|
- We know everything is not yet perfect.
- Her şeyin henüz mükemmel olmadığını biliyoruz.
- The situation is still not perfect, but I believe we will be able to spend the Spring in peace and calm.
- Durum hala mükemmel değil, ancak baharı barış ve huzur içinde geçirebileceğimize inanıyorum.
- Today would have been a perfect opportunity.
- Bugün mükemmel bir fırsat olabilirdi.
- These, though not perfect, point in the right direction.
- Bunlar mükemmel olmasa da doğru yöne işaret etmektedir.
- That is not to say that this is a perfect proposal, but it is a good step in the right direction.
- Bu, bunun mükemmel bir öneri olduğu anlamına gelmez, ancak doğru yönde atılmış iyi bir adımdır.
- The budget must be the perfect instrument for choosing the EU's political priorities.
- Bütçe, AB'nin siyasi önceliklerini belirlemek için mükemmel bir araç olmalıdır.
- Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect.
- Dolayısıyla etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tam tersini yaratmamalıdır.
- This case is a perfect example of the impact on individuals of the quality or otherwise of European integration.
- Bu dava, Avrupa entegrasyonunun kalitesinin ya da kalitesizliğinin bireyler üzerindeki etkisine mükemmel bir örnektir.
- No human work is perfect.
- Hiçbir insan eseri mükemmel değildir.
- In my opinion, Europe could provide the perfect solution.
- Bence Avrupa mükemmel bir çözüm sağlayabilir.
- This is a perfect example of the sort of work we do not want to see.
- Bu, görmek istemediğimiz türden bir çalışmanın mükemmel bir örneğidir.
- No, this statute is not perfect.
- Hayır, bu tüzük mükemmel değil.
- This is not perfect, of course, but they do already exist.
- Bu elbette mükemmel değil ama zaten varlar.
- It is not perfect, but it is a democratic advance in relation to all the previous Intergovernmental Conferences.
- Mükemmel değil ama daha önceki tüm Hükümetlerarası Konferanslara kıyasla demokratik bir ilerlemedir.
- That is not to say that this is a perfect proposal, but it is a good step in the right direction.
- Bu durum, bunun mükemmel bir tasarı olduğu anlamına gelmez, ancak doğru yönde atılmış iyi bir adımdır.
- Of course this paper is not perfect.
- Elbette bu çalışma mükemmel değildir.
- The current system is far from perfect.
- Mevcut sistem mükemmel olmaktan uzaktır.
- And this is a perfect illustration of the situation we are living in in our country.
- Ve bu, ülkemizde içinde bulunduğumuz durumun mükemmel bir örneğidir.
- Were the Socialist Group's amendments to be included, it would indeed be almost perfect.
- Sosyalist Grup'un değişiklikleri de dahil edilseydi, gerçekten de neredeyse mükemmel olacaktı.
- Thirdly, we must introduce a system of perfect traceability of raw materials that end up in the food chain.
- Üçüncü olarak, gıda zincirine giren hammaddeler için mükemmel bir izlenebilirlik sistemi getirmeliyiz.
- As I have already said, the result is good, but it is not perfect.
- Daha önce de söylediğim gibi, sonuç iyi ama mükemmel değil.
- The Convention did not, of course, produce a perfect Constitution to address these tasks.
- Konvansiyon elbette bu görevleri yerine getirmek üzere mükemmel bir Anayasa ortaya koymamıştır.
- There is a perfect relationship between the UN and the EU.
- BM ile AB arasında mükemmel bir ilişki vardır.
- Were the Socialist Group's amendments to be included, it would indeed be almost perfect.
- Sosyalist Grubun değişiklik önerileri de dahil edilirse, gerçekten de neredeyse mükemmel olacaktır.
- The Union has been reduced to defending the Kyoto Protocol which was, in any case, far from perfect.
- Birlik, her halükarda mükemmel olmaktan uzak olan Kyoto Protokolü'nü savunmak zorunda kalmıştır.
- I would like to know why something that is in fact perfect has to be changed or dismantled.
- Aslında mükemmel olan bir şeyin neden değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması gerektiğini bilmek istiyorum.
- We know that the ICC is not and never will be perfect.
- UCM'nin mükemmel olmadığını ve hiçbir zaman da mükemmel olmayacağını biliyoruz.
- I can understand that it might not please everyone because, from a traffic policy point of view, it is far from perfect.
- Trafik politikası açısından mükemmel olmaktan uzak olduğu için herkesi memnun etmeyebileceğini anlayabiliyorum.
- Therefore, General Morillon's creditable report came at a perfect time.
- Bu nedenle, General Morillon'un övgüye değer raporu mükemmel bir zamanda geldi.
- These, though not perfect, point in the right direction.
- Bunlar mükemmel olmamakla birlikte doğru yöne işaret etmektedir.
- There is a perfect relationship between the UN and the EU.
- BM ve AB arasında mükemmel bir ilişki var.
- In November, with reference to the Brok Report, Parliament expressed its position with perfect clarity.
- Kasım ayında, Brok Raporuna atıfta bulunarak, Parlamento tutumunu mükemmel bir netlikle ifade etti.
- That is not perfect, but things are moving in the right direction.
- Bu mükemmel değil ama işler doğru yönde ilerliyor.
- The common position may be less than perfect, but I feel that it does offer sufficient safeguards.
- Ortak tutum mükemmel olmaktan uzak olabilir ancak yeterli güvenceler sunduğunu düşünüyorum.
- Whilst not perfect, this regulation does address a very important issue.
- Mükemmel olmasa da bu düzenleme çok önemli bir konuyu ele almaktadır.
- We do not think the situation is perfect, but we think it is acceptable.
- Durumun mükemmel olduğunu düşünmüyoruz, ancak kabul edilebilir olduğunu düşünüyoruz.
- Even if the White Paper is not yet perfect, it is, as I have said, a step in the right direction.
- Beyaz Kitap henüz mükemmel olmasa bile, daha önce de söylediğim gibi, doğru yönde atılmış bir adımdır.
- The result is not perfect by any means, but it is an indication of how far we have come.
- Sonuç hiçbir şekilde mükemmel değildir, ancak ne kadar ilerlediğimizin bir göstergesidir.
- Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect.
- Bu nedenle etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tersini yaratmamalıdır.
- In November, with reference to the Brok Report, Parliament expressed its position with perfect clarity.
- Kasım ayında, Parlamento Brok Raporuna atıfta bulunarak Parlamento tutumunu mükemmel bir netlikle ifade etmiştir.
- Naturally, ladies and gentlemen, the text is probably far from perfect.
- Doğal olarak, hanımefendiler ve beyefendiler, metin muhtemelen mükemmel olmaktan uzaktır.
- This project is a perfect illustration of one of the domains in which European cooperation is vital.
- Bu proje, Avrupa işbirliğinin hayati önem taşıdığı alanlardan birinin mükemmel bir örneğidir.
- The world of email marketing is a perfect example of this.
- E-posta ile pazarlama dünyası bunun mükemmel bir örneğidir.
- This creates the perfect climate for companies to sell products.
- Bu, şirketlerin ürün satması için mükemmel bir ortam yaratır.
- A perfect example of an analog device is a thermometer.
- Analog cihazların mükemmel bir örneği termometredir.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya ise yaşamın oluşması için mükemmel şartlara sahipti.
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya sezonda kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- It is a perfect place to stop and stay for a while.
- Duraklamak ve bir süre kalmak için mükemmel bir yer.
- I was once asked what my perfect human would look like.
- Bir defasında bana göre mükemmel insan nasıl görünür sorusu gelmişti.
- The world of email marketing is a perfect example of this.
- E-posta pazarlama dünyası bunun için mükemmel bir örnektir.
- Maybe it is our imperfections that make us so perfect for one another.
- Belki de bizi birbirimiz için bu kadar mükemmel yapan kusurlarımızdır.
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya mevsimde kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- It is a perfect place to stop and stay for a while.
- Bir süre mola vermek ve kalmak için mükemmel bir yerdir.
- With Bart's prison record, he will be the perfect fall guy.
- Bart'ın hapishane kaydıyla, mükemmel bir günah keçisi olacak.
- The world of email marketing is a perfect example of this.
- E-posta pazarlama dünyası bu konuda mükemmel bir örnektir.
- I know that somewhere there's a perfect job for me.
- Bir yerlerde benim için mükemmel bir iş olduğunu biliyorum.
- All I'm going to feel is perfect, beautiful nothing.
- Hissedeceğim tek şey mükemmel, güzel hiçlik.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya yaşamın var olması için mükemmel koşulları barındırır.
- This creates the perfect climate for companies to sell products.
- Bu da şirketlerin ürün satması için mükemmel bir iklim yaratır.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya, yaşamın var olabilmesi için mükemmel koşullara sahiptir.
- All I'm going to feel is perfect, beautiful nothing.
- Hissedeceğim tek şey mükemmel, güzel bir hiçlik.
- I'm telling you, this guy's perfect for you.
- Sana söylüyorum, bu adam senin için mükemmel.
- A perfect example of an analog device is a thermometer.
- Analog cihazlara mükemmel bir örnek termometredir.
- That's why he's the perfect fall guy.
- Bu yüzden o mükemmel bir kurban.
- Boss, Hitch has got a perfect alibi for last night.
- Patron, Hitch'in dün gece için mükemmel bir mazereti var.
- I know that somewhere there's a perfect job for me.
- Biliyorum ki benim için mükemmel bir iş var bir yerlerde.
- It's perfect.
- Bu mükemmel.
- Your English is perfect.
- Senin İngilizcen mükemmel.
- Who among us is perfect?
- Aramızda kim mükemmel?
- Everything had to be perfect.
- Her şeyin mükemmel olması şarttı.
- The weather is perfect today.
- Hava bugün mükemmel.
- He's perfect at everything.
- O her şeyde mükemmeldir.
- Sami hatched the perfect plan to murder Layla, or so he thought.
- Sami Layla'yı öldürmek için mükemmel bir plan yaptı, ya da o öyle sanıyordu.
- The timing was perfect.
- Zamanlama mükemmeldi.
- Mary is the perfect girl for me.
- Mary benim için mükemmel kız.
- No one is, or will ever be, perfect.
- Hiç kimse mükemmel değildir ve asla olmayacak.
- We thought it was perfect.
- Mükemmel olduğunu düşündük.
- Tom and Mary would make a perfect couple.
- Tom ve Mary mükemmel bir çift olurdu.
- We're not perfect.
- Mükemmel değiliz.
- I know the perfect place to do that.
- Onu yapacak mükemmel yeri biliyorum.
- You've done a perfect job.
- Mükemmel bir iş yaptın.
- It seems perfect.
- Mükemmel görünüyor.
- You're perfect for me.
- Benim için mükemmelsin.
- No one is perfect.
- Kimse mükemmel değildir.
- Those shoes are a perfect match for this white skirt.
- Bu ayakkabılar bu beyaz etekle mükemmel bir uyum sağlıyor.
- Tom and Mary are a perfect match for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için mükemmel bir eştir.
- The light is perfect.
- Işık mükemmel.
- I believe that there is one perfect person out there for everyone.
- Herkes için bir yerlerde mükemmel bir insan olduğuna inanıyorum.
Show More (85)
|
