|
- For approximately 15 minutes nobody came for it.
- Yaklaşık 15 dakika boyunca kimse gelmedi.
- The speedy implementation of these means comes next, and finally monitoring.
- Daha sonra bu araçların hızlı bir şekilde uygulanması ve son olarak da izlenmesi gelmektedir.
- With this report Parliament sends a very clear message that development concerns must come first.
- Parlamento bu raporla kalkınma kaygılarının her şeyden önce gelmesi gerektiği yönünde çok net bir mesaj vermektedir.
- We did not come with the intention of reproducing nineteenth century premises with new forms and new compromises.
- On dokuzuncu yüzyıldaki öncülleri yeni biçimler ve yeni uzlaşmalarla yeniden üretme niyetiyle gelmedik.
- It may come as a surprise that this last point features amongst the others.
- Bu son noktanın diğerleri arasında yer alması şaşırtıcı gelebilir.
- There are yet two more reasons why your presidency comes at a decisive moment.
- Başkanlığınızın belirleyici bir zamanda gelmesinin iki nedeni daha var.
- Then, after the anguish, the fear and after the suffering comes the time for anger.
- Sonra, ıstıraptan, korkudan ve acıdan sonra öfke zamanı gelir.
- We will count them when the time has come.
- Zamanı geldiğinde onları sayacağız.
- It is just a pity that the Commission proposal comes on its own.
- Komisyon teklifinin tek başına gelmesi üzücüdür.
- He rang me before I came into the Chamber asking me if it would be possible to do that; it is in your hands.
- Oda'ya gelmeden önce beni aradı ve bunu yapmanın mümkün olup olmadığını sordu; bu sizin elinizde.
- It comes down above all to its application in practice.
- Konu her şeyden önce pratikteki uygulamaya geliyor.
- A good administration must come first.
- İyi bir yönetim her şeyden önce gelmelidir.
- From our point of view, however, that time has not yet come.
- Ancak bizim bakış açımıza göre o zaman henüz gelmedi.
- It has come at an opportune time.
- Uygun bir zamanda gelmiştir.
- Students from all over the world will then be invited to come and study in Europe.
- Bu durumda dünyanın dört bir yanından öğrenciler Avrupa'ya gelip eğitim görmeye davet edilecektir.
- The Salafranca report comes at an opportune moment.
- Salafranca raporu uygun bir zamanda geldi.
- We 25 came here with an understanding of democracy, freedom and rights.
- Biz 25 buraya demokrasi, özgürlük ve haklar anlayışıyla geldik.
- Surely the time has come for Nato to join with the Coalition forces.
- Şüphesiz NATO'nun Koalisyon güçlerine katılma zamanı gelmiştir.
- With them come others who are not being persecuted but who are attracted by the level of prosperity in Europe.
- Onlarla birlikte zulüm görmeyen ama Avrupa'daki refah seviyesinin cazibesine kapılan başkaları da geliyor.
- We must take action and the example should come from above.
- Harekete geçmeliyiz ve örnek yukarıdan gelmelidir.
- The war on terrorism comes first.
- Terörizmle savaş her şeyden önce gelir.
- And, of course, with enlargement will come even greater authority.
- Ve elbette genişlemeyle birlikte daha da büyük bir otorite gelecektir.
- When autumn comes the birds fly to the south.
- Sonbahar geldiğinde kuşlar güneye uçar.
- There comes a time within a negotiation when the kid gloves must come off, when action must be taken.
- Bir müzakere sürecinde, eldivenlerin çıkarılması ve harekete geçilmesi gereken bir zaman gelir.
- Today's debate about European defence policy therefore comes at a rather strange time.
- Dolayısıyla Avrupa savunma politikasına ilişkin bugünkü tartışma oldukça tuhaf bir zamana denk geliyor.
- On a point of order, the matter came before the Committee on Legal Affairs and the Internal Market earlier this year.
- Konu, bu yılın başlarında Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'nin önüne geldi.
- In other words, the time has come for a European constitution.
- Başka bir deyişle, bir Avrupa anayasasının zamanı gelmiştir.
- You have to do that and the advantage of listening to German is that all the verbs come at the end so that also helps.
- Bunu yapmak zorundasınız ve Almanca dinlemenin avantajı, tüm fiillerin sonunda gelmesidir, ki bunun da faydaları vardır.
- This is an idea whose time has come and action should be taken upon it.
- Bu, zamanı gelmiş bir fikirdir ve üzerinde harekete geçilmelidir.
- Ultimately the political breakthrough came.
- Nihayetinde siyasi atılım geldi.
- It is interesting that applause came at once from the wrong quarter.
- Alkışların bir anda yanlış yerden gelmesi ilginçtir.
- The time has now come for the Council to decide.
- Şimdi Konsey'in karar verme zamanı gelmiştir.
- When they came for the trade unionists, I did not speak out because I was not a trade unionist.
- Sendikacılar için geldiklerinde de sesimi çıkarmadım çünkü sendikacı değildim.
- Commissioner Nielson must come before Parliament at his earliest convenience to give an answer on this matter.
- Komisyon Üyesi Nielson, bu konuda cevap vermek üzere en kısa zamanda Parlamento önüne gelmelidir.
- Various people come to you and report a bombing, carried out by five terrorists.
- Çeşitli insanlar size gelip beş terörist tarafından gerçekleştirilen bir bombalama olayını bildiriyor.
- The 3 December deadline came around very quickly, of course, and we ourselves were only ready in November.
- Elbette 3 Aralık son tarihi çok çabuk geldi ve biz de ancak Kasım ayında hazır olduk.
- Obviously, when the moment comes, everyone will be able to take their own decisions.
- Açıkçası zamanı geldiğinde herkes kendi kararlarını alabilecektir.
- I hope that will come forward in the coming year and give us a permanent legal base.
- Umarım önümüzdeki yıl bu konu gündeme gelir ve bize kalıcı bir yasal dayanak sağlar.
- Mr Whitehead then asked if I would come back again when I have more information.
- Bay Whitehead daha sonra daha fazla bilgiye sahip olduğumda tekrar gelip gelmeyeceğimi sordu.
- I was rapporteur for the legal basis issue when this report originally came before the committee and this House.
- Bu rapor ilk olarak komitenin ve bu Meclisin önüne geldiğinde yasal dayanak konusunda raportördüm.
- The time has definitely come for a balance sheet, for an evaluation and for accountability.
- Bir bilanço, bir değerlendirme ve hesap verebilirlik için kesinlikle zaman gelmiştir.
- The fish on our plates comes more and more rarely from European Union waters.
- Tabaklarımızdaki balıklar giderek daha nadiren Avrupa Birliği sularından geliyor.
- With them come others who are not being persecuted but who are attracted by the level of prosperity in Europe.
- Onlarla birlikte zulüm görmeyen ama Avrupa'daki refah seviyesinden etkilenen başkaları da geliyor.
- That came at the right moment.
- Bu doğru zamanda geldi.
- I believe the time has come for a short process and a long peace.
- Kısa bir süreç ve uzun bir barış için zamanın geldiğine inanıyorum.
- Structural aid for basic infrastructure comes primarily from the Member States.
- Temel altyapı için yapısal yardımlar öncelikle Üye Devletlerden gelmektedir.
- This time could, in fact, come sooner than we were expecting.
- Bu süre aslında beklediğimizden daha erken gelebilir.
- It has come at an opportune time.
- Tam da uygun bir zamanda geldi.
- We 25 came here with an understanding of democracy, freedom and rights.
- Biz 25 kişi buraya demokrasi, özgürlük ve haklar anlayışıyla geldik.
- With this report Parliament sends a very clear message that development concerns must come first.
- Parlamento bu raporla kalkınma kaygılarının her şeyden önce gelmesi gerektiğine dair çok net bir mesaj veriyor.
- The Commission originally came forward with a proposal to end tests.
- Komisyon ilk olarak testlerin sona erdirilmesine yönelik bir teklifle geldi.
- Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
- Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü açısından kritik bir dönemde geldi.
- The point must come when, again, it is the Treaty's ordinary instruments, rather than derogations, that take effect.
- Derogasyonlardan ziyade Antlaşma'nın olağan araçlarının yürürlüğe gireceği bir noktaya gelinmelidir.
- When they came for the Jews, I did not speak out because I was not a Jew.
- Yahudiler için geldiklerinde sesimi çıkarmadım çünkü ben Yahudi değildim.
- This was encouraging and came just at the right time.
- Bu cesaret vericiydi ve tam da doğru zamanda geldi.
- I am sure that these issues will come back during further decision-making on this issue.
- Bu konudaki karar alma sürecinde bu meselelerin tekrar gündeme geleceğinden eminim.
- Efforts to cut off sources of funding for terrorism come second.
- Terörizmin finansman kaynaklarının kesilmesine yönelik çabalar ise ikinci sırada gelmektedir.
- It will come under discussion again in the 2004 IGC.
- Bu konu 2004 IGC'de tekrar gündeme gelecektir.
- Education obviously serves as a basis for what may come later, namely performance and competition.
- Eğitimin, daha sonra gelecek olan performans ve rekabet için bir temel teşkil ettiği açıktır.
- The more wide-ranging reform in this area will come with Solvency II.
- Bu alandaki daha geniş kapsamlı reform Solvency II ile gelecektir.
- I come now to the regulation on the control of salmonella and other zoonotic agents.
- Şimdi salmonella ve diğer zoonotik etkenlerin kontrolüne ilişkin yönetmeliğe geliyorum.
- The EU clearly came with the longest wish list.
- AB'nin çok uzun bir istek listesiyle geldiği aşikardır.
- The time has come for us to have that new interinstitutional agreement.
- Kurumlar arası yeni bir anlaşma yapmamızın zamanı gelmiştir.
- Therefore, General Morillon's creditable report came at a perfect time.
- Bu nedenle, General Morillon'un övgüye değer raporu mükemmel bir zamanda geldi.
- That came during the discussion in the Committee on Legal Affairs and the Internal Market.
- Bu konu Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'ndeki tartışma sırasında gündeme geldi.
- For too long sporting activities have come second to so-called formal education.
- Spor faaliyetleri çok uzun bir süredir sözde örgün eğitimden sonra gelmektedir.
- On a point of order, we should be celebrating the International Criminal Court, which today comes into formal existence.
- Yeri gelmişken, bugün resmen faaliyete geçen Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kutlamalıyız.
- This comes at a very important time.
- Bu çok önemli bir zamanda geldi.
- I should first of all like to say that this report comes at least one month, maybe many months, too late.
- Öncelikle bu raporun en az bir ay, belki de birçok ay geç geldiğini söylemek isterim.
- Second comes the issue of GMOs.
- İkinci olarak GDO meselesi geliyor.
- For that reason I was happy to come and speak here at such very short notice.
- Bu nedenle çok kısa bir süre içerisinde buraya gelip konuşma yapmaktan mutluluk duydum.
- Sittings come and go, so do programmes.
- Oturumlar gelir ve gider, programlar da öyle.
- The time has come for action rather than words, on both counts.
- Her iki konuda da sözden ziyade eylem zamanı gelmiştir.
- Is it just to suit two DGs which could not come up with a cooperative proposal?
- İş birliğine dayalı bir teklifle gelemeyen iki Genel Müdürlüğe uymak için mi?
- There comes a time within a negotiation when the kid gloves must come off, when action must be taken.
- Bir müzakere sürecinde, eldivenlerin çıkarılması ve harekete geçilmesi gereken bir zaman gelecektir.
- Imagine what can come into houses through a dish in the remotest parts of the world.
- Dünyanın en ücra köşelerindeki bir çanaktan evlere neler gelebileceğini hayal edin.
- Who can come and bid for this contract and on what terms can they obtain it?
- Kim gelip bu sözleşme için teklif verebilir ve hangi şartlarda alabilir?
- Subsequently, the Commission and the Council came and offered negotiations under the Belgian Presidency.
- Daha sonra Komisyon ve Konsey gelerek Belçika Dönem Başkanlığı altında müzakereler teklif etti.
- The Commission came forward the day before yesterday with the three proposals, we have to correct that.
- Komisyon önceki gün üç öneriyle geldi, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
- This also comes at a time characterised by the 11 September attacks and the Iraq crisis.
- Bu aynı zamanda 11 Eylül saldırıları ve Irak krizi ile karakterize edilen bir döneme denk gelmektedir.
- You said that the authors come first.
- Yazarların önce geldiğini söylemiştiniz.
- Where transport sector employers are concerned, profit comes well before safety.
- Ulaştırma sektörü işverenleri söz konusu olduğunda, kâr güvenlikten çok daha önce gelir.
- It is not possible to apply for a second wife to come!
- İkinci bir eşin gelmesi için başvuruda bulunmak mümkün değil!
- We do not want a list of measures, that can come later.
- Bir tedbirler listesi istemiyoruz, bu daha sonra gelebilir.
- I come now to Amendment No 24, and the sanctions to be applied to Member States.
- Şimdi 24 No'lu Değişikliğe ve Üye Devletlere uygulanacak yaptırımlara geliyorum.
- That is what I mean when I say it has come just when it is needed.
- İşte tam da ihtiyaç duyulduğu anda geldi derken bunu kastediyorum.
- After all, age generally comes with ailments.
- Ne de olsa yaşlılık genellikle hastalıklarla birlikte gelir.
- For us the choice is to come or not; for the staff who work here the choice is somewhat different.
- Bizim için seçim gelmek ya da gelmemektir; burada çalışan personel için seçim biraz daha farklıdır.
- That came during the discussion in the Committee on Legal Affairs and the Internal Market.
- Bu olay Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'ndeki tartışma sırasında meydana geldi.
- This time could, in fact, come sooner than we were expecting.
- Bu zaman aslında beklediğimizden daha erken gelebilir.
- After the Councils of Nice and Göteborg it is clear that enlargement will come, and come soon.
- Nice ve Göteborg Konseylerinden sonra genişlemenin geleceği ve yakında geleceği açıktır.
- Unfortunately, the Cuban authorities did not allow him to come.
- Ne yazık ki Kübalı yetkililer onun gelmesine izin vermedi.
- If we act decisively, the best is yet to come.
- Kararlılıkla hareket edersek, en iyisi henüz gelmedi.
- The Commission's proposal has come at exactly the right time.
- Komisyon'un önerisi tam da doğru zamanda geldi.
- We all know that nothing came of that help until last Friday, the thirteenth.
- Ayın on üçü olan geçen Cuma gününe kadar bu yardımdan hiçbir şey gelmediğini hepimiz biliyoruz.
- I would like to see employers come round to collect public money.
- İşverenlerin kamu parasını toplamak için geldiklerini görmek isterim.
- However, with this budget we have been extremely kind to virtually everybody who has come along.
- Ancak, bu bütçe ile birlikte gelen hemen herkese son derece nazik davrandık.
- However, this crisis comes at the same time as other major challenges.
- Ancak bu kriz, diğer büyük zorluklarla aynı zamana denk gelmektedir.
- Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
- Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü için çok önemli bir zamanda geldi.
- The Commission's proposal has come at exactly the right time.
- Komisyonun önerisi tam da doğru zamanda geldi.
- Funding for energy saving still comes primarily from the Member States.
- Enerji tasarrufuna yönelik finansman hala ağırlıklı olarak Üye Devletlerden gelmektedir.
- This is the purpose of my amendment, which I would like to come back to, as I think that this is a very important point.
- Bunun çok önemli bir nokta olduğunu düşündüğüm için tekrar gelmek istediğim değişiklik önergemin amacı budur.
- He came for two days and stayed for a week.
- İki günlüğüne geldi ve bir hafta kaldı.
- The European reaction, which has been somewhat more coherent than usual, has come at the right time.
- Her zamankinden biraz daha tutarlı olan Avrupa tepkisi doğru zamanda gelmiştir.
- Resources should henceforth come directly from the citizen.
- Kaynaklar bundan böyle doğrudan vatandaştan gelmelidir.
- I warmly invite my fellow Members to come and see how it is done in the Netherlands.
- Üye arkadaşlarımı gelip Hollanda'da bunun nasıl yapıldığını görmeye davet ediyorum.
- It was also what I really came here to listen to.
- Buraya gerçekten dinlemeye geldiğim şey de buydu.
- I hope this House will act swiftly when this matter comes before it at the next plenary session.
- Umarım bu Meclis, konu bir sonraki genel kurulda önüne geldiğinde hızlı bir şekilde harekete geçer.
- And then some other group will come along demanding something else.
- Ve sonra başka bir grup gelip başka bir şey talep edecektir.
- And I find it quite unfair that you have come here today to reproach me.
- Ve bugün buraya beni suçlamak için gelmenizi oldukça adaletsiz buluyorum.
- Everybody interested in the issue should come along and listen to people outlining what they want.
- Konuyla ilgilenen herkes buraya gelmeli ve ne istediklerini özetleyen insanları dinlemelidir.
- The car that was supposed to collect me came half an hour later than arranged.
- Beni alması gereken araç ayarlanandan yarım saat sonra geldi.
- The time will come when it will be necessary to make available means that match our stated ambitions.
- Belirtilen hedeflerimize uygun araçların kullanıma sunulmasının gerekli olacağı zaman gelecektir.
- I decided that of course I should come.
- Tabii ki gelmem gerektiğine karar verdim.
- Efforts to cut off sources of funding for terrorism come second.
- Terörizmin finansman kaynaklarının kesilmesine yönelik çabalar ikinci sırada gelmektedir.
- We did not come here to provide a shoulder to cry on.
- Biz buraya ağlanacak omuz olmaya gelmedik.
- News comes through on a regular basis and is always sad.
- Haberler düzenli olarak gelir ve her zaman üzücüdür.
- Anyone at all can come and say whatever they like.
- Herkes gelip istediğini söyleyebilir.
- New reforms will come, and we must take advantage of that.
- Yeni reformlar gelecek ve biz de bundan faydalanmalıyız.
- I will tell you what the other players were saying when their turn comes.
- Diğer oyuncuların sırası geldiğinde ne söylediklerini size söyleyeceğim.
- Commissioner Byrne has listened to the temporary committee and has come forward with some good proposals.
- Komisyon Üyesi Byrne geçici komiteyi dinledi ve bazı iyi önerilerle geldi.
- It comes at exactly the right time, between two framework programmes.
- İki çerçeve program arasında tam olarak doğru zamanda geldi.
- That is why it is the Commission that must come up with a proposal.
- Bu nedenle bir teklifle gelmesi gereken Komisyon'dur.
- We are particularly interested in the proposals on monitoring mechanisms, which are likely to come forward soon.
- Özellikle yakında gündeme gelmesi muhtemel olan izleme mekanizmalarına ilişkin tekliflerle ilgileniyoruz.
- Will we have to wait another decade for them to come back to this House to say the same things time and time again?
- Aynı şeyleri tekrar tekrar söylemek üzere bu Meclise gelmeleri için bir on yıl daha beklemek zorunda mı kalacağız?
- Then will come the withdrawal of UNTAET and the declaration of independence.
- Ardından UNTAET'in çekilmesi ve bağımsızlık ilanı gelecektir.
- Perhaps they are worried that, because it is so small, a property developer could come and buy up the whole of Malta.
- Belki de çok küçük olduğu için bir emlak geliştiricisinin gelip tüm Malta'yı satın alabileceğinden endişe ediyorlar.
- This call comes both from United States society and this House itself, which I hope will adopt the resolution.
- Bu çağrı hem Birleşik Devletler toplumundan hem de kararı kabul edeceğini umduğum bu Meclisin kendisinden gelmektedir.
- Come down, everyone's here!
- Aşağı in, herkes geldi.
- Can I come down now?
- Şimdi aşağı gelebilir miyim?
- This new device is called UltraFit USB 3.1, and the flash drive comes with 130MB/s read speed.
- Bu yeni cihaz UltraFit USB 3.1 olarak adlandırılıyor ve flash sürücü 130MB/s okuma hızıyla geliyor.
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelip bana Tina'nın başka bir yüzünü göstermeni bekliyordum.
- Drink, for you know not whence you came, nor why.
- İç, çünkü bilmiyorsun nereden ve neden geldiğini.
- This proves that the driver always comes first.
- Bu, sürücünün her zaman önce geldiğini kanıtlıyor.
- Alice, can you come down for a minute?
- Alice, bir dakikalığına aşağı gelebilir misin?
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani çok fazla çalışıyor ve sonra eve geliyor.
- Once again, you're selfish desires come first.
- Bir kez daha, bencil arzularınız her şeyden önce gelir.
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmek için geliyorlar.
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelip bana Tina'nın başka bir yönünü göstermeni bekliyorum.
- Hildur, can you come down and take a look at this?
- Hildur, aşağı gelip şuna bir bakabilir misin?
- There are many reasons and first comes lack of understanding.
- Pek çok nedeni var ve bunların başında anlayış eksikliği geliyor.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi kesinlikle seviyorum, yine de ailem öncelikli geliyor.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç kez gelirim ve o her zaman iyidir.
- Now suddenly, I come along and give you a whole different perspective.
- Şimdi aniden ben geliyorum ve size bütünüyle farklı bir perspektif veriyorum.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Ve yorucu kış hızla geliyor ve burada fırtınanın gölgesinde rahat.
- Why don't you come down and see me?
- Neden aşağı gelip beni görmüyorsun?
- Waiting for you to come and show me another side of Tina.
- Gelmeni ve bana Tina'nın öbür yüzünü göstermeni bekliyorum.
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani, gerçekten çok çalışıyor ve sonra eve geliyor.
- Get ready soon and come down; guests have started arriving.
- Hemen hazırlan ve aşağıya gel, davetliler gelmeye başladı.
- Drink, for you know not whence you came, nor why.
- İç, çünkü nereden ve neden geldiğini bilmiyorsun.
- It can also come with a little opportunity.
- Küçük bir ihtimal ile birlikte de gelebilir.
- Why don't you come down and visit?
- Neden aşağı gelip ziyaret etmiyorsun?
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat 6'dan beri beklemekteyim ve hala sıram gelmedi.
- Then the rains come, greening the earth again.
- Sonra yağmurlar gelir ve yeryüzünü yeniden yeşillendirir.
- This time the message came with another bit of news.
- Bu kez mesaj başka bir haberle geldi.
- Creative Cloud comes with hundreds of video tutorials to help students get up to speed fast.
- Creative Cloud, öğrencilerin hızla gelişmelerine yardımcı olmak için yüzlerce eğitim videosuyla birlikte gelir.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç defa geliyorum ve o her zaman nazik davranıyor.
- The world's smallest 256GB USB flash drive comes with file recovery features.
- Dünyanın en küçük 256GB USB flash sürücüsü dosya kurtarma özellikleriyle birlikte geliyor.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Bana güzel bir şey seç ve gelmeden önce beni ara.
- If that happens, I'll come back with something more substantial.
- Böyle bir şey olursa, daha sağlam bir şeyle gelirim.
- Then the rains come, greening the earth again.
- Sonra yağmurlar gelir, toprağı yeniden yeşertir.
- Kim, can you come down?
- Kim, aşağı gelebilir misin?
- Ron, look how far we've come.
- Ron, bak nereden nereye gelmişiz.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni bir başkan gelene kadar.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Ve bu fırtınayla buraya yorucu kış hızlı ve rahat bir şekilde geliyor.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Hastalar her zaman öncelikli gelir ve onların endişeleri ciddiye alınmalıdır.
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat altıdan beri bekliyorum ama hala sıram gelmedi.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce gelir.
- In place of the tiredness that I had experienced for months came a feeling of peace and rest.
- Aylardır yaşadığım yorgunluğun yerine rahatlık ve esenlik hissi geldi.
- Come rainy season, the whole area becomes a virtual river.
- Yağmur mevsimi geldiğinde, tüm bölge sanal bir nehre dönüşür.
- Once again, you're selfish desires come first.
- Bir kez daha, bencil arzuların öncelikli geliyor.
- He also fought very hard with your daughter when he came home.
- O da eve geldiğinde kızınızla çok kavga etti.
- And the real transhumanism is allowing these all to come back together.
- Ve gerçek transhümanizm bunların hepsinin yeniden bir araya gelmesine izin vermektir.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce geliyor.
- No, he can come down here.
- Hayır, o aşağı gelebilir.
- You're to come home at once and take your royal turn.
- Bir kerede eve gelmeli ve kraliyet sıranızı almalısınız.
- He was likewise perfectly aware that they might come down the river and sack Rewa Village.
- O da nehrin aşağısına gelip Rewa Köyü'nü yağmalayabileceklerinin farkındaydı.
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmek için geliyor.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç, gelmeden önce de beni ara.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç ve gelmeden önce de beni ara.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Yorucu kış, şiddetli rüzgârla birlikte hızla ve rahat bir şekilde geliyor.
- The experience sets a massive example of how far virtual reality technology has come.
- Bu deneyim sanal gerçeklik teknolojisinin nereye kadar geldiğinin büyük bir örneği.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Hastalar her zaman önce gelir ve onların endişeleri ciddiye alınmalıdır.
- There are many reasons and first comes lack of understanding.
- Bunun birçok nedeni var ve ilk olarak anlayış eksikliği geliyor.
- This proves that the driver always comes first.
- Bu, sürücünün her zaman önce geldiğini kanıtlar.
- Then I asked him how he came by these goods.
- Sonra ona bu mallar nereden geliyor diye sordum.
- Patients always come first, and their concerns must be taken seriously.
- Her zaman hastalar öncelikli gelir ve kaygıları dikkate alınmalıdır.
- It seems like everything comes down on you at once.
- Sanki herşey bir anda üstünüze geliyor.
- Come rainy season, the whole area becomes a virtual river.
- Yağmur mevsimi geldiğinde tüm alan sanal bir nehre dönüşür.
- Can I come down and talk?
- Aşağı gelip konuşabilir miyim?
- People come here for a beautiful, nice, romantic time.
- İnsanlar buraya güzel, hoş ve romantik vakit geçirmeye geliyor.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni başkan gelene kadar.
- That is, until a new president came.
- Ta ki yeni bir lider gelene kadar.
- I came home one day, and she was banging two guys at once.
- Bir gün eve geldiğimde aynı anda iki erkekle düzüşüyordu.
- I mean, he works really hard and then he comes home.
- Yani gerçekten çok çalışıyor ve ardından eve geliyor.
- You could have someone else come down and take care of this job.
- Başka biri gelip bu işi halledebilir.
- Although Go's garbage collector is increasingly efficient, the process doesn't come for free.
- Go'nun çöp toplayıcısı giderek daha verimli hale gelse de, bu işlem bedavaya gelmiyor.
- The moment of truth has come for them.
- Onlar için kader anı gelmiştir.
- Can I come down and talk?
- Konuşmak için aşağı gelebilir miyim?
- Unless you earn it, money always comes with strings attached.
- Kazanmadığınız sürece, para her zaman bazı şartlarla birlikte gelir.
- Creative Cloud comes with hundreds of video tutorials to help students get up to speed fast.
- Creative Cloud, öğrencilerin hız kazanmalarına yardımcı olmak için yüzlerce eğitim videosu ile birlikte gelir.
- Why don't you come out with us after work and see the play?
- Neden işten sonra bizimle gelip maçı izlemiyorsun?
- She came late as usual.
- Her zamanki gibi geç geldi.
- What a pity she can't come!
- Ne yazık ki o gelemiyor.
- Tom said he would come, but he never showed up.
- Tom geleceğini söyledi ama hiç gelmedi.
- He'll come at noon.
- O, öğleyin gelecek.
- I don't think Tom will come.
- Tom'un geleceğini sanmıyorum.
- We came here looking for you.
- Buraya seni aramaya geldik.
- What time did you come home?
- Saat kaçta eve geldin?
- Tom told me he could come on any day but Monday.
- Tom bana Pazartesi hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- Tom came at a good time.
- Tom iyi bir zamanda geldi.
- Hanako came all the way from Hokkaido in order to see her father.
- Hanako babasını görmek için Hokkaido'dan buraya kadar geldi.
- Learning languages comes easy to him.
- Dil öğrenmek ona kolay gelir.
- I will wait here until he comes back.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- Can we come, too?
- Biz de gelebilir miyiz?
- I'll come by tomorrow morning.
- Yarın sabah gelirim.
- Tourists from all over the world come here.
- Buraya dünyanın her yerinden turistler gelir.
- I wonder when he will come next time.
- Gelecek defa onun ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- Tom was supposed to come.
- Tom'un gelmesi gerekiyordu.
- I came for him.
- Onun için geldim.
- Tom asked Mary to come with him.
- Tom, Mary'den onunla gelmesini istedi.
- The day came at last when he had to part from her.
- Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- Tom often came here as a student.
- Tom buraya sık sık öğrenci olarak gelirdi.
- Mary didn't come home last night.
- Mary dün gece eve gelmedi.
- She doesn't always come late.
- O her zaman geç gelmez.
- I'm really happy I came here with you.
- Buraya seninle geldiğim için çok mutluyum.
- You should come visit us!
- Gelip bizi ziyaret etmelisin!
- He was the first to come.
- İlk gelen oydu.
- Tom doesn't need to come yet.
- Tom'un henüz gelmesi gerekmiyor.
- It is uncertain if the letter ever came or not.
- Mektubun gelip gelmediği belli değil.
- Tom used to come here a lot.
- Tom buraya çok gelirdi.
- I knew my time would come.
- Zamanımın geleceğini biliyordum.
- You had better wait until the police come.
- Sen en iyisi polis gelene kadar bekle.
- I will not come.
- Ben gelmeyeceğim.
- Even if he doesn't come here, I'll go on waiting for him.
- Gelmese bile, onu beklemeye devam edeceğim.
- I came by to apologize.
- Özür dilemek için geldim.
- What are the chances that Tom will actually come?
- Tom'un gerçekten gelme ihtimali nedir?
- You must come home.
- Eve gelmelisin.
- Tom comes home every day for lunch.
- Tom her gün öğle yemeği için eve gelir.
- Tom came into my room.
- Tom odama geldi.
- I felt it was my duty to come.
- Gelmenin benim görevim olduğunu hissettim.
- He is likely to come.
- Gelmesi muhtemel.
- Finish your homework by the time your father comes home.
- Baban eve gelene kadar ödevini bitir.
- Let me come over.
- İzin ver geleyim.
- I came here today to talk to Tom.
- Bugün buraya Tom'la konuşmaya geldim.
- The child came near being drowned.
- Çocuk, boğulmanın eşiğine geldi.
- I came here to learn.
- Buraya öğrenmek için geldim.
- He comes here every three days.
- Buraya her üç günde bir gelir.
- I'd like to call Tom and see if he can come visit me tomorrow.
- Tom'u arayıp yarın beni ziyarete gelip gelemeyeceğini sormak istiyorum.
- Tom waited, but nobody came.
- Tom bekledi ama kimse gelmedi.
- Tom came yesterday to see you.
- Tom dün seni görmeye geldi.
- Tom and Mary haven't come yet.
- Tom ve Mary henüz gelmedi.
- Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida beni hemen gelmem için yönlendirdi.
- The repairer will come tomorrow.
- Yarın tamirci gelecek.
- Speak of the devil, here comes Kathy.
- Şeytandan bahsetmişken, Kathy geliyor.
- I came by to see how you're doing.
- Nasıl olduğunu görmek için geldim.
- You can come together.
- Siz birlikte gelebilirsiniz.
- He says he will come at once.
- Hemen geleceğini söyledi.
- I'll study after I come home.
- Eve geldikten sonra çalışacağım.
- He comes home from his trip to Europe tomorrow.
- O yarın Avrupa yolculuğundan eve gelir.
- Aren't you going to come?
- Gelmiyor musun?
- Can I come, too?
- Ben de gelebilir miyim?
- Tom invited me to come along.
- Tom birlikte gelmem için beni davet etti.
- He'll come soon.
- Yakında gelecek.
- Don't touch it till I come back.
- Ben gelene kadar dokunma.
- Can you come pick me up?
- Beni almaya gelebilir misin?
- She waited for him to come home.
- Eve gelmesini bekledi.
- My turn finally came.
- Benim sıram nihayet geldi.
- Maybe we should come back later.
- Belki daha sonra gelmeliyiz.
- She came around to my house.
- O, evime geldi.
- Why didn't Tom come yesterday?
- Tom dün neden gelmedi?
- Tom doesn't think that Mary will come.
- Tom Mary'nin geleceğini düşünmüyor.
- Sami came on Saturday.
- Sami cumartesi geldi.
- I think he won't come.
- Bence gelmeyecek.
- I wrote to him to come immediately.
- Hemen gelmesi için ona yazdım.
- I came here seeking justice.
- Buraya adalet istemeye geldim.
- I do not come as an enemy, but as a friend.
- Ben bir düşman olarak değil, bir dost olarak geliyorum.
- Tom comes and sees me once in a while.
- Tom arada bir gelir ve beni görür.
- Tom won't come until Monday.
- Tom pazartesiye kadar gelmeyecek.
- Come help us out.
- Gelip bize yardım edin.
- I can't wait for that day to come.
- O günün gelmesini dört gözle bekliyorum.
- Sami came over quickly.
- Sami hemen geldi.
- Tom came too late.
- Tom çok geç geldi.
- Dad came home a few minutes ago.
- Babam eve birkaç dakika önce geldi.
- Aren't you going to come visit me?
- Beni ziyarete gelmeyecek misin?
- Tell him to come home.
- Ona eve gelmesini söyle.
- Unfortunately he refused to come.
- Ne yazık ki, o gelmeyi reddetti.
- He came too fast.
- Çok hızlı geldi.
- He hasn't come home since he left last week.
- Geçen hafta ayrıldığından beri eve gelmedi.
- It doesn't matter whether you come or not.
- Gelip gelmemen önemli değil.
- Did anybody come?
- Kimse geldi mi?
- I come home at two thirty.
- İki buçukta eve gelirim.
- You don't need to come into the office tomorrow.
- Yarın ofise gelmene gerek yok.
- I don't know whether Tom will come or not.
- Tom'un gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- I came here when I was a kid.
- Buraya çocukken gelmiştim.
- Tom told me to come over.
- Tom bana buraya gelmemi söyledi.
- He came at 3 o'clock in the afternoon.
- Öğleden sonra saat 3'te geldi.
- We should ask Tom to come work for us.
- Tom'dan bizim için işe gelmesini istemeliyiz.
- I'm really glad you decided to come.
- Gelmeye karar vermene gerçekten sevindim.
- The children come first.
- Önce çocuklar gelir.
- We shouldn't have come here in the first place.
- Buraya baştan gelmeyecektik.
- When did you first come over to Japan?
- Japonya'ya ilk ne zaman geldiniz?
- He won't come if it rains.
- Yağmur yağarsa gelmeyecek.
- Do you want to come over now?
- Şimdi gelmek ister misin?
- If he comes, give him this paper.
- Eğer gelirse, ona bu kağıdı ver.
- Tom said you'd never come.
- Tom senin asla gelmeyeceğini söyledi.
- Tom came by this morning.
- Tom bu sabah geldi.
- Those answers will eventually come.
- O cevaplar sonunda gelecektir.
- After Sunday comes Monday.
- Pazardan sonra pazartesi gelir.
- Tom is very likely to come.
- Tom muhtemelen gelecek.
- Probably he will come soon.
- Muhtemelen yakında gelir.
- I hope you'll come again some day.
- Bir gün tekrar geleceğini umuyorum.
- I will have to fire you if you come late so often.
- Bu kadar sık geç gelirsen, seni kovmak zorunda kalırım.
- I asked him to come over.
- Ondan gelmesini istedim.
- Tom is too busy to come.
- Tom gelemeyecek kadar meşgul.
- Tom failed to come yesterday.
- Tom dün gelmeyi başaramadı.
- He'll come at noon.
- Öğlen gelecek.
- Let them come aboard.
- Gemiye gelsinler.
- Tom doesn't want to come home.
- Tom eve gelmek istemiyor.
- Tell me when you want me to come.
- Ne zaman gelmemi istediğini söyle.
- He should come right away!
- O derhal gelmeli.
- She would often come late for school.
- O çoğu zaman okula geç gelirdi.
- We came all the way from Boston just for your birthday party.
- Boston'dan onca yolu sırf senin doğum günü partin için geldik.
- I didn't come here for her.
- Buraya onun için gelmedim.
- We want to come.
- Biz gelmek istiyoruz.
- He came into the room.
- O, odaya geldi.
- Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
- I will wait here till he comes.
- O gelinceye kadar burada bekleyeceğim.
- I can't leave until he comes.
- O gelene kadar ayrılamam.
- Tom came over last night.
- Tom dün gece geldi.
- Health is not valued till sickness comes.
- Sağlık, hastalık gelene kadar kıymetli değildir.
- Even though someone came, she still remained uneasy.
- Birisi gelmesine rağmen, o hâlâ huzursuz kaldı.
- Who asked me to come?
- Kim gelmemi istedi?
- I'll come again some other time.
- Başka bir zaman yine gelirim.
- I was about to leave, but Tom came, so I stayed.
- Gitmek üzereydim ama Tom geldi, ben de kaldım.
- Is that why you came?
- O yüzden mi geldin?
- How dare you come barging in here this way!
- Ne cüretle buraya böyle paldır küldür gelirsin!
- No one ever came.
- Şu ana kadar hiç kimse gelmedi.
- I thought we came here to discuss a new deal.
- Buraya yeni bir anlaşma için geldiğimizi sanıyordum.
- I'll be glad to come.
- Memnuniyetle gelirim.
- Nobody wants to come.
- Kimse gelmek istemiyor.
- He came at an inopportune time.
- Uygunsuz bir zamanda geldi.
- He came into the room with his eyes shining.
- Gözleri parlayarak odaya geldi.
- Come and support a good cause.
- Gelip bu hayırlı işe destek verin.
- I hope nobody comes.
- Umarım kimse gelmez.
- Why can't Tom come?
- Tom neden gelemez?
- Let's hope Tom doesn't come.
- Tom'un gelmeyeceğini umut edelim.
- He came home fairly late last night.
- Dün gece eve oldukça geç geldi.
- Did you come the day before yesterday?
- Dünden önceki gün mü geldin?
- Tom didn't come today, either.
- Tom bugün de gelmedi.
- Tom came as soon as we called him.
- Tom biz onu arar aramaz geldi.
- If he will come, I will wait for him till he comes.
- O gelecekse, o gelinceye kadar onu bekleyeceğim.
- I came here to investigate Tom's death.
- Buraya Tom'un ölümünü araştırmaya geldim.
- I was writing a letter when he came.
- O geldiğinde bir mektup yazıyordum.
- My father was on the point of going out when I came home.
- Ben eve geldiğimde babam dışarı çıkmak üzereydi.
- Who asked him to come?
- Gelmesini kim istedi?
- It makes no difference to me whether you come or not.
- Gelip gelmemeniz benim için fark yaratmaz.
- Oh, here comes Chris.
- Aa, işte Chris geliyor.
- I'll come and get you.
- Gelip seni alacağım.
- They came home.
- Eve geldiler.
- Let's wait here until she comes back.
- O gelene kadar burada bekleyelim.
- I came here to learn French.
- Buraya Fransız öğrenmeye geldim.
- Tom will come if you ask him to.
- Eğer gelmesini istersen Tom gelir.
- His father will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, çok meşgul.
- I came here to do that.
- Buraya bunu yapmak için geldim.
- We called to remind him lest he come late.
- Geç gelmesin diye hatırlatmak için aradık.
- I had almost finished my work when she came.
- O geldiğinde işimi neredeyse bitirmiştim.
- He will come this afternoon.
- O, bu öğleden sonra gelecek.
- They were disappointed that you could not come.
- Gelemeyeceğin için hayal kırıklığına uğradılar.
- I really hope you can come.
- Gerçekten gelebileceğini umuyorum.
- Even if he is busy, he will come.
- O, meşgul olsa bile gelecek.
- I came alone.
- Yalnız geldim.
- You came too late.
- Sen çok geç geldin.
- Her dad won't come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, çok meşgul.
- He came by train.
- O, trenle geldi.
- I told Tom not to come.
- Tom'a gelmemesini söyledim.
- They were disappointed that you could not come.
- Onlar gelemediğin için hayal kırıklığına uğradı.
- What time did Tom come home?
- Tom ne zaman eve geldi?
- Tom will definitely come.
- Tom kesinlikle gelecek.
- Probably he will come soon.
- Muhtemelen yakında gelecek.
- I came because I thought you might be here.
- Geldim çünkü burada olabileceğini düşündüm.
- When it's necessary, you can come to me.
- Gerekli olduğunda bana gelebilirsin.
- Mary has just come home.
- Mary, eve yeni geldi.
- Tom came home earlier than I expected.
- Tom beklediğimden daha erken eve geldi.
- Don't come into my room.
- Odama gelme.
- Instead of waiting for Tom to come up and speak to you, you should just go up to him.
- Tom'un gelip sizinle konuşmasını beklemek yerine, siz yanına gitmelisiniz.
- I should've never come here.
- Buraya hiç gelmemeliydim.
- Tom came right over.
- Tom hemen geldi.
- Everyone had come except you.
- Sen hariç herkes geldi.
- I can always come back later if you're busy now.
- Şu an meşgulsen daha sonra da gelebilirim.
- You didn't have to come to me.
- Bana gelmene gerek yoktu.
- Tom is likely to come by taxi.
- Tom muhtemelen taksiyle gelecek.
- I hope that my friend will come.
- Ben arkadaşımın geleceğini umuyorum.
- He wants to come.
- O gelmek istiyor.
- Ye shall seek me, and shall not find me; and where I am, thither ye cannot come.
- Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız; ve benim olduğum yere gelemezsiniz.
- Unfortunately, help came too late.
- Ne yazık ki yardım çok geç geldi.
- We waited all afternoon for Tom, but he never came.
- Bütün öğleden sonra Tom'u bekledik ama hiç gelmedi.
- Tom would be happy to know you've finally come.
- Tom sonunda geldiğini duysa çok mutlu olurdu.
- I call her but she doesn't come.
- Onu arıyorum ama gelmiyor.
- I think Tom came here to tell us something important.
- Bence Tom buraya bize önemli bir şey söylemek için geldi.
- Let's take each day as it comes.
- Her günü geldiği gibi kabul edelim.
- I don't know whether he'll come.
- Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- They don't have to come if they don't want to.
- İstemiyorlarsa gelmek zorunda değiller.
- Tom said he would've come if we'd invited him.
- Tom, onu davet etseydik geleceğini söyledi.
- I just came here to have fun.
- Buraya sadece eğlenmeye geldim.
- I came for her.
- Onun için geldim.
- Her husband was supposed to come visit her from Paris for a single night Saturday night.
- Kocasının Cumartesi akşamı tek bir gece için Paris'ten onu ziyarete gelmesi gerekiyordu.
- I can't come, sorry.
- Gelemem, üzgünüm.
- I don't see why I had to come along.
- Neden gelmem gerektiğini anlamıyorum.
- I will go if you come.
- Sen gelirsen ben de giderim.
- I come home at two thirty.
- Ben iki buçukta geliyorum.
- I didn't come here for Tom.
- Buraya Tom için gelmedim.
- He may come tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra gelebilir.
- Tom will come.
- Tom gelecek.
- I can't believe I agreed to come with you.
- Ben de seninle gelmeyi kabul ettiğime inanamıyorum.
- He will come after all.
- O, sonunda gelecek.
- It's because I was asked to come that I'm here.
- Gelmem istendiği için buradayım.
- Tom didn't have the courage to come right out and say what he believed.
- Tom'un dışarıya gelmeye ve neye inandığını söylemeye cesareti yoktu.
- I had written the letter when he came.
- O geldiğinde mektubu yazmıştım.
- Trains come more often than buses.
- Trenler otobüslerden daha sık gelir.
- Fewer people come here every year.
- Buraya her yıl daha az kişi gelir.
- I thought you'd come today.
- Senin bugün geleceğini sanıyordum.
- Have him come.
- Gelmesini sağla.
- Layla came home some ten to fifteen minutes later.
- Leyla yaklaşık on ila on beş dakika sonra eve geldi.
- You wouldn't have come if you didn't think there was something to gain.
- Kazanacak bir şey olduğunu düşünmeseydin gelmezdin.
- If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan, yerine birini gönder.
- I'll clean up the house before my parents come.
- Ailem gelmeden evi temizleyeceğim.
- He won't come, will he?
- Gelmeyecek, değil mi?
- I think that she will come.
- Geleceğini düşünüyorum.
- Tom was watching TV when I came home.
- Ben eve geldiğimde Tom televizyon izliyordu.
- Sami shouldn't have come.
- Sami'nin gelmemesi gerekirdi.
- If you could come, I'd be really happy.
- Gelebilsen çok mutlu olurdum.
- Easy come, easy go.
- Selden gelen suya gider.
- Tom promised me he wouldn't come here again.
- Tom buraya bir daha gelmeyeceğine söz verdi.
- Wisdom comes with age.
- Bilgelik yaşla birlikte gelir.
- He may come and see us tonight.
- O, bu gece bizi görmeye gelebilir.
- He must have already come.
- Çoktan gelmiş olmalı.
- I'll leave when Tom comes.
- Tom geldiğinde ben ayrılacağım.
- Health is not valued until sickness comes.
- Hastalık gelene kadar sağlığa değer verilmez.
- That's basically why I came.
- Temelde bu yüzden geldim.
- You may come whenever you like.
- İstediğin zaman gelebilirsin.
- He told me that he could come on any day but Friday.
- Bana cuma hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- Ask him whether he comes.
- Ona gelip gelmediğini sor.
- I came here of my own free will.
- Buraya kendi özgür irademle geldim.
- Tom might come tomorrow afternoon.
- Tom yarın öğleden sonra gelebilir.
- Mary came before I had waited ten minutes.
- Ben on dakika beklemeden Mary geldi.
- The shock wave came and obliterated everything and everyone.
- Şok dalgası geldi ve her şeyi ve herkesi yok etti.
- Sami came into the US from Mexico.
- Sami Amerika'ya Meksika'dan geldi.
- I'm really glad you came.
- Geldiğine çok sevindim.
- When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
- I almost didn't come home for Christmas.
- Neredeyse Noel'de eve gelmeyecektim.
- At last, my turn came.
- Sonunda benim sıram geldi.
- I thought you would come.
- Geleceğini düşündüm.
- Tom came more than ten times.
- Tom ondan fazla kez geldi.
- I've asked Tom to come over for dinner.
- Tom'a akşam yemeğine gelmesini söyledim.
- It was not until the sun had set that the child came home.
- Çocuk eve ancak güneş batınca geldi.
- Pochi came running toward us.
- Pochi koşarak bize doğru geldi.
- What time shall I come?
- Ne zaman geleyim?
- I cannot tell when he will come, but when he comes, he will do his best.
- Ne zaman geleceğini söyleyemem, ama o geldiğinde elinden geleni yapacaktır.
- What should I do if Tom comes?
- Tom gelirse ne yapmalıyım?
- He had just come home when I called.
- Aradığımda henüz eve gelmişti.
- Sami should come have a look at this.
- Sami gelip şuna bir bakmalı.
- It makes no difference whether he comes or not.
- Gelip gelmemesi hiç fark etmez.
- My father will possibly come on the next train.
- Babam muhtemelen bir sonraki trenle gelecektir.
- Have you ever known them to come on time?
- Sen hiç onların zamanında geldiğini fark ettin mi?
- Happiness has come and requires money.
- Mutluluk geldi ve para gerektiriyor.
- You have come at an opportune time.
- Uygun bir zamanda geldiniz.
- I'm glad you came today.
- Bugün gelmene sevindim.
- Here I come.
- İşte geliyorum.
- Why did you come so early?
- Neden bu kadar erken geldin?
- It's certain that George will come.
- George kesin gelecek.
- Why did you come here, then?
- Buraya niçin geldin peki?
- I had not waited ten minutes before Mary came.
- Mary gelmeden önce on dakika beklememiştim.
- They must come.
- Gelmeliler.
- I thought you'd never come.
- Hiç gelmeyeceğini sanmıştım.
- May I come again?
- Yine gelebilir miyim?
- Tom came near being drowned.
- Tom boğulmanın eşiğine geldi.
- I was watching TV when Tom came.
- Tom geldiğinde televizyon izliyordum.
- Why don't you come over to my house after school?
- Neden okuldan sonra evime gelmiyorsun?
- Have Tom and Mary ever come on time?
- Tom ve Mary hiç zamanında geldiler mi?
- I came home empty handed.
- Ben eve eli boş geldim.
- We'll have a lot more fun if Tom comes, too.
- Eğer Tom da gelirse çok daha fazla eğleniriz.
- I sure hope you can come.
- Umarım gelebilirsin.
- Tom will come for sure.
- Tom kesinlikle gelecek.
- If necessary, I will come soon.
- Gerekirse, yakında gelirim.
- It is a pity that he can't come.
- Gelemeyecek olması çok üzücü.
- They came even though it was raining.
- Yağmur yağmasına rağmen geldiler.
- Her father will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
- Tom came home after dark.
- Tom hava karardıktan sonra eve geldi.
- We can come right away.
- Hemen gelebiliriz.
- Someone came ten minutes ago.
- On dakika önce biri geldi.
- You should have come see us!
- Bizi görmeye gelmeliydin!
- Do you think Tom will come?
- Sence Tom gelir mi?
- I failed to catch the last bus, and came home by taxi.
- Son otobüsü yakalayamadım ve eve taksiyle geldim.
- At last, my turn came.
- Sonunda, sıram geldi.
- When was the first time you came here?
- Buraya ilk ne zaman geldin?
- Tom failed to come on time.
- Tom zamanında gelmeyi başaramadı.
- It is doubtful whether she will come on time.
- Zamanında gelip gelmeyeceği şüpheli.
- I came by last night, but you weren't here.
- Ben dün gece geldim ama sen burada değildin.
- The first snow came before long.
- İlk kar çok geçmeden geldi.
- Learning languages comes easy to her.
- Dil öğrenmek ona kolay gelir.
- You need to come home.
- Eve gelmelisin.
- I think he'll come.
- Bence gelecek.
- I came with her.
- Ben de onunla geldim.
- Try not to come too late again tomorrow.
- Yarın yine çok geç gelmemeye çalış.
- Here they come.
- İşte geliyorlar.
- You really should've told Tom that he didn't have to come.
- Tom'a gelmek zorunda olmadığını söylemeliydin.
- We ought to be ready for whatever comes.
- Başımıza ne gelirse gelsin hazır olmalıyız.
- It seems necessary for you to come again tomorrow.
- Yarın tekrar gelmen gerekli görünüyor.
- Do you want to come over to my house?
- Evime gelmek istiyor musunuz?
- Please wait here until he comes.
- Lütfen o gelinceye kadar burada bekle.
- As usual, Tom came late.
- Tom alışıldığı üzere geç geldi.
- I came here today with my mom.
- Bugün buraya annemle geldim.
- It does not matter to me whether you come or not.
- Gelip gelmemen benim için önemli değil.
- You should've never come here.
- Buraya asla gelmemeliydin.
- I came as fast as I could.
- Gelebildiğim kadar hızlı geldim.
- I wonder when Tom will come.
- Tom'un ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- A good idea came across his mind at the last moment.
- Son anda aklına iyi bir fikir geldi.
- Just about everyone came.
- Hemen hemen herkes geldi.
- You can come.
- Gelebilirsin.
- He could not come because he was ill.
- Gelemedi çünkü hastaydı.
- He came first.
- İlk o geldi.
- He should have come.
- O da gelmeliydi.
- I want to come and live here.
- Gelmek ve burada yaşamak istiyorum.
- I wonder when Anne will come.
- Anne'in ne zaman geleceğini merak ediyorum.
- Cops came with guns drawn, as I was talking to the owner on the phone.
- Ev sahibiyle telefonda konuşurken polisler silahlarını çekip geldiler.
- I'm glad you decided to come.
- Gelmeye karar vermene sevindim.
- There comes our teacher.
- İşte hocamız geliyor.
- According to the Mayan calendar, the end of the world will come soon.
- Maya takvimine göre, dünyanın sonu yakında gelecek.
- Take the money before the police come!
- Polis gelmeden parayı al!
- I suggested to her that we go to the movies after he came home.
- Ona eve geldikten sonra sinemaya gitmemizi önerdim.
- Tom wanted me to come over for breakfast, so I did.
- Tom kahvaltı için gelmemi istedi, bu yüzden geldim.
- We came here to build a new town.
- Buraya yeni bir kasaba inşa etmek için geldik.
- Tom said he'd come.
- Tom geleceğini söyledi.
- Please phone me before you come.
- Lütfen gelmeden önce beni ara.
- Tom came home soaking wet.
- Tom eve sırılsıklam geldi.
- He'll always come through.
- O her zaman gelir.
- The jurors came into the courtroom.
- Jüri üyeleri mahkeme salonuna geldi.
- I'll call her, but she won't come.
- Onu arayacağım ama o gelmeyecek.
- Tom came home yesterday.
- Tom dün eve geldi.
- Needless to say, he never came again.
- Tabii ki, bir daha hiç gelmedi.
- I'd like you to come work for me.
- Gelip benimle çalışmanı istiyorum.
- You didn't need to come so early.
- Bu kadar erken gelmene gerek yoktu.
- Tom came home yesterday.
- Tom eve dün geldi.
- I tried to convince Tom to come home.
- Eve gelmesi için Tom'u ikna etmeye çalıştım.
- Here comes the bride!
- İşte gelin geliyor!
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
- Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.
- Would you like to come see a movie with us?
- Bizimle birlikte bir film izlemeye gelmek ister misin?
- Tom didn't come and Jane didn't come either.
- Tom gelmedi ve Jane de gelmedi.
- They can come.
- Onlar gelebilir.
- Tom asked Mary if she wanted to come over and watch a movie.
- Tom, Mary'ye gelip film izlemek isteyip istemediğini sordu.
- She'll come at quarter past three.
- Üçü çeyrek geçe gelecek.
- My father will come home at seven.
- Babam eve yedide gelecek.
- We need to persuade Tom to come.
- Tom'u gelmesi için ikna etmemiz gerekiyor.
- You can come, but don't tell anybody else.
- Gelebilirsin ama başka kimseye söyleme.
- Did anyone else come into the room?
- Odaya başka biri geldi mi?
- He didn't come because of the storm.
- O, fırtına nedeniyle gelmedi.
- I'm doubtful whether Tom will come.
- Tom'un gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
- As he spoke, pictures came into my mind.
- O konuştukça benim aklıma resimler geldi.
- He did not want to come.
- Gelmek istemedi.
- You'll come back to see us, won't you?
- Bizi görmeye geleceksin, değil mi?
- I don't always come home this late.
- Eve her zaman bu kadar geç gelmem.
- Tom came into the room and started yelling.
- Tom odaya geldi ve bağırmaya başladı.
- You must come every six months for a check-up.
- Kontrol için her altı ayda bir gelmelisin.
- You must come at once.
- Hemen gelmelisin.
- Tom wants to come first.
- Tom ilk gelmek istiyor.
- I didn't have the opportunity to say I couldn't come.
- Gelemeyeceğimi söyleme fırsatım olmadı.
- I come from there.
- Ben oradan geliyorum.
- He may come and see us tonight.
- Bu gece bizi görmeye gelebilir.
- I came with Tom.
- Tom ile geldim.
- Tom isn't going to come home.
- Tom eve gelmeyecek.
- Here comes another bus load of Canadian tourists.
- Buraya Kanadalı turistlerle dolu bir otobüs daha geliyor.
- After Saturday comes Sunday.
- Cumartesiden sonra pazar gelir.
- When she comes, we'll eat.
- Geldiğinde yemek yeriz.
- Sami came the next morning.
- Ertesi sabah Sami geldi.
- Tom didn't want to come home.
- Tom eve gelmek istemedi.
- I should have come here by bicycle.
- Buraya bisikletle gelmeliydim.
- Shortly after the accident, the police came.
- Kazadan kısa bir süre sonra polis geldi.
- I know you weren't planning to come.
- Gelmeyi planlamadığını biliyorum.
- He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
- Tom doesn't need to come into the office on Monday.
- Tom'un pazartesi günü ofise gelmesine gerek yok.
- I am doubtful whether he will come.
- Onun gelip gelmeyeceği konusunda şüpheliyim.
- Did you come here by car?
- Buraya arabayla mı geldin?
- Tell me the reason you didn't come yesterday.
- Dün gelmemenin sebebini söyle bana.
- Tom was expecting Mary to come alone.
- Tom Mary'nin yalnız gelmesini bekliyordu.
- Mary asked me to come over and help her.
- Mary gelip ona yardım etmemi istedi.
- Help came too late.
- Yardım çok geç geldi.
- If you can't come, we'll understand.
- Gelemezsen anlayışla karşılarız.
- Nobody wants to come.
- Hiç kimse gelmek istemiyor.
- Tom used to come over every Monday evening and play music with me.
- Tom her pazartesi akşamı bize gelir ve benimle müzik çalardı.
- Will you come or not?
- Geliyor musun, gelmiyor musun?
- She hasn't come yet.
- Henüz gelmedi.
- Do you want me to wait until you come for me?
- Benim için gelene kadar beklememi ister misiniz?
- I offered to pick Tom up, but he wanted to come by himself.
- Tom'u almayı teklif ettim ama kendisi gelmek istedi.
- Can you come into my office, please?
- Ofisime gelebilir misiniz lütfen?
- When are you going to come?
- Sen ne zaman geleceksin?
- Don't come to me with any excuses.
- Bana herhangi bir bahaneyle gelme.
- Love will come in time.
- Aşk, zamanla gelecek.
- I think that she will not come.
- Bence gelmez.
- Tom doesn't want to come.
- Tom gelmek istemiyor.
- He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
- Let us come aboard.
- Gemiye gelelim.
- It is doubtful whether Bill will come.
- Bill'in gelip gelmeyeceği şüpheli.
- I didn't tell her to come.
- Onun gelmesini söylemedim.
- I hope for John to come.
- John'un gelmesini umuyorum.
- I came by last night, but you weren't here.
- Dün gece geldim ama sen yoktun.
- Tom doesn't want us to come.
- Tom gelmemizi istemiyor.
- In spite of everything, he came.
- Her şeye rağmen geldi.
- I don't think he will come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- She did not come until two.
- O, ikiye kadar gelmedi.
- I didn't tell him to come.
- Ona gelmesini ben söylemedim.
- They must come.
- Onlar gelmek zorunda.
- I come from there.
- Oradan geliyorum.
- Tom came over.
- Tom geldi.
- I'll have to fire you if you come late so often.
- Bu kadar sık geç gelirsen, seni işten kovmak zorunda kalacağım.
- I just came here to congratulate you.
- Ben buraya sadece seni tebrik etmeye geldim.
- I must convince Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etmeliyim.
- No doubt he will come.
- Hiç şüphesiz gelecektir.
- Tom came just before dinner.
- Tom yemekten hemen önce geldi.
- We had to come.
- Gelmek zorunda kaldık.
- Tom will come if you call him.
- Eğer onu ararsan Tom gelir.
- Can we come?
- Gelebilir miyiz?
- Did Tom come?
- Tom geldi mi?
- She came with good news.
- İyi haberlerle geldi.
- Tom and I want you to come.
- Tom ve ben gelmeni istiyoruz.
- Mike said that he would come.
- Mike, geleceğini söyledi.
- I had been reading a magazine for some time when she came.
- O geldiğinde, ben bir süredir bir dergi okuyordum.
- Since tomorrow's Monday, Ken will probably come.
- Yarın pazartesi olduğuna göre, Ken muhtemelen gelecektir.
- Should I come with you?
- Seninle gelmeli miyim?
- You must come.
- Gelmek zorundasın.
- Why not come and have supper with us tonight?
- Neden bu akşam bizimle yemeğe gelmiyorsun?
- I want you to come with us.
- Bizimle birlikte gelmeni istiyorum.
- Who doesn't come, doesn't disturb.
- Gelmeyen, rahatsız etmez.
- Give her this letter when she comes.
- Geldiğinde bu mektubu ona ver.
- I've not heard that she will come.
- Onun geleceğini duymadım.
- All but Jim came.
- Jim hariç herkes geldi.
- Misfortunes seldom come singly.
- Talihsizlikler nadiren tek başına gelir.
- You thought I wouldn't come tonight, didn't you?
- Bu gece gelmeyeceğimi düşündün, değil mi?
- The girl came without complaint.
- Kız, şikayet etmeden geldi.
- A good idea came across my mind.
- Aklıma iyi bir fikir geldi.
- We came home by taxi.
- Eve taksiyle geldik.
- Mary came before I had waited ten minutes.
- On dakika beklemeden önce Mary geldi.
- A man on horseback came along the path.
- Atlı bir adam patika boyunca geldi.
- She couldn't come because he was sick.
- Hasta olduğu için gelemedi.
- I asked him to come.
- Ondan gelmesini istedim.
- Tom came into the room carrying three bottles of wine.
- Tom üç şişe şarap taşıyarak odaya geldi.
- One night he came home very tired and sad.
- Bir gece eve çok yorgun ve üzgün gelmişti.
- Even if he's busy, he'll come.
- Meşgul olsa bile gelecektir.
- Over one hundred people came here.
- Buraya yüzden fazla insan geldi.
- Tom said he'd be disappointed if we couldn't come.
- Tom gelemezsek hayal kırıklığına uğrayacağını söyledi.
- You had to come yesterday.
- Dün gelmek zorundaydın.
- I'll probably never come here again.
- Muhtemelen buraya bir daha asla gelmeyeceğim.
- I hope that Tom will come.
- Tom'un geleceğini umuyorum.
- I'm really glad you came.
- Geldiğine gerçekten sevindim.
- Tom came over and helped me.
- Tom geldi ve bana yardım etti.
- Sami's payback would come on Christmas day.
- Sami'nin intikamı Noel günü gelecekti.
- Do you know why Tom doesn't come here anymore?
- Tom'un buraya neden artık gelmediğini biliyor musun?
- Tom came all the way from Boston.
- Tom Boston'dan buraya kadar geldi.
- She came over to France for a holiday.
- O bir tatil için Fransa'ya geldi.
- Tom can't come because he's sick.
- Tom hasta olduğu için gelemiyor.
- Tom still hasn't come home.
- Tom hala eve gelmedi.
- I had not waited long before the bus came.
- Otobüs gelene kadar çok beklemedim.
- I don't know for certain when Tom will come.
- Tom'un ne zaman geleceğinden emin değilim.
- He might not come.
- Gelmeyebilir.
- You didn't have to come.
- Gelmek zorunda değildin.
- Speak of the devil, here comes Kathy.
- İti an çomağı eline al, işte Kathy geliyor.
- Would you like to come shopping with me?
- Benimle alışverişe gelmek ister misin?
- I went to bed after I came home.
- Eve geldikten sonra yatmaya gittim.
- We came by to wish you luck.
- Sana şans dilemeye geldik.
- Change comes.
- Değişim gelir.
- We're so glad you could come.
- Gelebilmenize çok sevindik.
- I knew this moment would come.
- Bu anın geleceğini biliyordum.
- Does he come here every week?
- Buraya her hafta gelir mi?
- It never occurred to me that Tom wouldn't come.
- Tom'un gelmeyeceği hiç aklıma gelmedi.
- He was ill, so he couldn't come.
- Hastaydı, o yüzden gelemedi.
- Tom still wants to come.
- Tom hâlâ gelmek istiyor.
- We hope many of you will come.
- Birçoğunuzun geleceğini umuyoruz.
- I'll come over and keep you company.
- Gelip sana arkadaşlık edeceğim.
- How come you didn't come?
- Sen niye gelmedin?
- There comes the bus.
- Otobüs geliyor.
- When did he say he would come?
- Ne zaman geleceğini söyledi?
- It doesn't matter whether he comes or not.
- Onun gelip gelmemesi önemli değil.
- Tom must come.
- Tom gelmeli.
- Could you come up here for a second?
- Bir saniye buraya gelir misin?
- He came yesterday to see you.
- O dün seni görmeye geldi.
- He begged for her to come home.
- Eve gelmesi için ona yalvardı.
- After a storm comes the calm.
- Fırtınadan sonra sükûnet gelir.
- I cannot tell when he will come, but when he comes, he will do his best.
- Ne zaman geleceğini söyleyemem ama geldiğinde elinden gelenin en iyisini yapacaktır.
- You should come and work for me.
- Gelip benim için çalışmalısın.
- Can you please come fix it?
- Lütfen bunu tamir etmeye gelebilir misin?
- I hope Tom will come.
- Umarım Tom gelir.
- We heard him come downstairs.
- Onun alt kata geldiğini duyduk.
- I've come this far, so I'll keep going.
- Buraya kadar geldim artık, o yüzden devam edeceğim.
- No harm will come to you.
- Size hiçbir zarar gelmeyecek.
- You came at just the right time.
- Tam zamanında geldin.
- Tom came on Monday and went back the day after.
- Tom Pazartesi günü geldi ve ertesi gün geri döndü.
- Alice may possibly come.
- Alice muhtemelen gelebilir.
- I don't think he will come.
- Onun geleceğini sanmıyorum.
- Customers came one after another.
- Müşteriler birbiri ardına geldi.
- I'll come at once.
- Hemen geliyorum.
- I can’t come because I got sick.
- Hasta olduğum için gelemiyorum.
- The doctor came immediately.
- Doktor hemen geldi.
- I saw the train come into the station.
- Trenin istasyona geldiğini gördüm.
- Possibly she will not come.
- Muhtemelen gelmeyecek.
- Don't open the door no matter who comes.
- Kim gelirse gelsin kapıyı açmayın.
- It'd be best if a few more female singers could come.
- Birkaç kadın şarkıcı daha gelse iyi olur.
- Tom didn't come all the way from Boston just to eat dinner with us.
- Tom sadece bizimle akşam yemeği yemek için Boston'dan tüm yolu gelmedi.
- Tom didn't need to come see me.
- Tom'un beni görmeye gelmesi gerekmiyordu.
- How many times a week do you come here?
- Buraya haftada kaç kez geliyorsun?
- Would you let me know when she comes?
- O gelince bana haber verir misin?
- Who asked Tom to come?
- Tom'un gelmesini kim istedi?
- Don't you want me to come with you?
- Seninle gelmemi istemiyor musun?
- Had I known you'd be here, I wouldn't have come.
- Burada olacağını bilseydim gelmezdim.
- Danger comes soonest when it is despised.
- Tehlike en çabuk küçümsendiği zaman gelir.
- Ever since he came, everything has changed.
- Geldiğinden beri her şey değişti.
- Will she come?
- O gelecek mi?
- The teacher as well as his students has come.
- Öğrencilerinin yanı sıra öğretmen de geldi.
- I was writing a letter when he came.
- O geldiğinde ben bir mektup yazıyordum.
- He came home at ten.
- O saat onda eve geldi.
- Here the fall came.
- İşte sonbahar geldi.
- I came earlier than him.
- Ondan daha erken geldim.
- Come and look for yourself.
- Gelip kendiniz arayın.
- I came here to find answers.
- Buraya cevapları bulmak için geldim.
- I came last.
- En son ben geldim.
- Tom will come around.
- Tom kendine gelecek.
- He came all the way from Kyushu to see the Mona Lisa.
- Kyushu'dan onca yolu Mona Lisa'yı görmek için geldi.
- Tom's parents came home early.
- Tom'un ailesi erken eve geldi.
- Tom may come and visit me any time he wants to.
- Tom istediği zaman gelip beni ziyaret edebilir.
- Ann came downstairs.
- Ann alt kata geldi.
- This car comes with free satellite radio.
- Bu araba ücretsiz uydu radyosu ile geliyor.
- If he doesn't come, we won't go.
- O gelmezse, biz gitmeyiz.
- He wondered why she did not come.
- Neden gelmediğini merak etti.
- Why didn't you come the other night?
- Geçen gece neden gelmedin?
- If you visit Spain, come and see me.
- İspanya'yı ziyaret edersen, gelip gör beni.
- Tom came earlier than usual today.
- Tom bugün her zamankinden daha erken geldi.
- I knew you'd come around.
- Geleceğini biliyordum.
- You may come if you like.
- İsterseniz, gelebilirsiniz.
- I don't know if she will come or not.
- Onun gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- Tom waited for someone to come.
- Tom birinin gelmesini bekledi.
- My father will come home at the end of this week.
- Babam bu haftanın sonunda eve gelecek.
- Here comes the bus now.
- İşte otobüs şimdi geliyor.
- You have to come home.
- Eve gelmelisin.
- Can I come over and play?
- Gelip oynayabilir miyim?
- Hundreds of people came out into the square.
- Yüzlerce insan meydana geldi.
- Nothing comes easy for us.
- Bizim için hiçbir şey kolay gelmiyor.
- Can I come with a friend?
- Bir arkadaşımla gelebilir miyim?
- Tom will come looking for me.
- Tom beni aramaya gelecektir.
- We should come here more often.
- Buraya daha sık gelmeliyiz.
- It's very likely he'll come.
- Büyük olasılıkla o gelecek.
- You should come see for yourself.
- Gelip kendin görmelisin.
- Tom has come alone.
- Tom tek başına geldi.
- Why didn't she come yesterday?
- Neden dün gelmedi?
- I couldn't come because of the rain.
- Yağmurdan dolayı gelemedim.
- Summer has come.
- Yaz geldi.
- I came by to feed Tom's fish.
- Tom'un balıklarını beslemeye geldim.
- Why could you not come yesterday?
- Neden dün gelemedin?
- Tom just came.
- Tom az önce geldi.
- If my parents discover that you came over, they might do something crazy.
- Eğer ebeveynlerim geldiğini öğrenirse onlar çılgınca bir şey yapabilir.
- Tom didn't come, nor did Jane.
- Tom gelmedi, Jane de.
- Your friend can come any moment.
- Arkadaşın her an gelebilir.
- Tom was supposed to come over this afternoon, but he never showed up.
- Tom'un bu öğleden sonra gelmesi gerekiyordu ama gelmedi.
- The police came and investigated the crime scene.
- Polis geldi ve suç mahallini inceledi.
- Don't you want to come inside?
- İçeri gelmek istemiyor musun?
- She could not come because she was ill.
- O, hasta olduğu için gelemedi.
- We might as well ask Tom to come, too.
- Tom'un da gelmesini isteyebiliriz.
- After fall comes winter.
- Sonbahardan sonra kış gelir.
- I feel bad that I can't come today.
- Bugün gelemeyeceğim için kendimi kötü hissediyorum.
- I'm so glad you came.
- Geldiğine çok sevindim.
- Do you want to come back to my office?
- Ofisime gelmek ister misin?
- Tom and I want you to come.
- Tom ve ben senin gelmeni istiyoruz.
- The flat comes fully furnished.
- Daire tamamen mobilyalı olarak geliyor.
- Whether he comes or not, either way I will inform you.
- Gelse de gelmese de, her iki durumda da sizi bilgilendireceğim.
- I'd be happy if you'd come.
- Gelirsen çok mutlu olurum.
- I came earlier than him.
- Ben ondan daha önce geldim.
- Your mother wants you to come home.
- Annen eve gelmeni istiyor.
- I came here to tell you something important.
- Buraya sana önemli bir şey söylemek için geldim.
- We're encouraging everyone to come.
- Herkesi gelmeye teşvik ediyoruz.
- I bet five dollars that he will not come.
- Gelmeyeceğine dair beş dolarına bahse girerim.
- Tom would come home late at night, completely drunk.
- Tom gece geç saatlerde eve sarhoş gelirdi.
- It looks like you came prepared.
- Hazırlıklı gelmişsin gibi görünüyor.
- Tom came into my office and closed the door.
- Tom ofisime geldi ve kapıyı kapattı.
- Tom said I should come home soon.
- Tom kısa sürede eve gelmem gerektiğini söyledi.
- Have they ever come on time?
- Hiç zamanında geldikleri oldu mu?
- How did Tom convince you to come?
- Tom seni gelmeye nasıl ikna etti?
- I'll come and pick you up.
- Gelip seni alacağım.
- Don't come so early next time.
- Bir dahaki sefere bu kadar erken gelme.
- A boy came running toward me.
- Bir çocuk koşarak bana doğru geldi.
- I think Tom doesn't come here very often.
- Bence Tom buraya çok sık gelmiyor.
- I'd like to come along.
- Birlikte gelmek istiyorum.
- He is likely to come.
- O muhtemelen gelecektir.
- I doubt if Bob will come on time.
- Bob'un zamanında geleceğini sanmıyorum.
- We didn't come here for them.
- Buraya onlar için gelmedik.
- The majority of my patients come to me from out of town.
- Hastalarımın çoğunluğu bana şehir dışından gelmektedir.
- Is there some reason you don't want us to come?
- Gelmemizi istememenin bir sebebi var mı?
- I have just come back from school.
- Okuldan yeni geldim.
- Tom waited all day, but Mary never came.
- Tom bütün gün bekledi ama Mary hiç gelmedi.
- I am looking forward to meeting you when you come.
- Geldiğinde seninle görüşmeye can atıyorum.
- Who told you you could come?
- Gelebileceğini sana kim söyledi?
- The train came on time.
- Tren zamanında geldi.
- I don't want to come.
- Gelmek istemiyorum.
- It is possible that he came here when he was a child.
- Buraya çocukken gelmiş olması mümkün.
- The time will come when your dream will come true.
- Hayalinin gerçekleşeceği zaman gelecek.
- I don't think she will come.
- Geleceğini sanmıyorum.
- I came here to give you something.
- Buraya sana bir şey vermeye geldim.
- I've just come home.
- Az önce eve geldim.
- We will leave as soon as he comes.
- O gelir gelmez, ayrılacağız.
- I asked Tom to come over to collect my mail and feed my cat while I'm out of town.
- Tom'dan ben şehir dışındayken gelip postalarımı almasını ve kedimi beslemesini istedim.
- He came all the way to my office to discuss the plan with me.
- O, planı benimle görüşmek için ofisime kadar bütün yolu geldi.
- Do you think Tom will come, too?
- Sence Tom da gelecek mi?
- Tom will come this week, too.
- Tom bu hafta da gelecek.
- Why don't I tell Tom to come over and help?
- Neden Tom'a buraya gelip yardım etmesini söylemiyorum?
- I hope you'll come back again.
- Senin tekrar geleceğini umuyorum.
- I do not want to come.
- Ben gelmek istemiyorum.
- I came here almost thirty years ago.
- Buraya neredeyse otuz sene önce geldim.
- Who came with Tom?
- Tom'la kim geldi?
- We wouldn't have asked Tom to come if we didn't want him here.
- Tom'u burada istemeseydik gelmesini istemezdik.
- He came after you left.
- Sen gittikten sonra o geldi.
- I saw that he came.
- Geldiğini gördüm.
- I come here every Monday.
- Buraya her pazartesi gelirim.
- At last came that which I had long feared.
- Sonunda uzun zamandır korktuğum şey başıma geldi.
- Ken is so busy that he can't come.
- Ken o kadar meşgul ki gelemiyor.
- I have to convince her to come.
- Onu gelmeye ikna etmeliyim.
- The time will come when you will be sorry for it.
- Bunun için üzüleceğin zaman gelecek.
- She didn't come after all.
- Sonuçta gelmedi.
- Would you please come?
- Lütfen gelir misin?
- Success doesn't come easily.
- Başarı kolayca gelmiyor.
- You don't know when Tom will come, do you?
- Tom'un ne zaman geleceğini bilmiyorsun, değil mi?
- Layla came with her grandmother.
- Layla büyükannesi ile geldi.
- Tom came here last week.
- Tom buraya geçen hafta geldi.
- It's likely that Tom will come.
- Muhtemelen Tom gelecek.
- She will come even if she is tired.
- O, yorgun olsa bile gelecektir.
- The time will soon come when man will be able to travel to the moon.
- İnsanoğlunun Ay'a seyahat edebileceği zaman yakında gelecek.
- Everyone but Jim came.
- Jim hariç herkes geldi.
- I came here to talk business, not to chit-chat.
- Buraya iş konuşmak için geldim, çene çalmak için değil.
- Tom said he would never come back here again.
- Tom buraya bir daha asla gelmeyeceğini söyledi.
- He still wants to come.
- Hâlâ gelmek istiyor.
- It's a pity that you can't come.
- Gelemeyecek olman çok üzücü.
- Do you think it's normal to come home every evening at 9 o'clock?
- Sence her akşam saat 9'da eve gelmek normal mi?
- I came home by bus.
- Eve otobüsle geldim.
- She couldn't come because she was sick.
- Hasta olduğu için gelemedi.
- I wonder if he will come.
- Onun gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.
- Didn't Tom come with you?
- Tom seninle gelmedi mi?
- You should have come yesterday.
- Dün gelmeliydin.
- How many times a week does Tom come here?
- Tom buraya haftada kaç kez geliyor?
- She felt uneasy when the children did not come home.
- Çocuklar eve gelmeyince kendini huzursuz hissetti.
- If he had known, he might have come earlier.
- O bilseydi, daha önce gelebilirdi.
- Why didn't you come earlier?
- Neden daha önce gelmedin?
- I think Tom came here to see Mary.
- Bence Tom buraya Mary'yi görmeye geldi.
- Let her come.
- Bırak gelsin.
- Don't come near me.
- Sakın yanıma gelme.
- That's why I came.
- Bu yüzden geldim.
- Why wouldn't Tom want to come home?
- Tom neden eve gelmek istemesin ki?
- What should we do if he comes late?
- Geç gelirse ne yapmalıyız?
- His dad will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
- Tell me when he will come.
- Bana ne zaman geleceğini söyle.
- I came here by taxi.
- Buraya taksi ile geldim.
- Tom can come over to my place whenever he wants.
- Tom istediği zaman evime gelebilir.
- Don't come this evening and don't come tomorrow either.
- Bu akşam da gelme, yarın da gelme.
- He shouted to us to come.
- Gelmemiz için bize bağırdı.
- Tom came home disappointed.
- Tom eve hayal kırıklığına uğramış olarak geldi.
- Why didn't you come home last night?
- Dün gece neden eve gelmedin?
- I have no idea whether or not Tom will come.
- Tom'un gelip gelmeyeceği hakkında hiçbir fikrim yok.
- Dan came up with a new idea.
- Dan yeni bir fikirle geldi.
- Tom came downstairs.
- Tom aşağıya geldi.
- Why come to me now?
- Neden şimdi bana geliyorsun?
- You came too late.
- Çok geç geldin.
- Can you ask them to come on in?
- İçeri gelmelerini söyleyebilir misin?
- Tom came home just now.
- Tom şimdi eve geldi.
- You don't know when he will come, do you?
- Ne zaman geleceğini bilmiyorsun, değil mi?
- It doesn't make any difference to me whether Tom comes or not.
- Tom gelse de gelmese de benim için fark etmez.
- You may go out as long as you came back soon.
- Kısa sürede geldiğin sürece dışarı gidebilirsin.
- I told you not to come today.
- Sana bugün gelmemeni söyledim.
- If it should rain, he will not come.
- Yağmur yağarsa, gelmeyecektir.
- Linda came home late at night.
- Linda, gece geç saatte eve geldi.
- Are you sure she'll come on time?
- Onun zamanında geleceğinden emin misin?
- I'm glad you asked me to come.
- Gelmemi istediğine sevindim.
- I'm so glad you could come.
- Gelebildiğine çok sevindim.
- I made Tom promise to come on time.
- Zamanında gelmesi için Tom'a söz verdirdim.
- Can she come in time?
- Zamanında gelebilir mi?
- She said that she would come back again, which was a lie.
- Tekrar geleceğini söyledi ama bu bir yalandı.
- He will not come today.
- O bugün gelmeyecek.
- I know why Tom came here.
- Tom'un buraya neden geldiğini biliyorum.
- I came home and found everything destroyed.
- Eve geldim ve her şeyi yıkılmış buldum.
- I hear Tom will come on Monday.
- Tom'un pazartesi geleceğini duydum.
- Do you want to come sit by me?
- Gelip yanımda oturmak ister misin?
- You don't have to come see me.
- Beni görmeye gelmene gerek yok.
- Her husband was supposed to come visit her from Paris for a single night Saturday night.
- Kocasının Cumartesi tek bir gece için Paris'ten onu ziyarete gelmesi gerekiyordu.
- I figured you wouldn't come.
- Gelmeyeceğini düşündüm.
- They came last week.
- Geçen hafta geldiler.
- I've told them all to come.
- Hepsine gelmelerini söyledim.
- Tom probably won't come.
- Tom muhtemelen gelmeyecek.
- Who'll come with you?
- Kim seninle gelecek?
- He says he will come at once.
- O, derhal geleceğini söylüyor.
- If Tom doesn't come what are you going to do?
- Tom gelmezse ne yapacaksın?
- I came at Tom's request.
- Tom'un isteği üzerine geldim.
- Dan came up with a new idea.
- Dan'in aklına yeni bir fikir geldi.
- Tom asked me to come inside.
- Tom içeri gelmemi istedi.
- I came here seeking justice.
- Buraya adalet aramaya geldim.
- We want Tom to know he can come home.
- Tom'un eve gelebileceğini bilmesini istiyoruz.
- Is there anyone we invited who hasn't come yet?
- Davet ettiğimiz henüz gelmeyen biri var mı?
- I asked Tom to come immediately.
- Tom'dan derhal gelmesini istedim.
- Ask them to wait till I come.
- Ben gelinceye kadar onlara beklemesini söyle.
- We just want Tom to come home.
- Biz sadece Tom'un eve gelmesini istiyoruz.
- Anne thought that the morning would never come.
- Anne sabahın hiç gelmeyeceğini düşündü.
- Let her come.
- Onun gelmesine izin ver.
- Can I come over?
- Gelebilir miyim?
- You don't have to come if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan gelmek zorunda değilsin.
- He promised to come, and didn't.
- O, gelmek için söz verdi, ve gelmedi.
- I needed you and you came.
- Sana ihtiyacım vardı ve sen geldin.
- Tom eventually asked the question he came here to ask.
- Tom sonunda buraya sormak için geldiği soruyu sordu.
- I wouldn't have asked you to come if it weren't absolutely necessary.
- Çok gerekli olmasaydı gelmeni istemezdim.
- Here he comes.
- İşte geliyor.
- I'll come by 10.
- 10'a kadar gelirim.
- You may invite whoever wants to come.
- Gelmek isteyen kim varsa davet edebilirsiniz.
- When was the last time Tom came here?
- Tom buraya en son ne zaman geldi?
- She shouted for help, but no one came.
- Bağırarak yardım istemiş ama kimse gelmemiş.
- Tom has come a long way to see us.
- Tom bizi görmek için uzun bir yoldan gelmiş.
- Tom can't come with me to Boston.
- Tom benimle Boston'a gelemez.
- Kate came home by bus.
- Kate otobüsle eve geldi.
- Why don't you come on down?
- Neden aşağı gelmiyorsun?
- Tom came into the restaurant and sat at his usual table.
- Tom restorana geldi ve her zamanki masasına oturdu.
- Tell them to come home.
- Onlara eve gelmelerini söyle.
- I knew I had to come.
- Gelmem gerektiğini biliyordum.
- Would you let me know when she comes?
- Geldiğinde bana haber verir misin?
- Did Tom really not want to come?
- Tom gerçekten gelmek istemiyor muydu?
- I came here to ask for your cooperation.
- Buraya iş birliğinizi istemeye geldim.
- Here comes Tom.
- İşte Tom geliyor.
- Tom doesn't need to come if he doesn't want to.
- Tom istemiyorsa gelmesine gerek yok.
- Do you think it's normal to come home every evening at 9 o'clock?
- Her akşam saat 9'da eve gelmenin normal olduğunu düşünüyor musun?
- I can't come tonight.
- Bu gece gelemem.
- Takeshi did come, but didn't stay long.
- Takeshi geldi ama uzun kalmadı.
- When I came home, my father had already been there.
- Eve geldiğimde babam çoktan gelmişti.
- I came on Monday.
- Pazartesi günü geldim.
- She begged me to come.
- Gelmem için yalvardı.
- If my parents find out you came over, they could do something crazy.
- Eğer ailem buraya geldiğini öğrenirse, çılgınca bir şey yapabilirler.
- Tom doesn't have to come see me.
- Tom'un beni görmeye gelmesine gerek yok.
- I think he will come, but I'm not entirely sure.
- Geleceğini düşünüyorum ama tam emin değilim.
- He just came back from the library.
- Kütüphaneden yeni geldi.
- She could not come because of her illness.
- O hastalığından dolayı gelemedi.
- He begged me to come.
- Gelmem için yalvardı.
- Tom didn't come home again last night.
- Tom dün gece tekrar eve gelmedi.
- I will come when I can.
- Gelebildiğim zaman geleceğim.
- The time is yet to come.
- Zamanı daha gelmedi.
- We'll discuss that when the time comes.
- Zamanı geldiğinde onu görüşeceğiz.
- I don't know whether he will come or not.
- Onun gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- Perhaps I could come back.
- Belki ben de gelebilirim.
- Won't you come and see me this weekend?
- Bu hafta sonu gelip beni görmez misin?
- There'll come a day when you'll regret doing that.
- Bir gün gelecek, bunu yaptığına pişman olacaksın.
- I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etmekte zorlandım.
- I came too late.
- Çok geç geldim.
- He came at about two o'clock.
- Saat iki gibi geldi.
- Tom came home very late.
- Tom eve çok geç geldi.
- Fewer people came than we were expecting.
- Beklediğimizden daha az insan geldi.
- We didn't come.
- Gelmedik.
- He would like to come with us to the movie.
- Bizimle sinemaya gelmek istiyor.
- He ought to have come by now.
- O, şimdiye kadar gelmeliydi.
- That's why I came for you.
- Bu yüzden seni almaya geldim.
- I'll leave if Tom comes.
- Tom gelirse gideceğim.
- After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra güzel hava gelir.
- We all wanted to know why Tom couldn't come.
- Hepimiz Tom'un neden gelemediğini bilmek istiyorduk.
- He came home right at ten.
- Saat 10'da eve geldi.
- I told you never to come here again.
- Buraya bir daha asla gelmemeni söylemiştim.
- She came home in low spirits.
- O, eve sinirli geldi.
- My father has just come home.
- Babam az önce eve geldi.
- I want you to come home with me.
- Benimle eve gelmeni istiyorum.
- I won't come back here for a long time.
- Buraya uzun süre gelmeyeceğim.
- No matter who comes, don't open the door.
- Kim gelirse gelsin, kapıyı açma.
- Do you come here a lot?
- Buraya çok sık gelir misin?
- Are you sure she'll come on time?
- Zamanında geleceğinden emin misin?
- The rest of them will come soon.
- Diğerleri de yakında gelecek.
- I wanted you to come.
- Gelmeni istedim.
- Why did you come home late?
- Eve neden geç geldin?
- I want you to come over.
- Buraya gelmeni istiyorum.
- I intend to come with you.
- Seninle gelmek istiyorum.
- I hope no one comes.
- Umarım kimse gelmez.
- Tell Tom to come home.
- Tom'a eve gelmesini söyle.
- I wish she could have come.
- Keşke o da gelebilseydi.
- A boy came running towards me.
- Bir çocuk koşarak bana doğru geldi.
- What makes you think Tom won't come today?
- Tom'un bugün gelmeyeceğini sana düşündüren ne?
- How many people came into the shop today?
- Bugün dükkana kaç kişi geldi?
- When the bus came, she got on.
- Otobüs gelince o bindi.
- Did you come by train?
- Trenle mi geldin?
- Tom didn't want to come.
- Tom gelmek istemiyordu.
- The end came suddenly.
- Son ansızın geldi.
- Fadil asked Dania to come with him.
- Fadıl Dania'dan onunla gelmesini istedi.
- There is no telling what time he will come.
- Ne zaman geleceği belli değil.
- I can't come right now.
- Şu anda gelemem.
- I would have liked to come with you, but I didn't have time.
- Seninle gelmek isterdim ama vaktim yoktu.
- She told me that she came all the way from Hokkaido to see her brother.
- Bana ta Hokkaido'dan kardeşini görmek için geldiğini söyledi.
- You came into my room.
- Odama geldin.
- I do hope you will come and visit us soon.
- Umarım yakında bizi ziyarete gelirsiniz.
- Many a man comes and goes.
- Birçok insan gelir ve gider.
- After he came, the party started.
- O geldikten sonra parti başladı.
- We came together.
- Biz birlikte geldik.
- I'm surprised Tom didn't want to come.
- Tom'un gelmek istememesine şaşırdım.
- I came here without Tom's permission.
- Buraya Tom'un izni olmadan geldim.
- If you're waiting for me to thank you, you've come in vain.
- Sana teşekkür etmemi bekliyorsan boşuna gelmişsin.
- Since she didn't come, I didn't go either.
- O gelmediği için ben de gitmedim.
- Tom came here with Mary, didn't he?
- Tom buraya Mary ile geldi, değil mi?
- Tom didn't come after all.
- Sonuç olarak Tom gelmedi.
- She came home disappointed.
- Hayal kırıklığına uğramış olarak eve geldi.
- Tom expected Mary to come.
- Tom, Mary'nin gelmesini bekliyordu.
- Let's wait till he comes.
- O gelinceye kadar bekleyelim.
- Maybe he will not come.
- Belki de gelmez.
- My turn finally came.
- Sonunda benim sıram geldi.
- Tom came at me with a knife.
- Tom bana bıçakla geldi.
- I am afraid he won't come.
- Maalesef o gelmeyecek.
- The time will come when he will regret this.
- Onun buna pişman olacağı zaman gelecektir.
- I'll come if necessary.
- Gerekirse gelirim.
- She sat up late waiting for her son to come home.
- Oğlunun eve gelmesini beklerken geç saatlere kadar yatmadı.
- Will she come home at five?
- Eve beşte mi gelecek?
- I telephoned him to come at once.
- Hemen gelmesi için ona telefon ettim.
- Do you want to come?
- Gelmek istiyor musun?
- Are you going to come?
- Geliyor musun?
- He didn't come because of the storm.
- Fırtına yüzünden gelemedi.
- Tom came with a friend.
- Tom bir arkadaşıyla geldi.
- She wants to come.
- Gelmek istiyor.
- Let us know whether you can come.
- Gelip gelemeyeceğinizi bize bildirin.
- If you're waiting for me to thank you, you've come in vain.
- Teşekkür etmemi bekliyorsan boşuna geldin.
- Day will come, and there will be food.
- Gün gelecek ve yiyecek olacak.
- I don't care if Tom comes or not.
- Tom'un gelip gelmemesi umurumda değil.
- I came here to see you.
- Buraya seni görmek için geldim.
- Whenever you come, you are always welcome.
- Ne zaman gelirsen gel, her zaman hoş karşılanırsın.
- Tom doesn't come here as often as he used to.
- Tom buraya eskisi kadar sık gelmiyor.
- Please drop in on us when you come this way.
- Bu tarafa geldiğinizde lütfen bize uğrayın.
- I won't need to come so early next time.
- Bir dahaki sefere bu kadar erken gelmeme gerek kalmayacak.
- We came here to buy a dress for our daughter.
- Buraya, kızımız için bir elbise satın almaya geldik.
- Tom says he won't come.
- Tom gelmeyeceğini söylüyor.
- Tom won't come by taxi.
- Tom taksiyle gelmeyecek.
- When did he come here?
- O buraya ne zaman geldi?
- He came home very late.
- Eve çok geç geldi.
- It is time my son came home from school.
- Oğlumun okuldan eve dönme vakti geldi.
- Tom came on his own.
- Tom kendi başına geldi.
- I didn't come here for them.
- Ben onlar için gelmedim.
- We should tell Tom that Mary doesn't want him to come.
- Mary'nin onun gelmesini istemediğini Tom'a söylemeliyiz.
- I told her not to come.
- Ona gelmemesini söyledim.
- Tom came here on his own.
- Tom buraya kendi başına geldi.
- When I came, he was out.
- Ben geldiğimde o dışarıdaydı.
- Tom came home filthy.
- Tom eve pis bir şekilde geldi.
- Do you know when he will come?
- Onun ne zaman geleceğini biliyor musun?
- I would like to come and see you.
- Gelmek ve seni görmek istiyorum.
- They never came.
- Hiç gelmediler.
- I wish we'd told Tom to come, too.
- Keşke biz de Tom'un gelmesini söyleseydik.
- You came at five.
- Sen beşte geldin.
- It came for me.
- Benim için geldi.
- Why didn't you come home for lunch?
- Neden öğle yemeği için eve gelmedin?
- Please wait until I come back.
- Lütfen ben gelene kadar bekle.
- I come home from work about seven every day.
- Her gün işten eve saat yedi gibi gelirim.
- I just came by to give you this.
- Sana bunu vermek için geldim.
- Change came quickly.
- Değişim çabuk geldi.
- To her disappointment, his letter didn't come.
- Onun mektubu gelmedi, hayal kırıklığına uğradı.
- We don't know whether he can come or not.
- Gelip gelemeyeceğini bilmiyoruz.
- Why didn't you come to me yesterday?
- Dün bana niçin gelmedin?
- Wait until your turn comes.
- Sıran gelinceye kadar bekle.
- Why can't you come home?
- Neden eve gelemiyorsun?
- Tom came here on his own.
- Tom buraya tek başına geldi.
- He needs to come.
- Onun gelmesi gerekiyor.
- I only come here on Mondays.
- Buraya sadece pazartesi günleri gelirim.
- Tom didn't come home.
- Tom eve gelmedi.
- You want to come with me to the concert?
- Benimle konsere gelmek ister misin?
- You can come.
- Sen de gelebilirsin.
- I wouldn't be surprised if Tom didn't come.
- Tom gelmezse şaşırmam.
- If Tom didn't want to be here, he would not have come.
- Tom burada olmak istemeseydi gelmezdi.
- Why don't you come out with us tonight?
- Neden bu gece bizimle gelmiyorsun?
- He came here before noon.
- Öğleden önce geldi.
- Let Tom come aboard.
- Bırak Tom gemiye gelsin.
- What am I supposed to do if he comes?
- O gelirse ne yapmam gerekiyor?
- Due to illness, she cannot come.
- O hastalıktan dolayı gelemiyor.
- I went to bed before father could come home.
- Babam eve gelmeden yatmaya gittim.
- Wisdom does not automatically come with age.
- Bilgelik otomatik olarak yaşla birlikte gelmez.
- Here he comes.
- İşte o geliyor.
- When he came and found me, his whole body reeked of alcohol.
- Gelip beni bulduğunda, tüm vücudu alkol kokuyordu.
- To my great disappointment, she didn't come.
- Beni büyük bir hayal kırıklığına uğratarak gelmedi.
- No doubt he will come.
- Geleceğinden şüphem yok.
- Tom doesn't know if Mary will come.
- Tom Mary'nin gelip gelmeyeceğini bilmiyor.
- If you had come today, I would have given you a thousand francs.
- Bugün gelmiş olsaydın sana bin frank verecektim.
- I hope Tom comes home soon.
- Umarım Tom yakında eve gelir.
- He came just after you left.
- O, sen gittikten hemen sonra geldi.
- Tom wanted me to come get Mary.
- Tom gelip Mary'yi almamı istedi.
- The worst is yet to come.
- En kötüsü henüz gelmedi.
- We came here to relax.
- Buraya rahatlamak için geldik.
- I didn't think he would come.
- Geleceğini sanmıyordum.
- He wants you to come home.
- Eve gelmeni istiyor.
- Because of the bad weather, he couldn't come.
- Kötü hava yüzünden gelemedi.
- The end came suddenly.
- Son aniden geldi.
- Why didn't Tom want to come on this trip with us?
- Tom neden bizimle bu geziye gelmek istemedi?
- You'd better come inside.
- İçeri gelsen iyi olur.
- You had better wait until the police come.
- Polis gelene dek bekleseniz iyi olur.
- It seems necessary for you to come again tomorrow.
- Yarın tekrar gelmeniz gerekli görünüyor.
- Would it be OK if Tom came, too?
- Tom da gelse olur mu?
- Why don't you come over for dinner?
- Neden akşam yemeği için gelmiyorsun?
- Great thoughts come from the heart.
- Büyük düşünceler kalpten gelir.
- Tom will come get you.
- Tom seni almaya gelecek.
- I came down here to Florida for the weather.
- Florida'ya hava için geldim.
- Tom will come this week, too.
- Tom da bu hafta gelecek.
- You must come every six months for a check-up.
- Her altı ayda bir kontrole gelmelisiniz.
- Tom wanted to come and see you.
- Tom gelip seni görmek istedi.
- America, here I come!
- Amerika, işte geliyorum!
- We came together.
- Birlikte geldik.
- Why don't you come on down?
- Neden aşağıya gelmiyorsun?
- Do you wanna come visit us?
- Bizi ziyarete gelmek istiyor musun?
- Sleep came many hours later.
- Uyku birkaç saat sonra geldi.
- What would I do if they really came?
- Gerçekten gelselerdi ne yapardım?
- Tom came home earlier than Mary expected.
- Tom eve Mary'nin beklediğinden daha erken geldi.
- You'll come back to visit, won't you?
- Ziyarete geleceksin, değil mi?
- Tom will only come if you come, too.
- Tom sadece sen de gelirsen gelecek.
- Tom begged Mary to come home.
- Tom, Mary'ye eve gelmesi için yalvardı.
- There came a man who was sent from God; his name was John.
- Allah'ın gönderdiği bir adam geldi; adı John'du.
- I've come here to help you.
- Buraya sana yardım etmeye geldim.
- Due to illness, she cannot come.
- Hastalığı nedeniyle gelemiyor.
- Tom is likely to come by cab.
- Tom muhtemelen taksiyle gelecek.
- He came, he saw - and didn't say anything.
- Geldi, gördü - ve hiçbir şey söylemedi.
- Someone wanted us to come.
- Birisi gelmemizi istedi.
- I came here to help you.
- Buraya sana yardım etmek için geldim.
- Spring came.
- İlkbahar geldi.
- I warned you not to come here again.
- Buraya bir daha gelmemen için seni uyarmıştım.
- I came here to do that with Tom.
- Buraya onu Tom ile birlikte yapmaya geldim.
- I asked Tom to come immediately.
- Tom'dan hemen gelmesini istedim.
- Her father won't come, he is really busy.
- Onun babası gelmeyecek, o gerçekten meşgul.
- It doesn't matter to me whether you come or not.
- Gelip gelmemen benim için önemli değil.
- Don't come late, okay?
- Geç gelme, tamam mı?
- Only fifty people came.
- Sadece 50 kişi geldi.
- He came again after a week.
- Bir hafta sonra tekrar geldi.
- It's Monday tomorrow so Ken might come.
- Yarın pazartesi, Ken gelebilir.
- I'm so glad you decided to come.
- Gelmeye karar vermene çok sevindim.
- He compelled us to come earlier.
- Daha erken gelmemiz için bizi zorladı.
- He came just after you left.
- Sen gittikten hemen sonra geldi.
- I've come up with a brilliant idea.
- Aklıma parlak bir fikir geldi.
- We've come for Tom's things.
- Tom'un eşyaları için geldik.
- By the time I came, he'd gone away.
- Ben geldiğimde, o gitmişti.
- They came while we were sleeping.
- Biz uyurken gelmişler.
- The time will come when she will regret what she has said.
- Söylediklerinden pişman olacağı zaman gelecek.
- Since you don't have anything to do, why not come fishing with me this weekend?
- Madem yapacak bir işin yok, neden bu hafta sonu benimle balığa gelmiyorsun?
- If you come, I'll also go!
- Sen gelirsen, ben de gelirim!
- Tom never comes.
- Tom asla gelmez.
- Tom came on Monday and went back home the next day.
- Tom pazartesi günü geldi ve ertesi gün eve geri gitti.
- If time permits, I'll come.
- Zamanım olursa gelirim.
- I'll come work for you.
- Gelip senin için çalışacağım.
- I came here hoping to see Tom.
- Buraya Tom'u görmeyi umarak geldim.
- She wrote to me to come at once.
- Derhal gelmem için bana yazdı.
- I think it's possible that he may come.
- Sanırım gelebilir.
- My roommate, who can't hold his liquor, came home after the party and barfed all over my new shoes!
- İçkiyi tutamayan ev arkadaşım partiden sonra eve geldi ve yeni ayakkabılarımın üzerine kustu!
- I doubt if he will come.
- Gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
- I am doubtful whether he will come.
- Gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
- Everyone came except for Tom.
- Tom hariç herkes geldi.
- Tom came home earlier than usual today.
- Tom bugün her zamankinden daha erken eve geldi.
- We've been waiting for hours, but he hasn't come.
- Saatlerdir bekliyoruz ama o gelmedi.
- I can't figure out why she didn't come.
- Onun niçin gelmediğini anlayamıyorum.
- I don't know for sure when Tom will come.
- Tom'un ne zaman geleceğini kesin olarak bilmiyorum.
- Memories of the good old days came flooding back one after another.
- Eski güzel günlerin hatıraları sel gibi peş peşe geldi.
- He came even though I told him not to.
- Ona gelmemesini söylememe rağmen geldi.
- Tom never came over.
- Tom hiç gelmedi.
- She wants to come first!
- Önce o gelmek istiyor!
- Has the taxi come yet?
- Taksi geldi mi?
- I came with her.
- Onunla geldim.
- Tom expects Mary to come back before lunch.
- Tom, Mary'nin öğle yemeğinden önce gelmesini bekliyor.
- Tom begged Mary to come home.
- Tom Mary'ye eve gelmesi için yalvardı.
- Is that why you've come?
- Bu yüzden mi geldin?
- We won't start the meeting until she comes.
- O gelmeden toplantıyı başlatmayacağız.
- Can you come and help me zip up my dress?
- Gelip elbisemin fermuarını çekmeme yardımcı olabilir misin?
- I will go provided that she comes.
- Gelmesi şartıyla gideceğim.
- When you come next time, bring your brother.
- Gelecek defa geldiğinde, erkek kardeşini getir.
- The earliest I can come is around 3.
- En erken 3 gibi gelebilirim.
- Does Tom want to come?
- Tom gelmek istiyor mu?
- If you want to come, I'll take you with me.
- Eğer gelmek istersen, seni de yanımda götürürüm.
- I wasn't able to come because of the rain.
- Yağmur yüzünden gelemedim.
- Will Tom come with his wife, or alone?
- Tom eşiyle mi gelecek, yoksa yalnız mı?
- I was told to come here today.
- Buraya bugün gelmem söylenmişti.
- We had to come.
- Gelmek zorundaydık.
- I expect to come.
- Gelmesini bekliyorum.
- Tom didn't want to come.
- Tom gelmek istemedi.
- I will leave when John comes.
- John geldiğinde giderim.
- I might never come back here again.
- Buraya bir daha hiç gelmeyebilirim.
- He came home three hours later.
- Üç saat sonra eve geldi.
- I wouldn't have asked you to come if I weren't absolutely necessary.
- Çok gerekli olmasaydı gelmeni istemezdim.
- I want you to come.
- Gelmenizi istiyorum.
- Here comes the bus!
- İşte otobüs geliyor!
- I came here to learn French.
- Buraya Fransızca öğrenmek için geldim.
- A lot of tourists come here.
- Buraya bir sürü turist geliyor.
- Excuse me for not having come over earlier.
- Daha önce gelmediğim için özür dilerim.
- I come inside to drink coffee.
- Kahve içmek için içeri geldim.
- Tom gestured for Mary to come help.
- Tom, Mary'nin yardıma gelmesi için jest yaptı.
- Tom came here to study French.
- Tom buraya Fransızca öğrenmek için geldi.
- More people came than we expected.
- Beklediğimizden daha fazla insan geldi.
- It's certain that George will come.
- George'un geleceği kesin.
- Tom knows the man Mary came with.
- Tom Mary'nin birlikte geldiği adamı tanır.
- When he came, we were having dinner.
- O geldiğinde yemek yiyorduk.
- As she was really busy, she couldn't come.
- O gerçekten meşgul olduğu için, gelemedi.
- I want Tom to come over and apologize to Mary.
- Tom'un gelip Mary'den özür dilemesini istiyorum.
- I'll come back tomorrow if I can.
- Mümkünse yarın yine gelirim.
- Why did Tom come with Mary?
- Neden Tom, Mary ile geldi?
- Tom never thought he'd have to come back here again.
- Tom buraya tekrar gelmek zorunda kalacağını hiç düşünmemişti.
- How badly do you want to come?
- Gelmeyi ne kadar çok istiyorsun?
- Why did Tom come?
- Tom neden geldi?
- When did Tom come see you?
- Tom ne zaman seni görmeye geldi?
- Why did we have to come so early?
- Neden bu kadar erken gelmek zorundaydık?
- He came home just now.
- O az önce eve geldi.
- Has Tom already come?
- Tom çoktan geldi mi?
- I'll wait here until he comes back.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- Whenever you get lonely, feel free to come and talk to me.
- Yalnız olduğun zaman gelmeye ve benimle konuşmaya çekinme.
- Buses in the country don't usually come on time.
- Taşrada otobüsler genelde zamanında gelmez.
- Tom wanted me to come get him.
- Tom onu almaya gelmemi istedi.
- He came here a long time ago.
- Buraya uzun zaman önce geldi.
- His father won't come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
- I came here to play soccer.
- Buraya futbol oynamaya geldim.
- Did your family come with you?
- Ailen seninle geldi mi?
- May I come, too?
- Ben de gelebilir miyim?
- He came home dead tired.
- O yorgun argın eve geldi.
- Tom said you couldn't come.
- Tom senin gelemediğini söyledi.
- Enjoy the mild weather before the snow comes.
- Kar gelmeden önce ılıman havanın tadını çıkarın.
- I doubt if Tom will come on time.
- Tom'un zamanında geleceğinden şüpheliyim.
- What time did Tom come home?
- Tom eve saat kaçta geldi?
- She could not come on account of illness.
- Hastalık nedeniyle gelemedi.
- Don't come this evening and don't come tomorrow either.
- Bu akşam da yarın da gelme.
- I came, didn't I?
- Geldim, değil mi?
- Can you ask her to come on in?
- Ondan içeri gelmesini isteyebilir misin?
- You did not need to come so early.
- Bu kadar erken gelmene gerek yoktu.
- I'm not sure, but he might come.
- Emin değilim ama gelebilir.
- The day will soon come when we can take a trip to Mars.
- Mars'a yolculuk yapabileceğimiz gün yakında gelecek.
- He's likely to come.
- O, muhtemelen gelecektir.
- I waited for the bus for a long time, but it never came.
- Uzun süre otobüsü bekledim ama hiç gelmedi.
- Tom has finally come home.
- Tom sonunda eve geldi.
- A man came over and asked if I was OK.
- Bir adam geldi ve iyi olup olmadığımı sordu.
- He waited for the elevator to come down.
- Asansörün aşağı gelmesini bekledi.
- Tom was the first to come.
- İlk gelen Tom oldu.
- It's possible that he will not come.
- O gelmeyebilir.
- When I came home, my sister was playing the guitar.
- Ben eve geldiğimde kız kardeşim gitar çalıyordu.
- He came into the room first.
- Odaya ilk o geldi.
- When are you going to come home?
- Ne zaman eve geleceksin?
- Sami came home from school.
- Sami okuldan eve geldi.
- What were you doing when Tom came?
- Tom geldiğinde ne yapıyordun?
- We shouted for help, but no one came.
- Bağırarak yardım istedik ama hiç kimse gelmedi.
- I wonder why the bus hasn't come.
- Otobüsün niye gelmediğini merak ediyorum.
- It was too bad you couldn't come.
- Gelememeniz çok kötü oldu.
- By the time our mother came, we had cleaned our room.
- Annemiz geldiğinde odamızı temizlemiştik.
- I came here to save you.
- Seni kurtarmaya geldim.
- Why wouldn't Tom want to come home?
- Tom neden eve gelmek istemedi?
- Bob came home very late.
- Bob eve çok geç geldi.
- Tom said you'd never come.
- Tom asla gelmeyeceğini söyledi.
- I hope Tom will come.
- Tom'un geleceğini umuyorum.
- Didn't he come?
- Gelmedi mi?
- I question whether he'll come in time.
- Zamanında gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
- The warning came too late.
- Uyarı çok geç geldi.
- Tom didn't come today.
- Tom bugün gelmedi.
- I won't come today.
- Bugün gelmeyeceğim.
- Who asked you to come?
- Kim senin gelmeni istedi?
- I had not waited long before Mary came.
- Mary gelmeden önce, uzun süre beklemedim.
- I stuck around for a while to see if anyone else would come.
- Başka birinin gelip gelmeyeceğini görmek için bir süre takıldım.
- Tom came home after midnight.
- Tom gece yarısından sonra eve geldi.
- When spring comes, the days get longer day by day.
- Bahar geldiğinde günler gitgide uzar.
- How did he come here?
- O, buraya nasıl geldi?
- She came down to breakfast at eight.
- Saat sekizde kahvaltı için aşağı geldi.
- Locomotives come more often than buses do.
- Lokomotifler otobüslerden daha sık gelir.
- How did you come here?
- Buraya nasıl geldin?
- Ask her to wait till I come.
- Ben gelene kadar beklemelerini iste.
- He will come to you tomorrow.
- Yarın sana gelecek.
- As far as I know, he won't come.
- Bildiğim kadarıyla gelmeyecek.
- My time has not yet come.
- Benim zamanım henüz gelmedi.
- I hear Tom will come on Monday.
- Tom'un pazartesi günü geleceğini duydum.
- I can't figure out why nobody comes here anymore.
- Buraya artık neden kimsenin gelmediğini anlayamıyorum.
- Did you come with Tom?
- Tom ile mi geldin?
- I might never come back here again.
- Bir daha asla buraya gelmeyebilirim.
- I didn't tell them to come.
- Onlara gelmelerini söylemedim.
- Can you ask them to come on in?
- Onların içeri gelmesini isteyebilir misin?
- Can you come?
- Gelebilir misin?
- If he is not ill, he will come.
- Hasta değilse gelir.
- You should've come here earlier.
- Buraya daha erken gelmeliydin.
- I wonder why Tom hasn't come yet.
- Tom'un henüz neden gelmediğini merak ediyorum.
- Why didn't you come sooner?
- Neden daha erken gelmedin?
- Another nurse came into the room.
- Başka bir hemşire odaya geldi.
- I can't come with you.
- Ben de sizinle gelemem.
- Layla came and picked me up.
- Leyla gelip beni aldı.
- Tom wants you to come home.
- Ton eve gelmeni istiyor.
- Tom might not be able to come.
- Tom gelemeyebilir.
- Tell them to come see me.
- Onlara beni görmeye gelmesini söyle.
- Tom insisted I come alone.
- Tom yalnız gelmem konusunda ısrar etti.
- I wish we'd told Tom to come, too.
- Keşke Tom'a da gelmesini söyleseydik.
- Tom might never come back here again.
- Tom buraya bir daha gelmeyebilir.
- No doubt he will come later.
- Şüphesiz o, daha sonra gelecek.
- You didn't have to come so early.
- O kadar erken gelmek zorunda değildin.
- If you can't come, please let me know ahead of time.
- Eğer gelemeyecekseniz, lütfen bana önceden haber verin.
- Tom wants you to come home.
- Tom eve gelmeni istiyor.
- It is doubtful whether she will come.
- Onun gelip gelmeyeceği şüpheli.
- We kept waiting, but he didn't come.
- Beklemeye devam ettik ama o gelmedi.
- I could come with you.
- Seninle gelebilirim.
- We only just found out ourselves that Tom wasn't planning to come.
- Tom'un gelmeyi planlamadığını sadece kendimiz öğrendik.
- She requested help, but no one came.
- Yardım istedi, ama kimse gelmedi.
- It's very unlikely that Tom will come.
- Tom'un gelmesi pek olası değil.
- Tom used to come over every Monday evening and play music with me.
- Tom her pazartesi akşamı gelir ve benimle müzik çalardı.
- Tom came forward.
- Tom öne geldi.
- He probably won't come.
- O, muhtemelen gelmeyecek.
- Whether he will come at all is doubtful.
- Gelip gelmeyeceği bile şüpheli.
- It is strange that he has not come yet.
- Onun henüz gelmemiş olması tuhaf.
- Tom came after Mary left.
- Mary gittikten sonra Tom geldi.
- Here comes the bus.
- İşte otobüs geliyor.
- Come and see me anytime you want to.
- İstediğiniz zaman beni görmeye gelebilirsiniz.
- Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
- I won't come if it rains tomorrow.
- Yarın yağmur yağarsa gelmeyeceğim.
- Tom told me I should come to you for help if I had any problems.
- Tom, bir sorunum olursa yardım için sana gelmemi söyledi.
- He has not come home yet, has he?
- O, henüz eve gelmedi, değil mi?
- His dad will not come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, çok meşgul.
- Tom came here from Boston.
- Tom buraya Boston'dan geldi.
- I wanted my parents to be at my wedding, but they refused to come.
- Ailemin düğünümde olmasını istedim ama gelmeyi reddettiler.
- That idiot came looking for me.
- O salak beni aramaya gelmiş.
- You'd better come out here.
- Buraya gelsen iyi olur.
- Jane is very likely to come.
- Jane'in gelme ihtimali çok yüksek.
- She can't come because she's sick.
- O hasta olduğu için gelemiyor.
- I wonder if Tom will come tonight.
- Acaba Tom bu gece gelecek mi?
- If he comes, give him my regards.
- Eğer gelirse, ona selamlarımı ilet.
- He often comes late.
- O, sık sık geç gelir.
- Why didn't you come earlier?
- Neden daha erken gelmedin?
- Let my beloved come into his garden, and eat the fruit of his apple trees.
- Sevgilim bahçesine gelsin ve elma ağaçlarının meyvesini yesin.
- The girls came singing toward the crowd.
- Kızlar kalabalığa doğru şarkı söyleyerek geldi.
- Tom convinced Mary to come over to his place and help him with his homework.
- Tom, Mary'yi evine gelip ödevine yardım etmesi için ikna etti.
- Do you think Tom will ever come here again?
- Sence Tom buraya bir daha gelir mi?
- Do you want me to just call Tom up and tell him that we can't come?
- Sadece Tom'u aramamı ve ona gelemeyeceğimizi söylememi ister misin?
- I'd come here again.
- Buraya tekrar gelirdim.
- I should've told you not to come back here.
- Sana buraya gelmemeni söylemeliydim.
- It's a pity that Tom can't come.
- Ne yazık ki Tom gelemeyecek.
- They won't come.
- Onlar gelmeyecek.
- Does he come home at six?
- Eve altıda mı geliyor?
- According to the Mayan calendar, the end of the world will come soon.
- Maya takvimine göre, yakında dünyanın sonu geliyor.
- Tom didn't come and Mary didn't come either.
- Tom gelmedi ve Mary de gelmedi.
- This TV doesn't come with an HDMI cable.
- Bu TV bir HDMI kablosuyla birlikte gelmiyor.
- If you want to come over, call first.
- Gelmek istersen, öncelikle ara.
- I'm glad you were able to come.
- Gelebildiğine sevindim.
- I've come for him.
- Onun için geldim.
- I've been waiting since six o'clock and still my turn hasn't come.
- Saat altıdan beri bekliyorum ve hala sıram gelmedi.
- They don't want to come.
- Onlar gelmek istemiyor.
- Tom doesn't know if Mary will come.
- Tom, Mary'nin gelip gelmeyeceğini bilmiyor.
- Tom said you'd come.
- Tom geleceğini söyledi.
- The best is yet to come.
- En iyisi henüz gelmedi.
- Tom will probably come by taxi.
- Tom muhtemelen taksi ile gelecek.
- Tom's turn came.
- Tom'un sırası geldi.
- I don't understand why she doesn't come.
- Onun neden gelmediğini anlamıyorum.
- She might come.
- O gelebilir.
- Wait here until I come back.
- Ben gelene kadar burada bekle.
- I'm very sorry I came home so late.
- Eve bu kadar geç geldiğim için çok özür dilerim.
- The doctor came into the examination room and asked about her problem.
- Doktor muayene odasına geldi ve onun problemini sordu.
- Since you don't have anything to do, why not come fishing with me this weekend?
- Mademki yapacak bir şeyin yok, neden bu hafta sonu benimle balık tutmaya gelmiyorsun?
- I didn't come here to talk about my problems.
- Ben buraya sorunlarım hakkında konuşmak için gelmedim.
- What time does the mailman come?
- Postacı ne zaman geliyor?
- They never came.
- Onlar hiç gelmedi.
- Tom won't come.
- Tom gelmeyecek.
- He came at dawn.
- Şafakta geldi.
- Is it OK if I come?
- Ben de gelebilir miyim?
- Thanks for agreeing to come.
- Gelmeyi kabul ettiğin için teşekkürler.
- A misfortune never comes alone.
- Bir talihsizlik asla tek başına gelmez.
- I wish Tom had come last night.
- Keşke Tom dün gece gelseydi.
- I invited Tom, but he didn't come.
- Tom'u davet ettim ama gelmedi.
- Would you please come again later?
- Lütfen daha sonra tekrar gelir misin?
- I knew that you'd come.
- Geleceğini biliyordum.
- Come again?
- Yine mi geldin?
- He didn't come, because he was sick.
- O gelmedi, çünkü hastaydı.
- As far as I know, he has never come on time.
- Bildiğim kadarıyla, o asla zamanında gelmedi.
- I came here to see if there was something I could do to help, but there doesn't seem to be anything for me to do.
- Buraya yardım etmek için yapabileceğim bir şey var mı diye bakmaya geldim ama yapabileceğim bir şey yok gibi görünüyor.
- You didn't need to come.
- Gelmene gerek yoktu.
- I've been waiting for love to come.
- Aşkın gelmesini beklemekteyim.
- You don't need to come so early.
- Bu kadar erken gelmene gerek yok.
- I've come a long way to see you.
- Seni görmek için uzun bir yoldan geldim.
- Why didn't he come yesterday?
- O dün neden gelmedi?
- I came for you.
- Sizin için geldim.
- I should be very pleased if you could come.
- Gelebilirseniz çok memnun olurum.
- I wish I had come here by train.
- Keşke buraya trenle gelseydim.
- When will he come?
- Ne zaman gelecek?
- We waited, but he didn't come.
- Biz bekledik, ama o gelmedi.
- Maybe I'll come back later.
- Belki sonra gelirim.
- You didn't need to come here so early.
- Buraya bu kadar erken gelmene gerek yoktu.
- Why don't you come over for supper?
- Neden akşam yemeği için gelmiyorsun?
- He cannot come, he is ill.
- Gelemez, o hasta.
- Tom might come.
- Tom gelebilir.
- Whenever she comes, she brings us presents.
- Her ne zaman gelse, o bize hediyeler getirir.
- What if you gave a speech and nobody came?
- Ya bir konuşma yaptıysanız ve kimse gelmediyse?
- How did you train your dog to come when you call him?
- Köpeğinizi çağırdığınızda gelmesi için nasıl eğittiniz?
- I came here to talk to her.
- Buraya onunla konuşmaya geldim.
- I will come, time permitting.
- Zamanım olursa, gelirim.
- She came home disappointed.
- Eve hayal kırıklığıyla geldi.
- I wish tomorrow would never come.
- Keşke yarın asla gelmese.
- Tom doesn't need to come into work tomorrow.
- Tom'un yarın işe gelmesine gerek yok.
- Did you come with Tom?
- Tom'la mı geldin?
- He asked her why she came so late.
- Ona neden bu kadar geç geldiğini sordu.
- I'm not even sure whether Tom will come or not.
- Tom'un gelip gelmeyeceğinden bile emin değilim.
- I came here to talk with Tom.
- Buraya Tom'la konuşmaya geldim.
- She must come home by 9 at latest.
- O en geç 9'a kadar eve gelmeli.
- I don't know what day he'll come.
- Hangi gün geleceğini bilmiyorum.
- Come and see me afterwards.
- Daha sonra gelip beni gör.
- They came together.
- Onlar birlikte geldiler.
- Who asked him to come?
- Kim onun gelmesini istedi?
- We came only today.
- Sadece bugün geldik.
- I am afraid he won't come.
- Gelmeyeceğinden korkuyorum.
- Tom didn't mention why he couldn't come.
- Tom neden gelemediğinden bahsetmedi.
- I hope all of them will come in time.
- Umarım hepsi zamanında gelir.
- I don't know whether she will come.
- Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- You are supposed to come in person.
- Bizzat gelmen gerekiyor.
- She says that she wants me to come with her.
- Onunla gelmemi istediğini söyledi.
- Tom told me he'd come.
- Tom bana geleceğini söyledi.
- I was watching TV when Tom came.
- Tom geldiği zaman tv izliyordum.
- If he had known about it, he would have come.
- Onu bilseydi, gelirdi.
- Tom's father comes home once in a while, but he never sticks around for long.
- Tom'un babası arada bir eve geliyor, ama asla uzun süre kalmıyor.
- Do you mind if I come along?
- Benim de gelmemin bir sakıncası var mı?
- Would you like to come and see us this evening?
- Bu akşam bizi görmek için gelmek ister misin?
- I have to convince them to come.
- Onları gelmeye ikna etmeliyim.
- Tom doesn't come here that much.
- Tom buraya o kadar çok gelmiyor.
- Please explain why you can't come.
- Lütfen neden gelemediğini açıkla.
- I came here to stop Tom from doing something stupid.
- Buraya Tom'un aptalca bir şey yapmasını engellemeye geldim.
- You can come and see me whenever it's convenient for you.
- Senin için ne zaman uygun olursa gelebilir ve beni görebilirsin.
- I came here by taxi.
- Buraya taksiyle geldim.
- You should come and work for me.
- Benim için gelip çalışman gerekir.
- Which comes first, your career or your family?
- Hangisi önce gelir, mesleğin mi yoksa ailen mi?
- Tell Tom that Mary doesn't want him to come over.
- Tom'a Mary'nin onun gelmesini istemediğini söyle.
- The people come from there.
- İnsanlar oradan geliyor.
- Tom came straight home.
- Tom doğruca eve geldi.
- Tom wanted me to come over for breakfast, so I did.
- Tom kahvaltıya gelmemi istedi, ben de geldim.
- I don't know if he can come tonight.
- Bu gece gelebilir mi bilmiyorum.
- Tom came by here earlier.
- Tom daha önce buraya gelmişti.
- You should have come home before.
- Eve daha önce gelmeliydin.
- He came home very late.
- O, eve çok geç geldi.
- I want you to come home now.
- Hemen eve gelmenizi istiyorum.
- I had not waited long before Mary came.
- Mary gelmeden önce ben de çok beklememiştim.
- Can I come some other time?
- Ben başka bir zaman gelebilir miyim?
- Tom will come if you ask him to.
- Eğer istersen Tom gelecektir.
- If Tom didn't want to be here, he wouldn't have come.
- Tom burada olmak istemeseydi, gelmezdi.
- If John had come, I wouldn't have had to.
- John gelseydi, gelmek zorunda kalmazdım.
- I want you to come at once.
- Hemen gelmeni istiyorum.
- We will begin the party when he comes.
- O geldiğinde, partiye başlayacağız.
- He never came.
- O gelmedi.
- She came home in low spirits.
- O, eve keyifsiz geldi.
- He came home later than usual.
- O, eve her zamankinden daha geç geldi.
- I may come.
- Ben de gelebilirim.
- The day will surely come when your dream will come true.
- Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- He came back two days late.
- İki gün geç geldi.
- I told him not to come today.
- Ona bugün gelmemesini söyledim.
- To my relief, he came home safe and sound.
- İçim rahatladı, eve sağ salim geldi.
- Should I come?
- Gelmeli miyim?
- Tom is going to come live with us.
- Tom gelip bizimle yaşayacak.
- Can you ask Tom to come on in?
- Tom'un içeri gelmesini rica eder misin?
- You better come.
- Gelsen iyi olur.
- Maria waited for him but he didn't come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
- This song comes down to us from the tenth century.
- Bu şarkı bize onuncu yüzyıldan geliyor.
- They came by Route 17.
- Onlar 17 numaralı karayolu ile geldiler.
- I happened to be out when the call came.
- Telefon geldiğinde dışarıdaydım.
- Yes, she'll probably come home.
- Evet, o muhtemelen eve gelecek.
- I'm really glad Tom asked us to come.
- Tom'un gelmemizi istemesine çok sevindim.
- Don't come complaining to me when it bites you.
- Seni ısırdığında bana şikayet etmeye gelme.
- Since he didn't come, I didn't go either.
- O gelmediği için ben de gitmedim.
- Success doesn't come easily.
- Başarı kolay gelmez.
- Tom was expecting Mary to come.
- Tom, Mary'nin gelmesini bekliyordu.
- When will it be convenient for you to come?
- Gelmen için ne zaman uygun olur?
- I expected that he would come.
- Onun geleceğini umuyordum.
- He wasn't sleeping when I came home.
- Ben eve geldiğimde uyumuyordu.
- Summer came quickly.
- Yaz çabuk geldi.
- I came as soon as I got your message.
- Mesajını alır almaz geldim.
- I didn't want to come, but I had no choice.
- Gelmek istemedim ama başka seçeneğim yoktu.
- I intend to come.
- Ben gelmeyi düşünüyorum.
- If you want to come, you can.
- Gelmek istersen, gelebilirsin.
- He finally said what day he would come.
- O sonunda hangi gün geleceğini söyledi.
- I hope he will come.
- Onun geleceğini umuyorum.
- It is very kind of you to come and see me.
- Beni görmeye gelmeniz büyük incelik.
- Tom didn't want to come see me.
- Tom beni görmeye gelmek istemedi.
- I'm sorry I didn't come by last night.
- Dün gece gelemediğim için üzgünüm.
- I came here to have fun.
- Buraya eğlenmeye geldim.
- Tom also came.
- Tom da geldi.
- I'd be very glad if you came.
- Gelirseniz çok memnun olurum.
- I regret that I can't come today.
- Bugün gelemeyeceğim için üzgünüm.
- When he came home, I was watching TV.
- O eve geldiğinde, ben televizyon izliyordum.
- In spite of the heavy snow, she came all the way to the station.
- Yoğun kara rağmen istasyona kadar geldi.
- Tom can come.
- Tom gelebilir.
- Tom came by himself.
- Tom tek başına geldi.
- I was taking a bath when he came.
- O geldiğinde, banyo yapıyordum.
- Fadil called Layla and asked her to come over his house.
- Fadıl Leyla'yı aradı ve evine gelmesini istedi.
- He can't come, because he's sick.
- Gelemiyor, çünkü hasta.
- The moment of truth will come soon enough.
- Gerçek an yakında gelecek.
- Tom may come at any time.
- Tom her an gelebilir.
- We thought you might want to come with us.
- Bizimle birlikte gelmeyi isteyebileceğini düşündük.
- She came with good news.
- O iyi haberle geldi.
- It's strange that she came home so late at night.
- Gecenin bu saatinde eve gelmesi garip.
- I'd like to come along.
- Ben de gelmek istiyorum.
- They came into the house.
- Onlar eve geldiler.
- We will leave as soon as he comes.
- O gelir gelmez gideceğiz.
- My hour has not yet come.
- Benim saatim henüz gelmedi.
- He came even though the weather was bad.
- Hava kötü olmasına rağmen geldi.
- Whether he comes or not, either way I will inform you.
- Gelsin veya gelmesin, her iki durumda da size bilgi vereceğim.
- I intend to come.
- Gelmeye niyetliyim.
- Didn't anybody come?
- Kimse gelmedi mi?
- Tom waited until Mary came.
- Tom Mary gelinceye kadar bekledi.
- I am looking forward to meeting you when you come.
- Geldiğinizde sizinle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- Please drop in on us when you come this way.
- Lütfen bu tarafa geldiğinizde bize uğrayın.
- He still wants to come.
- O hâlâ gelmek istiyor.
- Tom knows I can't come today.
- Tom bugün gelemeyeceğimi biliyor.
- A person named Jones came while you were out.
- Sen dışarıdayken Jones adında bir kişi geldi.
- Tom has come alone.
- Tom yalnız geldi.
- We've come a long way.
- Uzun bir yoldan geldik.
- I had no choice but to come.
- Gelmekten başka seçeneğim yoktu.
- I didn't come here for a drink.
- Buraya içki içmeye gelmedim.
- Tom is sure to come.
- Tom kesin gelecek.
- Here comes a copper!
- İşte bir polis geliyor!
- This fridge comes with an ice-maker.
- Bu buzdolabı bir buz üreticiyle birlikte gelir.
- Anne, go to your room and stay there until I come up.
- Anne odana git ve ben gelene kadar orada kal.
- He said the words came straight from his heart.
- O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.
- Tom came with his father.
- Tom babasıyla geldi.
- He was sick, so he couldn't come.
- O hastaydı, bu yüzden gelemedi.
- He came on this bicycle.
- O, bu bisikletle geldi.
- Tom didn't really have to come into the office today.
- Tom gerçekten bugün ofise gelmek zorunda değildi.
- He told me that would come again.
- Tekrar geleceğini söyledi.
- We didn't come here to watch you pet your dog.
- Biz buraya, senin hayvanını sevmeni izlemeye gelmedik.
- Why don't you come over for dinner?
- Neden akşam yemeğine gelmiyorsun?
- I've come for them.
- Onlar için geldim.
- Here comes the waiter.
- İşte garson geliyor.
- When I came home, Tom was practicing piano.
- Ben eve geldiğimde, Tom piyano çalışıyordu.
- My parents want me to come home.
- Ailem eve gelmemi istiyor.
- Tom may not come.
- Tom gelmeyebilir.
- I need you to come home.
- Eve gelmene ihtiyacım var.
- She came home in low spirits.
- O, eve mutsuz geldi.
- If Grandma doesn't come, the children will be disappointed.
- Büyükanne gelmezse, çocuklar hayal kırıklığına uğrar.
- She came home three hours later.
- O, eve üç saat sonra geldi.
- I regret to say I can't come.
- Gelemeyeceğimi üzülerek söylüyorum.
- It doesn't matter whether he comes late or not.
- Onun geç gelmesi ya da gelmemesi önemli değil.
- They might come.
- Gelebilirler.
- She often comes late.
- O çoğunlukla geç gelir.
- It'd be great if you could pick up some bread before you come home.
- Eve gelmeden önce biraz ekmek alırsanız çok iyi olur.
- Tom should come, too.
- Tom da gelmeli.
- Tom came alone, without Mary.
- Tom tek başına geldi, Mary olmadan.
- I'm really glad you came over.
- Buraya gelmene çok sevindim.
- Tom has already been told never to come back here again.
- Tom'a buraya bir daha asla gelmemesi söylendi bile.
- Tom might not want to come.
- Tom gelmek istemeyebilir.
- Why have you come here?
- Buraya neden geldin?
- March comes between February and April.
- Mart, Şubat ve Nisan ayları arasında gelir.
- He doesn't come any more, the one smoking said.
- Artık gelmiyor, dedi sigara içen.
- A man came up and spoke to me.
- Bir adam geldi ve benimle konuştu.
- Who do you think will come first?
- Kimin önce geleceğini düşünüyorsun?
- He came quickly.
- Çabuk geldi.
- Does he come home at six?
- O, eve altıda mı gelir?
- Tom came home crying after school.
- Tom okuldan sonra ağlayarak eve geldi.
- Here comes the server.
- İşte garson geliyor.
- I can't believe your parents let you come here by yourself.
- Ailenin buraya tek başına gelmene izin verdiğine inanamıyorum.
- Tom came home soaking wet and exhausted.
- Tom eve sırılsıklam ve bitkin bir halde geldi.
- I thought he wouldn't come.
- Ben onun gelmeyeceğini düşündüm.
- Tom came for a visit yesterday.
- Tom dün ziyarete geldi.
- Hey, Molly, why don't you come?
- Hey, Molly, neden gelmiyorsun?
- Please come and join us.
- Lütfen gelip bize katılın.
- A new student came into the class.
- Sınıfa yeni bir öğrenci geldi.
- His father won't come, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, çok meşgul.
- My husband comes home at about eight.
- Kocam eve sekiz gibi gelir.
- They probably saw our ship come into port.
- Muhtemelen gemimizin limana geldiğini gördüler.
- I would prefer that she come.
- Onun gelmesini tercih ederim.
- I came here looking for Tom.
- Buraya Tom'u aramaya geldim.
- The bus hasn't come yet.
- Otobüs henüz gelmedi.
- Sami's parents came and picked him up.
- Sami'nin anne ve babası geldi ve onu aldı.
- Will anybody else come?
- Başka kimse gelecek mi?
- Tom will come this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra gelecek.
- I am sure he'll tell you as soon as he comes.
- Gelir gelmez sana söyleyeceğinden eminim.
- Change came quickly.
- Değişiklik çabuk geldi.
- What time shall I come?
- Saat kaçta geleyim?
- She will come soon.
- O yakında gelecek.
- I want you to come home.
- Eve gelmeni istiyorum.
- He can't come, because he's sick.
- O gelemez, çünkü o hasta.
- Can you ask him to come on in?
- Onun içeri gelmesini isteyebilir misin?
- Why don't they just come and get us?
- Neden onlar sadece gelip bizi almıyorlar?
- Let's start the party when he comes.
- O geldiğinde partiyi başlatalım.
- I have just come here.
- Buraya daha yeni geldim.
- He did not come till noon.
- O, öğleye kadar gelmedi.
- She comes home at about six as a rule.
- Kural olarak saat altı gibi eve gelir.
- Do you want to come over and play?
- Gelip oynamak ister misin?
- If John had come, I wouldn't have had to.
- John gelseydi, ben gelmek zorunda kalmazdım.
- Appetite comes with eating, but the thirst goes away with drinking.
- İştah yemekle gelir, ama susuzluk içmekle gider.
- Tom will come looking for you.
- Tom seni aramaya gelecek.
- You had better be ready in case he comes.
- Gelirse diye hazır olsan iyi olur.
- Then I'll come again later.
- O zaman daha sonra tekrar gelirim.
- Why don't you come?
- Niçin gelmiyorsun?
- I hope you'll come back again.
- Umarım tekrar gelirsin.
- Could you come over right now?
- Hemen gelebilir misin?
- Let's go back the way we came.
- Geldiğimiz yoldan geri dönelim.
- I don't know why I came.
- Neden geldiğimi bilmiyorum.
- We came here to buy headphones.
- Buraya kulaklık almaya geldik.
- Not only did he come but he also offered to help me.
- Gelmekle kalmadı, bana yardım etmeyi de teklif etti.
- She did come, but didn't stay long.
- Geldi ama fazla kalmadı.
- You should invite Tom to your party, but I doubt that he'll come.
- Tom'u partinize davet etmelisiniz ama geleceğinden şüpheliyim.
- You should've come and talked to me.
- Gelip benimle konuşmalıydın.
- Who wants to come with me?
- Kim benimle birlikte gelmek ister?
- He could not come because he was sick.
- Hasta olduğu için gelemedi.
- I'll give him your message when he comes.
- Geldiğinde ona mesajınızı ileteceğim.
- What should we do if he comes late?
- Geç gelirse, ne yapmalıyız?
- At what time would you be able to come to us tomorrow?
- Yarın bize saat kaçta gelebilirsin?
- Tom thinks Mary would've come if she'd been invited.
- Tom eğer davet edilseydi Mary'nin geleceğini düşünüyor.
- I came here to warn you about Tom.
- Buraya seni Tom hakkında uyarmaya geldim.
- Ask Tom to wait till I come.
- Tom'a söyle ben gelene kadar beklesin.
- After Sunday comes Monday.
- Pazar'dan sonra Pazartesi geliyor.
- Be careful, the bullet can ricochet off the rock and come towards you.
- Dikkatli ol, mermi kayadan sekip sana doğru gelebilir.
- I don't know why Tom didn't come.
- Tom neden gelmedi bilmiyorum.
- Sami called me and told me to come over.
- Sami beni aradı ve gelmemi söyledi.
- Let's hope Tom doesn't come.
- Umalım da Tom gelmesin.
- The time will come when you will be sorry for it.
- Bunun için üzüleceğiniz zaman gelecek.
- Will she come?
- Gelecek mi?
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
- İş bittikten sonra, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği için eve geliyorum.
- I came here seeking justice.
- Buraya adalet istemek için geldim.
- He could not come on account of his illness.
- O, hastalığı nedeniyle gelemedi.
- All the dinner had been eaten before he came.
- O gelmeden önce tüm yemek yenmişti.
- May I come see you this afternoon?
- Bu öğleden sonra seni görmeye gelebilir miyim?
- He decided to come.
- Gelmeye karar verdi.
- How did he come?
- Nasıl geldi?
- Fadil called Layla and asked her to come over his house.
- Fadıl, Leyla'yı aradı ve ondan evine gelmesini istedi.
- Maybe you've forgotten why I came here.
- Belki de buraya neden geldiğimi unutmuşsundur.
- He couldn't come because he was sick.
- Gelemedi çünkü hastaydı.
- We don't know whether Tom will come or not.
- Tom'un gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz.
- Can you come on Sunday evening?
- Pazar akşamı gelebilir misin?
- I'm sorry that I can't come today.
- Bugün gelemediğim için üzgünüm.
- I had been thinking about our new project for two weeks, but I couldn't come up with a good idea.
- İki haftadır yeni projemiz hakkında düşünüyordum ama aklıma iyi bir fikir gelmedi.
- Tom came right over.
- Tom gecikmeden geldi.
- He came on Monday and went back the day after.
- Pazartesi geldi ve ertesi gün geri gitti.
- Can I come?
- Gelebilir miyim?
- Tom came directly home.
- Tom doğruca eve geldi.
- He could not come because of his illness.
- Hastalığı yüzünden gelemedi.
- Tom wanted to come over after work.
- Tom işten sonra bize gelmek istedi.
- A good idea came into my mind.
- Aklıma iyi bir fikir geldi.
- Do you want to come over and watch a movie?
- Bana gelip film izlemek ister misin?
- I want to know why Tom couldn't come.
- Tom'un neden gelemediğini bilmek istiyorum.
- Would you have some time on Monday to come over and help me move my piano?
- Gelip piyanomu taşımama yardım etmek için pazartesi günü biraz zamanın var mı?
- If only the doctor had come a little sooner.
- Keşke doktor biraz daha erken gelseydi.
- It's quite likely that Tom won't come.
- Tom büyük olasılıkla gelmeyecek.
- I don't think she will come.
- Onun geleceğini sanmıyorum.
- When I came home, Tom was practicing piano.
- Eve geldiğimde Tom piyano çalışıyordu.
- Whether he comes or not, the result will be the same.
- Gelse de gelmese de sonuç aynı olacak.
- I don't come here a lot.
- Buraya çok sık gelmiyorum.
- When I came home, I felt very hungry.
- Eve geldiğimde, kendimi çok aç hissettim.
- Tom wanted me to tell you he can't come today.
- Tom bugün gelemeyeceğini sana söylememi istedi.
- She didn't need to come.
- Gelmesine gerek yoktu.
- If you should have any trouble, don't hesitate to come to me.
- Bir sıkıntın olursa, bana gelmekten çekinme.
- Please wait here until he comes.
- Lütfen o gelene kadar burada bekleyin.
- We have come a long way.
- Biz uzun bir yol geldik.
- You should've come.
- Gelmeliydin.
- I don't know whether he'll come.
- Onun gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
- Tom won't come if it rains.
- Yağmur yağarsa Tom gelmez.
- I knew you'd come.
- Geleceğini biliyordum.
- This is the reason why I didn't come yesterday.
- Dün gelmememin sebebi bu.
- If it rains, he won't come.
- Yağmur yağarsa, gelmez.
- What were you doing when Tom came?
- Tom geldiğinde sen ne yapıyordun?
- We'll come back later.
- Sonra tekrar geliriz.
- I came here to give you something.
- Buraya sana bir şey vermek için geldim.
- I doubt if Tom will come on time.
- Tom'un vaktinde geleceğinden şüpheliyim.
- Tom is likely to come.
- Tom muhtemelen gelecek.
- I knew I had to come.
- Gelmek zorunda olduğumu biliyordum.
- Ever since he came, everything has changed.
- O geldiğinden beri her şey değişti.
- I telephoned him to come at once.
- Derhal gelmesi için ona telefon ettim.
- He came without warning us.
- Bize haber vermeden gelmiş.
- I want to clean the house before my parents come.
- Ailem gelmeden önce evi temizlemek istiyorum.
- I knew you wanted to come home.
- Eve gelmek istediğini biliyordum.
- I want you to come back early.
- Erken gelmeni istiyorum.
- You should have come a little earlier.
- Biraz daha erken gelmeliydin.
- Are you sure you don't want me to come with you?
- Seninle gelmemi istemediğine emin misin?
- We didn't come here to watch you pet your dog.
- Buraya köpeğinizi sevmenizi izlemeye gelmedik.
- She came at once.
- Hemen geldi.
- Tom came with Mary.
- Tom Mary ile geldi.
- I don't mind even if she doesn't come.
- Gelmese de umurumda değil.
- Can we come over for dinner?
- Akşam yemeğine gelebilir miyiz?
- Tom came yesterday.
- Dün Tom geldi.
- I walked first, and he came behind.
- Önden ben gittim, arkamdan da o geldi.
- The police came.
- Polis geldi.
- Everyone is welcome to come.
- Herkes gelebilir.
- Let's come back to it later.
- O konuya daha sonra gelelim.
- That day shall come.
- O gün gelecektir.
- After the Arab Spring came the winter, but the snow hasn't covered the ruins.
- Arap Baharı'ndan sonra kış geldi ama kar yıkıntıları örtmedi.
- Tom came home, packed his bags in a hurry, and left.
- Tom eve gelip, alelacele eşyalarını toplayıp çıktı.
- You can come back to my place.
- Benim evime gelebilirsin.
- I hope that John comes.
- Umarım John gelir.
- Tom gestured for Mary to come help.
- Tom, Mary'ye yardıma gelmesini işaret etti.
- According to her, he won't come.
- Ona göre, gelmeyecek.
- Unfortunately, I can't come tonight.
- Maalesef bu gece gelemeyeceğim.
- I came here to tell you that I found Tom.
- Buraya Tom'u bulduğumu söylemeye geldim.
- When did he come over to see you?
- Seni görmeye ne zaman geldi?
- The dog came running to me.
- Köpek, koşarak bana doğru geldi.
- I'll leave if Tom comes.
- Tom gelirse giderim.
- I want you to come straight home after school.
- Okuldan sonra doğruca eve gelmenizi istiyorum.
- Does Tom need to come back here tomorrow?
- Tom'un yarın buraya gelmesi gerekiyor mu?
- The afternoon sun comes directly into my room.
- Öğleden sonra güneşi doğrudan odama geliyor.
- Tom is sure to come tomorrow.
- Tom yarın kesin gelecek.
- A heart attack often comes like lightning from a blue sky.
- Kalp krizi genellikle mavi gökyüzünden yıldırım gibi gelir.
Show More (1679)
|
