|
- Once again please read my lips.
- Bir kez daha lütfen dudaklarımı okuyun.
- Tom's lips are blue.
- Tom'un dudakları morarmış.
- Tom didn't move his lips.
- Tom dudaklarını oynatmadı.
- Your lips are red.
- Dudakların kırmızı.
- Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
- Tom put his finger to his lips.
- Tom parmağını dudaklarına götürdü.
- Tom smacked his lips.
- Tom dudaklarını şapırdattı.
- His lips were warm.
- Dudakları sıcacıktı.
- Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar, ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
- I have big lips.
- Benim büyük dudaklarım var.
- He pressed his lips against mine.
- Dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
- Tom's lips are blue.
- Tom'un dudakları mosmor.
- Your lips are like roses.
- Dudakların gül gibi.
- Georgina bit her lips until they bled.
- Georgina dudaklarını kanayana kadar ısırdı.
- Tom has big lips.
- Tom'un büyük dudakları var.
- She wondered how his lips would taste.
- Onun dudaklarının tadının nasıl olduğunu merak etti.
- You have beautiful lips.
- Çok güzel dudakların var.
- Your lips are like roses.
- Senin dudakların güller gibi.
- He had pale lips.
- Soluk dudakları vardı.
- The patient moved his lips slightly.
- Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.
- He pressed his lips against mine.
- O dudaklarını benimkine bastırdı.
- Clean your lips with the napkin.
- Peçeteyle dudaklarınızı temizleyin.
- The words escaping his lips bear no meaning.
- Dudaklarından çıkan kelimelerin hiçbir anlamı yok.
- The picture I drew depicts a face with wavy lips.
- Çizdiğim resim dalgalı dudaklı bir yüzü tasvir ediyor.
- Clean your lips with the napkin.
- Peçeteyle dudaklarını temizle.
- He licked his lips.
- Dudaklarını yaladı.
- Your lips look very kissable.
- Dudakların çok öpülesi görünüyor.
- Mary moistened her lips.
- Mary dudaklarını ıslattı.
- Mary put her finger on my lips.
- Mary parmağını dudaklarıma koydu.
- She always talks with a smile on her lips.
- O her zaman dudaklarında bir gülümseme ile konuşur.
- Tom moistened his lips.
- Tom dudaklarını ıslattı.
- Tom put a finger to his lips.
- Tom bir parmağını dudaklarına götürdü.
- Lips that touch liquor shall not touch mine.
- Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmayacaklar.
- She always talks with a smile on her lips.
- Her zaman dudaklarında bir gülümsemeyle konuşur.
- Lips that touch liquor shall not touch mine.
- Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmamalı.
- I have big lips.
- Büyük dudaklarım var.
- She moistened her lips with a sip of water.
- O bir yudum su ile dudaklarını nemlendirdi.
- Tom put his finger on his lips.
- Tom parmağını dudaklarına götürdü.
- Mary pouted her lips.
- Mary dudaklarını büzdü.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını söylemek istedi ama dudakları artık hareket etmek istemiyordu.
- Mary moistened her lips.
- Mary dudaklarını nemlendirdi.
- She pressed her lips firmly together.
- Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- His lips touched hers.
- Dudakları onunkilere dokundu.
- If you have nothing to say, keep your lips sealed.
- Söyleyecek bir şeyiniz yoksa, dudaklarınızı kapalı tutun.
- The patient moved his lips slightly.
- Hasta dudaklarını hafifçe oynattı.
- She has Cupid lips.
- Onun aşk tanrısı biçimli dudakları var.
- His lips were pale.
- Dudakları solgundu.
- If you have nothing to say, keep your lips sealed.
- Eğer söyleyeceğin bir şey yoksa, dudaklarını kapalı tut.
- She wondered what his lips would taste like.
- Onun dudaklarının tadının nasıl olduğunu merak etti.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- He licked his lips.
- O dudaklarını yaladı.
- His lips touched mine.
- Dudakları benimkilere dokundu.
- You have beautiful lips.
- Güzel dudakların var.
- Tom put his finger on his lips.
- Tom parmağını dudaklarına koydu.
- Tom raised his glass to his lips.
- Tom kadehini dudaklarına götürdü.
- You have very nice lips.
- Çok güzel dudakların var.
- Tom wet his lips with his tongue.
- Tom diliyle dudaklarını ıslattı.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını söylemek istiyordu ama dudakları artık hareket etmek istemiyordu.
- Tom wet his lips with his tongue.
- Tom dudaklarını diliyle ıslattı.
- She moistened her lips with a sip of water.
- Bir yudum suyla dudaklarını nemlendirdi.
- She licked her lips.
- Dudaklarını yaladı.
- She has Cupid lips.
- Onun yay şeklinde üst dudak çizgisi var.
- Your lips are blue.
- Dudakların mavi.
- She never paints her lips red.
- Dudaklarını asla kırmızıya boyamaz.
- She licked her lips.
- O dudaklarını yaladı.
- She never paints her lips red.
- O, dudaklarını asla kırmızıya boyamaz.
- It was necessary that he say something, but no word came from his lips.
- Bir şey söylemesi gerekiyordu ama dudaklarından tek kelime çıkmadı.
- Their lips met.
- Dudakları buluştu.
- Tom licked his dry lips.
- Tom kuru dudaklarını yaladı.
- You have beautiful lips.
- Çok güzel dudaklarınız var.
- Her name was often on his lips.
- Onun adı sık sık dudaklarından dökülüyordu.
- Her lips were warm.
- Dudakları sıcacıktı.
- His lips were pale.
- Onun dudakları solgundu.
- Georgina bit her lips until they bled.
- Georgina kanayıncaya kadar dudaklarını ısırdı.
- Tom didn't move his lips.
- Tom dudaklarını hareket ettirmedi.
- Tom moistened his lips.
- Tom dudaklarını nemlendirdi.
- He's laughing at me because my lips are stained with squid ink.
- Dudaklarım kalamar mürekkebi ile boyandığı için o bana gülüyor.
- He had pale lips.
- Onun solgun dudakları vardı.
- Tom put his finger to his lips.
- Tom parmağını dudaklarına koydu.
- You have very nice lips.
- Çok güzel dudaklarınız var.
- Tom licked his lips.
- Tom dudaklarını yaladı.
- He raised the glass to his lips and drained it at one gulp.
- Bardağı dudaklarına götürdü ve bir yudumda boşalttı.
- As his lips got bluer, I nervously waited for the ambulance.
- Dudakları mavileşirken, endişeyle ambulansı bekledim.
- Every man shall kiss his lips that giveth a right answer.
- Doğru cevabı veren herkes dudaklarını öpecek.
- Your lips are blue.
- Dudaklarınız morarmış.
Show More (82)
|