|
- Second comes the issue of GMOs.
- İkinci olarak GDO meselesi geliyor.
- For that reason I was happy to come and speak here at such very short notice.
- Bu nedenle çok kısa bir süre içerisinde buraya gelip konuşma yapmaktan mutluluk duydum.
- Sittings come and go, so do programmes.
- Oturumlar gelir ve gider, programlar da öyle.
- The time has come for action rather than words, on both counts.
- Her iki konuda da sözden ziyade eylem zamanı gelmiştir.
- Is it just to suit two DGs which could not come up with a cooperative proposal?
- İş birliğine dayalı bir teklifle gelemeyen iki Genel Müdürlüğe uymak için mi?
- There comes a time within a negotiation when the kid gloves must come off, when action must be taken.
- Bir müzakere sürecinde, eldivenlerin çıkarılması ve harekete geçilmesi gereken bir zaman gelecektir.
- Imagine what can come into houses through a dish in the remotest parts of the world.
- Dünyanın en ücra köşelerindeki bir çanaktan evlere neler gelebileceğini hayal edin.
- Who can come and bid for this contract and on what terms can they obtain it?
- Kim gelip bu sözleşme için teklif verebilir ve hangi şartlarda alabilir?
- Subsequently, the Commission and the Council came and offered negotiations under the Belgian Presidency.
- Daha sonra Komisyon ve Konsey gelerek Belçika Dönem Başkanlığı altında müzakereler teklif etti.
- The Commission came forward the day before yesterday with the three proposals, we have to correct that.
- Komisyon önceki gün üç öneriyle geldi, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
- This also comes at a time characterised by the 11 September attacks and the Iraq crisis.
- Bu aynı zamanda 11 Eylül saldırıları ve Irak krizi ile karakterize edilen bir döneme denk gelmektedir.
- You said that the authors come first.
- Yazarların önce geldiğini söylemiştiniz.
- Where transport sector employers are concerned, profit comes well before safety.
- Ulaştırma sektörü işverenleri söz konusu olduğunda, kâr güvenlikten çok daha önce gelir.
- It is not possible to apply for a second wife to come!
- İkinci bir eşin gelmesi için başvuruda bulunmak mümkün değil!
- We do not want a list of measures, that can come later.
- Bir tedbirler listesi istemiyoruz, bu daha sonra gelebilir.
- I come now to Amendment No 24, and the sanctions to be applied to Member States.
- Şimdi 24 No'lu Değişikliğe ve Üye Devletlere uygulanacak yaptırımlara geliyorum.
- That is what I mean when I say it has come just when it is needed.
- İşte tam da ihtiyaç duyulduğu anda geldi derken bunu kastediyorum.
- After all, age generally comes with ailments.
- Ne de olsa yaşlılık genellikle hastalıklarla birlikte gelir.
- For us the choice is to come or not; for the staff who work here the choice is somewhat different.
- Bizim için seçim gelmek ya da gelmemektir; burada çalışan personel için seçim biraz daha farklıdır.
- That came during the discussion in the Committee on Legal Affairs and the Internal Market.
- Bu olay Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'ndeki tartışma sırasında meydana geldi.
- This time could, in fact, come sooner than we were expecting.
- Bu zaman aslında beklediğimizden daha erken gelebilir.
- After the Councils of Nice and Göteborg it is clear that enlargement will come, and come soon.
- Nice ve Göteborg Konseylerinden sonra genişlemenin geleceği ve yakında geleceği açıktır.
- Unfortunately, the Cuban authorities did not allow him to come.
- Ne yazık ki Kübalı yetkililer onun gelmesine izin vermedi.
- If we act decisively, the best is yet to come.
- Kararlılıkla hareket edersek, en iyisi henüz gelmedi.
- The Commission's proposal has come at exactly the right time.
- Komisyon'un önerisi tam da doğru zamanda geldi.
- We all know that nothing came of that help until last Friday, the thirteenth.
- Ayın on üçü olan geçen Cuma gününe kadar bu yardımdan hiçbir şey gelmediğini hepimiz biliyoruz.
- I would like to see employers come round to collect public money.
- İşverenlerin kamu parasını toplamak için geldiklerini görmek isterim.
- However, with this budget we have been extremely kind to virtually everybody who has come along.
- Ancak, bu bütçe ile birlikte gelen hemen herkese son derece nazik davrandık.
- However, this crisis comes at the same time as other major challenges.
- Ancak bu kriz, diğer büyük zorluklarla aynı zamana denk gelmektedir.
- Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
- Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü için çok önemli bir zamanda geldi.
- The Commission's proposal has come at exactly the right time.
- Komisyonun önerisi tam da doğru zamanda geldi.
- Funding for energy saving still comes primarily from the Member States.
- Enerji tasarrufuna yönelik finansman hala ağırlıklı olarak Üye Devletlerden gelmektedir.
- This is the purpose of my amendment, which I would like to come back to, as I think that this is a very important point.
- Bunun çok önemli bir nokta olduğunu düşündüğüm için tekrar gelmek istediğim değişiklik önergemin amacı budur.
- He came for two days and stayed for a week.
- İki günlüğüne geldi ve bir hafta kaldı.
- The European reaction, which has been somewhat more coherent than usual, has come at the right time.
- Her zamankinden biraz daha tutarlı olan Avrupa tepkisi doğru zamanda gelmiştir.
- Resources should henceforth come directly from the citizen.
- Kaynaklar bundan böyle doğrudan vatandaştan gelmelidir.
- I warmly invite my fellow Members to come and see how it is done in the Netherlands.
- Üye arkadaşlarımı gelip Hollanda'da bunun nasıl yapıldığını görmeye davet ediyorum.
- It was also what I really came here to listen to.
- Buraya gerçekten dinlemeye geldiğim şey de buydu.
- I hope this House will act swiftly when this matter comes before it at the next plenary session.
- Umarım bu Meclis, konu bir sonraki genel kurulda önüne geldiğinde hızlı bir şekilde harekete geçer.
- And then some other group will come along demanding something else.
- Ve sonra başka bir grup gelip başka bir şey talep edecektir.
- And I find it quite unfair that you have come here today to reproach me.
- Ve bugün buraya beni suçlamak için gelmenizi oldukça adaletsiz buluyorum.
- Everybody interested in the issue should come along and listen to people outlining what they want.
- Konuyla ilgilenen herkes buraya gelmeli ve ne istediklerini özetleyen insanları dinlemelidir.
- The car that was supposed to collect me came half an hour later than arranged.
- Beni alması gereken araç ayarlanandan yarım saat sonra geldi.
- The time will come when it will be necessary to make available means that match our stated ambitions.
- Belirtilen hedeflerimize uygun araçların kullanıma sunulmasının gerekli olacağı zaman gelecektir.
- I decided that of course I should come.
- Tabii ki gelmem gerektiğine karar verdim.
- Efforts to cut off sources of funding for terrorism come second.
- Terörizmin finansman kaynaklarının kesilmesine yönelik çabalar ikinci sırada gelmektedir.
- We did not come here to provide a shoulder to cry on.
- Biz buraya ağlanacak omuz olmaya gelmedik.
- News comes through on a regular basis and is always sad.
- Haberler düzenli olarak gelir ve her zaman üzücüdür.
- Anyone at all can come and say whatever they like.
- Herkes gelip istediğini söyleyebilir.
- New reforms will come, and we must take advantage of that.
- Yeni reformlar gelecek ve biz de bundan faydalanmalıyız.
- I will tell you what the other players were saying when their turn comes.
- Diğer oyuncuların sırası geldiğinde ne söylediklerini size söyleyeceğim.
- Commissioner Byrne has listened to the temporary committee and has come forward with some good proposals.
- Komisyon Üyesi Byrne geçici komiteyi dinledi ve bazı iyi önerilerle geldi.
- It comes at exactly the right time, between two framework programmes.
- İki çerçeve program arasında tam olarak doğru zamanda geldi.
- That is why it is the Commission that must come up with a proposal.
- Bu nedenle bir teklifle gelmesi gereken Komisyon'dur.
- We are particularly interested in the proposals on monitoring mechanisms, which are likely to come forward soon.
- Özellikle yakında gündeme gelmesi muhtemel olan izleme mekanizmalarına ilişkin tekliflerle ilgileniyoruz.
- Will we have to wait another decade for them to come back to this House to say the same things time and time again?
- Aynı şeyleri tekrar tekrar söylemek üzere bu Meclise gelmeleri için bir on yıl daha beklemek zorunda mı kalacağız?
- Then will come the withdrawal of UNTAET and the declaration of independence.
- Ardından UNTAET'in çekilmesi ve bağımsızlık ilanı gelecektir.
- Perhaps they are worried that, because it is so small, a property developer could come and buy up the whole of Malta.
- Belki de çok küçük olduğu için bir emlak geliştiricisinin gelip tüm Malta'yı satın alabileceğinden endişe ediyorlar.
- This call comes both from United States society and this House itself, which I hope will adopt the resolution.
- Bu çağrı hem Birleşik Devletler toplumundan hem de kararı kabul edeceğini umduğum bu Meclisin kendisinden gelmektedir.
- For approximately 15 minutes nobody came for it.
- Yaklaşık 15 dakika boyunca kimse gelmedi.
- The speedy implementation of these means comes next, and finally monitoring.
- Daha sonra bu araçların hızlı bir şekilde uygulanması ve son olarak da izlenmesi gelmektedir.
- With this report Parliament sends a very clear message that development concerns must come first.
- Parlamento bu raporla kalkınma kaygılarının her şeyden önce gelmesi gerektiği yönünde çok net bir mesaj vermektedir.
- We did not come with the intention of reproducing nineteenth century premises with new forms and new compromises.
- On dokuzuncu yüzyıldaki öncülleri yeni biçimler ve yeni uzlaşmalarla yeniden üretme niyetiyle gelmedik.
- It may come as a surprise that this last point features amongst the others.
- Bu son noktanın diğerleri arasında yer alması şaşırtıcı gelebilir.
- There are yet two more reasons why your presidency comes at a decisive moment.
- Başkanlığınızın belirleyici bir zamanda gelmesinin iki nedeni daha var.
- Then, after the anguish, the fear and after the suffering comes the time for anger.
- Sonra, ıstıraptan, korkudan ve acıdan sonra öfke zamanı gelir.
- We will count them when the time has come.
- Zamanı geldiğinde onları sayacağız.
- It is just a pity that the Commission proposal comes on its own.
- Komisyon teklifinin tek başına gelmesi üzücüdür.
- He rang me before I came into the Chamber asking me if it would be possible to do that; it is in your hands.
- Oda'ya gelmeden önce beni aradı ve bunu yapmanın mümkün olup olmadığını sordu; bu sizin elinizde.
- It comes down above all to its application in practice.
- Konu her şeyden önce pratikteki uygulamaya geliyor.
- A good administration must come first.
- İyi bir yönetim her şeyden önce gelmelidir.
- From our point of view, however, that time has not yet come.
- Ancak bizim bakış açımıza göre o zaman henüz gelmedi.
- It has come at an opportune time.
- Uygun bir zamanda gelmiştir.
- Students from all over the world will then be invited to come and study in Europe.
- Bu durumda dünyanın dört bir yanından öğrenciler Avrupa'ya gelip eğitim görmeye davet edilecektir.
- The Salafranca report comes at an opportune moment.
- Salafranca raporu uygun bir zamanda geldi.
- We 25 came here with an understanding of democracy, freedom and rights.
- Biz 25 buraya demokrasi, özgürlük ve haklar anlayışıyla geldik.
- Surely the time has come for Nato to join with the Coalition forces.
- Şüphesiz NATO'nun Koalisyon güçlerine katılma zamanı gelmiştir.
- With them come others who are not being persecuted but who are attracted by the level of prosperity in Europe.
- Onlarla birlikte zulüm görmeyen ama Avrupa'daki refah seviyesinin cazibesine kapılan başkaları da geliyor.
- We must take action and the example should come from above.
- Harekete geçmeliyiz ve örnek yukarıdan gelmelidir.
- The war on terrorism comes first.
- Terörizmle savaş her şeyden önce gelir.
- And, of course, with enlargement will come even greater authority.
- Ve elbette genişlemeyle birlikte daha da büyük bir otorite gelecektir.
- When autumn comes the birds fly to the south.
- Sonbahar geldiğinde kuşlar güneye uçar.
- There comes a time within a negotiation when the kid gloves must come off, when action must be taken.
- Bir müzakere sürecinde, eldivenlerin çıkarılması ve harekete geçilmesi gereken bir zaman gelir.
- Today's debate about European defence policy therefore comes at a rather strange time.
- Dolayısıyla Avrupa savunma politikasına ilişkin bugünkü tartışma oldukça tuhaf bir zamana denk geliyor.
- On a point of order, the matter came before the Committee on Legal Affairs and the Internal Market earlier this year.
- Konu, bu yılın başlarında Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'nin önüne geldi.
- In other words, the time has come for a European constitution.
- Başka bir deyişle, bir Avrupa anayasasının zamanı gelmiştir.
- You have to do that and the advantage of listening to German is that all the verbs come at the end so that also helps.
- Bunu yapmak zorundasınız ve Almanca dinlemenin avantajı, tüm fiillerin sonunda gelmesidir, ki bunun da faydaları vardır.
- This is an idea whose time has come and action should be taken upon it.
- Bu, zamanı gelmiş bir fikirdir ve üzerinde harekete geçilmelidir.
- Ultimately the political breakthrough came.
- Nihayetinde siyasi atılım geldi.
- It is interesting that applause came at once from the wrong quarter.
- Alkışların bir anda yanlış yerden gelmesi ilginçtir.
- The time has now come for the Council to decide.
- Şimdi Konsey'in karar verme zamanı gelmiştir.
- When they came for the trade unionists, I did not speak out because I was not a trade unionist.
- Sendikacılar için geldiklerinde de sesimi çıkarmadım çünkü sendikacı değildim.
- Commissioner Nielson must come before Parliament at his earliest convenience to give an answer on this matter.
- Komisyon Üyesi Nielson, bu konuda cevap vermek üzere en kısa zamanda Parlamento önüne gelmelidir.
- Various people come to you and report a bombing, carried out by five terrorists.
- Çeşitli insanlar size gelip beş terörist tarafından gerçekleştirilen bir bombalama olayını bildiriyor.
- The 3 December deadline came around very quickly, of course, and we ourselves were only ready in November.
- Elbette 3 Aralık son tarihi çok çabuk geldi ve biz de ancak Kasım ayında hazır olduk.
- Obviously, when the moment comes, everyone will be able to take their own decisions.
- Açıkçası zamanı geldiğinde herkes kendi kararlarını alabilecektir.
- I hope that will come forward in the coming year and give us a permanent legal base.
- Umarım önümüzdeki yıl bu konu gündeme gelir ve bize kalıcı bir yasal dayanak sağlar.
- Mr Whitehead then asked if I would come back again when I have more information.
- Bay Whitehead daha sonra daha fazla bilgiye sahip olduğumda tekrar gelip gelmeyeceğimi sordu.
- I was rapporteur for the legal basis issue when this report originally came before the committee and this House.
- Bu rapor ilk olarak komitenin ve bu Meclisin önüne geldiğinde yasal dayanak konusunda raportördüm.
- The time has definitely come for a balance sheet, for an evaluation and for accountability.
- Bir bilanço, bir değerlendirme ve hesap verebilirlik için kesinlikle zaman gelmiştir.
- The fish on our plates comes more and more rarely from European Union waters.
- Tabaklarımızdaki balıklar giderek daha nadiren Avrupa Birliği sularından geliyor.
- With them come others who are not being persecuted but who are attracted by the level of prosperity in Europe.
- Onlarla birlikte zulüm görmeyen ama Avrupa'daki refah seviyesinden etkilenen başkaları da geliyor.
- That came at the right moment.
- Bu doğru zamanda geldi.
- I believe the time has come for a short process and a long peace.
- Kısa bir süreç ve uzun bir barış için zamanın geldiğine inanıyorum.
- Structural aid for basic infrastructure comes primarily from the Member States.
- Temel altyapı için yapısal yardımlar öncelikle Üye Devletlerden gelmektedir.
- This time could, in fact, come sooner than we were expecting.
- Bu süre aslında beklediğimizden daha erken gelebilir.
- It has come at an opportune time.
- Tam da uygun bir zamanda geldi.
- We 25 came here with an understanding of democracy, freedom and rights.
- Biz 25 kişi buraya demokrasi, özgürlük ve haklar anlayışıyla geldik.
- With this report Parliament sends a very clear message that development concerns must come first.
- Parlamento bu raporla kalkınma kaygılarının her şeyden önce gelmesi gerektiğine dair çok net bir mesaj veriyor.
- The Commission originally came forward with a proposal to end tests.
- Komisyon ilk olarak testlerin sona erdirilmesine yönelik bir teklifle geldi.
- Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
- Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü açısından kritik bir dönemde geldi.
- The point must come when, again, it is the Treaty's ordinary instruments, rather than derogations, that take effect.
- Derogasyonlardan ziyade Antlaşma'nın olağan araçlarının yürürlüğe gireceği bir noktaya gelinmelidir.
- When they came for the Jews, I did not speak out because I was not a Jew.
- Yahudiler için geldiklerinde sesimi çıkarmadım çünkü ben Yahudi değildim.
- This was encouraging and came just at the right time.
- Bu cesaret vericiydi ve tam da doğru zamanda geldi.
- I am sure that these issues will come back during further decision-making on this issue.
- Bu konudaki karar alma sürecinde bu meselelerin tekrar gündeme geleceğinden eminim.
- Efforts to cut off sources of funding for terrorism come second.
- Terörizmin finansman kaynaklarının kesilmesine yönelik çabalar ise ikinci sırada gelmektedir.
- It will come under discussion again in the 2004 IGC.
- Bu konu 2004 IGC'de tekrar gündeme gelecektir.
- Education obviously serves as a basis for what may come later, namely performance and competition.
- Eğitimin, daha sonra gelecek olan performans ve rekabet için bir temel teşkil ettiği açıktır.
- The more wide-ranging reform in this area will come with Solvency II.
- Bu alandaki daha geniş kapsamlı reform Solvency II ile gelecektir.
- I come now to the regulation on the control of salmonella and other zoonotic agents.
- Şimdi salmonella ve diğer zoonotik etkenlerin kontrolüne ilişkin yönetmeliğe geliyorum.
- The EU clearly came with the longest wish list.
- AB'nin çok uzun bir istek listesiyle geldiği aşikardır.
- The time has come for us to have that new interinstitutional agreement.
- Kurumlar arası yeni bir anlaşma yapmamızın zamanı gelmiştir.
- Therefore, General Morillon's creditable report came at a perfect time.
- Bu nedenle, General Morillon'un övgüye değer raporu mükemmel bir zamanda geldi.
- That came during the discussion in the Committee on Legal Affairs and the Internal Market.
- Bu konu Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'ndeki tartışma sırasında gündeme geldi.
- For too long sporting activities have come second to so-called formal education.
- Spor faaliyetleri çok uzun bir süredir sözde örgün eğitimden sonra gelmektedir.
- On a point of order, we should be celebrating the International Criminal Court, which today comes into formal existence.
- Yeri gelmişken, bugün resmen faaliyete geçen Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kutlamalıyız.
- This comes at a very important time.
- Bu çok önemli bir zamanda geldi.
- I should first of all like to say that this report comes at least one month, maybe many months, too late.
- Öncelikle bu raporun en az bir ay, belki de birçok ay geç geldiğini söylemek isterim.
- No, he can come down here.
- Hayır, o aşağı gelebilir.
- You're to come home at once and take your royal turn.
- Bir kerede eve gelmeli ve kraliyet sıranızı almalısınız.
- He was likewise perfectly aware that they might come down the river and sack Rewa Village.
- O da nehrin aşağısına gelip Rewa Köyü'nü yağmalayabileceklerinin farkındaydı.
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmek için geliyor.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç, gelmeden önce de beni ara.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç ve gelmeden önce de beni ara.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Yorucu kış, şiddetli rüzgârla birlikte hızla ve rahat bir şekilde geliyor.
- The experience sets a massive example of how far virtual reality technology has come.
- Bu deneyim sanal gerçeklik teknolojisinin nereye kadar geldiğinin büyük bir örneği.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Hastalar her zaman önce gelir ve onların endişeleri ciddiye alınmalıdır.
- There are many reasons and first comes lack of understanding.
- Bunun birçok nedeni var ve ilk olarak anlayış eksikliği geliyor.
- This proves that the driver always comes first.
- Bu, sürücünün her zaman önce geldiğini kanıtlar.
- Then I asked him how he came by these goods.
- Sonra ona bu mallar nereden geliyor diye sordum.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Her zaman hastalar öncelikli gelir ve kaygıları dikkate alınmalıdır.
- It seems like everything comes down on you at once.
- Sanki herşey bir anda üstünüze geliyor.
- Come rainy season, the whole area becomes a virtual river.
- Yağmur mevsimi geldiğinde tüm alan sanal bir nehre dönüşür.
- Can I come down and talk?
- Aşağı gelip konuşabilir miyim?
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmeye geliyor.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni başkan gelene kadar.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni bir lider gelene kadar.
- I came home one day, and she was banging two guys at once.
- Bir gün eve geldiğimde aynı anda iki erkekle düzüşüyordu.
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani gerçekten çok çalışıyor ve ardından eve geliyor.
- You could have someone else come down and take care of this job.
- Başka biri gelip bu işi halledebilir.
- Although Go's garbage collector is increasingly efficient, the process doesn't come for free.
- Go'nun çöp toplayıcısı giderek daha verimli hale gelse de, bu işlem bedavaya gelmiyor.
- The moment of truth has come for them.
- Onlar için kader anı gelmiştir.
- Can I come down and talk?
- Konuşmak için aşağı gelebilir miyim?
- Unless you earn it, money always comes with strings attached.
- Kazanmadığınız sürece, para her zaman bazı şartlarla birlikte gelir.
- Creative Cloud comes with hundreds of video tutorials to help students get up to speed fast.
- Creative Cloud, öğrencilerin hız kazanmalarına yardımcı olmak için yüzlerce eğitim videosu ile birlikte gelir.
- Why don't you come out with us after work and see the play?
- Neden işten sonra bizimle gelip maçı izlemiyorsun?
- Come down, everyone's here!
- Aşağı in, herkes geldi.
- Can I come down now?
- Şimdi aşağı gelebilir miyim?
- This new device is called UltraFit USB 3.1, and the flash drive comes with 130MB/s read speed.
- Bu yeni cihaz UltraFit USB 3.1 olarak adlandırılıyor ve flash sürücü 130MB/s okuma hızıyla geliyor.
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelip bana Tina'nın başka bir yüzünü göstermeni bekliyordum.
- Drink, for you know not whence you came, nor why.
- İç, çünkü bilmiyorsun nereden ve neden geldiğini.
- This proves that the driver always comes first.
- Bu, sürücünün her zaman önce geldiğini kanıtlıyor.
- Alice, can you come down for a minute?
- Alice, bir dakikalığına aşağı gelebilir misin?
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani çok fazla çalışıyor ve sonra eve geliyor.
- Once again, you're selfish desires come first.
- Bir kez daha, bencil arzularınız her şeyden önce gelir.
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmek için geliyorlar.
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelip bana Tina'nın başka bir yönünü göstermeni bekliyorum.
- Hildur, can you come down and take a look at this?
- Hildur, aşağı gelip şuna bir bakabilir misin?
- There are many reasons and first comes lack of understanding.
- Pek çok nedeni var ve bunların başında anlayış eksikliği geliyor.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi kesinlikle seviyorum, yine de ailem öncelikli geliyor.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç kez gelirim ve o her zaman iyidir.
- Now suddenly, I come along and give you a whole different perspective.
- Şimdi aniden ben geliyorum ve size bütünüyle farklı bir perspektif veriyorum.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Ve yorucu kış hızla geliyor ve burada fırtınanın gölgesinde rahat.
- Why don't you come down and see me?
- Neden aşağı gelip beni görmüyorsun?
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelmeni ve bana Tina'nın öbür yüzünü göstermeni bekliyorum.
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani, gerçekten çok çalışıyor ve sonra eve geliyor.
- Get ready soon and come down; guests have started arriving.
- Hemen hazırlan ve aşağıya gel, davetliler gelmeye başladı.
- Drink, for you know not whence you came, nor why.
- İç, çünkü nereden ve neden geldiğini bilmiyorsun.
- It can also come with a little opportunity.
- Küçük bir ihtimal ile birlikte de gelebilir.
- Why don't you come down and visit?
- Neden aşağı gelip ziyaret etmiyorsun?
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat 6'dan beri beklemekteyim ve hala sıram gelmedi.
- Then the rains come, greening the earth again.
- Sonra yağmurlar gelir ve yeryüzünü yeniden yeşillendirir.
- This time the message came with another bit of news.
- Bu kez mesaj başka bir haberle geldi.
- Creative Cloud comes with hundreds of video tutorials to help students get up to speed fast.
- Creative Cloud, öğrencilerin hızla gelişmelerine yardımcı olmak için yüzlerce eğitim videosuyla birlikte gelir.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç defa geliyorum ve o her zaman nazik davranıyor.
- The world's smallest 256GB USB flash drive comes with file recovery features.
- Dünyanın en küçük 256GB USB flash sürücüsü dosya kurtarma özellikleriyle birlikte geliyor.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Bana güzel bir şey seç ve gelmeden önce beni ara.
- If that happens, I'll come back with something more substantial.
- Böyle bir şey olursa, daha sağlam bir şeyle gelirim.
- Then the rains come, greening the earth again.
- Sonra yağmurlar gelir, toprağı yeniden yeşertir.
- Kim, can you come down?
- Kim, aşağı gelebilir misin?
- Ron, look how far we've come.
- Ron, bak nereden nereye gelmişiz.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni bir başkan gelene kadar.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Ve bu fırtınayla buraya yorucu kış hızlı ve rahat bir şekilde geliyor.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Hastalar her zaman öncelikli gelir ve onların endişeleri ciddiye alınmalıdır.
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat altıdan beri bekliyorum ama hala sıram gelmedi.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce gelir.
- In place of the tiredness that I had experienced for months came a feeling of peace and rest.
- Aylardır yaşadığım yorgunluğun yerine rahatlık ve esenlik hissi geldi.
- Come rainy season, the whole area becomes a virtual river.
- Yağmur mevsimi geldiğinde, tüm bölge sanal bir nehre dönüşür.
- Once again, you're selfish desires come first.
- Bir kez daha, bencil arzuların öncelikli geliyor.
- He also fought very hard with your daughter when he came home.
- O da eve geldiğinde kızınızla çok kavga etti.
- And the real transhumanism is allowing these all to come back together.
- Ve gerçek transhümanizm bunların hepsinin yeniden bir araya gelmesine izin vermektir.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce geliyor.
- I thought you'd never come.
- Senin hiç gelmeyeceğini sanıyordum.
- Would you like to come see a movie with us?
- Bizimle sinemaya gelmek ister misin?
- Her dad will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
- What did you come here so early for?
- Buraya neden bu kadar erken geldin?
- I am not sure whether I will be able to come with you.
- Sizinle gelip gelemeyeceğimden emin değilim.
- Aren't you going to come?
- Sen gelmeyecek misin?
- Tom did come over that night.
- Tom o gece bana geldi.
- She came into the garden and looked at the trees for a long time.
- Bahçeye geldi ve uzun uzun ağaçlara baktı.
- I could always come back later.
- Daha sonra da tekrar gelebilirim.
- Tom told us that he'd come in person.
- Tom bize şahsen geleceğini söyledi.
- Tom asked me to come back tomorrow.
- Tom yarın tekrar gelmemi istedi.
- I came with them.
- Onlarla geldim.
- Tom will probably come home soon.
- Tom muhtemelen kısa süre içinde eve gelecektir.
- She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
- I told her to come visit us.
- Ona bizi ziyarete gelmesini söyledim.
- I want to come with you.
- Sizinle gelmek istiyorum.
- I can't come and see you every day.
- Her gün gelip seni göremem.
- Did anyone come?
- Kimse geldi mi?
- Tom came at once.
- Tom hemen geldi.
- Duty should come before anything else.
- Görev her şeyden önce gelmelidir.
- A few days later, he came.
- Birkaç gün sonra, o geldi.
- Tom has invited me to come and stay with him in Boston.
- Tom beni Boston'a gelip onunla kalmam için davet etti.
- I don't want Tom to come.
- Tom'un gelmesini istemiyorum.
- I wonder if Tom can come.
- Acaba Tom gelebilir mi?
- I came here to talk to you.
- Buraya seninle konuşmaya geldim.
- Tom may come today.
- Tom bugün gelebilir.
- I came here to study.
- Buraya okumak için geldim.
- Can I come too?
- Ben de gelebilir miyim?
- At least try to come on time.
- Hiç olmazsa zamanında gelmeye çalış.
- I've waited forever for this day to come.
- Sonsuza dek bugünün gelmesini bekledim.
- Would you please come again later?
- Lütfen daha sonra tekrar gelir misiniz?
- Does he usually come here?
- O genellikle buraya mı geliyor?
- Soldiers came home and started families.
- Askerler eve geldiler ve aile kurdular.
- I came by to water Tom's plants.
- Tom'un çiçeklerini sulamaya geldim.
- He said he'd come and he did.
- Geleceğini söyledi ve geldi.
- I'll come right away.
- Hemen geliyorum.
- I wanted to know why you didn't come yesterday.
- Dün neden gelmediğini bilmek istedim.
- He came at about four o'clock.
- Saat dört gibi geldi.
- I'm worried about what'll happen if Tom doesn't come.
- Tom gelmezse olacaklardan endişeleniyorum.
- Tom came home dead tired.
- Tom eve çok yorgun geldi.
- Sami's promotion never came.
- Sami'nin terfisi hiç gelmedi.
- He couldn't come see us for the holiday, so we went to see him.
- Tatil için bizi görmeye gelemedi, biz de onu görmeye gittik.
- I feel bad that I can't come today.
- Bugün gelemediğim için kötü hissediyorum.
- She did not go out often after the babies came.
- Bebekler geldikten sonra, sık sık dışarıya çıkmadı.
- Tom needs to come.
- Tom gelmeli.
- He always makes sure to come on time.
- Her zaman zamanında gelmeye özen gösterir.
- Tom promised me he wouldn't come here again.
- Tom bana buraya tekrar gelmeyeceğine söz verdi.
- Tom doubts if Mary will come on time.
- Tom Mary'nin zamanında gelip gelmeyeceğinden şüphe ediyor.
- Tom'll come.
- Tom gelecek.
- Could you come back a little later?
- Biraz sonra gelebilir misin?
- Would you have travelled by train if the bus came near your house?
- Otobüs evinizin yakınına gelseydi trenle seyahat eder miydin?
- It is not certain when he came here.
- Buraya ne zaman geldiği kesin değil.
- Tom wishes Mary would come over for a visit.
- Tom, Mary'nin ziyarete gelmesini diliyor.
- Do you come here often?
- Buraya sık gelir misin?
- Maybe they will come and maybe they won't.
- Belki gelecekler, belki de gelmeyecekler.
- I want you to come home.
- Eve gelmenizi istiyorum.
- He came just as I was leaving.
- Tam çıkarken geldi.
- He came at about four o'clock.
- O, yaklaşık saat dörtte geldi.
- She is likely to come.
- O muhtemelen gelecek.
- I do not know for certain when he will come.
- Ne zaman geleceğini kesin olarak bilmiyorum.
- He came 30 minutes late.
- 30 dakika geç geldi.
- They came all the way from Brazil.
- Brezilya'dan buraya kadar geldiler.
- Tom doesn't think that Mary will come.
- Tom, Mary'nin geleceğini düşünmüyor.
- Why did you even bother to come?
- Gelmek için niye zahmet ettin ki?
- I assumed you and Tom were planning to come.
- Senin ve Tom'un gelmeyi planladığınızı sandım.
- He may come today.
- O, bugün gelebilir.
- Wars come and go, but soldiers stay eternal.
- Savaşlar gelir ve gider, ama askerler ebedi kalır.
- They understood that war might come.
- Savaşın gelebileceğini anladılar.
- Kate came at five sharp.
- Kate tam beşte geldi.
- Wisdom cannot come without experience.
- Deneyim olmadan bilgelik gelemez.
- I can't come today, and not tomorrow, either.
- Bugün gelemem ve yarın da gelemem.
- As usual, Tom came late.
- Her zamanki gibi, Tom geç geldi.
- Tom came prepared.
- Tom hazırlıklı geldi.
- I won't let him come here again.
- Onun buraya tekrar gelmesine izin vermeyeceğim.
- Tom can't come with me to Boston.
- Tom benimle birlikte Boston'a gelemez.
- Even if he's busy, he'll come.
- O meşgul olsa bile, gelecek.
- I'd like to come along if you don't mind.
- Sakıncası yoksa ben de gelmek istiyorum.
- Sami came home early.
- Sami erkenden eve geldi.
- Why didn't you come?
- Sen neden gelmedin?
- When I came home, he was cooking dinner.
- Eve geldiğimde yemek pişiriyordu.
- I didn't ask you to come.
- Gelmeni istemedim.
- About how many customers came into your shop today?
- Bugün dükkânına aşağı yukarı kaç müşteri geldi?
- I couldn't come because of the rain.
- Yağmur yüzünden gelemedim.
- Tom doesn't think anybody else wants to come.
- Tom başka kimsenin gelmek isteyeceğini sanmıyor.
- I came down to ask you something.
- Sana bir şey sormaya geldim.
- I told him to come the following day.
- Ertesi gün gelmesini söyledim.
- I hope the time will soon come when there would be no more war.
- Umarım artık savaşın olmadığı zaman yakında gelecektir.
- I will come, time permitting.
- Zamanım müsait olursa, gelirim.
- He came by train.
- Trenle geldi.
- Spring comes between winter and summer.
- Bahar kış ve yaz arasında gelir.
- I came here three days ago, too.
- Ben de buraya üç gün önce geldim.
- I didn't see who came.
- Kimin geldiğini görmedim.
- That's why I came for you.
- Bu yüzden senin için geldim.
- Is that why you want to come over?
- Bu yüzden mi buraya gelmek istiyorsun?
- Don't come back.
- Bir daha gelme.
- I came home last weekend.
- Eve geçen hafta sonu geldim.
- I don't know if I can come.
- Gelebilir miyim bilmiyorum.
- He came without notice.
- O bildirmeden geldi.
- The rest of them will come soon.
- Onların gerisi yakında gelecek.
- Spring is over and summer has come.
- İlkbahar bitti ve yaz geldi.
- I came here to warn you about what might happen.
- Buraya seni olabilecekler konusunda uyarmaya geldim.
- He will come to you tomorrow.
- Yarın size gelecek.
- Do you often come here?
- Buraya sık sık gelir misiniz?
- Did you just come up with this?
- Bu aklına yeni mi geldi?
- What makes you think Tom won't come today?
- Tom'un bugün gelmeyeceğini sana ne düşündürüyor?
- Here comes the cavalry.
- Süvariler geliyor.
- Tom came here to ask us to help Mary.
- Tom buraya Mary'ye yardım etmemizi istemek için geldi.
- I come for you!
- Senin için gelirim!
- Mary came home and found Tom in bed with her best friend.
- Mary eve geldi ve en iyi arkadaşını Tom'la yatakta buldu.
- The hero is male and white, he comes alone, he doesn't have a family, he never speaks of his family, and his mother died.
- Kahraman erkek ve beyaz, yalnız geliyor, ailesi yok, ailesinden hiç söz etmiyor ve annesi ölmüş.
- I wish I had never come here.
- Keşke buraya hiç gelmeseydim.
- If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- Parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, umutsuzluğa kapılacağı ve zor durumda kalacağı gün gelecek.
- Tom wanted Mary to come home.
- Tom, Mary'nin eve gelmesini istedi.
- I think it's time for you to come home.
- Sanırım eve dönme vaktin geldi.
- Please remember to come and see us this weekend.
- Lütfen bu hafta sonu bizi görmeye gelmeyi unutma.
- That's not why I came.
- Gelmemin nedeni bu değil.
- What were you doing when she came?
- O geldiğinde sen ne yapıyordun?
- You wouldn't have come if you didn't think it was important.
- Onun önemli olduğunu düşünmeseydin gelmezdin.
- That's not why I came.
- Bu yüzden gelmedim.
- I call the boy and he comes.
- Çocuğu çağırdım ve geldi.
- What time can you come?
- Saat kaçta gelebilirsin?
- It isn't likely that she will come.
- Onun gelmesi olası değildir.
- Tell Tom not to come.
- Tom'a gelmemesini söyle.
- When I came home, Tom was studying.
- Eve geldiğimde Tom çalışıyordu.
- I'm not sure, but he might come.
- Emin değilim ama o gelebilir.
- We come home with new toothbrushes every time we visit the dentist.
- Biz dişçiyi her ziyaret edişimizde eve yeni diş fırçaları ile geliriz.
- You're not obligated to come.
- Gelmek zorunda değilsin.
- Do you want me to come and pick you up?
- Gelmemi ve seni almamı ister misin?
- I've just come up with a great idea.
- Aklıma harika bir fikir geldi.
- A new woman came into Sami's life.
- Sami'nin hayatına yeni bir kadın geldi.
- Sami comes quite frequently.
- Sami sık sık gelir.
- You should invite Tom to your party, but I doubt that he'll come.
- Tom'u partinize davet etmeniz gerekir ama geleceğinden şüpheliyim.
- My bed is large, and ghosts come and sleep on it during the day.
- Yatağım büyük ve hayaletler gün boyunca gelip üzerinde uyuyorlar.
- Why did Tom come with Mary?
- Tom neden Mary'yle geldi?
- You should have come with us.
- Bizimle birlikte gelmeliydin.
- Does that mean you won't come?
- Bu gelmeyeceğin anlamına mı geliyor?
- Do you want to come?
- Gelmek ister misin?
- Don't come too late to work.
- İşe çok geç gelme.
- I guess I could call Tom and ask him to come over and help.
- Tom'u arayıp gelip yardım etmesini isteyebilirim.
- What should we do if Tom doesn't come?
- Tom gelmezse ne yapmalıyız?
- Misfortunes never come singly.
- Talihsizlikler asla tek başına gelmez.
- We know why you came here.
- Buraya neden geldiğini biliyoruz.
- She couldn't come because she was busy.
- Meşgul olduğu için gelemedi.
- He promised to come, but he didn't come.
- O gelmek için söz verdi, ama gelmedi.
- Just the other day, Tom and Mary came over for a visit.
- Geçen gün Tom ve Mary ziyarete geldiler.
- The letter carrier comes every three days.
- Mektup taşıyıcısı üç günde bir geliyor.
- She came without notice.
- Haber vermeden geldi.
- You need to come.
- Gelmen gerek.
- Whenever you come, you are always welcome.
- Ne zaman gelirsen gel sana her zaman kapımız açık.
- I came here to play tennis.
- Buraya tenis oynamaya geldim.
- I told him to come visit us.
- Ona bizi ziyarete gelmesini söyledim.
- Did your family come with you?
- Ailen seninle mi geldi?
- It's uncertain if he'll come.
- Gelip gelmeyeceği belli değil.
- Tom knew Mary would come.
- Tom, Mary'nin geleceğini biliyordu.
- I don't know if she will come or not.
- Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- Who asked you to come?
- Gelmenizi kim istedi?
- With the exception of Jim, everybody came.
- Jim'in haricinde herkes geldi.
- I hope all of them will come in time.
- Hepsinin zamanında geleceğini umuyorum.
- I cannot come next week.
- Önümüzdeki hafta gelemem.
- The day will come when we can travel to the moon.
- Aya seyahat edebileceğimiz gün gelecek.
- Would you like to come over to my place?
- Evime gelmek ister misin?
- He came 30 minutes late.
- O 30 dakika geç geldi.
- The girl came without complaint.
- Kız şikayet etmeden geldi.
- I'd like you to come at nine.
- Ben dokuzda gelmeni istiyorum.
- Tom could have come yesterday, but he didn't.
- Tom dün gelebilirdi, fakat gelmedi.
- He said he would come.
- O geleceğini söyledi.
- When I came home, he was cooking dinner.
- Eve geldiğimde, akşam yemeği pişiriyordu.
- It's doubtful whether Tom will come.
- Tom'un gelip gelmeyeceği şüpheli.
- I want you to come with me to Boston.
- Benimle Boston'a gelmeni istiyorum.
- Tom requested help, but no one came.
- Tom yardım istedi, ama hiç kimse gelmedi.
- There is no telling when they will come.
- Ne zaman geleceğini tahmin etmek mümkün değil.
- Tom told me that he would come again.
- Tom bana tekrar geleceğini söyledi.
- I'd love to come and visit if I had the time.
- Zamanım olsaydı gelip ziyaret etmek isterdim.
- She replied that she would be happy to come.
- Gelmekten mutlu olacağını söyledi.
- Jim's father always comes home late.
- Jim'in babası eve her zaman geç gelir.
- I won't come this way again.
- Bir daha bu şekilde gelmeyeceğim.
- Tom came into the classroom and sat at his desk.
- Tom sınıfa geldi ve masasına oturdu.
- Do come if you can!
- Gelebilirseniz gelin!
- She would willingly come but she was on vacation.
- Gelmeyi çok isterdi ama tatildeydi.
- Tom didn't come.
- Tom gelmedi.
- He came here a long time ago.
- O buraya uzun zaman önce geldi.
- She came down for breakfast at eight.
- Saat sekizde kahvaltı için aşağıya geldi.
- Couldn't you wait another month to come?
- Gelmek için bir ay daha bekleyemez misiniz?
- Mary was sick, so she didn't come.
- Mary hastaydı, o yüzden gelmedi.
- We think that he will come.
- Geleceğini düşünüyoruz.
- Father came home about ten minutes ago.
- Babam yaklaşık on dakika önce eve geldi.
- I guess Tom thought it was too late to come visit.
- Sanırım Tom ziyarete gelmek için çok geç olduğunu düşündü.
- Tom kept knocking on the door, but nobody came.
- Tom kapıyı çalıp durdu ama kimse gelmedi.
- The electrician will come and fix the cable next week.
- Elektrikçi önümüzdeki hafta gelip bu kabloyu onaracak.
- Who'll come with you?
- Seninle kim gelecek?
- Tom says Mary never came home last night.
- Tom, Mary'nin dün gece eve gelmediğini söyledi.
- Why don't you come over for supper?
- Neden akşam yemeğine gelmiyorsun?
- I came here from Boston.
- Buraya Boston'dan geldim.
- Tom said you wouldn't come.
- Tom senin gelmeyeceğini söyledi.
- Six comes before seven.
- Yediden önce altı gelir.
- It's possible Tom might not come.
- Tom'un gelmeme ihtimali var.
- You've come a long way, Tom.
- Uzun bir yol geldin, Tom.
- I'd love to come and visit.
- Gelmek ve ziyaret etmek istiyorum.
- Tom came here for help.
- Tom buraya yardım için geldi.
- Sami shouldn't have come.
- Sami gelmemeliydi.
- When spring comes, the days get longer day by day.
- İlkbahar gelince günler giderek uzar.
- You can't come over tonight.
- Bu gece gelemezsin.
- She yearned for her husband to come home.
- Kocasının eve gelmesine can atıyordu.
- Tom should've come with you.
- Tom seninle gelmeliydi.
- I'll ring them tomorrow when I come home.
- Yarın eve geldiğimde onları arayacağım.
- Be careful, the bullet can ricochet off the rock and come towards you.
- Dikkat edin, mermi taştan sekip size gelebilir.
- Can you come at ten on May second?
- 2 Mayısta saat 10 da gelebilir misin?
- Whenever you come, you will be our guest.
- Ne zaman gelirsen gel bizim misafirimiz olacaksın.
- It's strange that Tom hasn't come yet.
- Tom'un henüz gelmemesi garip.
- Have you ever known them to come on time?
- Hiç zamanında geldiklerini gördünüz mü?
- Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
- I was certain that you'd come.
- Geleceğinden emindim.
- On Friday night, three men came into Mr White's hotel and asked for rooms.
- Cuma akşamı, üç adam Bay White'ın oteline geldi ve üç oda istedi.
- He often comes late.
- Sık sık geç gelir.
- If you can't come, we'll understand.
- Eğer gelemezsen, anlayışla karşılarız.
- Tom comes here every second week.
- Tom buraya her iki haftada bir gelir.
- Has an e-mail come?
- E-posta geldi mi?
- Tom has come home.
- Tom eve geldi.
- You'd better wait until the police come.
- Polis gelene kadar beklesen iyi olur.
- I asked them to come.
- Onların gelmesini istedim.
- Ken is too busy to come.
- Ken, gelemeyecek kadar meşgul.
- Why did you come here this morning?
- Bu sabah buraya neden geldin?
- He would like to come with us to the movie.
- O bizimle birlikte sinemaya gelmek istiyor.
- He came home in despair.
- Umutsuzluk içinde eve geldi.
- If you want to come for a visit, please do.
- Ziyarete gelmek istersen, lütfen gel.
- Is there any chance you'll come back to Boston again this year?
- Bu yıl Boston'a tekrar gelme şansınız var mı?
- Please phone me before you come.
- Sen gelmeden önce lütfen bana telefon et.
- Tom has come a long, long way.
- Tom uzun bir yoldan geldi.
- Should I wait for her to come back?
- Onun gelmesini beklememe gerek var mı?
- These ideas come from you.
- Bu fikirler senden geliyor.
- Things come and go.
- Her şey gelir ve gider.
- Who asked them to come?
- Onlardan gelmelerini kim istedi?
- You should have come here sooner instead of putting it off out of pride for so long.
- Gurur yapıp bu kadar erteleyeceğine daha erken gelmeliydin.
- Maria waited for him but he didn't come.
- Maria onu bekledi ama gelmedi.
- A man on horseback came along the path.
- At sırtında bir adam yol boyunca geldi.
- We think that he will come.
- Sanırım o gelecek.
- Tell them not to come.
- Onlara gelmemelerini söyle.
- I don't need your answer now, you can sleep on it and come back in a few days.
- Cevabınıza şimdi ihtiyacım yok, üzerinde uyuyup birkaç gün sonra gelebilirsiniz.
- You should've come a little earlier.
- Biraz daha erken gelmeliydin.
- Hey, could you come up here right away?
- Hey, hemen buraya gelebilir misin?
- You should've come yesterday.
- Dün gelmeliydin.
- It's time for you to come home.
- Senin için eve gelme zamanı.
- Come as fast as you can.
- Gelebildiğin kadar hızlı gel.
- Don't come dressed like bums.
- Serseri gibi giyinip gelme.
- Tom will come if you call him.
- Tom'u çağırırsan gelir.
- It was nice of you to come.
- Gelmen çok güzeldi.
- Tom convinced Mary to come over to his place and help him with his homework.
- Tom, Mary'yi evine gelip ödevinde ona yardım etmeye ikna etti.
- She'll probably come.
- O, muhtemelen gelecek.
- Why don't you come over to my place sometime?
- Neden bir ara bana gelmiyorsun?
- I came here to talk to Tom.
- Buraya Tom'la konuşmak için geldim.
- There's a risk that he won't come.
- Gelmeme riski var.
- He came on this bicycle.
- Bu bisikletle geldi.
- Let them come aboard.
- Bırakın gemiye gelsinler.
- I'm not leaving until I get what I came for.
- Almak için geldiğim şeyi alana kadar gitmiyorum.
- Tom certainly came up with some interesting ideas.
- Tom kesinlikle bazı ilginç fikirlerle geldi.
- They won't come until tomorrow.
- Yarına kadar gelmeyecekler.
- She just came back from the restroom.
- Tuvaletten yeni gelmişti.
- This shampoo comes with a nice hair brush.
- Bu şampuan güzel bir saç fırçasıyla birlikte geliyor.
- It doesn't matter if nobody comes.
- Hiç kimsenin gelip gelmemesi önemli değil.
- I came here to talk to them.
- Buraya onlarla konuşmaya geldim.
- I hope that nobody comes.
- Umarım kimse gelmez.
- When will you come?
- Ne zaman geleceksin?
- I came home earlier than usual today.
- Bugün eve her zamankinden daha erken geldim.
- Can you please come fix this?
- Lütfen gelip bunu düzeltebilir misin?
- Jane is likely to come.
- Jane muhtemelen gelecektir.
- No one came up here.
- Buraya kimse gelmedi.
- These came for you.
- Bunlar senin için geldi.
- In spite of everything, he came.
- Her şeye rağmen o geldi.
- You don't have to come see me.
- Beni görmeye gelmek zorunda değilsin.
- She hasn't come yet.
- O henüz gelmedi.
- And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
- You must come quickly.
- Çabuk gelmelisin.
- I came over here to tell you guys that you need to be a little quieter.
- Buraya size biraz daha sessiz olmanız gerektiğini söylemeye geldim.
- Maybe Tom will come.
- Belki Tom gelir.
- I hope the bus comes soon.
- Umarım otobüs yakında gelir.
- Only fifty people came.
- Sadece elli kişi geldi.
- Police came looking for Fadil.
- Polis, Fadıl'ı aramaya geldi.
- Tom and Mary have decided not to come.
- Tom ve Mary gelmemeye karar verdiler.
- I think she will not come.
- Onun gelmeyeceğini düşünüyorum.
- We've come a long way to find you.
- Seni bulmak için uzun bir yoldan geldik.
- He told us that he'd come in person.
- Bize şahsen geleceğini söyledi.
- I don't often come here.
- Buraya pek sık gelmem.
- Children, it's time for you to come home!
- Çocuklar, eve dönme vaktiniz geldi!
- I didn't come here for her.
- Onun için gelmedim.
- Tom said he could come get it.
- Tom gelip alabileceğini söyledi.
- I wish she had come last night.
- Keşke dün gece gelseydi.
- Tom has promised to come.
- Tom gelmek için söz verdi.
- Can you come, too?
- Sen de gelebilir misin?
- Tom is going to do that when his turn comes.
- Tom, onun sırası geldiğinde bunu yapacak.
- If by any chance it should rain, he won't come.
- Bir ihtimal yağmur yağarsa, o gelmez.
- He came home just now.
- Az önce eve geldi.
- I thought he wouldn't come.
- Gelmeyeceğini düşünmüştüm.
- Tom won't come, and Mary won't either.
- Tom gelmeyecek, Mary de gelmeyecek.
- I came here today to help you do whatever needs to be done.
- Bugün buraya yapılması gereken her şeyi yapmanıza yardım etmek için geldim.
- I'm unlikely to come by myself.
- Tek başıma gelmem pek mümkün değil.
- You mustn't come too late.
- Çok geç gelmemelisin.
- Tom expected Mary to come.
- Tom, Mary'den gelmesini bekliyordu.
- There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
- I'll tell Tom as soon as he comes.
- Gelir gelmez Tom'a söyleyeceğim.
- Tom usually comes home pretty late at night.
- Tom genellikle geceleri eve oldukça geç gelir.
- Father seldom comes home before eight.
- Babam nadiren sekizden önce eve gelir.
- Ken's turn came.
- Ken'in sırası geldi.
- They never came.
- Onlar hiç gelmediler.
- I came here to study French.
- Buraya Fransızca öğrenmeye geldim.
- They can come on Monday or Tuesday, but not on Wednesday or Thursday.
- Onlar çarşamba veya perşembe günü değil pazartesi veya salı günü gelebilirler.
- Do you know why I came here?
- Buraya neden geldiğimi biliyor musun?
- I didn't tell her to come.
- Ona gelmesini ben söylemedim.
- A large truck came around the corner.
- Köşeye büyük bir kamyon geldi.
- Tom obviously got what he came for.
- Tom belli ki almaya geldiği şeyi almış.
- When did Tom say he would come?
- Tom ne zaman geleceğini söyledi?
- I want to come and see you.
- Gelmek ve seni görmek istiyorum.
- Tom didn't need to come at all.
- Tom'un hiç gelmesine gerek yoktu.
- He is expected to come home soon.
- Yakında eve gelmesi bekleniyor.
- Spring had came.
- İlkbahar gelmişti.
- Summer seems to have come at last.
- Sonunda yaz gelmiş gibi görünüyor.
- I can't wait for that day to come.
- O günün gelmesi için sabırsızlanıyorum.
- Who told you you could come?
- Gelebileceğinizi kim söyledi?
- When did he come here?
- Buraya ne zaman geldi?
- You told Tom not to come, didn't you?
- Tom'a gelmemesini söyledin, değil mi?
- Why can't Tom come?
- Tom neden gelemiyor?
- Tom asked me to come over.
- Tom gelmemi istedi.
- Do you mind if I come over?
- Buraya gelmemin bir sakıncası var mı?
- I just came by to tell you I'm moving to Boston.
- Boston'a taşınacağımı söylemek için geldim.
- Why did you come home so late?
- Niçin eve çok geç geldin?
- Someone came.
- Birisi geldi.
- Tom asked Mary to come home.
- Tom, Mary'den eve gelmesini istedi.
- Tom can come and pick it up today.
- Tom bugün gelip alabilir.
- I can't come up with a good idea.
- Aklıma iyi bir fikir gelmiyor.
- He is anxious for her to come.
- Onun gelmesi için sabırsızlanıyor.
- Tom comes here once a month.
- Tom buraya ayda bir gelir.
- He came home earlier than I expected.
- Eve beklediğimden daha erken geldi.
- Is this the reason you didn't want me to come?
- Gelmemi istememenin sebebi bu muydu?
- You've come a long way.
- Uzun bir yoldan geldin.
- She'll come without delay.
- O vakit kaybetmeden gelecek.
- Here comes a copper!
- İşte polis geliyor!
- Could you come out here, please?
- Buraya dışarıya gelebilir misiniz, lütfen?
- Don't you want to come?
- Gelmeyi istemiyor musun?
- He comes every day to visit his sick friend.
- Her gün hasta arkadaşını ziyarete geliyor.
- Whoever comes, say I am away from home.
- Kim gelirse gelsin, evden uzakta olduğumu söyle.
- Tom came here for the money.
- Tom buraya para için geldi.
- I come here every day.
- Buraya her gün gelirim.
- How did she come here?
- O buraya nasıl geldi?
- Come if you can!
- Gelebilirsen gel!
- When did he say he would come?
- O, ne zaman geleceğini söyledi?
- I can come back later.
- Daha sonra gelebilirim.
- Tom will come looking for me.
- Tom beni aramaya gelecek.
- I asked her to come see me.
- Ben onun beni görmeye gelmesini istedim.
- I want to come with you.
- Ben seninle gelmek istiyorum.
- Tom wants to come home.
- Tom eve gelmek istiyor.
- I didn't tell him to come.
- Onun gelmesini söylemedim.
- Can she come, too?
- O da gelebilir mi?
- He compelled us to come earlier.
- O, erken gelmemiz için zorladı.
- He requested that I come here again this afternoon.
- O bu öğleden sonra buraya tekrar gelmemi istedi.
- The reason Tom and I are here is because we were asked to come.
- Tom ve benim burada olmamızın sebebi gelmemiz istendiği için.
- Dan came for a visit yesterday.
- Dan dün ziyarete geldi.
- English is an SVO language because the subject comes first, followed by the verb and then the object.
- İngilizce bir Özne-Yüklem-Nesne dilidir çünkü önce özne, ardından fiil ve sonra nesne gelir.
- Tom came by car.
- Tom araba ile geldi.
- If you want to come, come.
- Gelmek istiyorsan, gel.
- Let's endure till help comes.
- Yardım gelinceye dek dayanalım.
- I'll tell Tom as soon as he comes.
- O gelir gelmez Tom'a söyleyeceğim.
- He comes home almost every weekend.
- Neredeyse her hafta sonu eve gelir.
- Since I have no money, I can't come there.
- Param olmadığı için oraya gelemiyorum.
- The afternoon sun comes directly into my room.
- Öğleden sonra güneşi doğrudan odama gelir.
- I don't know why Tom didn't come.
- Tom'un neden gelmediğini bilmiyorum.
- Why don't you come dancing with me?
- Neden benimle dansa gelmiyorsun?
- Why don't you come, too?
- Neden sen de gelmiyorsun?
- I came on foot.
- Yürüyerek geldim.
- The deadline came and went.
- Son teslim tarihi geldi ve geçti.
- I'll wait here till he comes back.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- Tom isn't very likely to come.
- Tom'un gelmesi pek olası değil.
- Just a moment, I will come right away.
- Bir dakika, hemen geliyorum.
- I waited all day, but Tom never came.
- Bütün gün bekledim ama Tom gelmedi.
- We've come a long way together.
- Birlikte uzun bir yol geldik.
- Why didn't you come to me?
- Neden bana gelmedin?
- Would it be OK if Tom comes with me to your party?
- Tom benimle partine gelse sorun olur mu?
- She felt uneasy when the children did not come home.
- Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.
- I can't come because I'm in London.
- Gelemem çünkü Londra'dayım.
- They all have come.
- Hepsi geldi.
- Don't come home too late.
- Eve fazla geç gelme.
- We waited, but Tom didn't come.
- Biz bekledik ama Tom gelmedi.
- Must I come home now?
- Şimdi eve gelmem gerekiyor mu?
- Tom says he wants to come, too.
- Tom da gelmek istediğini söylüyor.
- Can I come over and play?
- Sana gelip oynayabilir miyim?
- He came home right at ten.
- Saat tam 10'da eve geldi.
- It is uncertain if the letter ever came or not.
- Mektubun şimdiye kadar gelip gelmediği belli değil.
- Tom's speech came last.
- Tom'un konuşması sonuncu geldi.
- Tom himself asked us to come.
- Bizzat Tom gelmemizi rica etti.
- If you don't come to me, I'll come to you.
- Sen bana gelmezsen, ben sana gelirim.
- If he had known, he might have come earlier.
- Bilseydi, daha erken gelebilirdi.
- They came at an inconvenient time.
- Uygunsuz bir vakitte geldiler.
- Let me come aboard.
- Ben gemiye geleyim.
- Well that moment has come.
- İşte o an geldi.
- They may not come.
- Gelmeyebilirler.
- Tom came over for dinner yesterday evening.
- Tom dün akşam yemeğe geldi.
- Tom will never come here again.
- Tom buraya bir daha asla gelmez.
- Can you come and help me zip up my dress?
- Gelip elbisemin fermuarını çekmeme yardım eder misin?
- Please tell me whether you'll come or not.
- Lütfen gelip gelmeyeceğinizi bana söyleyin.
- What time did he say he'd come?
- O, saat kaçta geleceğini söyledi?
- He came home at ten.
- Eve onda geldi.
- What made you come here so early?
- Buraya bu kadar erken gelmenin sebebi nedir?
- Tom still wants to come.
- Tom hala gelmek istiyor.
- Linda came into the building.
- Linda, binaya geldi.
- Do you mind if I come along?
- Gelmemin sakıncası var mı?
- Why do you think I came?
- Neden geldiğimi düşünüyorsun?
- Tom wanted you to come.
- Tom gelmeni istedi.
- If John had come, I wouldn't have had to come.
- John gelseydi, ben gelmek zorunda kalmazdım.
- You're welcome to come along.
- Sen de gelebilirsin.
- We kept waiting, but he didn't come.
- Bekleyip durduk ama gelmedi.
- I want to come home.
- Eve gelmek istiyorum.
- I'll call her, but she won't come.
- Onu arayacağım ama gelmeyecek.
- At nightfall, a group of twenty-nine came into that hostelry.
- Akşam karanlığında, yirmi dokuz kişilik bir grup o pansiyona geldi.
- She came hurrying to his bedside.
- Aceleyle yatağının yanına geldi.
- Tom said Mary would come.
- Tom Mary'nin geleceğini söyledi.
- No one came.
- Kimse gelmedi.
- Tom wants to know if he can come over and play.
- Tom buraya gelip oyun oynayabilir mi diye soruyor.
- It's Monday tomorrow so Ken might come.
- Yarın pazartesi bu yüzden Ken gelebilir.
- I came here to warn you about what might happen.
- Buraya ne olabileceği hakkında seni uyarmaya geldim.
- I do hope you'll come again.
- Tekrar geleceğini ümit ediyorum.
- I came yesterday.
- Dün geldim.
- I want you to come home right after school.
- Okuldan hemen sonra eve gelmeni istiyorum.
- You are supposed to come in person.
- Şahsen gelmeniz gerekir.
- A good change can never come too late.
- İyi bir değişiklik asla çok geç gelemez.
- I almost didn't come.
- Neredeyse gelmeyecektim.
- If by any chance he comes, give him this paper.
- Bir ihtimal gelirse, ona bu kağıdı ver.
- Tom will certainly come.
- Tom kesinlikle gelecek.
- It was my fault that they came late.
- Onların geç gelmesi benim hatamdı.
- I told you Tom would come.
- Tom'un geleceğini söylemiştim.
- His father comes home once in a while, but he never sticks around for long.
- Babası arada bir eve geliyor ama hiç uzun süre kalmıyor.
- Tom and his friends asked me to come with them.
- Tom ve arkadaşları onlarla gelmemi rica etti.
- I wish you'd come sooner.
- Keşke daha erken gelseydin.
- Safety always comes first.
- Güvenlik her zaman önce gelir.
- Everyone came except for Marco.
- Marco dışında herkes geldi.
- I've been waiting for love to come.
- Aşkın gelmesini bekliyordum.
- We want to come.
- Gelmek istiyoruz.
- Betty came last.
- Betty sonuncu geldi.
- He finally said what day he would come.
- Sonunda hangi gün geleceğini söyledi.
- Hopefully the summer will come soon!
- Umarım yaz yakında gelir!
- Whether he comes or not, we'll begin the party on time.
- O gelse de gelmese de, partiye zamanında başlayacağız.
- Tom called Mary and asked her to come over to his house.
- Tom Mary'yi aradı ve evine gelmesini istedi.
- He'll come on foot or by bicycle.
- Yürüyerek ya da bisikletle gelecek.
- Tom promised me he'd come, but he didn't.
- Tom bana geleceğine söz verdi, ama gelmedi.
- I was about to go when he came.
- O geldiğinde ben gitmek üzereydim.
- Why did you come here so early?
- Buraya neden bu kadar erken geldin?
- I will wait here until she comes back.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- Please be sure to come on time.
- Lütfen zamanında geldiğinizden emin olun.
- I don't mind even if she doesn't come.
- O gelmese bile umurumda değil.
- Why don't you come over to my place?
- Neden bana gelmiyorsun?
- All she said was that we would know when the time came.
- Sadece zamanı geldiğinde öğreneceğimizi söyledi.
- Did they come today?
- Bugün geldiler mi?
- Tom said you wouldn't come.
- Tom gelmeyeceğini söyledi.
- Why don't you come over and eat with us this evening?
- Neden bu akşam gelip bizimle yemiyorsun?
- If you had come only two minutes earlier, you could have caught the bus.
- Eğer iki dakika daha erken gelseydin, otobüsü yakalayabilirdin.
- Tom expected Mary to come soon.
- Tom, Mary'nin yakında gelmesini bekliyordu.
- What made you think that Tom wouldn't come?
- Tom'un gelmeyeceğini düşündüren neydi?
- He came at three in the afternoon.
- Öğleden sonra üçte geldi.
- Tom got off the bus and waited for Mary to come and pick him up.
- Tom otobüsten indi ve Mary'nin gelmesini ve onu almasını bekledi.
- At first, we weren't going to come here.
- Buraya baştan gelmeyecektik.
- You wouldn't have come if you didn't think there was something to gain.
- Kazanacak bir şey olduğunu düşünmeseydin, gelmezdin.
- I came here with Tom.
- Buraya Tom'la birlikte geldim.
- You can come home.
- Eve gelebilirsin.
- I often come here.
- Buraya sık sık gelirim.
- The ideas come slowly.
- Fikirler yavaş yavaş gelir.
- I wouldn't have asked you to come if it weren't absolutely necessary.
- Çok gerekli olmasaydı senden gelmeni istemezdim.
- Perhaps I could come back later.
- Belki daha sonra gelebilirim.
- Tom couldn't come see us for Christmas, so we went to see him.
- Tom Noel için bizi görmeye gelemedi, bu yüzden biz onu görmeye gittik.
- I'll ask him if he will come.
- Ona geliyor mu diye soracağım.
- I wrote to him to come immediately.
- Ona derhal gelmesini yazdım.
- Tom will come if you ask him.
- Eğer onu istersen Tom gelecek.
- I came straight here from rehearsal.
- Provadan doğruca buraya geldim.
- We can wait till he comes home, can't we?
- O eve gelene kadar bekleyebiliriz, değil mi?
- I should say he won't come.
- Gelmeyeceğini söylemeliyim.
- I came earlier than usual.
- Her zamankinden daha erken geldim.
- I came here with them.
- Buraya onlarla geldim.
- I came by myself.
- Kendim geldim.
- When did you come?
- Ne zaman geldin?
- The military police came for him.
- Askeri polis onun için geldi.
- It doesn't matter whether he comes or not.
- Gelip gelmemesi önemli değil.
- You should come visit our shop next time.
- Bir dahaki sefere dükkanımızı ziyarete gelmen gerekir.
- It's too early for you to come.
- Gelmen için çok erken.
- I've just come from there.
- Oradan yeni geldim.
- Tom came at an inopportune time.
- Tom bir anda geldi.
- Tom should've let his children come camping with us.
- Tom çocuklarının bizimle kampa gelmesine izin vermeliydi.
- I went to bed before father could come home.
- Babam eve gelmeden önce yatmaya gittim.
- The ones who come late get the bones.
- Geç gelenler kemikleri alır.
- Tom can come and pick it up today.
- Tom bugün gelebilir ve onu alabilir.
- Did you come with your family?
- Ailenle birlikte mi geldin?
- Easy come, easy go.
- Haydan gelen huya gider.
- You won't believe who came by today.
- Bugün kimin geldiğine inanamayacaksın.
- I'm certain that he'll come.
- Onun geleceğinden eminim.
- There will come a day when you regret it.
- Pişman olacağın bir gün gelecek.
- Some boys came into the classroom.
- Bazı çocuklar sınıfa geldi.
- It's likely that Tom will come.
- Tom'un gelmesi muhtemel.
- We need to persuade Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etmeliyiz.
- Could you come up here, please?
- Buraya gelebilir misin, lütfen?
- Tom came home later than usual yesterday.
- Tom dün eve her zamankinden daha geç geldi.
- Tom didn't come and neither did Mary.
- Tom gelmedi ve Mary de gelmedi.
- Tom promised me he'd never come back here again.
- Tom bana bir daha buraya gelmeyeceğine söz verdi.
- I want you to come every night.
- Her gece gelmeni istiyorum.
- If he has time, he will come.
- Eğer zamanı varsa, gelecektir.
- Would you like to come over for dinner after work on Monday?
- Pazartesi günü işten sonra akşam yemeğine gelmek ister misin?
- I should've come sooner.
- Daha erken gelmeliydim.
- I could come right out and ask Tom what we all want to know.
- Hemen gelip Tom'a hepimizin bilmek istediği şeyi sorabilirim.
- I had a party last week, but Tom didn't come.
- Geçen hafta bir parti verdim ama Tom gelmedi.
- Sami's mother and brother came home.
- Sami'nin annesi ve erkek kardeşi eve geldiler.
- You'd better come right away.
- Hemen gelsen iyi olur.
- Tom should've let his children come camping with us.
- Tom çocuklarının bizimle birlikte kampa gelmelerine izin vermeliydi.
- Anne, go to your room and stay there until I come up.
- Anne, odana git ve ben gelene kadar orada kal.
- Do you want to come eat at our house?
- Gelip bizim evde yemek yemek ister misin?
- What made you think that Tom wouldn't come?
- Tom'un gelmeyeceğini sana ne düşündürdü?
- If you don't want to come, you don't have to.
- Gelmek istemiyorsan, gelmek zorunda değilsin.
- I'm waiting and hoping for Alex to come.
- Bekliyorum ve Alex'in gelmesini umuyorum.
- I would like to clean up the house before my parents come.
- Ailem gelmeden önce evi temizlemek istiyorum.
- I might be able to come and pick you up.
- Gelebilirim ve seni alabilirim.
- Sami was waiting for the cops to come.
- Sami, polislerin gelmesini bekliyordu.
- It is a pity that he can't come.
- Gelememesi çok üzücü.
- Tom doesn't really want me to come.
- Tom gerçekten benim gelmemi istemez.
- It wouldn't be bad if you come as well.
- Sen de gelirsen hiç fena olmaz.
- We asked him to come again.
- Onun tekrar gelmesini rica ettik.
- He will by no means come.
- Hiçbir şekilde gelmeyecek.
- The reply came after three days.
- Üç gün sonra cevap geldi.
- I've just come home.
- Eve yeni geldim.
- When was the first time that you came here?
- Buraya ilk kez ne zaman geldin?
- The news of the company's bankruptcy didn't come as a surprise to anyone.
- Şirketin iflas haberi hiç kimseye bir sürpriz gibi gelmedi.
- I didn't come here to apologize.
- Buraya özür dilemek için gelmedim.
- Has Father come home yet?
- Babam eve geldi mi?
- Tell me the time when you will come.
- Ne zaman geleceğini söyle.
- Perhaps he will come.
- Belki de gelecektir.
- I am persuading him to come.
- Onu gelmesi için ikna ediyorum.
- He hasn't been able to come because he is sick.
- O hasta olduğu için gelemedi.
- I can't come over tonight.
- Bu gece gelemem.
- Do you want to come over and watch a movie or something?
- Gelip film falan izlemek ister misin?
- If Tom didn't need to be here, he wouldn't have come.
- Tom'un burada olması gerekmeseydi, gelmezdi.
- Is it true that you came by plane?
- Uçakla geldiğiniz doğru mu?
- Father has just come home.
- Baba eve henüz geldi.
- She told me that she came all the way from Hokkaido to see her brother.
- O bana, Hokkaido'dan tüm yolu erkek kardeşini görmek için geldiğini söyledi.
- He is the least likely to come.
- Gelme ihtimali en düşük olan o.
- You must not come into the kitchen.
- Mutfağa gelmemelisiniz.
- Whether he comes or not, I'll go.
- O gelse de gelmese de, ben gideceğim.
- The rescue came too late.
- Yardım çok geç geldi.
- He needs to come.
- Gelmesi lazım.
- He wasn't sleeping when I came home.
- Eve geldiğimde, o uyumuyordu.
- He will either come or call me.
- O, ya gelecek ya da beni arayacaktır.
- John had cleaned the house when I came home.
- Eve geldiğimde John evi temizlemişti.
- I will come be your guest tomorrow.
- Yarın gelip misafiriniz olacağım.
- You didn't have to come into the office today.
- Bugün ofise gelmene gerek yoktu.
- She often comes late.
- Sık sık geç gelir.
- Forget your troubles for a while and come and have dinner with us.
- Bir süreliğine dertlerini unut ve gelip bizimle yemek ye.
- I wish I could come with you, but I have a test tomorrow and I need to study.
- Keşke sizinle gelebilseydim ama yarın sınavım var ve çalışmam gerek.
- He'll come for sure.
- O kesin gelecek.
- Mary works long hours and comes home exhausted.
- Mary uzun saatler çalışır ve eve bitkin gelir.
- No matter who comes, don't open the door.
- Kim gelirse gelsin kapıyı açmayın.
- She couldn't come because she was busy.
- Gelemedi çünkü meşguldü.
- I wish you'd come last night.
- Keşke dün gece gelseydin.
- I hope no one comes.
- İnşallah kimse gelmez.
- Layla came home at night.
- Layla gece eve geldi.
- Tom comes around once in a while.
- Tom arada bir gelir.
- Don't come again.
- Bir daha gelme.
- I told you you didn't have to come over.
- Gelmene gerek yok demiştim.
- She may come.
- O gelebilir.
- Tom may not be able to come.
- Tom gelemeyebilir.
- Tom came home soaking wet and exhausted.
- Tom eve sırılsıklam ve yorgun geldi.
- Let's leave things as they are until he comes back.
- O gelene kadar her şeyi olduğu gibi bırakalım.
- When are you going to come home?
- Sen ne zaman eve geleceksin?
- It's quite likely that he'll come.
- Gelmesi oldukça muhtemel.
- He came home dead tired.
- Eve yorgun argın geldi.
- It's great that you were able to come.
- Gelebilmen harika.
- I asked them to come over.
- Onlardan gelmelerini istedim.
- He has never come on time that I know of.
- Bildiğim kadarıyla hiç zamanında gelmedi.
- He may come and visit me any time he wants to.
- Canı istediğinde ziyaretime gelebilir.
- If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemezseniz, yerinize birini gönderin.
- It comes with soup or salad.
- Çorba veya salata ile geliyor.
- I want you to come and get me.
- Gelip beni almanı istiyorum.
- I want you to come somewhere with me.
- Benimle bir yere gelmeni istiyorum.
- Jane is more than likely to come.
- Jane'in gelme ihtimali çok yüksek.
- We came here with Tom.
- Buraya Tom'la birlikte geldik.
- I wondered when you would come.
- Ne zaman geleceğini merak ediyordum.
- Tom came over and had dinner with us.
- Tom geldi ve bizimle yemek yedi.
- Tom isn't very likely to come.
- Tom büyük ihtimalle gelmeyecek.
- He came accompanied by a Canadian girl.
- Kanadalı bir kızla birlikte geldi.
- I'll come if you want me to.
- İstersen gelirim.
- I do not think that he will come.
- Onun geleceğini sanmıyorum.
- Do you know why Tom never comes here anymore?
- Tom'un neden artık buraya asla gelmeyeceğini biliyor musun?
- So you decided to come after all.
- Demek sonunda gelmeye karar verdin.
- I saw him come this way.
- Onun bu yoldan geldiğini gördüm.
- Will you really come?
- Gerçekten gelecek misin?
- Tom came upstairs.
- Tom üst kata geldi.
- Why don't you come out here and look for yourself?
- Neden buraya gelip kendin bakmıyorsun?
- It was my fault that they came late.
- Geç gelmeleri benim hatamdı.
- He came straight up to me.
- Doğruca yanıma geldi.
- Tell her to come at noon.
- Ona öğlen gelmesini söyle.
- Did she come here to relax?
- Buraya dinlenmek için mi geldi?
- It's strange that Tom hasn't come yet.
- Tom'un hala gelmemiş olması garip.
- Are you sure you don't want to come?
- Gelmek istemediğinden emin misin?
- I'm certain that he'll come.
- Geleceğinden eminim.
- Tom came up with an ingenious idea.
- Tom dahiyane bir fikirle geldi.
- He came when I was out.
- Ben dışarıdayken geldi.
- Ready or not, here I come.
- Hazır ya da değil, işte geliyorum.
- I asked them to come see me.
- Onların beni görmeye gelmesini istedim.
- They've decided not to come.
- Gelmemeye karar verdiler.
- Maybe you could come back later.
- Belki daha sonra gelebilirsin.
- Why didn't Tom come here himself?
- Neden Tom buraya kendisi gelmedi?
- Tom wouldn't come.
- Tom gelmezdi.
- Is it true that you came by plane?
- Uçakla geldiğin doğru mu?
- Tom insisted I come alone.
- Tom yalnız gelmem için ısrar etti.
- A beam of sunlight came through the clouds.
- Bulutların arasından bir güneş ışığı huzmesi geldi.
- The day will come soon when we will be able to predict earthquakes.
- Yakında depremleri tahmin edebileceğimiz günler gelecek.
- It's no use waiting for him to come.
- Gelmesini beklemenin faydası yok.
- Tom has just come home.
- Tom eve yeni geldi.
- Jane is likely to come.
- Jane'in gelmesi muhtemel.
- Liisa came too early.
- Liisa çok erken geldi.
- I came at about six.
- Altı gibi geldim.
- Would you like to come over for dinner?
- Akşam yemeğine gelmek ister misin?
- I was surprised Tom didn't come yesterday.
- Tom'un dün gelmemesine şaşırdım.
- We had hoped some students would come, but there was no one in the classroom.
- Birkaç öğrencinin geleceğini umuyorduk, fakat sınıfta kimse yoktu.
- I wonder when Anne will come.
- Anne'nin ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- He didn't come on time.
- Zamanında gelmedi.
- Do I have to come home now?
- Ben eve şimdi gelmek zorunda mıyım?
- I came here to see you.
- Buraya seni görmeye geldim.
- A flying saucer came and took my cows away.
- Bir uçan daire geldi ve ineklerimi götürdü.
- When I came home, he was watching TV.
- Eve geldiğimde, televizyon izliyordu.
- Dan said Linda hadn't come home the night before.
- Dan, Linda'nın önceki gece eve gelmediğini söyledi.
- How many people will come?
- Kaç kişi gelecek?
- I don't think he'll come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- I came here by myself.
- Buraya tek başıma geldim.
- There's a good chance that Jane will come.
- Jane'in gelme ihtimali yüksek.
- You said you'd wait till Tom came.
- Tom gelene kadar bekleyeceğini söylemiştin.
- Before long, she came into my room.
- O çok geçmeden odama geldi.
- We will begin the match when he comes.
- O geldiğinde, maça başlayacağız.
- Would you come our house?
- Evimize gelir misin?
- Would you like to come over to my house and hang out?
- Evime gelip takılmak ister misin?
- You may invite whoever wants to come.
- Kim gelmek isterse davet edebilirsin.
- I came here to tell you something.
- Buraya sana bir şey söylemeye geldim.
- I came here alone.
- Buraya yalnız geldim.
- She came running to him.
- Koşarak ona geldi.
- Tom hardly comes here anymore.
- Tom artık buraya pek gelmiyor.
- Here comes the train!
- İşte tren geliyor!
- She was sick, so she couldn't come.
- O hastaydı, bu yüzden gelemedi.
- Come and see me whenever you like.
- İstediğin zaman beni görmeye gelebilirsin.
- It would be really good if you came earlier.
- Daha erken gelirsen bu gerçekten iyi olur.
- I've come here to study Chinese.
- Buraya Çince okumak için geldim.
- I came here to ask you for help.
- Buraya senden yardım istemeye geldim.
- But what will you do if he doesn't come?
- Peki gelmezse ne yapacaksın?
- No one came yesterday except Tom and Mary.
- Dün Tom ve Mary haricinde kimse gelmedi.
- I think I might not be able to come into work tomorrow.
- Yarın işe gelemeyebileceğimi düşünüyorum.
- Tom promised me he'd come.
- Tom geleceği konusunda bana söz verdi.
- Let her come aboard.
- Gemiye gelsin.
- Mary was sick, so she didn't come.
- Mary hastaydı, bu nedenle gelmedi.
- I was about to go when he came.
- O geldiğinde gitmek üzereydim.
- I think you should come stay at my place.
- Bence gelip benim evimde kalmalısın.
- I've come for her.
- Onun için geldim.
- Can he come too?
- O da gelebilir mi?
- She was sick, so she couldn't come.
- Hastaydı, o yüzden gelemedi.
- In an hour my son will come home from school.
- Bir saat içinde oğlum okuldan eve gelecek.
- You should really come and visit us in Boston.
- Gerçekten gelmelisin ve bizi Boston'da ziyaret etmelisin.
- Tom doesn't know whether Mary will come or not.
- Tom Mary'nin gelip gelmeyeceğini bilmiyor.
- She could not come because she was ill.
- Hasta olduğundan ötürü gelemedi.
- I'm glad you could come.
- Gelebilmenize çok sevindim.
- She asked him to come into her house, but he refused.
- Kadın ondan evine gelmesini istedi ama o reddetti.
- I came as soon as I could.
- Gelebildiğim kadar çabuk geldim.
- You shouldn't have come.
- Gelmemeliydin.
- I wonder when he will come next time.
- Bir dahaki sefere ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- Nobody came here.
- Buraya kimse gelmedi.
- Why don't you come?
- Neden gelmiyorsun?
- Tom didn't need to come if he didn't want to.
- Tom'un istemediği halde gelmesine gerek yoktu.
- Is there any chance that he will come?
- Gelme ihtimali var mı?
- Tom will come for sure.
- Tom kesin gelecek.
- I thought you had come on business.
- İş için geldiğini düşündüm.
- I'll be glad to come.
- Gelmekten memnuniyet duyarım.
- I wrote him a letter asking him to come home soon.
- Ona bir mektup yazdım ve yakında eve gelmesini istedim.
- You'll be scolded when your mother comes home.
- Annen eve geldiğinde azarlanacaksın.
- If you invite him, he may come.
- Onu davet edersen gelebilir.
- Why didn't you come home last night?
- Sen neden dün gece eve gelmedin?
- If Grandma doesn't come, the children will be disappointed.
- Büyükanne gelmezse, çocuklar hayal kırıklığına uğrayacak.
- We waited at the scene of the accident till the police came.
- Polis gelinceye kadar kaza yerinde bekledik.
- Tom didn't come, nor did Jane.
- Tom gelmedi, Jane de gelmedi.
- Tom wanted to come home.
- Tom eve gelmek istedi.
- Mayuko came up with him.
- Mayuko onunla birlikte geldi.
- He came at dawn.
- O, şafakta geldi.
- To my relief, he came home safe and sound.
- Allahtan, eve sağ salim geldi.
- You didn't come here alone, did you?
- Buraya yalnız gelmedin, değil mi?
- Tom was making a sandwich when Mary came into the kitchen.
- Mary mutfağa geldiğinde Tom bir sandviç yapıyordu.
- I asked her to come.
- Ondan gelmesini istedim.
- Make sure that they come here late.
- Buraya geç geldiklerinden emin olun.
- I have come so that you can inform me.
- Beni bilgilendirmen için geldim.
- We just want Tom to come home.
- Sadece Tom'un eve gelmesini istiyoruz.
- Whether he comes or not, the result will be the same.
- O gelse de gelmese de sonuç aynı olacak.
- Here comes the train.
- İşte tren geliyor.
- How nice of you to come.
- Gelmen ne kadar hoş.
- I expect to come.
- Ben gelmeyi umuyorum.
- We'll discuss that when the time comes.
- Bunu zamanı geldiğinde tartışacağız.
- Tom was waiting for Mary to come.
- Tom, Mary'nin gelmesini bekliyordu.
- I don't know when he'll come.
- Onun ne zaman geleceğini bilmiyorum.
- My father came home at nine.
- Benim babam dokuzda eve geldi.
- He may not be able to come.
- O gelemeyebilir.
- I doubt Tom will come.
- Tom'un geleceğinden kuşku duyuyorum.
- Tom certainly sounds like he's not planning to come.
- Tom kesinlikle gelmeyi planlıyor gibi görünüyor.
- Danger comes soonest when it is despised.
- Tehlike en çabuk hafife alındığında gelir.
- I don't care if you come or not.
- Gelmen ya da gelmemen umurumda değil.
- I have come here just to help.
- Ben buraya sadece yardım etmek için geldim.
- I hope Tom will come and pick me up at the airport.
- Tom'un gelip beni havaalanından alacağını umuyorum.
- Does Tom still want to come?
- Tom hala gelmek istiyor mu?
- Health is not valued till sickness comes.
- Hastalık gelene kadar sağlığa değer verilmez.
- Tom insists I come alone.
- Tom yalnız gelmemde ısrar ediyor.
- To her disappointment, his letter didn't come.
- Hayal kırıklığına uğradı, mektubu gelmedi.
- I'm waiting and hoping for Alex to come.
- Alex'in gelmesini bekliyor ve umuyorum.
- Much as I'd like to come, I'm afraid I'll be too busy.
- Ne kadar gelmek istesem de, korkarım çok meşgul olacağım.
- Tom came by city bus.
- Tom belediye otobüsüyle geldi.
- Tom said I should come home soon.
- Tom yakında eve gelmem gerektiğini söyledi.
- My father usually comes home at six.
- Babam genellikle saat altıda eve gelir.
- She came without notice.
- O haber vermeden geldi.
- Why do you think I came?
- Sence neden geldim?
- We cannot come.
- Gelemeyiz.
- Tom has never come here.
- Tom buraya hiç gelmedi.
- I have to come on Monday.
- Pazartesi gelmek zorundayım.
- I'm going to talk to Tom when he comes home.
- Eve geldiğinde Tom'la konuşacağım.
- Tom comes home every day for lunch.
- Tom öğle yemeği için her gün eve gelir.
- I came here to ask for your help.
- Buraya yardımını istemeye geldim.
- There will come a day when you regret it.
- Bundan pişman olduğun bir gün gelecek.
- He came really fast.
- O gerçekten hızlı geldi.
- You're welcome to come over.
- İstersen gelebilirsin.
- The garbage collector comes three times a week.
- Çöp toplayıcı, haftada üç kez gelir.
- Before Autumn came Summer.
- Sonbahardan önce yaz geldi.
- When my father came home, I was studying.
- Babam eve geldiğinde, ben ders çalışıyordum.
- She must come home by 9 at latest.
- En geç 9'da eve gelmeli.
- Tom will come over to my place tonight.
- Tom bu gece benim mekanıma gelecek.
- Tom came here to help us.
- Tom buraya bize yardım etmeye geldi.
- I asked Tom to come see me.
- Tom'un beni görmeye gelmesini istedim.
- Is that why you've come?
- Gelme nedenin bu mu?
- She couldn't come because she was sick.
- O gelemedi çünkü hastaydı.
- I guessed you would come.
- Geleceğini tahmin etmiştim.
- Tom comes here every other day.
- Tom buraya her gün gelir.
- I won't come back again.
- Bir daha gelmeyeceğim.
- You should've come by train.
- Trenle gelmeliydiniz.
- I came as quickly as I could.
- Gelebildiğim kadar çabuk geldim.
- Tom promised to come, but he never showed up.
- Tom gelmek için söz verdi ama asla gelmedi.
- If Tom comes, won't you please let me know?
- Tom gelirse, lütfen bana haber verir misin?
- You've come a long way, Tom.
- Uzun bir yoldan geldin, Tom.
- It was very lucky that you came today.
- Bugün gelmen büyük şanstı.
- Do you want to come along with us?
- Bizimle gelmek ister misin?
- He came when I was out.
- O ben dışardayken geldi.
- I don't think she'll come.
- Onun geleceğini sanmıyorum.
- She can't come because she's sick.
- Hasta olduğu için gelemiyor.
- It's quite likely that Tom won't come.
- Büyük ihtimalle Tom gelmeyecek.
- The snow melted away when spring came.
- Bahar geldiğinde kar eriyip kayboldu.
- Whether he will come at all is doubtful.
- Onun gelip gelmeyeceği şüpheli.
- No one has come.
- Kimse gelmedi.
- Tom might have eaten before he came.
- Tom gelmeden önce yemiş olabilir.
- Tom came next.
- Daha sonra Tom geldi.
- Can you remember when the first time you came here was?
- Buraya ilk kez ne zaman geldiğini hatırlayabiliyor musun?
- I think that I came too early.
- Sanırım çok erken geldim.
- You can come, but don't tell anybody else.
- Gelebilirsin, ama kimseye söyleme.
- Tom wants to come with us to Boston.
- Tom bizimle birlikte Boston'a gelmek istiyor.
- It'd be better if you didn't come today.
- Bugün gelmesen iyi olur.
- Surely someone will come today and help us.
- Eminim bugün biri gelip bize yardım edecektir.
- It's possible that she won't come.
- Gelmemesi mümkün.
- I'm sure Tom wanted to come along.
- Eminim Tom da gelmek istemiştir.
- I don't know why Tom didn't come and I don't want to ask him.
- Tom'un neden gelmediğini bilmiyorum ve ona sormak istemiyorum.
- You're the reason I came.
- Gelmemin sebebi sensin.
- They came with bag and baggage.
- Bavul bavul geldiler.
- Can you ask her to come on in?
- Onun içeri gelmesini rica edebilir misin?
- You're lucky Tom didn't come.
- Tom gelmediği için şanslısın.
- He probably won't come.
- Muhtemelen gelmeyecek.
- Love will come in time.
- Aşk, zamanında gelecek.
- Will you be able to come?
- Gelebilecek misin?
- I'm not sure why you came here.
- Buraya neden geldiğinden emin değilim.
- Tell her to come at noon.
- Ona öğleyin gelmesini söyle.
- I asked Tom to come.
- Tom'un gelmesini istedim.
- Your parents must've been worried when you didn't come home last night.
- Dün gece eve gelmediğinde ailen endişelenmiş olmalı.
- I'll come help you.
- Gelip sana yardım edeceğim.
- Who did Tom come with?
- Tom kiminle geldi?
- I was surprised Tom didn't come yesterday.
- Tom'un dün gelmemesi beni şaşırttı.
- If you're busy, you don't have to come.
- Meşgulsen gelmek zorunda değilsin.
- I don't think that he will come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- Tom came here this morning to give you this.
- Tom bu sabah sana bunu vermek için geldi.
- We came on account of your sick mother.
- Hasta annen için geldik.
- If you come back by five, you may go.
- Beşe kadar gelirseniz gidebilirsiniz.
- Tom will come when he's ready.
- Tom hazır olduğunda gelecek.
- I don't want them to come.
- Onların gelmesini istemiyorum.
- Tom may come.
- Tom gelebilir.
- My brother has just come home from Kobe.
- Erkek kardeşim az önce Kobe'den eve geldi.
- If he would help you, he might come to you at once.
- Eğer size yardım edecekse, hemen yanınıza gelebilir.
- The time will come when you will understand this.
- Bunu anlayacağın zaman gelecek.
- We didn't come here for them.
- Onlar için gelmedik.
- I really think you should come.
- Gerçekten gelmen gerektiğini düşünüyorum.
- I'm so glad you came.
- Geldiğin için çok memnun oldum.
- If he is not ill, he will come.
- Eğer hasta değilse, gelecektir.
- I fell asleep before my father came home.
- Babam eve gelmeden uyuyakalmışım.
- Tom came home pretty late last night.
- Tom dün gece eve çok geç geldi.
- They came here one after another.
- Buraya birbiri ardına geldiler.
- What am I supposed to do if Tom comes?
- Tom gelirse ne yapmam gerekiyor?
- I'll come right over.
- Hemen gelirim.
- Spring came late this year.
- Bahar bu yıl geç geldi.
- I'd be happy if you'd come.
- Gelsen mutlu olurum.
- If my parents find out you came over, they could do something crazy.
- Ebeveynlerim geldiğini öğrenirlerse aptalca bir şey yapabilirler.
- He seldom, if ever, comes.
- Nadiren gelir.
- I'm sure it didn't come easy.
- Kolay gelmediğine eminim.
- You do realise that I won't be able to come, don't you?
- Gelemeyeceğimin farkındasınız, değil mi?
- Tom didn't need to come at all.
- Tom'un gelmesine hiç gerek yoktu.
- What comes with deluxe room service?
- Lüks oda servisi ile ne gelir?
- Did Tom say when he'd come?
- Tom sana ne zaman geleceğini söyledi mi?
- Layla came home some ten to fifteen minutes later.
- Layla on-on beş dakika kadar sonra eve geldi.
- Would you like to come inside?
- İçeri gelmek ister misin?
- Do you remember the first time I came here?
- Buraya ilk geldiğim zamanı hatırlıyor musun?
- Does Tom still want to come?
- Tom hâlâ gelmek istiyor mu?
- No one came except Tom.
- Tom'dan başka kimse gelmedi.
- Do you know when he will come?
- Ne zaman geleceğini biliyor musun?
- Can you come over this afternoon?
- Bu öğleden sonra gelebilir misin?
- I was just going to write a letter when he came home.
- O eve geldiğinde sadece bir mektup yazacaktım.
- I am not sure but she may come.
- Emin değilim ama gelebilir.
- The man decided to wait at the station until his wife came.
- Adam, karısı gelinceye kadar istasyonda beklemeye karar verdi.
- He said he would come again on the following day.
- Ertesi gün tekrar geleceğini söyledi.
- I think Tom will come, but I'm not sure.
- Bence Tom gelecek, ama emin değilim.
- I come home from work about seven every day.
- Her gün yaklaşık yedide işten eve gelirim.
- Tom called Mary and asked her to come over.
- Tom Mary'yi aradı ve gelmesini istedi.
- Will he come this evening?
- O bu akşam gelecek mi?
- I'm afraid he cannot come.
- Maalesef o gelemez.
- We come in peace.
- Barış içinde geliyoruz.
- He came here again.
- Buraya tekrar geldi.
- Tom came over yesterday with one of his friends.
- Tom dün arkadaşlarından biri ile geldi.
- Are you sure that Tom will come?
- Tom'un geleceğinden emin misin?
- May comes after April.
- Nisan ayından sonra Mayıs gelir.
- I didn't expect that to come from you.
- Bunun senden gelmesini beklemiyordum.
- I asked Tom to come over.
- Tom'a gelmesini söyledim.
- He will come sooner or later.
- O, önünde ya da sonunda gelecektir.
- Tom hasn't come home yet, has he?
- Tom henüz eve gelmedi, değil mi?
- Tom can come with you if he wants to.
- Tom isterse seninle gelebilir.
- I came here to see how you're doing.
- Buraya nasıl olduğunu görmeye geldim.
- I'm not sure when Tom will come.
- Tom'un ne zaman geleceğinden emin değilim.
- She wrote to me that I should come immediately.
- Bana derhal gelmem gerektiğini yazdı.
- Unfortunately, she didn't come.
- Maalesef gelmedi.
- Tom wanted Mary to come over.
- Tom, Mary'nin gelmesini istedi.
- I hope you'll come.
- Umarım gelirsin.
- Tom doesn't come here very much.
- Tom buraya çok fazla gelmiyor.
- I was worried you wouldn't come.
- Gelmeyeceğinden endişelendim.
- She came home just now.
- O az önce eve geldi.
- There came a man who was sent from God; his name was John.
- Tanrı tarafından gönderilen bir adam geldi; adı John'du.
- She came home very late.
- O çok geç eve geldi.
- My father usually comes home at seven.
- Babam genellikle eve yedide gelir.
- Tom came home fairly late last night.
- Tom dün gece eve oldukça geç geldi.
- He is sure that he will come.
- Onun geleceğinden emin.
- We waited a long time, but Tom never came.
- Uzun süre bekledik ama Tom hiç gelmedi.
- When will you come?
- Ne zaman geliyorsun?
- I'm afraid I can't come on Monday.
- Korkarım pazartesi günü gelemem.
- It appeared that war would come.
- Savaşın geleceği anlaşılıyordu.
- Tom finished what he was doing and then came over to talk to us.
- Tom yaptığı işi bitirdi ve bizimle konuşmak için yanımıza geldi.
- Tom says he'll come at once.
- Tom hemen geleceğini söyledi.
- The boy has come home.
- Çocuk eve geldi.
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
- Çocukluğumda buraya sık sık gelir, etrafa bakar ve düşünürdüm.
- Here comes another bus load of tourists.
- İşte bir otobüs dolusu turist daha geliyor.
- Do you come here every night?
- Buraya her gece gelir misin?
- He will by no means come.
- O, kesinlikle gelmez.
- He should come right away!
- Hemen gelmeli!
- Don't come to me with any excuses.
- Bana bahanelerle gelme.
- Why don't you come shopping with me?
- Neden benimle alışverişe gelmiyorsun?
- Tom hasn't come yet.
- Tom henüz gelmedi.
- It's strange that he hasn't come yet.
- Henüz gelmemiş olması garip.
- Have Tom and Mary ever come on time?
- Tom ve Mary hiç zamanında geldi mi?
- I'm planning to come.
- Gelmeyi planlıyorum.
- Are you surprised that I came?
- Geldiğime şaşırdın mı?
- I'd like to clean up my house before parents come back.
- Ailem gelmeden önce evimi temizlemek istiyorum.
- Buses in the country do not usually come on time.
- Taşrada otobüsler genellikle zamanında gelmez.
- I should've come sooner.
- Daha önce gelmeliydim.
- Tell her to come see me.
- Ona beni görmeye gelmesini söyle.
- Advice comes.
- Tavsiye gelir.
- I came here last week.
- Buraya geçen hafta geldim.
- I'm sure that Tom will come on time.
- Tom'un zamanında geleceğinden eminim.
- Who are you, how did you come here, and why?
- Sen kimsin, buraya nasıl ve neden geldin?
- The time has come.
- Vakit geldi.
- They may come.
- Gelebilirler.
- I doubt if Bob will come on time.
- Bob'un zamanında geleceğinden şüpheliyim.
- Tom doesn't need to come.
- Tom'un gelmesine gerek yok.
- I come when I can.
- Gelebildiğim zaman geliyorum.
- This came for you.
- Bu senin için geldi.
- Can you come and help me zip this up?
- Gelip fermuarımı çekmeme yardım eder misin?
- Let him come.
- Bırak gelsin.
- Let Tom come.
- Bırak Tom gelsin.
- No friends came.
- Hiç arkadaş gelmedi.
- Tom came at me with a knife.
- Tom bir bıçakla bana geldi.
- Tom asked Mary to come again.
- Tom Mary'den tekrar gelmesini istedi.
- He says he won't come.
- O gelmeyeceğini söylüyor.
- If he isn't sick, I think he will come.
- Eğer hasta değilse, sanırım gelecektir.
- She wrote to me that I should come immediately.
- Bana hemen gelmem gerektiğini yazdı.
- First off, I'd like you to come with me to a department store sale.
- Öncelikle, benimle bir mağaza satışına gelmenizi istiyorum.
- He'll come at quarter past three.
- Üçü çeyrek geçe gelecek.
- Why don't you come visit us?
- Niçin bizi ziyaret etmeye gelmiyorsun?
- No one ever came.
- Hiç kimse gelmedi.
- Here comes the good part.
- İyi kısmı geliyor.
- I really hope you can come.
- Umarım gelebilirsin.
- Tom doesn't come here as often as he used to.
- Tom buraya eskisi kadar sık gelmez.
- Do you often come here?
- Buraya sık sık gelir misin?
- She came all the way from New York to see me.
- New York'tan onca yolu beni görmek için geldi.
- He came home just in time for dinner.
- Akşam yemeği için eve tam zamanında geldi.
- Let's begin the discussion after he comes.
- O geldikten sonra tartışmaya başlayalım.
- I didn't come with Tom.
- Tom'la gelmedim.
- I don't know if he'll come.
- Onun gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- I will wait until she comes.
- O gelene kadar bekleyeceğim.
- We ought to be ready for whatever comes.
- Ne gelirse gelsin hazırlıklı olmalıyız.
- I don't think it's likely that Tom will come over this time of night.
- Tom'un gecenin bu saatinde geleceğini sanmıyorum.
- It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmeye ikna etmek neredeyse imkansız.
- Dan came for Julie at six.
- Dan, saat altıda Julie'yi almaya geldi.
- She could not come on account of illness.
- O, hastalık yüzünden gelemedi.
- He hasn't come home since he left last week.
- Geçen hafta gittiğinden beri eve gelmedi.
- You must not come into the kitchen.
- Mutfağa gelmemelisin.
- I'd like you to come work for me.
- Gelip benim için çalışmanı istiyorum.
- He was going to leave the house when she came.
- O geldiğinde evden ayrılacaktı.
- Dad came home a few minutes ago.
- Babam birkaç dakika önce eve geldi.
- Tom came three hours early.
- Tom üç saat erken geldi.
- If you don't behave, Santa won't come.
- Uslu durmazsan Noel Baba gelmeyecek.
- No one came up here.
- Hiç kimse buraya gelmedi.
- Come back inside.
- İçeri gelsene.
- I am persuading him to come.
- Gelmesi için onu ikna ediyorum.
- I begged Tom to come.
- Tom'a gelmesini rica etim.
- He agreed to come with me to Algeria.
- Benimle Cezayir'e gelmeyi kabul etti.
- What time did you come home?
- Eve ne zaman geldin?
- The police came.
- Polisler geldi.
- I didn't come here to argue.
- Buraya tartışmaya gelmedim.
- Are you sure you don't want to come with me to get a cup of coffee?
- Benimle kahve içmeye gelmek istemediğine emin misin?
- I'll tell Tom the truth when the time comes.
- Zamanı geldiğinde Tom'a gerçeği söyleyeceğim.
- My turn comes next.
- Daha sonra benim sıram gelir.
- After the entrée comes the main dish.
- Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.
- He came over and cooked dinner for me.
- Gelip benim için yemek pişirdi.
- I should've come here by bicycle.
- Buraya bisikletle gelmeliydim.
- I thought that you'd come.
- Geleceğini düşündüm.
- Don't you want to come?
- Sen gelmek istemiyor musun?
- I assumed you and Tom were planning to come.
- Senin ve Tom'un gelmeyi planladığınızı varsaydım.
- Has the mail come yet?
- Posta geldi mi?
- Sami was waiting for the cops to come.
- Sami polislerin gelmesini bekliyordu.
- Moonlight came through the windows.
- Pencerelerden ay ışığı geliyordu.
- If you can come, I will be very happy.
- Gelebilirsen çok mutlu olacağım.
- I didn't think you'd come.
- Geleceğini düşünmemiştim.
- He came, he saw, and he lost.
- Geldi, gördü ve kaybetti.
- Let's get out of here before the police come.
- Polis gelmeden buradan gidelim.
- A blush came over her face.
- Yüzüne bir kızarıklık geldi.
- She came home for the first time in five years.
- Beş yıl içinde ilk kez eve geldi.
- Tom came on Monday.
- Tom Pazartesi günü geldi.
- Let me know the days when you can come.
- Gelebileceğin günleri bana bildir.
- Tom comes here about three times a year.
- Tom buraya yılda yaklaşık üç kez gelir.
- Tom didn't want us to come.
- Tom gelmemizi istemedi.
- The new furniture came today.
- Yeni mobilyalar bugün geldi.
- Tom can come over to my house and practice on my piano if he wants to.
- Tom isterse evime gelip piyanomda çalışabilir.
- Why did he come with her?
- Neden onunla geldi?
- He came all the way to talk over a problem with me.
- Benimle bir sorunu konuşmak için onca yolu geldi.
- One of the students didn't come today.
- Öğrencilerden biri bugün gelmedi.
- Tom comes home almost every weekend.
- Tom neredeyse her hafta sonu eve gelir.
- He was ill, so he couldn't come.
- O hastaydı, o yüzden gelemedi.
- Tom is likely to come.
- Tom'un gelmesi muhtemel.
- Maybe Jane will come.
- Belki Jane gelecektir.
- Miela started to cry when her teachers came.
- Miela öğretmen geldiğinde ağlamaya başladı.
- I think Tom won't come.
- Sanırım Tom gelmeyecek.
- Tom hardly comes here anymore.
- Tom artık buraya neredeyse hiç gelmiyor.
- He should come.
- O gelmeli.
- I wonder whether Tom will come tonight or not.
- Tom'un bu gece gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.
- Would you like to come inside for a minute?
- Bir dakikalığına içeri gelmek ister misiniz?
- Please don't come any closer.
- Lütfen daha yakına gelme.
- An old man came up and shook Lincoln's hand.
- Yaşlı bir adam geldi ve Lincoln'ün elini sıktı.
- Here comes Tom now.
- İşte Tom şimdi geliyor.
- I thought you didn't want to come.
- Gelmek istemediğini sanıyordum.
- No one will come.
- Kimse gelmeyecek.
- Why did Tom come with Mary?
- Tom neden Mary ile geldi?
- I was having a very good time, when the sad news came.
- Üzücü haber geldiğinde çok iyi vakit geçiriyordum.
- Why didn't Tom come himself?
- Neden Tom kendisi gelmedi?
- You didn't have to come to me.
- Bana gelmek zorunda değildin.
- Why didn't you come into work yesterday?
- Dün niçin işe gelmedin?
- I asked Tom to come.
- Tom'dan gelmesini istedim.
- Tom is waiting for Mary to come.
- Tom, Mary'nin gelmesini bekliyor.
- He couldn't come because he was ill.
- Gelemedi çünkü hastaydı.
- When wisdom comes, hair goes!
- Bilgelik geldiğinde, saç gider!
- There'll come a day when you'll regret it.
- Pişman olacağın bir gün gelecek.
- He will come home in a few days.
- Birkaç gün içinde eve gelecek.
- Steve did not come home.
- Steve eve gelmedi.
- I went to market after he came home.
- O eve geldikten sonra markete gittim.
- He just came back home now.
- O az önce eve geldi.
- I tried to persuade Tom to come home.
- Tom'u eve gelmesi için ikna etmeye çalıştım.
- Did Tom come home last night?
- Tom dün gece eve geldi mi?
- Tom won't come, will he?
- Tom gelmeyecek, değil mi?
- Tom didn't come, did he?
- Tom gelmedi, değil mi?
- My sisters were cooking when I came home.
- Ben eve geldiğimde kız kardeşlerim yemek yapıyordu.
- I can't go until he comes.
- O gelene kadar gidemem.
- If he doesn't come, we won't go.
- O gelmezse, biz de gitmeyiz.
- I walked first, and he came behind.
- Önce ben yürüdüm, o arkadan geldi.
- Hasn't Tom come home yet?
- Tom henüz eve gelmedi mi?
- If students don't come, the lesson doesn't start.
- Öğrenciler gelmezse, ders başlamaz.
- Let's do it when he comes.
- O geldiğinde onu yapalım.
- If someone comes looking for me, would you please tell them that I'm not in?
- Birileri beni aramaya gelirse, lütfen onlara içeride olmadığımı söyler misiniz?
- I knew that Tom wouldn't come.
- Tom'un gelmeyeceğini biliyordum.
- I don't care who comes.
- Kimin geldiği umrumda değil.
- Had you come a little earlier, you could have met her.
- Biraz daha erken gelseydiniz, onunla tanışabilirdiniz.
- Tom promised me he'd come, but he didn't.
- Tom geleceğine söz vermişti ama gelmedi.
- Tom came with his dog.
- Tom köpeğiyle geldi.
- I came here to talk to him.
- Buraya onunla konuşmaya geldim.
- Why don't you come out here and look for yourself?
- Sen neden dışarı buraya gelip kendin için bakmıyorsun?
- Tell him to come see me.
- Ona beni görmeye gelmesini söyle.
- Tom wanted to know why Mary didn't want to come.
- Tom, Mary'nin neden gelmek istemediğini bilmek istedi.
- Is it OK to come tomorrow, too?
- Yarın da gelebilir miyim?
- It's not clear when he came here.
- Onun buraya ne zaman geldiği kesin değil.
- No more than 50 people came.
- En fazla 50 kişi geldi.
- Do you come here often?
- Buraya sık sık gelir misin?
- Tom himself asked us to come.
- Gelmemizi Tom kendisi istedi.
- The police came as soon as they heard the gunfire.
- Polis, silah sesini duyar duymaz geldi.
- When it's necessary, you can come to me.
- Gerektiğinde bana gelebilirsin.
- Why did you come here today?
- Bugün buraya neden geldin?
- It is a pity that he can't come.
- Ne yazık ki o gelemiyor.
- Here comes the enemy.
- İşte düşman geliyor.
- Mary came home from school in tears because her friends had teased her.
- Mary okuldan eve gözyaşları içinde geldi çünkü arkadaşları onunla alay etmişti.
- When did your dad come home?
- Baban ne zaman eve geldi?
- Can I come with you?
- Sizinle gelebilir miyim?
- You might want to come over and play poker with me and my friends next Friday evening.
- Gelecek Cuma akşamı gelip ben ve arkadaşlarımla poker oynamak isteyebilirsin.
- No one came except Tom.
- Tom hariç hiç kimse gelmedi.
- Will he come this evening?
- Bu akşam gelecek mi?
- What a pity it is that you can't come!
- Gelemiyor olmanız ne kötü!
- I was already thinking you would not come.
- Zaten gelmeyeceğini düşünüyordum.
- I seldom come here anymore.
- Artık buraya nadiren geliyorum.
- Why did you come here?
- Buraya neden geldin?
- I tried to convince Tom to come home.
- Tom'u eve gelmesi için ikna etmeye çalıştım.
- Tom said he'd be disappointed if we couldn't come.
- Tom, eğer gelemezsek hayal kırıklığına uğrayacağını söyledi.
- I might be able to come and pick you up.
- Gelip seni alabilirim.
- Tom came at six sharp.
- Tom tam altıda geldi.
- When will you come home?
- Eve ne zaman geleceksin?
- I wouldn't dare come and visit you now.
- Şimdi gelip seni ziyaret etmeye cesaret edemem.
- Spring is over and summer has come.
- Bahar bitti ve yaz geldi.
- You didn't have to come.
- Gelmene gerek yoktu.
- I've told them all to come.
- Ben onların hepsine gelmesini söyledim.
- Because he's sick, he can't come.
- Hasta olduğu için gelemiyor.
- She came alone.
- O tek başına geldi.
- I came here to discuss a personal problem with you.
- Buraya sizinle kişisel bir sorunumu konuşmaya geldim.
- Tom wanted me to come get him.
- Tom gelip onu almamı istedi.
- Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above.
- Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve tüm yaşamları boyunca yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.
- I can't wait for tomorrow to come.
- Yarının gelmesi için sabırsızlanıyorum.
- Would it be OK if Tom came, too?
- Tom da gelse sorun olur mu?
- We'd be happy if you could come.
- Gelebilirsen mutlu oluruz.
- What if you gave a speech and nobody came?
- Ya bir konuşma yapsan ve kimse gelmese?
- Tom has just come home.
- Tom az önce eve geldi.
- It appeared that war would come.
- Savaşın geleceği belliydi.
- The time will come when she will regret what she has said.
- Onun ne söylediğine pişman olacağı zaman gelecektir.
- I'll have to fire you if you come late so often.
- Bu kadar sık geç gelirsen, seni kovmak zorunda kalırım.
- Do you want to come over for dinner tonight?
- Bu gece akşam yemeği için gelmek ister misin?
- Tom is waiting for Mary to come home.
- Tom, Mary'nin eve gelmesini bekliyor.
- I'm planning to come.
- Ben gelmeyi planlıyorum.
- He has to come.
- O gelmek zorunda.
- The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
- On what business did you come here?
- Ne iş için geldin buraya?
- Tom didn't really have to come into the office today.
- Tom'un bugün ofise gelmesine gerek yoktu.
- I just came here to congratulate you.
- Buraya sadece seni tebrik etmeye geldim.
- Do you want me to wait until you come for me?
- Benim için gelene kadar beklememi mi istiyorsun?
- May I come and see you now?
- Şimdi gelip sizi görebilir miyim.
- I had almost finished my work when she came.
- O, geldiğinde neredeyse işimi bitirmiştim.
- Would you like to come along?
- Gelmek ister misin?
- Tom won't come today.
- Tom bugün gelmeyecek.
- Don't come into the kitchen.
- Mutfaktan içeri gelme.
- I wonder when Jane will come next time.
- Jane'in bir dahaki sefere ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- I hope that John will come.
- Umarım John gelir.
- He may come today.
- Bugün gelebilir.
- Bill came all the way from Florida.
- Bill Florida'dan buraya kadar geldi.
- I don't want him to come.
- Onun gelmesini istemiyorum.
- Tom might come home for a few days.
- Tom birkaç günlüğüne eve gelebilir.
- He came too fast.
- O çok hızlı geldi.
- Tom came up with a better idea.
- Tom'un aklına daha iyi bir fikir geldi.
- I think Tom will come again.
- Bence Tom yine gelecek.
- I thought you would never come here.
- Buraya hiç gelmeyeceğini düşünmüştüm.
- I think she won't come.
- Sanırım o gelmeyecek?
- When did you come?
- Sen ne zaman geldin?
- Sami always wanted Layla to come over.
- Sami her zaman Layla'nın gelmesini isterdi.
- Tom was expecting Mary to come by herself.
- Tom, Mary'nin tek başına gelmesini bekliyordu.
- The time will come when you will regret it.
- Pişman olacağın zaman gelecek.
- Your time will come soon.
- Senin zamanın da yakında gelecek.
- A time will come when you will regret your action.
- Yaptığına pişman olacağın bir zaman gelecek.
- I sure hope you'll come again.
- Umarım yine gelirsiniz.
- Tom used to come over all the time and hang out with us.
- Tom her zaman bize gelir ve bizimle takılırdı.
- Tom isn't sure whether he can come tonight.
- Tom bu gece gelip gelmeyeceğinden emin değil.
- I'll come and see you later.
- Daha sonra gelirim ve görüşürüz.
- Bad comes.
- Kötülükler gelir.
- Tom came home covered with mud.
- Tom eve çamur içinde geldi.
- Would you like to come?
- Gelmek ister misiniz?
- What time did I tell you to come?
- Sana saat kaçta gelmeni söyledim?
- His father will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
- Tom couldn't come today because he's sick.
- Tom hasta olduğu için bugün gelemedi.
- He came here ten minutes ago.
- Buraya on dakika önce geldi.
- There's an eighty to ninety percent chance that Jane will come.
- Jane büyük bir olasılıkla gelecek.
- I would like you to come with me.
- Benimle birlikte gelmeni istiyorum.
- I invite anyone, who wants to come.
- Gelmek isteyen herkesi davet ediyorum.
- He came even though the weather was bad.
- Hava kötü olduğu halde geldi.
- I came here with her.
- Buraya onunla geldim.
- Tom was sick, so he couldn't come.
- Tom hastaydı, bu yüzden gelemedi.
- Can anybody come with me to a Lady Gaga concert?
- Biri benimle Lady Gaga konserine gelebilir mi?
- Tom knew Mary would come.
- Tom Mary'nin geleceğini biliyordu.
- He has made a promise to come again.
- Tekrar gelmek için söz verdi.
- It came for me.
- O benim için geldi.
- He came at 3 o'clock in the afternoon.
- O öğleden sonra saat 3'te geldi.
- Tom came here to ask us to help him.
- Tom buraya bizden yardım istemek için geldi.
- The man decided to wait at the station until his wife came.
- Adam, karısı gelene kadar terminalde beklemeye karar verdi.
- Let us come aboard.
- Bırakın gemiye gelelim.
- You should come work for me.
- Gelip benim için çalışmalısın.
- You should come soon.
- Yakında gelmelisiniz.
- The customer did not come.
- Müşteri gelmedi.
- Tom didn't come home again last night.
- Tom dün gece yine eve gelmedi.
- What will come?
- Ne gelecek?
- I wonder if he will come.
- Gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.
- We'll have a lot more fun if Tom comes, too.
- Tom da gelirse daha çok eğleniriz.
- I didn't expect that Mary would come so soon.
- Mary'nin bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum.
- Tom can come, too.
- Tom da gelebilir.
- I couldn't be sure that Tom would come.
- Tom'un geleceğinden emin olamadım.
- Tom didn't come and neither did Jane.
- Tom gelmedi ve Jane de gelmedi.
- Tom came into the classroom and sat at his desk.
- Tom sınıfa geldi ve sırasına oturdu.
- I wanted to come.
- Ben gelmek istedim.
- Tom comes around now and then.
- Tom ara sıra gelir.
- Let's do it when he comes.
- Geldiğinde yapalım.
- Tom waited until Mary came.
- Tom, Mary gelene kadar bekledi.
- He came all the way from Kyushu to see the Mona Lisa.
- O, Kyushu'dan tüm yolu Mona Lisa'yı görmek için geldi.
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat altıdan beri bekliyordum ve yine de sıram gelmedi.
- I came here looking for evidence.
- Buraya kanıt aramaya geldim.
- I know you want to come home.
- Eve gelmek istediğinizi biliyorum.
- Tom hardly ever comes here anymore.
- Tom artık buraya neredeyse hiç gelmiyor.
- When he comes, we'll begin.
- O geldiğinde biz başlayacağız.
- The bus doesn't always come on time.
- Otobüs her zaman zamanında gelmez.
- Tom came over while you were asleep.
- Sen uyurken Tom geldi.
- Fred often comes late for class.
- Fred, sık sık sınıfa geç geliyor.
- The woman that called yesterday has already come.
- Dün arayan kadın çoktan geldi.
- I thought he would come alone.
- Yalnız geleceğini düşünmüştüm.
- My father will come home at seven.
- Babam yedide eve gelecek.
- I don't think that she will come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- Can I come backstage?
- Sahne arkasına gelebilir miyim?
- Perhaps I might come with you.
- Belki seninle gelebilirim.
- Possibly she will not come.
- Muhtemelen o gelmeyecek.
- I knew you'd come home.
- Eve geleceğini biliyordum.
- Tom is waiting for Mary to come.
- Tom Mary'nin gelmesini bekliyor.
- We came here to enjoy ourselves.
- Buraya eğlenmeye geldik.
- He came home three hours later.
- O, eve üç saat sonra geldi.
- He hasn't been able to come because he is sick.
- Hasta olduğu için gelemedi.
- They've decided not to come.
- Onlar gelmemeye karar verdi.
- Tom came home very tired this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra eve çok yorgun geldi.
- Tom came late.
- Tom geç geldi.
- I had to beg my friends to come.
- Gelsinler diye arkadaşlarıma yalvarmak zorunda kaldım.
- Why don't you come dancing with me?
- Niçin benimle dans etmeye gelmiyorsun?
- That's why I came late.
- Bu yüzden geç geldim.
- I wish she could have come.
- Keşke gelebilseydi.
- Can you come up here for a minute?
- Bir dakikalığına buraya gelebilir misin?
- I didn't come here for them.
- Buraya onlar için gelmedim.
- I'm sure Tom was just too busy to come.
- Eminim Tom gelemeyecek kadar meşguldü.
- Everyone but Jim came.
- Jim'in dışında herkes geldi.
- Do you come?
- Geliyor musunuz?
- When he comes, we'll begin.
- Geldiğinde başlayacağız.
- I've come a long way.
- Uzun bir yoldan geldim.
- I wonder why Tom came at a time like this.
- Tom'un böyle bir zamanda neden geldiğini merak ediyorum.
- I'd like to come home now.
- Artık eve gelmek istiyorum.
- Why not come along with us?
- Neden bizimle gelmiyorsun?
- He comes on strong.
- Güçlü geliyor.
- Will you let me know when he comes?
- Geldiğinde bana haber verir misin?
- Tom wants to come first.
- Tom önce gelmek istiyor.
- When Dad came home, I was watching TV.
- Babam eve geldiğinde, TV izliyordum.
- I asked her to come.
- Onun gelmesini istedim.
- We asked him to come again.
- Ondan tekrar gelmesini istedik.
- I've been trying to make an effort to come here more often.
- Buraya daha sık gelmek için çaba sarf ediyorum.
- No sooner had Helen come home than she fell sick.
- Helen eve gelir gelmez hastalandı.
- Tom hopes Mary can come over to his house this afternoon.
- Tom, Mary'nin bu öğleden sonra evine gelebileceğini umuyor.
- I'd come here again.
- Buraya yine gelirim.
- I came here a lot when I was a kid.
- Çocukken buraya çok gelirdim.
- After a while, he came.
- Bir süre sonra geldi.
- They didn't come in spite of my orders.
- Emirlerime rağmen gelmediler.
- That old man was sound asleep when the bear came.
- Ayı geldiğinde o yaşlı adam mışıl mışıl uyuyordu.
- I hope Tom comes on Monday.
- Umarım Tom Pazartesi günü gelir.
- It's very unlikely Tom will want to come.
- Tom'un gelmek istemesi pek olası değil.
- I want to come with you.
- Seninle gelmek istiyorum.
- That George will come is certain.
- George'un geleceği kesin.
- I don't know whether he'll come or not.
- Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- He came home exactly at ten.
- Eve tam onda geldi.
- I don't often come here anymore.
- Artık buraya sık sık gelmiyorum.
- I come for you!
- Senin için geldim!
- She would willingly come but she was on vacation.
- Seve seve gelirdi fakat tatildeydi.
- Tom just came home today.
- Tom bugün eve geldi.
- I don't think he'll come.
- Onun geleceğini sanmam.
- I'm unlikely to come by myself.
- Muhtemelen tek başıma gelmeyeceğim.
- Would you like to come eat at our house?
- Gelip bizde yemek yemek ister misin?
- Be sure to come at 3.
- Saat 3'te gelmeyi unutma.
- I'm sorry that I can't come today.
- Bugün gelemeyeceğim için üzgünüm.
- I may not come.
- Gelmeyebilirim.
- I can't figure out why she didn't come.
- Neden gelmediğini anlayamıyorum.
- He will come provided that he is well enough.
- O yeterince iyi olması koşuluyla gelecektir.
- I can come at three.
- Üçte gelebilirim.
- Would you like to come out with me?
- Benimle dışarı gelmek ister misin?
- A stranger came up and asked me the way to the hospital.
- Bir yabancı geldi ve bana hastanenin yolunu sordu.
- I have just come here.
- Buraya az önce geldim.
- If he has time, he will come.
- Eğer zamanı olursa, o gelir.
- Cold winter came on.
- Soğuk kış geldi.
- I do hope you'll come again.
- Umarım tekrar gelirsiniz.
- He came home at six.
- Altıda eve geldi.
- Liisa came too late.
- Liisa çok geç geldi.
- Tom usually comes here on Mondays.
- Tom buraya genellikle pazartesi günleri gelir.
- You can come visit me whenever you like.
- Ne zaman istersen beni ziyarete gelebilirsin.
- Everything came at once.
- Her şey üst üste geldi.
- Must I come home now?
- Şimdi eve gelmeli miyim?
- He came and had dinner with us.
- O, geldi ve bizimle birlikte akşam yemeği yedi.
- How did he come?
- O, nasıl geldi?
- Tom and Mary were sitting together on the couch when I came into the room.
- Odaya geldiğimde Tom ve Mary kanepede birlikte oturuyorlardı.
- Do you know when she will come?
- Ne zaman geleceğini biliyor musun?
- I got the idea that he would come by himself.
- Tek başına geleceğini düşünmüştüm.
- He came even though the weather was bad.
- O, hava kötü olmasına rağmen geldi.
- We'll come as soon as we can.
- Elimizden geldiğince çabuk geleceğiz.
- Tom will come on October 20th.
- Tom 20 Ekim'de gelecek.
- We came here with Tom.
- Buraya Tom'la geldik.
- Please call me before you come.
- Lütfen gelmeden önce beni ara.
- If you cannot come, I'll eat alone.
- Eğer gelemezsen, yalnız yiyeceğim.
- Will anybody else come?
- Başka biri gelecek mi?
- I could come back later.
- Daha sonra yine gelebilirim.
- Tom will come if he's free this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra boşsa gelecek.
- I don't doubt but that he will come.
- Onun geleceğinden şüphem yok.
- She got all flustered when the boy she likes came over to talk to her.
- Hoşlandığı çocuk onunla konuşmak için yanına geldiğinde çok telaşlandı.
- Do you think Tom would mind if I came with you guys?
- Tom'un sizinle gelmemi sorun edeceğini düşünüyor musunuz arkadaşlar?
- I know my day will come.
- Günümün geleceğini biliyorum.
- Why didn't anyone come?
- Neden kimse gelmedi?
- I shouldn't have to ever come back here.
- Buraya bir daha gelmemeliyim.
- Please come into my room to help me.
- Lütfen odama gelip bana yardım edin.
- I'm sorry that you can't come this evening.
- Bu akşam gelemeyeceğin için üzgünüm.
- How often do the buses come?
- Otobüsler ne sıklıkta gelir?
- Tom came through the door.
- Tom kapıya geldi.
- Try not to come too late again tomorrow.
- Yarın çok geç gelmemeye çalışın.
- The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerildi.
- Ask Tom about it when he comes.
- Geldiğinde bunu Tom'a sor.
- I can't believe Tom didn't come.
- Tom'un gelmediğine inanamıyorum.
- I could come here more often if I wanted.
- İstesem buraya daha sık gelebilirim.
- I'll come if I have time.
- Zamanım olursa gelirim.
- You had to come yesterday.
- Sen dün gelmek zorundaydın.
- Is it possible for you to come?
- Gelmen mümkün mü?
- If by any chance he comes, give him this paper.
- Eğer bir ihtimal gelirse, ona bu kağıdı ver.
- Peter didn't come after all.
- Peter, yine de gelmedi.
- I doubt Tom will come.
- Tom'un geleceğinden şüpheliyim.
- I wonder why Tom came here today.
- Tom'un bugün buraya neden geldiğini merak ediyorum.
- Tom had just started to clean his room when Mary came over to visit.
- Mary ziyarete geldiğinde Tom odasını temizlemeye yeni başlamıştı.
- He came here before noon.
- O buraya öğleden önce geldi.
- Let him come.
- Onun gelmesine izin ver.
- No sooner had I hung up the phone than there came another call.
- Telefonu kapatır kapatmaz bir telefon daha geldi.
- It doesn't matter when you come.
- Ne zaman geldiğiniz önemli değil.
- Sami came for the weekend.
- Sami hafta sonu için gelmişti.
- She could not come because she was ill.
- Hasta olduğundan dolayı gelememiş.
- I begged Tom to come.
- Tom'a gelmesi için yalvardım.
- Unfortunately, help came too late.
- Ne yazık ki, yardım çok geç geldi.
- They came at an inconvenient time.
- Uygunsuz bir zamanda geldiler.
- The day will soon come when we can take a trip to Mars.
- Mars'a bir yolculuk edeceğimiz gün yakında gelecek.
- I want to come.
- Ben de gelmek istiyorum.
- We've come here to help.
- Buraya yardım etmek için geldik.
- I don't know if she will come.
- Onun gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- Can I come over later?
- Daha sonra gelebilir miyim?
- Tom didn't come home that night.
- Tom o gece eve gelmedi.
- I'm not sure when he'll come.
- Onun ne zaman geleceğinden emin değilim.
- I'll phone them tomorrow when I come home.
- Eve geldiğimde yarın onlara telefon edeceğim.
- Tom doesn't know when Mary is supposed to come.
- Tom Mary'nin ne zaman gelmesi gerektiğini bilmiyor.
- I came by to say hi.
- Merhaba demeye geldim.
- Whom are you going to come with?
- Kimle eve geleceksiniz?
- Since Liisa can't come, it will just be us three.
- Liisa gelemeyeceğine göre, sadece üçümüz olacağız.
- When will he come?
- O ne zaman gelecek?
- That's not what I came here for.
- Buraya bunun için gelmedim.
- Two boys came running out of the room.
- İki çocuk odadan dışarı koşarak geldi.
- I'm glad that you came.
- Geldiğine sevindim.
- We need to come up with a plan, and fast.
- Bir planla ve hızlı gelmemiz gerekiyor.
- Oh, here comes Chris.
- Ah, işte Chris geliyor.
- Tom came into the room, sobbing.
- Tom hıçkıra hıçkıra ağlayarak odaya geldi.
- Tom never thought he'd have to come back here again.
- Tom buraya tekrar gelmek zorunda kalacağını hiç düşünmedi.
- Since he didn't come, I didn't go either.
- O gelmeyince ben de gitmedim.
- Will Tom come with his wife, or alone?
- Tom karısıyla mı gelecek, yoksa yalnız mı?
- Here comes trouble.
- İşte bela geliyor.
- When will Mother come home?
- Annem ne zaman eve gelecek?
- No sooner had I hung up the phone than there came another call.
- Telefonu kapar kapamaz bir çağrı daha geldi.
- Let him come aboard.
- Gemiye gelsin.
- Tom is going to come live with me.
- Tom gelip benimle yaşayacak.
- I wonder if Tom can come.
- Tom'un gelip gelemeyeceğini merak ediyorum.
- How did you persuade Tom to come?
- Tom'u gelmeye nasıl ikna ettin?
- I've managed to persuade Tom to come.
- Tom'u gelmesi için ikna edebildim.
- Layla came with her grandmother.
- Leyla büyükannesi ile birlikte geldi.
- He might not come.
- O gelmeyebilir.
- A new day will come, and there will be food.
- Yeni bir gün gelecek ve yemek olacak.
- I thought that you'd come.
- Geleceğini düşünmüştüm.
- Tom wanted to come along with us.
- Tom bizimle gelmek istedi.
- Is there anyone we invited who hasn't come yet?
- Davet ettiğimiz ama daha gelmemiş olan var mı?
- It's an awful shame your wife couldn't come.
- Karınızın gelememesi çok yazık oldu.
- I had a dream that the police came and took you away.
- Rüyamda polisin gelip seni götürdüğünü gördüm.
- I want you to find out if Tom is planning to come here by himself.
- Tom'un buraya tek başına mı gelmeyi planladığını öğrenmeni istiyorum.
- Ann came downstairs.
- Ann aşağıya geldi.
- I can come at eleven o'clock.
- Saat 11'de gelebilirim.
- I came because I wanted to.
- İstediğim için geldim.
- He came into my room.
- Odama geldi.
- I'm afraid he cannot come.
- Gelemeyeceğinden korkuyorum.
- Things come and go.
- Bir şeyler gelir ve gider.
- I expect that Tom will eat before he comes.
- Gelmeden önce Tom'un yemek yiyeceğini umuyorum.
- Shortly after the accident, the police came.
- Kazadan hemen sonra polis geldi.
- How come you never told me you were from Boston?
- Boston'dan geldiğini nasıl söylemezsin?
- If by any chance it should rain, he won't come.
- Eğer bir ihtimal yağmur yağarsa, gelmeyecek.
- Why don't you come over for dinner tonight?
- Neden bu akşam yemeğe gelmiyorsun?
- Why don't they just come and get us?
- Neden gelip bizi almıyorlar?
- Don't do anything until I come.
- Ben gelene kadar bir şey yapma.
- I hope Tom comes as well.
- Umarım Tom da gelir.
- Do you still want to come?
- Hala gelmek istiyor musun?
- Can I come backstage?
- Kulise gelebilir miyim?
- Tom is expecting Mary to come.
- Tom, Mary'nin gelmesini bekliyor.
- It's quite likely that Jane will come.
- Jane'in gelmesi oldukça muhtemel.
- I think it'd be great if you could come.
- Sanırım gelebilirsen harika olur.
- Tom didn't come with us to Boston.
- Tom bizimle Boston'a gelmedi.
- Would you like me to come with you?
- Seninle gelmemi ister misin?
- I'm glad that you can come.
- Gelebildiğine sevindim.
- I don't know how many times we'll need to come here.
- Buraya daha kaç kez gelmemiz gerekecek bilmiyorum.
- He came here by way of Boston.
- Buraya Boston üzerinden geldi.
- It's strange that he hasn't come yet.
- Onun henüz gelmemiş olması tuhaf.
- The people come from there.
- İnsanlar oradan geliyorlar.
- Someone wants to come?
- Biri gelmek ister mi?
- Tom said I could come over.
- Tom gelebileceğimi söyledi.
- Did he come by bus or by train?
- O, otobüsle mi yoksa trenle mi geldi?
- Tom will soon come.
- Tom yakında gelecek.
- He will come.
- Gelecektir.
- Do you want to come eat at our house?
- Bizim evde yemek yemeye gelmek ister misin?
- How did you persuade Tom to come?
- Tom'u gelmesi için nasıl ikna ettin?
- Tom came here with Mary, didn't he?
- Tom buraya Mary'yle geldi, değil mi?
- She can come.
- O gelebilir.
- The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
- I don't know when he'll come here.
- Onun buraya ne zaman geleceğini bilmiyorum.
- I'm glad that you can come.
- Gelebilmene memnun oldum.
- Sami's parents came and picked him up.
- Sami'nin ailesi geldi ve onu aldı.
- I thought I told you not to come.
- Sana gelmemeni söylediğimi düşündüm.
- Do you want to come sit by me?
- Benimle oturmaya gelmek ister misin?
- He came by car.
- O araba ile geldi.
- I have come so that you can inform me.
- Bana bilgi verebilmen için geldim.
- Maybe I shouldn't have come.
- Belki de gelmemeliydim.
- Be sure to come here by five.
- Beşe kadar mutlaka gelmiş ol.
- Some came by bus, and the others - by train.
- Bazıları otobüsle, diğerleri trenle geldi.
- Can you remember when the first time you came here was?
- Buraya ilk ne zaman geldiğini hatırlıyor musun?
- Tom comes here about three times a year.
- Tom buraya yılda üç kez gelir.
- It's a pity that you couldn't come.
- Gelememeniz çok üzücü.
- If I had known that you were here, I would have come at once.
- Burada olduğunuzu bilseydim hemen gelirdim.
- You can come on Monday instead.
- Onun yerine pazartesi günü gelebilirsin.
- He came home at almost midnight.
- Neredeyse gece yarısı eve geldi.
- Sami comes at eight o'clock every night.
- Sami her gece saat sekizde geliyor.
- They all come here to buy food.
- Onların hepsi buraya yiyecek satın almak için geliyorlar.
- Why don't you come over to my place this evening?
- Neden bu akşam benim evime gelmiyorsun?
- I've come for Tom.
- Tom için geldim.
- Even though someone came, she still remained uneasy.
- Biri gelmesine rağmen hala huzursuzdu.
- Whenever you come, I'm ready.
- Ne zaman gelirsen ben hazırım.
- She came even though the weather was bad.
- Hava kötü olmasına rağmen geldi.
- My father usually comes home at six.
- Babam genellikle altıda eve gelir.
- Father has just come home.
- Babam eve yeni geldi.
- Tom needs to come.
- Tom'un gelmesi gerekiyor.
- They can come on Monday or Tuesday, but not on Wednesday or Thursday.
- Pazartesi veya Salı gelebilirler ama Çarşamba veya Perşembe gelemezler.
- Tom came over to my house for dinner yesterday.
- Tom dün akşam yemeği için evime geldi.
- I didn't know you'd come.
- Geleceğini bilmiyordum.
- The day will soon come when we will be able to predict earthquakes.
- Depremleri öngörebildiğimiz gün yakında gelecek.
- He has just come home.
- Eve yeni geldi.
- Tom often comes late.
- Tom sık sık geç gelir.
- Do you want me to just call Tom up and tell him that we can't come?
- Tom'u arayıp gelemeyeceğimizi söylememi ister misin?
- Tom told me I should come to you for help if I had any problems.
- Tom bana herhangi bir sorunum olursa yardım için sana gelmem gerektiğini söyledi.
- You do realise that I won't be able to come, don't you?
- Gelemeyeceğimin farkındasın, değil mi?
- You said the message came directly from Tom.
- Mesajın doğrudan Tom'dan geldiğini söylemiştin.
- Do you know why he couldn't come?
- Neden gelemediğini biliyor musun?
- Tom says he won't let you come home.
- Tom eve gelmene izin vermeyeceğini söylüyor.
- I'll ask him if he will come.
- Gelip gelmeyeceğini ona soracağım.
- Would you like us to come back later?
- Daha sonra gelmemizi ister misin?
- Tom and Mary have decided not to come.
- Tom ve Mary gelmemeye karar verdi.
- Tom came home pretty late last night.
- Tom dün gece eve oldukça geç geldi.
- Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
- I've written to Tom suggesting that he come stay with us this summer.
- Tom'a bu yaz bizimle kalmak için gelmesini öneren yazı yazdım.
- He did not come till noon.
- Öğlene kadar gelmedi.
- We're not sure we can come tonight.
- Bu gece gelebileceğimizden emin değiliz.
- Tom usually comes on time.
- Tom genellikle zamanında geliyor.
- It is doubtful whether he will come or not.
- Gelip gelmeyeceği şüpheli.
- I came here to talk business, not to chit-chat.
- Buraya iş konuşmaya geldim, çene çalmaya değil.
- I want to come and live here.
- Gelip burada yaşamak istiyorum.
- I'm glad you came today.
- Bugün geldiğine sevindim.
- Both of them said they would come.
- Onların ikisi de geleceğini söyledi.
- Tom and Mary were among the ones who didn't come.
- Tom ve Mary gelmeyenler arasındaydı.
- Did I come at a good time?
- İyi bir zamanda mı geldim?
- I can't believe I agreed to come with you.
- Seninle gelmeyi kabul ettiğime inanamıyorum.
- The test came back negative.
- Test negatif geldi.
- I can't come with you today.
- Bugün seninle gelemem.
- Some boys came into the classroom.
- Bazı erkek çocukları sınıfa geldi.
- Tom and I've decided not to come.
- Tom ve ben gelmemeye karar verdik.
- Is this the reason you didn't want me to come?
- Gelmemi istememenin nedeni bu mu?
- I don't come here that often.
- Buraya o kadar sık gelmiyorum.
- Tom says Mary never came home last night.
- Tom, dün gece Mary'nin eve hiç gelmediğini söylüyor.
- He told me that he could come on any day but Friday.
- Cuma hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- I came looking for you.
- Ben seni aramak için geldim.
- We're so glad you could come.
- Gelebildiğine çok sevindik.
- I don't know whether George will come or not.
- George'un gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- I'm glad you came over.
- Gelmene sevindim.
- His brother came home soon after.
- Kardeşi kısa süre sonra eve geldi.
- How did she come here?
- Buraya nasıl geldi?
- She did not come.
- O gelmedi.
- They came with bag and baggage.
- Onlar çanta ve bagajla geldiler.
- Ask him to wait till I come.
- Ben gelinceye kadar onun beklemesini iste.
- I thought you didn't want to come.
- Gelmek istemediğini düşündüm.
- He had just come home when I called.
- Ben aradığımda eve yeni gelmişti.
- I don't know when he'll come next time.
- Bir dahaki sefere ne zaman geleceğini bilmiyorum.
- Tom is waiting for someone to come.
- Tom birinin gelmesini bekliyor.
- Tom didn't come yesterday evening.
- Tom dün akşam gelmedi.
- Don't come whining to me.
- Bana sızlanmaya gelme.
- Is that why you came?
- Bu yüzden mi geldin?
- Please call before you come.
- Lütfen gelmeden önce arayın.
- I told them not to come today.
- Onlara bugün gelmemelerini söyledim.
- Come on, the bus is here.
- Hadi, otobüs geldi.
- Who asked us to come?
- Gelmemizi kim istedi?
- I came here almost thirty years ago.
- Ben buraya neredeyse otuz yıl önce geldim.
- I don't think anyone else will come.
- Başka kimsenin geleceğini sanmıyorum.
- Tom did come, but he didn't stay long.
- Tom geldi ama uzun kalmadı.
- I'll come at noon to pick you up.
- Öğlen gelip seni alacağım.
- The job comes with a lot of fringe benefits.
- İş bir çok yan haklarla birlikte gelmektedir.
- Tomorrow I don't want to come with you to see the soccer game, I want to go with Paolo to see a movie.
- Yarın seninle futbol maçına gelmek istemiyorum, Paolo ile sinemaya gitmek istiyorum.
- He failed to come on time.
- Zamanında gelemedi.
- You should come see this.
- Gelip bunu görmelisin.
- She came hoping to see you.
- Seni görmeyi umarak geldi.
- Duty should come before anything else.
- Görev başka her şeyden önce gelmeli.
- If you had come today, I would have given you a thousand francs.
- Bugün gelseydiniz, size bin frank verirdim.
- Tom came by himself.
- Tom kendisi geldi.
- The worst comes afterwards.
- En kötüsü sonra gelir.
- Mayuko came up with him.
- Mayuko onunla geldi.
- I came here to spend some time with you.
- Buraya seninle biraz vakit geçirmeye geldim.
- He always comes here at this time.
- Buraya hep bu saatlerde gelir.
- Does Tom often come here?
- Tom buraya sık sık gelir mi?
- Tom wanted Mary to come over for an early dinner.
- Tom, Mary'nin erken bir akşam yemeği için gelmesini istedi.
- He phoned her as soon as he came home.
- O eve gelir gelmez onu aradı.
- I don't think she'll come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- It's quite likely that Tom will come.
- Tom büyük ihtimalle gelecek.
- I'll get in touch with Jim and ask him to come over.
- Jim'le temasa geçip buraya gelmesini isteyeceğim.
- She had just come home when I called.
- Ben aradığımda o, henüz eve gelmişti.
- I don't know when he'll come, but when he does, he'll do his best.
- Onun ne zaman döneceğini bilmiyorum ama döndüğünde, elinden gelenin en iyisini yapacak.
- If you can't come, you should let me know ahead of time.
- Eğer gelemeyecekseniz, bana önceden haber vermelisiniz.
- Tom usually comes home after midnight.
- Tom genellikle gece yarısından sonra eve gelir.
- How did I come here?
- Buraya nasıl geldim?
- It's a shame Tom couldn't come, too.
- Tom'un da gelememesi çok yazık.
- Let's start after he comes home.
- O, eve geldikten sonra başlayalım.
- Tom begged me to come.
- Tom gelmem için yalvardı.
- Would you like to come over to my house?
- Evime gelmek ister misin?
- I came here to meet you.
- Buraya seninle buluşmaya geldim.
- He could not come because of his serious illness.
- O, ciddi hastalığı nedeniyle gelemedi.
- Three people came.
- Üç kişi geldi.
- I don't want her to come.
- Onun gelmesini istemiyorum.
- If Tom comes, please let me know.
- Tom gelirse, lütfen bana haber ver.
- I doubt if Tom will come on time.
- Tom'un vaktinde geleceğini sanmıyorum.
- To the best of my knowledge, he will not come.
- Bildiğim kadarıyla, gelmeyecek.
- You have to come quickly.
- Çabuk gelmelisin.
- Ask him whether he comes.
- Gelip gelmediğini sor.
- He ought to have come by now.
- Şimdiye kadar gelmeliydi.
- Tom told me that he would like me to come over tomorrow afternoon.
- Tom bana yarın öğleden sonra gelmemi istediğini söyledi.
- I don't know when he'll come again.
- Tekrar ne zaman geleceğini bilmiyorum.
- If Tom comes, please tell me.
- Tom gelirse lütfen bana söyle.
- We've come a long way to find you.
- Sizi bulmak için uzun bir yol geldik.
- I want to come and see you.
- Gelip seni görmek istiyorum.
- When I came home, my father had already been there.
- Eve geldiğimde, babam çoktan oradaydı.
- When I came, he was out.
- Ben geldiğimde dışarıdaydı.
- How did he come here?
- Buraya nasıl geldi?
- You shouldn't have come.
- Gelmemeliydiniz.
- Tom came here to help us fill out these forms.
- Tom bu formları doldurmamıza yardım etmek için geldi.
- He never came.
- O hiç gelmedi.
- He failed to come on time.
- O zamanında gelmeyi başaramadı.
- Tom came home filthy.
- Tom eve kirli geldi.
- Tom has come a long ways.
- Tom uzun bir yoldan geldi.
- Tom will come later.
- Tom sonra gelecek.
- You need to come home.
- Eve gelmen lazım.
- It's very unlikely Tom will want to come.
- Tom'un gelmek isteyeceği pek olası değil.
- When does she come home again?
- O, tekrar ne zaman eve gelecek?
- Her father will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, çok meşgul.
- I invited twelve people to my party, but one person could not come.
- Partime on iki kişiyi davet ettim ama bir kişi gelemedi.
- I didn't tell them to come.
- Onlara gelmelerini ben söylemedim.
- On what business did you come here?
- Buraya hangi iş için geldin?
- He is supposed to come here at 9 p.m.
- Buraya akşam 9'da gelmesi gerekiyor.
- Tom said that he would come.
- Tom geleceğini söyledi.
- We didn't come.
- Biz gelmedik.
- Tom doesn't know whether Mary will come or not.
- Tom, Mary gelir mi gelmez mi bilmiyor.
- What should we do if he happens to come late?
- Geç gelirse ne yapmalıyız?
- I didn't expect you to come today.
- Bugün gelmeni beklemiyordum.
- He came yesterday to see you.
- Dün seni görmeye geldi.
- Tom will certainly come.
- Tom kesinlikle gelecektir.
- I've come for them.
- Ben onlar için geldim.
- If Tom hadn't invited me, I wouldn't have come.
- Eğer Tom beni davet etmeseydi gelmezdim.
- If it should rain, he will not come.
- Yağmur yağarsa o gelmeyecek.
- He's likely to come.
- Gelmesi muhtemel.
Show More (1673)
|
|
- Jesse, come down here, please.
- Jesse, aşağı gel lütfen.
- Dilg, come down.
- Dilg, aşağı gel.
- Come daughter, come down.
- Gel kızım, aşağı in.
- Well, then come down for breakfast.
- O zaman kahvaltı için aşağı gel.
- Monty, come down here!
- Monty, buraya gel!
- We both have to lift it at the same time, come down I'm telling you!
- İkimizin de aynı anda kaldırması lazım, aşağı gel diyorum!
- Max, if you want to talk to me, come down here, I'm busy.
- Max, benimle konuşmak istiyorsan aşağı gel, meşgulüm.
- All right, Thomas, come down.
- Tamam, Thomas, aşağı gel.
- Joplin come down and see Jesse.
- Joplin, aşağı gel, Jesse'ye bak.
- Take two minutes and come down.
- İki dakikanı ayır ve aşağı gel.
- Muchachos, come down.
- Beyler, aşağı gel.
- All right, since you're staying, come here.
- Pekala, madem kalıyorsun, gel benimle.
- Please, come down.
- Lütfen, aşağı gel.
- Archie, come down here and walk Pluto.
- Archie aşağıya gel ve Pluto'yu gezdir.
- Hurry and come down!
- Acele et ve aşağıya gel!
- Jenny, come down.
- Jenny, aşağı gel.
- All right, Thomas, come down.
- Pekala, Thomas, aşağıya gel.
- She is working too hard, give her moral support by coming.
- Çok fazla çalışıyor, gel de ona moral ver.
- Come down and get it!
- Aşağı gel ve al!
- Come Ozren, come down, and let's go look for them.
- Gel Ozren, aşağı gel, gidip onlara bir bakalım.
- Mary, come down here.
- Mary, buraya gel.
- Korra, come down here, please.
- Korra, buraya gel lütfen.
- Come and see me so that you may know Moses.
- Musa'yı anlamak için gel beni gör.
- Simi, come down, quick!
- Simi, aşağı gel, çabuk!
- Kid, come down here.
- Ufaklık, aşağıya gel.
- Get off and come down now.
- İn ve hemen aşağı gel.
- Yes, come down and eat.
- Evet, aşağı gel ve ye.
- At that time, Sir, just come down and tell me.
- O zaman, Bayım, aşağı gel ve bana söyle.
- Come Ozren, come down, and let's go look for them.
- Gel Ozren, aşağı in ve gidip onları arayalım.
- Victor, come down!
- Victor, aşağı gel!
- Come down with me and talk to Mr. Williams.
- Benimle aşağı gel ve Bay Williams'la konuş.
- Come down here to help a friend.
- Bir arkadaşına yardım etmek için aşağı gel.
- Well, then come down for breakfast.
- O zaman kahvaltı için aşağıya gel.
- Maya, come down!
- Maya, aşağı gel!
- Honey, no, please come down.
- Tatlım, hayır, lütfen aşağı gel.
- Francesca, come down!
- Francesca, aşağı gel!
- Lane, come down for your snack.
- Lane, aşağı gel, bir şeyler atıştır.
- Eva, come down.
- Eva, aşağı gel.
- Galardonne will show you to your room, so please come down when you're ready.
- Galardonne sana odanı gösterecek, hazır olduğunda lütfen aşağı gel.
- I want to talk to you; come down.
- Seninle konuşmak istiyorum, aşağı gel.
- Give me a break, come down!
- Bana bir müsaade et, aşağı gel!
- Come down and see me later.
- Daha sonra aşağıya gel ve beni gör.
- Come swim with me.
- Gel benimle yüz.
- Come along with me and go fishing.
- Benime gel ve balık tutmaya git.
- Come give mommy a kiss.
- Gel annene bir öpücük ver.
- Come downtown with us.
- Bizimle çarşıya gel.
- Please come home sometimes.
- Bazen eve gel lütfen.
- Come see me after work.
- İşten sonra beni görmeye gel.
- Come a bit closer.
- Biraz daha yakına gel.
- Come and stay with us in Boston.
- Gel ve Boston'da bizimle kal.
- Come talk with me.
- Benimle konuşmaya gel.
- Get dressed and come downstairs.
- Giyin ve aşağı gel.
- Come, we'll talk outside.
- Gel, dışarıda konuşacağız.
- Come visit us!
- Bizi ziyarete gel!
- Come over and help out.
- Gel de yardım et.
- Come meet Tom.
- Gel Tom'la tanış.
- Come, eat the fruits in the kitchen.
- Gel, mutfaktaki meyveleri ye.
- Come inside because it's cold outside.
- İçeri gel çünkü dışarısı soğuk.
- Come and see us tomorrow.
- Yarın gel ve bizi gör.
- Please come hungry.
- Lütfen aç gel.
- Come home before dark.
- Karanlık olmadan eve gel.
- Come, let me show you around.
- Gel, sana etrafı göstereyim.
- Come with me!
- Yanımda gel!
- Come on up, Tom.
- Yukarı gel, Tom.
- Come and have a look at this.
- Gel ve buna bir göz at.
- Come and have some.
- Gel ve biraz al.
- Come and help me.
- Gel ve bana yardım et.
- Come out and talk to me, Tom.
- Dışarı gel ve benimle konuş, Tom.
- Come and join us.
- Gel ve bize katıl.
- Come back later.
- Daha sonra gel.
- Either come in or go out.
- Ya içeri gel ya da dışarı git.
- Come home right away.
- Hemen eve gel.
- Come and see me any time you like.
- İstediğin zaman beni görmeye gel.
- Please come home with me.
- Lütfen benimle eve gel.
- Come over later.
- Sonra gel.
- Come downstairs.
- Aşağıya gel.
- Come downstairs as soon as possible.
- Mümkün olduğunca çabuk aşağıya gel.
- Come soon or there won't be any food left.
- Çabuk gel yoksa hiç yemek kalmayacak.
- Please come on Monday.
- Lütfen pazartesi gel.
- Come and let us surprise you.
- Gel de sana sürpriz yapalım.
- Please come to my office.
- Lütfen ofisime gel.
- Come on up to my office.
- Büroma kadar gel.
- Come any time after nine.
- Dokuzdan sonra herhangi bir zamanda gel.
- Come and see me at eleven o'clock.
- Gel ve saat on birde beni gör.
- Come and eat your supper.
- Gel ve yemeğini ye.
- Come along with me and go fishing.
- Benimle gel ve balığa çık.
- Come and drop by!
- Gel ve uğra!
- Come with us to the Bohemian forests!
- Bizimle Bohemya ormanlarına gel!
- Come into the room after me.
- Benden sonra odaya gel.
- Come by around three.
- Üç gibi gel.
- Come and look at this!
- Gel de şuna bak!
- Come and see me at eleven o'clock.
- Saat 11'de gel ve beni gör.
- Come and look for yourself.
- Gel ve kendin bak.
- Come and see for yourself!
- Gel ve kendin gör!
- Come and give me a kiss.
- Gel ve bana bir öpücük ver.
- Mom, come with me to the store.
- Anne, benimle dükkana gel.
- Do come and visit us.
- Gel ve bizi ziyaret et.
- Come whenever you like.
- Ne zaman istersen gel.
- Come with me.
- Benimle birlikte gel.
- Please come to Boston.
- Lütfen Boston'a gel.
- Come home before it gets dark.
- Hava kararmadan önce eve gel.
- Come and dance with me.
- Gel ve benimle dans et.
- Just come up here.
- Sadece buraya gel.
- Come to my office.
- Ofisime gel.
- Come at once.
- Bir an önce gel.
- Please come with us to Boston.
- Lütfen bizimle Boston'a gel.
- Come sing with me.
- Gel benimle şarkı söyle.
- Please come to the table.
- Lütfen masaya gel.
- Come visit us tomorrow.
- Yarın bizi ziyaret etmeye gel.
- Come at any time you like.
- Lütfen ne zaman istersen gel.
- Come over any time.
- İstediğin zaman gel.
- Come and visit us in Paris sometime soon.
- Yakın bir zamanda Paris'te bizi ziyaret etmeye gel.
- Come and see me after work.
- İşten sonra beni görmeye gel.
- Either go out or come in.
- Ya dışarı çık ya da içeri gel.
- Come, I'll show you.
- Gel, sana göstereyim.
- Please come to the lobby by 7 o'clock.
- Lütfen 7'ye kadar lobiye gel.
- Come and see me at midnight.
- Gece yarısı gel ve beni gör.
- Come and see for yourself!
- Gel de kendin gör!
- Come to lunch with us.
- Bizimle öğle yemeğine gel.
- Come at two o'clock.
- Saat ikide gel.
- If you have any trouble, just come to me.
- Bir sorunun olursa bana gel.
- Come to the meeting.
- Toplantıya gel.
- Come meet some of your new classmates.
- Gel de yeni sınıf arkadaşlarınla tanış.
- Come get us.
- Gel bizi al.
- Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
- Get out or come in.
- Çık ya da gel.
- Come whenever you want.
- Lütfen ne zaman istersen gel.
- Come near the fire.
- Ateşin yanına gel.
- Come whenever you'd like.
- İstediğin zaman gel.
- Come at ten o'clock sharp.
- Saat tam onda gel.
- Come outside with me and look at the constellations.
- Benimle dışarı gel ve takım yıldızlarına bak.
- Come to my house this afternoon.
- Öğleden sonra evime gel.
- Come back in two days.
- İki gün sonra gel.
- Please come to see me tomorrow.
- Lütfen yarın beni görmeye gel.
- Please come to my party tonight.
- Lütfen bu gece partime gel.
- Come, we'll talk outside.
- Gel, dışarıda konuşalım.
- Come, I'll show you.
- Gel, sana göstereceğim.
- Come to my quarters tonight.
- Bu gece benim odama gel.
- Come and see me whenever you want to.
- Her ne zaman istersen beni görmeye gel.
- Come on up to my office.
- Ofisime gel.
- Come home before dark.
- Karanlık çökmeden eve gel.
- Come down here and eat with us.
- Buraya gel ve bizimle ye.
- Come aboard.
- Güverteye gel.
- I said come back in an hour.
- Bir saat sonra gel dedim.
- Leave Layla and come to live with me.
- Leyla'yı bırak ve benimle yaşamaya gel.
- Come and fight with us.
- Gel ve bizimle dövüş.
- Come back in a day.
- Bir gün sonra gel.
- Come even if you'll be late.
- Geç kalacak olsan bile gel.
- Come see us again tomorrow.
- Yarın tekrar bizi görmeye gel.
- Come to my house at eight.
- Saat sekizde evime gel.
- Please come to my party tonight.
- Lütfen bu akşam partime gel.
- Come get me.
- Beni almaya gel.
- Please come back later.
- Lütfen daha sonra tekrar gel.
- Come talk to me.
- Gel benimle konuş.
- Do come again.
- Tekrar gel.
- Please come on time.
- Lütfen zamanında gel.
- Please come back inside.
- Lütfen içeri gel.
- Come and keep me company.
- Gel ve bana eşlik et.
- Come again soon.
- Yakında tekrar gel.
- Come back in a year's time!
- Bir yıl sonra tekrar gel!
- Come to watch us play music sometime.
- Bir ara bizi müzik çalarken izlemeye gel.
- Come to my room between three and four.
- Saat üç ile dört arasında odama gel.
- Come downstairs.
- Alt kata gel.
- Come on any day you like.
- İstediğin gün gel.
- Please come and help me.
- Lütfen gel ve bana yardım et.
- Come back and see us again.
- Tekrar gel ve bizi yine gör.
- Come on over to have a try.
- Gel de bir dene.
- Come by my house if you want.
- İstersen evime gel.
- Come watch us play music sometime.
- Bir ara gel de bizi müzik çalarken izle.
Show More (173)
|
