lifetime - English Turkish Sentences
English Turkish
lifetime hayat n.
  • Many of us never thought we would witness in our lifetimes the fall of the Berlin Wall.
  • Birçoğumuz hayatımız boyunca Berlin Duvarı'nın yıkılışına tanık olacağımızı hiç düşünmemiştik.
  • At least not in my lifetime.
  • En azından benim hayatımda değil.
  • It happens only once in a lifetime.
  • Bu hayatta sadece bir kez olur.
Show More (16)
lifetime ömür boyu n., adj.
  • Otherwise, they will continue to face a lifetime of exclusion and poverty.
  • Aksi takdirde ömür boyu dışlanma ve yoksullukla karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir.
  • Otherwise they will continue to face a lifetime of exclusion and poverty.
  • Aksi takdirde, ömür boyu dışlanma ve yoksullukla karşı karşıya kalmaya devam edecekler.
  • It is because lifetime use has to be considered in the light of the intensity of the intake.
  • Çünkü ömür boyu kullanım, alımın yoğunluğu ışığında değerlendirilmelidir.
Show More (5)
lifetime ömür n.
  • In Internet terms, it is a lifetime.
  • İnternet terimleriyle bu bir ömürdür.
  • A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
  • Önünüzde her şeyi sıfırlama şansının olduğu koca bir ömür var.
  • A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
  • Her şeye yeniden başlama şansınız olan koca bir ömür var önünüzde.
Show More (5)
lifetime bir ömür boyu n.
  • You wouldn't have guessed in a lifetime.
  • Bir ömür boyu tahmin etmezdin.
  • Tom gave me enough soap to last a lifetime.
  • Tom bana bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
  • If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
  • Eğer o kadın beni bir ömür boyu olduğum gibi sevecekse, onunla evlenirim.
Show More (0)