1 |
pop |
pop |
adj. |
|
- We have heard about the British pop industry and about bagpipe players, all of which livened up the debate.
- İngiliz pop endüstrisini ve gayda çalanları dinledik ve bunların hepsi tartışmaya renk kattı.
- Ariana Grande is one of the best pop musical artists in the United States.
- Ariana Grande, Birleşik Devletler'deki en iyi pop müzik sanatçılarından biri.
- I want to be a pop star.
- Pop yıldızı olmak istiyorum.
- He likes Russian pop.
- Rus popunu seviyor.
- Dozens of pop stars are crowned and uncrowned every few years.
- Her birkaç yılda bir düzinelerce pop yıldızı taç giyer ve taç giymez.
- Today is the birthday of the queen of pop Kylie Minogue!
- Bugün popun kraliçesi Kylie Minogue'un doğum günü!
- Mary is a famous pop star.
- Mary tanınmış bir pop yıldızıdır.
- She likes Russian Pop.
- Rus Pop'u seviyor.
- My favourite genre of music is pop.
- En sevdiğim müzik türü pop.
- She likes Russian pop.
- O Rus popunu sever.
- Tom wants to be a pop star.
- Tom bir pop yıldızı olmak istiyor.
- She likes Russian Pop.
- O, Rus popunu sever.
- Dozens of pop stars are crowned and uncrowned every few years.
- Düzinelerce pop yıldızı birkaç yılda taçlandırılır ve taçtan mahrum edilir.
- I want to be a pop star.
- Popstar olmak istiyorum.
- My favourite genre of music is pop.
- Benim en sevdiğim müzik türü poptur.
- Ariana Grande is one of the best pop musical artists in the United States.
- Ariana Grande, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en iyi pop müzik sanatçılarından biridir.
- She likes Russian pop.
- Rus popunu seviyor.
- Mary is a famous pop star.
- Mary ünlü bir pop yıldızı.
- He likes Russian pop.
- O Rus popunu seviyor.
Show More (16)
|
2 |
pop |
patlatma |
n. |
|
- Tom wondered what made popcorn pop.
- Tom patlamış mısırı neyin patlattığını merak ediyordu.
- After Tom had eaten all the popcorn in the bowl, he went back into the kitchen to pop some more.
- Tom kâsedeki tüm patlamış mısırı yedikten sonra biraz daha patlatmak için mutfağa geri gitti.
- You shouldn't pop your bubble gum in class.
- Sınıfta sakızını patlatmamalısın.
- You shouldn't pop your bubble gum in class.
- Sınıfta sakız patlatmamalısın.
- After Tom had eaten all the popcorn in the bowl, he went back into the kitchen to pop some more.
- Tom kâsedeki tüm patlamış mısırı yedikten sonra, biraz daha patlatmak için mutfağa geri döndü.
- Tom showed Mary how to pop popcorn.
- Tom, Mary'ye nasıl patlamış mısır patlatılacağını gösterdi.
- Tom wondered what made popcorn pop.
- Tom patlamış mısırı neyin patlattığını merak etti.
Show More (4)
|
3 |
pop |
patlatmak |
v. |
|
- He popped the trunk.
- O bagajı patlattı.
- He popped the trunk.
- Bagajı patlattı.
- Stop popping pimples in front of the mirror.
- Aynanın karşısında sivilce patlatmayı bırak.
Show More (0)
|
4 |
pop |
patlamak |
v. |
|
- The balloon popped unexpectedly.
- Balon beklenmedik bir şekilde patladı.
- My balloon popped!
- Balonum patladı!
Show More (-1)
|
5 |
pop |
çıkmak |
v. |
|
- Even the sun popped out from behind the clouds.
- Güneş bile bulutların arkasından çıktı.
Show More (-2)
|