all day.
- Her gün onları düşünüyorum.
- Tom looked all around.
- Tom her tarafa bakındı.
- I lie to Tom all time.
- Tom'a her zaman yalan söylerim.
- Racists come in all colors.
- Irkçılar her renge girebilirler.
- You must be working all the hours of the day.
- Günün her saatinde çalışıyor olmalısın.
- This right must be protected at all costs.
- Bu hak her ne pahasına olursa olsun korunmalıdır.
- We must defend our freedom at all cost.
- Özgürlüğümüzü her ne pahasına olursa olsun savunmalıyız.
- You need all the help you can get.
- Alabileceğin her yardıma ihtiyacın var.
- You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Uzay'ın her yönünde hareket edebilirsin ama Zaman'da hareket edemezsin.
- Fanned by the strong wind, the flames spread in all directions.
- Rüzgarla körüklendiği için, alevler her yöne yayıldı.
- I can use all the help I can get.
- Alabileceğim her yardımın faydasını görebilirim.
- All's well that ends well.
- İyi biten her şey iyidir.
- Not all criticism is constructive.
- Her eleştiri yapıcı olmuyor.
- I saw some small animals running away in all directions.
- Her yöne kaçışan bazı küçük hayvanlar gördük.
- Tom looked all over, but he couldn't find the secret door.
- Tom her yere baktı ama gizli kapıyı bulamadı.
- I lie to Tom all time.
- Tom'a her zaman yalan söylüyorum.
- I can use all the help you can offer.
- Verebileceğin her yardımı kullanabilirim.
- They were scattered in all directions.
- Her tarafa dağıldılar.
- I tried all possible means.
- Mümkün olan her yolu denedim.
- Tom drove Mary all over the place.
- Tom, Mary'yi her yere götürdü.
- Unfortunately, all good things must come to an end.
- Ne yazık ki, her güzel şeyin bir sonu vardır.
- He was covered all over with white paint.
- Her tarafı beyaz boyayla kaplıydı.
- There were empty cans scattered all over the place.
- Her yere dağılmış boş kutular vardı.
- I will do it by all means.
- Her şekilde yapacağım.
- Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
- All three have resigned.
- Her üçü de istifa etti.
- But a spring rose out of the earth, watering all the surface of the earth.
- Ama topraktan bir pınar fışkırdı ve yeryüzünün her yanını suladı.
- Jack of all trades, master of none.
- Her işin ustası, hiçbir işin ustası değildir.
- This rule applies to all cases.
- Bu kural her şartta geçerlidir.
- Tom had blisters all over his feet.
- Tom'un ayaklarının her tarafı su topladı.
- You must be working all the hours of the day.
- Günün her saati çalışıyor olmalısın.
- My body aches all over.
- Vücudumun her tarafı ağrıyor.
- The shop sells articles of all kinds.
- Dükkanda her türlü ürün satılıyor.
- Day after day, all over the world, millions of people die of hunger in the streets.
- Her geçen gün dünyanın her yerinde milyonlarca insan sokaklarda açlıktan ölüyor.
- He began to insult me in all languages.
- Bana her dilde hakaret etmeye başladı.
- It's all for the best.
- Her işte bir hayır vardır.
- All commercial goods and packages from abroad go through customs.
- Yurt dışından gelen her türlü mal ve paket gümrüğe tabidir.
- He looked in all directions, but didn't see anyone.
- Her yöne baktı ama kimseyi göremedi.
Show More (176)
|
5 |
every single |
her |
adj. |
|
- Every single year we hold the same debate at first reading.
- Her yıl ilk okumada aynı tartışmayı yapıyoruz.
- Is there any reason why every single Member State should host at least one of these bodies?
- Her bir Üye Devletin bu organlardan en az birine ev sahipliği yapması için herhangi bir neden var mı?
- Parliament alone has the privilege of coming to a decision on every single accession treaty.
- Parlamento tek başına her bir katılım anlaşması hakkında karar verme ayrıcalığına sahiptir.
- Poverty is spreading, and the gulf between rich and poor is growing every single day.
- Yoksulluk yayılıyor ve zengin ile yoksul arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.
- It cannot ensure that every single plant is carrying out its work properly and carefully.
- Her bir tesisin işini düzgün ve dikkatli bir şekilde yürütmesini sağlayamaz.
- Millions of human beings have to suffer these affronts every single day.
- Milyonlarca insan her gün bu hakaretlere maruz kalmaktadır.
- Parliament alone has the privilege of coming to a decision on every single accession treaty.
- Parlamento, her bir katılım anlaşması hakkında karar verme ayrıcalığına tek başına sahiptir.
- I shall merely make the one observation, to the effect that I stand by every single word I said in my speech.
- Konuşmamda söylediğim her bir kelimenin arkasında olduğumu belirtmekle yetineceğim.
- The turnout in every single election has been low.
- Her seçimde katılım oranı düşük olmuştur.
- The candidate countries have to copy every single EU law without the least consideration of their own democracies.
- Aday ülkeler, kendi demokrasilerini en ufak bir şekilde dikkate almaksızın her bir AB yasasını kopyalamak zorundadır.
- Every single human has desires like these.
- Her insanın böyle arzuları vardır.
- Every single human has desires like these.
- Her insanın buna benzer arzuları vardır.
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her parmakta kalbe giden damarlar olduğunu kanıtladı.
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her parmağın kalbe giden damarları olduğunu kanıtladı.
- It's about every single thing that makes this country great.
- Bu ülkeyi harika yapan her şeyle ilgili.
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her bir parmağın kalbe giden damarları olduğunu kanıtlamıştır.
- One should take good care of every single thing.
- Kişi her bir şeye iyi bakmalıdır.
Show More (14)
|
6 |
per |
her |
prep. |
|
- In Belgium, the small- and medium-sized enterprises expect one redundancy per job lost at Sabena.
- Belçika'da küçük ve orta ölçekli işletmeler Sabena'da kaybedilen her bir iş için bir işten çıkarma bekliyor.
- Infant mortality stood at 42 deaths per 1000 live births.
- Çocuk ölüm oranı, her 1000 canlı doğumda 42 idi.
- And in the early seasons, I wrote one script per season.
- Ve ilk sezonlarda, her sezon için bir senaryo yazdım.
- And in the early seasons, I wrote one script per season.
- İlk sezonlarda her sezon için bir senaryo yazıyordum.
Show More (1)
|
7 |
for all |
her |
expr. |
|
- I am also against having a uniform cofinancing rate of 20% for all three areas.
- Ayrıca her üç alan için de %20'lik tek tip bir eş finansman oranına da karşıyım.
- Fish stocks are a truly natural resource and should be renewable for all time.
- Balık rezervleri gerçek anlamda doğal bir kaynaktır ve her zaman için yenilenebilir olmalıdır.
Show More (-1)
|
8 |
any |
her |
pron. |
|
- Any citizen breaking the law will be punished!
- Yasaları çiğneyen her vatandaş cezalandırılacaktır!
Show More (-2)
|
9 |
each |
her |
pron. |
|
- Each room has a balcony and a jacuzzi.
- Her odada balkon ve jakuzi mevcuttur.
Show More (-2)
|
10 |
either |
her |
adj. |
|
- Tom said he hadn't seen either of you.
- Tom her ikinizi de görmediğini söyledi.
Show More (-2)
|