1 |
lifetime |
hayat |
n. |
|
- I have never seen such a beautiful view in my lifetime.
- Hayatım boyunca böyle güzel bir manzaraya şahit olmamıştım.
- Many of us never thought we would witness in our lifetimes the fall of the Berlin Wall.
- Birçoğumuz hayatımız boyunca Berlin Duvarı'nın yıkılışına tanık olacağımızı hiç düşünmemiştik.
- At least not in my lifetime.
- En azından benim hayatımda değil.
- It happens only once in a lifetime.
- Bu hayatta sadece bir kez olur.
- It's a once in a lifetime opportunity.
- Bu hayatta bir kez ele geçecek bir fırsat.
- It happens only once in a lifetime.
- O, hayatta yalnızca bir kez olur.
- Will it happen in our lifetime?
- Bizim hayatımızda olacak mı?
- I have made many mistakes in my lifetime.
- Hayatım boyunca birçok hata yaptım.
- A chance like this only comes along once in a lifetime.
- Böyle bir şans hayatta bir kez gelir.
- I've made many mistakes in my lifetime.
- Hayatım boyunca birçok hata yaptım.
- This is a once in a lifetime opportunity.
- Bu hayatta bir kez ele geçecek bir fırsat.
- That's not likely to happen in my lifetime.
- Hayatımda böyle bir şey olmayacak.
- Will it happen in our lifetime?
- Hayatımız boyunca olacak mı?
- It's a once in a lifetime opportunity.
- Hayatta bir kez ele geçecek bir fırsat.
- It's a once in a lifetime opportunity.
- Bu hayat boyu bir kez gelecek bir fırsat.
- A scientist will read dozens of books in his lifetime, but still believe he has a lot more to learn.
- Bir bilim insanı hayatı boyunca onlarca kitap okur ama yine de öğrenecek daha çok şeyi olduğuna inanır.
- Tom wrote over thirty books in his lifetime.
- Tom hayatı boyunca otuzdan fazla kitap yazdı.
- I wonder if that'll happen in our lifetimes.
- Bunun bizim hayatlarımızda olup olmayacağını merak ediyorum.
- I wonder if that'll happen in our lifetimes.
- Acaba bu bizim hayatımızda olacak mı?
- You wouldn't have guessed in a lifetime.
- Hayatta tahmin edemezdin.
Show More (17)
|
2 |
lifetime |
ömür boyu |
n., adj. |
|
- It is because lifetime use has to be considered in the light of the intensity of the intake.
- Çünkü ömür boyu kullanım, alımın yoğunluğu ışığında değerlendirilmelidir.
- Otherwise they will continue to face a lifetime of exclusion and poverty.
- Aksi takdirde ömür boyu dışlanma ve yoksullukla karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir.
- Otherwise, they will continue to face a lifetime of exclusion and poverty.
- Aksi takdirde ömür boyu dışlanma ve yoksullukla karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir.
- Otherwise they will continue to face a lifetime of exclusion and poverty.
- Aksi takdirde, ömür boyu dışlanma ve yoksullukla karşı karşıya kalmaya devam edecekler.
- I wish you both a lifetime of happiness.
- İkinize de ömür boyu mutluluklar diliyorum.
- I wish you both a lifetime of happiness.
- İkinize de ömür boyu mutluluklar dilerim.
- The most instinctive act of nearly every creature is to protect its young, and with humans, this response persists for a lifetime.
- Neredeyse her canlının en içgüdüsel davranışı yavrularını korumaktır ve insanlarda bu tepki ömür boyu devam eder.
- I wish you a lifetime of happiness.
- Size ömür boyu mutluluklar dilerim.
Show More (5)
|
3 |
lifetime |
ömür |
n. |
|
- In Internet terms, it is a lifetime.
- İnternet terimleriyle bu bir ömürdür.
- A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
- Önünüzde her şeyi sıfırlama şansının olduğu koca bir ömür var.
- A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
- Her şeye yeniden başlama şansınız olan koca bir ömür var önünüzde.
- Some people need a lifetime to understand this.
- Bazı insanların bunu anlaması için bir ömür gerekir.
- Some people need a lifetime to understand this.
- Bazı insanların bunu anlamak için bir ömre ihtiyacı var.
- A trip to Mars may become possible in my lifetime.
- Mars'a yolculuk benim ömrüm içerisinde mümkün olabilir.
- The lifetime of a butterfly is three days.
- Bir kelebeğin ömrü üç gündür.
- Tom gave me enough soap to last a lifetime.
- Tom bana bir ömür yetecek kadar sabun verdi.
Show More (5)
|
4 |
lifetime |
bir ömür boyu |
n. |
|
- You wouldn't have guessed in a lifetime.
- Bir ömür boyu tahmin etmezdin.
- Tom gave me enough soap to last a lifetime.
- Tom bana bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
- Eğer o kadın beni bir ömür boyu olduğum gibi sevecekse, onunla evlenirim.
Show More (0)
|