|
- The EU in fact looks weaker and more divided than ever.
- AB aslında her zamankinden daha zayıf ve bölünmüş görünmektedir.
- How will the policy eventually look?
- Politika nihayetinde nasıl görünecek?
- The proposal may look complicated but it is dead simple.
- Teklif karmaşık görünebilir ancak son derece basittir.
- The report on port State control also looks significantly better now.
- Liman Devleti kontrolüne ilişkin rapor da şimdi önemli ölçüde daha iyi görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Şu anda bu balıkçı toplulukları için durum kesinlikle çok kasvetli görünüyor.
- It looks as though we are going to succeed this year.
- Bu yıl başarılı olacakmışız gibi görünüyor.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Ancak sanki her Üye Devlet kendi başına tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
- There are a lot of pretty words on paper, but what does it look like in reality?
- Kağıt üzerinde pek çok güzel söz var, ama gerçekte nasıl görünüyor?
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile bu zaten imkansıza yakın görünüyor.
- The Commission proposal looks reassuring, but is not proof against deliberate sabotage.
- Komisyon teklifi güven verici görünmekle birlikte kasıtlı sabotajlara karşı bir kanıt değildir.
- The budget process looks a bit different this year than previously.
- Bütçe süreci bu yıl öncekilerden biraz daha farklı görünüyor.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Şu anda bu balıkçı toplulukları için durum kesinlikle çok karamsar görünüyor.
- It is not looking so good in practice as it is on paper.
- Uygulamada kağıt üzerinde olduğu kadar iyi görünmüyor.
- For the time after that we shall have to give thought to how it is to look.
- Bundan sonra nasıl görüneceğini düşünmemiz gerekecek.
- In the past, it has looked a little too much like a self-service shop.
- Geçmişte biraz fazla self-servis mağazası gibi görünüyordu.
- Matters look quite different as soon as we turn to the indirect and the hierarchical systems.
- Dolaylı ve hiyerarşik sistemlere döndüğümüzde işler oldukça farklı görünüyor.
- It already looks close to impossible, even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- Things look very bad as we move into these consultations.
- Bu istişarelere doğru ilerlerken işler çok kötü görünüyor.
- If we do not accept that part, the future will look a great deal better.
- Eğer bu kısmı kabul etmezsek, gelecek çok daha iyi görünecektir.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Bununla birlikte, sanki her Üye Devlet bağımsız olarak tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyormuş gibi görünüyor.
- Unfortunately, matters do not look too good.
- Maalesef durum pek iç açıcı görünmüyor.
- At the moment it looks more as if we are moving away from them.
- Şu anda sanki bunlardan uzaklaşıyormuşuz gibi görünüyor.
- Transparency has won the day, even if the precautionary principle looks a little the worse for wear.
- İhtiyatlılık ilkesi biraz yıpranmış görünse de şeffaflık günü kazanmıştır.
- The investigation will tell us whether, in Toulouse, its provisions were being implemented, but this looks unlikely.
- Soruşturma bize Toulouse'da hükümlerin uygulanıp uygulanmadığını gösterecektir, ancak bu pek olası görünmemektedir.
- So how do things look now?
- Peki şimdi durum nasıl görünüyor?
- How will the policy eventually look?
- Nihayetinde politika nasıl görünecek?
- How, then, do matters look in reality?
- O halde, meseleler gerçekte nasıl görünüyor?
- Zimbabwe, Mauritania, Togo, it looks very much as if the democratisation process in Africa is in reverse.
- Zimbabve, Moritanya, Togo, Afrika'daki demokratikleşme süreci tersine dönmüş gibi görünüyor.
- That aside, it looks as though we can certainly reach an agreement fairly soon.
- Bu bir yana, çok yakında bir anlaşmaya varabileceğimiz kesin gibi görünüyor.
- Liability looked as though it would be a big problem but, fortunately, it was overcome.
- Sorumluluk büyük bir sorun olacakmış gibi görünüyordu ama neyse ki üstesinden gelindi.
- So the 1 April deadline still looks rather ambitious.
- Dolayısıyla 1 Nisan son tarihi hala oldukça iddialı görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Bu balıkçı toplulukları için şu anda kesinlikle çok karamsar görünüyor.
- This looks pretty boring, and the press have already gone home.
- Bu oldukça sıkıcı görünüyor ve basın çoktan evine gitti.
- It looked very difficult at the beginning.
- Başlangıçta çok zor görünüyordu.
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- Meeting the target of universal primary education looks extremely difficult.
- Evrensel ilköğretim hedefine ulaşmak son derece zor görünüyor.
- In the past we might have talked about pigs' ears, today it looks more like fishy goings-on.
- Geçmişte domuz kulakları hakkında konuşabilirdik, bugün ise daha çok balıklar hakkında konuşuyoruz gibi görünüyor.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünmektedir.
- How does the general budget situation look prior to the autumn budget procedure?
- Sonbahar bütçe prosedürü öncesinde genel bütçe durumu nasıl görünüyor?
- A hovercraft would have looked similar after all we had drunk.
- İçtiğimiz onca şeyden sonra bir hovercraft da benzer görünebilirdi.
- Those paintings look a lot better if you go by fast.
- Önlerinden hızla geçerseniz bu tablolar çok daha iyi görünüyor.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça sevimli görünüyor.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu aracın bana ne kadar sevimli göründüğünü anlatamam.
- And I added a little mineral green, for looks.
- Ve daha güzel görünsün diye biraz mineral yeşili ekledim.
- Well, that island looks nice, not too far.
- Şu ada güzel görünüyor, çok da uzak değil.
- Well, that island looks nice, not too far.
- Şu ada güzel görünüyor, fazla uzak değil.
- Those paintings look a lot better if you go by fast.
- Hızlı hızlı geçerseniz bu resimler çok daha iyi görünür.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça hoş görünüyor.
- I was once asked what my perfect human would look like.
- Bir defasında bana göre mükemmel insan nasıl görünür sorusu gelmişti.
- They looked nice and cool for summer.
- Yaz için güzel ve havalı görünüyorlardı.
- This visual effect makes the watch look bigger.
- Bu görsel efekt saatin daha büyük görünmesini sağlar.
- I mean, I think everybody looks like royalty tonight.
- Demek istediğim, bu akşam herkes çok asil görünüyor.
- Little girls with big guns only look good in movies, kid.
- Büyük silahlar taşıyan küçük kızlar sadece filmlerde güzel görünür, evlat.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Ama kazadan beri pek iyi görünmüyordun.
- One star looks much the same as another.
- Bir yıldız aynen öteki gibi görünüyor.
- How nice they look settled in the snow.
- Karda ne kadar şirin görünüyorlar.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla burası oldukça sevimli görünüyor.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu durum uzadıkça karar da bir o kadar kötü görünüyor.
- How nice they look settled in the snow.
- Karda yerleşmiş halde ne kadar güzel görünüyorlar.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Fakat, kazadan beridir pek iyi görünmüyordun.
- I can't get over how well you look.
- Ne kadar iyi göründüğünü unutamıyorum.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu araçların bana ne kadar sevimli göründüğünü anlatamam.
- Haskell is powerful enough to make impure code look imperative.
- Haskell, saf olmayan kodun mecburi görünmesini sağlayacak kadar güçlüdür.
- Those buttons, that keyboard looks so cold to me.
- O tuşlar, o klavye bana çok soğuk görünüyor.
- Little girls with big guns only look good in movies, kid.
- Büyük silahlar tutan küçük kızlar sadece filmlerde güzel görünür, oğlum.
- Remember to keep that USB flash drive safe so future generations can see what the world looks like.
- USB flash sürücüyü güvende tutmayı unutmayın; böylece gelecek nesiller dünyanın nasıl göründüğünü görebilirler.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu aracın bana ne kadar güzel göründüğünü size anlatamam.
- How nice they look settled in the snow.
- Kar altında ne şirin görünüyorlar.
- They looked nice and cool for summer.
- Yaz için şık ve havalı görünüyor.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu ne kadar uzun sürerse karar da o kadar kötü görünür.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Ama kazadan beri pek iyi görünmüyorsunuz.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu iş uzadıkça, karar da bir o kadar kötü görünüyor.
- They look lovely.
- Çok güzel görünüyorlar.
- Tom looks concerned.
- Tom endişeli görünüyor.
- Tom still looks surprised.
- Tom hala şaşkın görünüyor.
- You look tense.
- Gergin görünüyorsun.
- Diana looked shocked.
- Diana şaşırmış görünüyordu.
- You look a bit confused.
- Biraz kafan karışık görünüyorsun.
- Don't look so upset.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Steve looks quite happy.
- Steve oldukça mutlu görünüyor.
- You look really nice tonight.
- Bu gece çok hoş görünüyorsun.
- He looked very young.
- O çok genç görünüyordu.
- Tom looked a little confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- Tom said that it looked like I was worried.
- Tom endişeli göründüğümü söyledi.
- Tom looks somewhat annoyed.
- Tom biraz kızgın görünüyor.
- I'm tougher than I look.
- Göründüğümden daha güçlüyüm.
- Doesn't that look fun?
- Eğlenceli görünmüyor mu?
- Since you look tired, you had better take a rest.
- Yorgun göründüğün için biraz dinlensen iyi olur.
- It looks so good.
- Çok güzel görünüyor.
- Tom said I looked very sick.
- Tom çok hasta göründüğümü söyledi.
- Tom looks very upset.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- He grew a beard to look more mature.
- Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- Tom looked a little surprised.
- Tom biraz şaşırmış görünüyordu.
- She looks half her age.
- O, yarı yaşında görünüyor.
- It looks fun.
- Eğlenceli görünüyor.
- Tom looks as happy as any person could ever be.
- Tom bir insanın olabileceği en üst düzeyde mutlu görünüyor.
- Tom looks thrilled.
- Tom heyecanlanmış görünüyor.
- Tom still looked puzzled.
- Tom hala şaşkın görünüyordu.
- Ania looks very cute to me.
- Ania bana çok sevimli görünüyor.
- Does the meat look under-cooked?
- Et az pişmiş mi görünüyor?
- I didn't want to look stupid.
- Aptal gibi görünmek istemedim.
- You look excited.
- Heyecanlı görünüyorsun.
- You look a mess.
- Sen berbat görünüyorsun.
- You look as beautiful as ever.
- Her zamanki kadar güzel görünüyorsun.
- The hole looked huge.
- Delik kocaman görünüyordu.
- You look suspicious.
- Sen şüpheli görünüyorsun.
- Tom doesn't look evil.
- Tom kötü görünmüyor.
- Tom looked a bit shaken.
- Tom biraz sarsılmış görünüyordu.
- It looks like Tom is desperate.
- Tom çaresiz görünüyor.
- They look very tired.
- Çok yorgun görünüyorlar.
- Layla looks pretty today.
- Leyla bugün çok güzel görünüyor.
- Tom looked annoyed.
- Tom sinirli görünüyordu.
- That dress looks really nice on you.
- O elbise sende gerçekten hoş görünüyor.
- Tom looked uncomfortable.
- Tom rahatsız görünüyordu.
- Tom and Mary both look extremely happy.
- Tom ve Mary'nin ikisi de son derece mutlu görünüyor.
- Did you notice how tired Tom looked today?
- Tom'un bugün ne kadar yorgun göründüğünü fark ettin mi?
- Tom looked really happy when Mary entered the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom gerçekten mutlu görünüyordu.
- It looks amazing.
- İnanılmaz görünüyor.
- Tom looks about a hundred years old.
- Tom yüz yaşında gibi görünüyor.
- You look very worried.
- Çok endişeli görünüyorsun.
- Tom said he thought Mary looked discouraged.
- Tom Mary'nin cesareti kırılmış göründüğünü düşündüğünü söyledi.
- Tom looks so happy.
- Tom çok mutlu görünüyor.
- Mary wanted to have the best looking Halloween costume at the party.
- Mary partide en iyi görünen Halloween kostümüne sahip olmak istedi.
- You look you've just returned from a safari in the savannah.
- Savanadaki bir safariden yeni dönmüş gibi görünüyorsun.
- She looks familiar.
- Tanıdık görünüyor.
- It looks hideous.
- O iğrenç görünüyor.
- I think Tom looks incredible.
- Sanırım Tom inanılmaz görünüyor.
- You look skinny.
- Sıska görünüyorsun.
- Tom said that Mary looked very disappointed.
- Tom, Mary'nin çok hayal kırıklığına uğramış gibi göründüğünü söyledi.
- The stars look very beautiful tonight.
- Yıldızlar bu gece çok güzel görünüyor.
- Both Tom and Mary look disappointed.
- Hem Tom hem Mary hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- Tom tried not to look scared.
- Tom korkmuş görünmemeye çalıştı.
- Tom said I looked startled.
- Tom korkmuş göründüğümü söyledi.
- Tom doesn't look angry.
- Tom öfkeli görünmüyor.
- Tom looked disappointed when Mary told him that she wouldn't go to the dance with him.
- Mary onunla dansa gitmeyeceğini söylediğinde Tom hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom looks lonely.
- Tom yalnız görünüyor.
- Tom didn't look very busy.
- Tom çok meşgul görünmüyordu.
- Tom didn't want to look stupid.
- Tom aptal görünmek istemiyordu.
- Tom said that Mary didn't look bored.
- Tom, Mary'nin sıkılmış görünmediğini söyledi.
- It looked hopeless.
- Umutsuz görünüyordu.
- Tom looked vaguely embarrassed.
- Tom belli belirsiz mahcup görünüyordu.
- You still don't look very happy.
- Hala pek mutlu görünmüyorsun.
- How does this look?
- Bu nasıl görünüyor?
- That down pillow looks expensive.
- O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- I thought it looked cool.
- Havalı göründüğünü düşünmüştüm.
- She is different from how she looks.
- Göründüğünden daha farklı.
- Tom looks pretty bad.
- Tom oldukça kötü görünüyor.
- Why does Tom look so grumpy today?
- Tom bugün neden bu kadar huysuz görünüyor?
- You don't look impressed.
- Etkilenmiş görünmüyorsun.
- It looked almost impossible for him to finish his book.
- Onun kitabını bitirmesi neredeyse imkansız görünüyordu.
- It looked so delicious.
- O çok lezzetli görünüyordu.
- She looks so fake.
- Çok sahte görünüyor.
- Do I look nice?
- Güzel görünüyor muyum?
- They say it looks too modern.
- Onlar bunun çok modern göründüğünü söylüyor.
- Tom didn't look tired.
- Tom yorgun görünmüyordu.
- When she falls in love, she looks depressed.
- Aşık olduğunda, depresif görünüyor.
- Tom looks uninterested.
- Tom ilgisiz görünüyor.
- His grandmother looks healthy.
- Büyükannesi sağlıklı görünüyor.
- What does this look like to you?
- Bu sana nasıl görünüyor?
- He doesn't look tired.
- Yorgun görünmüyor.
- You look really happy.
- Gerçekten mutlu görünüyorsun.
- He looked very tired when I saw him yesterday.
- Dün onu gördüğümde çok yorgun görünüyordu.
- Tom said I looked horrible.
- Tom korkunç göründüğümü söyledi.
- He looks as happy as if he had won a trip to Hawaii.
- Hawaii'ye seyahat kazanmış gibi mutlu görünüyordu.
- The bronze statue looks quite nice from a distance.
- Bronz heykel uzaktan oldukça güzel görünüyor.
- Tom looks quite a bit older than Mary.
- Tom, Mary'den biraz daha yaşlı görünüyor.
- Tom doesn't look too busy.
- Tom çok meşgul görünmüyor.
- Those two guitars look very similar.
- Şu iki gitar çok benzer görünüyor.
- He looks very tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- She's a lot smarter than she looks.
- O göründüğünden çok daha akıllıdır.
- Tom is stronger than he looks.
- Tom göründüğünden daha güçlü.
- He looks bored.
- Sıkılmış görünüyor.
- Did Tom look like he knew what he was doing?
- Tom ne yaptığını biliyormuş gibi mi görünüyordu?
- Tom looks smug.
- Tom kendini beğenmiş görünüyor.
- Layla looks very pretty today.
- Leyla bugün çok güzel görünüyor.
- Tom didn't look as excited as Mary.
- Tom, Mary kadar heyecanlı görünmüyordu.
- Tom looks a lot like his father did at the same age.
- Tom babasının aynı yaştayken göründüğü gibi görünüyor.
- Do I look fat in these jeans?
- Bu pantolonla kilolu görünüyor muyum?
- Tom said I looked pretty.
- Tom güzel göründüğümü söyledi.
- The children look afraid.
- Çocuklar korkmuş görünüyor.
- Tom said I looked miserable.
- Tom perişan göründüğümü söyledi.
- He looks thinner every day.
- Her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- She really looks pretty.
- O, gerçekten güzel görünüyor.
- Oh God, I look so fat in this.
- Tanrım, bunun içinde çok şişman görünüyorum.
- When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old.
- Arkadaşlarınız ne kadar genç göründüğünüz konusunda sizi pohpohlamaya başladığında, bu yaşlandığınızın kesin bir işaretidir.
- It looks like you're angry.
- Kızgın görünüyorsun.
- Tom looked a bit startled.
- Tom biraz korkmuş gibi görünüyordu.
- You look beat.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom is older than he looks.
- Tom göründüğünden daha büyüktür.
- Everything looked nice.
- Her şey güzel görünüyordu.
- Tom looks impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
- Don't look so sad.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Tom doesn't look so well.
- Tom pek iyi görünmüyor.
- Your mustache looks nice.
- Bıyığın güzel görünüyor.
- He looked the toughest of all the challengers.
- Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
- You don't look very busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- Tom looked frightened.
- Tom korkmuş görünüyordu.
- She looks very happy.
- Çok mutlu görünüyor.
- She looked more beautiful than ever.
- Her zamankinden daha güzel görünüyordu.
- You look winded.
- Soluğu kesilmiş görünüyorsun.
- He is much older than he looks.
- Göründüğünden çok daha yaşlı.
- Do I look insane?
- Deli gibi mi görünüyorum?
- You look just fine.
- Gayet iyi görünüyorsun.
- You don't look angry.
- Sen kızgın görünmüyorsun.
- Tom might not be as happy as he looks.
- Tom göründüğü kadar mutlu olmayabilir.
- Tom looks irritated.
- Tom sinirli görünüyor.
- Tom said Mary looked exhausted.
- Tom, Mary'nin bitkin göründüğünü söyledi.
- No matter what Tom wears, he always looks great.
- Tom ne giyerse giysin, her zaman muhteşem görünür.
- John's mother looks so young that she is often mistaken for his elder sister.
- John'un annesi o kadar genç görünüyor ki, sık sık ablası sanılıyor.
- This can't be what it looks like.
- Göründüğü gibi olamaz.
- You still look upset.
- Hâlâ üzgün görünüyorsun.
- Tom looked hot and tired as he crossed the finish line.
- Tom bitiş çizgisini geçerken sıcak ve yorgun görünüyordu.
- Why does Tom look so grumpy today?
- Tom bugün niçin öyle huysuz görünüyor?
- Tom looked drowsy.
- Tom uykulu görünüyordu.
- Tom looks as though he wants to cry.
- Tom sanki ağlamak istiyor gibi görünüyor.
- Winter does not look real without snow.
- Kış kar olmadan gerçek görünmez.
- He looked surprised at the news.
- Haber karşısında şaşırmış görünüyordu.
- Tom looks skeptical.
- Tom şüpheci görünüyor.
- Tom looks extremely nervous.
- Tom çok gergin görünüyor.
- It doesn't look like fun to me.
- Bu benim için eğlenceli görünmüyor.
- Tom doesn't look old.
- Tom yaşlı görünmüyor.
- Tom looked wise.
- Tom akıllı görünüyordu.
- He doesn't look willing to come to the concert.
- Konsere gelmeye istekli görünmüyor.
- You look kind of upset.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- Tom looks a little unconvinced.
- Tom biraz ikna olmamış görünüyor.
- Tom doesn't look very happy today.
- Tom bugün pek mutlu görünmüyor.
- That looks good enough to eat.
- Bu yemek için yeterince iyi görünüyor.
- You don't look so tough.
- O kadar sert görünmüyorsun.
- Delicious looking food doesn't necessarily taste good.
- Lezzetli görünen yemeklerin tadı güzel olmayabilir.
- All of you look healthy.
- Hepiniz sağlıklı görünüyorsunuz.
- You look thinner than you did before.
- Eskisinden daha zayıf görünüyorsun.
- Do I look drunk?
- Sarhoş gibi mi görünüyorum?
- Tom looks vulnerable.
- Tom savunmasız görünüyor.
- Her hair didn't look dyed.
- Onun saçı boyalı görünmüyor.
- The leaves look fresh in the rain.
- Yapraklar yağmurda taze görünüyor.
- That looks dangerous.
- O tehlikeli görünüyor.
- It certainly looks terrific.
- Kesinlikle harika görünüyor.
- Do I look like I have time?
- Zamanım varmış gibi mi görünüyorum?
- She looked ghostly.
- O, hayalet gibi görünüyordu.
- It may look ridiculous.
- Saçma görünebilir.
- The shops look merry with their bright toys and their green branches.
- Dükkanlar parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.
- Tom looks insulted.
- Tom aşağılanmış görünüyor.
- At first the job looked good to him, but later it became tiresome.
- İş ona baştan güzel göründü ama sonra yorucu geldi.
- I thought you looked familiar.
- Tanıdık göründüğünü düşünmüştüm.
- You don't look so busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- You looked lonely.
- Yalnız görünüyordun.
- Tom looks as though he might start crying.
- Tom ağlamaya başlayabilir gibi görünüyor.
- I like to look nice.
- Güzel görünmek istiyorum.
- They look lovely.
- Onlar sevimli görünüyorlar.
- They both look so sad.
- Onların her ikisi de çok üzgün görünüyorlar.
- They don't look so busy, do they?
- O kadar da meşgul görünmüyorlar, değil mi?
- Tom and Mary looked embarrassed when John caught them kissing.
- Tom ve Mary, John onları öpüşürken yakaladığında utanmış görünüyorlardı.
- Tom said Mary looked like she was happy.
- Tom, Mary'nin mutlu göründüğünü söyledi.
- I'm older than I look.
- Göründüğümden daha yaşlıyım.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
- Sigara dumanı sağlıksız olabilir, ama kesinlikle güzel görünüyor.
- That looked like fun.
- O eğlenceli görünüyordu.
- It looked cheap.
- O, ucuz görünüyordu.
- You look a little tired.
- Biraz yorgun görünüyorsun.
- You look discouraged.
- Cesaretin kırılmış gibi görünüyorsun.
- Tom said Mary looked really tired.
- Tom Mary'nin gerçekten yorgun göründüğünü söyledi.
- You look like a million bucks.
- Harika görünüyorsun.
- Tom is looking to buy a boat.
- Tom bir tekne satın alacak gibi görünüyor.
- You look a little young to be a teacher.
- Sen öğretmen olmak için biraz genç görünüyorsun.
- Tom was teased because he looked different from the other children.
- Diğer çocuklardan farklı göründüğü için Tom'la alay edildi.
- I think you'd look distinguished with a beard.
- Bence sakalınla seçkin görünürdün.
- Tom still looks depressed.
- Tom hala depresif görünüyor.
- He looks bored.
- O sıkılmış görünüyor.
- It's riskier than it looks.
- Göründüğünden daha riskli.
- How do you always manage to look so gorgeous?
- Her zaman bu kadar muhteşem görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- You look confident.
- Kendinden emin görünüyorsun.
- Tom still looks angry.
- Tom hâlâ kızgın görünüyor.
- He doesn't look very healthy.
- Pek sağlıklı görünmüyor.
- She looked furious.
- O kızgın görünüyordu.
- If you do that, you're going to look pretty stupid.
- Eğer bunu yaparsan, çok aptal görüneceksin.
- Tom said I looked impatient.
- Tom sabırsız göründüğümü söyledi.
- Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü konusunda endişelidir.
- Why are you looking so sad?
- Niçin öyle üzgün görünüyorsun?
- It sure looks cool.
- Bu kesinlikle havalı görünüyor.
- Sami looked shocked.
- Sami şok olmuş görünüyordu.
- Tom is looking pretty good.
- Tom oldukça iyi görünüyor.
- She looks as young as ever.
- O, her zamanki gibi genç görünüyor.
- Their school looks very bad.
- Okulları çok kötü görünüyor.
- Tom looks very troubled.
- Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Do I really look so sad?
- Gerçekten bu kadar üzgün mü görünüyorum?
- Tom looked a bit confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- You look very pretty, as usual.
- Her zaman olduğu gibi çok güzel görünüyorsun.
- Tom looks a little annoyed.
- Tom biraz sinirli görünüyor.
- He looks kind of pale.
- Biraz solgun görünüyor.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
- That looks really bad.
- Bu gerçekten kötü görünüyor.
- This tree looks dead.
- Bu ağaç ölü görünüyor.
- Tom looks tense.
- Tom gergin görünüyor.
- Is that as heavy as it looks?
- Bu göründüğü kadar ağır mı?
- Tom looks astonished.
- Tom çok şaşırmış görünüyor.
- You make doing that look easy.
- Sen yaparken kolay görünüyor.
- You look silly.
- Aptal gibi görünüyorsun.
- Tom looks bewildered.
- Tom şaşkın görünüyor.
- Tom doesn't look so busy, does he?
- Tom o kadar meşgul görünmüyor, değil mi?
- Your hair looks dirty.
- Saçın kirli görünüyor.
- You look very nice.
- Çok güzel görünüyorsun.
- They look pretty.
- Güzel görünüyorlar.
- It looks really good.
- O gerçekten iyi görünüyor.
- You look fine, Tom.
- İyi görünüyorsun, Tom.
- When I bumped into Tom yesterday, he looked pretty worn out.
- Dün Tom'a rastladığımda oldukça bitkin görünüyordu.
- Do I look that desperate?
- O kadar çaresiz görünüyor muyum?
- He looked unfriendly at first.
- İlk başta düşmanca görünüyordu.
- Tom didn't look too pleased.
- Tom pek memnun görünmüyordu.
- Tom looks reluctant.
- Tom isteksiz görünüyor.
- She's been looking a little green lately.
- Son zamanlarda biraz yeşil görünüyor.
- The picture looks nicer from a distance.
- Resim uzaktan daha güzel görünüyor.
- You don't look too busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- You still look depressed.
- Hâlâ bunalımlı görünüyorsun.
- You look very pleased.
- Çok memnun görünüyorsun.
- Tom doesn't look convinced.
- Tom ikna olmuş görünmüyor.
- You look sharp.
- Zeki görünüyorsun.
- Tom looked very busy.
- Tom oldukça meşgul görünüyordu.
- Tom looks frustrated.
- Tom sinirli görünüyor.
- I thought Tom looked sleepy.
- Tom'un uykulu göründüğünü düşündüm.
- Tom looks indignant.
- Tom öfkeli görünüyor.
- Tom still looks confused.
- Tom hala şaşkın görünüyor.
- You look just like Tom looked thirty years ago.
- Tam Tom'un otuz yıl önce göründüğü gibi görünüyorsun.
- They looked relieved.
- Rahatlamış görünüyorlardı.
- They both look very uncomfortable.
- İkisi de çok rahatsız görünüyor.
- He looked refreshed after a good night's sleep.
- İyi bir gece uykusundan sonra yenilenmiş görünüyordu.
- My father is not as old as he looks.
- Babam göründüğü kadar yaşlı değil.
- That doesn't look too hard.
- Çok zor görünmüyor.
- She looks very young.
- Çok genç görünüyor.
- You look very nervous.
- Çok gergin görünüyorsun.
- You don't look tired to me.
- Bana yorgun görünmüyorsun.
- Magdalena looks very cute to me.
- Magdalena bana çok sevimli görünüyor.
- Does it look bad?
- Kötü mü görünüyor?
- You look pretty relaxed.
- Oldukça rahat görünüyorsun.
- It never occurred to me to take a picture of how the garden looked before we started pulling weeds.
- Yabani otları çekmeye başlamadan önce bahçenin nasıl göründüğüne dair bir resim çekmek hiç aklıma gelmedi.
- I can make it look real.
- Gerçekçi görünmesini sağlayabilirim.
- Tom looks pretty busy.
- Tom oldukça meşgul görünüyor.
- The cake that Tom baked looked really delicious.
- Tom'un pişirdiği kek gerçekten lezzetli görünüyordu.
- Tom looks different.
- Tom farklı görünüyor.
- Tom looks contrite.
- Tom pişman görünüyor.
- Tom and Mary both look extremely happy.
- Tom da Mary de son derece mutlu görünüyorlar.
- It certainly looks terrific.
- Kesinlikle müthiş görünüyor.
- The food looks tasty.
- Yemek lezzetli görünüyor.
- He grew his beard and hair in order to look old.
- O, yaşlı görünmek için sakalını ve saçını uzattı.
- It looked like Tom was worried.
- Tom endişeli görünüyordu.
- Tom said I looked discouraged.
- Tom cesaretimin kırılmış göründüğünü söyledi.
- He looked pretty tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- Tom looks uncertain.
- Tom belirsiz görünüyor.
- You look like you're tired.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom said I looked furious.
- Tom öfkeli göründüğümü söyledi.
- Tom doesn't look that strong.
- Tom o kadar güçlü görünmüyor.
- Tom looks really good.
- Tom gerçekten iyi görünüyor.
- Do I still look the same?
- Hala aynı mı görünüyorum?
- She looks very good.
- Çok iyi görünüyor.
- The boys look very disappointed.
- Çocuklar çok hayal kırıklığına uğramış görünüyorlar.
- I thought Tom looked OK.
- Tom'un iyi göründüğünü düşündüm.
- She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
- Tom is looking a little agitated.
- Tom biraz tedirgin görünüyor.
- You don't look very strong.
- Çok güçlü görünmüyorsun.
- Tom doesn't look all that happy.
- Tom o kadar da mutlu görünmüyor.
- It looks like you're tired.
- Yorgun görünüyorsun.
- Why does he look so black?
- Neden bu kadar siyah görünüyor?
- Tom said I looked skeptical.
- Tom şüpheci göründüğümü söyledi.
- Tom looked pretty sick when I last saw him.
- Tom onu son gördüğümde oldukça hasta görünüyordu.
- Tom looks really goofy today.
- Tom bugün gerçekten aptal görünüyor.
- Why does Tom always look so tired?
- Tom her zaman neden bu kadar yorgun görünüyor?
- Tom looks a bit nervous.
- Tom biraz gergin görünüyor.
- I saw Tom a few minutes ago and he looked tired.
- Tom'u birkaç dakika önce gördüm ve yorgun görünüyordu.
- You don't look pleased.
- Memnun görünmüyorsun.
- This can't be what it looks like.
- Bu göründüğü gibi olamaz.
- You didn't look surprised.
- Şaşırmış görünmüyordun.
- When we're children, everything around us looks so big.
- Biz çocukken etrafımızdaki her şey çok büyük görünür.
- The guests looked uncomfortable.
- Misafirler rahatsız görünüyordu.
- You look so good that I could kiss you right now.
- O kadar iyi görünüyorsun ki şu an seni öpebilirim.
- I don't think Tom is as stupid as he looks.
- Tom'un göründüğü kadar aptal olduğunu sanmıyorum.
- Grandmother looked very well.
- Büyükannem çok iyi görünüyordu.
- Tom looks awake.
- Tom uyanık görünüyor.
- Tom looked scared.
- Tom korkmuş görünüyordu.
- Do you know the reason why the sky looks blue?
- Gökyüzünün mavi görünmesinin nedenini biliyor musun?
- Don't you want to know what Tom looks like?
- Tom'un nasıl göründüğünü bilmek istemiyor musun?
- Tom looks absolutely terrified.
- Tom kesinlikle dehşete düşmüş görünüyor.
- Tom looked mystified.
- Tom şaşkın görünüyordu.
- Tom didn't look too happy.
- Tom çok mutlu görünmüyordu.
- Tom looks dismayed.
- Tom dehşete düşmüş görünüyor.
- Tom said he thought Mary looked discouraged.
- Tom, Mary'nin cesaretinin kırılmış göründüğünü düşündüğünü söyledi.
- I didn't want to look stupid, so, I pretended like I knew what was going on.
- Aptal gibi görünmek istemedim, bu yüzden neler olup bittiğini biliyormuş gibi davrandım.
- Why do you look so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?
- Tom looked very tired when he got home.
- Tom eve döndüğünde çok yorgun görünüyordu.
- Everyone except Tom looked tired.
- Tom hariç herkes yorgun görünüyordu.
- Tom said I looked very sleepy.
- Tom çok uykulu göründüğümü söyledi.
- You look smart in the shirt.
- Gömleğin içinde çok şık görünüyorsun.
- Tom looks ashamed.
- Tom utanmış görünüyor.
- Do I look like an idiot?
- Aptal gibi mi görünüyorum?
- Tom looks like he's hot.
- Tom ateşli görünüyor.
- It looks really yucky.
- O gerçekten iğrenç görünüyor.
- It looks so festive.
- Çok şenlikli görünüyor.
- You don't look too happy.
- Çok mutlu görünmüyorsun.
- Tom doesn't look all that busy.
- Tom o kadar da meşgul görünmüyor.
- You look exactly the same.
- Tamamen aynı görünüyorsunuz.
- Tom looks pretty normal to me.
- Tom bana gayet normal görünüyor.
- Tom looked sad.
- Tom hüzünlü görünüyordu.
- Tom looked a little bewildered.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- The guy looks slightly confused.
- Adam biraz şaşırmış görünüyor.
- It looked so delicious.
- Çok lezzetli görünüyordu.
- Tom looks very happy today.
- Tom bugün çok mutlu görünüyor.
- I look so fat in this dress.
- Bu elbisenin içinde çok şişman görünüyorum.
- Tom doesn't look deterred.
- Tom caymış görünmüyor.
- You look filthy.
- Pis görünüyorsun.
- Try not to look so nervous.
- Fazla gergin görünmemeye çalış.
- Tom looks uneasy.
- Tom tedirgin görünüyor.
- It's a lot harder than it looks.
- Göründüğünden çok daha zor.
- Tom looks about a hundred years old.
- Tom yüz yaşında görünüyor.
- They don't look so happy, do they?
- Pek mutlu görünmüyorlar, değil mi?
- Tom looks depressed.
- Tom depresif görünüyor.
- He looked really cute.
- O gerçekten sevimli görünüyordu.
- It looks OK to me.
- Bu bana iyi görünüyor.
- How do you always manage to look so perfect?
- Her zaman bu kadar mükemmel görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- You look puzzled.
- Şaşırmış görünüyorsun.
- It looks really bad.
- Gerçekten kötü görünüyor.
- Mary always looks nice.
- Mary her zaman güzel görünüyor.
- You shouldn't judge others on how they look.
- Başkalarını nasıl göründüklerine göre yargılamamalısın.
- Tom always looks sleepy.
- Tom hep uykulu görünüyor.
- You do look a little pale.
- Biraz solgun görünüyorsun.
- The apples look good.
- Elmalar güzel görünüyor.
- It looks like Tom is healthy.
- Tom sağlıklı görünüyor.
- It looks rainy.
- Yağışlı görünüyor.
- Tom is looking at me funny.
- Tom bana komik görünüyor.
- He looks tired.
- Yorgun görünüyor.
- You don't look very well, are you sick?
- Çok iyi görünmüyorsun, hasta mısın?
- Tom looked pretty freaked.
- Tom oldukça korkmuş görünüyordu.
- This book looks interesting.
- Bu kitap ilginç görünüyor.
- This looks longer than that, but it is an optical illusion.
- Bu ondan daha uzun görünür ama bu bir optik illüzyon.
- She looked upset as she read the letter.
- Mektubu okurken, o üzgün görünüyordu.
- Tom said that Mary looked sleepy.
- Tom, Mary'nin uykulu göründüğünü söyledi.
- Your boyfriend looks cute.
- Erkek arkadaşın çok tatlı görünüyor.
- The old lady sitting next to you on the bus looked very tired.
- Otobüste yanınızda oturan yaşlı kadın çok yorgun görünüyordu.
- You look hurt.
- İncinmiş gibi görünüyorsun.
- Her hat looked very funny.
- Onun şapkası çok komik görünüyordu.
- Tom looks very serious.
- Tom çok ciddi görünüyor.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev eski püskü görünmeye başlamıştı ama içi her zamanki gibi güzeldi.
- You look very delighted.
- Çok memnun görünüyorsun.
- Tom looks preoccupied.
- Tom meşgul görünüyor.
- Tom and Mary look healthy.
- Tom ve Mary sağlıklı görünüyor.
- You don't look tired.
- Sen yorgun görünmüyorsun.
- Tom looks very young.
- Tom çok genç görünüyor.
- She looks odd in those clothes.
- Bu kıyafetler içinde tuhaf görünüyor.
- It doesn't look too convincing.
- Çok inandırıcı görünmüyor.
- Tom isn't as stupid as he looks.
- Tom göründüğü kadar aptal değildir.
- Tom said Mary didn't look even a little bit scared.
- Tom, Mary'nin birazcık bile korkmuş görünmediğini söyledi.
- Tom looked like he was concerned.
- Tom endişeli görünüyordu.
- Tom doesn't look too convinced.
- Tom çok ikna olmuş görünmüyor.
- You looked terrified.
- Sen korkmuş görünüyordun.
- You look a little shaken.
- Biraz sarsılmış görünüyorsun.
- Tom looked a little dazed.
- Tom biraz sersemlemiş görünüyordu.
- You look well rested.
- İyi dinlenmiş görünüyorsun.
- Tom looks interested.
- Tom ilgili görünüyor.
- She looks just like a guy I know.
- O, tanıdığım bir adam gibi görünüyor.
- Tom and Mary look tired.
- Tom ve Mary yorgun görünüyorlar.
- Tom still looks angry.
- Tom hala kızgın görünüyor.
- Tom looks exceptionally bored.
- Tom son derece sıkılmış görünüyor.
- Tom doesn't look as tired today as he looked yesterday.
- Tom bugün dünkü kadar yorgun görünmüyor.
- I don't want to look foolish.
- Aptal gibi görünmek istemiyorum.
- He looks tired this evening.
- O, bu akşam yorgun görünüyor.
- She looked excited.
- Heyecanlı görünüyordu.
- Tom looks fine.
- Tom iyi görünüyor.
- That looked like fun.
- Eğlenceli görünüyordu.
- She made it look easy.
- Kolay görünmesini sağladı.
- Tom looked mad when Mary said that.
- Mary bunu söylediğinde Tom kızgın görünüyordu.
- Tom and Mary look really good together, don't you think?
- Tom ve Mary birlikte çok iyi görünüyorlar, sence de öyle değil mi?
- After working in the hot sun all afternoon, Tom looked hot and tired.
- Tom bütün öğleden sonra sıcak güneşte çalıştıktan sonra hararetli ve yorgun görünüyordu.
- You don't look so hot.
- Çok seksi görünmüyorsun.
- Do I look like a policeman to you?
- Sana bir polis gibi mi görünüyorum?
- I don't want to look silly.
- Aptalca görünmek istemiyorum.
- Try to look confident.
- Emin görünmeye çalış.
- Tom looks fine to me.
- Tom bana iyi görünüyor.
- Did I tell you how beautiful you looked tonight?
- Bu gece ne kadar güzel göründüğünü söylemiş miydim?
- You looked very happy.
- Çok mutlu görünüyordun.
- Tom looks winded.
- Tom bitkin görünüyor.
- Those apples look lovely.
- Bu elmalar çok güzel görünüyor.
- They say that girls spend more time worrying about how they look than boys do.
- Kızların nasıl göründükleri konusunda erkeklerden daha fazla endişelendikleri söylenir.
- It looks like it's brand new.
- Yepyeni görünüyor.
- Tom didn't look very happy to see you.
- Tom seni gördüğüne pek sevinmiş görünmüyordu.
- Small hills look flat from an airplane.
- Küçük tepeler uçaktan düz görünüyor.
- I must look a sight.
- Çok güzel görünmeliyim.
- He looks nice.
- Güzel görünüyor.
- They all look the same to me.
- Bana hepsi aynı görünüyor.
- Tom didn't look broke to me.
- Tom bana parasız görünmüyordu.
- I tried not to look disappointed.
- Hayal kırıklığına uğramış gibi görünmemeye çalıştım.
- You look healthy.
- Sağlıklı görünüyorsun.
- Tom said I looked very upset.
- Tom çok üzgün göründüğümü söyledi.
- Tom certainly looks intelligent.
- Tom kesinlikle zeki görünüyor.
- Tom said I looked concerned.
- Tom endişeli göründüğümü söyledi.
- You looked very busy.
- Çok meşgul görünüyordun.
- He looks as happy as if he had won a trip to Hawaii.
- O, Havayi'ye bir seyahat kazanmış kadar mutlu görünüyor.
- You still look unhappy.
- Hâlâ mutsuz görünüyorsun.
- The sea looks calm and smooth.
- Deniz sakin ve düz görünüyor.
- It doesn't look the same.
- Eskisi gibi görünmüyor.
- Tom looks pretty relaxed.
- Tom oldukça rahat görünüyor.
- Everything looks exactly the same.
- Her şey tamamen aynı görünüyor.
- It looks as though Tom is waiting for somebody.
- Tom birini bekliyor gibi görünüyor.
- Does that look like blood to you?
- Bu sana kan gibi mi görünüyor?
- Everyone looked puzzled.
- Herkes şaşırmış görünüyordu.
- The grass looks nice.
- Çim güzel görünüyor.
- Tom told me that I looked distracted.
- Tom bana dikkati dağınık göründüğümü söyledi.
- You look exactly the same as you did the last time I saw you.
- Tam olarak seni son gördüğümde göründüğün gibi görünüyorsun.
- Tom looked pretty good.
- Tom oldukça iyi görünüyordu.
- They looked very busy.
- Onlar çok meşgul görünüyorlardı.
- The last time I saw Tom he didn't look too well.
- Tom'u son gördüğümde pek iyi görünmüyordu.
- Tom looked like he was healthy.
- Tom sağlıklı görünüyordu.
- Some women look more masculine than feminine.
- Bazı kadınlar kadınsıdan daha çok erkeksi görünüyor.
- Those grapes look sweet, but in fact they're sour.
- O üzümler tatlı görünüyor ama aslında ekşi.
- John's mother looks so young that she is often mistaken as John's older sister.
- John'un annesi öyle genç görünüyor ki, sık sık John'un ablası olduğu sanılıyor.
- They look so cute together.
- Birlikte çok tatlı görünüyorlar.
- He looks just like an angel.
- Tıpkı bir melek gibi görünüyor.
- Tom looked embarrassed.
- Tom utanmış görünüyordu.
- He looks tired this evening.
- Bu akşam yorgun görünüyor.
- Tom looked real scared.
- Tom gerçekten korkmuş görünüyordu.
- You look impatient.
- Sabırsızlanmış görünüyorsun.
- Tom looks very pale.
- Tom çok solgun görünüyor.
- You look really great.
- Gerçekten harika görünüyorsun.
- Tom looks a little distracted.
- Tom biraz şaşırmış görünüyor.
- You never look angry, even though I know that sometimes you are.
- Bazen senin öyle olduğunu bilsem bile asla kızgın görünmüyorsun.
- Tom said I looked drunk.
- Tom sarhoş göründüğümü söyledi.
- Tom looks healthy.
- Tom sağlıklı görünüyor.
- Tom looked really confused.
- Tom'un kafası gerçekten karışmış görünüyordu.
- She looks just like an angel.
- O tıpkı bir melek gibi görünüyor.
- It looks OK to me.
- Bana iyi görünüyor.
- Tom looked a little alarmed.
- Tom biraz paniğe kapılmış görünüyordu.
- Tom looked petrified.
- Tom donakalmış görünüyordu.
- He looks just like an angel.
- O tam bir melek gibi görünüyor.
- Tom is a lot smarter than he looks.
- Tom göründüğünden çok daha zeki.
- Tom said that Mary looked skeptical.
- Tom, Mary'nin şüpheci göründüğünü söyledi.
- Tom doesn't look very healthy.
- Tom pek sağlıklı görünmüyor.
- Tom said I look terrified.
- Tom çok korkmuş göründüğümü söyledi.
- It looks a lot worse than it is.
- Olduğundan çok daha kötü görünüyor.
- You look on top of the world every morning.
- Her sabah dünyanın zirvesinde görünüyorsun.
- Do I look like I care?
- Umursuyor gibi mi görünüyorum?
- Tom looks confident.
- Tom kendinden emin görünüyor.
- Tom looks extremely busy.
- Tom çok meşgul görünüyor.
- Tom wondered why Mary looked so happy.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar mutlu göründüğünü merak etti.
- Our apartment is starting to look pretty cool.
- Dairemiz oldukça havalı görünmeye başladı.
- You look gorgeous in that dress.
- O elbisenin içinde muhteşem görünüyorsun.
- With a different hairstyle, you'd look ten years younger.
- Farklı bir saç stiliyle on yaş daha genç görünürsün.
- Tom said I looked shocked.
- Tom şoke olmuş göründüğümü söyledi.
- Tom said that Mary didn't look very angry.
- Tom, Mary'nin çok kızgın görünmediğini söyledi.
- It looks so real.
- Çok gerçekçi görünüyor.
- Tom looks troubled.
- Tom sorunlu görünüyor.
- Tom's eyes are red, and he looks very tired.
- Tom'un gözleri kırmızı ve o çok yorgun görünüyor.
- Do I really look the same as usual?
- Gerçekten her zamanki gibi görünüyor muyum?
- Tom looked fine Monday.
- Tom Pazartesi günü iyi görünüyordu.
- Tom's suitcase looks heavy.
- Tom'un valizi ağır görünüyor.
- Tom looked hurt.
- Tom yaralı görünüyordu.
- I didn't want to look foolish.
- Aptal görünmek istemedim.
- The prognosis does not look favorable.
- Hastalığın seyri olumlu görünmüyor.
- Tom looks really busy.
- Tom gerçekten meşgul görünüyor.
- He looks much better now.
- O, şimdi çok daha iyi görünüyor.
- He looks older than my brother.
- O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.
- Everything looks fine to me.
- Her şey bana iyi görünüyor.
- You look a little bit like a girl.
- Birazcık bir kız gibi görünüyorsun.
- You don't look very confident.
- Sen pek emin görünmüyorsun.
- Tom certainly looks very content.
- Tom kesinlikle hoşnut görünüyor.
- They look similar in some ways.
- Onlar bazı açılardan benzer görünüyorlar.
- Tom looks very sleepy.
- Tom çok uykulu görünüyor.
- The job looked quite simple, but it took me a week.
- İş oldukça basit görünüyordu, ama benim bir haftamı aldı.
- Wow, you look really beautiful.
- Vay canına, gerçekten çok güzel görünüyorsun.
- Tom looked sad and lonely.
- Tom üzgün ve yalnız görünüyordu.
- He might not be as happy as he looks.
- Göründüğü kadar mutlu olmayabilir.
- Tom said I looked stunned.
- Tom afallamış göründüğümü söyledi.
- You look lonely.
- Yalnız görünüyorsun.
- It looks exactly like mine.
- Tıpatıp benimki gibi görünüyor.
- You looked dangerous.
- Tehlikeli görünüyordun.
- It really looks amazing.
- Gerçekten harika görünüyor.
- They don't look so happy, do they?
- Onlar çok mutlu görünmüyor, değil mi?
- Tom doesn't look thrilled.
- Tom heyecanlı görünmüyor.
- That looks suspicious to me.
- O bana şüpheli görünüyor.
- He looks very vigorous, considering his age.
- Yaşına göre çok dinç görünüyor.
- You look marvelous.
- Fevkalade görünüyorsun.
- Tom looks like he's upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- Tom eats like a pig and he looks like one, too.
- Tom domuz gibi yiyor ve domuz gibi de görünüyor.
- Tom looked like he was sad.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Tom looks healthy to me.
- Tom bana sağlıklı görünüyor.
- If something looks too good to be true, it probably is.
- Eğer bir şey gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa, muhtemelen öyledir.
- She looks very much afraid.
- O, çok korkmuş görünüyor.
- Sami looked rough.
- Sami sert görünüyordu.
- You look as though nothing has happened to you.
- Sanki sana bir şey olmamış gibi görünüyorsun.
- The food looks incredible.
- Yemekler inanılmaz görünüyor.
- It looks like you're upset.
- Üzgün görünüyorsun.
- Tom looks like he's dubious.
- Tom kuşkulu görünüyor.
- That looks hard.
- O zor görünüyor.
- Neither Tom nor Mary looks disappointed.
- Ne Tom ne de Mary hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- The house looked very dismal.
- Ev çok kasvetli görünüyordu.
- Everyone looks confused.
- Herkes şaşkın görünür.
- You don't look embarrassed.
- Utanmış görünmüyorsun.
- Tom looked a little crazy.
- Tom biraz deli gibi görünüyordu.
- That cut looks infected.
- Bu kesik enfeksiyon kapmış gibi görünüyor.
- Tom looks older than his age.
- Tom yaşından büyük görünüyor.
- Tom didn't want to look foolish.
- Tom aptalca görünmek istemiyordu.
- A driver's job is not as easy as it looks.
- Bir şoförün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- The guests looked uncomfortable.
- Konuklar rahatsız görünüyordu.
- Tom looks cold.
- Tom üşümüş görünüyor.
- Do I look fat in these pants?
- Bu pantolonun içinde şişman görünüyor muyum?
- How would that look?
- Bu nasıl görünürdü?
- Tom said I looked serious.
- Tom ciddi göründüğümü söyledi.
- Did Tom look like he was sleeping?
- Tom uyuyormuş gibi mi görünüyor muydu?
- The drinks looked cool and delicious.
- İçecekler güzel ve lezzetli görünüyordu.
- You look fantastic!
- Harika görünüyorsun!
- Do you think I look fat?
- Sence şişman mı görünüyorum?
- Tell me how it looks.
- Nasıl göründüğünü söyle.
- You all look so happy.
- Hepiniz çok mutlu görünüyorsunuz.
- It looks quite different around here than it used to.
- Buralar eskisinden oldukça farklı görünüyor.
- Tom still looks sleepy.
- Tom hala uykulu görünüyor.
- Tom looks a little unsure.
- Tom biraz güvensiz görünüyor.
- You look very pale.
- Çok solgun görünüyorsun.
- Tom certainly looks older than twelve.
- Tom kesinlikle on iki yaşından büyük görünüyor.
- You look exhausted.
- Bitkin görünüyorsun.
- Tom doesn't look tired to me.
- Tom bana yorgun görünmüyor.
- Tom looks asleep.
- Tom uykuda görünüyor.
- You look content.
- Sen hoşnut görünüyorsun.
- Tom looks embarrassed.
- Tom utanmış görünüyor.
- Tom looked like he was busy.
- Tom meşgul görünüyordu.
- Tom looked very busy.
- Tom çok meşgul görünüyordu.
- He looked very serious.
- O çok ciddi görünüyordu.
- Tom looks thrilled.
- Tom heyecanlı görünüyor.
- You look disappointed.
- Hayal kırıklığına uğramış görünüyorsun.
- You look older.
- Yaşlı görünüyorsun.
- He didn't look happy to see her.
- Onu gördüğüne sevinmiş görünmüyordu.
- Tom looks a little disoriented.
- Tom biraz kafası karışmış görünüyor.
- It looks really cool.
- Gerçekten harika görünüyor.
- She looks very afraid.
- Çok korkmuş görünüyor.
- Tom isn't as young as he looks, is he?
- Tom göründüğü kadar genç değil, değil mi?
- Tom didn't look all that happy.
- Tom o kadar da mutlu görünmüyordu.
- Tom looks unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyor.
- That looks stupid.
- Aptalca görünüyor.
- When I bumped into Tom yesterday, he looked pretty worn out.
- Dün Tom'a rastladığımda o oldukça bitkin görünüyordu.
- Tom is the only one who doesn't look tired.
- Tom yorgun görünmeyen tek kişi.
- Tom told Mary that she looked sleepy.
- Tom Mary'ye uykulu göründüğünüi söyledi.
- You look nice.
- İyi görünüyorsun.
- Mary looked sensational.
- Mary sansasyonel görünüyordu.
- Tom looked irritated.
- Tom öfkeli görünüyordu.
- Tom looks very sad.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- She looks very happy today.
- O bugün çok mutlu görünüyor.
- It doesn't look too hard.
- Çok zor görünmüyor.
- You look fantastic.
- Harika görünüyorsun.
- Her dress looked cheap.
- Elbisesi ucuz görünüyordu.
- Tom does look familiar.
- Tom tanıdık görünüyor.
- They look American.
- Amerikalı gibi görünüyorlar.
- You look worn out.
- Yorgun görünüyorsun.
- It looks nice.
- Güzel görünüyor.
- Tom looks angry.
- Tom kızgın görünüyor.
- I thought Tom looked OK.
- Tom'un iyi göründüğünü düşünmüştüm.
- Tom looked surprised, as well.
- Tom da şaşırmış görünüyordu.
- Tom looked excited.
- Tom heyecanlı görünüyordu.
- You look smashing.
- Müthiş görünüyorsun.
- What does this look like to you?
- Bu size nasıl görünüyor?
- Doesn't Mary look cute?
- Mary şirin görünmüyor mu?
- Mary looks marvelous.
- Mary muhteşem görünüyor.
- Tom made it look easy.
- Tom kolay görünmesini sağladı.
- Tom looked tense.
- Tom gergin görünüyordu.
- You look serious.
- Ciddi görünüyorsun.
- Tom looked dubious for a moment.
- Tom bir an için kuşkulu göründü.
- This place looks just the same as it used to.
- Burası eskiden olduğu gibi görünüyor.
- Tom looked healthy.
- Tom sağlıklı görünüyordu.
- Mary looks very pretty today.
- Mary bugün çok hoş görünüyor.
- It looks impressive.
- O etkileyici görünüyor.
- He looked tired then.
- Yorgun görünüyordu.
- Tom looked wise.
- Tom bilge görünüyordu.
- Tom looked very tired when he got home.
- Tom eve geldiğinde çok yorgun görünüyordu.
- You look a little nervous.
- Biraz gergin görünüyorsun.
- Tom is looking really good.
- Tom gerçekten iyi görünüyor.
- Tom didn't look happy to see you.
- Tom seni gördüğüne sevinmiş görünmüyordu.
- How did I look?
- Nasıl görünüyorum?
- Tom looks kind of embarrassed.
- Tom biraz mahcup görünüyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
- Tom aptal gibi görünmek istemiyor.
- This looks delicious.
- Bu lezzetli görünüyor.
- You look horrible.
- Korkunç görünüyorsun.
- Tom looks older than his younger brother.
- Tom küçük kardeşinden daha büyük görünüyor.
- Tom looked a little restless.
- Tom biraz huzursuz görünüyordu.
- You look very busy.
- Çok meşgul görünüyorsun.
- Tom and Mary both looked surprised.
- Tom ve Mary şaşırmış görünüyordu.
- Why does Tom look so angry?
- Tom neden bu kadar kızgın görünüyor.
- You look lost.
- Kaybolmuş görünüyorsun.
- Carl looks very happy.
- Carl çok mutlu görünüyor.
- Tom looks tired today.
- Tom bugün yorgun görünüyor.
- You look like you're hot.
- Ateşli görünüyorsun.
- Winter does not look real without snow.
- Kar olmadan kış gerçek görünmüyor.
- You look even more beautiful than I remembered.
- Hatırladığımdan daha da güzel görünüyorsun.
- You look very nice tonight.
- Bu gece çok hoş görünüyorsun.
- She looks at least sixty.
- O en az altmış görünüyor.
- This isn't as easy as it looks.
- Göründüğü kadar kolay değil.
- What do they look like?
- Onlar nasıl görünüyor?
- Tom said I looked angry.
- Tom kızgın göründüğümü söyledi.
- That girl looks very cute.
- Bu kız çok tatlı görünüyor.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatıyla oldukça yakışıklı görünüyordu.
- It looked yellow to me.
- O bana sarı görünüyordu.
- Tom said I looked a bit pale.
- Tom biraz solgun göründüğümü söyledi.
- Sami is thirty-six but looks ten years younger.
- Sami otuz altı yaşında ama on yaş daha genç görünüyor.
- Tom looked a bit puzzled.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- Tom looks rather depressed.
- Tom oldukça depresif görünüyor.
- Tom looked pretty tired.
- Tom oldukça yorgun görünüyordu.
- Tom looks hopeful.
- Tom umutlu görünüyor.
- You look smart in the shirt.
- Gömlekle şık görünüyorsun.
- You looked very happy.
- Çok mutlu görünüyorsun.
- She looked puzzled at the abrupt question posed by a reporter.
- O bir gazeteci tarafından yöneltilen ani soruya şaşırmış görünüyordu.
- She didn't look pleased.
- O memnun görünmüyordu.
- Do I look fat?
- Şişman görünüyor muyum?
- I can't help how I look.
- Nasıl göründüğüme engel olamıyorum.
- Tom looked very guilty.
- Tom çok suçlu görünüyordu.
- Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him.
- Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.
- He looks a bit fat.
- Biraz şişman görünüyor.
- Tom looks doubtful.
- Tom şüpheli görünüyor.
- You look thinner.
- Daha zayıf görünüyorsun.
- Everything looks exactly the same.
- Her şey aynı görünüyor.
- He looks terrific.
- O harika görünüyor.
- If you changed your hair, you could look 10 years younger.
- Eğer saçını değiştirirsen, 10 yaş daha genç görünebilirsin.
- It looks like you're shy.
- Utangaç görünüyorsun.
- Nancy looks tired.
- Nancy yorgun görünüyor.
- Tom said I looked pleased.
- Tom memnun göründüğümü söyledi.
- You look foolish.
- Aptal gibi görünüyorsun.
- I think I look old.
- Yaşlı göründüğümü düşünüyorum.
- You look depressed.
- Sen bunalımlı görünüyorsun.
- Do I look pale to you?
- Sana solgun mu görünüyorum?
- She looks lonesome.
- O yalnız görünüyor.
- Tom looked miserable.
- Tom mutsuz görünüyordu.
- This looks wonderful.
- Bu harika görünüyor.
- I'm not just here to look pretty.
- Buraya sadece güzel görünmek için gelmedim.
- This car looks pretty cool.
- Bu araba çok havalı görünüyor.
- Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
- Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.
- Tom looks unsure.
- Tom emin görünmüyor.
- I want to look good naked.
- Çıplak güzel görünmek istiyorum.
- Do I look normal?
- Normal görünüyor muyum?
- I think my girlfriend is better looking than yours.
- Bence benim kız arkadaşım seninkinden daha iyi görünüyor.
- Tom looked like he was hot.
- Tom ateşli görünüyordu.
- Don't look so hurt.
- Bu kadar incinmiş görünme.
- You're looking extraordinarily handsome.
- Sen olağanüstü yakışıklı görünüyorsun.
- Tom looks baffled.
- Tom şaşırmış görünüyor.
- That tie looks just like the one Tom is wearing.
- Bu kravat tıpkı Tom'un taktığı gibi görünüyor.
- Tom looks mortified.
- Tom utanmış görünüyor.
- You look kind of tired.
- Birazcık yorgun görünüyorsun.
- How do you always manage to look so gorgeous?
- Her zaman bu kadar muhteşem görünmeyi nasıl başarıyorsun?
- That looks close.
- Bu yakın görünüyor.
- Tom looked fatigued.
- Tom yorulmuş görünüyordu.
- Tom looks a bit dazed.
- Tom biraz şaşkın görünüyor.
- You look so different with those glasses on.
- O gözlüklerle çok farklı görünüyorsun.
- It looks like Tom is exhausted.
- Tom bitkin görünüyor.
- The boy looked pleased with his new bicycle.
- Çocuk yeni bisikletinden memnun görünüyordu.
- Tom said I looked startled.
- Tom ürkmüş göründüğümü söyledi.
- That photo looks fake.
- Bu fotoğraf sahte görünüyor.
- You looked interested.
- İlgilenmiş görünüyormuşsun.
- You look a little green.
- Biraz yeşil görünüyorsun.
- I guess I just realized how stupid I would look if I did that.
- Sanırım bunu yaparsam ne kadar aptal görüneceğimi anladım.
- You look unsatisfied.
- Tatmin olmamış görünüyorsun.
- Why does Tom always look so tired?
- Tom neden her zaman çok yorgun görünüyor?
- Tom looks sad and disappointed.
- Tom üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- Tom is looking a bit overwhelmed.
- Tom biraz bunalmış görünüyor.
- It doesn't look too bad.
- Bu çok kötü görünmüyor.
- It looks as though Tom is waiting for something.
- Tom bir şey bekliyor gibi görünüyor.
- Tom said I looked unhappy.
- Tom mutsuz göründüğümü söyledi.
- You look sympathetic.
- Sen sempatik görünüyorsun.
- Tom looked a little embarrassed.
- Tom biraz utanmış görünüyordu.
- I don't remember what Tom looked like.
- Tom'un nasıl göründüğünü hatırlamıyorum.
- Do I look as bad as I feel?
- Hissettiğim kadar kötü mü görünüyorum?
- Tom looked a little unsure.
- Tom biraz güvensiz görünüyordu.
- You look very relieved.
- Çok rahatlamış görünüyorsun.
- Tom and Mary look confused.
- Tom ve Mary şaşkın görünüyor.
- Looks really nice.
- Gerçekten güzel görünüyor.
- The future looks fantastic.
- Gelecek harika görünüyor.
- She looks very elegant.
- Çok zarif görünüyor.
- Tom looked so funny that I couldn't help laughing.
- Tom o kadar komik görünüyordu ki gülmekten kendimi alamadım.
- Tom looks comfortable.
- Tom rahat görünüyor.
- She looks unhappy.
- O mutsuz görünüyor.
- Tom said that Mary looked exhausted.
- Tom, Mary'nin bitkin göründüğünü söyledi.
- Do you know how that looks?
- Onun nasıl göründüğünü biliyor musun?
- You still look sleepy.
- Hâlâ uykulu görünüyorsun.
- She really looks pretty.
- Gerçekten güzel görünüyor.
- Suddenly, it started to look almost nice and warm.
- Birdenbire, o güzel ve sıcak görünmeye başladı.
- You look very nervous.
- Çok sinirli görünüyorsun.
- I thought you looked depressed.
- Depresif göründüğünü düşündüm.
- He looks wealthy, but actually he's not.
- O varlıklı görünüyor fakat aslında değil.
- Tom looks a bit tired, doesn't he?
- Tom biraz yorgun görünüyor, değil mi?
- You still look depressed.
- Hâlâ depresif görünüyorsun.
- Tom looked drunk.
- Tom sarhoş görünüyordu.
- You don't look very excited.
- Sen çok heyecanlı görünmüyorsun.
- Layla looks pretty today.
- Layla bugün çok güzel görünüyor.
- Tom looked a little alarmed.
- Tom biraz telaşlı görünüyordu.
- I had never seen her look so lovely.
- Onun bu kadar güzel göründüğünü hiç görmemiştim.
- Tom looks out of place.
- Tom yerinde görünmüyor.
- I really like the way your hair looks.
- Saçının görünme tarzını gerçekten seviyorum.
- I think I look fat in these jeans.
- Sanırım bu kotun içinde şişman görünüyorum.
- Tom looks really sad.
- Tom gerçekten üzgün görünüyor.
- Tom looked really busy.
- Tom gerçekten meşgul görünüyordu.
- You look a little flushed.
- Birazcık kızarmış görünüyorsun.
- Only one of the boys looked tired.
- Çocuklardan sadece biri yorgun görünüyordu.
- Tom looks really good to me.
- Tom bana gerçekten iyi görünüyor.
- Tom looks drunk.
- Tom sarhoş görünüyor.
- Tom doesn't look so tough.
- Tom çok sert görünmüyor.
- Tom said I looked embarrassed.
- Tom mahçup göründüğümü söyledi.
- Tom said I looked relieved.
- Tom rahatlamış göründüğümü söyledi.
- He looked the toughest of all the challengers.
- Tüm rakipler arasında en sert görünen oydu.
- Tom still looks upset.
- Tom hala üzgün görünüyor.
- You do look nice today!
- Bugün çok güzel görünüyorsunuz!
- You look incredible in that dress.
- O elbisenin içinde inanılmaz görünüyorsun.
- Tom looked grouchy, so Mary didn't approach him.
- Tom huysuz görünüyordu, bu yüzden Mary ona yaklaşmadı.
- I think Tom looks really good.
- Bence Tom gerçekten iyi görünüyor.
- Both Tom and Mary look angry.
- Hem Tom hem de Mary kızgın görünüyor.
- You look really good.
- Gerçekten iyi görünüyorsun.
- He looked pretty tired.
- O, oldukça yorgun görünüyordu.
- Robin looks very cute when he's sleeping.
- Robin uyurken çok sevimli görünüyor.
- They look excellent.
- Onlar mükemmel görünüyor.
- I look bigger on television than I do in real life.
- Televizyonda gerçek hayatta göründüğümden daha büyük görünüyorum.
- You really do look stunning.
- Gerçekten çekici görünüyorsun.
- You're looking chipper.
- Neşeli görünüyorsun.
- Tom didn't look offended.
- Tom dargın görünmüyordu.
- You don't look too sure.
- Pek emin görünmüyorsun.
- You look content.
- Memnun görünüyorsun.
- You still look confused.
- Hala şaşkın görünüyorsun.
- Tom didn't look surprised.
- Tom şaşırmış görünmüyordu.
- Tom looks a little worried.
- Tom biraz endişeli görünüyor.
- Tom looks disturbed.
- Tom rahatsız görünüyor.
- The new edifice of the theatre looks very splendid.
- Tiyatronun yeni binası çok görkemli görünüyor.
- That boy over there looks about your age.
- Şuradaki çocuk senin yaşlarında görünüyor.
- Tom looks hesitant.
- Tom tereddütlü görünüyor.
- Tom still doesn't look so good.
- Tom hâlâ çok iyi görünmüyor.
- Tom looks kind of bored.
- Tom biraz sıkılmış görünüyor.
- Why does he look black?
- O, niçin kötü görünüyor?
- Tom looked a little annoyed.
- Tom biraz sinirli görünüyordu.
- He looks as though he's sleeping, but in fact he's dead.
- Uyuyor gibi görünüyor ama aslında ölü.
- Why does Tom look so upset?
- Tom neden bu kadar üzgün görünüyor?
- You look even more nervous than Tom does.
- Tom’dan bile daha gergin görünüyorsun.
- Tom looks fantastic.
- Tom şahane görünüyor.
- Tom looked a little uncomfortable.
- Tom biraz rahatsız görünüyordu.
- Tom looked somewhat disconcerted.
- Tom biraz rahatsız görünüyordu.
- It doesn't look that bad.
- O kadar kötü görünmüyor.
- You looked a bit dazed.
- Biraz şaşkın görünüyordun.
- The girl looked so pale.
- Kız çok solgun görünüyordu.
- She looks very sick.
- O çok hasta görünüyor.
- Tom still looks confused.
- Tom hâlâ şaşkın görünüyor.
- Tom said that I looked miserable.
- Tom perişan göründüğümü söyledi.
- Tom looks a little hurt.
- Tom biraz kırgın görünüyor.
- Tom looked a little flustered.
- Tom biraz telaşlı görünüyordu.
- Tom looked surprised at how well Mary was doing.
- Tom, Mary'nin ne kadar iyi olduğuna şaşırmış görünüyordu.
- Tom looks pretty miserable.
- Tom oldukça perişan görünüyor.
- Tom looked indignant.
- Tom kızgın görünüyordu.
- Tom is looking a bit embarrassed.
- Tom biraz mahcup görünüyor.
- Tom looks trapped.
- Tom kapana kısılmış görünüyor.
- It looks creepy.
- Ürkütücü görünüyor.
- Tom looks totally confused.
- Tom'un kafası tamamen karışmış görünüyor.
- You look terrible.
- Kötü görünüyorsun.
- She wants to look cute and trendy.
- O, şirin ve modaya uygun görünmek istiyor.
- You look impatient.
- Sen sabırsız görünüyorsun.
- He looked so funny that I couldn't help laughing.
- O kadar komik görünüyordu ki gülmekten kendimi alamadım.
- He looked furious.
- Öfkeli görünüyordu.
- Does Tom look upset?
- Tom üzgün mü görünüyor?
- Tom looked very surprised.
- Tom çok şaşırmış görünüyor.
- Tom said that Mary didn't look very busy.
- Tom, Mary'nin çok meşgul görünmediğini söyledi.
- You look a little groggy.
- Biraz halsiz görünüyorsun.
- Why are you looking so sissy?
- Neden bu kadar hanım evladı gibi görünüyorsun?
- Don't look so surprised.
- Çok şaşırmış gibi görünme.
- You really look familiar.
- Sen gerçekten tanıdık görünüyorsun.
- Tom is looking a bit agitated.
- Tom biraz tedirgin görünüyor.
- You look amused.
- Eğlenmiş görünüyorsun.
- You look fabulous in black.
- Siyahlar içinde muhteşem görünüyorsun.
- Tom doesn't look too dangerous to me.
- Tom benim için çok tehlikeli görünmüyor.
- I don't care how I look.
- Benim nasıl göründüğüm umurumda değil.
- He had a hungry look.
- Acıkmış görünüyordu.
- Tom still looks unhappy.
- Tom hala mutsuz görünüyor.
- Tom said I looked depressed.
- Tom bunalımlı göründüğümü söyledi.
- Tom looks as though he's about to cry.
- Tom sanki ağlamak üzereymiş gibi görünüyor.
- You look very impatient.
- Çok sabırsız görünüyorsun.
- Please give me your picture lest I forget how you look.
- Nasıl göründüğünü unutmayayım diye lütfen bana bir fotoğrafını ver.
- Tom looks kind of tired.
- Tom biraz yorgun görünüyor.
- He looked angry.
- O kızgın görünüyordu.
- It looked fresh.
- Taze görünüyordu.
- Tom looks unhappy.
- Tom mutsuz görünüyor.
- Tom didn't look that busy.
- Tom o kadar meşgul görünmüyordu.
- This building looks very futuristic.
- Bu bina çok fütüristik görünüyor.
- This looks interesting.
- Bu ilginç görünüyor.
- She looks very happy.
- O çok mutlu görünüyor.
- Tom looked skeptical.
- Tom şüpheci görünüyordu.
- She looks as young as ever.
- Her zamanki gibi genç görünüyor.
- Tom tried to look dignified.
- Tom ağırbaşlı görünmeye çalıştı.
- Tom doesn't look too happy about it.
- Tom bu konuda pek mutlu görünmüyor.
- You looked angry.
- Kızgın görünüyordun.
- You still look surprised.
- Hala şaşırmış görünüyorsun.
- Tom looks incredible.
- Tom inanılmaz görünüyor.
- You look pretty sick.
- Çok hasta görünüyorsun.
- She looked furious.
- Öfkeli görünüyordu.
- You look a bit tense.
- Biraz gergin görünüyorsun.
- I don't care how I look.
- Nasıl göründüğüm umurumda değil.
- It looks suspicious.
- Şüpheli görünüyor.
- Tom doesn't look that upset to me.
- Tom bana o kadar üzgün görünmüyor.
- That pool really looks inviting.
- O havuz gerçekten davetkar görünüyor.
- Juggling is actually a lot easier than it looks.
- Hokkabazlık aslında göründüğünden çok daha kolay.
- Tom and Mary looked equally happy.
- Tom ve Mary eşit derecede mutlu görünüyorlardı.
- Tom looked relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyordu.
- What Tom was doing looked like fun.
- Tom'un yaptığı şey eğlenceli görünüyordu.
- Distant things look blurred.
- Uzaktaki şeyler bulanık görünür.
- You looked like you were miserable.
- Mutsuz görünüyordun.
- He looks old for his age.
- Yaşına göre büyük görünüyor.
- The food didn't look very appetizing.
- Yemekler pek iştah açıcı görünmüyordu.
- Tom looked angry.
- Tom kızgın görünüyordu.
- Tom and Mary look cute together.
- Tom ve Mary birlikte çok tatlı görünüyorlar.
- You don't look too surprised.
- Çok şaşırmış görünmüyorsun.
- Mary always looks nice.
- Mary her zaman güzel görünür.
- I was wondering how you'd look.
- Nasıl görüneceğini merak ediyordum.
- This one looks pretty good.
- Bu oldukça iyi görünüyor.
- He doesn't look very happy.
- Çok mutlu görünmüyor.
- Did Tom look OK?
- Tom iyi görünüyor muydu?
- Tom looks pretty much ready.
- Tom oldukça hazır görünüyor.
- That pizza looks delicious.
- Pizza çok lezzetli görünüyor.
- She looked lovely.
- O sevimli görünüyordu.
- Do you think I look cool?
- Sence harika görünüyor muyum?
- Tom looks as though he's got a plan.
- Tom sanki bir planı var gibi görünüyor.
- The moon looks amazing tonight.
- Ay bu gece muhteşem görünüyor.
- You looked a bit sick.
- Biraz hasta görünüyordun.
- Tom looks apprehensive.
- Tom endişeli görünüyor.
- They looked so happy together.
- Birlikte çok mutlu görünüyorlardı.
- You look curious.
- Meraklı görünüyorsun.
- He looks the same as before.
- Eskisi gibi görünüyor.
- Tom looks intrigued.
- Tom meraklı görünüyor.
- Neither Tom nor Mary looks disappointed.
- Ne Tom ne de Mary hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- Did Tom look angry?
- Tom kızgın görünüyor muydu?
- Tom looked startled.
- Tom şaşkın görünüyordu.
- Tom didn't want to look weak.
- Tom zayıf görünmek istemedi.
- I think Tom looks very handsome.
- Tom'un çok yakışıklı göründüğünü düşünüyorum.
- A driver's job is not as easy as it looks.
- Bir sürücünün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- Without his pants, the general looks less impressive.
- General pantolonsuz daha az etkileyici görünüyor.
- Tom looked dirty.
- Tom kirli görünüyordu.
- It's harder than it looks.
- Bu göründüğünden daha zor.
- The new iPads look amazing.
- Yeni iPad'ler harika görünüyor.
- That doesn't look too hard.
- Çok sert görünmüyor.
- Tom looks uneasy.
- Tom huzursuz görünüyor.
- Tom looked really cute.
- Tom gerçekten sevimli görünüyordu.
- Tom looks pretty much ready.
- Tom hemen hemen hazır görünüyor.
- You look annoyed.
- Kızgın görünüyorsun.
- These pearls look real.
- Bu inciler gerçek görünüyor.
- You look smart.
- Akıllı görünüyorsun.
- You look winded.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom looks pretty young.
- Tom oldukça genç görünüyor.
- The shops look merry with their bright toys and their green branches.
- Dükkanlar, parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.
- You look different.
- Farklı görünüyorsun.
- It looks like you're tired.
- Yorgun görünüyorsunuz.
- Tom looks unconvinced.
- Tom ikna olmamış görünüyor.
- He looked surprised.
- Şaşırmış görünüyordu.
- You look so pale today.
- Bugün çok solgun görünüyorsun.
- In spring everything looks bright.
- Baharda her şey ışıl ışıl görünür.
- That looks so excruciatingly boring.
- Dayanılmaz derecede sıkıcı görünüyor.
- Do I look tired?
- Yorgun mu görünüyorum?
- Do you think I look fat?
- Şişman göründüğümü düşünüyor musun?
- You look totally confused.
- Kafan tamamen karışmış görünüyor.
- Tom looked like he was happy.
- Tom mutlu görünüyordu.
- Tom and Mary look very tired.
- Tom'la Mary çok yorgun görünüyorlar.
- Tom said I looked old.
- Tom yaşlı göründüğümü söyledi.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.
- Takahashi tamamen Asyalı gibi görünse de, karışık bir kanı olduğunu duydum.
- Is your suitcase as heavy as it looks?
- Bavulun göründüğü kadar ağır mı?
- It looks easy when you do that.
- Bunu yaptığınızda kolay görünüyor.
- You still look tired.
- Hâlâ yorgun görünüyorsun.
- Tom said that Mary didn't look angry.
- Tom, Mary'nin kızgın görünmediğini söyledi.
- It doesn't look too bad.
- Çok kötü de görünmüyor.
- Everybody looked disappointed.
- Herkes hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom looks gloomy.
- Tom kasvetli görünüyor.
- Mayuko looks cross.
- Mayuko küskün görünüyor.
- Tom noticed that Mary looked upset.
- Tom, Mary'nin üzgün göründüğünü fark etti.
- Tom looked relieved.
- Tom rahatlamış görünüyor.
- Tom looked offended.
- Tom gücenmiş görünüyordu.
- She looked very tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- Tom looks a bit embarrassed.
- Tom biraz utanmış görünüyor.
- We're looking pretty good right now.
- Şu anda oldukça iyi görünüyoruz.
- You look a little embarrassed.
- Biraz utanmış görünüyorsun.
- They look smashing.
- Onlar müthiş görünüyorlar.
- I wasn't the only one who looked stupid.
- Aptal gibi görünen tek kişi ben değildim.
- You looked like you were impatient.
- Sabırsız görünüyordun.
- Tom looked like he was tense.
- Tom gergin görünüyordu.
- Tom looked hurt.
- Tom incinmiş görünüyordu.
- It looks pretty bad.
- Bu oldukça kötü görünüyor.
- This looks pretty interesting.
- Bu oldukça ilginç görünüyor.
- Tom said that Mary didn't look very busy.
- Tom, Mary'nin pek meşgul görünmediğini söyledi.
- It looks like Tom is innocent.
- Tom masum görünüyor.
- It looks very promising.
- Çok umut verici görünüyor.
- Tom is smarter than he looks.
- Tom göründüğünden daha zeki.
- You look white as a ghost.
- Bir hayalet gibi beyaz görünüyorsun.
- Tom doesn't look very comfortable.
- Tom çok rahat görünmüyor.
- You looked sleepy.
- Uykulu görünüyordun.
- Tom looks crushed.
- Tom ezilmiş görünüyor.
- Tom doesn't look very healthy.
- Tom çok sağlıklı görünmüyor.
- Everybody looked fantastic today.
- Bugün herkes harika görünüyordu.
- They look confused.
- Onlar şaşkın görünüyorlar.
- Tom looks defeated.
- Tom yenilmiş görünüyor.
- You look kind of bored.
- Sıkılmış görünüyorsun.
- Tom never looks angry.
- Tom asla kızgın görünmez.
- My house, which I bought ten years ago, still looks new.
- On yıl önce aldığım evim hala yeni görünüyor.
- Your hair looks just fine.
- Saçın gayet iyi görünüyor.
- You look Japanese.
- Japon gibi görünüyorsun.
- Tom doesn't look too well.
- Tom çok iyi görünmüyor.
- You still don't look too tired.
- Hala fazla yorgun görünmüyorsun.
- He looks old for his age.
- O yaşına göre yaşlı görünüyor.
- He looks gloomy.
- Kasvetli görünüyor.
- Tom looks like he's sorry.
- Tom üzgün görünüyor.
- You look warm.
- Sıcak kanlı görünüyorsun.
- Tom said Mary looked drunk.
- Tom, Mary'nin sarhoş göründüğünü söyledi.
- None of them look surprised.
- Hiçbiri şaşırmış görünmüyor.
- This picture shows how stupid I used to look.
- Bu resim eskiden ne kadar aptalca göründüğümü gösteriyor.
- Tom is much better looking than I am.
- Tom benden çok daha iyi görünüyor.
- Tom said I looked relaxed.
- Tom rahat göründüğümü söyledi.
- Tom is younger than he looks.
- Tom göründüğünden daha genç.
- The little children looked tired from swimming.
- Küçük çocuklar yüzmekten yorgun görünüyorlardı.
- Why do you look familiar?
- Neden tanıdık görünüyorsun?
- Everything looked OK.
- Her şey yolunda görünüyordu.
- He looks tired.
- O yorgun görünüyor.
- Tom looked perfectly fine.
- Tom tamamen iyi görünüyordu.
- Tom looks really bored.
- Tom gerçekten sıkılmış görünüyor.
- Tom looks asleep.
- Tom uyuyor gibi görünüyor.
- You don't look very happy.
- Pek mutlu görünmüyorsunuz.
- That looks so boring.
- Çok sıkıcı görünüyor.
- Tom looks lost.
- Tom kaybolmuş görünüyor.
- Tom isn't as tough as he looks.
- Tom göründüğü kadar dayanıklı değil.
- Has anyone ever told you how lovely you look?
- Hiç kimse sana ne kadar güzel göründüğünü söyledi mi?
- Mary looks pretty in that dress.
- Mary o elbisenin içinde çok güzel görünüyor.
- She looks prettier in her red dress.
- O, kırmızı elbisesi ile daha hoş görünüyor.
- No matter what he plays on the screen, Tom looks great.
- Tom ekranda ne oynarsa oynasın, muhteşem görünüyor.
- Tom looked foolish.
- Tom aptal gibi görünüyordu.
- You're looking very thoughtful.
- Çok düşünceli görünüyorsun.
- That looks familiar.
- O tanıdık görünüyor.
- This kind of blouse is beginning to look a bit old-fashioned.
- Bu tür bluz biraz eski moda görünmeye başlıyor.
- Tom said I looked perplexed.
- Tom şaşkın göründüğümü söyledi.
- Tom looks displeased.
- Tom hoşnutsuz görünüyor.
- Tom looked disoriented.
- Tom yönünü şaşırmış görünüyordu.
- Tom looked tired when he got home.
- Tom eve geldiğinde yorgun görünüyordu.
- You look quite run down.
- Oldukça bitkin görünüyorsun.
- Tom looked a bit dazed.
- Tom biraz sersemlemiş görünüyordu.
- Maybe Tom isn't as stupid as he looks.
- Belki de Tom göründüğü kadar aptal değil.
- How do you always manage to look so beautiful?
- Her zaman bu kadar güzel görünmeyi nasıl başarıyorsun?
- The future looks really bright.
- Gelecek gerçekten parlak görünüyor.
- Tom looks rattled.
- Tom sarsılmış görünüyor.
- She looks very much afraid.
- Çok korkmuş görünüyor.
- Tom said I looked confused.
- Tom kafamın karışık göründüğünü söyledi.
- It looked like you were attentive.
- Dikkatli görünüyordun.
- Sami looked kind of scary.
- Sami biraz korkutucu görünüyordu.
- Tom looks like he's pleased.
- Tom memnun görünüyor.
- Sami still doesn't look very happy.
- Sami hâlâ çok mutlu görünmüyor.
- It looks like Tom is excited.
- Tom heyecanlı görünüyor.
- Neither Tom nor Mary looked disappointed.
- Ne Tom ne de Mary hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Does Tom look confused?
- Tom şaşkın görünüyor mu?
- You look on top of the world every morning.
- Her sabah dünyanın tepesinde görünüyorsun.
- It doesn't look that bad.
- O kadar da kötü görünmüyor.
- Tom looks like he's sad.
- Tom üzgün görünüyor.
- Tom looks very uncomfortable.
- Tom çok rahatsız görünüyor.
- Tom looked spooked.
- Tom korkmuş görünüyordu.
- Did Tom look angry?
- Tom kızgın mı görünüyordu?
- Tom looks conflicted.
- Tom kararsız görünüyor.
- You're really looking much better.
- Gerçekten çok daha iyi görünüyorsun.
- It looks fantastic.
- O harika görünüyor.
- Tom said that Mary looked really confused.
- Tom, Mary'nin gerçekten kafasının karışmış göründüğünü söyledi.
- Tom makes it look so easy.
- Tom onun çok kolay görünmesini sağlıyor.
- Tom didn't look as bored as Mary.
- Tom Mary kadar sıkılmış görünmüyordu.
- You still look angry.
- Hala öfkeli görünüyorsun.
- He looked very young.
- Çok genç görünüyordu.
- Tom looked completely shocked.
- Tom tamamen şok olmuş görünüyordu.
- Tom looked pretty sick the last time saw him.
- Tom onu son gördüğümde oldukça hasta görünüyordu.
- Tom looks a little shaken.
- Tom biraz sarsılmış görünüyor.
- Tom thought that Mary looked very tired.
- Tom Mary'nin çok yorgun göründüğünü düşündü.
- Sami looked shocked.
- Sami şoka uğramış görünüyordu.
- He looks very worried.
- Çok endişeli görünüyor.
- Does it look cloudy today?
- Bugün hava bulutlu mu görünüyor?
- You look uneasy.
- Huzursuz görünüyorsun.
- Tom looked scared and worried.
- Tom korkmuş ve endişeli görünüyordu.
- Tom tried not to look frightened.
- Tom korkmuş görünmemeye çalıştı.
- The crowd looked shocked.
- Kalabalık sarsılmış görünüyordu.
- You look even more nervous than Tom does.
- Tom'dan bile daha gergin görünüyorsun.
- You looked terrified.
- Korkmuş görünüyorsun.
- Tom looks as though he's seen a ghost.
- Tom hayalet görmüş gibi görünüyor.
- His grandmother looks healthy.
- Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.
- You're looking thin.
- Zayıf görünüyorsun.
- You look sympathetic.
- Sempatik görünüyorsun.
- You don't look very comfortable.
- Çok rahat görünmüyorsun.
- Tom looked sharp.
- Tom zeki görünüyordu.
- It's actually a lot of easier than it looks.
- Aslında göründüğünden çok daha kolaydır.
- Tom didn't look as happy as Mary.
- Tom, Mary kadar mutlu görünmüyordu.
- Tom looks bored.
- Tom sıkılmış görünüyor.
- Tom looks agitated.
- Tom tedirgin görünüyor.
- My house, which I bought ten years ago, still looks new.
- On yıl önce satın aldığım evim hâlâ yeni görünüyor.
- Tom didn't look as excited as Mary.
- Tom Mary kadar heyecanlı görünmüyordu.
- Tom looked very upset.
- Tom çok üzgün görünüyordu.
- He's good looking for his age.
- O, yaşına göre iyi görünüyor.
- Your apartment looks wonderful!
- Dairen harika görünüyor!
- Tom looks stuck.
- Tom sıkışmış görünüyor.
- Tom looks as though he's about to cry.
- Tom ağlamak üzereymiş gibi görünüyor.
- How do we look?
- Nasıl görünüyoruz?
- Oh, Mary, you look terrific!
- Ah, Mary, harika görünüyorsun!
- Tom looks somewhat irritated.
- Tom biraz sinirli görünüyor.
- That hat looks kind of stupid.
- O şapka biraz aptalca görünüyor.
- Tom does look tense, doesn't he?
- Tom gergin görünüyor, değil mi?
- Both Tom and Mary looked upset and disappointed.
- Hem Tom hem de Mary üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- You look sleepy.
- Uykulu görünüyorsun.
- Tom looked relaxed and rested.
- Tom gevşemiş ve dinlenmiş görünüyordu.
- Tom looked nonplussed.
- Tom şaşkın görünüyordu.
- It looks so good.
- O çok iyi görünüyor.
- Tom looked cold.
- Tom üşümüş görünüyordu.
- Tom looks stern.
- Tom sert görünüyor.
- Don't you look pretty this evening!
- Bu akşam çok güzel görünüyorsun!
- Tom looked lonely.
- Tom yalnız görünüyordu.
- Tom looks a lot younger than Mary.
- Tom Mary'den çok daha genç görünüyor.
- Tom looks a little confused.
- Tom'un kafası biraz karışmış görünüyor.
- If you change your hairstyle, you could look ten years younger.
- Eğer saç stilinizi değiştirirseniz on yaş daha genç görünebilirsiniz.
- Tom looks frazzled.
- Tom yıpranmış görünüyor.
- Mary looks terrific for her age.
- Mary yaşına göre müthiş görünüyor.
- You look different today.
- Bugün farklı görünüyorsun.
- You look distressed.
- Sıkıntılı görünüyorsun.
- You looked quite busy.
- Oldukça meşgul görünüyordun.
- Do I look fat in these jeans?
- Bu kotla şişman mı görünüyorum?
- She tried not to look disappointed.
- Hayal kırıklığına uğramış görünmemeye çalıştı.
- White makes the room look bigger.
- Beyaz renk, odanın daha büyük görünmesini sağlar.
- These cows look bored.
- Bu inekler bunalmış görünüyor.
- Tom looks pretty sick.
- Tom oldukça hasta görünüyor.
- Did Tom look like he was happy?
- Tom mutlu görünüyor muydu?
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.
- Tamamen Asyalı gibi görünmesine rağmen Takahaşi'nin melez olduğunu duydum.
- Tom looks relieved.
- Tom rahatlamış görünüyor.
- Tom looks slightly disgusted.
- Tom biraz iğrenmiş görünüyor.
- You look pretty upset.
- Oldukça üzgün görünüyorsun.
- Tom looks somewhat upset.
- Tom biraz üzgün görünüyor.
- Tom looks a little lost.
- Tom biraz dalgın görünüyor.
- Tom looks totally bored.
- Tom tamamen sıkılmış görünüyor.
- This place looks just the same as it used to.
- Bu yer eskiden olduğu gibi görünüyor.
- You look hot.
- Ateşli görünüyorsun.
- Ya look nice in your kennel.
- Kulübende güzel görünüyorsun.
- Tom doesn't look so happy, does he?
- Tom çok mutlu görünmüyor, değil mi?
- I'm better looking than you.
- Senden daha iyi görünüyorum.
- How did Tom look?
- Tom nasıl görünüyordu?
- Optical illusion makes the second object look larger than the first.
- Optik yanılsama ikinci nesnenin, ilkinden daha büyük görünmesini sağlar.
- He looks a good deal better today.
- Bugün çok daha iyi görünüyor.
- You look a little young to be a teacher.
- Öğretmen olmak için biraz genç görünüyorsun.
- Tom looked utterly disappointed.
- Tom tamamen hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom didn't look tired to me.
- Tom bana yorgun görünmedi.
- Tom is beginning to look pretty old.
- Tom oldukça yaşlı görünmeye başladı.
- Tom and Mary look surprised.
- Tom ve Mary şaşırmış görünüyorlar.
- He looked surprised.
- O şaşırmış görünüyordu.
- I thought it looked suspicious.
- Şüpheli göründüğünü düşündüm.
- Food shouldn't look like this.
- Yemekler böyle görünmemeli.
- The job of a driver is not as easy as it looks.
- Bir şoförün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- Tom looks a little disoriented.
- Tom biraz şaşırmış görünüyor.
- Your suitcase looks heavy.
- Senin bavulun ağır görünüyor.
- These cows look bored.
- Bu inekler sıkılmış görünüyor.
- You look a little disoriented.
- Biraz şaşırmış görünüyorsun.
- Tom looked like he was contented.
- Tom memnun görünüyordu.
- You look kind of tired.
- Biraz yorgun görünüyorsun.
- Tom looked really happy when Mary entered the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom çok mutlu görünüyordu.
- Everyone looks uncomfortable.
- Herkes rahatsız görünüyor.
- Tom looks a little hurt.
- Tom biraz incinmiş görünüyor.
- Tom looked a little annoyed.
- Tom biraz kızgın görünüyordu.
- Things are looking bright.
- İşler parlak görünüyor.
- Tom is thirty years old, but he looks much older.
- Tom otuz yaşında ama çok daha yaşlı görünüyor.
- You looked interested.
- İlgili görünüyordun.
- Tom looked unfriendly at first.
- Tom ilk başta düşmanca göründü.
- If we were to live on the moon, how large would the earth look?
- Eğer ayda yaşasaydık, dünya ne kadar büyük görünürdü?
- Tom didn't look convinced.
- Tom ikna olmuş görünmüyordu.
- Tom looked fatigued.
- Tom bitkin görünüyordu.
- Never choose a vocation just because it looks easy.
- Bir mesleği asla sadece kolay göründüğü için tercih etme.
- Tom looks a bit queasy.
- Tom biraz midesi bulanmış gibi görünüyor.
- You don't look happy to see me.
- Beni gördüğüne sevinmiş görünmüyorsun.
- Tom looks like he's serious.
- Tom ciddi görünüyor.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
- Arkadaşım 18 yaşında görünmek için kimliğiyle oynadı.
- You look very concerned.
- Sen çok endişeli görünüyorsun.
- Tom's eyes are red, and he looks very tired.
- Tom'un gözleri kırmızı ve çok yorgun görünüyor.
- Tom and Mary looked equally happy.
- Tom ve Mary eşit derecede mutlu görünüyordu.
- Tom looked a little lost.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- He looks a little bit tense.
- Biraz gergin görünüyor.
- You look irritated.
- Sinirli görünüyorsun.
- Your boyfriend looks cute.
- Senin erkek arkadaşın sevimli görünüyor.
- The people look like trash from here.
- İnsanlar buradan beş para etmez görünüyor.
- Neither Tom nor Mary looked upset.
- Ne Tom ne de Mary üzgün görünüyordu.
- He looks his age.
- Yaşına uygun görünüyor.
- Tom and Mary looked so happy together.
- Tom ve Mary birlikte çok mutlu görünüyorlardı.
- You look fabulous.
- Muhteşem görünüyorsun.
- You look really hot.
- Gerçekten seksi görünüyorsun.
- You still look puzzled.
- Hâlâ şaşkın görünüyorsun.
- You look stunning.
- Büyüleyici görünüyorsun.
- Tom isn't as smart as he looks.
- Tom göründüğü kadar zeki değil.
- Somehow, you look different today.
- Her nasılsa, bugün farklı görünüyorsun.
- He looks very worried.
- O, çok endişeli görünüyor.
- Tom told Mary that she looked sleepy.
- Tom, Mary'ye uykulu göründüğünü söyledi.
- Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
- I'm not just here to look pretty.
- Ben kesinlikle güzel görünmek için burada değilim.
- Tom looked pale and fatigued.
- Tom solgun ve yorgun görünüyordu.
- Tom looks very worried.
- Tom çok endişeli görünüyor.
- Tom looks distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- You look afraid.
- Korkmuş görünüyorsun.
- He is much older than he looks.
- Göründüğünden çok daha büyük.
- She looks amazing tonight.
- Bu gece harika görünüyor.
- I don't care how you look.
- Nasıl göründüğün umurumda değil.
- He looked very happy.
- Çok mutlu görünüyordu.
- Tom looks mad.
- Tom deli görünüyor.
- None of the programs look interesting to me.
- Proğramlardan hiçbiri bana ilginç görünmüyor.
- Everything looks fine to me.
- Bana her şey güzel görünüyor.
- She looked as though she had seen a ghost.
- Sanki bir hayalet görmüş gibi görünüyordu.
- Do I look desperate to you?
- Sana çaresiz mi görünüyorum?
- He looks very sleepy.
- Çok uykulu görünüyor.
- Tom looked rather relieved.
- Tom oldukça rahatlamış görünüyordu.
- Tom looks shaken.
- Tom sarsılmış görünüyor.
- They both look very uncomfortable.
- Onların her ikisi de çok rahatsız görünüyor.
- Tom looked so different after his haircut.
- Tom saçını kestirdikten sonra oldukça farklı görünüyordu.
- You look hot today.
- Bugün seksi görünüyorsun.
- Everyone here looks so young.
- Buradaki herkes çok genç görünüyor.
- Why does she look so sad?
- O, niçin bu kadar üzgün görünüyor?
- You look annoyed.
- Sinirli görünüyorsun.
- Hey, you don't look so good.
- Hey, pek iyi görünmüyorsun.
- You look pretty young.
- Çok genç görünüyorsun.
- Somehow, you look different today.
- Her nasılsa bugün farklı görünüyorsun.
- Do you like the way you look?
- Görünme şeklini beğeniyor musun?
- Does Tom look angry?
- Tom kızgın görünüyor mu?
- Everything looks normal.
- Her şey normal görünüyor.
- Tom said that Mary looked really tired.
- Tom, Mary'nin gerçekten yorgun göründüğünü söyledi.
- You look so beautiful.
- Çok güzel görünüyorsun.
- Tom didn't look that happy.
- Tom o kadar mutlu görünmüyordu.
- Tom looked sad and lonely.
- Tom üzgün ve yalnız göründü.
- Tom looks very cute to me.
- Tom bana çok sevimli görünüyor.
- You make it look so easy.
- Bunun çok kolay görünmesini sağlıyorsun.
- Tom looked a bit queasy.
- Tom biraz kusacak gibi görünüyordu.
- That pizza looks delicious.
- O pizza lezzetli görünüyor.
- It looks amazing.
- Harika görünüyor.
- Your bag looks heavy.
- Çantan ağır görünüyor.
- He looks blue for some reason.
- Nedense morarmış görünüyor.
- You look very handsome.
- Çok yakışıklı görünüyorsun.
- Everything looks in order.
- Her şey yerli yerinde görünüyor.
- Tom doesn't look too worried.
- Tom çok endişeli görünmüyor.
- They both look so sad.
- İkisi de çok üzgün görünüyor.
- Tom looked intoxicated.
- Tom sarhoş görünüyordu.
- The house on the corner looks empty.
- Köşedeki ev boş görünüyor.
- Tom looks a little distracted.
- Tom biraz dalgın görünüyor.
- Tom didn't look pleased.
- Tom memnun görünmüyordu.
- Tom looks very good.
- Tom çok iyi görünüyor.
- Tom is looking a bit happier.
- Tom biraz daha mutlu görünüyor.
- She looks a little young to get married.
- Evlenmek için biraz genç görünüyor.
- Both Tom and Mary looked upset and disappointed.
- Hem Tom hem de Mary üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyorlardı.
- Tom looked a little pale.
- Tom biraz solgun görünüyordu.
- He didn't look pleased.
- Memnun görünmüyordu.
- Tom looked a bit embarrassed.
- Tom biraz utanmış görünüyordu.
- It looks appetizing.
- İştah açıcı görünüyor.
- Doesn't Tom look handsome?
- Tom yakışıklı görünmüyor mu?
- The cake looks delicious.
- Pasta çok lezzetli görünüyor.
- Grandmother looked very well.
- Büyükanne çok iyi görünüyordu.
- The food looks incredible.
- Yemek inanılmaz görünüyor.
- Tom looks lonely and sad, don't you think?
- Tom yalnız ve üzgün görünüyor, değil mi?
- Tom said I looked really happy.
- Tom gerçekten mutlu göründüğümü söyledi.
- They look so happy.
- Çok mutlu görünüyorlar.
- He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
- She looks strong.
- Güçlü görünüyor.
- Surfing looks like fun.
- Sörf eğlenceli görünüyor.
- Tom doesn't look at all convinced.
- Tom hiç ikna olmuş görünmüyor.
- My father is not as old as he looks.
- Babam göründüğü kadar yaşlı değildir.
- I think it looks awesome.
- Bunun müthiş göründüğünü düşünüyorum.
- The place looked big enough.
- Yer yeterince büyük görünüyordu.
- It doesn't look quite right.
- Pek doğru görünmüyor.
- They look horrified.
- Dehşete düşmüş görünüyorlar.
- Tom looks pretty normal to me.
- Tom bana oldukça normal görünüyor.
- He looks strong.
- O güçlü görünüyor.
- Tom looks like he's ready to work.
- Tom çalışmaya hazır görünüyor.
- Why do you look so glum?
- Neden bu kadar asık suratlı görünüyorsun?
- Tom looked like he was fine.
- Tom iyi görünüyordu.
- Tom certainly looks intelligent.
- Tom kesinlikle akıllı görünüyor.
- You look very tired.
- Çok yorgun görünüyorsun.
- Tom looks perky.
- Tom neşeli görünüyor.
- This looks longer than that, but it is an optical illusion.
- Bu ondan daha uzun görünüyor ama bu bir göz yanılsaması.
- The old man looked wise.
- Yaşlı adam bilge görünüyordu.
- You look exhausted.
- Yorgun görünüyorsun.
- You don't look very happy to see me.
- Beni gördüğüne sevinmiş görünmüyorsun.
- The house looked wonderful with its fresh coat of paint.
- Ev yeni kat boyasıyla harika görünüyordu.
- It looks just perfect.
- Mükemmel görünüyor.
- He looks stern.
- O, sert görünüyor.
- These letters look ugly.
- Bu harfler çirkin görünüyor.
- You didn't look angry.
- Kızgın görünmüyordun.
- She looks prettier in her red dress.
- Kırmızı elbisesi içinde daha güzel görünüyordu.
- Tom didn't look a bit sad.
- Tom biraz üzgün görünmüyordu.
- Tom and Mary are both thirty, but they look much younger.
- Tom ve Mary'nin ikisi de otuz yaşında ama çok daha genç görünüyorlar.
- Why is it that she looks so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyor?
- Tom looks drowsy.
- Tom uykulu görünüyor.
- Did I tell you how beautiful you looked tonight?
- Bu gece ne kadar güzel göründüğünü sana söyledim mi?
- I look like my mother.
- Annem gibi görünüyorum.
- Why do you look so distraught?
- Neden bu kadar perişan görünüyorsun?
- You looked really scared.
- Gerçekten korkmuş görünüyordun.
- You didn't look surprised.
- Sen şaşırmış görünmüyordun.
- She looked pleased with her new job.
- Yeni işinden memnun görünüyordu.
- He looked quite tired.
- Oldukça yorgun görünüyordu.
- She looks very young.
- O çok genç görünüyor.
- You don't look so well.
- Çok iyi görünmüyorsun.
- Tom said Mary looked sleepy.
- Tom Mary'nin uykulu göründüğünü söyledi.
- Tom looks about thirty years old.
- Tom yaklaşık otuz yaşında görünüyor.
- Tom said Mary looked tired.
- Tom, Mary'nin yorgun göründüğünü söyledi.
- Tom looks downcast.
- Tom üzgün görünüyor.
- How do you always manage to look so beautiful?
- Her zaman bu kadar güzel görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- Tom looks mortified.
- Tom mahcup görünüyor.
- Tom looks like he's tired.
- Tom yorgun görünüyor.
- Mary said she thought Tom looked exhausted.
- Mary, Tom'un bitkin göründüğünü düşündüğünü söyledi.
- He looked much better this morning than yesterday.
- Bu sabah dünkünden daha iyi görünüyordu.
- They look so cute together.
- Onlar birlikte çok sevimli görünüyorlar.
- He doesn't look fat at all.
- Hiç de şişman görünmüyor.
- Tom said I looked very pale.
- Tom çok solgun göründüğümü söyledi.
- Mary looked marvelous.
- Mary müthiş görünüyordu.
- The old man sitting on the wall looked bored.
- Duvarda oturan yaşlı adam sıkılmış görünüyordu.
- Tom looks a little better today.
- Tom bugün biraz daha iyi görünüyor.
- Tom looks very healthy.
- Tom çok sağlıklı görünüyor.
- Tom looks exhausted.
- Tom bitkin görünüyor.
- Tom's hair looks dirty.
- Tom'un saçı kirli görünüyor.
- It's actually harder than it looks.
- Aslında göründüğünden daha zor.
- You look pretty good.
- Çok iyi görünüyorsun.
- You looked exhausted.
- Bitkin görünüyordun.
- Tom looks thinner every day.
- Tom her gün daha ince görünüyor.
- Tom looks a bit embarrassed.
- Tom biraz mahcup görünüyor.
- Tom didn't look frightened.
- Tom korkmuş görünmüyordu.
- You're looking extraordinarily handsome.
- Olağanüstü yakışıklı görünüyorsun.
- Those oranges look lovely.
- O portakallar güzel görünüyor.
- Suddenly, it looks bigger.
- Aniden daha büyük görünüyor.
- It looks ridiculous.
- Saçma görünüyor.
- She is not as young as she looks.
- Göründüğü kadar genç değil.
- He is not as young as he looks.
- O, göründüğü kadar genç değildir.
- The librarian looked quite sick.
- Kütüphaneci oldukça hasta görünüyordu.
- Tom looks very tense.
- Tom çok gergin görünüyor.
- She looked pleased with her new ring.
- Yeni yüzüğünden memnun görünüyordu.
- You looked scared.
- Korkmuş görünüyordun.
- Doing that is a lot easier than it looks.
- Bunu yapmak göründüğünden çok daha kolay.
- Tom looks just fine to me.
- Tom bana sadece iyi görünüyor.
- He looks cute in his uniform.
- O, üniforması içinde şirin görünüyor.
- Do you think I look strong?
- Sence güçlü görünüyor muyum?
- Tom and Mary look tired.
- Tom ve Mary yorgun görünüyor.
- Tom still looks unhappy.
- Tom hâlâ mutsuz görünüyor.
- Tom's mustache looks pretty good, don't you think?
- Tom'un bıyığı çok güzel görünüyor, sence de öyle değil mi?
- Do I look thirty?
- Otuz yaşında mı görünüyorum?
- Tom still looks very tired.
- Tom hala çok yorgun görünüyor.
- You look a bit dazed.
- Biraz şaşkın görünüyorsun.
- Tom looks disappointed.
- Tom hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- Tom looked very puzzled.
- Tom çok şaşkın görünüyordu.
- He looked relieved.
- Rahatlamış görünüyordu.
- Tom said I look terrified.
- Tom dehşete düşmüş göründüğümü söyledi.
- You looked lonely.
- Sen yalnız görünüyordun.
- The house looks empty since they left.
- Onlar gittiğinden beri ev boş görünüyor.
- Tom doesn't look so good right now.
- Tom şu an pek iyi görünmüyor.
- She is not as young as she looks.
- O, göründüğü kadar genç değil.
- You're not as stupid as you look.
- Göründüğün kadar aptal değilsin.
Show More (1333)
|
|
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekmektedir.
- If you are a sceptic, you look to 1610, when only the tempest is left.
- Eğer şüpheciyseniz, geriye sadece fırtınanın kaldığı 1610 yılına bakarsınız.
- We shall look and see why the European Commission is late.
- Avrupa Komisyonunun neden geciktiğine bakacağız ve göreceğiz.
- We have to look further at what constitutes goods or services in health and other care.
- Sağlık ve diğer bakım alanlarında neyin mal ya da hizmet teşkil ettiğine daha fazla bakmalıyız.
- However, we should look a little more closely at some points.
- Ancak bazı noktalara biraz daha yakından bakmamız gerekiyor.
- We need to look beyond the initial verdicts.
- İlk kararların ötesine bakmamız gerekiyor.
- Oh look, there are a few mountains, so this is a mountain region.
- Bakın, birkaç dağ var, yani burası bir dağ bölgesi.
- I would like to look beyond Copenhagen to see what is going to happen in the next stage.
- Bir sonraki aşamada neler olacağını görmek için Kopenhag'ın ötesine bakmak istiyorum.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün katılan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize doğru bakıyor.
- Take another good look and give the industry three years to come up with alternatives.
- Bir kez daha iyi bakın ve sektöre alternatifler bulması için üç yıl süre verin.
- Secondly, it caused Europe, the USA and the West to look again at the whole question of international relations.
- İkinci olarak, Avrupa, ABD ve Batı'nın tüm uluslararası ilişkiler meselesine yeniden bakmasına neden oldu.
- That is actually where we should be looking to find the underlying causes of poverty in those countries.
- Aslında o ülkelerdeki yoksulluğun altında yatan nedenleri bulmak için bakmamız gereken yer orasıdır.
- There were very good reasons to look ahead to the next conference.
- Önümüzdeki konferansa bakmak için çok iyi nedenler vardı.
- The Commission, therefore, looks favourably on the initiative adopted by the Greek Government to table this proposal.
- Dolayısıyla Komisyon, Yunan Hükümeti'nin bu teklifi masaya yatırmak üzere benimsediği inisiyatife olumlu bakmaktadır.
- You only have to look round in this Parliament to see how necessary that is.
- Bunun ne kadar gerekli olduğunu görmek için bu Parlamento'da etrafınıza bakmanız yeterlidir.
- Now let me look a little further into the future, and consider the Middle East peace process.
- Şimdi biraz daha geleceğe bakmama ve Orta Doğu barış sürecini ele almama izin verin.
- We look towards the goal with optimism.
- Hedefe iyimserlikle bakıyoruz.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- We cannot look separately at Brenner, toll roads and Alpine transit.
- Brenner'e, ücretli yollara ve Alp transitine ayrı ayrı bakamayız.
- We look to him as the man to root out cartels.
- Ona kartellerin kökünü kazıyacak adam olarak bakıyoruz.
- So, we must once again look beyond the words and face reality.
- Bu nedenle bir kez daha sözlerin ötesine bakmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz.
- Now, the war is under way, however, and we must look to the future.
- Ancak şu anda savaş devam ediyor ve geleceğe bakmalıyız.
- I feel we need to look elsewhere in search of a solution.
- Çözüm arayışı için başka bir yere bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
- We looked beyond that and we see the seventh amendment as the last chance.
- Biz ise geleceğe baktık ve yedinci değişikliği son şans olarak gördük.
- First of all allow me to look specifically at the subject of human rights.
- Öncelikle insan hakları konusuna özel olarak bakmama izin verin.
- Looking, though, at the resources that are made available for this purpose, I ask myself how it is to be achieved.
- Yine de bu amaçla sağlanan kaynaklara baktığımda, bunun nasıl başarılacağını kendime soruyorum.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün, katılım sağlayan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize bakıyor.
- We have to look to species-specific controls in relation to bivalve molluscs.
- Çift kabuklu yumuşakçalarla ilgili olarak türe özgü kontrollere bakmalıyız.
- I should like to conclude by looking beyond the impending enlargement, beyond its historical and geographical limits.
- Yaklaşan genişlemenin ötesine, tarihi ve coğrafi sınırlarının ötesine bakarak sonuca varmak istiyorum.
- I have no intention of talking about past events; rather I want to look to the future.
- Geçmişteki olaylar hakkında konuşmak gibi bir niyetim yok; daha ziyade geleceğe bakmak istiyorum.
- I come to international activities, because the research framework programme must look outside the EU as well.
- Uluslararası faaliyetlere geliyorum, çünkü araştırma çerçeve programı AB dışına da bakmalıdır.
- That is intergovernmental cooperation, if we now look to the future.
- Şimdi geleceğe bakacak olursak, hükümetler arası işbirliği budur.
- Just looking certainly is not enough.
- Sadece bakmak kesinlikle yeterli değildir.
- Today Cork is a well developed modern city, looking to future technologies and opportunities for development.
- Bugün Cork, geleceğin teknolojilerine ve kalkınma fırsatlarına bakan, gelişmiş modern bir şehirdir.
- Everywhere you look fish stocks are over-exploited and far too often severely depleted.
- Baktığınız her yerde balık stokları aşırı sömürülüyor ve çoğu zaman ciddi şekilde tükeniyor.
- If you are a sceptic, you look to 1610, when only the tempest is left.
- Eğer şüpheci biriyseniz, geriye sadece fırtınanın kaldığı 1610 yılına bakarsınız.
- This means that we have an absolute duty to look not just at Saddam Hussein but at all of those officials.
- Bu da sadece Saddam Hüseyin'e değil tüm bu yetkililere bakmak gibi mutlak bir görevimiz olduğu anlamına gelmektedir.
- When the search party reached the ravine, it looked down and saw these two figures.
- Arama ekibi vadiye ulaştığında aşağı baktı ve bu iki figürü gördü.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey GATT için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- We shall look and see why the European Commission is late.
- Avrupa Komisyonu'nun neden geciktiğine bakacağız ve göreceğiz.
- I am sorry, you will have to look somewhere else for a conspiracy theory.
- Üzgünüm, komplo teorisi için başka bir yere bakmanız gerekecek.
- The rapporteur rightly says that we still have plenty of time to look calmly at a better system.
- Raportör haklı olarak daha iyi bir sisteme sakince bakmak için hala bolca zamanımız olduğunu söylüyor.
- We have to look clearly at our policy in the Middle East and elsewhere.
- Ortadoğu'daki ve diğer yerlerdeki politikamıza net bir şekilde bakmalıyız.
- Yet if those same critics look to the issue of climate change they will find that such cynicism is unwarranted.
- Yine de aynı eleştirmenler iklim değişikliği konusuna bakarlarsa, bu tür bir alaycılığın yersiz olduğunu göreceklerdir.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün, katılan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize doğru bakıyor.
- We have only to look to our own experience.
- Sadece kendi deneyimlerimize bakmamız yeterli.
- Of course this does not affect the fact that we look critically at the expenditure for multilingualism.
- Elbette bu durum, çok dillilik için yapılan harcamalara eleştirel bir gözle bakmamızı etkilememektedir.
- It is worth looking more closely.
- Daha yakından bakmaya değer.
- Perhaps we ought to go and take another look, as only one in three of our American colleagues have a passport.
- Belki de Amerikalı meslektaşlarımızın sadece üçte birinin pasaportu olduğu için gidip bir kez daha bakmalıyız.
- The last time we looked, emissions were already at 1990 levels, plus 22%.
- Son baktığımızda emisyonlar zaten 1990 seviyelerindeydi, artı %22.
- This report looks a long way into the future and so should a reform.
- Bu rapor uzun bir geleceğe bakmaktadır ve reform da böyle olmalıdır.
- So, we must once again look beyond the words and face reality.
- Yani bir kez daha sözlerin ötesine bakmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz.
- He was quietly released when the world stopped looking.
- Dünya bakmayı bıraktığında sessizce serbest bırakıldı.
- We have seen progress in a number of areas, but we also have a number of things to look forward to.
- Bir dizi alanda ilerleme kaydettik, ancak ileriye bakmamız gereken bir dizi konu da var.
- But let me repeat that I did look round the Chamber myself.
- Ancak tekrar etmeme izin verin, Oda'nın etrafına kendim baktım.
- Yet if those same critics look to the issue of climate change they will find that such cynicism is unwarranted.
- Ancak aynı eleştirmenler iklim değişikliği konusuna baktıklarında, bu tür bir alaycılığın yersiz olduğunu göreceklerdir.
- There is little point in their looking back.
- Geriye dönüp bakmalarının pek bir anlamı yok.
- Nor, in a way, do I myself think it is much fun looking back.
- Bir bakıma ben de geriye dönüp bakmanın çok eğlenceli olduğunu düşünmüyorum.
- Looking, though, at the resources that are made available for this purpose, I ask myself how it is to be achieved.
- Ancak bu amaçla sağlanan kaynaklara baktığımda, bunun nasıl başarılacağını kendime soruyorum.
- As has been said, this becomes crucial as we look towards enlargement.
- Söylendiği gibi, genişlemeye doğru bakarken bu çok önemli hale geliyor.
- For all that, let us look steadfastly towards this sector of the future.
- Tüm bunlara rağmen, geleceğin bu sektörüne kararlılıkla bakalım.
- We may also have to look again at carbon sinks.
- Karbon yutaklarına da tekrar bakmamız gerekebilir.
- That report will also look to the future.
- Bu rapor aynı zamanda geleceğe de bakacaktır.
- This means that we have an absolute duty to look not just at Saddam Hussein but at all of those officials.
- Bu da sadece Saddam Hüseyin'e değil tüm yetkililere bakmak gibi mutlak bir görevimiz olduğu anlamına gelmektedir.
- Now we are looking primarily at the ability to enforce and apply it in full.
- Şimdi öncelikle bunu tam olarak yürürlüğe koyma ve uygulama becerisine bakıyoruz.
- We look back to the controversy surrounding the G8 meetings last year.
- Geçen yılki G8 toplantılarını çevreleyen tartışmalara dönüp bakıyoruz.
- We look to him as the man to root out cartels.
- Kendisine kartellerin kökünü kazıyacak kişi olarak bakıyoruz.
- Here we look to Greece and Turkey to help broker an agreement before the Copenhagen Summit.
- Burada Kopenhag Zirvesi öncesinde bir anlaşmaya aracılık etmeleri için Yunanistan ve Türkiye'ye bakıyoruz.
- But we must look always to subsidiarity.
- Ancak her zaman ikincilliğe bakmalıyız.
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekiyor.
- Still, we have to look to the future.
- Yine de geleceğe bakmak zorundayız.
- It looks to the future, not to the past.
- Geçmişe değil, geleceğe bakar.
- For the ELDR Group there is a clear case to look again at this issue.
- ELDR Grubu için bu konuya tekrar bakmak için açık bir durum vardır.
- We must look far into the future.
- Geleceğe bakmalıyız.
- I also hope we will look very hard at our relationship with the Gulf Cooperation Council in this regard.
- Ayrıca bu bağlamda Körfez İşbirliği Konseyi ile ilişkilerimize de çok dikkatli bir şekilde bakacağımızı umuyorum.
- We have to look now at the links between products and services.
- Artık ürünler ve hizmetler arasındaki bağlantılara bakmalıyız.
- We look to the Commission to address that issue.
- Bu konuyu ele almak için Komisyon'a bakıyoruz.
- The last time we looked, emissions were already at 1990 levels, plus 22%.
- En son baktığımızda, emisyonlar zaten 1990 seviyelerinde artı %22'ydi.
- We in Britain are looking to the European Court at the moment.
- İngiltere'de biz şu anda Avrupa Mahkemesine bakıyoruz.
- To look, including in the context of the Mediterranean, beyond the countries of the current partnership.
- Akdeniz bağlamı da dahil olmak üzere, mevcut ortaklık ülkelerinin ötesine bakmak.
- It is time we looked to see where the true interests of Europeans as a whole lie.
- Bir bütün olarak Avrupalıların gerçek çıkarlarının nerede yattığına bakmamızın zamanı gelmiştir.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bak, bu anlaşmanın olması için çok fazla çalışıyorum.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Baksana evlat, annesi onu yemeden önce onu al.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bana göre bu epey etkili bir şey.
- Look, if we try to deceive one another, we shall get nowhere.
- Bakın, eğer birbirimizi kandırmaya çalışırsak, hiçbir yere varamayız.
- Look, since we're here, let's check the school.
- Madem buradayız, okula bir bakalım.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada kocaman, görkemli, devasa bir süpermarket var.
- Look, Jack, this may mean nothing.
- Bak Jack, bu hiçbir şey ifade etmeyebilir.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bak, eğer yalnızsan bunlar hiçbir şey ifade etmez.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen yeterince iyi bir adama benziyorsun.
- Look, if we try to deceive one another, we shall get nowhere.
- Bakın, birbirimizi kandırmaya çalışırsak hiç bir yere varamayız.
- Look, kid, it just so happens, I'm a guy you can trust.
- Bak evlat, şans bu ya, güvenebileceğin bir adamım.
- Look, I'm doing this for the cause, sister.
- Bak, bunu amaç için yapıyorum, kardeşim.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bak, ben bu anlaşmayı yapmak için çok fazla uğraşıyorum.
- Look, the medicine man and 't chieftain.
- Bak, şifacı ve reis.
- Ron, look how far we've come.
- Ron, bak nereden nereye gelmişiz.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen yeterince iyi birine benziyorsun.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü.
- Look, maybe it's a lost cause.
- Bak, belki bu ümitsiz bir dava.
- You guys want to see a real star, look over here.
- Gerçek bir yıldız görmek istiyorsanız, buraya bakın.
- Look, kid, we've all made mistakes.
- Bak evlat, hepimiz hatalar yapıyoruz.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce alsana şunu.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bakın, işgalden bu yana her şey kötü gitti.
- I told them, look, I'm not the drug addict here.
- Onlara dedim ki, bakın, burada uyuşturucu bağımlısı olan ben değilim.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada koskoca, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- Look, I'm sorry this is hard for you.
- Bak, bunun sana zor gelmesine üzüldüm.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen nazik birine benziyorsun.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, elimde koca bir paket vardı ve hepsi gitti.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir dedikodu.
- Ron, look how far we've come.
- Ron, ne kadar ilerlediğimize bir bak.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bak, bunun ikinci bir yolu yok.
- Look, Jack, this may mean nothing.
- Bak Jack, bunun hiçbir anlamı olmayabilir.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın burada çok büyük, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- Look, I'm sorry this is hard for you.
- Bak, bu sana zor geldiği için üzgünüm.
- Look, kid, it just so happens, I'm a guy you can trust.
- Bak evlat, şu işe bak ki, ben güvenebileceğin bir adamım.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir oğlan, ilk cinayete bakıyor.
- Look, I was a drug addict back then.
- Bak, o zamanlar uyuşturucu bağımlısıydım.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bakın, bu anlaşmanın gerçekleşmesi için öyle çabalıyorum ki.
- Looking back, it was a very good decision.
- Geriye dönüp baktığımda çok iyi bir karar olduğunu görüyorum.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bence bu oldukça etkili bir şey.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bak, bence bunlar çok etkili.
- Look, that's where we fell off the roof last year.
- Bak, geçen sene çatıdan düştüğümüz yer burası.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bakın, işgalden bu yana her şey ters gitti.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak ufaklık, sana söylüyorum, bu bir söylenti.
- Look, it's a great hospital for some things.
- Bakın, bazı şeyler için harika bir hastane.
- Look, there's a place that you might want to check out.
- Bak, bakmak isteyebileceğin bir yer var.
- Look, just come down, Johnny.
- Bak, sadece aşağı in Johnny.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir çocuk, bir numaralı cinayete bakıyor.
- When I was a child, I would come down and climb a tree and look in your garden.
- Çocukken aşağı iner, bir ağaca tırmanır ve bahçenize bakardım.
- And, when you looked across to see nothing but darkness, you were told that there was another side.
- Ve karşınıza bakıp karanlıktan başka bir şey görmediğinizde, size başka bir tarafın daha olduğu söylendi.
- Look, I'm doing this for the cause, sister.
- Bak, bunu bir amaç için yapıyorum kardeşim.
- Look, kid, we've all made mistakes.
- Bak, ufaklık, hepimiz hata yaparız.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, koca bir pakedim vardı ve şimdi yok.
- Looking back, it was a very good decision.
- Geriye dönüp baktığımda bunun çok iyi bir karar olduğunu görüyorum.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, her gün tehlikeli ekipmanlarla iç içeyim.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bakın, bunun başka bir yolu yok.
- Look, my agha, these came in this morning.
- Bak ağam, bunlar bu sabah geldi.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bak, istila sonrasında her şey kötüye gitti.
- Look, it's a great hospital for some things.
- Bak, bazı şeyler için çok iyi bir hastane.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce hemen al şunu.
- Look, maybe it's a lost cause.
- Bak, belki de bu kaybedilmiş bir davadır.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, ben her gün tehlikeli aletlere yakın çalışıyorum.
- Then I looked across the room and there by another heater stood Tom Moto is his shorts.
- Sonra odanın karşı tarafına baktım ve orada başka bir ısıtıcının yanında Tom Moto'nun şortu duruyordu.
- Your father made threats, too, and look how that ended.
- Baban da tehditler savurdu ve nasıl bittiğine bak.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir söylenti.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, bende koca bir paket vardı ve hepsi gitti.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bakın, eğer yalnızsanız tüm bunların hiçbir anlamı yok.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bak, eğer yalnızsan bütün bunların hiçbir anlamı yok.
- Look, since we're here, let's check the school.
- Bakın madem buraya geldik, okulu kontrol edelim.
- Tom looked over at Mary.
- Tom Mary'ye baktı.
- She looked him in the face.
- Onun yüzüne baktı.
- Look, I don't want any trouble.
- Bak, bela istemiyorum.
- Look, they say listening to Mozart makes tomatoes grow.
- Bak, onlar Mozart dinlemenin domatesleri büyüttüğünü söylüyorlar.
- Look, I need this.
- Bak, buna ihtiyacım var.
- Tom looked under the car to see if there was any oil on the pavement under the car.
- Tom arabanın altındaki kaldırımda yağ olup olmadığını görmek için arabanın altına baktı.
- He looked away.
- Başka tarafa baktı.
- I looked down at the dog.
- Köpeğe baktım.
- How long have you been looking?
- Ne kadar süredir bakıyorsun?
- Look, I can't explain it.
- Bak, onu açıklayamam.
- Tom looked down at the plate of food in front of him.
- Tom önündeki yemek tabağına baktı.
- Look what I caught.
- Yakaladığıma bak.
- The boy's expression showed his disappointment, but even so he looked up at our faces with a glimmer of hope.
- Çocuğun ifadesi hayal kırıklığını gösteriyordu ama yine de yüzümüze bir umut ışığıyla baktı.
- I tried not to look.
- Bakmamaya çalıştım.
- He looked up the word in his dictionary.
- Sözlüğünde kelimeye baktı.
- Tom couldn't look me straight in the face.
- Tom yüzüme bakamadı.
- Look, I can't do this.
- Bak, bunu yapamam.
- I looked in my closet for something to wear, but couldn't find anything appropriate for the occasion.
- Giyecek bir şey için dolabıma baktım ama duruma uygun bir şey bulamadım.
- Is anyone looking?
- Birisi bakıyor mu?
- I told Tom that he shouldn't cross the road without looking both ways.
- Tom'a her iki tarafa da bakmadan yolun karşısına geçmemesi gerektiğini söyledim.
- Where do you suggest we start looking?
- Bakmaya nereden başlamamızı tavsiye ediyorsun?
- Tom looked down at his injured hand.
- Tom yaralı eline baktı.
- Hey, look what I'm going to do.
- Hey, bak ne yapacağım.
- Tom looked very closely at the insect.
- Tom böceğe çok yakından baktı.
- They both looked back at her.
- İkisi de ona dönüp baktı.
- Tom looked towards the camera.
- Tom kameraya doğru baktı.
- Tom is looking back at Mary.
- Tom Mary'ye geri bakıyor.
- Look what has happened.
- Bak ne oldu.
- I looked the other way.
- Diğer tarafa baktım.
- Look, you've got to help.
- Bak, yardım etmelisin.
- Oh, look, Diana, what a lovely rainbow!
- Ah, bak, Diana, ne güzel bir gökkuşağı!
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmazken vazodan bir çiçek aldı.
- I looked the other way.
- Ben diğer yöne baktım.
- The old man spent most of his time looking back on his youth.
- Yaşlı adam zamanının çoğunu gençliğine bakarak geçirdi.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom hemen hemen her yere baktığını söylemesine rağmen Mary'yi bulamadı.
- The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle ona dikkatle baktı.
- I told Tom that he shouldn't cross the road without looking both ways.
- Tom'a iki tarafa bakmadan yolun karşısına geçmemesi gerektiğini söyledim.
- Look what I made.
- Bak ne yaptım.
- Look, a squirrel.
- Bak, bir sincap.
- Tom felt insignificant when he looked up at the night sky.
- Tom gece gökyüzüne baktığında kendini önemsiz hissetti.
- I noticed that a small gray animal was looking toward us.
- Küçük gri bir hayvanın bize baktığını fark ettim.
- Look, someone is calling you.
- Bak, biri seni arıyor.
- Look, Tom, I'm tired of playing games.
- Bak Tom, oyun oynamaktan bıktım.
- Look, I'm telling you the truth.
- Bak, sana doğruyu söylüyorum.
- Look what you did to him.
- Ona ne yaptığına bak.
- Jim looked right and left before he crossed the road.
- Jim caddeyi geçmeden önce sağa ve sola baktı.
- Oh, Diana, look, there's a rabbit.
- Aa, Diana, bak, bir tavşan var.
- Look up the number in the phone book.
- Telefon rehberindeki numaraya bak.
- I looked down the hall.
- Koridorun aşağısına baktım.
- Look straight ahead.
- Önüne bak.
- Look, that's the strangest group of prisoners I've ever seen.
- Bak, bu şimdiye kadar gördüğüm en garip mahkum grubu.
- Look where I am today.
- Bugün nerede olduğuma bak.
- Tom bumped into Mary because he wasn't looking where he was going.
- Tom Mary'ye çarptı çünkü nereye gittiğine bakmıyordu.
- Look, nothing's wrong with her.
- Bak, onun hiçbir şeyi yok.
- The teacher looked over the papers.
- Öğretmen kağıtlara baktı.
- He looked back at us many times and walked away.
- Birçok kez bize dönüp baktı ve uzaklaştı.
- I don't know where to look anymore.
- Artık nereye bakacağımı bilmiyorum.
- Look what I found in the garden.
- Bak bahçede ne buldum.
- They looked away.
- Uzaklara baktılar.
- Tom looked up from his work.
- Tom kafasını kaldırıp işine baktı.
- Look what you did to her.
- Bak ona ne yaptın.
- Look who beat you.
- Bak seni kim yendi.
- The doctor looked gravely at the patient.
- Doktor, hastaya ciddiyetle baktı.
- Tom looked in a mirror.
- Tom aynaya baktı.
- Tom looked dubious for a moment.
- Tom bir an şüpheyle baktı.
- I looked down the hall.
- Salona baktım.
- Look, Tom, I'm sorry I intruded.
- Bak Tom, rahatsız ettiğim için özür dilerim.
- Tom looked in the fridge to see what he could find to drink.
- Tom içecek ne bulabileceğini görmek için buzdolabına baktı.
- Tom looked down at his glass and saw that it was empty.
- Tom bardağına baktı ve onun boş olduğunu gördü.
- I didn't know where to look.
- Nereye bakacağımı bilmiyordum.
- Stop looking elsewhere.
- Başka yere bakmayı bırak.
- Look, what a beautiful moon!
- Bakın, ne güzel bir ay!
- He looked directly into her eyes.
- Doğrudan onun gözlerine baktı.
- Mary doesn't like looking in the mirror.
- Mary aynaya bakmayı sevmez.
- Tom didn't want to look, but he couldn't help himself.
- Tom bakmak istemedi ama kendini tutamadı.
- I made a mistake while looking.
- Bakarken bir hata yapmışım.
- Tom doesn't like looking in the mirror.
- Tom aynaya bakmayı sevmiyor.
- I looked directly into his eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktım.
- He looked left and right.
- Sağa sola baktı.
- Now look what I've done.
- Şimdi ne yaptığıma bak.
- They all looked.
- Onların hepsi baktılar.
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmıyorken vazodan bir çiçek çıkardı.
- Jim looked right and left before he crossed the road.
- Jim yolun karşısına geçmeden önce sağına ve soluna baktı.
- Tom couldn't help but look.
- Tom bakmaktan kendini alamadı.
- Tom looked both ways before he crossed the busy street.
- Tom işlek caddeyi geçmeden önce her iki yöne baktı.
- I thought you might want to look over these documents.
- Bu belgelere bakmak isteyebileceğini düşündüm.
- They looked up at the sky.
- Gökyüzüne baktılar.
- Look boys; this bag is full of pears.
- Bakın çocuklar; bu çanta armut dolu.
- Oh, look, a shooting star!
- Aa, bak, bir göktaşı!
- I'm simply looking.
- Sadece bakıyorum.
- Look a rose acacia!
- Gül akasyaya bak.
- Oh, look, a shooting star!
- Oo, bakın, kayan bir yıldız!
- Is it safe for us to look now?
- Şimdi bakmamız güvenli mi?
- Tom never looked this way.
- Tom asla bu tarafa bakmazdı.
- Hey, look what I'm going to do.
- Hey, yapacağım şeye bak.
- Tom didn't know where to look.
- Tom nereye bakacağını bilmiyordu.
- Look, I already told you everything you need to know.
- Bak, sana bilmen gereken her şeyi zaten söyledim.
- Mary wanted me to look the other way while she was getting dressed.
- Mary giyinirken diğer tarafa bakmamı istedi.
- She looked up at Tom briefly.
- Tom'a kısa bir süre baktı.
- Look, I said I was sorry.
- Bak, üzgün olduğumu söyledim.
- Tom looked up at Mary and winked.
- Tom, Mary'ye bakıp göz kırptı.
- Look what's happened.
- Ne olduğuna bak.
- Look who's talking.
- Söyleyene bak.
- When she looked, the men were building the way.
- O baktığında, adamlar yolu inşa ediyorlardı.
- I looked in the trunk.
- Bagaja baktım.
- I'll look over your essay as soon as I can find the time.
- Vakit bulur bulmaz makalene bakacağım.
- She couldn't look him in the face.
- Onun yüzüne bakamadı.
- Look over here.
- Şuraya bak.
- Tom thought no one was looking.
- Tom kimsenin bakmadığını sanıyordu.
- You need to look in all directions before crossing the street, even at a crosswalk when the light is green.
- Karşıdan karşıya geçmeden önce her yöne bakmalısınız, yeşil ışık yanarken yaya geçidinde bile.
- Tom always looks in the rearview mirror before he backs up.
- Tom her zaman geri gitmeden önce dikiz aynasına bakar.
- Look, I want you to do me a favor.
- Bak, bana bir iyilik yapmanı istiyorum.
- Mary looked me in the eyes and told me to hold her in my arms.
- Mary gözlerime baktı ve bana onu kollarımda tutmamı söyledi.
- Dictionaries are used to look up the words you don't know.
- Sözlükler bilmediğiniz kelimelere bakmak için kullanılır.
- Look, Tom, I'm sorry I intruded.
- Bak Tom, böldüğüm için özür dilerim.
- We already looked over there.
- Oraya çoktan baktık.
- I looked up at the ceiling.
- Tavana baktım.
- I don't know where to look.
- Nereye bakacağımı bilmiyorum.
- Look who is here!
- Bakın kim geldi!
- Look guys, the window and even the kitchen door have both been left open!
- Bakın çocuklar, pencere ve mutfak kapısı bile açık bırakılmış!
- Do you like looking in the mirror?
- Aynaya bakmayı sever misin?
- Look, a shooting star!
- Bak, kayan bir yıldız!
- I am looking up at the big building.
- Büyük binaya bakıyorum.
- Look, there's my mother.
- Bak, annem orada.
- Tom looked over his shoulders, expecting to see someone.
- Tom birini görmeyi umarak omuzlarının üzerinden baktı.
- Look up words you don't know in your dictionary.
- Sözlüğünde bilmediğin kelimelere bak.
- You're not looking.
- Bakmıyorsun.
- Look, I'm extremely busy.
- Bak, ben çok meşgulüm.
- Tom kissed Mary while John and Alice were looking the other way.
- John ve Alice başka tarafa bakarken Tom Mary'i öptü.
- Look what I found in Tom's closet.
- Tom'un dolabında bulduğum şeye bak.
- You look very nice.
- Çok hoş bakıyorsun.
- She looked up at the tall tree.
- Uzun ağaca baktı.
- Tom looked under the bed to see if the other slipper was there.
- Tom diğer terliğin orada olup olmadığını görmek için yatağın altına baktı.
- Look, my house is cleaner than yours.
- Bak, benim evim seninkinden daha temizdir.
- I wasn't looking.
- Bakmıyordum.
- Tom looked up at the stars.
- Tom yıldızlara baktı.
- Look what I made for them.
- Bak onlar için ne yaptım.
- I looked right at Tom.
- Tom'un gözünün içine baktım.
- Look what happened to them.
- Onlara ne olduğuna bak.
- Tom looked anxiously at Mary.
- Tom endişeyle Mary'ye baktı.
- Tom is looking down the hole.
- Tom deliğe bakıyor.
- Tom looked in his briefcase.
- Tom evrak çantasına baktı.
- Look, Tom, nobody needs to know about this.
- Bak Tom, kimsenin bunu bilmesine gerek yok.
- Look, I know what I saw.
- Bak, ne gördüğümü biliyorum.
- I looked up at my phone, and tried to read my text messages.
- Telefonuma baktım ve metin mesajlarımı okumaya çalıştım.
- Is she looking?
- O bakıyor mu?
- The poor girl looked up at the sky.
- Yoksul kız gökyüzüne baktı.
- Is he looking?
- O bakıyor mu?
- Look who's talking.
- Diyene de bakın.
- The teacher looked over the examination papers.
- Öğretmen sınav kağıtlarına baktı.
- Look what we've done.
- Ne yaptığımıza bak.
- Look a rose acacia!
- Bak bir gül akasya!
- Look, I'm really busy.
- Bak, gerçekten meşgulüm.
- Where should we look first?
- İlk önce nereye bakalım?
- It will take me more than three hours to look over the document.
- Belgeye bakmak üç saatten fazla zamanımı alacaktır.
- Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom şaşkınlık içinde gömleğindeki lekeye baktı.
- Where do you suggest we start looking?
- Bakmaya nereden başlayalım dersin?
- Tom looked nervously over his shoulder.
- Tom omzunun üzerinden sinirli şekilde baktı.
- Look, I can handle this.
- Bak, bunu halledebilirim.
- Look, I have to go.
- Bak, gitmek zorundayım.
- Look who is here!
- Bakın burada kim varmış!
- Tom, look what I found under the sofa.
- Tom, bak kanepenin altında ne buldum.
- Look, are you going to help or not?
- Bak, yardım edecek misin yoksa etmeyecek misin?
- Tom stopped what he was doing and looked up at Mary.
- Tom yaptığı işi bıraktı ve Mary'ye baktı.
- Look, Tom, I'm sorry I hurt you.
- Bak Tom, seni incittiğim için özür dilerim.
- She looked up at the tall tree.
- O, uzun ağaca baktı.
- Look what happened to him.
- Bak ona ne oldu.
- Fadil looked to take advantage of Layla.
- Fadıl, Leyla'dan yararlanmaya bakıyordu.
- Hey, look what I've got.
- Hey, bak bende ne var.
- From the look of the cabin, no one lives in it.
- Kabinin görünümüne bakılırsa içeride kimse yaşamıyor.
- Tom told me not to look.
- Tom bana bakmamamı söyledi.
- Everywhere you look you can see children playing.
- Baktığın her yerde çocukların oynadığını görebilirsin.
- Look where you are going.
- Nereye gittiğine bak.
- Look what I can do.
- Ne yapabileceğime bak.
- Everywhere you look you can see young couples kissing.
- Baktığın her yerde öpüşen genç çiftleri görebilirsiniz.
- Look up at the sky.
- Gökyüzüne bak.
- Judy spends a lot of time looking in the mirror.
- Judy, aynaya bakarak çok fazla zaman harcıyor.
- The only place Tom hadn't looked was in the basement.
- Tom'un bakmadığı tek yer bodrumdaydı.
- You should look this word up.
- Bu kelimeye bakmalısın.
- I looked in the box.
- Kutuya baktım.
- Everywhere you look you can see children playing.
- Baktığınız her yerde oynayan çocukları görebilirsiniz.
- I didn't think Tom was looking.
- Tom'un baktığını düşünmemiştim.
- Tom looked underneath the table.
- Tom masanın altına baktı.
- I was just looking.
- Sadece bakıyordum.
- I looked down at my feet.
- Ayaklarıma baktım.
- Tom just looked down at the floor.
- Tom yere baktı.
- Tom wished he hadn't looked.
- Tom bakmamış olmayı diledi.
- Tom looked in the yellow pages to find a used car dealer.
- Tom kullanılmış bir araba satıcısı bulmak için sarı sayfalara baktı.
- Tom looked straight at me.
- Tom doğruca bana baktı.
- Everywhere you look you can see damage caused by the earthquake.
- Baktığınız her yerde depremin neden olduğu hasarı görebilirsiniz.
- My house looks toward the sea.
- Evim denize bakıyor.
- I didn't look under the couch.
- Kanepenin altına bakmadım.
- Tony looked down at his dirty old shoes.
- Tony kirli eski ayakkabılarına baktı.
- Look, there's your cap on the table!
- Bak, senin şapkan masanın üzerinde!
- He looked back at the pretty girl.
- Güzel kıza dönüp baktı.
- They're not looking.
- Bakmıyorlar.
- Look, the boys are walking barefoot in the water.
- Bak, çocuklar suyun içinde yalınayak yürüyorlar.
- She couldn't look me straight in the face.
- O yüzüme bakamadı.
- Look what I found in the woods.
- Bak ormanda ne buldum.
- They both looked back at Tom.
- İkisi de Tom'a dönüp baktı.
- He looked in all directions, but didn't see anyone.
- Her yöne baktı ama kimseyi göremedi.
- From the look of the cabin, no one lives in it.
- Kulübeye bakılırsa içinde kimse yaşamıyor.
- Look, tomatoes which grew up listening to Mozart!
- Bak, Mozart dinleyerek büyümüş domatesler!
- Look, I know how you feel.
- Bak, nasıl hissettiğini biliyorum.
- She looked up at the sky.
- Gökyüzüne baktı.
- You need to look more carefully.
- Daha dikkatli bakmalısın.
- He looked up at the sky.
- O, gökyüzüne baktı.
- I'd like to look inside.
- İçeri bakmak istiyorum.
- I'd like you to look over these documents.
- Bu belgelere bakmanı istiyorum.
- Tom looked in a mirror.
- Tom bir aynaya baktı.
- Tom closed the venetian blinds, so the neighbors couldn't look in.
- Tom jaluzileri kapattı, bu yüzden komşular içeri bakamadı.
- Look, here comes your mother.
- Bak, işte annen geliyor.
- Tom looked straight at Mary.
- Tom doğruca Mary'ye baktı.
- Look toward her.
- Ona doğru bakın.
- Look what happened to us.
- Bak bize ne oldu.
- Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, taşınmalıyız.
- Is it safe for us to look now?
- Şimdi bakmamız güvenli midir?
- Look what Tom wrote on the wall.
- Bak Tom duvara ne yazmış.
- Look, Tom, can I borrow some money?
- Bak, Tom, biraz ödünç para alabilir miyim?
- Tom looked where Mary was pointing.
- Tom Mary'nin işaret ettiği yere baktı.
- Look a mahogany!
- Bak bir maun!
- Tom looked down at the dog.
- Tom köpeğe baktı.
- Tom noticed Mary looking down at the ground.
- Tom Mary'nin yere baktığını fark etti.
- Look, my house is cleaner than yours.
- Bak, benim evim seninkinden daha temiz.
- Look what's happened.
- Bakın ne oldu.
- I looked right at Tom.
- Tom'a doğru baktım.
- Look what happened to them.
- Bak onlara ne oldu.
- Look, I'm extremely busy.
- Bak, ben son derece meşgulüm.
- Tom looked down at his feet.
- Tom ayaklarına baktı.
- Look down at the floor.
- Yere bak.
- Sami looked towards the woods.
- Sami ormana doğru bakıyordu.
- He didn't even look over the papers.
- Gazetelere bakmadı bile.
- Look, Tom, I know you gave it to Mary.
- Bak Tom, onu Mary'ye verdiğini biliyorum.
- Tom bent down and looked under the bed.
- Tom eğildi ve yatağın altına baktı.
- Look, I want to be straight about this.
- Bak, bu konuda açık olmak istiyorum.
- Look, a butterfly!
- Bak, bir kelebek!
- I'm not going to look.
- Bakmayacağım.
- Tom looked up at the starry sky.
- Tom yıldızlı gökyüzüne baktı.
- Well, look what we have here.
- Bakın burada neler varmış.
- He looked in all directions, but didn't see anyone.
- Her yöne baktı, fakat kimseyi görmedi.
- She looked quizzically at him.
- Ona şaşkınlıkla baktı.
- You should look that word up.
- O kelimeye bakmalısın.
- Look away.
- Başka yere bak.
- Look, I want you to get me out of here.
- Bakın, beni buradan çıkarmanızı istiyorum.
- He looked me straight in the eyes.
- Doğrudan gözlerime baktı.
- She couldn't look me straight in the face.
- Yüzüme bakamadı.
- Look, it's snowing!
- Bak, kar yağıyor!
- They just looked.
- Az önce baktılar.
- Tom looked over his shoulder.
- Tom omzunun üzerinden baktı.
- Look, I got a flower tattoo here on my belly.
- Bak, bir çiçek dövmesi yaptırdım. İşte, göbeğimin üzerinde.
- I'd like to look inside.
- İçeriye bakmak istiyorum.
- Look, a stoat!
- Bak, bir geyik!
- Look what Tom wrote on the wall.
- Tom'un duvara yazdığına bak.
- Tom looked in the trunk.
- Tom bagaja baktı.
- Look what happened to us.
- Bize ne olduğuna bak.
- Look what you've done to me.
- Bak bana ne yaptın.
- Look what I did.
- Bak ne yaptım.
- Look, Tom, it's going to be OK.
- Bak Tom, her şey yoluna girecek.
- I looked towards the door.
- Kapıya doğru baktım.
- Tom doesn't want to look.
- Tom bakmak istemiyor.
- Look, we're wasting time.
- Bak, boşa zaman harcıyoruz.
- Look what you did.
- Ne yaptığına bir bak.
- Tom looked nervously over his shoulder.
- Tom endişeyle omzunun üzerinden baktı.
- Look how happy you made Tom.
- Tom'u ne kadar mutlu ettiğine bak.
- Look, I don't want you to say anything.
- Bak, bir şey söylemeni istemiyorum.
- Tom closed the venetian blinds, so the neighbors couldn't look in.
- Tom jaluzileri kapattı, böylece komşular içeri bakamayacaktı.
- People are starting to look.
- İnsanlar bakmaya başladı.
- When I went to look, I found the boy fast asleep.
- Bakmaya gittiğimde, çocuğu derin uykuda buldum.
- Look, I'll show you.
- Bak, sana göstereceğim.
- Tom looked down at what was in his hand.
- Tom elindekine baktı.
- Look, the boys are walking barefoot in the water.
- Bakın, çocuklar suyun içinde çıplak ayakla yürüyor.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
- Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.
- Look, I owe you an apology.
- Bak, sana bir özür borçluyum.
- Look what happened to me.
- Bak bana ne oldu.
- I looked in the cupboard.
- Ben dolaba baktım.
- Have you looked in the bottom drawer?
- Alt çekmeceye baktın mı?
- Look, I'm sorry, but you guys are wrong.
- Bakın, üzgünüm ama yanılıyorsunuz.
- Look an ailanthus!
- Tuba ağacına bak!
- I don't know where I should look.
- Nereye bakmam gerektiğini bilmiyorum.
- I'll look up the number for you.
- Senin için numaraya bakacağım.
- Tom said he wasn't interested in Mary, but he seemed to always be looking towards the side of the room where she was.
- Tom, Mary ile ilgilenmediğini söyledi, ama her zaman odanın Mary'nin olduğu tarafına bakıyor gibiydi.
- Jim looked left and right before he crossed the road.
- Jim yolu geçmeden önce sola ve sağa baktı.
- Let's look under the bed.
- Yatağın altına bakalım.
- Look what happened to me.
- Bana ne olduğuna bak.
- Look what you made me do.
- Bana yaptırdığına bak.
- I can't remember the meaning of the word that I looked up yesterday.
- Dün sözlükte baktığım kelimenin anlamını hatırlamıyorum.
- Tom looked down the corridor.
- Tom koridora baktı.
- He sat in silence and was looking straight ahead of him.
- Sessizce oturuyor ve dosdoğru önüne bakıyordu.
- I looked it up on the Internet.
- İnternetten baktım.
- Look what I found in the woods.
- Ormanda bulduğum şeye bak.
- Look, it's the North Star.
- Bak, şu Kuzey Yıldızı.
- Tom didn't look back at Mary.
- Tom, Mary'ye dönüp bakmadı.
- Look, they say listening to Mozart makes tomatoes grow.
- Bak, Mozart dinlemek domatesleri büyütür derler.
- Why don't we take another look?
- Neden bir kez daha bakmıyoruz?
- Please look away.
- Lütfen başka tarafa bak.
- Look, it's my problem.
- Bak, bu benim sorunum.
- Tom is looking directly at Mary.
- Tom doğrudan Mary'ye bakıyor.
- As you start to look deeper, you will find it out yourself.
- Daha derine bakmaya başladığında, bunu kendin bulacaksın.
- Look what I found under the sofa.
- Bak kanepenin altında ne buldum?
- Now look what you've done.
- Şimdi ne yaptığına bir bak.
- I crossed the road after looking both ways.
- İki tarafa da baktıktan sonra yolun karşısına geçtim.
- Look, I'm trying to apologize.
- Bak, özür dilemeye çalışıyorum.
- I looked to my left.
- Soluma baktım.
- Look what I made for him.
- Bak ona ne yaptım.
- You didn't look.
- Bakmadın.
- Look, what we have to worry about is what we're going to do about Tom.
- Bak, endişelenmemiz gereken şey Tom hakkında ne yapacağımız.
- Tom is looking the other way.
- Tom başka yöne bakıyor.
- Look Tom, it's stopped raining.
- Bak Tom, yağmur kesildi!
- Look what you've done.
- Ne yaptığına bak.
- You may look.
- Bakabilirsiniz.
- Tom looked up at the ceiling.
- Tom tavana baktı.
- Tom is still looking.
- Tom hala bakıyor.
- Have you looked in a mirror recently?
- Yakınlarda aynaya baktın mı?
- Look, a squirrel!
- Bak, bir sincap!
- Look over there.
- Oraya bak.
- Mary looked up.
- Mary baktı.
- They both looked back at us.
- İkisi de bize dönüp baktı.
- Several women looked away.
- Birkaç kadın başka tarafa baktı.
- Look, a dancing dog!
- Bak, dans eden bir köpek!
- Would you like to go inside and look?
- İçeri gidip bakmak ister misiniz?
- I was trying not to look.
- Bakmamaya çalışıyordum.
- They all looked.
- Hepsi baktı.
- Tom looked to see if Mary was watching him.
- Tom Mary'nin kendisini izleyip izlemediğini görmek için baktı.
- Look up page 50 in the textbook.
- Ders kitabında sayfa 50'ye bak.
- He looked me right in the eye.
- O, tam benim gözüme baktı.
- Look, I've changed my mind.
- Bakın, fikrimi değiştirdim.
- Look, my house is not as dirty as yours.
- Bak, benim evim seninki kadar kirli değil.
- Tom doesn't know where to look.
- Tom nereye bakacağını bilmiyor.
- Tom looked down at the ocean.
- Tom okyanusa baktı.
- Look, we're wasting time.
- Bak, zaman kaybediyoruz.
- Tom looked down at his broken leg.
- Tom kırık bacağına baktı.
- Look what I bought.
- Bak ne aldım.
- Look who's there.
- Bak kim var orada.
- I'll look up the location of the town on my map.
- Haritamdan kasabanın yerine bakacağım.
- Let me have another look.
- Bir daha bakayım.
- Look, it's hopeless.
- Bak, umutsuz vaka.
- Look what I caught.
- Bak ne yakaladım.
- Tom looked the other way.
- Tom diğer yöne baktı.
- I tried not to look.
- Bakmamayı denedim.
- Look what I found in our basement.
- Bodrumumuzda bulduğuma bak.
- Where should we look first?
- Önce nereye bakmalıyız?
- Look what Tom found under the bed.
- Bak Tom yatağın altında ne buldu.
- We use a dictionary to look up the meaning of words.
- Kelimelerin anlamlarına bakmak için sözlük kullanırız.
- Did she look in her bag?
- O, çantasının içine baktı mı?
- I didn't look back.
- Arkama bakmadım.
- Tom thought no one was looking.
- Tom hiç kimsenin bakmadığını düşündü.
- Look, we must be careful.
- Bak, dikkatli olmalıyız.
- Did you look under the table?
- Masanın altına baktın mı?
- Look what they're doing.
- Bak ne yapıyorlar.
- A few people were looking.
- Birkaç kişi bakıyordu.
- She looked her child in the face.
- Çocuğunun yüzüne baktı.
- Tom looked up at me.
- Tom bana baktı.
- Look what I got.
- Bak bende ne var.
- Look, Tom, I'm sorry I bothered you.
- Bak, Tom, seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- Will you please look over my composition?
- Lütfen kompozisyonuma bakar mısınız?
- I looked and looked, but it wasn't there.
- Baktım, baktım ama yoktu.
- Humans have looked to the skies to find their way since ancient times.
- İnsanlar eski zamanlardan beri kendi yolunu bulmak için göklere baktı.
- Look where I am today.
- Bak bugün neredeyim.
- Hey look, it's Tom.
- Hey bak, bu Tom.
- Look, I'm sorry, but you guys are wrong.
- Bak, üzgünüm ama siz hatalısınız.
- Look what I found today.
- Bak bugün ne buldum.
- Look, I can't explain it.
- Bak, bunu açıklayamam.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
- Birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Look what I made for you.
- Bak senin için ne yaptım.
- Tom looked down at his dirty shoes.
- Tom kirli ayakkabılarına baktı.
- Come and look.
- Gel ve bak.
- Look up there in the sky!
- Gökyüzüne bak!
- He looked left and right.
- O sola ve sağa baktı.
- Don't look directly at her.
- Ona doğrudan bakmayın.
- Look what I found on the beach.
- Bakın sahilde ne buldum.
- Look, he's approaching.
- Bakın, o yaklaşıyor.
- Let's look ahead to the next century.
- Önümüzdeki yüzyıla bakalım.
- He is always looking to the future.
- Her zaman geleceğe bakıyor.
- I looked back to see if anyone was following me.
- Beni takip eden var mı diye arkama baktım.
- Look, Tom, I'm sorry I hurt you.
- Bak Tom, seni incittiğim için üzgünüm.
- Tom noticed Mary looking down at the ground.
- Tom, Mary'nin yere baktığını fark etti.
- Have you looked in a mirror recently?
- Son zamanlarda hiç aynaya baktın mı?
- Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
- Look to the left and right before crossing the street.
- Caddeyi geçmeden önce sola ve sağa bakınız.
- From the look of the sky, it may rain in the afternoon.
- Gökyüzüne bakılırsa, öğleden sonra yağmur yağabilir.
- He looked as if he hadn't eaten for days.
- O sanki günlerce yemek yememiş gibi baktı.
- Look, I want you to get me out of here.
- Bak, beni buradan çıkarmanı istiyorum.
- Look, a stoat!
- Bak, bir gelincik!
- You should never look directly at the Sun with the naked eye.
- Güneş'e asla çıplak gözle doğrudan bakmamalısınız.
- Tom nervously looks over to Mary.
- Tom endişeyle Mary'ye baktı.
- Look what I did.
- Yaptığıma bak.
- Look how happy Tom is.
- Bak Tom ne kadar mutlu.
- I don't want you looking over my shoulder.
- Omzumun üzerinden bakmanı istemiyorum.
- They're not looking.
- Onlar bakmıyorlar.
- I looked under the car.
- Arabanın altına baktım.
- Look what Tom found under the bed.
- Tom'un yatağın altında bulduğu şeye bak.
- Mary wanted me to look the other way while she was getting dressed.
- Mary giyinirken başka tarafa bakmamı istedi.
- We've been looking.
- Bakıyoruz.
- Let's look in the closet.
- Dolaba bakalım.
- Tom always looks in the rearview mirror before he backs up.
- Tom her zaman geri geri gitmeden önce dikiz aynasına bakar.
- People are starting to look.
- İnsanlar bakmaya başlıyor.
- She looked away.
- Başka tarafa baktı.
- We already looked over there.
- Biz zaten oraya baktık.
- Look what I found in the garden.
- Bahçede bulduğum şeye bak.
- Tom looked again.
- Tom tekrar baktı.
- When we looked down, we saw many buildings.
- Aşağı baktığımızda, birçok bina gördük.
- Look an agave!
- Sabır otuna bak!
- Look who's back.
- Bak kim arkada.
- Tom looked right at me.
- Tom bana doğru baktı.
Show More (557)
|