1 |
plain |
sade |
adj. |
|
- That is why I have tabled a number of amendments to which an honest but plain approach is central.
- İşte bu nedenle dürüst ama sade bir yaklaşımın esas olduğu bir dizi değişiklik önergesi sundum.
- Could you say that in plain English?
- Bunu sade bir İngilizce ile söyleyebilir misiniz?
- He made a speech in plain English.
- Sade bir İngilizce ile bir konuşma yaptı.
- She married him for his money, and couldn’t put up with his plain way of living.
- Onunla parası için evlendi ve onun sade yaşam tarzına katlanamadı.
- Written as it is in plain English, the book is suitable for beginners.
- Sade bir İngilizce ile yazılmış olan bu kitap yeni başlayanlar için uygundur.
- Written in plain English, the book can be read even by you.
- Sade bir İngilizce ile yazılmış bu kitabı sen bile okuyabilirsin.
- Add plain yogurt and soy milk.
- Sade yoğurt ve soya sütü ekleyin.
- Tom was a plain, ordinary kid.
- Tom sade, sıradan bir çocuktu.
- We're used to eating plain food.
- Sade yemek yemeye alışkınız.
- We're used to eating plain food.
- Biz sade yemek yemeğe alışkınız.
- We are used to eating plain food.
- Biz sade yiyecekler yemeye alışkınız.
- The clothes she wears are always plain.
- Giydiği kıyafetler hep sade.
- Add plain yogurt and soy milk.
- Sade yoğurt ve soya sütü ekle.
- She wore a plain blue dress.
- Sade mavi bir elbise giymişti.
- Mary wore a plain white dress.
- Mary sade beyaz bir elbise giyiyordu.
- Written in plain English, this book is easy to read.
- Sade bir İngilizceyle yazılmış bu kitabı okumak kolay.
- Try to write in plain English.
- Sade bir İngilizce ile yazmaya çalışın.
- That hotel serves good plain food.
- Bu otel iyi ve sade yemekler sunuyor.
- Could you say that in plain English?
- Bunu sade bir dille söyleyebilir misiniz?
- We are used to eating plain food.
- Sade yemekler yemeye alışığız.
- Mary is fairly plain, but Tom thinks she's the bee's knees.
- Mary oldukça sade biri, ama Tom onun harika olduğunu düşünüyor.
- Written in plain English, this book is easy to read.
- Sade bir İngilizceyle yazılmış bu kitabı okumak çok kolay.
- Tell me in plain English.
- Bana sade bir dille anlat.
- The clothes she wears are always plain.
- Giydiği kıyafetler her zaman sade.
- He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
- Could you put it in plain language?
- Bunu sade bir dile dökebilir misin?
- Tell me in plain English.
- Bana sade bir türkçeyle anlat.
- Could you put it in plain language?
- Sade bir dille anlatabilir misiniz?
Show More (25)
|
2 |
plain |
açık |
adj. |
|
- He took my money and that is the plain truth.
- O benim paramı aldı ve bu açık bir gerçek.
- These are plain facts that we must not forget.
- Bunlar unutmamamız gereken açık gerçeklerdir.
- This is perfectly plain as far as the French Presidency is concerned.
- Fransa Dönem Başkanlığı söz konusu olduğunda bu durum son derece açıktır.
- That is the plain truth!
- Bu açık bir gerçek!
- First, it must be plain to all that the authority of the United Nations should be a paramount consideration.
- İlk olarak, Birleşmiş Milletler'in otoritesinin en önemli husus olması gerektiği herkes için açık olmalıdır.
- In plain language, for a long time, nothing happened at all.
- Daha açık bir ifadeyle, uzun bir süre boyunca hiçbir şey olmadı.
- It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
- It is plain that you are to blame.
- Suçlunun siz olduğu çok açık.
- That's as plain as the nose on your face.
- Bu açık seçik.
- It is plain that he is wrong.
- Hatalı olduğu çok açık.
- That's plain enough, isn't it?
- Bu yeterince açık, değil mi?
- It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkat etmediğin oldukça açık.
- It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkatini vermediğin çok açık.
- His meaning is quite plain.
- Onun söylemek istediği oldukça açık.
- His meaning is quite plain.
- Ne demek istediği gayet açık.
- It's as plain as the nose on your face that Tom is dotty about Mary.
- Tom'un Mary hakkında ne kadar huysuz olduğu yüzündeki burun kadar açık.
- It is plain that you have done this before.
- Bunu daha önce yaptığın açık.
Show More (14)
|
3 |
plain |
açıkça |
adv. |
|
- First, the debate has made it plain that citizens do not want the Union to withdraw from areas where it is present.
- İlk olarak, tartışma vatandaşların Birliğin mevcut olduğu bölgelerden çekilmesini istemediğini açıkça ortaya koymuştur.
- I should like to make it plain that I do not want to go against any kind of communitarisation.
- Herhangi bir komüniterleşmeye karşı çıkmak istemediğimi açıkça belirtmek isterim.
- In plain language, for a long time nothing happened at all.
- Açıkça söylemek gerekirse uzun bir süre hiçbir şey olmadı.
- Why do we not make the situation plain?
- Neden durumu açıkça ortaya koymuyoruz?
- I should like to make it plain that I do not want to go against any kind of communitarisation.
- Şunu açıkça belirtmek isterim ki, ben herhangi bir cemaatleşmeye karşı çıkmak istemiyorum.
- We could certainly have done more but, I believe, the progress is plain to see.
- Kesinlikle daha fazlasını yapabilirdik ancak inanıyorum ki kaydedilen ilerleme açıkça görülmektedir.
- This time, we should make it plain that a bad constitution is not better than nothing.
- Bu kez, kötü bir anayasanın hiç yoktan iyi olmadığını açıkça ifade etmeliyiz.
- The Seattle Summit and the huge public demonstrations made the need plain.
- Seattle Zirvesi ve büyük halk gösterileri ihtiyacı açıkça ortaya koydu.
- Tom made it plain that he didn't want to do that.
- Tom bunu yapmak istemediğini açıkça belirtti.
- She made it plain that she wanted to go to college.
- O, üniversiteye gitmek istediğini açıkça ortaya koydu.
- She made it plain that she wanted to marry him.
- Onunla evlenmek istediğini açıkça belirtti.
- He made it plain that he wanted to marry her.
- Onunla evlenmek istediğini açıkça belirtti.
- Tom made it plain that he didn't want to do that.
- Tom onu yapmak istemediğini açıkça ortaya koydu.
- Tom made it plain that he wanted Mary to do the work by herself.
- Tom, Mary'nin işi kendi başına yapmasını istediğini açıkça belirtti.
- She made it plain that she wanted to go to college.
- Üniversiteye gitmek istediğini açıkça belirtti.
Show More (12)
|
4 |
plain |
ova |
n. |
|
- In just a few weeks, thousands of square miles of dry desert plains are turned into a watery green grassland.
- Sadece birkaç hafta içinde, binlerce kilometrekarelik kuru çöl ovaları yemyeşil sulak bir otlağa dönüşür.
- In just a few weeks, thousands of square miles of dry desert plains are turned into a watery green grassland.
- Yalnızca birkaç hafta içinde binlerce kilometrekarelik kuru çöl ovaları sulak yemyeşil bir otlağa dönüşüyor.
- Most cities in that country are found on the coastal plain.
- O ülkedeki çoğu şehir kıyı ovasında bulunur.
- Now there is nothing but desert, where there used to be a fertile plain.
- Eskiden verimli bir ovanın olduğu yerde, şimdi çölden başka bir şey yok.
- The city is on a plain.
- Kent bir ova üzerindedir.
- Now there is nothing but desert, where there used to be a fertile plain.
- Şimdi, bereketli bir ovanın olduğu yerde, çölden başka bir şey yok.
- A surprise attack is almost impossible in this plain.
- Bu ovada sürpriz bir saldırı neredeyse imkansız.
- Missouri has both mountains and plains.
- Missouri'de hem dağlar hem de ovalar vardır.
- Missouri has both mountains and plains.
- Missouri'nin hem dağları hem de ovaları vardır.
- The river meanders across the plain.
- Nehir ovada kıvrıla kıvrıla akıyor.
- The city is on a plain.
- Şehir bir ovada.
- A surprise attack is almost impossible in this plain.
- Bu ovada sürpriz bir saldırı neredeyse imkansızdır.
Show More (9)
|
5 |
plain |
düz |
adj. |
|
- I like this plain white wall.
- Bu düz beyaz duvarı seviyorum.
- Tom was a plain, ordinary kid.
- Tom düz, sıradan bir çocuktu.
- Try to write in plain English.
- Düz İngilizce ile yazmaya çalış.
- I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- Tom handed Mary a plain white envelope.
- Tom, Mary'ye düz beyaz bir zarf verdi.
- I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- Mary wore a plain white dress.
- Mary düz beyaz bir elbise giymişti.
- Tom handed Mary a plain white envelope.
- Tom Mary'ye düz beyaz bir zarf verdi.
- She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
- Mary wore a plain blue dress.
- Mary düz bir mavi elbise giydi.
- Mary wore a plain blue dress.
- Mary düz mavi bir elbise giymişti.
Show More (8)
|
6 |
plain |
yalın |
adj. |
|
- The pay differential is the clearest and plainest expression of inequality between the sexes.
- Ücret farklılığı, cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin en açık ve yalın ifadesidir.
- Secondly, he did not say I was lying so what I said was the truth, the plain truth.
- İkinci olarak yalan söylediğimi söylemedi, dolayısıyla söylediklerim gerçekti, yalın gerçekti.
- Secondly, he did not say I was lying so what I said was the truth, the plain truth.
- İkinci olarak, yalan söylediğimi söylemedi, dolayısıyla söylediklerim gerçekti, yalın gerçekti.
- These are plain facts that we must not forget.
- Bunlar unutmamamız gereken yalın gerçeklerdir.
- He made a speech in plain English.
- Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
Show More (2)
|
7 |
plain |
düpedüz |
adv. |
|
- That is just plain stupid.
- Bu düpedüz aptallık.
- Some of the amendments which have been retabled seem to be just plain wrong.
- Yeniden ele alınan değişikliklerin bazıları düpedüz yanlış gibi görünüyor.
- That's just plain wrong.
- Bu düpedüz yanlış.
- That's just plain wrong.
- Düpedüz yanlış bu.
Show More (1)
|
8 |
plain |
düzlük |
n. |
|
- Most cities in that country are found on the coastal plain.
- O ülkede birçok şehir kıyı düzlüğünde bulunur.
- The river meanders across the plain.
- Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
Show More (-1)
|
9 |
plain |
açıkça |
adj. |
|
- Let me make it plain, I'm not coming.
- Açıkça söyleyeyim, gelmiyorum.
Show More (-2)
|
10 |
plain |
basit |
adj. |
|
- In plain terms, this translates into noise barriers along motorways.
- Basit bir ifadeyle bu, otoyollar boyunca gürültü bariyerleri anlamına gelmektedir.
Show More (-2)
|