people - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
people insanlar n.
  • We cannot reject these people simply because we do not want to slow down our kind of Europe.
  • Sırf kendi Avrupa'mızı yavaşlatmak istemediğimiz için bu insanları reddedemeyiz.
  • What matters is the increased safety of people in aircraft, both passengers and crew.
  • Önemli olan, hem yolcular hem de mürettebat olmak üzere uçaktaki insanların güvenliğinin artırılmasıdır.
  • During the IMF Summit, people came out of prison with broken ribs.
  • IMF Zirvesi sırasında hapishaneden kaburgaları kırılmış insanlar çıktı.
Show More (1447)
people kişiler n.
  • Our average SME employs five people.
  • Ortalama KOBİ'lerimizde beş kişi çalışıyor.
  • These people are threatened with the death penalty under Islamic law.
  • Bu kişiler İslam hukuku uyarınca ölüm cezasıyla tehdit edilmektedir.
  • Many people here in Parliament, indeed, consume copious quantities of drugs.
  • Gerçekten de Parlamento'daki pek çok kişi bol miktarda uyuşturucu tüketmektedir.
Show More (313)
people halk n.
  • They make matters more difficult in relation to Afghanistan and the Afghan people.
  • Afganistan ve Afgan halkı ile ilgili meseleleri daha da zorlaştırıyorlar.
  • He has built lavish palaces; he has erected statues of himself while his people remain impoverished.
  • Halkı yoksullaşmaya devam ederken o lüks saraylar inşa etti; kendi heykellerini dikti.
  • Today, we share the pain of the American people.
  • Bugün Amerikan halkının acısını paylaşıyoruz.
Show More (217)
people herkes n.
  • There is little point in being all things to all people at all times.
  • Her zaman herkes için her şey olmanın pek bir anlamı yok.
  • There is little point in being all things to all people at all times.
  • Her zaman herkes için her şey olmanın pek bir anlamı yoktur.
  • I believe that people in this House know that my occupation of time is, generally speaking, very disciplined.
  • İnanıyorum ki bu Meclisteki herkes benim zamanımı ne kadar disiplinli kullandığımı biliyordur.
Show More (2)
people millet n.
  • Above all, there should be a connection between the president and the people.
  • Her şeyden önce lider ile milletin arasında bir bağın olması lazım.
  • These are parties where people bring different cookies to share and trade.
  • Bunlar milletin paylaşmak ve takas etmek için değişik kurabiyeler getirdiği partilerdir.
  • Come on, people, let's be positive.
  • Haydi millet, pozitif olalım.
Show More (1)
people kavim n.
  • We did thus, and we made another people to inherit them.
  • Böyle yaptık ve onlara diğer bir kavmi mirasçı kıldık.
  • We did thus, and we made another people to inherit them.
  • Biz böyle yaptık ve onlara başka bir kavmi mirasçı kıldık.
  • We did thus, and we made another people to inherit them.
  • Biz de böyle yaptık ve onlara başka bir kavmi mirasçı kıldık.
Show More (0)
people insan yerleştirmek v.
  • These projects are implemented in areas where internally displaced people have settled.
  • Bu projeler ülke içinde yerinden edilmiş insanların yerleştiği bölgelerde uygulanmaktadır.
Show More (-2)
people insanla doldurmak v.
  • The whole earth crawled with sad hurt people like him.
  • Tüm dünya onun gibi üzgün ve incinmiş insanlarla doldu.
Show More (-2)