teşkil eden - Turco Inglés Diccionario
Historia

teşkil eden



Significados de "teşkil eden" en diccionario inglés turco : 2 resultado(s)

Turco Inglés
General
teşkil eden formative adj.
teşkil eden constitutive adj.

Significados de "teşkil eden" con otros términos en diccionario inglés turco: 81 resultado(s)

Turco Inglés
General
örnek teşkil eden epitomist n.
sembol teşkil eden şey typification n.
emsal teşkil eden cezaya çarptırılmış kimse example n.
örnek teşkil eden şey mirror n.
(tahkimat) yayaların sur duvarı gibi bariyer teşkil eden yapılardan geçmesini sağlayan ahşap dönerkapı moulinet n.
siyaset ve ekonomi açısından önemli bir grubu oluşturan ve bağımsız bir oy kaynağı teşkil eden kırsal bölge halkı grass roots n.
engel teşkil eden şey opposition n.
temel teşkil eden şey datum n.
kimlik teşkil eden işaret fingerprint n.
emsal teşkil eden kadın first lady n.
sıra, dizi veya topluluk halinde bulunup zorlu bir sınav teşkil eden şey gauntlet n.
önem teşkil eden şey significant n.
suç teşkil eden bir olaya müdahele eden kişi upstander n.
örnek teşkil eden epitomic adj.
örnek teşkil eden archetypal adj.
suç teşkil eden transgressive adj.
önem teşkil eden significant adj.
önem teşkil eden important adj.
zıtlık teşkil eden contradistinctive adj.
türüne örnek teşkil eden typic adj.
maddi sorun teşkil eden yükümlülükleri olmayan unmortgaged adj.
bütünün çok küçük bir parçasını teşkil eden myriadth adj.
beyan teşkil eden declarative adj.
motivasyonu teşkil eden directional adj.
suç teşkil eden offending adj.
suç teşkil eden offensive [obsolete] adj.
fazlalık teşkil eden overflow adj.
çocukluk teşkil eden infant adj.
belirli bir bölge teşkil eden domanial adj.
tek alternatif teşkil eden do-or-die adj.
örnek teşkil eden paradigmatic adj.
örnek teşkil eden paradigmatical adj.
mülkiyet teşkil eden possessional adj.
örnek teşkil eden sample adj.
fantezi teşkil eden phantastic [obsolete] adj.
fantezi teşkil eden phantastical [obsolete] adj.
ilke teşkil eden preceptive adj.
ilke teşkil eden preceptory adj.
piskopos teşkil eden prelatic adj.
piskopos teşkil eden prelatical adj.
orijinal model teşkil eden prototypical adj.
(emtialar için) kaynak teşkil eden staple [obsolete] adj.
(sigortalı için) normalin üzerinde kayıp teşkil eden substandard adj.
Phrases
en uç sınırı teşkil eden drop-dead adj.
Colloquial
suç teşkil eden bir şey yapmak make a score v.
uyuşturucu alım satımı, birini soyma, dolandırıcılık suç teşkil eden bir şey yapmak make a score v.
sorun teşkil eden bir şey değil no object expr.
Law
emsal teşkil eden dava test suit n.
emsal teşkil eden dava test case n.
mahkeme vb. gibi bir karar merciinin incelemeye konu teşkil eden bir konunun veya davanın temel noktaları hakkındaki değerlendirmeleri sonunda vardığı sonuçlar findings of fact n.
suç teşkil eden adam öldürme culpable homicide n.
suç teşkil eden fiil criminal act n.
londra'nın ana karar organını teşkil eden mahkemeye mensup kimse commoner n.
isimsiz akit teşkil eden innominate adj.
Politics
parlamento faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of parliament n.
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of legislature n.
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of congress n.
temel teşkil eden underlying adj.
Technical
alaşımda esas teşkil eden metal base metal n.
Medical
bir sendromu teşkil eden belirti ve faktörlerin tümü complex n.
Anatomy
kulak salyangozu ile beyin zarının temporal lobu arasındaki işitsel yol boyunca yer alan bir dizi işlem merkezinden sonuncusunu teşkil eden sinir yapısı medial geniculate n.
periotik kemiği oluşturan üç unsurun altta ve arkada olanlarını teşkil eden opisthotic adj.
Education
hukuki çalışmalara dayanak teşkil eden prelaw adj.
Linguistics
cümle öznesi teşkil eden subjective adj.
Religious
piskopos teşkil eden prelatish adj.
Philosophy
ilk nedeni teşkil eden infinite adj.
Environment
dizayna temel teşkil eden kaza design-basis accident n.
dizayna esas teşkil eden deprem operating basis earthquake n.
dizayna esas teşkil eden olaylar design-basis phenomena n.
Geography
bir bölgenin ana fiziksel özelliğini teşkil eden, genellikle engebeli olan yüksek arazi veya plato meseta n.
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden sudeten adj.
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden sudetic adj.
Geology
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçları teşkil eden time-stratigraphic n.
karamika ve ortoklazdan oluşan ve lamprofirlerden birini teşkil eden koyu renk bir volkanik kaya minette n.
Military
suç teşkil eden yıkıcı faaliyet criminal subversion n.
tehlike teşkil eden sular dangerously exposed waters n.
teşkil eden makam establishing authority n.
Mythology
(yunan ve roma mitolojisinde) insanoğlunun en parlak dönemi olan altın çağını takip eden ve toplamda geçmiş olduğu dört çağdan ikincisini teşkil eden çağ silver age n.
Archaic
merkez teşkil eden şey continent n.
Entomology
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf class phasmidia n.
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf phasmidia n.