|
- Your scar looks bad, you better visit a doctor.
- Yaran kötü görünüyor, bir doktora gitsen iyi olur.
- You look fantastic in that suit.
- O takımın içinde harika görünüyorsun.
- The EU in fact looks weaker and more divided than ever.
- AB aslında her zamankinden daha zayıf ve bölünmüş görünmektedir.
- How will the policy eventually look?
- Politika nihayetinde nasıl görünecek?
- The proposal may look complicated but it is dead simple.
- Teklif karmaşık görünebilir ancak son derece basittir.
- The report on port State control also looks significantly better now.
- Liman Devleti kontrolüne ilişkin rapor da şimdi önemli ölçüde daha iyi görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Şu anda bu balıkçı toplulukları için durum kesinlikle çok kasvetli görünüyor.
- It looks as though we are going to succeed this year.
- Bu yıl başarılı olacakmışız gibi görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Bu balıkçı toplulukları için şu anda kesinlikle çok karamsar görünüyor.
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- So the 1 April deadline still looks rather ambitious.
- Dolayısıyla 1 Nisan son tarihi hala oldukça iddialı görünüyor.
- How will the policy eventually look?
- Nihayetinde politika nasıl görünecek?
- How, then, do matters look in reality?
- O halde, meseleler gerçekte nasıl görünüyor?
- Zimbabwe, Mauritania, Togo, it looks very much as if the democratisation process in Africa is in reverse.
- Zimbabve, Moritanya, Togo, Afrika'daki demokratikleşme süreci tersine dönmüş gibi görünüyor.
- Liability looked as though it would be a big problem but, fortunately, it was overcome.
- Sorumluluk büyük bir sorun olacakmış gibi görünüyordu ama neyse ki üstesinden gelindi.
- That aside, it looks as though we can certainly reach an agreement fairly soon.
- Bu bir yana, çok yakında bir anlaşmaya varabileceğimiz kesin gibi görünüyor.
- It looked very difficult at the beginning.
- Başlangıçta çok zor görünüyordu.
- This looks pretty boring, and the press have already gone home.
- Bu oldukça sıkıcı görünüyor ve basın çoktan evine gitti.
- Meeting the target of universal primary education looks extremely difficult.
- Evrensel ilköğretim hedefine ulaşmak son derece zor görünüyor.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünmektedir.
- How does the general budget situation look prior to the autumn budget procedure?
- Sonbahar bütçe prosedürü öncesinde genel bütçe durumu nasıl görünüyor?
- In the past we might have talked about pigs' ears, today it looks more like fishy goings-on.
- Geçmişte domuz kulakları hakkında konuşabilirdik, bugün ise daha çok balıklar hakkında konuşuyoruz gibi görünüyor.
- Unfortunately, matters do not look too good.
- Maalesef durum pek iç açıcı görünmüyor.
- If we do not accept that part, the future will look a great deal better.
- Eğer bu kısmı kabul etmezsek, gelecek çok daha iyi görünecektir.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Bununla birlikte, sanki her Üye Devlet bağımsız olarak tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyormuş gibi görünüyor.
- Transparency has won the day, even if the precautionary principle looks a little the worse for wear.
- İhtiyatlılık ilkesi biraz yıpranmış görünse de şeffaflık günü kazanmıştır.
- At the moment it looks more as if we are moving away from them.
- Şu anda sanki bunlardan uzaklaşıyormuşuz gibi görünüyor.
- The investigation will tell us whether, in Toulouse, its provisions were being implemented, but this looks unlikely.
- Soruşturma bize Toulouse'da hükümlerin uygulanıp uygulanmadığını gösterecektir, ancak bu pek olası görünmemektedir.
- So how do things look now?
- Peki şimdi durum nasıl görünüyor?
- The budget process looks a bit different this year than previously.
- Bütçe süreci bu yıl öncekilerden biraz daha farklı görünüyor.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünüyor.
- It is not looking so good in practice as it is on paper.
- Uygulamada kağıt üzerinde olduğu kadar iyi görünmüyor.
- For the time after that we shall have to give thought to how it is to look.
- Bundan sonra nasıl görüneceğini düşünmemiz gerekecek.
- In the past, it has looked a little too much like a self-service shop.
- Geçmişte biraz fazla self-servis mağazası gibi görünüyordu.
- Matters look quite different as soon as we turn to the indirect and the hierarchical systems.
- Dolaylı ve hiyerarşik sistemlere döndüğümüzde işler oldukça farklı görünüyor.
- It certainly looks very bleak at present for those fishing communities.
- Şu anda bu balıkçı toplulukları için durum kesinlikle çok karamsar görünüyor.
- It already looks close to impossible, even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- Things look very bad as we move into these consultations.
- Bu istişarelere doğru ilerlerken işler çok kötü görünüyor.
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile bu zaten imkansıza yakın görünüyor.
- It does look, however, as if each Member State is independently trying to re-invent the wheel.
- Ancak sanki her Üye Devlet kendi başına tekerleği yeniden icat etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
- There are a lot of pretty words on paper, but what does it look like in reality?
- Kağıt üzerinde pek çok güzel söz var, ama gerçekte nasıl görünüyor?
- The Commission proposal looks reassuring, but is not proof against deliberate sabotage.
- Komisyon teklifi güven verici görünmekle birlikte kasıtlı sabotajlara karşı bir kanıt değildir.
- Those paintings look a lot better if you go by fast.
- Önlerinden hızla geçerseniz bu tablolar çok daha iyi görünüyor.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça sevimli görünüyor.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu aracın bana ne kadar sevimli göründüğünü anlatamam.
- And I added a little mineral green, for looks.
- Ve daha güzel görünsün diye biraz mineral yeşili ekledim.
- A hovercraft would have looked similar after all we had drunk.
- İçtiğimiz onca şeyden sonra bir hovercraft da benzer görünebilirdi.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu aracın bana ne kadar güzel göründüğünü size anlatamam.
- They looked nice and cool for summer.
- Yaz için şık ve havalı görünüyor.
- Remember to keep that USB flash drive safe so future generations can see what the world looks like.
- USB flash sürücüyü güvende tutmayı unutmayın; böylece gelecek nesiller dünyanın nasıl göründüğünü görebilirler.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu iş uzadıkça, karar da bir o kadar kötü görünüyor.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Ama kazadan beri pek iyi görünmüyorsunuz.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu ne kadar uzun sürerse karar da o kadar kötü görünür.
- How nice they look settled in the snow.
- Karda yerleşmiş halde ne kadar güzel görünüyorlar.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Fakat, kazadan beridir pek iyi görünmüyordun.
- Haskell is powerful enough to make impure code look imperative.
- Haskell, saf olmayan kodun mecburi görünmesini sağlayacak kadar güçlüdür.
- I can't get over how well you look.
- Ne kadar iyi göründüğünü unutamıyorum.
- How nice they look settled in the snow.
- Kar altında ne şirin görünüyorlar.
- Little girls with big guns only look good in movies, kid.
- Büyük silahlar tutan küçük kızlar sadece filmlerde güzel görünür, oğlum.
- Those buttons, that keyboard looks so cold to me.
- O tuşlar, o klavye bana çok soğuk görünüyor.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu araçların bana ne kadar sevimli göründüğünü anlatamam.
- I mean, I think everybody looks like royalty tonight.
- Demek istediğim, bu akşam herkes çok asil görünüyor.
- Little girls with big guns only look good in movies, kid.
- Büyük silahlar taşıyan küçük kızlar sadece filmlerde güzel görünür, evlat.
- But you haven't looked so well since your accident.
- Ama kazadan beri pek iyi görünmüyordun.
- How nice they look settled in the snow.
- Karda ne kadar şirin görünüyorlar.
- The longer this goes on, the worse that decision looks.
- Bu durum uzadıkça karar da bir o kadar kötü görünüyor.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla burası oldukça sevimli görünüyor.
- Well, that island looks nice, not too far.
- Şu ada güzel görünüyor, çok da uzak değil.
- With a little work, it looks fairly nice.
- Biraz çalışmayla oldukça hoş görünüyor.
- They looked nice and cool for summer.
- Yaz için güzel ve havalı görünüyorlardı.
- This visual effect makes the watch look bigger.
- Bu görsel efekt saatin daha büyük görünmesini sağlar.
- One star looks much the same as another.
- Bir yıldız aynen öteki gibi görünüyor.
- I was once asked what my perfect human would look like.
- Bir defasında bana göre mükemmel insan nasıl görünür sorusu gelmişti.
- Those paintings look a lot better if you go by fast.
- Hızlı hızlı geçerseniz bu resimler çok daha iyi görünür.
- Well, that island looks nice, not too far.
- Şu ada güzel görünüyor, fazla uzak değil.
- Tom looks healthy.
- Tom sağlıklı görünüyor.
- They look lovely.
- Çok güzel görünüyorlar.
- Tom looks concerned.
- Tom endişeli görünüyor.
- Tom still looks surprised.
- Tom hala şaşkın görünüyor.
- You look tense.
- Gergin görünüyorsun.
- Diana looked shocked.
- Diana şaşırmış görünüyordu.
- You look a bit confused.
- Biraz kafan karışık görünüyorsun.
- Don't look so upset.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Steve looks quite happy.
- Steve oldukça mutlu görünüyor.
- You look really nice tonight.
- Bu gece çok hoş görünüyorsun.
- He looked very young.
- O çok genç görünüyordu.
- Tom looked a little confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- Tom said that it looked like I was worried.
- Tom endişeli göründüğümü söyledi.
- Tom looks somewhat annoyed.
- Tom biraz kızgın görünüyor.
- I'm tougher than I look.
- Göründüğümden daha güçlüyüm.
- Doesn't that look fun?
- Eğlenceli görünmüyor mu?
- Since you look tired, you had better take a rest.
- Yorgun göründüğün için biraz dinlensen iyi olur.
- It looks so good.
- Çok güzel görünüyor.
- Tom said I looked very sick.
- Tom çok hasta göründüğümü söyledi.
- Tom looks very upset.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- He grew a beard to look more mature.
- Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- Tom looked a little surprised.
- Tom biraz şaşırmış görünüyordu.
- She looks half her age.
- O, yarı yaşında görünüyor.
- It looks fun.
- Eğlenceli görünüyor.
- Tom looks as happy as any person could ever be.
- Tom bir insanın olabileceği en üst düzeyde mutlu görünüyor.
- Tom looks thrilled.
- Tom heyecanlanmış görünüyor.
- Tom still looked puzzled.
- Tom hala şaşkın görünüyordu.
- Ania looks very cute to me.
- Ania bana çok sevimli görünüyor.
- Does the meat look under-cooked?
- Et az pişmiş mi görünüyor?
- I didn't want to look stupid.
- Aptal gibi görünmek istemedim.
- You look excited.
- Heyecanlı görünüyorsun.
- You look a mess.
- Sen berbat görünüyorsun.
- You look as beautiful as ever.
- Her zamanki kadar güzel görünüyorsun.
- The hole looked huge.
- Delik kocaman görünüyordu.
- You look suspicious.
- Sen şüpheli görünüyorsun.
- Tom doesn't look evil.
- Tom kötü görünmüyor.
- Tom looked a bit shaken.
- Tom biraz sarsılmış görünüyordu.
- It looks like Tom is desperate.
- Tom çaresiz görünüyor.
- They look very tired.
- Çok yorgun görünüyorlar.
- Layla looks pretty today.
- Leyla bugün çok güzel görünüyor.
- Tom looked annoyed.
- Tom sinirli görünüyordu.
- That dress looks really nice on you.
- O elbise sende gerçekten hoş görünüyor.
- Tom looked uncomfortable.
- Tom rahatsız görünüyordu.
- Tom and Mary both look extremely happy.
- Tom ve Mary'nin ikisi de son derece mutlu görünüyor.
- Did you notice how tired Tom looked today?
- Tom'un bugün ne kadar yorgun göründüğünü fark ettin mi?
- Tom looked really happy when Mary entered the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom gerçekten mutlu görünüyordu.
- It looks amazing.
- İnanılmaz görünüyor.
- Tom looks about a hundred years old.
- Tom yüz yaşında gibi görünüyor.
- You look very worried.
- Çok endişeli görünüyorsun.
- Tom said he thought Mary looked discouraged.
- Tom Mary'nin cesareti kırılmış göründüğünü düşündüğünü söyledi.
- Tom looks so happy.
- Tom çok mutlu görünüyor.
- Mary wanted to have the best looking Halloween costume at the party.
- Mary partide en iyi görünen Halloween kostümüne sahip olmak istedi.
- You look you've just returned from a safari in the savannah.
- Savanadaki bir safariden yeni dönmüş gibi görünüyorsun.
- She looks familiar.
- Tanıdık görünüyor.
- It looks hideous.
- O iğrenç görünüyor.
- I think Tom looks incredible.
- Sanırım Tom inanılmaz görünüyor.
- You look skinny.
- Sıska görünüyorsun.
- Tom said that Mary looked very disappointed.
- Tom, Mary'nin çok hayal kırıklığına uğramış gibi göründüğünü söyledi.
- The stars look very beautiful tonight.
- Yıldızlar bu gece çok güzel görünüyor.
- Both Tom and Mary look disappointed.
- Hem Tom hem Mary hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- Tom tried not to look scared.
- Tom korkmuş görünmemeye çalıştı.
- Tom said I looked startled.
- Tom korkmuş göründüğümü söyledi.
- Tom doesn't look angry.
- Tom öfkeli görünmüyor.
- Tom looked disappointed when Mary told him that she wouldn't go to the dance with him.
- Mary onunla dansa gitmeyeceğini söylediğinde Tom hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom looks lonely.
- Tom yalnız görünüyor.
- Tom didn't look very busy.
- Tom çok meşgul görünmüyordu.
- Tom didn't want to look stupid.
- Tom aptal görünmek istemiyordu.
- Tom said that Mary didn't look bored.
- Tom, Mary'nin sıkılmış görünmediğini söyledi.
- Tom is older than he looks.
- Tom göründüğünden daha büyüktür.
- Everything looked nice.
- Her şey güzel görünüyordu.
- Tom looks impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
- Don't look so sad.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Tom doesn't look so well.
- Tom pek iyi görünmüyor.
- Your mustache looks nice.
- Bıyığın güzel görünüyor.
- She is different from how she looks.
- Göründüğünden daha farklı.
- Tom looks pretty bad.
- Tom oldukça kötü görünüyor.
- Why does Tom look so grumpy today?
- Tom bugün neden bu kadar huysuz görünüyor?
- You don't look impressed.
- Etkilenmiş görünmüyorsun.
- It looked almost impossible for him to finish his book.
- Onun kitabını bitirmesi neredeyse imkansız görünüyordu.
- It looked so delicious.
- O çok lezzetli görünüyordu.
- She looks so fake.
- Çok sahte görünüyor.
- Do I look nice?
- Güzel görünüyor muyum?
- She's a lot smarter than she looks.
- O göründüğünden çok daha akıllıdır.
- Tom is stronger than he looks.
- Tom göründüğünden daha güçlü.
- He looks bored.
- Sıkılmış görünüyor.
- Did Tom look like he knew what he was doing?
- Tom ne yaptığını biliyormuş gibi mi görünüyordu?
- Tom looks smug.
- Tom kendini beğenmiş görünüyor.
- Layla looks very pretty today.
- Leyla bugün çok güzel görünüyor.
- Tom didn't look as excited as Mary.
- Tom, Mary kadar heyecanlı görünmüyordu.
- Tom looks a lot like his father did at the same age.
- Tom babasının aynı yaştayken göründüğü gibi görünüyor.
- Do I look fat in these jeans?
- Bu pantolonla kilolu görünüyor muyum?
- Tom said I looked pretty.
- Tom güzel göründüğümü söyledi.
- The children look afraid.
- Çocuklar korkmuş görünüyor.
- Tom said I looked miserable.
- Tom perişan göründüğümü söyledi.
- He looks thinner every day.
- Her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- They say it looks too modern.
- Onlar bunun çok modern göründüğünü söylüyor.
- Tom didn't look tired.
- Tom yorgun görünmüyordu.
- When she falls in love, she looks depressed.
- Aşık olduğunda, depresif görünüyor.
- Tom looks uninterested.
- Tom ilgisiz görünüyor.
- His grandmother looks healthy.
- Büyükannesi sağlıklı görünüyor.
- What does this look like to you?
- Bu sana nasıl görünüyor?
- He doesn't look tired.
- Yorgun görünmüyor.
- You look really happy.
- Gerçekten mutlu görünüyorsun.
- He looked very tired when I saw him yesterday.
- Dün onu gördüğümde çok yorgun görünüyordu.
- Tom said I looked horrible.
- Tom korkunç göründüğümü söyledi.
- He looks as happy as if he had won a trip to Hawaii.
- Hawaii'ye seyahat kazanmış gibi mutlu görünüyordu.
- The bronze statue looks quite nice from a distance.
- Bronz heykel uzaktan oldukça güzel görünüyor.
- Tom looks quite a bit older than Mary.
- Tom, Mary'den biraz daha yaşlı görünüyor.
- She really looks pretty.
- O, gerçekten güzel görünüyor.
- Oh God, I look so fat in this.
- Tanrım, bunun içinde çok şişman görünüyorum.
- When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old.
- Arkadaşlarınız ne kadar genç göründüğünüz konusunda sizi pohpohlamaya başladığında, bu yaşlandığınızın kesin bir işaretidir.
- It looks like you're angry.
- Kızgın görünüyorsun.
- Tom looked a bit startled.
- Tom biraz korkmuş gibi görünüyordu.
- You look beat.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom doesn't look too busy.
- Tom çok meşgul görünmüyor.
- Those two guitars look very similar.
- Şu iki gitar çok benzer görünüyor.
- He looks very tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- He looked the toughest of all the challengers.
- Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
- You don't look very busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- Tom looked frightened.
- Tom korkmuş görünüyordu.
- She looks very happy.
- Çok mutlu görünüyor.
- She looked more beautiful than ever.
- Her zamankinden daha güzel görünüyordu.
- You look winded.
- Soluğu kesilmiş görünüyorsun.
- He is much older than he looks.
- Göründüğünden çok daha yaşlı.
- Do I look insane?
- Deli gibi mi görünüyorum?
- You look just fine.
- Gayet iyi görünüyorsun.
- You don't look angry.
- Sen kızgın görünmüyorsun.
- Tom might not be as happy as he looks.
- Tom göründüğü kadar mutlu olmayabilir.
- Tom looks irritated.
- Tom sinirli görünüyor.
- Tom said Mary looked exhausted.
- Tom, Mary'nin bitkin göründüğünü söyledi.
- No matter what Tom wears, he always looks great.
- Tom ne giyerse giysin, her zaman muhteşem görünür.
- John's mother looks so young that she is often mistaken for his elder sister.
- John'un annesi o kadar genç görünüyor ki, sık sık ablası sanılıyor.
- This can't be what it looks like.
- Göründüğü gibi olamaz.
- You still look upset.
- Hâlâ üzgün görünüyorsun.
- Tom looked hot and tired as he crossed the finish line.
- Tom bitiş çizgisini geçerken sıcak ve yorgun görünüyordu.
- Why does Tom look so grumpy today?
- Tom bugün niçin öyle huysuz görünüyor?
- Tom looked drowsy.
- Tom uykulu görünüyordu.
- Tom looks as though he wants to cry.
- Tom sanki ağlamak istiyor gibi görünüyor.
- Winter does not look real without snow.
- Kış kar olmadan gerçek görünmez.
- He looked surprised at the news.
- Haber karşısında şaşırmış görünüyordu.
- Tom looks skeptical.
- Tom şüpheci görünüyor.
- Tom looks extremely nervous.
- Tom çok gergin görünüyor.
- It doesn't look like fun to me.
- Bu benim için eğlenceli görünmüyor.
- Tom doesn't look old.
- Tom yaşlı görünmüyor.
- Tom looked wise.
- Tom akıllı görünüyordu.
- He doesn't look willing to come to the concert.
- Konsere gelmeye istekli görünmüyor.
- You look kind of upset.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- Tom looks a little unconvinced.
- Tom biraz ikna olmamış görünüyor.
- Tom doesn't look very happy today.
- Tom bugün pek mutlu görünmüyor.
- That looks good enough to eat.
- Bu yemek için yeterince iyi görünüyor.
- You don't look so tough.
- O kadar sert görünmüyorsun.
- Delicious looking food doesn't necessarily taste good.
- Lezzetli görünen yemeklerin tadı güzel olmayabilir.
- All of you look healthy.
- Hepiniz sağlıklı görünüyorsunuz.
- You look thinner than you did before.
- Eskisinden daha zayıf görünüyorsun.
- Do I look drunk?
- Sarhoş gibi mi görünüyorum?
- Tom looks vulnerable.
- Tom savunmasız görünüyor.
- Her hair didn't look dyed.
- Onun saçı boyalı görünmüyor.
- The leaves look fresh in the rain.
- Yapraklar yağmurda taze görünüyor.
- That looks dangerous.
- O tehlikeli görünüyor.
- It certainly looks terrific.
- Kesinlikle harika görünüyor.
- Do I look like I have time?
- Zamanım varmış gibi mi görünüyorum?
- She looked ghostly.
- O, hayalet gibi görünüyordu.
- It may look ridiculous.
- Saçma görünebilir.
- The shops look merry with their bright toys and their green branches.
- Dükkanlar parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.
- Tom looks insulted.
- Tom aşağılanmış görünüyor.
- At first the job looked good to him, but later it became tiresome.
- İş ona baştan güzel göründü ama sonra yorucu geldi.
- I thought you looked familiar.
- Tanıdık göründüğünü düşünmüştüm.
- You don't look so busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- Does this dress look OK on me?
- Bu elbise üzerimde iyi görünüyor mu?
- Tom doesn't look so busy.
- Tom pek meşgul görünmüyor.
- You looked lonely.
- Yalnız görünüyordun.
- Tom looks as though he might start crying.
- Tom ağlamaya başlayabilir gibi görünüyor.
- I like to look nice.
- Güzel görünmek istiyorum.
- They look lovely.
- Onlar sevimli görünüyorlar.
- They both look so sad.
- Onların her ikisi de çok üzgün görünüyorlar.
- They don't look so busy, do they?
- O kadar da meşgul görünmüyorlar, değil mi?
- Tom and Mary looked embarrassed when John caught them kissing.
- Tom ve Mary, John onları öpüşürken yakaladığında utanmış görünüyorlardı.
- Tom said Mary looked like she was happy.
- Tom, Mary'nin mutlu göründüğünü söyledi.
- I'm older than I look.
- Göründüğümden daha yaşlıyım.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
- Sigara dumanı sağlıksız olabilir, ama kesinlikle güzel görünüyor.
- That looked like fun.
- O eğlenceli görünüyordu.
- It looked cheap.
- O, ucuz görünüyordu.
- You look a little tired.
- Biraz yorgun görünüyorsun.
- You look discouraged.
- Cesaretin kırılmış gibi görünüyorsun.
- Tom said Mary looked really tired.
- Tom Mary'nin gerçekten yorgun göründüğünü söyledi.
- You look like a million bucks.
- Harika görünüyorsun.
- Tom is looking to buy a boat.
- Tom bir tekne satın alacak gibi görünüyor.
- You look a little young to be a teacher.
- Sen öğretmen olmak için biraz genç görünüyorsun.
- Tom was teased because he looked different from the other children.
- Diğer çocuklardan farklı göründüğü için Tom'la alay edildi.
- I think you'd look distinguished with a beard.
- Bence sakalınla seçkin görünürdün.
- Tom still looks depressed.
- Tom hala depresif görünüyor.
- He looks bored.
- O sıkılmış görünüyor.
- It's riskier than it looks.
- Göründüğünden daha riskli.
- How do you always manage to look so gorgeous?
- Her zaman bu kadar muhteşem görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- You look confident.
- Kendinden emin görünüyorsun.
- Tom still looks angry.
- Tom hâlâ kızgın görünüyor.
- He doesn't look very healthy.
- Pek sağlıklı görünmüyor.
- She looked furious.
- O kızgın görünüyordu.
- If you do that, you're going to look pretty stupid.
- Eğer bunu yaparsan, çok aptal görüneceksin.
- Tom said I looked impatient.
- Tom sabırsız göründüğümü söyledi.
- Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü konusunda endişelidir.
- Why are you looking so sad?
- Niçin öyle üzgün görünüyorsun?
- It sure looks cool.
- Bu kesinlikle havalı görünüyor.
- Sami looked shocked.
- Sami şok olmuş görünüyordu.
- Tom is looking pretty good.
- Tom oldukça iyi görünüyor.
- She looks as young as ever.
- O, her zamanki gibi genç görünüyor.
- Their school looks very bad.
- Okulları çok kötü görünüyor.
- Tom looks very troubled.
- Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Do I really look so sad?
- Gerçekten bu kadar üzgün mü görünüyorum?
- Tom looked a bit confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- You look very pretty, as usual.
- Her zaman olduğu gibi çok güzel görünüyorsun.
- Tom looks a little annoyed.
- Tom biraz sinirli görünüyor.
- He looks kind of pale.
- Biraz solgun görünüyor.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
- That looks really bad.
- Bu gerçekten kötü görünüyor.
- This tree looks dead.
- Bu ağaç ölü görünüyor.
- Tom looks tense.
- Tom gergin görünüyor.
- Is that as heavy as it looks?
- Bu göründüğü kadar ağır mı?
- Tom looks astonished.
- Tom çok şaşırmış görünüyor.
- You make doing that look easy.
- Sen yaparken kolay görünüyor.
- You look silly.
- Aptal gibi görünüyorsun.
- Tom looks bewildered.
- Tom şaşkın görünüyor.
- Tom doesn't look so busy, does he?
- Tom o kadar meşgul görünmüyor, değil mi?
- Your hair looks dirty.
- Saçın kirli görünüyor.
- You look very nice.
- Çok güzel görünüyorsun.
- They look pretty.
- Güzel görünüyorlar.
- It looks really good.
- O gerçekten iyi görünüyor.
- You look fine, Tom.
- İyi görünüyorsun, Tom.
- When I bumped into Tom yesterday, he looked pretty worn out.
- Dün Tom'a rastladığımda oldukça bitkin görünüyordu.
- Do I look that desperate?
- O kadar çaresiz görünüyor muyum?
- He looked unfriendly at first.
- İlk başta düşmanca görünüyordu.
- Tom didn't look too pleased.
- Tom pek memnun görünmüyordu.
- Tom looks reluctant.
- Tom isteksiz görünüyor.
- She's been looking a little green lately.
- Son zamanlarda biraz yeşil görünüyor.
- The picture looks nicer from a distance.
- Resim uzaktan daha güzel görünüyor.
- You don't look too busy.
- Çok meşgul görünmüyorsun.
- You still look depressed.
- Hâlâ bunalımlı görünüyorsun.
- You look very pleased.
- Çok memnun görünüyorsun.
- Tom doesn't look convinced.
- Tom ikna olmuş görünmüyor.
- You look sharp.
- Zeki görünüyorsun.
- Tom looked very busy.
- Tom oldukça meşgul görünüyordu.
- Tom looks frustrated.
- Tom sinirli görünüyor.
- I thought Tom looked sleepy.
- Tom'un uykulu göründüğünü düşündüm.
- Tom looks indignant.
- Tom öfkeli görünüyor.
- Tom still looks confused.
- Tom hala şaşkın görünüyor.
- You look just like Tom looked thirty years ago.
- Tam Tom'un otuz yıl önce göründüğü gibi görünüyorsun.
- They looked relieved.
- Rahatlamış görünüyorlardı.
- They both look very uncomfortable.
- İkisi de çok rahatsız görünüyor.
- He looked refreshed after a good night's sleep.
- İyi bir gece uykusundan sonra yenilenmiş görünüyordu.
- My father is not as old as he looks.
- Babam göründüğü kadar yaşlı değil.
- That doesn't look too hard.
- Çok zor görünmüyor.
- She looks very young.
- Çok genç görünüyor.
- You look very nervous.
- Çok gergin görünüyorsun.
- You don't look tired to me.
- Bana yorgun görünmüyorsun.
- Magdalena looks very cute to me.
- Magdalena bana çok sevimli görünüyor.
- Does it look bad?
- Kötü mü görünüyor?
- You look pretty relaxed.
- Oldukça rahat görünüyorsun.
- It never occurred to me to take a picture of how the garden looked before we started pulling weeds.
- Yabani otları çekmeye başlamadan önce bahçenin nasıl göründüğüne dair bir resim çekmek hiç aklıma gelmedi.
- I can make it look real.
- Gerçekçi görünmesini sağlayabilirim.
- Tom looks pretty busy.
- Tom oldukça meşgul görünüyor.
- The cake that Tom baked looked really delicious.
- Tom'un pişirdiği kek gerçekten lezzetli görünüyordu.
- Tom looks different.
- Tom farklı görünüyor.
- Tom looks contrite.
- Tom pişman görünüyor.
- Tom and Mary both look extremely happy.
- Tom da Mary de son derece mutlu görünüyorlar.
- It certainly looks terrific.
- Kesinlikle müthiş görünüyor.
- The food looks tasty.
- Yemek lezzetli görünüyor.
- He grew his beard and hair in order to look old.
- O, yaşlı görünmek için sakalını ve saçını uzattı.
- It looked like Tom was worried.
- Tom endişeli görünüyordu.
- Tom said I looked discouraged.
- Tom cesaretimin kırılmış göründüğünü söyledi.
- He looked pretty tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- Tom looks uncertain.
- Tom belirsiz görünüyor.
- You look like you're tired.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom said I looked furious.
- Tom öfkeli göründüğümü söyledi.
- Tom doesn't look that strong.
- Tom o kadar güçlü görünmüyor.
- Tom looks really good.
- Tom gerçekten iyi görünüyor.
- Do I still look the same?
- Hala aynı mı görünüyorum?
- She looks very good.
- Çok iyi görünüyor.
- The boys look very disappointed.
- Çocuklar çok hayal kırıklığına uğramış görünüyorlar.
- I thought Tom looked OK.
- Tom'un iyi göründüğünü düşündüm.
- She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
- Tom is looking a little agitated.
- Tom biraz tedirgin görünüyor.
- You don't look very strong.
- Çok güçlü görünmüyorsun.
- Tom doesn't look all that happy.
- Tom o kadar da mutlu görünmüyor.
- It looks like you're tired.
- Yorgun görünüyorsun.
- Why does he look so black?
- Neden bu kadar siyah görünüyor?
- Tom said I looked skeptical.
- Tom şüpheci göründüğümü söyledi.
- Tom looked pretty sick when I last saw him.
- Tom onu son gördüğümde oldukça hasta görünüyordu.
- Tom looks really goofy today.
- Tom bugün gerçekten aptal görünüyor.
- Why does Tom always look so tired?
- Tom her zaman neden bu kadar yorgun görünüyor?
- Tom looks a bit nervous.
- Tom biraz gergin görünüyor.
- I saw Tom a few minutes ago and he looked tired.
- Tom'u birkaç dakika önce gördüm ve yorgun görünüyordu.
- You don't look pleased.
- Memnun görünmüyorsun.
- This can't be what it looks like.
- Bu göründüğü gibi olamaz.
- You didn't look surprised.
- Şaşırmış görünmüyordun.
- When we're children, everything around us looks so big.
- Biz çocukken etrafımızdaki her şey çok büyük görünür.
- The guests looked uncomfortable.
- Misafirler rahatsız görünüyordu.
- You look so good that I could kiss you right now.
- O kadar iyi görünüyorsun ki şu an seni öpebilirim.
- I don't think Tom is as stupid as he looks.
- Tom'un göründüğü kadar aptal olduğunu sanmıyorum.
- Grandmother looked very well.
- Büyükannem çok iyi görünüyordu.
- Tom looks awake.
- Tom uyanık görünüyor.
- Tom looked scared.
- Tom korkmuş görünüyordu.
- Do you know the reason why the sky looks blue?
- Gökyüzünün mavi görünmesinin nedenini biliyor musun?
- Don't you want to know what Tom looks like?
- Tom'un nasıl göründüğünü bilmek istemiyor musun?
- Tom looks absolutely terrified.
- Tom kesinlikle dehşete düşmüş görünüyor.
- Tom looked mystified.
- Tom şaşkın görünüyordu.
- Tom said I looked disgusted.
- Tom iğrenmiş göründüğümü söyledi.
- Tom didn't look too happy.
- Tom çok mutlu görünmüyordu.
- Tom looks dismayed.
- Tom dehşete düşmüş görünüyor.
- Tom said he thought Mary looked discouraged.
- Tom, Mary'nin cesaretinin kırılmış göründüğünü düşündüğünü söyledi.
- I didn't want to look stupid, so, I pretended like I knew what was going on.
- Aptal gibi görünmek istemedim, bu yüzden neler olup bittiğini biliyormuş gibi davrandım.
- Why do you look so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?
- Tom looked very tired when he got home.
- Tom eve döndüğünde çok yorgun görünüyordu.
- Everyone except Tom looked tired.
- Tom hariç herkes yorgun görünüyordu.
- Tom said I looked very sleepy.
- Tom çok uykulu göründüğümü söyledi.
- You look smart in the shirt.
- Gömleğin içinde çok şık görünüyorsun.
- Tom looks ashamed.
- Tom utanmış görünüyor.
- Do I look like an idiot?
- Aptal gibi mi görünüyorum?
- Tom looks like he's hot.
- Tom ateşli görünüyor.
- It looks really yucky.
- O gerçekten iğrenç görünüyor.
- It looks so festive.
- Çok şenlikli görünüyor.
- You don't look too happy.
- Çok mutlu görünmüyorsun.
- Tom doesn't look all that busy.
- Tom o kadar da meşgul görünmüyor.
- You look exactly the same.
- Tamamen aynı görünüyorsunuz.
- Tom looks pretty normal to me.
- Tom bana gayet normal görünüyor.
- Tom looked sad.
- Tom hüzünlü görünüyordu.
- Tom looked a little bewildered.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- The guy looks slightly confused.
- Adam biraz şaşırmış görünüyor.
- It looked so delicious.
- Çok lezzetli görünüyordu.
- Tom looks very happy today.
- Tom bugün çok mutlu görünüyor.
- I look so fat in this dress.
- Bu elbisenin içinde çok şişman görünüyorum.
- Tom doesn't look deterred.
- Tom caymış görünmüyor.
- You look filthy.
- Pis görünüyorsun.
- Try not to look so nervous.
- Fazla gergin görünmemeye çalış.
- Tom looks uneasy.
- Tom tedirgin görünüyor.
- It's a lot harder than it looks.
- Göründüğünden çok daha zor.
- Tom looks about a hundred years old.
- Tom yüz yaşında görünüyor.
- They don't look so happy, do they?
- Pek mutlu görünmüyorlar, değil mi?
- Tom looks depressed.
- Tom depresif görünüyor.
- He looked really cute.
- O gerçekten sevimli görünüyordu.
- It looks OK to me.
- Bu bana iyi görünüyor.
- Mary always looks nice.
- Mary her zaman güzel görünüyor.
- You shouldn't judge others on how they look.
- Başkalarını nasıl göründüklerine göre yargılamamalısın.
- Tom always looks sleepy.
- Tom hep uykulu görünüyor.
- You do look a little pale.
- Biraz solgun görünüyorsun.
- The apples look good.
- Elmalar güzel görünüyor.
- It looks like Tom is healthy.
- Tom sağlıklı görünüyor.
- It looks rainy.
- Yağışlı görünüyor.
- Tom is looking at me funny.
- Tom bana komik görünüyor.
- He looks tired.
- Yorgun görünüyor.
- You don't look very well, are you sick?
- Çok iyi görünmüyorsun, hasta mısın?
- Tom looked pretty freaked.
- Tom oldukça korkmuş görünüyordu.
- This book looks interesting.
- Bu kitap ilginç görünüyor.
- This looks longer than that, but it is an optical illusion.
- Bu ondan daha uzun görünür ama bu bir optik illüzyon.
- She looked upset as she read the letter.
- Mektubu okurken, o üzgün görünüyordu.
- Tom said that Mary looked sleepy.
- Tom, Mary'nin uykulu göründüğünü söyledi.
- Your boyfriend looks cute.
- Erkek arkadaşın çok tatlı görünüyor.
- The old lady sitting next to you on the bus looked very tired.
- Otobüste yanınızda oturan yaşlı kadın çok yorgun görünüyordu.
- You look hurt.
- İncinmiş gibi görünüyorsun.
- Her hat looked very funny.
- Onun şapkası çok komik görünüyordu.
- Tom looks very serious.
- Tom çok ciddi görünüyor.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev eski püskü görünmeye başlamıştı ama içi her zamanki gibi güzeldi.
- You look very delighted.
- Çok memnun görünüyorsun.
- Tom looks preoccupied.
- Tom meşgul görünüyor.
- Tom and Mary look healthy.
- Tom ve Mary sağlıklı görünüyor.
- They look so cute together.
- Birlikte çok tatlı görünüyorlar.
- He looks just like an angel.
- Tıpkı bir melek gibi görünüyor.
- Tom looked embarrassed.
- Tom utanmış görünüyordu.
- He looks tired this evening.
- Bu akşam yorgun görünüyor.
- Tom looked real scared.
- Tom gerçekten korkmuş görünüyordu.
- You look impatient.
- Sabırsızlanmış görünüyorsun.
- Tom looks very pale.
- Tom çok solgun görünüyor.
- You look really great.
- Gerçekten harika görünüyorsun.
- Tom looks a little distracted.
- Tom biraz şaşırmış görünüyor.
- You never look angry, even though I know that sometimes you are.
- Bazen senin öyle olduğunu bilsem bile asla kızgın görünmüyorsun.
- Tom said I looked drunk.
- Tom sarhoş göründüğümü söyledi.
- Tom looked really confused.
- Tom'un kafası gerçekten karışmış görünüyordu.
- Mr Davis looks very tired.
- Bay Davis çok yorgun görünüyor.
- She looks just like an angel.
- O tıpkı bir melek gibi görünüyor.
- It looks OK to me.
- Bana iyi görünüyor.
- Tom looked a little alarmed.
- Tom biraz paniğe kapılmış görünüyordu.
- How do you always manage to look so perfect?
- Her zaman bu kadar mükemmel görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- You look puzzled.
- Şaşırmış görünüyorsun.
- It looks really bad.
- Gerçekten kötü görünüyor.
- Tom looked petrified.
- Tom donakalmış görünüyordu.
- He looks just like an angel.
- O tam bir melek gibi görünüyor.
- Tom is a lot smarter than he looks.
- Tom göründüğünden çok daha zeki.
- Tom said that Mary looked skeptical.
- Tom, Mary'nin şüpheci göründüğünü söyledi.
- Tom doesn't look very healthy.
- Tom pek sağlıklı görünmüyor.
- Tom said I look terrified.
- Tom çok korkmuş göründüğümü söyledi.
- It looks a lot worse than it is.
- Olduğundan çok daha kötü görünüyor.
- Did I tell you how beautiful you looked tonight?
- Bu gece ne kadar güzel göründüğünü söylemiş miydim?
- You looked very happy.
- Çok mutlu görünüyordun.
- Tom looks winded.
- Tom bitkin görünüyor.
- Those apples look lovely.
- Bu elmalar çok güzel görünüyor.
- They say that girls spend more time worrying about how they look than boys do.
- Kızların nasıl göründükleri konusunda erkeklerden daha fazla endişelendikleri söylenir.
- It looks like it's brand new.
- Yepyeni görünüyor.
- They look tired.
- Yorgun görünüyorlar.
- Tom didn't look very happy to see you.
- Tom seni gördüğüne pek sevinmiş görünmüyordu.
- Small hills look flat from an airplane.
- Küçük tepeler uçaktan düz görünüyor.
- I must look a sight.
- Çok güzel görünmeliyim.
- He looks nice.
- Güzel görünüyor.
- They all look the same to me.
- Bana hepsi aynı görünüyor.
- Tom didn't look broke to me.
- Tom bana parasız görünmüyordu.
- I tried not to look disappointed.
- Hayal kırıklığına uğramış gibi görünmemeye çalıştım.
- You look healthy.
- Sağlıklı görünüyorsun.
- Tom said I looked very upset.
- Tom çok üzgün göründüğümü söyledi.
- Tom certainly looks intelligent.
- Tom kesinlikle zeki görünüyor.
- Tom said I looked concerned.
- Tom endişeli göründüğümü söyledi.
- You looked very busy.
- Çok meşgul görünüyordun.
- He looks as happy as if he had won a trip to Hawaii.
- O, Havayi'ye bir seyahat kazanmış kadar mutlu görünüyor.
- You still look unhappy.
- Hâlâ mutsuz görünüyorsun.
- The sea looks calm and smooth.
- Deniz sakin ve düz görünüyor.
- It doesn't look the same.
- Eskisi gibi görünmüyor.
- Tom looks pretty relaxed.
- Tom oldukça rahat görünüyor.
- Everything looks exactly the same.
- Her şey tamamen aynı görünüyor.
- It looks as though Tom is waiting for somebody.
- Tom birini bekliyor gibi görünüyor.
- Does that look like blood to you?
- Bu sana kan gibi mi görünüyor?
- Everyone looked puzzled.
- Herkes şaşırmış görünüyordu.
- The grass looks nice.
- Çim güzel görünüyor.
- Tom told me that I looked distracted.
- Tom bana dikkati dağınık göründüğümü söyledi.
- You look exactly the same as you did the last time I saw you.
- Tam olarak seni son gördüğümde göründüğün gibi görünüyorsun.
- Tom looked pretty good.
- Tom oldukça iyi görünüyordu.
- They looked very busy.
- Onlar çok meşgul görünüyorlardı.
- The last time I saw Tom he didn't look too well.
- Tom'u son gördüğümde pek iyi görünmüyordu.
- Tom looked like he was healthy.
- Tom sağlıklı görünüyordu.
- Some women look more masculine than feminine.
- Bazı kadınlar kadınsıdan daha çok erkeksi görünüyor.
- Those grapes look sweet, but in fact they're sour.
- O üzümler tatlı görünüyor ama aslında ekşi.
- John's mother looks so young that she is often mistaken as John's older sister.
- John'un annesi öyle genç görünüyor ki, sık sık John'un ablası olduğu sanılıyor.
- You don't look tired.
- Sen yorgun görünmüyorsun.
- Tom looks very young.
- Tom çok genç görünüyor.
- She looks odd in those clothes.
- Bu kıyafetler içinde tuhaf görünüyor.
- It doesn't look too convincing.
- Çok inandırıcı görünmüyor.
- Tom isn't as stupid as he looks.
- Tom göründüğü kadar aptal değildir.
- Tom said Mary didn't look even a little bit scared.
- Tom, Mary'nin birazcık bile korkmuş görünmediğini söyledi.
- Tom looked like he was concerned.
- Tom endişeli görünüyordu.
- Tom doesn't look too convinced.
- Tom çok ikna olmuş görünmüyor.
- Tom doesn't look rich to me.
- Tom bana zengin gibi görünmüyor.
- You looked terrified.
- Sen korkmuş görünüyordun.
- You look a little shaken.
- Biraz sarsılmış görünüyorsun.
- Tom looked a little dazed.
- Tom biraz sersemlemiş görünüyordu.
- You look well rested.
- İyi dinlenmiş görünüyorsun.
- Tom looks interested.
- Tom ilgili görünüyor.
- She looks just like a guy I know.
- O, tanıdığım bir adam gibi görünüyor.
- Tom and Mary look tired.
- Tom ve Mary yorgun görünüyorlar.
- Tom still looks angry.
- Tom hala kızgın görünüyor.
- Tom looks exceptionally bored.
- Tom son derece sıkılmış görünüyor.
- Tom doesn't look as tired today as he looked yesterday.
- Tom bugün dünkü kadar yorgun görünmüyor.
- I don't want to look foolish.
- Aptal gibi görünmek istemiyorum.
- He looks tired this evening.
- O, bu akşam yorgun görünüyor.
- She looked excited.
- Heyecanlı görünüyordu.
- Tom looks fine.
- Tom iyi görünüyor.
- That looked like fun.
- Eğlenceli görünüyordu.
- She made it look easy.
- Kolay görünmesini sağladı.
- Tom looked mad when Mary said that.
- Mary bunu söylediğinde Tom kızgın görünüyordu.
- Tom and Mary look really good together, don't you think?
- Tom ve Mary birlikte çok iyi görünüyorlar, sence de öyle değil mi?
- After working in the hot sun all afternoon, Tom looked hot and tired.
- Tom bütün öğleden sonra sıcak güneşte çalıştıktan sonra hararetli ve yorgun görünüyordu.
- You don't look so hot.
- Çok seksi görünmüyorsun.
- Do I look like a policeman to you?
- Sana bir polis gibi mi görünüyorum?
- I don't want to look silly.
- Aptalca görünmek istemiyorum.
- Try to look confident.
- Emin görünmeye çalış.
- Tom looks fine to me.
- Tom bana iyi görünüyor.
- Tom looks a little flushed.
- Tom biraz kızarmış görünüyor.
- Even Tom looked annoyed.
- Tom bile kızgın görünüyordu.
- Tom doesn't look too good.
- Tom çok iyi görünmüyor.
- You look exactly the same as you did the last time I saw you.
- Seni son gördüğüm zamanki halinle tamamen aynı görünüyorsun.
- That looks pretty cool.
- Çok havalı görünüyor.
- Tom looks older than he is.
- Tom olduğundan daha yaşlı görünüyor.
- The toast looks burnt.
- Tost yanmış görünüyor.
- Tom never looks comfortable.
- Tom asla rahat görünmüyor.
- Tom didn't look very happy.
- Tom çok mutlu görünmüyordu.
- He looked satisfied with my explanation.
- Açıklamamdan memnun görünüyordu.
- Layla looks pretty today.
- Layla bugün güzel görünüyor.
- Tom looked so different after his haircut.
- Tom saçını kestirdikten sonra çok farklı görünüyordu.
- Tom looks fierce.
- Tom öfkeli görünüyor.
- Everyone looked relaxed.
- Herkes rahatlamış görünüyordu.
- I thought they looked familiar.
- Onların tanıdık göründüğünü düşündüm.
- The job looked quite simple, but it took me a week.
- İş oldukça basit görünüyordu ama bir haftamı aldı.
- At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede dul kadın, siyah takım elbisesi, şapkası ve eldivenleriyle çok asil görünüyordu.
- Tom looked disappointed.
- Tom hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom looks pretty sleepy.
- Tom oldukça uykulu görünüyor.
- Tom looks bored to death.
- Tom ölümüne sıkılmış görünüyor.
- It looks exactly the same.
- Tamamen aynı görünüyor.
- Tom looks a little flushed.
- Tom biraz yüzü kızarmış görünüyor.
- You don't look very excited.
- Çok heyecanlı görünmüyorsun.
- Kate looks amazing.
- Kate harika görünüyor.
- Tom said I looked nervous.
- Tom sinirli göründüğümü söyledi.
- Mary looks absolutely stunning.
- Mary kesinlikle şahane görünüyor.
- Tom looks even more nervous than Mary does.
- Tom Mary'den daha gergin görünüyor.
- Sami still doesn't look very happy.
- Sami hala pek mutlu görünmüyor.
- You look very nice.
- Çok hoş görünüyorsun.
- You look mad.
- Kızgın görünüyorsun.
- Tom said I looked unimpressed.
- Tom etkilenmemiş göründüğümü söyledi.
- The seashore looks particularly romantic in the moonlight.
- Deniz kıyısı özellikle ay ışığında romantik görünüyor.
- You don't look that good.
- O kadar iyi görünmüyorsun.
- Tom doesn't look impressed.
- Tom etkilenmiş görünmüyor.
- You look very beautiful tonight.
- Bu gece çok güzel görünüyorsun.
- He looks older than my brother.
- Kardeşimden daha yaşlı görünüyor.
- I look bigger on television than I do in real life.
- Televizyonda gerçek hayatta olduğumdan daha büyük görünüyorum.
- My brother looks very similar to me.
- Kardeşim bana çok benzer görünüyor.
- Tom looks disgruntled.
- Tom hoşnutsuz görünüyor.
- I'm older than I look.
- Göründüğümden daha büyüğümdür.
- You never look comfortable.
- Sen hiç rahat görünmüyorsun.
- Everybody looks surprised and a little confused.
- Herkes şaşırmış ve biraz da kafası karışmış görünüyor.
- Do you think I look cool?
- Sence havalı görünüyor muyum?
- Tom is looking a little embarrassed.
- Tom biraz utanmış görünüyor.
- Doing that isn't as easy as it looks.
- Bunu yapmak göründüğü kadar kolay değil.
- You look rather tired.
- Oldukça yorgun görünüyorsun.
- You don't look like you're happy.
- Mutlu görünmüyorsun.
- This coat looks loose on me.
- Bu ceket üzerimde bol görünüyor.
- You look unsure.
- Kararsız görünüyorsun.
- Hitomi looked very happy.
- Hitomi çok mutlu görünüyordu.
- You look unconvinced.
- İkna olmamış görünüyorsun.
- It's not as bad as it looks.
- Göründüğü kadar kötü değil.
- Tom looked very tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
- Tom doesn't look too busy to me.
- Tom bana çok meşgul görünmüyor.
- Mary looked adorable and cute in her Halloween costume.
- Mary Cadılar Bayramı kostümünün içinde çok sevimli ve şirin görünüyordu.
- She looked pensive.
- O dalgın görünüyordu.
- You look amused.
- Eğlenceli görünüyorsun.
- Why does Tom look so angry?
- Tom neden bu kadar kızgın görünüyor?
- If something looks too good to be true, it probably is.
- Bir şey gerçek olmayacak kadar çok iyi görünüyorsa, muhtemelen öyledir.
- You don't look very healthy.
- Pek sağlıklı görünmüyorsun.
- Tom looks a lot older than Mary.
- Tom Mary'den çok daha yaşlı görünüyor.
- Why do you all look so happy?
- Neden hepiniz böyle mutlu görünüyorsunuz?
- Tom looked a little tired.
- Tom biraz yorgun görünüyordu.
- He looks familiar.
- O tanıdık görünüyor.
- You look smart.
- Zeki görünüyorsun.
- Do I look stupid?
- Aptal gibi mi görünüyorum?
- Tom looks sober.
- Tom ayık görünüyor.
- Tell me how it looks.
- Bana onun nasıl göründüğünü söyle.
- This white coat will look very nice on you.
- Bu beyaz ceket üzerinizde çok güzel görünecektir.
- These letters look ugly.
- Bu mektuplar çirkin görünüyor.
- Tom looks very unhappy.
- Tom çok mutsuz görünüyor.
- Who looks foolish now?
- Şimdi kim aptal görünüyor?
- That pool really looks inviting.
- Bu havuz gerçekten davetkar görünüyor.
- Tom is much smarter than he looks.
- Tom göründüğünden çok daha zekidir.
- You look excited.
- Heyecanlı görünüyorsunuz.
- You look pretty shaken up.
- Çok sarsılmış görünüyorsun.
- Tom looks very disappointed.
- Tom hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- She looks cute with her hair short.
- Kısa saçlarıyla çok sevimli görünüyor.
- Her mother is not as old as she looks.
- Annesi göründüğü kadar yaşlı değil.
- You look so keen.
- Çok hevesli görünüyorsun.
- Your children look healthy.
- Çocukların sağlıklı görünüyorlar.
- I said Tom looked tired.
- Tom'un yorgun göründüğünü söyledim.
- Nobody wants to look stupid.
- Kimse aptal gibi görünmek istemez.
- Tom looked horrified.
- Tom dehşete düşmüş görünüyor.
- They looked very busy.
- Çok meşgul görünüyorlardı.
- You don't look so tough.
- Çok sert görünmüyorsun.
- It looks amazing.
- Şaşırtıcı görünüyor.
- We shouldn't judge people by how they look.
- İnsanları nasıl göründüklerine göre yargılamamalıyız.
- They look very happy together.
- Birlikte çok mutlu görünüyorlar.
- Tom tried his best to look serious.
- Tom ciddi görünmek için elinden geleni yaptı.
- In spring everything looks bright.
- İlkbaharda her şey parlak görünür.
- She didn't look happy to see him.
- Mary de onu gördüğüne sevinmiş görünmüyordu.
- Tom looked hot and tired.
- Tom hararetli ve yorgun görünüyordu.
- She tried not to look disappointed.
- O hayal kırıklığına uğramış görünmemeye çalıştı.
- Distant things look blurred.
- Uzak şeyler bulanık görünür.
- It looks appetizing.
- O, iştah açıcı görünüyor.
- They look very busy.
- Çok meşgul görünüyorlar.
- Tom says I look dignified.
- Tom asil göründüğümü söylüyor.
- You look extremely happy.
- Çok mutlu görünüyorsun.
- You look bored to death.
- Çok sıkılmış görünüyorsun.
- Tom is better looking than you.
- Tom sizden daha iyi görünüyor.
- Mary looks marvelous.
- Mary muhteşem görünür.
- I would never wear a hat that looked like that.
- Ben asla böyle görünen bir şapka takmazdım.
- Tom looks worn out.
- Tom oldukça yorgun görünüyor.
- This kind of blouse is beginning to look a bit old-fashioned.
- Bu tür bir bluz biraz eski moda görünmeye başladı.
- Tom didn't look all that busy.
- Tom o kadar meşgul görünmüyordu.
- Tom looked like he was OK.
- Tom iyi görünüyordu.
- Tom looks frightened.
- Tom korkmuş görünüyor.
- Even Tom looked surprised.
- Tom bile şaşırmış görünüyordu.
- I think Tom looks really good.
- Sanırım Tom gerçekten iyi görünüyor.
- Tom looked very happy.
- Tom çok mutlu görünüyordu.
- That suit looks expensive.
- Bu takım pahalı görünüyor.
- Tom looks pretty sleepy.
- Tom çok uykulu görünüyor.
- He is much older than he looks.
- O, göründüğünden çok daha yaşlıdır.
- Tom looked perfectly fine.
- Tom gayet iyi görünüyordu.
- Tom looked mad.
- Tom kızgın görünüyordu.
- She looked very beautiful in her new dress.
- Yeni elbisesinin içinde çok güzel görünüyordu.
- She looks older.
- O daha yaşlı görünüyor.
- You looked amazing.
- Sen harika görünüyordun.
- Layla looks pretty today.
- Leyla bugün güzel görünüyor.
- She looks cute with her hair short.
- Kısa saçı ile sevimli görünüyor.
- Tom looked stunned.
- Tom sersemlemiş görünüyordu.
- Did it look cute to you?
- Sana sevimli göründü mü?
- Tom is looking a little embarrassed.
- Tom biraz sıkılgan görünüyor.
- Everyone looked surprised.
- Herkes şaşırmış görünüyordu.
- She looked embarrassed.
- O mahcup görünüyordu.
- The sky looks threatening.
- Fırtına çıkacak gibi görünüyor.
- Tom doesn't look pleased.
- Tom memnun görünmüyor.
- Tom looks fantastic.
- Tom harika görünüyor.
- The prospects for Japan's future look dismal.
- Japonya'nın gelecek için beklentileri kasvetli görünüyor.
- Tom was looking quite happy.
- Tom oldukça mutlu görünüyordu.
- Tom looks pretty far gone.
- Tom oldukça bir ayağı çukurda görünüyor.
- Doesn't Mary look cute?
- Mary sevimli görünmüyor mu?
- Do I look like an idiot to you?
- Sana aptal gibi mi görünüyorum?
- Tom is looking a bit agitated.
- Tom biraz heyecanlı görünüyor.
- That salesman looks pretty smart.
- O satıcı oldukça akıllı görünüyor.
- Tom looked a little crazy.
- Tom biraz çılgın görünüyordu.
- I look much younger than I really am.
- Gerçekte olduğumdan çok daha genç görünüyorum.
- Tom looks very scared.
- Tom çok korkmuş görünüyor.
- Mr Brown is not as old as he looks.
- Bay Brown, göründüğü kadar yaşlı değil.
- Tom looks disoriented.
- Tom kafası karışmış görünüyor.
- Tom looked a bit nervous.
- Tom biraz gergin görünüyordu.
- Tom looks like he's frightened.
- Tom korkmuş görünüyor.
- Do I look like an idiot to you?
- Senin için idiot gibi mi görünüyorum?
- It looked too simple.
- O çok basit görünüyordu.
- Tom looked hot and tired, so I offered him a cold drink and told him to sit down and rest.
- Tom sıcaktan bunalmış ve yorgun görünüyordu, ben de ona soğuk bir içecek ikram ettim ve oturup dinlenmesini söyledim.
- Tom isn't as young as he looks.
- Tom göründüğü kadar genç değildir.
- Tom looks alarmed.
- Tom telaşlı görünüyordu.
- Tom looks worried and confused.
- Tom endişeli ve şaşkın görünüyor.
- Do I look like I'm kidding?
- Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?
- Tom looks guilty.
- Tom suçlu görünüyor.
- The job of a driver is not as easy as it looks.
- Bir sürücünün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- Tom said Mary didn't look even a little bit scared.
- Tom, Mary'nin biraz bile korkmuş görünmediğini söyledi.
- I look older.
- Daha yaşlı görünüyorum.
- They looked very happy.
- Çok mutlu görünüyorlardı.
- Tom looks preoccupied.
- Tom dalgın görünüyor.
- Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen bitmiş görünüyor.
- His new girlfriend looks attractive, but she's unfortunately very stupid.
- Yeni kız arkadaşı çekici görünüyor ama ne yazık ki çok aptal.
- Tom looks dignified.
- Tom ağırbaşlı görünüyor.
- Tom looked like he was prepared.
- Tom hazırlıklı görünüyordu.
- Tom said I looked dumbfounded.
- Tom şaşkın göründüğümü söyledi.
- You guys look the same.
- Aynı görünüyorsunuz.
- He looked very terrified after the car crash.
- Araba kazasından sonra çok korkmuş görünüyordu.
- Mary looks Scandinavian.
- Mary, İskandinav görünüyor.
- He looks very happy.
- Çok mutlu görünüyor.
- Tom always looks a bit pale.
- Tom her zaman biraz solgun görünür.
- Tom looked vaguely embarrassed.
- Tom belli belirsiz utanmış görünüyordu.
- That lamp looks nice.
- Şu lamba güzel görünüyor.
- Tom looks very afraid.
- Tom çok korkmuş görünüyor.
- Tom looked a little frightened.
- Tom biraz korkmuş görünüyordu.
- She looked lovely.
- Çok güzel görünüyordu.
- They all looked relieved.
- Hepsi rahatlamış görünüyordu.
- I want to look pretty!
- Güzel görünmek istiyorum!
- This looks very familiar.
- Bu çok tanıdık görünüyor.
- Tom looks anxious.
- Tom endişeli görünüyor.
- Tom looks astonished.
- Tom şaşkın görünüyor.
- Your hair looks fine.
- Saçın iyi görünüyor.
- It doesn't look all that different.
- O kadar da farklı görünmüyor.
- Tom looked sincere.
- Tom samimi görünüyordu.
- You don't look like you're exhausted.
- Yorgun görünmüyorsun.
- Tom looked very good.
- Tom çok iyi görünüyordu.
- Tom looks totally bored.
- Tom çok sıkılmış görünüyor.
- He looks a bit tired.
- Biraz yorgun görünüyor.
- Everything looks pretty normal.
- Her şey oldukça normal görünüyor.
- Tom is looking tired.
- Tom yorgun görünüyor.
- You look pretty miserable.
- Oldukça mutsuz görünüyorsun.
- You're looking very well.
- Çok iyi görünüyorsun.
- She looked like an angel.
- Bir melek gibi görünüyordu.
- They looked very happy.
- Onlar çok mutlu görünüyorlardı.
- Why do you all look so happy?
- Neden hepiniz bu kadar mutlu görünüyorsunuz?
- You look really familiar.
- Gerçekten tanıdık görünüyorsun.
- Mary looks terrific for her age.
- Mary yaşına göre harika görünüyor.
- The mountains look nicer from a distance.
- Dağlar, uzaktan daha güzel görünüyor.
- Does Tom still look angry?
- Tom hâlâ kızgın görünüyor mu?
- Sami looks so good.
- Sami çok iyi görünüyor.
- You look extremely busy.
- Son derece meşgul görünüyorsun.
- You look discouraged.
- Cesareti kırılmış görünüyorsun.
- Tom looked frustrated.
- Tom sinirli görünüyordu.
- Tom looks desperate.
- Tom umutsuz görünüyor.
- Tom said I looked miserable.
- Tom sefil göründüğümü söyledi.
- The future looked very gloomy.
- Gelecek çok kasvetli görünüyordu.
- Tom looks a lot older than Mary.
- Tom, Mary'den çok daha yaşlı görünüyor.
- Tom looks surprised.
- Tom şaşırmış görünüyor.
- Do I look like I'm busy?
- Meşgul gibi mi görünüyorum?
- I thought it looked suspicious.
- Onun şüpheli göründüğünü düşündüm.
- Do I look like an actress?
- Aktris gibi mi görünüyorum?
- Tom looked shocked.
- Tom şok olmuş görünüyordu.
- He has a hungry look.
- O aç gibi görünüyor.
- Tom looked alarmed.
- Tom telaşlanmış görünüyordu.
- The hill looks low from here.
- Tepe buradan alçak görünüyor.
- Sami looked petrified.
- Sami taş kesilmiş gibi görünüyordu.
- It's easier than it looks.
- Göründüğünden daha kolay.
- You look pretty upset.
- Çok üzgün görünüyorsun.
- Tom looks like he's nervous.
- Tom gergin görünüyor.
- Tom looks half his age.
- Tom yarı yaşında görünüyor.
- Mary looked appalled.
- Mary dehşete düşmüş görünüyordu.
- Magdalena looks very cute to me.
- Magdalena bana çok tatlı görünüyor.
- Tom looks satisfied.
- Tom memnun görünüyor.
- You look different than your picture.
- Resminden farklı görünüyorsun.
- You look pretty tired.
- Oldukça yorgun görünüyorsun.
- You look dubious.
- Şüpheli görünüyorsun.
- You look confident.
- Sen emin görünüyorsun.
- Tom didn't look as interested as Mary.
- Tom, Mary kadar ilgili görünmüyordu.
- He looked nonplussed.
- Şaşkın görünüyordu.
- Tom looked amused.
- Tom eğlenmiş görünüyordu.
- You look handsome.
- Yakışıklı görünüyorsun.
- She looked very young.
- Çok genç görünüyordu.
- Tom looked like he was tired.
- Tom yorgun görünüyordu.
- It doesn't look so bad.
- O kadar da kötü görünmüyor.
- Does Tom look like he's busy?
- Tom meşgul gibi mi görünüyor?
- Tom said I looked very young.
- Tom çok genç göründüğümü söyledi.
- Tom looks reluctant to do that.
- Tom bunu yapmaya isteksiz görünüyor.
- They don't look very happy.
- Pek mutlu görünmüyorlar.
- Tom looks a bit sick.
- Tom biraz hasta görünüyor.
- Tom looks cold.
- Tom soğuk görünüyor.
- That looks good enough.
- O yeterince iyi görünüyor.
- You look very dignified.
- Çok asil görünüyorsun.
- It tastes as good as it looks.
- Göründüğü kadar iyi tadı var.
- The car looked as good as new.
- Araba yeni gibi görünüyordu.
- How do you always manage to look so good?
- Her zaman bu kadar iyi görünmeyi nasıl başarıyorsun?
- I know what it looks like.
- Onun nasıl göründüğünü biliyorum.
- Your room looks pretty.
- Odan güzel görünüyor.
- Tom looked unfriendly at first.
- Tom ilk başta düşmanca görünüyordu.
- You look very happy this morning.
- Bu sabah çok mutlu görünüyorsun.
- It doesn't look like Tom is very busy.
- Tom pek meşgul görünmüyor.
- Tom looked ridiculous.
- Tom saçma görünüyordu.
- It looks like you're sleepy.
- Uykulu görünüyorsun.
- Don't you look pretty this evening!
- Bu akşam güzel görünmüyor musun!
- Tom's suitcase looks heavy.
- Tom'un bavulu ağır görünüyor.
- Tom certainly looks confident.
- Tom kesinlikle kendinden emin görünüyor.
- Mary looks very pretty today.
- Mary bugün çok güzel görünüyor.
- This looks kind of cute.
- Bu biraz sevimli görünüyor.
- Tom said I looked lonely.
- Tom yalnız göründüğümü söyledi.
- Why does Tom look so sad?
- Tom neden bu kadar üzgün görünüyor?
- Tom looked mad when Mary said that.
- Mary bunu dediğinde Tom kızgın görünüyordu.
- You look so keen.
- Sen çok hevesli görünüyorsun.
- Tom and Mary both look worried and exhausted.
- Hem Tom hem de Mary endişeli ve bitkin görünüyordu.
- They look bored.
- Sıkılmış görünüyorlar.
- One of your front tires looks a bit low.
- Ön lastiklerinden biri biraz inik görünüyor.
- Tom and Mary looked so happy together.
- Tom ve Mary birlikte çok mutlu görünüyordu.
- You look very good in blue.
- Maviler içinde çok güzel görünüyorsun.
- Tom looked a bit embarrassed.
- Tom biraz mahcup görünüyordu.
- Please give me your picture so I don't forget how you look.
- Nasıl göründüğünü unutmayayım diye lütfen bana bir fotoğrafını ver.
- Tom said I looked scared.
- Tom korkmuş göründüğümü söyledi.
- She always looks pale.
- O hep soluk görünüyor.
- You look confused.
- Şaşkın görünüyorsun.
- Tom still doesn't look so good.
- Tom hala iyi görünmüyor.
- He looks wealthy, but actually he's not.
- Zengin görünüyor ama aslında değil.
- He looks very good.
- O çok iyi görünüyor.
- Tom is very distinguished looking.
- Tom çok seçkin görünüyor.
- That boy over there looks about your age.
- Oradaki şu çocuk yaklaşık olarak senin yaşında görünüyor.
- He's looking now as if he were sick.
- Şu anda hastaymış gibi görünüyor.
- The hotel looks fine.
- Otel iyi görünüyor.
- It looks so good!
- Çok güzel görünüyor!
- It looks just perfect.
- Tek kelimeyle harika görünüyor.
- You look really relieved.
- Gerçekten rahatlamış görünüyorsun.
- The guy looks slightly confused.
- Adamın kafası biraz karışmış görünüyor.
- Tom looks horrified.
- Tom dehşete düşmüş görünüyor.
- You don't look pleased to see me.
- Beni gördüğüne memnun görünmüyorsun.
- You look kind of down.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- They look horrified.
- Onlar dehşete kapılmış görünüyorlar.
- You look bored.
- Sıkılmış görünüyorsun.
- Tom looked a little awkward.
- Tom biraz garip görünüyordu.
- If you changed your hair, you could look 10 years younger.
- Saçınızı değiştirseniz, 10 yıl daha genç görünebilirsiniz.
- Do I look pretty?
- Güzel görünüyor muyum?
- Doesn't it look a little strange?
- Bu biraz tuhaf görünmüyor mu?
- Do I look like your maid?
- Senin hizmetçin gibi mi görünüyorum?
- You look uncomfortable.
- Sen rahatsız görünüyorsun.
- Tom didn't look very good.
- Tom pek iyi görünmüyordu.
- Tom looks very comfortable.
- Tom çok rahat görünüyor.
- He doesn't look very happy.
- O, çok mutlu görünmüyor.
- He's had a holiday and looks all the better for it.
- Tatil yaptı ve bunun için daha iyi görünüyor.
- Tom looked embarrassed.
- Tom mahcup görünüyordu.
- You looked amazing.
- Harika görünüyordun.
- Tom looks like he's excited.
- Tom heyecanlı görünüyordu.
- You look thirsty.
- Susamış görünüyorsun.
- She looked ravishing.
- O büyüleyici görünüyordu.
- Tom looks troubled.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom said I looked fantastic.
- Tom harika göründüğümü söyledi.
- It looks exactly the same.
- O tam olarak aynı görünüyor.
- Tom's mustache looks pretty good, don't you think?
- Tom'un bıyığı oldukça iyi görünüyor, değil mi?
- He looks suspicious.
- O, şüpheli görünüyor.
- Some women look more masculine than feminine.
- Bazı kadınlar kadınsı olmaktan çok erkeksi görünürler.
- You look just fine.
- İyi görünüyorsun.
- Her hat looked very funny.
- Şapkası çok komik görünüyordu.
- That tree looks dead.
- Şu ağaç ölü görünüyor.
- You're looking real good.
- Gerçekten iyi görünüyorsun.
- Tom looks pleased with himself.
- Tom kendinden memnun görünüyor.
- Does the meat look under-cooked?
- Et az pişmiş görünüyor mu?
- Mary looks really cute today.
- Mary bugün gerçekten şirin görünüyor.
- It looks Egyptian.
- Mısırlı görünüyor.
- Mary looks really cute today.
- Mary bugün çok tatlı görünüyor.
- You look like an angel.
- Bir melek gibi görünüyorsun.
- Tom looked really tired.
- Tom gerçekten yorgun görünüyordu.
- They look pretty close.
- Oldukça yakın görünüyorlar.
- Tom looks a little unsure.
- Tom biraz emin görünmüyor.
- Tom looks a little confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyor.
- They look exhausted.
- Onlar yorgun görünüyorlar.
- Tom said I looked hurt.
- Tom kırgın göründüğümü söyledi.
- Tom and Mary both looked exhausted.
- Tom ve Mary yorgun görünüyordu.
- Tom looks cool no matter what he wears.
- Tom ne giyerse giysin havalı görünüyor.
- Tom looks puzzled.
- Tom şaşkın görünüyor.
- He looks as poor as ever.
- Her zamanki gibi fakir görünüyor.
- You look so beautiful tonight.
- Bu gece çok güzel görünüyorsun.
- Tom looks desperate.
- Tom çaresiz görünüyor.
- That doesn't look so hard.
- O kadar da zor görünmüyor.
- You look very comfortable.
- Çok rahat görünüyorsun.
- Tom said that I look tired.
- Tom yorgun göründüğümü söyledi.
- Do I look fat in this?
- Bunun içinde şişman görünüyor muyum?
- That swimsuit looks really good on you.
- O mayo sizde gerçekten iyi görünüyor.
- The new iPads look amazing.
- Yeni iPadler harika görünüyor.
- He looks dignified.
- Asil görünüyor.
- Tom looked a little shocked.
- Tom biraz sarsılmış görünüyordu.
- She looks very happy today.
- Bugün çok mutlu görünüyor.
- Tom said I looked guilty.
- Tom suçlu göründüğümü söyledi.
- Tom is looking a lot better.
- Tom çok daha iyi görünüyor.
- She looked troubled by the news.
- Haberlerden rahatsız olmuş görünüyordu.
- Tom and Mary look familiar.
- Tom ve Mary tanıdık görünüyor.
- Can you imagine how silly that would look?
- Bunun ne kadar aptalca görüneceğini hayal edebiliyor musun?
- What do you think the weather looks like?
- Sence hava nasıl görünüyor?
- Tom said I looked excited.
- Tom heyecanlı göründüğümü söyledi.
- It looks rainy.
- Yağmurlu görünüyor.
- Tom looks a little awkward.
- Tom biraz beceriksiz görünüyor.
- Tom looks distraught.
- Tom perişan görünüyor.
- He looks very sleepy.
- O, çok uykulu görünüyor.
- He looks as poor as ever.
- O, her zamanki gibi fakir görünüyor.
- It looks pretty bad.
- Oldukça kötü görünüyor.
- Tom looks much younger than he really is.
- Tom gerçekte olduğundan çok daha genç görünüyor.
- Tom looks scared.
- Tom korkmuş görünüyor.
- It's not what it looks like.
- Göründüğü gibi değil.
- Tom is thirty years old, but he looks much older.
- Tom otuz yaşında, ama çok daha yaşlı görünüyor.
- Tom looks discouraged.
- Tom'un cesareti kırılmış görünüyor.
- Tom said I looked sophisticated.
- Tom sofistike göründüğümü söyledi.
- You still don't look too tired.
- Hâlâ çok yorgun görünmüyorsun.
- Tom looked sad and disappointed.
- Tom üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom looked different.
- Tom farklı görünüyordu.
- You look a little pale.
- Biraz solgun görünüyorsun.
- You still look doubtful.
- Hala şüpheli görünüyorsun.
- Tom looks a bit nervous.
- Tom biraz sinirli görünüyor.
- You look satisfied.
- Memnun görünüyorsun.
- Wow, you look different.
- Vay canına, farklı görünüyorsun.
- They look tired.
- Onlar yorgun görünüyorlar.
- I don't look like that.
- Ben öyle görünmüyorum.
- They looked really busy.
- Gerçekten meşgul görünüyorlardı.
- You look half asleep.
- Yarı uykulu görünüyorsun.
- Tom looked a little angry.
- Tom biraz kızgın görünüyordu.
- Tom looks grateful.
- Tom minnettar görünüyor.
- Looks like I made a lot of mistakes.
- Görünüyor ki çok hata yaptım.
- He looks as young as ever.
- Her zamanki gibi genç görünüyor.
- That looks easy.
- Kolay görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
- Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Excited girls look pretty sometimes.
- Heyecanlı kızlar bazen güzel görünürler.
- That girl looks very pretty.
- O kız çok güzel görünüyor.
- Do I look presentable?
- İyi görünüyor muyum?
- They look magnificent.
- Muhteşem görünüyorlar.
- The place looked big enough.
- Mekan yeterince büyük görünüyordu.
- Do you know how that looks?
- Nasıl göründüğünü biliyor musun?
- Tom looked displeased.
- Tom rahatsız görünüyordu.
- Tom looked a little lost.
- Tom biraz düşünceye dalmış gibi görünüyordu.
- Peter looks very young.
- Peter çok genç görünüyor.
- It looks impressive.
- Etkileyici görünüyor.
- Tom isn't as bad as he looks.
- Tom göründüğü kadar kötü değil.
- Tom looks very pleased.
- Tom çok memnun görünüyor.
- Things are looking brighter.
- İşler daha parlak görünüyor.
- Tom looks just like you did when you were his age.
- Tom tıpkı onun yaşındayken olduğu gibi görünüyor.
- Tom said I looked surprised.
- Tom şaşırmış göründüğümü söyledi.
- Tom doesn't look broke to me.
- Tom bana parasız görünmüyor.
- Tom looks very dignified.
- Tom çok onurlu görünüyor.
- It looks a little heavy.
- Biraz ağır görünüyor.
- Tom is the only one who doesn't look tired.
- Yorgun görünmeyen tek kişi Tom'dur.
- You look very pretty.
- Çok güzel görünüyorsun.
- Everyone looks tired.
- Herkes yorgun görünüyor.
- You look amazing today.
- Bugün süper görünüyorsun.
- Maybe you're not as stupid as you look.
- Belki de göründüğün kadar aptal değilsindir.
- Tom looks like he's curious.
- Tom meraklı görünüyor.
- Tom looked like he was mad.
- Tom sinirli görünüyordu.
- Tom looks like he's miserable.
- Tom mutsuz görünüyor.
- That hat looks really good on Tom.
- O şapka Tom'da gerçekten iyi görünüyor.
- Tom is looking a bit embarrassed.
- Tom biraz utanmış görünüyor.
- You look homeless.
- Evsiz gibi görünüyorsun.
- Doesn't Mary look lovely?
- Mary çok güzel görünmüyor mu?
- You look unimpressed.
- Etkilenmemiş görünüyorsun.
- Tom didn't look as bored as Mary.
- Tom, Mary kadar sıkılmış görünmüyordu.
- Does Tom still look like he's happy?
- Tom hâlâ mutlu görünüyor mu?
- It looks very nice.
- Çok güzel görünüyor.
- They look smashing.
- Müthiş görünüyorlar.
- They say that girls spend more time worrying about how they look than boys do.
- Onlar kızların nasıl göründükleri ile ilgili endişelenerek erkeklerden daha çok zaman harcadıklarını söylüyorlar.
- You look pretty young.
- Oldukça genç görünüyorsun.
- You look so healthy!
- Çok sağlıklı görünüyorsun!
- You're looking a little pale.
- Biraz solgun görünüyorsun.
- It tastes as good as it looks.
- Tadı göründüğü kadar güzel.
- That town looked prosperous.
- Kasaba refah içinde görünüyordu.
- You're looking gorgeous.
- Muhteşem görünüyorsun.
- Tom looks hurt.
- Tom incinmiş görünüyor.
- Tom looks pretty happy today.
- Tom bugün oldukça mutlu görünüyor.
- It's even worse than it looks.
- Göründüğünden daha da kötü.
- Do I look like a sucker?
- Enayi gibi mi görünüyorum?
- Tom looks about ready to explode.
- Tom neredeyse patlamaya hazır görünüyor.
- She looked angry.
- Kızgın görünüyordu.
- Tom still looks tired.
- Tom hala yorgun görünüyor.
- Tom looked hot and tired.
- Tom sıcak ve yorgun görünüyordu.
- Tom looks very busy.
- Tom çok meşgul görünüyor.
- You look very nice tonight.
- Bu gece çok güzel görünüyorsun.
- Your suitcase looks heavy.
- Bavulun ağır görünüyor.
- Tom didn't look very good.
- Tom çok iyi görünmüyordu.
- Tom and Mary look sleepy.
- Tom ve Mary uykulu görünüyorlar.
- You look a little winded.
- Biraz bitkin görünüyorsun.
- You don't look very happy today.
- Bugün pek mutlu görünmüyorsun.
- Nancy looks very tired.
- Nancy çok yorgun görünüyor.
- Tom looks more friendly today than he usually does.
- Tom bugün genellikle göründüğünden daha samimi görünüyor.
- He was looking a bit nervous yesterday.
- Dün biraz gergin görünüyordu.
- Tom looks weaker.
- Tom zayıf görünüyor.
- You look very delighted.
- Çok mutlu görünüyorsun.
- Tom looked pleased.
- Tom memnun görünüyordu.
- Tom said Mary looked sleepy.
- Tom, Mary'nin uykulu göründüğünü söyledi.
- Tom looked unhappy.
- Tom mutsuz görünüyordu.
- Dan doesn't want to look heartless.
- Dan kalpsiz görünmek istemiyordu.
- Tom and Mary look healthy.
- Tom ve Mary sağlıklı görünüyorlar.
- Tom still looks puzzled.
- Tom hala şaşkın görünüyor.
- You look very serious.
- Çok ciddi görünüyorsun.
- How does it look?
- Nasıl görünüyor?
- Tom looked rather scared.
- Tom oldukça korkmuş görünüyordu.
- Do I look fat in this?
- Bunun içinde şişman mı görünüyorum?
- When Tom told me what Mary looked like, he didn't tell me she was so overweight.
- Tom bana Mary'nin nasıl göründüğünü anlatırken, onun çok kilolu olduğunu söylemedi.
- You do look nice.
- İyi görünüyorsun.
- It looks very nice.
- O çok güzel görünüyor.
- Tom said Mary didn't look frightened.
- Tom, Mary'nin korkmuş görünmediğini söyledi.
- Tom looks very concerned.
- Tom çok endişeli görünüyor.
- You looked terrified.
- Korkmuş görünüyordun.
- Everyone looked puzzled.
- Herkes şaşkın görünüyordu.
- That's not as simple as it looks.
- Göründüğü kadar basit değil.
- You do look tired.
- Yorgun görünüyorsun.
- Tom looks older than he really is.
- Tom gerçekte olduğundan daha yaşlı görünüyor.
- He looks old for his age.
- O, yaşına göre yaşlı görünüyor.
- It looks like you're ready.
- Hazır görünüyorsun.
- Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
- Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom uzak ve dalgın görünüyordu.
- Tom said I looked sleepy.
- Tom uykulu göründüğümü söyledi.
- Tom looks very angry.
- Tom çok kızgın görünüyor.
- Suddenly, it started to look almost nice and warm.
- Birdenbire, neredeyse güzel ve sıcak görünmeye başladı.
- I think I look respectable.
- Bence saygıdeğer görünüyorum.
- This doesn't look too bad.
- O kadar da kötü görünmüyor.
- Tom said I looked satisfied.
- Tom memnun göründüğümü söyledi.
- Doesn't it look a little strange?
- Biraz garip görünmüyor mu?
- They all look the same.
- Onların hepsi aynı görünüyor.
- Tom looks as though he might start crying.
- Tom ağlamaya başlayacakmış gibi görünüyor.
- Do I look fat in this dress?
- Bu elbisenin içinde şişman mı görünüyorum?
- Your suitcases look heavy.
- Bavulların ağır görünüyor.
- You look different somehow.
- Bir şekilde farklı görünüyorsun.
- Your hat looks silly.
- Şapkan aptalca görünüyor.
- Does Tom look upset?
- Tom üzgün görünüyor mu?
- He looked very tired.
- Çok yorgun görünüyordu.
- You look lovely.
- Güzel görünüyorsun.
- How do we look?
- Biz nasıl görünüyoruz?
- You look very charming today.
- Bugün çok çekici görünüyorsun.
- You look wasted.
- Harcanmış görünüyorsun.
- It looks easy when you do it.
- Sen yapınca kolay görünüyor.
- They look relieved.
- Rahatlamış görünüyorlar.
- Well, it doesn't look so difficult to me.
- Bana o kadar da zor görünmüyor.
- You look old.
- Yaşlı görünüyorsun.
- You don't look so good.
- Pek iyi görünmüyorsun.
- You look kind of bored.
- Biraz sıkılmış görünüyorsun.
- Tom said that Mary looked very confused.
- Tom, Mary'nin kafasının çok karışık göründüğünü söyledi.
- She is in her thirties, but looks old for her age.
- O otuzlu yaşlarında, ama yaşına göre yaşlı görünüyor.
- It doesn't taste as good as it looks.
- Tadı göründüğü kadar güzel değil.
- Do I look worried?
- Endişeli mi görünüyorum?
- That man looks vaguely familiar.
- Şu adam belli belirsiz tanıdık görünüyor.
- Everyone in the room looked bored.
- Odadaki herkes sıkılmış görünüyordu.
- Does Tom look angry to you?
- Tom sana kızgın görünüyor mu?
- Tom looks thinner.
- Tom zayıflamış görünüyor.
- Tom doesn't look particularly worried.
- Tom pek endişeli görünmüyor.
- Tom looks undecided.
- Tom kararsız görünüyor.
- You look like you're OK.
- İyi görünüyorsun.
- Tom looks more determined than ever.
- Tom her zamankinden daha kararlı görünüyor.
- Tom looks absolutely horrified.
- Tom kesinlikle dehşete düşmüş görünüyor.
- You look so different.
- Çok farklı görünüyorsun.
- You look fabulous.
- Harika görünüyorsun.
- Does Tom look confused?
- Tom'un kafası karışmış gibi mi görünüyor?
- The prognosis does not look favorable.
- Prognoz uygun görünmüyor.
- Tom looks older.
- Tom daha yaşlı görünüyor.
- The drinks looked cool and delicious.
- İçecekler soğuk ve lezzetli görünüyordu.
- Tom looks Chinese.
- Tom, Çinli gibi görünüyor.
- You look very confused.
- Kafan çok karışık görünüyor.
- A cute person will look cute no matter what they wear.
- Sevimli bir insan ne giyerse giysin sevimli görünür.
- I look very different.
- Çok farklı görünüyorum.
- How do you think you'd look wearing that dress?
- O elbiseyi giyerek nasıl göründüğünü düşünüyorsun?
- They all looked somewhat stunned.
- Hepsi biraz afallamış görünüyordu.
- Carl looked very happy.
- Carl çok mutlu görünüyordu.
- Tom is much younger than he looks.
- Tom göründüğünden çok daha genç.
- They look cool.
- Havalı görünüyorlar.
- You look ugly.
- Çirkin görünüyorsun.
- This looks kind of cute.
- Bu çok şirin görünüyor.
- Tom thought that Mary looked very tired.
- Tom, Mary'nin çok yorgun göründüğünü düşündü.
- That lamp looks nice.
- Bu lamba güzel görünüyor.
- Tom looks bored to death.
- Tom çok sıkılmış görünüyor.
- He looks the same as before.
- Aynı eskisi gibi görünüyor.
- It doesn't look very good.
- O çok iyi görünmüyor.
- Tom said I looked relaxed.
- Tom rahatlamış göründüğümü söyledi.
- I'm older than I look.
- Göründüğümden daha yaşlıyımdır.
- Oh my God, I look so fat.
- Aman Tanrım, çok şişman görünüyorum.
- You look terrific.
- Müthiş görünüyorsun.
- Tom looks somewhat annoyed.
- Tom biraz sinirli görünüyor.
- Tom looks a little upset.
- Tom biraz üzgün görünüyor.
- You look dazed.
- Sersemlemiş görünüyorsun.
- Do I look like an invalid?
- Hasta gibi mi görünüyorum?
- They looked tired.
- Onlar yorgun görünüyordu.
- You look as white as a ghost.
- Bir hayalet gibi beyaz görünüyorsun.
- She looks pretty in that dress.
- Bu elbisenin içinde çok güzel görünüyor.
- Tom looks extremely busy.
- Tom son derece meşgul görünüyor.
- Mary looks pretty today.
- Mary bugün çok şirin görünüyor.
- That looks painful.
- Acı verici görünüyor.
- Tom looked fine.
- Tom iyi görünüyordu.
- Her dress looked cheap.
- Onun elbisesi ucuz görünüyordu.
- Tom looks unsatisfied.
- Tom tatmin olmamış görünüyor.
- Tom didn't look as friendly as Mary.
- Tom, Mary kadar arkadaş canlısı görünmüyordu.
- You look depressed.
- Depresif görünüyorsun.
- This suitcase isn't as heavy as it looks.
- Bu bavul göründüğü kadar ağır değil.
- Tom looked very pale.
- Tom çok solgun görünüyordu.
- You look kind of pale.
- Biraz solgun görünüyorsun.
- You look like you're satisfied.
- Memnun görünüyorsun.
- Tom didn't look very well.
- Tom pek iyi görünmüyordu.
- You're not bad looking either.
- Sen de fena görünmüyorsun.
- Tom looks awfully busy today.
- Tom bugün çok meşgul görünüyor.
- Tom is better looking than I am.
- Tom benden daha iyi görünüyor.
- He looks gloomy.
- O kasvetli görünüyor.
- You look drunk.
- Sen sarhoş görünüyorsun.
- You still look puzzled.
- Sen hâlâ şaşkın görünüyorsun.
- You look strong.
- Güçlü görünüyorsun.
- I'm your wife and I like to look nice to please you.
- Ben senin karınım ve seni memnun etmek için güzel görünmekten hoşlanıyorum.
- Tom looked concerned.
- Tom endişeli görünüyordu.
- Tom looks dumbfounded.
- Tom şaşkın görünüyor.
- Tom said I looked upset.
- Tom üzgün göründüğümü söyledi.
- How would that look?
- Bu nasıl görünür?
- Wow, you look really beautiful.
- Vay, gerçekten güzel görünüyorsun.
- It's harder than it looks.
- Göründüğünden daha zor.
- Tom looks worried and confused.
- Tom endişeli ve kafası karışık görünüyordu.
- You look baffled.
- Şaşkın görünüyorsunuz.
- Tom looked a bit sheepish.
- Tom biraz utangaç görünüyordu.
- The room looks different, now I like it more.
- Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok sevdim.
- You'll want to look your best tomorrow.
- Yarın en iyi halinle görünmek isteyeceksin.
- My hair looks better without highlights.
- Saçım röflesiz daha güzel görünüyor.
- The boys look horribly disappointed.
- Çocuklar korkunç biçimde hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- You look uglier than usual.
- Her zamankinden daha çirkin görünüyorsun.
- You look hot today.
- Bugün çok ateşli görünüyorsun.
- Do I look old?
- Yaşlı mı görünüyorum?
- Tom looks about ready to explode.
- Tom patlamaya hazır gibi görünüyor.
- You look pretty down.
- Oldukça üzgün görünüyorsun.
- Tom looked offended.
- Tom kırgın görünüyordu.
- That girl looks boyish.
- O kız erkek çocuğu gibi görünüyor.
- It looks really nice.
- Gerçekten güzel görünüyor.
- She looks quite pretty.
- O, oldukça güzel görünüyor.
- Tom looks sleepy, doesn't he?
- Tom uykulu görünüyor, değil mi?
- Tom looks OK.
- Tom iyi görünüyor.
- Tom doesn't look too good.
- Tom pek iyi görünmüyor.
- Your new car looks awfully expensive to me.
- Yeni araban bana gerçekten son derece pahalı görünüyor.
- They looked so nice.
- Çok güzel görünüyorlardı.
- Tom looked discouraged.
- Tom'un cesareti kırılmış görünüyordu.
- He looks old for his age.
- Yaşına göre yaşlı görünüyor.
- You look a little upset.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- I must admit that things are looking quite optimistic.
- İtiraf etmeliyim ki işler oldukça iyimser görünüyor.
- How does it look?
- O nasıl görünüyor?
- You're certainly looking fit as a fiddle today.
- Bugün bomba gibi görünüyorsun gerçekten.
- Tom didn't look too worried.
- Tom çok endişeli görünmüyordu.
- The jury looked shocked.
- Jüri şok olmuş görünüyordu.
- She's been looking a little green lately.
- O son zamanlarda biraz solgun görünüyor.
- You don't look too convinced.
- Pek ikna olmuş görünmüyorsun.
- You don't look embarrassed.
- Sen mahçup görünmüyorsun.
- It doesn't look very fun, does it?
- Bu çok eğlenceli görünmüyor, değil mi?
- Tom looked unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyordu.
- That doesn't look very appetizing.
- Pek iştah açıcı görünmüyor.
- The jury looked shocked.
- Jüri sarsılmış görünüyordu.
- Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
- She looked troubled by the news.
- O, haberden rahatsız olmuş görünüyordu.
- Tom looked a little embarrassed.
- Tom biraz mahcup görünüyordu.
- Bungee jumping isn't as much fun as it looks.
- Bungee jumping göründüğü kadar çok eğlenceli değil.
- I want to look different.
- Farklı görünmek istiyorum.
- Why do you look so pale?
- Neden bu kadar solgun görünüyorsun?
- Tom looked impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyordu.
- Tom looks foreign.
- Tom yabancı görünüyor.
- The sea looks calm and smooth.
- Deniz sakin ve pürüzsüz görünüyor.
- Tom is looking weak and wobbly.
- Tom zayıf ve sallantılı görünüyor.
- You look a little groggy.
- Biraz uyku sersemi görünüyorsun.
- Did Tom look like he was lonely?
- Tom yalnız gibi mi görünüyordu?
- You look extremely busy.
- Çok meşgul görünüyorsun.
- Tom looked really happy.
- Tom gerçekten mutlu görünüyordu.
- Tom said I looked tense.
- Tom gergin göründüğümü söyledi.
- I was afraid of looking stupid.
- Aptal görünmekten korkuyordum.
- Do I look thirty?
- 30 yaşında görünüyor muyum?
- You're looking real good.
- Çok iyi görünüyorsun.
- Tom looks tired.
- Tom yorgun görünüyor.
- It looks painful.
- Acı verici görünüyor.
- Tom doesn't look very strong.
- Tom çok güçlü görünmüyor.
- That house looks nice.
- O ev güzel görünüyor.
- You didn't look tired.
- Yorgun görünmüyordun.
- You look you've just returned from a safari in the savannah.
- Savanadaki bir safariden henüz dönmüş gibi görünüyorsunuz.
- Tom looked a little disappointed.
- Tom biraz hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- That looks expensive.
- Pahalı görünüyor.
- Tom looks half asleep.
- Tom yarı uyuyor gibi görünüyor.
- You look amazing.
- Harika görünüyorsun.
- Tom said that Mary looked very surprised.
- Tom, Mary'nin çok şaşırmış göründüğünü söyledi.
- Tom isn't as smart as he looks.
- Tom göründüğü kadar zeki değildir.
- Tom looked startled for a moment.
- Tom bir an için irkilmiş görünüyordu.
- It looks pretty good.
- Oldukça iyi görünüyor.
- Tom looked a little scared.
- Tom biraz korkmuş görünüyordu.
- Tom thought Mary looked exhausted.
- Tom, Mary'nin bitkin göründüğünü düşündü.
- Juggling is actually a lot easier than it looks.
- Hokkabazlık aslında göründüğünden çok daha kolaydır.
- Tom looks a little green.
- Tom biraz yeşil görünüyor.
- Why do you look so tired today?
- Bugün neden bu kadar yorgun görünüyorsun?
- You look beat.
- Sen bitkin görünüyorsun.
- You look a little annoyed.
- Biraz sinirli görünüyorsun.
- Tom said I looked confident.
- Tom kendimden emin göründüğümü söyledi.
- That looks interesting.
- Bu ilginç görünüyor.
- Tom didn't want to look foolish.
- Tom aptal görünmek istemedi.
- Layla looked closer.
- Leyla daha yakın görünüyordu.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç de sıkıntılı görünmüyor.
- In the worst case scenario we'll just have to look as happy as we can.
- En kötü senaryoda elimizden geldiğince mutlu görünmeliyiz.
- Tom and Mary both looked shocked.
- Tom ve Mary'nin her ikisi de şok olmuş görünüyorlardı.
- That looks close.
- O yakın görünüyor.
- That looks like a lot of fun.
- O çok eğlenceli görünüyor.
- You look a bit confused.
- Kafan biraz karışık görünüyor.
- Tom didn't look a bit sad.
- Tom hiç üzgün görünmüyordu.
- You look stunning!
- Harika görünüyorsun!
- Everyone looked unhappy.
- Hiç kimse memnun görünmüyordu.
- You look worn out.
- Sen bitkin görünüyorsun.
- You still look angry.
- Hâlâ kızgın görünüyorsun.
- He looks healthy.
- Sağlıklı görünüyor.
- Tom said that Mary looked drunk.
- Tom, Mary'nin sarhoş göründüğünü söyledi.
- She looked pleased.
- Memnun görünüyordu.
- The boys look very disappointed.
- Çocuklar hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- What does that look like to you?
- Bu sana nasıl görünüyor?
- Tom looked a bit dazed.
- Tom biraz şaşkın görünüyordu.
- Tom looks a bit confused.
- Tom biraz şaşkın görünüyor.
- It looks as though Tom is waiting for something.
- Tom sanki bir şey bekliyor gibi görünüyor.
- Ski jumping looks scary.
- Kayakla atlama korkutucu görünüyor.
- You look poorly.
- Kötü görünüyorsun.
- You look pretty angry.
- Oldukça öfkeli görünüyorsun.
- Tom doesn't look all that busy.
- Tom o kadar meşgul görünmüyor.
- That looks so excruciatingly boring.
- O çok şiddetli şekilde sıkıcı görünüyor.
- Optical illusion makes the second object look larger than the first.
- Optik illüzyon, ikinci nesnenin birinciden daha büyük görünmesini sağlar.
- They looked so happy together.
- Onlar beraber çok mutlu görünüyorlardı.
- You're not bad looking.
- Kötü görünmüyorsun.
- Please give me your picture lest I forget how you look.
- Nasıl göründüğünüzü unutmamam için lütfen bana resminizi verin.
- Tom looked a bit sick.
- Tom biraz hasta görünüyordu.
- Tom said I looked tired.
- Tom yorgun göründüğümü söyledi.
- You look so good that I could kiss you right now.
- O kadar güzel görünüyorsun ki şu anda seni öpebilirim.
- Tom thought it looked cool.
- Tom bunun havalı göründüğünü düşündü.
- Doesn't Mary look lovely?
- Mary güzel görünmüyor mu?
- Tom looks tired, doesn't he?
- Tom yorgun görünüyor, değil mi?
- Do I look insane?
- Deli mi görünüyorum?
- Tom was teased because he looked different from the other children.
- Diğer çocuklardan farklı göründüğü için Tom'la alay ediliyordu.
- You still look confused.
- Hâlâ kafası karışık görünüyorsun.
- Tom didn't look comfortable.
- Tom rahat görünmüyordu.
- Why is it that she looks so sad?
- Onun üzgün görünmesinin nedeni nedir?
- Do I really look so old?
- Gerçekten bu kadar yaşlı mı görünüyorum?
- Tom still looks upset.
- Tom hâlâ üzgün görünüyor.
- Tom looked a bit surprised.
- Tom biraz şaşırmış görünüyordu.
- Does Tom look thirty to you?
- Tom sana 30 yaşında gibi mi görünüyor?
- The area looked pretty clean.
- Bölge oldukça temiz görünüyordu.
- It's actually a lot of easier than it looks.
- Aslında göründüğünden çok daha kolay.
- That looks suspicious to me.
- Bu bana şüpheli görünüyor.
- Your eyebrows look weird.
- Kaşların tuhaf görünüyor.
- Tom looks very anxious.
- Tom çok endişeli görünüyor.
- Tom looks just fine to me.
- Tom bana iyi görünüyor.
- He isn't as stupid as he looks.
- Göründüğü kadar aptal değil.
- Tom didn't look unhappy.
- Tom mutsuz görünmüyordu.
- Tom noticed that Mary looked sleepy.
- Tom, Mary'nin uykulu göründüğünü fark etti.
- Tom looked really angry.
- Tom gerçekten kızgın görünüyordu.
- Tom still looks puzzled.
- Tom hâlâ şaşkın görünüyor.
- Tom looks miserable.
- Tom sefil görünüyor.
- Tom looks healthier than he used to.
- Tom eskisinden daha sağlıklı görünüyor.
- The old man was not as mean as he looked.
- Yaşlı adam göründüğü kadar kötü değildi.
- He is tall and looks strong.
- O uzun boyludur ve güçlü görünüyor.
- Tom complimented Mary on how nice she looked.
- Tom Mary'ye ne kadar güzel göründüğü için iltifat etti.
- Tom looked unshaken.
- Tom sarsılmamış görünüyordu.
- Tom looked very happy.
- Tom çok mutlu görünüyor.
- You look fine.
- İyi görünüyorsun.
- What does it look like to you?
- Sana nasıl görünüyor?
- The old man was not as mean as he looked.
- Yaşlı adam, göründüğü kadar cimri değildi.
- Tom isn't as old as he looks.
- Tom göründüğü kadar yaşlı değil.
- They look bored.
- Onlar sıkılmış görünüyorlar.
- Tom looked very concerned.
- Tom çok endişeli görünüyordu.
- This looks like fun.
- Eğlenceli görünüyor.
- Tom didn't look tired to me.
- Tom bana yorgun görünmüyordu.
- That person looks familiar.
- O kişi tanıdık görünüyor.
- Tom looks shocked.
- Tom şok olmuş görünüyor.
- Tom looks pretty upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyor.
- Mary looked ravishing.
- Mary büyüleyici görünüyordu.
- Tom still looks very tired.
- Tom hâlâ çok yorgun görünüyor.
- It's more difficult than it looks.
- Göründüğünden daha zor.
- Sami doesn't look too well.
- Sami pek iyi görünmüyor.
- Tom is looking weak and wobbly.
- Tom zayıf ve titrek görünüyor.
- Tom looked familiar to Mary.
- Tom Mary'ye tanıdık görünüyordu.
- You look totally bored.
- Çok sıkılmış görünüyorsun.
- Wow, that looks tasty.
- Vay canına, lezzetli görünüyor.
- Tom looked genuinely interested.
- Tom gerçekten ilgili görünüyordu.
- You look European.
- Avrupalı görünüyorsun.
- It doesn't look all that different.
- O kadar farklı görünmüyor.
- Tom didn't look very happy to see you.
- Tom seni gördüğüne çok mutlu olmuş görünmüyordu.
- Tom and Mary both looked shocked.
- Tom ve Mary şok olmuş görünüyorlar.
- If you change your hairstyle, you could look ten years younger.
- Saç stilinizi değiştirirseniz, on yaş daha genç görünebilirsiniz.
- Doesn't it look a little odd?
- Biraz tuhaf görünmüyor mu?
- You look a little flushed.
- Biraz kızarmış görünüyorsun.
- Layla looked perfect.
- Layla kusursuz görünüyordu.
- Tom and Mary both look a little confused.
- Tom ve Mary'nin kafası biraz karışmış görünüyor.
- She tried to look much younger than she actually was.
- Gerçekte olduğundan çok daha genç görünmeye çalıştı.
- Tom looks extremely nervous.
- Tom, aşırı gergin görünüyor.
- Everything looks dirty.
- Her şey kirli görünüyor.
- If you do that, you're going to look pretty stupid.
- Eğer onu yaparsan oldukça aptal görüneceksin.
- At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede dul kadın, siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
- This doesn't look so good.
- Bu çok iyi görünmüyor.
- Tom said I looked very sad.
- Tom çok üzgün göründüğümü söyledi.
- Looks like Mary will be getting married next month.
- Görünüyor ki Mary önümüzdeki ay evlenecek.
- Your sister looks as noble as if she were a princess.
- Kız kardeşin sanki bir prenses kadar asil görünüyor.
- You look old for your age.
- Yaşına göre yaşlı görünüyorsun.
- It looks warm.
- Sıcak görünüyor.
- You look a little worried.
- Biraz endişeli görünüyorsun.
- Tom doesn't look so good.
- Tom çok iyi görünmüyor.
- It is not as good as it looks.
- O, göründüğü kadar iyi değildir.
- You guys look lost.
- Kaybolmuş gibi görünüyorsunuz arkadaşlar.
- Your children look healthy.
- Çocuklarınız sağlıklı görünüyor.
- You don't look too good.
- Çok iyi görünmüyorsun.
- Tom looked defeated.
- Tom yenilmiş görünüyordu.
- Tom may look smart, but he's actually not very smart.
- Tom akıllı görünebilir ama aslında o pek akıllı değildir.
- Tom looked tired.
- Tom yorgun görünüyordu.
- I didn't want to look stupid in front of my friends.
- Arkadaşlarımın önünde aptal gibi görünmek istemedim.
- That hat looks kind of stupid.
- Bu şapka biraz aptalca görünüyor.
- Does Tom look like he's happy?
- Tom mutlu gibi mi görünüyor?
- You look skeptical.
- Şüpheci görünüyorsunuz.
- The seashore looks particularly romantic in the moonlight.
- Deniz kıyısı ay ışığında özellikle romantik görünüyor.
- That looks expensive.
- O pahalı görünüyor.
- You never look comfortable.
- Hiç rahat görünmüyorsun.
- Tom said I looked very busy.
- Tom çok meşgul göründüğümü söyledi.
- Tom didn't look pleased.
- Tom keyifli görünmüyordu.
- Tom doesn't look so tough.
- Tom o kadar da sert görünmüyor.
- He looks old, but he hasn't reached 30 yet.
- Yaşlı görünüyor ama henüz 30'una gelmedi.
- You look angry.
- Kızgın görünüyorsun.
- He looks healthy.
- O sağlıklı görünüyor.
- He had been repairing the car and looked tired when I arrived home.
- O, arabayı tamir ediyordu ve ben eve vardığımda yorgun görünüyordu.
- I know how this looks.
- Bunun nasıl göründüğünü biliyorum.
- It looks really good.
- Gerçekten iyi görünüyor.
- Even ill she looks gorgeous.
- Hasta bile olsa muhteşem görünüyor.
- He doesn't look very healthy.
- O çok sağlıklı görünmüyor.
Show More (1294)
|
|
- He looked at the computer and started laughing.
- Bilgisayara baktı ve gülmeye başladı.
- My room looks south, therefore it's always too hot.
- Odam güneye bakıyor, bu yüzden her zaman çok sıcak.
- If you are a sceptic, you look to 1610, when only the tempest is left.
- Eğer şüpheciyseniz, geriye sadece fırtınanın kaldığı 1610 yılına bakarsınız.
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekmektedir.
- We shall look and see why the European Commission is late.
- Avrupa Komisyonunun neden geciktiğine bakacağız ve göreceğiz.
- We have to look further at what constitutes goods or services in health and other care.
- Sağlık ve diğer bakım alanlarında neyin mal ya da hizmet teşkil ettiğine daha fazla bakmalıyız.
- However, we should look a little more closely at some points.
- Ancak bazı noktalara biraz daha yakından bakmamız gerekiyor.
- We need to look beyond the initial verdicts.
- İlk kararların ötesine bakmamız gerekiyor.
- Oh look, there are a few mountains, so this is a mountain region.
- Bakın, birkaç dağ var, yani burası bir dağ bölgesi.
- I would like to look beyond Copenhagen to see what is going to happen in the next stage.
- Bir sonraki aşamada neler olacağını görmek için Kopenhag'ın ötesine bakmak istiyorum.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün katılan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize doğru bakıyor.
- Take another good look and give the industry three years to come up with alternatives.
- Bir kez daha iyi bakın ve sektöre alternatifler bulması için üç yıl süre verin.
- Secondly, it caused Europe, the USA and the West to look again at the whole question of international relations.
- İkinci olarak, Avrupa, ABD ve Batı'nın tüm uluslararası ilişkiler meselesine yeniden bakmasına neden oldu.
- That is actually where we should be looking to find the underlying causes of poverty in those countries.
- Aslında o ülkelerdeki yoksulluğun altında yatan nedenleri bulmak için bakmamız gereken yer orasıdır.
- There were very good reasons to look ahead to the next conference.
- Önümüzdeki konferansa bakmak için çok iyi nedenler vardı.
- The Commission, therefore, looks favourably on the initiative adopted by the Greek Government to table this proposal.
- Dolayısıyla Komisyon, Yunan Hükümeti'nin bu teklifi masaya yatırmak üzere benimsediği inisiyatife olumlu bakmaktadır.
- Now let me look a little further into the future, and consider the Middle East peace process.
- Şimdi biraz daha geleceğe bakmama ve Orta Doğu barış sürecini ele almama izin verin.
- We look towards the goal with optimism.
- Hedefe iyimserlikle bakıyoruz.
- You only have to look round in this Parliament to see how necessary that is.
- Bunun ne kadar gerekli olduğunu görmek için bu Parlamento'da etrafınıza bakmanız yeterlidir.
- We look to him as the man to root out cartels.
- Kendisine kartellerin kökünü kazıyacak kişi olarak bakıyoruz.
- We must look far into the future.
- Geleceğe bakmalıyız.
- That report will also look to the future.
- Bu rapor aynı zamanda geleceğe de bakacaktır.
- This means that we have an absolute duty to look not just at Saddam Hussein but at all of those officials.
- Bu da sadece Saddam Hüseyin'e değil tüm yetkililere bakmak gibi mutlak bir görevimiz olduğu anlamına gelmektedir.
- Now we are looking primarily at the ability to enforce and apply it in full.
- Şimdi öncelikle bunu tam olarak yürürlüğe koyma ve uygulama becerisine bakıyoruz.
- For all that, let us look steadfastly towards this sector of the future.
- Tüm bunlara rağmen, geleceğin bu sektörüne kararlılıkla bakalım.
- We may also have to look again at carbon sinks.
- Karbon yutaklarına da tekrar bakmamız gerekebilir.
- There is little point in their looking back.
- Geriye dönüp bakmalarının pek bir anlamı yok.
- Nor, in a way, do I myself think it is much fun looking back.
- Bir bakıma ben de geriye dönüp bakmanın çok eğlenceli olduğunu düşünmüyorum.
- Looking, though, at the resources that are made available for this purpose, I ask myself how it is to be achieved.
- Ancak bu amaçla sağlanan kaynaklara baktığımda, bunun nasıl başarılacağını kendime soruyorum.
- As has been said, this becomes crucial as we look towards enlargement.
- Söylendiği gibi, genişlemeye doğru bakarken bu çok önemli hale geliyor.
- We look back to the controversy surrounding the G8 meetings last year.
- Geçen yılki G8 toplantılarını çevreleyen tartışmalara dönüp bakıyoruz.
- Here we look to Greece and Turkey to help broker an agreement before the Copenhagen Summit.
- Burada Kopenhag Zirvesi öncesinde bir anlaşmaya aracılık etmeleri için Yunanistan ve Türkiye'ye bakıyoruz.
- But we must look always to subsidiarity.
- Ancak her zaman ikincilliğe bakmalıyız.
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekiyor.
- It looks to the future, not to the past.
- Geçmişe değil, geleceğe bakar.
- Still, we have to look to the future.
- Yine de geleceğe bakmak zorundayız.
- For the ELDR Group there is a clear case to look again at this issue.
- ELDR Grubu için bu konuya tekrar bakmak için açık bir durum vardır.
- The last time we looked, emissions were already at 1990 levels, plus 22%.
- En son baktığımızda, emisyonlar zaten 1990 seviyelerinde artı %22'ydi.
- I also hope we will look very hard at our relationship with the Gulf Cooperation Council in this regard.
- Ayrıca bu bağlamda Körfez İşbirliği Konseyi ile ilişkilerimize de çok dikkatli bir şekilde bakacağımızı umuyorum.
- We in Britain are looking to the European Court at the moment.
- İngiltere'de biz şu anda Avrupa Mahkemesine bakıyoruz.
- We have to look now at the links between products and services.
- Artık ürünler ve hizmetler arasındaki bağlantılara bakmalıyız.
- We look to the Commission to address that issue.
- Bu konuyu ele almak için Komisyon'a bakıyoruz.
- It is time we looked to see where the true interests of Europeans as a whole lie.
- Bir bütün olarak Avrupalıların gerçek çıkarlarının nerede yattığına bakmamızın zamanı gelmiştir.
- To look, including in the context of the Mediterranean, beyond the countries of the current partnership.
- Akdeniz bağlamı da dahil olmak üzere, mevcut ortaklık ülkelerinin ötesine bakmak.
- If you are a sceptic, you look to 1610, when only the tempest is left.
- Eğer şüpheci biriyseniz, geriye sadece fırtınanın kaldığı 1610 yılına bakarsınız.
- Everywhere you look fish stocks are over-exploited and far too often severely depleted.
- Baktığınız her yerde balık stokları aşırı sömürülüyor ve çoğu zaman ciddi şekilde tükeniyor.
- Perhaps we ought to go and take another look, as only one in three of our American colleagues have a passport.
- Belki de Amerikalı meslektaşlarımızın sadece üçte birinin pasaportu olduğu için gidip bir kez daha bakmalıyız.
- That is intergovernmental cooperation, if we now look to the future.
- Şimdi geleceğe bakacak olursak, hükümetler arası işbirliği budur.
- I have no intention of talking about past events; rather I want to look to the future.
- Geçmişteki olaylar hakkında konuşmak gibi bir niyetim yok; daha ziyade geleceğe bakmak istiyorum.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey GATT için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- When the search party reached the ravine, it looked down and saw these two figures.
- Arama ekibi vadiye ulaştığında aşağı baktı ve bu iki figürü gördü.
- This means that we have an absolute duty to look not just at Saddam Hussein but at all of those officials.
- Bu da sadece Saddam Hüseyin'e değil tüm bu yetkililere bakmak gibi mutlak bir görevimiz olduğu anlamına gelmektedir.
- Today Cork is a well developed modern city, looking to future technologies and opportunities for development.
- Bugün Cork, geleceğin teknolojilerine ve kalkınma fırsatlarına bakan, gelişmiş modern bir şehirdir.
- I am sorry, you will have to look somewhere else for a conspiracy theory.
- Üzgünüm, komplo teorisi için başka bir yere bakmanız gerekecek.
- We shall look and see why the European Commission is late.
- Avrupa Komisyonu'nun neden geciktiğine bakacağız ve göreceğiz.
- The rapporteur rightly says that we still have plenty of time to look calmly at a better system.
- Raportör haklı olarak daha iyi bir sisteme sakince bakmak için hala bolca zamanımız olduğunu söylüyor.
- Yet if those same critics look to the issue of climate change they will find that such cynicism is unwarranted.
- Yine de aynı eleştirmenler iklim değişikliği konusuna bakarlarsa, bu tür bir alaycılığın yersiz olduğunu göreceklerdir.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün, katılan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize doğru bakıyor.
- We have to look clearly at our policy in the Middle East and elsewhere.
- Ortadoğu'daki ve diğer yerlerdeki politikamıza net bir şekilde bakmalıyız.
- We have only to look to our own experience.
- Sadece kendi deneyimlerimize bakmamız yeterli.
- Of course this does not affect the fact that we look critically at the expenditure for multilingualism.
- Elbette bu durum, çok dillilik için yapılan harcamalara eleştirel bir gözle bakmamızı etkilememektedir.
- It is worth looking more closely.
- Daha yakından bakmaya değer.
- He was quietly released when the world stopped looking.
- Dünya bakmayı bıraktığında sessizce serbest bırakıldı.
- So, we must once again look beyond the words and face reality.
- Yani bir kez daha sözlerin ötesine bakmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz.
- The last time we looked, emissions were already at 1990 levels, plus 22%.
- Son baktığımızda emisyonlar zaten 1990 seviyelerindeydi, artı %22.
- This report looks a long way into the future and so should a reform.
- Bu rapor uzun bir geleceğe bakmaktadır ve reform da böyle olmalıdır.
- Yet if those same critics look to the issue of climate change they will find that such cynicism is unwarranted.
- Ancak aynı eleştirmenler iklim değişikliği konusuna baktıklarında, bu tür bir alaycılığın yersiz olduğunu göreceklerdir.
- We have seen progress in a number of areas, but we also have a number of things to look forward to.
- Bir dizi alanda ilerleme kaydettik, ancak ileriye bakmamız gereken bir dizi konu da var.
- But let me repeat that I did look round the Chamber myself.
- Ancak tekrar etmeme izin verin, Oda'nın etrafına kendim baktım.
- I feel we need to look elsewhere in search of a solution.
- Çözüm arayışı için başka bir yere bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
- Now, the war is under way, however, and we must look to the future.
- Ancak şu anda savaş devam ediyor ve geleceğe bakmalıyız.
- We looked beyond that and we see the seventh amendment as the last chance.
- Biz ise geleceğe baktık ve yedinci değişikliği son şans olarak gördük.
- First of all allow me to look specifically at the subject of human rights.
- Öncelikle insan hakları konusuna özel olarak bakmama izin verin.
- Looking, though, at the resources that are made available for this purpose, I ask myself how it is to be achieved.
- Yine de bu amaçla sağlanan kaynaklara baktığımda, bunun nasıl başarılacağını kendime soruyorum.
- Today, all the citizens in the acceding countries are looking towards us.
- Bugün, katılım sağlayan ülkelerdeki tüm vatandaşlar bize bakıyor.
- I should like to conclude by looking beyond the impending enlargement, beyond its historical and geographical limits.
- Yaklaşan genişlemenin ötesine, tarihi ve coğrafi sınırlarının ötesine bakarak sonuca varmak istiyorum.
- We have to look to species-specific controls in relation to bivalve molluscs.
- Çift kabuklu yumuşakçalarla ilgili olarak türe özgü kontrollere bakmalıyız.
- Just looking certainly is not enough.
- Sadece bakmak kesinlikle yeterli değildir.
- I come to international activities, because the research framework programme must look outside the EU as well.
- Uluslararası faaliyetlere geliyorum, çünkü araştırma çerçeve programı AB dışına da bakmalıdır.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- We cannot look separately at Brenner, toll roads and Alpine transit.
- Brenner'e, ücretli yollara ve Alp transitine ayrı ayrı bakamayız.
- We look to him as the man to root out cartels.
- Ona kartellerin kökünü kazıyacak adam olarak bakıyoruz.
- So, we must once again look beyond the words and face reality.
- Bu nedenle bir kez daha sözlerin ötesine bakmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Baksana evlat, annesi onu yemeden önce onu al.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bak, bu anlaşmanın olması için çok fazla çalışıyorum.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bana göre bu epey etkili bir şey.
- Look, if we try to deceive one another, we shall get nowhere.
- Bakın, eğer birbirimizi kandırmaya çalışırsak, hiçbir yere varamayız.
- Look, since we're here, let's check the school.
- Madem buradayız, okula bir bakalım.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada kocaman, görkemli, devasa bir süpermarket var.
- Ron, look how far we've come.
- Ron, ne kadar ilerlediğimize bir bak.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, ben her gün tehlikeli aletlere yakın çalışıyorum.
- Look, since we're here, let's check the school.
- Bakın madem buraya geldik, okulu kontrol edelim.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir söylenti.
- Then I looked across the room and there by another heater stood Tom Moto is his shorts.
- Sonra odanın karşı tarafına baktım ve orada başka bir ısıtıcının yanında Tom Moto'nun şortu duruyordu.
- Your father made threats, too, and look how that ended.
- Baban da tehditler savurdu ve nasıl bittiğine bak.
- Look, maybe it's a lost cause.
- Bak, belki de bu kaybedilmiş bir davadır.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce hemen al şunu.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bakın, eğer yalnızsanız tüm bunların hiçbir anlamı yok.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, bende koca bir paket vardı ve hepsi gitti.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bak, eğer yalnızsan bütün bunların hiçbir anlamı yok.
- And, when you looked across to see nothing but darkness, you were told that there was another side.
- Ve karşınıza bakıp karanlıktan başka bir şey görmediğinizde, size başka bir tarafın daha olduğu söylendi.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir çocuk, bir numaralı cinayete bakıyor.
- Look, I'm doing this for the cause, sister.
- Bak, bunu bir amaç için yapıyorum kardeşim.
- Look, kid, we've all made mistakes.
- Bak, ufaklık, hepimiz hata yaparız.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, koca bir pakedim vardı ve şimdi yok.
- Looking back, it was a very good decision.
- Geriye dönüp baktığımda bunun çok iyi bir karar olduğunu görüyorum.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, her gün tehlikeli ekipmanlarla iç içeyim.
- Look, it's a great hospital for some things.
- Bak, bazı şeyler için çok iyi bir hastane.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bak, istila sonrasında her şey kötüye gitti.
- Look, my agha, these came in this morning.
- Bak ağam, bunlar bu sabah geldi.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bak, bunun ikinci bir yolu yok.
- Look, maybe it's a lost cause.
- Bak, belki bu ümitsiz bir dava.
- Look, Jack, this may mean nothing.
- Bak Jack, bunun hiçbir anlamı olmayabilir.
- Look, I'm sorry this is hard for you.
- Bak, bu sana zor geldiği için üzgünüm.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın burada çok büyük, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir oğlan, ilk cinayete bakıyor.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bakın, bu anlaşmanın gerçekleşmesi için öyle çabalıyorum ki.
- Look, kid, it just so happens, I'm a guy you can trust.
- Bak evlat, şu işe bak ki, ben güvenebileceğin bir adamım.
- Look, I was a drug addict back then.
- Bak, o zamanlar uyuşturucu bağımlısıydım.
- Looking back, it was a very good decision.
- Geriye dönüp baktığımda çok iyi bir karar olduğunu görüyorum.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bence bu oldukça etkili bir şey.
- Look, it's a great hospital for some things.
- Bakın, bazı şeyler için harika bir hastane.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bak, bence bunlar çok etkili.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bakın, işgalden bu yana her şey ters gitti.
- Look, that's where we fell off the roof last year.
- Bak, geçen sene çatıdan düştüğümüz yer burası.
- Look, just come down, Johnny.
- Bak, sadece aşağı in Johnny.
- Look, there's a place that you might want to check out.
- Bak, bakmak isteyebileceğin bir yer var.
- When I was a child, I would come down and climb a tree and look in your garden.
- Çocukken aşağı iner, bir ağaca tırmanır ve bahçenize bakardım.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bakın, bunun başka bir yolu yok.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak ufaklık, sana söylüyorum, bu bir söylenti.
- Look, Jack, this may mean nothing.
- Bak Jack, bu hiçbir şey ifade etmeyebilir.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen yeterince iyi bir adama benziyorsun.
- Look, all of this means nothing if you're alone.
- Bak, eğer yalnızsan bunlar hiçbir şey ifade etmez.
- Look, the medicine man and 't chieftain.
- Bak, şifacı ve reis.
- Look, I am trying so hard to make this deal happen.
- Bak, ben bu anlaşmayı yapmak için çok fazla uğraşıyorum.
- Look, if we try to deceive one another, we shall get nowhere.
- Bakın, birbirimizi kandırmaya çalışırsak hiç bir yere varamayız.
- Look, kid, it just so happens, I'm a guy you can trust.
- Bak evlat, şans bu ya, güvenebileceğin bir adamım.
- Look, I'm doing this for the cause, sister.
- Bak, bunu amaç için yapıyorum, kardeşim.
- Ron, look how far we've come.
- Ron, bak nereden nereye gelmişiz.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen yeterince iyi birine benziyorsun.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce alsana şunu.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada koskoca, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- Look, I'm sorry this is hard for you.
- Bak, bunun sana zor gelmesine üzüldüm.
- Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
- Bak dostum, sen nazik birine benziyorsun.
- Look, I had a whole pack, and it's gone.
- Bak, elimde koca bir paket vardı ve hepsi gitti.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir dedikodu.
- Look, since the invasion, everything's gone sideways.
- Bakın, işgalden bu yana her şey kötü gitti.
- I told them, look, I'm not the drug addict here.
- Onlara dedim ki, bakın, burada uyuşturucu bağımlısı olan ben değilim.
- You guys want to see a real star, look over here.
- Gerçek bir yıldız görmek istiyorsanız, buraya bakın.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü.
- Look, kid, we've all made mistakes.
- Bak evlat, hepimiz hatalar yapıyoruz.
- Tom looked over at Mary.
- Tom Mary'ye baktı.
- She looked him in the face.
- Onun yüzüne baktı.
- Look, I don't want any trouble.
- Bak, bela istemiyorum.
- Look, they say listening to Mozart makes tomatoes grow.
- Bak, onlar Mozart dinlemenin domatesleri büyüttüğünü söylüyorlar.
- Look, I need this.
- Bak, buna ihtiyacım var.
- Tom looked under the car to see if there was any oil on the pavement under the car.
- Tom arabanın altındaki kaldırımda yağ olup olmadığını görmek için arabanın altına baktı.
- He looked away.
- Başka tarafa baktı.
- I looked down at the dog.
- Köpeğe baktım.
- How long have you been looking?
- Ne kadar süredir bakıyorsun?
- Look, I can't explain it.
- Bak, onu açıklayamam.
- Tom looked down at the plate of food in front of him.
- Tom önündeki yemek tabağına baktı.
- Look what I caught.
- Yakaladığıma bak.
- The boy's expression showed his disappointment, but even so he looked up at our faces with a glimmer of hope.
- Çocuğun ifadesi hayal kırıklığını gösteriyordu ama yine de yüzümüze bir umut ışığıyla baktı.
- I tried not to look.
- Bakmamaya çalıştım.
- He looked up the word in his dictionary.
- Sözlüğünde kelimeye baktı.
- Tom couldn't look me straight in the face.
- Tom yüzüme bakamadı.
- Look, I can't do this.
- Bak, bunu yapamam.
- I looked in my closet for something to wear, but couldn't find anything appropriate for the occasion.
- Giyecek bir şey için dolabıma baktım ama duruma uygun bir şey bulamadım.
- Is anyone looking?
- Birisi bakıyor mu?
- I told Tom that he shouldn't cross the road without looking both ways.
- Tom'a her iki tarafa da bakmadan yolun karşısına geçmemesi gerektiğini söyledim.
- Where do you suggest we start looking?
- Bakmaya nereden başlamamızı tavsiye ediyorsun?
- Tom looked down at his injured hand.
- Tom yaralı eline baktı.
- Hey, look what I'm going to do.
- Hey, bak ne yapacağım.
- Tom looked very closely at the insect.
- Tom böceğe çok yakından baktı.
- They both looked back at her.
- İkisi de ona dönüp baktı.
- Look, I'm telling you the truth.
- Bak, sana doğruyu söylüyorum.
- Look what you did to him.
- Ona ne yaptığına bak.
- Jim looked right and left before he crossed the road.
- Jim caddeyi geçmeden önce sağa ve sola baktı.
- Tom is looking back at Mary.
- Tom Mary'ye geri bakıyor.
- Look what has happened.
- Bak ne oldu.
- I looked the other way.
- Diğer tarafa baktım.
- I told Tom that he shouldn't cross the road without looking both ways.
- Tom'a iki tarafa bakmadan yolun karşısına geçmemesi gerektiğini söyledim.
- Look what I made.
- Bak ne yaptım.
- Look, a squirrel.
- Bak, bir sincap.
- Look, you've got to help.
- Bak, yardım etmelisin.
- Oh, look, Diana, what a lovely rainbow!
- Ah, bak, Diana, ne güzel bir gökkuşağı!
- Tom felt insignificant when he looked up at the night sky.
- Tom gece gökyüzüne baktığında kendini önemsiz hissetti.
- I noticed that a small gray animal was looking toward us.
- Küçük gri bir hayvanın bize baktığını fark ettim.
- Look, someone is calling you.
- Bak, biri seni arıyor.
- Look, Tom, I'm tired of playing games.
- Bak Tom, oyun oynamaktan bıktım.
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmazken vazodan bir çiçek aldı.
- I looked the other way.
- Ben diğer yöne baktım.
- The old man spent most of his time looking back on his youth.
- Yaşlı adam zamanının çoğunu gençliğine bakarak geçirdi.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom hemen hemen her yere baktığını söylemesine rağmen Mary'yi bulamadı.
- The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle ona dikkatle baktı.
- Oh, Diana, look, there's a rabbit.
- Aa, Diana, bak, bir tavşan var.
- Look up the number in the phone book.
- Telefon rehberindeki numaraya bak.
- I looked down the hall.
- Koridorun aşağısına baktım.
- Look straight ahead.
- Önüne bak.
- Look, that's the strangest group of prisoners I've ever seen.
- Bak, bu şimdiye kadar gördüğüm en garip mahkum grubu.
- Look where I am today.
- Bugün nerede olduğuma bak.
- Tom bumped into Mary because he wasn't looking where he was going.
- Tom Mary'ye çarptı çünkü nereye gittiğine bakmıyordu.
- Look, nothing's wrong with her.
- Bak, onun hiçbir şeyi yok.
- The teacher looked over the papers.
- Öğretmen kağıtlara baktı.
- He looked back at us many times and walked away.
- Birçok kez bize dönüp baktı ve uzaklaştı.
- I don't know where to look anymore.
- Artık nereye bakacağımı bilmiyorum.
- Look what I found in the garden.
- Bak bahçede ne buldum.
- They looked away.
- Uzaklara baktılar.
- Tom looked up from his work.
- Tom kafasını kaldırıp işine baktı.
- Look what you did to her.
- Bak ona ne yaptın.
- Look who beat you.
- Bak seni kim yendi.
- The doctor looked gravely at the patient.
- Doktor, hastaya ciddiyetle baktı.
- Tom looked in a mirror.
- Tom aynaya baktı.
- Tom looked dubious for a moment.
- Tom bir an şüpheyle baktı.
- I looked down the hall.
- Salona baktım.
- Look, Tom, I'm sorry I intruded.
- Bak Tom, rahatsız ettiğim için özür dilerim.
- Tom looked in the fridge to see what he could find to drink.
- Tom içecek ne bulabileceğini görmek için buzdolabına baktı.
- Tom looked down at his glass and saw that it was empty.
- Tom bardağına baktı ve onun boş olduğunu gördü.
- I didn't know where to look.
- Nereye bakacağımı bilmiyordum.
- Stop looking elsewhere.
- Başka yere bakmayı bırak.
- Look, what a beautiful moon!
- Bakın, ne güzel bir ay!
- He looked directly into her eyes.
- Doğrudan onun gözlerine baktı.
- Mary doesn't like looking in the mirror.
- Mary aynaya bakmayı sevmez.
- Tom didn't want to look, but he couldn't help himself.
- Tom bakmak istemedi ama kendini tutamadı.
- I made a mistake while looking.
- Bakarken bir hata yapmışım.
- Tom doesn't like looking in the mirror.
- Tom aynaya bakmayı sevmiyor.
- I looked directly into his eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktım.
- He looked left and right.
- Sağa sola baktı.
- Now look what I've done.
- Şimdi ne yaptığıma bak.
- They all looked.
- Onların hepsi baktılar.
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmıyorken vazodan bir çiçek çıkardı.
- Jim looked right and left before he crossed the road.
- Jim yolun karşısına geçmeden önce sağına ve soluna baktı.
- Tom couldn't help but look.
- Tom bakmaktan kendini alamadı.
- Tom looked both ways before he crossed the busy street.
- Tom işlek caddeyi geçmeden önce her iki yöne baktı.
- I thought you might want to look over these documents.
- Bu belgelere bakmak isteyebileceğini düşündüm.
- They looked up at the sky.
- Gökyüzüne baktılar.
- Look boys; this bag is full of pears.
- Bakın çocuklar; bu çanta armut dolu.
- Oh, look, a shooting star!
- Aa, bak, bir göktaşı!
- I'm simply looking.
- Sadece bakıyorum.
- Look a rose acacia!
- Gül akasyaya bak.
- Oh, look, a shooting star!
- Oo, bakın, kayan bir yıldız!
- Is it safe for us to look now?
- Şimdi bakmamız güvenli mi?
- Tom never looked this way.
- Tom asla bu tarafa bakmazdı.
- Hey, look what I'm going to do.
- Hey, yapacağım şeye bak.
- Tom didn't know where to look.
- Tom nereye bakacağını bilmiyordu.
- Look, I already told you everything you need to know.
- Bak, sana bilmen gereken her şeyi zaten söyledim.
- Mary wanted me to look the other way while she was getting dressed.
- Mary giyinirken diğer tarafa bakmamı istedi.
- She looked up at Tom briefly.
- Tom'a kısa bir süre baktı.
- Look, I said I was sorry.
- Bak, üzgün olduğumu söyledim.
- Tom looked up at Mary and winked.
- Tom, Mary'ye bakıp göz kırptı.
- Look what's happened.
- Ne olduğuna bak.
- Look who's talking.
- Söyleyene bak.
- When she looked, the men were building the way.
- O baktığında, adamlar yolu inşa ediyorlardı.
- I looked in the trunk.
- Bagaja baktım.
- I'll look over your essay as soon as I can find the time.
- Vakit bulur bulmaz makalene bakacağım.
- She couldn't look him in the face.
- Onun yüzüne bakamadı.
- Tom looked right at Mary.
- Tom doğrudan Mary'ye baktı.
- Look over here.
- Şuraya bak.
- Tom thought no one was looking.
- Tom kimsenin bakmadığını sanıyordu.
- You need to look in all directions before crossing the street, even at a crosswalk when the light is green.
- Karşıdan karşıya geçmeden önce her yöne bakmalısınız, yeşil ışık yanarken yaya geçidinde bile.
- Tom always looks in the rearview mirror before he backs up.
- Tom her zaman geri gitmeden önce dikiz aynasına bakar.
- Look, I want you to do me a favor.
- Bak, bana bir iyilik yapmanı istiyorum.
- Mary looked me in the eyes and told me to hold her in my arms.
- Mary gözlerime baktı ve bana onu kollarımda tutmamı söyledi.
- Dictionaries are used to look up the words you don't know.
- Sözlükler bilmediğiniz kelimelere bakmak için kullanılır.
- Look, Tom, I'm sorry I intruded.
- Bak Tom, böldüğüm için özür dilerim.
- We already looked over there.
- Oraya çoktan baktık.
- I looked up at the ceiling.
- Tavana baktım.
- I don't know where to look.
- Nereye bakacağımı bilmiyorum.
- Look who is here!
- Bakın kim geldi!
- Look guys, the window and even the kitchen door have both been left open!
- Bakın çocuklar, pencere ve mutfak kapısı bile açık bırakılmış!
- Do you like looking in the mirror?
- Aynaya bakmayı sever misin?
- Tom looked down at his hands.
- Tom ellerine baktı.
- Look, a shooting star!
- Bak, kayan bir yıldız!
- I am looking up at the big building.
- Büyük binaya bakıyorum.
- Look, there's my mother.
- Bak, annem orada.
- Tom looked over his shoulders, expecting to see someone.
- Tom birini görmeyi umarak omuzlarının üzerinden baktı.
- Look up words you don't know in your dictionary.
- Sözlüğünde bilmediğin kelimelere bak.
- You're not looking.
- Bakmıyorsun.
- Look, I'm extremely busy.
- Bak, ben çok meşgulüm.
- Tom kissed Mary while John and Alice were looking the other way.
- John ve Alice başka tarafa bakarken Tom Mary'i öptü.
- Look what I found in Tom's closet.
- Tom'un dolabında bulduğum şeye bak.
- You look very nice.
- Çok hoş bakıyorsun.
- She looked up at the tall tree.
- Uzun ağaca baktı.
- Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom şaşkınlık içinde gömleğindeki lekeye baktı.
- Where do you suggest we start looking?
- Bakmaya nereden başlayalım dersin?
- Tom looked nervously over his shoulder.
- Tom omzunun üzerinden sinirli şekilde baktı.
- Look, I can handle this.
- Bak, bunu halledebilirim.
- Look, I have to go.
- Bak, gitmek zorundayım.
- Look who is here!
- Bakın burada kim varmış!
- Tom looked anxiously at Mary.
- Tom endişeyle Mary'ye baktı.
- Tom is looking down the hole.
- Tom deliğe bakıyor.
- Tom looked in his briefcase.
- Tom evrak çantasına baktı.
- Look, Tom, nobody needs to know about this.
- Bak Tom, kimsenin bunu bilmesine gerek yok.
- Look, I know what I saw.
- Bak, ne gördüğümü biliyorum.
- I looked up at my phone, and tried to read my text messages.
- Telefonuma baktım ve metin mesajlarımı okumaya çalıştım.
- Is she looking?
- O bakıyor mu?
- The poor girl looked up at the sky.
- Yoksul kız gökyüzüne baktı.
- Is he looking?
- O bakıyor mu?
- Look who's talking.
- Diyene de bakın.
- The teacher looked over the examination papers.
- Öğretmen sınav kağıtlarına baktı.
- Look what we've done.
- Ne yaptığımıza bak.
- Look a rose acacia!
- Bak bir gül akasya!
- Look, I'm really busy.
- Bak, gerçekten meşgulüm.
- Where should we look first?
- İlk önce nereye bakalım?
- It will take me more than three hours to look over the document.
- Belgeye bakmak üç saatten fazla zamanımı alacaktır.
- Tom looked under the bed to see if the other slipper was there.
- Tom diğer terliğin orada olup olmadığını görmek için yatağın altına baktı.
- Look, my house is cleaner than yours.
- Bak, benim evim seninkinden daha temizdir.
- I wasn't looking.
- Bakmıyordum.
- Tom looked up at the stars.
- Tom yıldızlara baktı.
- Look what I made for them.
- Bak onlar için ne yaptım.
- I looked right at Tom.
- Tom'un gözünün içine baktım.
- Look what happened to them.
- Onlara ne olduğuna bak.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- She looked in at the show window.
- Vitrine baktı.
- Look what I found.
- Bak ne buldum.
- Mom, look what I found.
- Anne, bak ne buldum.
- Look what has happened.
- Ne olduğuna bak.
- He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
- If you look hard enough, you'll find what you're looking for.
- Yeterince bakarsan aradığını bulursun.
- Tom laid the book aside and looked up.
- Tom kitabı bir kenara bıraktı ve başını kaldırıp baktı.
- Tom looked down at the fuel gauge.
- Tom benzin göstergesine baktı.
- Tom looked towards the door.
- Tom kapıya doğru baktı.
- I looked up all the words I didn't know in the dictionary.
- Sözlükte bilmediğim tüm kelimelere baktım.
- Look, this is not that big of a deal.
- Bak, bu o kadar da büyük bir mesele değil.
- Tom looked in the mirror.
- Tom aynaya baktı.
- I looked up at the moon.
- Aya baktım.
- You must look over the contract before you sign it.
- İmzalamadan önce sözleşmeye bakmalısın.
- Tom looked nervously at the doctor.
- Tom gergin biçimde doktora baktı.
- I never looked back.
- Hiç arkama bakmadım.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
- Nereye bakarsanız bakın depremin yol açtığı hasarı görebilirsiniz.
- She looked directly into his eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktı.
- I looked directly into her eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktım.
- Try looking in your pockets.
- Ceplerine bakmayı deneyin.
- I looked in the cupboard.
- Dolaba baktım.
- If you look, you'll notice that he's turning left.
- Eğer bakarsan, sola döndüğünü fark edeceksin.
- Look up at the sky, and number the stars if you can.
- Gökyüzüne bakın ve mümkünse yıldızları sayın.
- She looked as though she had seen a ghost.
- Sanki bir hayalet görmüş gibi bakıyordu.
- Look both ways before you cross the street.
- Karşıya geçmeden önce iki tarafa da bakın.
- Look boys; this bag is full of pears.
- Bakın gençler, bu çanta armutlarla dolu.
- Mary looked in her purse.
- Mary çantasına baktı.
- Now look what you did.
- Şimdi yaptığına bak.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom her yere baktığını söylemesine rağmen Mary'yi bulamadı.
- Tom looked inside.
- Tom içeriye baktı.
- Look Tom, it's stopped raining!
- Bak Tom, yağmur durdu!
- Look an agave!
- Bak bir agave bitkisi!
- Look, I'm sorry I didn't tell you, but I forgot.
- Bak, sana söylemediğim için üzgünüm fakat unuttum.
- Tom looked in his briefcase.
- Tom evrak çantasının içine baktı.
- Look, I really like you.
- Bak, gerçekten seni seviyorum.
- Look, I'm really sorry, OK?
- Bak, gerçekten üzgünüm, tamam mı?
- When Tom looked up to the ceiling, a drop of water fell into his eye.
- Tom tavana baktığında gözüne bir damla su düştü.
- Look what happened to her.
- Ona ne olduğuna bak.
- Look before you leap.
- Atlamadan önce bak.
- I looked in the mirror.
- Aynaya baktım.
- I looked over at Tom.
- Tom'a baktım.
- Let me look in the backpack.
- Sırt çantasına bakayım.
- I looked under the table.
- Masanın altına baktım.
- Tom looked down at the letter.
- Tom mektuba baktı.
- Mary looked in her purse, but she didn't find what she was looking for.
- Mary çantasına baktı ama aradığını bulamadı.
- I looked to my left.
- Ben soluma baktım.
- We looked down at the beautiful sea.
- Güzel denize baktık.
- I promise I won't look.
- Bakmayacağıma söz veriyorum.
- He looked right and left.
- O sağa sola baktı.
- Tom looked in the mirror again.
- Tom aynaya tekrar baktı.
- Tom looked under the bed to see what was there.
- Tom, orada ne olduğunu görmek için yatağın altına baktı.
- Look, he's approaching.
- Bak, yaklaşıyor.
- It's a good rule to look both ways before you cross the street anywhere.
- Bir yerde, karşıdan karşıya geçmeden önce iki tarafa da bakmak iyi bir kuraldır.
- Where did you look?
- Nereye baktınız?
- Look, she's fine.
- Bak, o iyi.
- Look what we've found.
- Bak ne bulduk.
- Tom looked cautiously over the cliff.
- Tom uçurumun üzerinden dikkatle baktı.
- Look what I made for them.
- Onlar için yaptığım şeye bak.
- Mary looked in her purse, but she didn't find what she was looking for.
- Mary çantasına baktı ama aradığı şeyi bulmadı.
- Tom doesn't like looking in the mirror.
- Tom aynaya bakmayı sevmez.
- He looked up at the night sky.
- O, gece gökyüzüne baktı.
- Look, I don't want any trouble.
- Bak, ben herhangi bir sorun istemiyorum.
- She looked in her bag for the key of the house, but could not find it.
- Evin anahtarı için çantasına baktı ama onu bulamadı.
- Could you please look the other way while I change my clothes?
- Ben üstümü değiştirirken lütfen başka tarafa bakar mısın?
- No one's looking.
- Kimse bakmıyor.
- I would like you to look over these documents.
- Bu belgelere bakmanızı istiyorum.
- Look under the skin of a civilized man and you will find a barbarian.
- Uygar bir insanın derisinin altına bakın ve bir barbar bulacaksınız.
- He is always looking to the future.
- Her zaman geleceğe bakar.
- Look, I'm serious.
- Bak, ciddiyim.
- Look straight ahead.
- Dosdoğru ileriye bakın.
- You didn't look.
- Bakmadınız.
- Tom looked toward the horizon.
- Tom ufka doğru baktı.
- I looked, but I didn't see anything.
- Baktım ama bir şey göremedim.
- When I look of this photo I remember my family.
- Bu fotoğrafa bakarken ailemi hatırlarım.
- I can't remember the meaning of the word that I looked up yesterday.
- Dün baktığım kelimenin anlamını hatırlayamıyorum.
- Tom looked over the fence.
- Tom çitin üzerinden baktı.
- Look, he's coming.
- Bak, geliyor.
- Tom looked up at Mary.
- Tom Mary'ye baktı.
- Look what I got.
- Bak, ne buldum.
- Bend your knees and look in front of you.
- Dizlerinizi bükün ve önünüze bakın.
- Tom isn't looking.
- Tom bakmıyor.
- Look, you've got to help me.
- Bak, bana yardım etmelisin.
- Please look up this word in a dictionary.
- Lütfen bir sözlükten bu kelimeye bak.
- I was too shy to look her in the face.
- Onun yüzüne bakamayacak kadar utangaçtım.
- When Tom looked down at the apple he was eating, he realized that he had eaten half a worm.
- Tom yediği elmaya baktığında yarım solucan yediğini fark etti.
- Tom is looking in the mirror.
- Tom aynaya bakıyor.
- There's no harm in looking.
- Bakmaktan zarar gelmez.
- Tom looked down at the fuel gauge.
- Tom yakıt göstergesine baktı.
- I looked inside.
- İçeri baktım.
- Look who's talking.
- Sen önce kendine bak.
- I just want to take a quick look.
- Ben sadece hızlıca bir bakmak istiyorum.
- Tom didn't even look up.
- Tom kafasını kaldırıp bakmadı bile.
- He looks to me with much admiration.
- O bana büyük bir hayranlıkla bakıyor.
- I am waving at her, but she's not looking.
- Ona el sallıyorum ama o bakmıyor.
- Tom looked absently out the window.
- Tom pencereden dışarıya dalgın dalgın baktı.
- Tom is looking back at Mary.
- Tom Mary'ye dönüp bakıyor.
- Everywhere you look you can see damage caused by the earthquake.
- Baktığınız her yerde depremin sebep olduğu hasarı görebilirsiniz.
- Look, I'm a little busy.
- Bak, ben biraz meşgulüm.
- He took a flower out of the vase while no one was looking.
- Kimse bakmazken vazodan bir çiçek aldı.
- Look what I got for you.
- Senin için ne getirdiğime bak.
- I looked up his phone number in the telephone book.
- Telefon rehberinde onun telefon numarasına baktım.
- Tom looked over his shoulder to see if Mary was still following him.
- Tom Mary'nin hala onu takip edip etmediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.
- As you start to look deeper, you will find it out yourself.
- Daha derin bakmaya başladığınızda onu kendiniz bulacaksınız.
- I looked in my closet for something to wear.
- Giyecek bir şey için dolabıma baktım.
- Look, I'm going to bed now.
- Bak, ben yatmaya gidiyorum.
- Have you looked in a mirror lately?
- Son zamanlarda bir aynaya baktın mı?
- As he crossed the bridge, he looked down at the stream.
- O, köprüyü geçerken, derede aşağı baktı.
- I looked away.
- Uzaklara baktım.
- Look, he's coming.
- Bak, o geliyor.
- Tom looked back at Mary one last time.
- Tom son bir kez dönüp Mary'ye baktı.
- He was just looking.
- O sadece bakıyordu.
- Let me have another look.
- Tekrar bakayım.
- She looked up at the ceiling.
- Tavana baktı.
- We must look elsewhere.
- Başka bir yere bakmalıyız.
- I looked under the bed.
- Yatağın altına baktım.
- It's dangerous to cross roads without looking both ways.
- İki tarafa da bakmadan karşıdan karşıya geçmek tehlikelidir.
- He looked back at the pretty girl.
- Güzel kıza baktı.
- Tom looked where Mary was pointing.
- Tom, Mary'nin işaret ettiği yere baktı.
- Look an apricot tree!
- Kayısı ağacına bak!
- Did you look under the car?
- Arabanın altına baktın mı?
- Will you look over these papers?
- Bu kağıtlara bakar mısınız?
- My house looks to the south.
- Benim evim güneye bakıyor.
- I am winking at him, but he's not looking.
- Ben ona göz kırpıyorum ama o bakmıyor.
- He looked up at the ceiling.
- O, tavana baktı.
- Look what I found in Tom's closet.
- Bak Tom'un dolabında ne buldum.
- Tom looked up at the clock.
- Tom saate baktı.
- Tom, look what you've done.
- Tom, ne yaptığına bir bak.
- Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom gömleğindeki lekeye şaşkınlık içinde baktı.
- Tom looked in the cardboard box.
- Tom karton kutuya baktı.
- I looked over my shoulder.
- Omzumun üzerinden baktım.
- Don't look only on the dark side of life.
- Hayatın sadece karanlık yüzüne bakmayın.
- He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerinin içine derin derin baktı.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
- Güneş'e asla çıplak gözle ya da dürbün veya teleskop gibi herhangi bir araçla doğrudan bakmamalısınız.
- He looked up at the ceiling.
- Tavana baktı.
- Tom just looked down at the floor.
- Tom sadece yere baktı.
- The more you look, the more you will see, and the more interesting they will become.
- Ne kadar çok bakarsan, o kadar çok görürsün ve o kadar ilginç olurlar.
- Look what Tom found in the backyard.
- Bak Tom arka bahçede ne buldu.
- Look, this is a true story.
- Bakın, bu gerçek bir hikaye.
- Why don't we take another look?
- Bir daha baksak ya.
- Look, it's the plane from Urumqi.
- Bak, Urumçi'den gelen uçak.
- Look what she brought me for my birthday!
- Bakın doğum günüm için bana ne getirmiş!
- Tom looked to his left.
- Tom soluna baktı.
- Look, I've had a long day and I want to go to bed right now.
- Bak, uzun bir gün geçirdim ve şimdi yatmak istiyorum.
- Look, just call me.
- Bak, sadece beni ara.
- Look, there's your cap on the table!
- Bak, şapkan masada!
- Tom looked the other way.
- Tom diğer tarafa baktı.
- Tom looked questioningly at Mary.
- Tom soru sorar gibi Mary'ye baktı.
- Look what I found under the sofa.
- Bak kanepenin altında ne buldum.
- Have you looked in a mirror recently?
- Yakınlarda aynaya baktınız mı?
- Look up these words in the dictionary.
- Sözlükte bu kelimelere bak.
- Would you like to go inside and look?
- İçeri girip bakmak ister misiniz?
- I'll never be able to look him in the face again.
- Onun yüzüne bir daha asla bakamayacağım.
- Look, I already told you everything you need to know.
- Bak, bilmen gereken her şeyi zaten sana söyledim.
- Tom looked down at the ground.
- Tom yere baktı.
- Look it up in your dictionary.
- Sözlüğünde ona bak.
- You aren't looking.
- Sen bakmıyorsun.
- Tom stopped reading his book and looked up at Mary.
- Tom kitabını okumayı kesti ve Mary'ye baktı.
- Everywhere you look you can see young couples kissing.
- Baktığınız her yerde öpüşen genç çiftler görebilirsiniz.
- It will take me more than three hours to look over the document.
- Belgeye bakmak üç saatten fazla zamanımı alır.
- Look what I found on the beach.
- Sahilde bulduğuma bak.
- Tom, look what you've done.
- Tom, yaptığına bak.
- If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- He looked up the word in the dictionary.
- Sözlükte kelimeye baktı.
- If you look, you'll notice that he's turning left.
- Eğer bakarsan onun sola döndüğünü fark edersin.
- Look what I found at the supermarket today.
- Bugün süpermarkette bulduğum şeye bak.
- Look both ways before you cross the road.
- Karşıya geçmeden önce iki tarafa da bak.
- Look an adenia!
- Bak bir adenia bitkisi!
- Look what I got Tom for his birthday.
- Doğum günü için Tom'a aldığım şeye bak.
- Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesle gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinden koşmakla meşgul bir nesil olarak bakıyor.
- Tom looked right at Mary.
- Tom doğruca Mary'ye baktı.
- Look, someone is calling you.
- Bakın, biri sizi arıyor.
- Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
- Tom ve Mary kokunun ne olduğunu merak ederek birbirlerine şaşkın şaşkın baktılar.
- Look both ways before you cross the street.
- Caddeyi geçmeden önce her iki yöne bak.
- Tom looked down at his glass and saw that it was empty.
- Tom bardağına baktı ve boş olduğunu gördü.
- They're still looking.
- Hala bakıyorlar.
- When Tom ate some food that had fallen on the floor, Mary looked disgusted.
- Tom yere düşen bir yemeği yediğinde Mary iğrenerek baktı.
- Look what I made for you.
- Senin için yaptığıma bak.
- Looking back on our college days, it seems as if they were a century ago.
- Üniversite günlerimize dönüp baktığımda, sanki bir asır önceymiş gibi geliyor.
- Tom looked up from his work.
- Tom işinden başını kaldırıp baktı.
- Tom looked down at his plate.
- Tom tabağına baktı.
- Look what you did to her.
- Ona ne yaptığına bak.
- Look up the number in the telephone book.
- Numaraya telefon rehberinden bak.
- Tom looked down at the book again.
- Tom kitaba tekrar baktı.
- Look, there's a cat on the roof.
- Bak, çatıda bir kedi var.
- Tom looked over to his shoulder.
- Tom omzuna doğru baktı.
- When I look back upon those days, it all seems like a dream.
- O günlere dönüp baktığımda, her şey bir rüya gibi geliyor.
- Look, I'm not doing this.
- Bak, bunu yapmayacağım.
- She put on her sister's jeans and looked in the mirror.
- Kızkardeşinin kot pantolonunu giydi ve aynaya baktı.
- Tom couldn't help but look.
- Tom bakmadan edemedi.
- Look Tom, it's stopped raining.
- Bak Tom, yağmur durdu.
- Tom bumped into Mary because he wasn't looking where he was going.
- Tom nereye gittiğine bakmadığı için Mary'ye çarptı.
- If you look over there, you can see a defunct water tower.
- Oraya bakarsanız, artık kullanılmayan bir su kulesi görebilirsiniz.
- Look who's talking.
- Diyene bak.
- Tom crossed the road without looking both ways.
- Tom yolun karşısına iki tarafa da bakmadan geçti.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken, bilmediğiniz her kelimeye bakmak iyi bir fikir değildir.
- I'm just looking.
- Sadece bakıyorum.
- When I look of this photo I remember my family.
- Bu fotoğrafa baktığımda ailemi hatırlıyorum.
- Stop looking down.
- Aşağı bakmayı bırak.
- Humans have looked to the skies to find their way since ancient times.
- İnsanlar eski çağlardan beri yollarını bulmak için gökyüzüne bakmışlardır.
- Tom, look what I found under the sofa.
- Tom, kanepenin altında bulduğum şeye bak.
- When she looked, the men were building the way.
- Baktığında, adamlar yolu inşa ediyorlardı.
- Look under the seat.
- Koltuğun altına bak.
- Hey, look what I'm doing.
- Hey, bak ne yapıyorum.
- They're still looking.
- Hâlâ bakıyorlar.
- I looked, but I didn't see anything.
- Baktım ama bir şey görmedim.
- You need to look in all directions before crossing the street, even at a crosswalk when the light is green.
- Yeşil ışık yandığında, caddeden geçmeden önce yaya geçidindeyken bile tüm yönlere bakman gerekir.
- She looked directly into his eyes.
- Doğrudan onun gözlerine baktı.
- He looked directly into her eyes.
- Doğrudan doğruya onun gözlerine baktı.
- It's a good rule to look both ways before you cross the street anywhere.
- Herhangi bir yerde, caddeyi geçmeden önce iki yöne bakmak iyi bir kuraldır.
- Look this way.
- Bu tarafa bak.
- Look, what's this all about?
- Bakın, tüm bunlar neyle ilgili?
- Tom walked down the street without looking either left or right.
- Tom sokakta yürürken ne sağa ne de sola baktı.
- Look, there's my mom.
- Bak, annem orada.
- Tom didn't even look.
- Tom bakmadı bile.
- Look back there.
- Oraya bak.
- I looked in the box.
- Kutunun içine baktım.
- Hey, look what I found.
- Hey, bak ne buldum.
- Now look what you've started.
- Ne başlattığına bir bak.
- He looked up at the stars.
- O, yıldızlara baktı.
- Tom looked down at the floor.
- Tom yere baktı.
- Tom looked under the bed to see what was there.
- Tom orada ne olduğunu görmek için yatağın altına baktı.
- Everyone in the room looked in Tom's direction.
- Odadaki herkes Tom'a doğru baktı.
- My house looks toward the sea.
- Benim evim denize doğru bakar.
- She looked me in the eye.
- O, gözüme baktı.
- Tom looked in the rearview mirror.
- Tom dikiz aynasına baktı.
- Look who's there.
- Bakın kim var orada.
- Tom looked back at Mary.
- Tom, Mary'ye dönüp baktı.
- They both looked back at him.
- İkisi de ona dönüp baktı.
- Thank you, I'm just looking.
- Teşekkür ederim, sadece bakıyorum.
- She looked up at the sky.
- O gökyüzüne baktı.
- Tom didn't want to look, but he couldn't help himself.
- Tom bakmak istemiyordu ama kendini tutamadı.
- Tom looked back on his life and wondered if he'd actually accomplished anything.
- Tom hayatına dönüp baktığında gerçekten bir şey başarıp başaramadığını merak ediyordu.
- You look up at the sun.
- Sen güneşe bakıyorsun.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve başka tarafa baktı.
- I looked down at the floor.
- Yere baktım.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve uzağa baktı.
- Look, I'm sorry I didn't tell you, but I forgot.
- Bak, sana söylemediğim için üzgünüm ama unutmuşum.
- When things are hard or when you're sad, look up at the sky.
- İşler zorlaştığında ya da üzgün olduğunuzda, gökyüzüne bakın.
- Please look again.
- Lütfen tekrar bakın.
- We looked, but saw nothing.
- Baktık ama hiçbir şey görmedik.
- Tom looked down upon the city from the dizzying height of the skyscraper.
- Tom gökdelenin baş döndürücü yüksekliğinden şehre baktı.
- Look what you've done.
- Ne yaptığınıza bakın.
- Hey, look over there.
- Hey, oraya bak.
- Have you looked up the word in a dictionary to see how it's actually spelled?
- Gerçekten nasıl yazıldığını görmek için sözlükte kelimeye baktın mı?
- Look, I'm really busy.
- Bak, ben gerçekten meşgulüm.
- He looked back at me and grinned.
- O bana baktı ve sırıttı.
- When I look back on my life, I realize how much time I wasted.
- Hayatıma dönüp baktığımda ne kadar çok zamanı boşa harcadığımı fark ediyorum.
- Tom looked nervously around the cave.
- Tom mağaranın etrafına gergin biçimde baktı.
- Look what you did to him.
- Bak ona ne yaptın.
- Tom felt insignificant when he looked up at the night sky.
- Tom gece gökyüzüne bakarken önemsiz hissetti.
- Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections.
- Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez, daha ziyade kusurların ötesine bakmaya karar verdiğiniz anlamına gelir.
- Hey, look what I'm doing.
- Hey, ne yaptığıma bak.
- Tom looked down at the book again.
- Tom tekrar kitaba baktı.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Tom wished he hadn't looked.
- Tom keşke bakmasaydı.
- Tom looked up into Mary's face.
- Tom, Mary'nin yüzüne baktı.
- Look, it's hopeless.
- Bak, bu ümitsiz.
- Tom stopped reading his book and looked up at Mary.
- Tom kitabını okumayı bıraktı ve Mary'ye baktı.
- Is anyone looking?
- Kimse bakıyor mu?
- The woman stood up from the chair and looked towards the door.
- Kadın sandalyeden kalktı ve kapıya doğru baktı.
- They looked intently.
- Dikkatle baktılar.
- Look up page 50 in the textbook.
- Ders kitabının 50. sayfasına bak.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Everybody in the park looked up at the hot air balloon.
- Parktaki herkes sıcak hava balonuna baktı.
- From the look of the sky, it may begin to snow tonight.
- Gökyüzüne bakılırsa, bu gece kar yağmaya başlayabilir.
- You may look.
- Bakabilirsin.
- Look, I'm really not interested, OK?
- Bak, gerçekten ilgilenmiyorum, tamam mı?
- Look, you've got to help me.
- Bak, bana yardım etmek zorundasın.
- Look, a snake!
- Bak, bir yılan!
- Tom looked to see if Mary was watching him.
- Tom, Mary'nin onu izleyip izlemediğini görmek için baktı.
- Look, Tom, nobody needs to know about this.
- Bak Tom, hiç kimsenin bu konuyu bilmesi gerekmez.
Show More (589)
|