| 1 |
broadcast |
yayın yapmak (radyo/tv) |
v. |
|
- What frequency does Tatoeba Radio broadcast on?
- Radyo Tatoeba hangi frekanstan yayın yapıyor?
- Television stations broadcast 24 hours a day.
- Televizyon istasyonları günde yirmi dört saat yayın yapar.
- Voice of America broadcasts from Washington.
- Amerika'nın Sesi Washington'dan yayın yapıyor.
- He gave an interesting broadcast about modern art.
- Modern sanat hakkında ilginç bir yayın yaptı.
- Television stations broadcast 24 hours a day.
- Televizyon istasyonları günde 24 saat yayın yapar.
- What frequency does Tatoeba Radio broadcast on?
- Tatoeba Radio hangi frekanstan yayın yapıyor?
- He gave an interesting broadcast about modern art.
- O, modern sanat hakkında ilginç bir yayın yaptı.
Show More (4)
|
| 2 |
broadcast |
yayınlamak |
v. |
|
- The press release was broadcast on radio and television.
- Basın açıklaması radyo ve televizyondan yayınlandı.
- The radio broadcast the news in detail.
- Radyo, haberleri ayrıntılı olarak yayınlıyor.
- The radio station broadcasts a very strong signal.
- Radyo istasyonu çok güçlü bir sinyal yayınlıyor.
- Before the ship sank, the radio operator broadcast one final message - SOS!
- Gemi batmadan önce, telsiz operatörü son bir mesaj yayınladı - SOS!
- The radio broadcast the news in detail.
- Radyo, haberleri ayrıntılı olarak yayınladı.
- That TV station broadcasts only movies.
- O televizyon kanalı sadece film yayınlıyor.
Show More (3)
|
| 3 |
broadcast |
yayın (radyo, televizyon) |
n. |
|
- They watched a live broadcast of the game.
- Maçın canlı yayınını izlemişler.
- This is a direct broadcast from the Showa theater.
- Bu Showa tiyatrosundan doğrudan bir yayın.
- Did you listen to the broadcast of the National Diet's debate?
- Milli diyet tartışmasının yayınını dinledin mi?
- Record the broadcast on tape.
- Yayını kasete kaydet.
- Record the broadcast on tape.
- Yayını kasete kaydedin.
Show More (2)
|
| 4 |
broadcast |
duyurmak |
v. |
|
- I can't believe she would broadcast my divorce to the whole office.
- Boşanmamı tüm ofise duyurduğuna inanamıyorum.
- Should the Council refuse, there is still time to broadcast the fact at home.
- Konsey'in reddetmesi halinde, bu gerçeği kendi ülkelerinde duyurmak için hala vakit var.
Show More (-1)
|
| 5 |
broadcast |
yaymak |
v. |
|
- The radio station broadcasts a very strong signal.
- Radyo istasyonu çok güçlü bir sinyal yayıyor.
Show More (-2)
|
