1 |
conduct |
davranış |
n. |
|
- Nor will there be a European code of good conduct for companies.
- Şirketler için bir Avrupa doğru davranış kuralları da olmayacaktır.
- Even in future, the ECB must not permit its own conduct to give rise to moral hazards.
- Gelecekte bile ECB kendi davranışlarının ahlaki tehlikelere yol açmasına izin vermemelidir.
- With a 0.26% increase, our present budgetary conduct brings us another step closer to that.
- 0.26'lık bir artışla, mevcut bütçe davranışımız bizi buna bir adım daha yaklaştırmaktadır.
- Nor will there be a European code of good conduct for companies.
- Şirketler için bir Avrupa iyi davranış kuralları da olmayacak.
- Would such conduct support or undermine other Member States' legislation?
- Böyle bir davranış diğer Üye Devletlerin mevzuatını destekler mi yoksa zayıflatır mı?
- With a 0.26% increase, our present budgetary conduct brings us another step closer to that.
- 0.26'lık bir artışla, mevcut bütçe davranışımız bizi buna bir adım daha yaklaştırıyor.
- His conduct is above suspicion.
- Onun davranışlarından şüphe duyulmaz.
- I am ashamed of my conduct.
- Davranışımdan utanıyorum.
- A person's beauty is their conduct in society.
- Bir insanın güzelliği toplum içindeki davranışlarıdır.
- I was suspended from school for disorderly conduct.
- Düzensiz davranıştan dolayı okuldan uzaklaştırıldım.
- I am responsible for my own conduct.
- Kendi davranışlarımdan ben sorumluyum.
- I was suspended from school for disorderly conduct.
- Düzenin bozucu davranış nedeniyle okuldan uzaklaştırıldım.
- We were surprised at his conduct.
- Biz onun davranışına şaşırdık.
- Her conduct gave rise to suspicions in his mind.
- Davranışları onun kafasında şüpheler uyandırdı.
- I am truly sorry for my past conduct.
- Geçmişteki davranışlarım için gerçekten üzgünüm.
- Everyone of us is responsible for their own conduct.
- Hepimiz kendi davranışlarımızdan sorumluyuz.
- I am truly sorry for my past conduct.
- Geçmiş davranışlarım için gerçekten üzgünüm.
- Such conduct does not beseem you.
- Böyle bir davranış sana yakışmıyor.
- This is outrageous conduct.
- Bu çirkin bir davranış.
- Your conduct is perfectly legal.
- Davranışınız tamamen yasaldır.
- Such conduct is unworthy of a teacher.
- Böyle bir davranış bir öğretmene yakışmaz.
- Her conduct gave rise to suspicions in his mind.
- Davranışı, onun kafasında şüphelere yol açtı.
- Your conduct is disgraceful.
- Davranışınız utanç verici.
- Such conduct will give rise to suspicion.
- Böyle bir davranış şüpheye neden olacaktır.
- Taking all things into consideration, his conduct can be excused.
- Her şey göz önünde bulundurulduğunda, davranışı mazur görülebilir.
- Such conduct does not beseem you.
- Böyle bir davranış size yakışmaz.
- I am embarrassed by my past conduct.
- Geçmişteki davranışlarımdan dolayı utanıyorum.
- You must answer for your careless conduct.
- Dikkatsiz davranışınızın hesabını vermelisiniz.
- Your conduct is sad.
- Davranışların üzücü.
- He is ashamed of his son's conduct.
- Oğlunun davranışından utanıyor.
- I apologize for my past conduct.
- Geçmişteki davranışlarım için özür dilerim.
- He shamed his whole family by his conduct.
- Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He is still angry with you for your conduct.
- O, davranışın için hâlâ sana kızgın.
- You should be ashamed of your conduct.
- Davranışından utanmalısın.
- I don't approve of his conduct.
- Onun davranışını onaylamıyorum.
- I'm responsible for my conduct.
- Davranışlarım için ben sorumluyum.
- All gods are better than their conduct.
- Bütün tanrılar davranışlarından daha iyidir.
- You must answer for your careless conduct.
- Dikkatsiz davranışının hesabını vermelisin.
- Taking all things into consideration, his conduct can be excused.
- Her şeyi göz önünde bulundurarak, onun davranışı mazur görülebilir.
- I am embarrassed by my past conduct.
- Geçmiş davranışımdan utanıyorum.
- This is outrageous conduct.
- Bu çok çirkin bir davranış.
- Everyone of us is responsible for their own conduct.
- Bizden herkes kendi davranışıyla sorumlu.
- She was asked to account for her conduct.
- Davranışları için hesap vermesi istendi.
- He is still angry with you for your conduct.
- Davranışlarından dolayı sana hala kızgın.
- He shamed his whole family by his conduct.
- Davranışlarıyla tüm ailesini utandırdı.
- Such conduct will give rise to suspicion.
- Böyle bir davranış şüphe uyandıracaktır.
- He is ashamed of his son's conduct.
- Oğlunun davranışından utanç duydu.
- She was asked to account for her conduct.
- Ona davranışı için hesap soruldu.
- Your conduct is sad.
- Davranışınız üzücü.
- I apologize for my past conduct.
- Geçmiş davranışım için özür dilerim.
- A mother is responsible for the conduct of her children.
- Bir anne onun çocuklarının davranışından sorumludur.
- All gods are better than their conduct.
- Tüm tanrılar davranışlarından daha iyidir.
- A mother is responsible for the conduct of her children.
- Bir anne çocuklarının davranışlarından sorumludur.
- One must be responsible for one's conduct.
- İnsan davranışlarından sorumlu olmalı.
- Such conduct is unworthy of a teacher.
- Bir öğretmene bu tarz bir davranış yakışmaz.
- I'm responsible for my conduct.
- Davranışlarımdan ben sorumluyum.
- Your conduct is disgraceful.
- Senin davranışın utanç verici.
Show More (54)
|
2 |
conduct |
yürütmek |
v. |
|
- The time when we could conduct this type of policy is now past.
- Bu tür bir politika yürütebileceğimiz zamanlar artık geride kaldı.
- The way in which Saddam Hussein conducts politics and has conducted politics in the past is a danger to other nations.
- Saddam Hüseyin'in siyaset yapma biçimi ve geçmişte yürüttüğü siyaset diğer uluslar için bir tehlikedir.
- Let us conduct an open dialogue in this area, characterised by trust.
- Bu alanda güvene dayalı açık bir diyalog yürütelim.
- This means we shall have two-and-a-half months in which to conduct an in-depth debate.
- Bu da derinlemesine bir tartışma yürütmek için iki buçuk ayımız olacağı anlamına geliyor.
- Each state is free to conduct diplomatic relations with any other.
- Her devlet bir diğeriyle diplomatik ilişkiler yürütmekte serbesttir.
- We cannot continue to conduct national politics from the Chamber of the European Parliament!
- Ulusal politikayı Avrupa Parlamentosu salonundan yürütmeye devam edemeyiz!
- We now need to acquire the instruments to conduct our policy.
- Şimdi politikamızı yürütmek için gerekli araçları edinmemiz gerekiyor.
- This makes it impossible for us in the EU to isolate ourselves and conduct a completely separate agricultural policy.
- Bu, AB'de kendimizi izole etmemizi ve tamamen ayrı bir tarım politikası yürütmemizi imkansız hale getiriyor.
- Why do you not conduct a Europe-wide NGO consultation exercise?
- Neden Avrupa çapında bir STK istişare çalışması yürütmüyorsunuz?
- In my view, we should thus be in a position to conduct the negotiations in a way which makes this possible.
- Benim görüşüme göre müzakereleri bunu mümkün kılacak şekilde yürütebilecek bir konumda olmalıyız.
- Sometimes we must conduct our debates in this house in frank terms as well.
- Bazen bu evdeki tartışmalarımızı da açık sözlü bir şekilde yürütmeliyiz.
- We must conduct our external fisheries policy in a systematic and sustainable way.
- Dış balıkçılık politikamızı sistematik ve sürdürülebilir bir şekilde yürütmeliyiz.
- This makes it impossible for us in the EU to isolate ourselves and conduct a completely separate agricultural policy.
- Bu durum AB'de kendimizi izole etmemizi ve tamamen ayrı bir tarım politikası yürütmemizi imkansız hale getirmektedir.
- Member States must conduct their policy in a responsible and autonomous manner.
- Üye Devletler politikalarını sorumlu ve özerk bir şekilde yürütmelidir.
- In the coming months, we need to conduct a realistic and positive information campaign.
- Önümüzdeki aylarda gerçekçi ve olumlu bir bilgilendirme kampanyası yürütmemiz gerekiyor.
- We will therefore conduct this dialogue with the towns and regions.
- Dolayısıyla bu diyaloğu kentler ve bölgelerle yürüteceğiz.
- If we are to conduct the debate with civil society, we must do what Prime Minister Persson said.
- Eğer tartışmayı sivil toplumla birlikte yürüteceksek Başbakan Persson'un dediğini yapmalıyız.
- It will conduct the necessary enquiries and will ensure that there are repercussions.
- Gerekli soruşturmaları yürütecek ve yansımalarının olmasını sağlayacaktır.
- The scientist is conducting medical research.
- Bilim adamı tıbbi araştırmalar yürütüyor.
- I have an investigation to conduct.
- Yürütmem gereken bir soruşturma var.
- Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan.
- Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütmektedirler.
- He conducts his business very well.
- İşini çok iyi yürütüyor.
- Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan.
- Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütüyor.
- I'm trying to conduct an investigation.
- Bir soruşturma yürütmeye çalışıyorum.
Show More (21)
|
3 |
conduct |
yapmak |
v. |
|
- We would like to see the European Court of Auditors conducting more checks.
- Avrupa Sayıştayı'nın daha fazla denetim yaptığını görmek isteriz.
- We urge the Commission to call on the Member States to conduct a serious assessment, as the rapporteur suggests.
- Komisyonu, raportörün önerdiği gibi Üye Devletleri ciddi bir değerlendirme yapmaya çağırmaya davet ediyoruz.
- Mr President-in-Office, we are not convinced that the recent elections and referenda were conducted honestly.
- Sayın Dönem Başkanı, son seçimlerin ve referandumların dürüst bir şekilde yapıldığına ikna olmuş değiliz.
- The police conducted a search at Tom Smith's house.
- Polis Tom Smith'in evinde bir arama yaptı.
- We conducted our investigation with the greatest care.
- Soruşturmamızı azami özenle yaptık.
- Detective Dan Anderson and his team conducted a more thorough search in the park.
- Dedektif Dan Anderson ve ekibi parkta daha kapsamlı bir arama yaptı.
- The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
- The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyordu.
- Detective Dan Anderson and his team conducted a more thorough search in the park.
- Dedektif Dan Anderson ve takımı, parkta daha kapsamlı bir araştırma yaptı.
- The police conducted a search at Tom Smith's house.
- Polis Tom Smith'in evinde arama yaptı.
- An inquest will be conducted.
- Soruşturma yapılacaktır.
- Many meetings were conducted.
- Birçok toplantı yapıldı.
Show More (9)
|
4 |
conduct |
elektriği iletmek |
v. |
|
- Water conducts electricity.
- Su, elektriği iletir.
- Water conducts electricity.
- Su elektriği iletir.
- Does water conduct electricity?
- Su elektriği iletir mi?
- Why does water conduct electricity?
- Su neden elektriği iletir?
- Metals conduct electricity.
- Metaller elektriği iletir.
Show More (2)
|
5 |
conduct |
iletmek |
v. |
|
- Aluminum doesn't conduct electricity as well as copper does.
- Alüminyum elektriği bakır kadar iyi iletmez.
- Aluminum doesn't conduct electricity as well as copper.
- Alüminyum elektriği bakır kadar iyi iletmez.
- This matter conducts electricity well.
- Bu madde, elektriği iyi iletir.
- This matter conducts electricity well.
- Bu madde elektriği iyi iletir.
- Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
Show More (2)
|
6 |
conduct |
yönetmek |
v. |
|
- I think Griffith conducts the orchestra brilliantly.
- Bence Griffith orkestrayı harika yönetiyor.
- Who is conducting the orchestra tonight?
- Bu gece orkestrayı kim yönetiyor?
- Mary conducted the orchestra using a baton.
- Mary orkestrayı bir baton kullanarak yönetti.
- He conducts his business very well.
- O işini çok iyi yönetir.
Show More (1)
|
7 |
conduct |
yürütme |
n. |
|
- However, our report stresses the scrupulous monitoring the Commission has undertaken to conduct up until accession.
- Bununla birlikte raporumuz, Komisyon'un katılıma kadar yürütmeyi taahhüt ettiği titiz izlemeyi vurgulamaktadır.
- However, our report stresses the scrupulous monitoring the Commission has undertaken to conduct up until accession.
- Bununla birlikte, raporumuzda Komisyon'un katılım sürecine kadar yürütmeyi taahhüt ettiği titiz izleme vurgulanmaktadır.
Show More (-1)
|
8 |
conduct |
gidişat |
n. |
|
- We are troubled by the conduct of the trial and the speed and manner of the court's decision.
- Davanın gidişatından ve mahkemenin kararının hızından ve şeklinden rahatsızız.
Show More (-2)
|
9 |
conduct |
tutum |
n. |
|
- His own presidency drafted a declaration last month that was strongly critical of Russian conduct in Chechnya.
- Kendi başkanlığı geçen ay Rusya'nın Çeçenistan'daki tutumunu sert bir şekilde eleştiren bir deklarasyon hazırladı.
Show More (-2)
|
10 |
conduct |
davranmak |
v. |
|
- I think, in any case, that Parliament conducts itself far too reactively.
- Her halükarda Parlamento'nun çok fazla tepkisel davrandığını düşünüyorum.
Show More (-2)
|
11 |
conduct |
tavır |
n. |
|
- We were surprised at his conduct.
- Tavrına şaşırdık.
Show More (-2)
|