1 |
slip |
kaymak |
v. |
|
- My glasses keep slipping down my nose.
- Gözlüklerim sürekli burnumdan aşağı kayıyor.
- The blade slipped and cut the curtain.
- Bıçak kaydı ve perdeyi kesti.
- They are sharks that slip through the net.
- Bunlar ağdan kayan köpekbalıklarıdır.
- Kazakhstan must not slip on its road.
- Kazakistan yolunda kaymamalı.
- This must have been some kind of Freudian slip.
- Bu bir tür Freudyen kayma olmalı.
- I slipped on the paper and hurt my leg.
- Kâğıda basıp kaydım ve bacağımı incittim.
- Thomas almost slipped.
- Thomas neredeyse kayıyordu.
- Wear boots to avoid slipping.
- Kaymayı önlemek için çizmeler kullanın.
- Tom slipped on ice and broke his hip last winter.
- Geçen kış Tom buzda kaydı ve kalçasını kırdı.
- Be careful not to slip!
- Dikkatli olun, kaymayın!
- I slipped on the ice.
- Ben buzun üzerinde kaydım.
- Sami's mask slipped.
- Sami'nin maskesi kaydı.
- Tom slipped on the ice and fell.
- Tom buz üzerinde kaydı ve düştü.
- Tom slipped on the ice.
- Tom buzda kaydı.
- This kind of shoe is apt to slip on wet ground.
- Bu tür bir ayakkabı ıslak zeminde kaymaya müsaittir.
- The wolf peered around the corner before slipping silently into the woods.
- Kurt sessizce ormana doğru kaymadan önce köşeden baktı.
- Be careful not to slip.
- Kaymamaya dikkat et.
- Tom slipped and fell in the shower.
- Tom duşta kaydı ve düştü.
- Tom slipped and hit his head.
- Tom kaydı ve başını çarptı.
- Tom slipped on ice and broke his hip last winter.
- Tom geçen kış buzda kaydı ve kalçasını kırdı.
- The gymnast slipped on the balance beam.
- Jimnastikçi denge aletinde kaydı.
- She walked slowly so she wouldn't slip.
- Kaymamak için yavaş yürüyordu.
- Tom slipped on the ice and fell.
- Tom buzda kaydı ve düştü.
- The plate slipped from my hands and fell to the floor.
- Tabak ellerimden kaydı ve yere düştü.
- Tom slipped and fell.
- Tom kaydı ve düştü.
- I slipped and twisted my ankle.
- Kaydım ve bileğimi burktum.
- Tom slipped and nearly fell.
- Tom kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- He slipped while crossing the street.
- Caddeyi geçerken kaydı.
- Jim slipped on the icy road and got hurt.
- Jim, buzlu yolda kaydı ve incindi.
- I slipped on the ice.
- Buzda kaydım.
- Tom slipped on ice and broke his hip last winter.
- Tom geçen kış buzda kayarak kalçasını kırmış.
- Tom slipped on the ice.
- Tom buzun üstünde kaydı.
- Everyone in the room burst out laughing when they saw Tom slip on the banana peel.
- Odadaki herkes Tom'un muz kabuğuna basıp kaydığını görünce kahkahalara boğuldu.
- Tom slipped on the ice and fell down.
- Tom buzda kaydı ve düştü.
- He slipped on the ice.
- Buzda kaydı.
- She walked slowly so she wouldn't slip.
- Kaymamak için yavaşça yürüdü.
- Jim slipped on the icy street and hurt himself.
- Jim buzlu caddede kaydı ve kendini incitti.
- He slipped and fell in the pool.
- O kaydı ve havuzun içine düştü.
- I slipped on the paper and hurt my leg.
- Kağıda basıp kaydım ve bacağımı incittim.
- I saw Tom slip and fall.
- Tom'un kaydığını ve düştüğünü gördüm.
- The plate slipped from my hands and fell to the floor.
- Tabak elimden kayarak yere düştü.
- Tom almost broke his butt slipping in the bathtub.
- Tom küvette kayarken neredeyse poposunu kırıyordu.
- Tom slipped on the ice and hurt his leg.
- Tom buzda kaydı ve bacağını incitti.
- He slipped on the ice.
- O, buz üzerinde kaydı.
- Wear boots to avoid slipping.
- Kaymamak için bot giy.
- The gymnast slipped on the balance beam.
- Cimnastikçi denge kirişi üzerinde kaydı.
- Tom slipped and fell as he was going down the stairs.
- Tom merdivenlerden inerken kaydı ve düştü.
- Tom slipped on the ice and hurt his leg.
- Tom buz üzerinde kaydı ve bacağını incitti.
- The plate slipped from her hand and crashed to the floor.
- Tabak elinden kaydı ve yere düştü.
- I slipped and twisted my ankle.
- Ben kaydım ve ayak bileğimi burktum.
- Am I slipping?
- Kayıyor muyum?
- I slipped on an icy patch.
- Buzlu bir yerde kaydım.
- I slipped and fell.
- Kaydım ve düştüm.
- Roger slipped on the ice and hurt his leg.
- Roger buz üzerinde kaydı ve bacağını incitti.
- I slipped and fell on the icy sidewalk.
- Buzlu kaldırımda kaydım ve düştüm.
- Jim slipped on the icy street and hurt himself.
- Jim buzlu sokakta kaydı ve kendini yaraladı.
- Tom slipped on black ice.
- Tom siyah buzda kaydı.
- Roger slipped on the ice and hurt his leg.
- Roger buzda kaydı ve bacağını incitti.
- The plate slipped from my hands.
- Tabak elimden kaydı.
- Jim slipped on the icy road and got hurt.
- Jim, buzlu yolda kaydı ve yaralandı.
- The plate slipped from my hands.
- Tabak ellerimden kaydı.
Show More (63)
|
2 |
slip |
kaçmak |
v. |
|
- They are sharks that slip through the net.
- Onlar ağdan kaçan köpekbalıklarıdır.
- Tom slipped away unnoticed.
- Tom fark edilmeden kaçtı.
- Mary slipped away unnoticed.
- Mary fark edilmeden kaçtı.
- Don't let this chance slip by.
- Bu şansın kaçmasına izin vermeyin.
- Dan slipped through the fingers of the police.
- Dan polisin gözünden kaçtı.
- Tom slipped out of the classroom.
- Tom sınıftan kaçtı.
- Mary slipped away unnoticed.
- Mary fark edilmeden kaçıp gitti.
- I think I can't let this opportunity slip by.
- Sanırım bu fırsatın kaçmasına izin veremem.
- He slipped out of the classroom.
- Sınıftan kaçtı.
- Don't let this chance slip by.
- Bu fırsatın kaçmasına izin vermeyin.
- It's too good an opportunity to let slip away.
- Kaçmasına izin veremeyeceğimiz kadar iyi bir fırsat.
- Don't let this opportunity slip away!
- Bu fırsatın kaçmasına izin verme!
- It's too good an opportunity to let it slip away.
- Elimizden kaçmasına izin veremeyeceğimiz kadar iyi bir fırsat.
Show More (10)
|
3 |
slip |
ayağı kaymak |
v. |
|
- She slipped.
- Ayağı kaydı.
- He slipped while crossing the street.
- Karşıdan karşıya geçerken ayağı kaydı.
- Tom slipped and hit his head.
- Tom'un ayağı kaydı ve başını çarptı.
- I slipped and fell.
- Ayağım kaydı ve düştüm.
- Tom slipped and fell as he was getting off the bus.
- Tom otobüsten inerken ayağı kaydı ve düştü.
- He slipped and nearly fell.
- Ayağı kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- He slipped and fell in the pool.
- Ayağı kaydı ve havuza düştü.
Show More (4)
|
4 |
slip |
dil sürçmesi |
n. |
|
- I believe that a slip of the tongue has crept in here.
- Sanırım burada bir dil sürçmesi oldu.
- This is not, however, a slip of the tongue.
- Ancak bu bir dil sürçmesi de değil.
- I believe that a slip of the tongue has crept in here.
- Burada bir dil sürçmesi olduğuna inanıyorum.
- This is not, however, a slip of the tongue.
- Ancak bu bir dil sürçmesi değildir.
- Slip of the tongue.
- Dil sürçmesi.
- It was a slip of the tongue.
- Bu bir dil sürçmesiydi.
Show More (3)
|
5 |
slip |
düşmek (değer) |
v. |
|
- This will enable us to prevent the percentage of women Members in the European Parliament slipping even further.
- Bu sayede Avrupa Parlamentosundaki kadın üye oranının daha da düşmesini engelleyebileceğiz.
- He slipped on a banana peel.
- Muz kabuğuna basıp düştü.
- Your grades are slipping.
- Notların düşüyor.
- Tom's grades have been slipping, so he really needs to hit the books.
- Tom'un notları düşüyordu, bu yüzden gerçekten kitaplara sarılması gerekiyordu.
- Tom is trying very hard not to slip and fall.
- Tom ayağı takılıp düşmemek için çok çalışıyor.
- Tom slipped on a banana peel.
- Tom muz kabuğuna basıp düştü.
Show More (3)
|
6 |
slip |
sıkıştırmak |
v. |
|
- Tina slipped a note into my hand and left.
- Tina elime bir not sıkıştırdı ve gitti.
- Tom slipped some money into Mary's hand.
- Tom, Mary'nin eline biraz para sıkıştırdı.
- She slipped some money into her son's hand.
- Oğlunun eline biraz para sıkıştırdı.
- Tom slipped some money into Mary's hand.
- Tom Mary'nin eline biraz para sıkıştırdı.
Show More (1)
|
7 |
slip |
ağzından kaçırmak |
v. |
|
- Tom talked too much and let the secret slip.
- Tom çok konuştu ve sırrı ağzından kaçırdı.
- Tom talked too much and let the secret slip.
- Tom, çok fazla konuştu ve sırrı ağzından kaçırdı.
- He talked too much and let the secret slip.
- Çok konuşup sırrı ağzından kaçırdı.
- He talked too much and let the secret slip.
- Çok konuştu ve sırrını ağzından kaçırdı.
Show More (1)
|
8 |
slip |
hata |
n. |
|
- He knew he made some slips lately, but he's trying.
- Son dönemde bazı hatalar yaptığının farkındaydı ama çabalıyordu işte.
- It's a slip of the pen.
- Bu bir yazım hatası.
Show More (-1)
|
9 |
slip |
kaçırmak |
v. |
|
- I think I can't let this opportunity slip by.
- Sanırım bu fırsatı kaçıramam.
- Don't let this chance slip by.
- Bu fırsatı kaçırmayın.
Show More (-1)
|
10 |
slip |
geçirmek |
v. |
|
- She slipped her arm into his.
- O, kolunu onunkine geçirdi.
- Tom slipped a coat over Mary's shoulders.
- Tom, Mary'nin omuzlarına bir palto geçirdi.
Show More (-1)
|
11 |
slip |
(krikette) slips bölgesi |
n. |
|
- Fielding in the slips requires steady hands and good reflexes.
- Slips bölgesinde sahaya çıkmak ellerin sabit ve reflekslerin iyi olmasını gerektirir.
Show More (-2)
|
12 |
slip |
(duruma) gelmek |
v. |
|
- The drugs caused her to slip into unconsciousness.
- İlaçlar onun bilincinin kapalı hale gelmesine neden oldu.
Show More (-2)
|
13 |
slip |
kayma |
n. |
|
- He experienced a couple of unfortunate slips on ice.
- Buz üzerinde birkaç talihsiz kayma yaşadı.
Show More (-2)
|
14 |
slip |
kurtarmak |
v. |
|
- How he managed to slip his collar is still a mystery.
- Yakasını nasıl kurtardığı hâlâ gizemini koruyor.
Show More (-2)
|
15 |
slip |
kötüye gitmek (durum) |
v. |
|
- That's the third time I've beaten you. You must be slipping!
- Bu seni üçüncü yenişim. Kötüye gidiyorsun besbelli!
Show More (-2)
|
16 |
slip |
akıp gitmek |
v. |
|
- She noticed that precious time was slipping away.
- Değerli zamanın akıp gittiğini fark etti.
Show More (-2)
|
17 |
slip |
basıp düşmek |
v. |
|
- Jerry actually slipped on a banana peel and fell.
- Aslında Jerry bir muz kabuğuna basıp düşmüş.
Show More (-2)
|
18 |
slip |
giymek |
v. |
|
- He slipped into his uniform before the ceremony.
- Törenden önce üniformasını giydi.
Show More (-2)
|
19 |
slip |
düşüş |
n. |
|
- There is a considerable slip in car prices.
- Araba fiyatlarında çarpıcı bir düşüş söz konusu.
Show More (-2)
|
20 |
slip |
gizlice vermek |
v. |
|
- He slipped the bouncer a twenty to get in the club.
- Kulübe girmek için fedaiye gizlice yirmilik verdi.
Show More (-2)
|
21 |
slip |
çamur |
n. |
|
- Slip can be clay-colored, or you can just add colorants.
- Çamur kil renginde olabilir ya da sadece renklendirici ekleyebilirsiniz.
Show More (-2)
|
22 |
slip |
kombinezon |
n. |
|
- She wore a silk slip under her dress.
- Elbisesinin altına ipek bir kombinezon giymişti.
Show More (-2)
|
23 |
slip |
kağıt parçası |
n. |
|
- Inside the book was a slip of paper.
- Kitabın içinde bir kâğıt parçası vardı.
Show More (-2)
|
24 |
slip |
dışarı çıkmak |
v. |
|
- She slipped outside for a smoke.
- Sigara içmek için dışarı çıktı.
Show More (-2)
|
25 |
slip |
sürçme |
n. |
|
- It's a slip of the pen.
- Bu bir kalem sürçmesi.
Show More (-2)
|
26 |
slip |
kaydırmak |
v. |
|
- I slipped an ice cube down her shirt.
- Gömleğinden aşağı bir buz küpü kaydırdım.
Show More (-2)
|
27 |
slip |
sürçmek |
v. |
|
- It was a slip of the tongue.
- Dilim sürçmüştü.
Show More (-2)
|
28 |
slip |
tutuşturmak |
v. |
|
- Tom slipped Mary a note.
- Tom Mary'nin eline bir not tutuşturdu.
Show More (-2)
|