Tureng - shame - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	shame	utanç	n.
	The boast of arrogance later transforms into shame. Kibirle övünmek daha sonra utanca dönüşür. Just 13 years ago, Berlin was still divided by the wall of shame. Sadece 13 yıl önce Berlin hala utanç duvarıyla bölünmüş durumdaydı. Rather, it brought shame on this House. Aksine, bu Meclise utanç getirmiştir. Now, Israel is building a wall of shame. Şimdi İsrail bir utanç duvarı inşa ediyor. This has historically been a conflictive report, to the shame of this Parliament. Bu, tarihsel olarak, bu Parlamentonun utanç kaynağı olan çelişkili bir rapor olmuştur. It is a crying shame, however, that the European Council, in particular, is defaulting. Ancak özellikle Avrupa Konseyi'nin bu konuda temerrüde düşmesi büyük bir utanç kaynağıdır. Anyone who funds those involved in terrorism brings shame on this House. Teröre karışanlara fon sağlayan herkes bu Meclise utanç getirir. We are dealing with a so-called moderate regime, Egypt, as a way of hiding all our shame and cowardice. Tüm utancımızı ve korkaklığımızı gizlemenin bir yolu olarak Mısır gibi sözde ılımlı bir rejimle uğraşıyoruz. Our shame makes us furtive, brittle, anxious and cold. Utancımız bizi içten pazarlıklı, kırılgan, endişeli ve soğuk kişiler yapar. Our shame makes us furtive, brittle, anxious and cold. Utancımız bizi sinsi, kırılgan, endişeli ve soğuk yapıyor. I feel this reality is a true shame to the cinema world. Bu gerçekliğin sinema dünyası için gerçek bir utanç olduğunu düşünüyorum. Our shame makes us furtive, brittle, anxious and cold. Utancımız bizi sinsi, kırılgan, kaygılı ve soğuk insanlar yapıyor. It is unfortunate that our mayor has brought fame and shame to Toronto. Belediye başkanımızın Toronto'ya şöhret ve utanç getirmesi talihsizliktir. For shame! Utanç tablosu! Tom was overwhelmed with shame. Tom utançtan yerin dibine girdi. It is unfortunate that our mayor has brought fame and shame to Toronto. Belediye başkanımızın Toronto'ya şöhret ve utanç getirmesi talihsiz bir durumdur. He blushed with shame. O, utançla kızardı. That would be a shame. Bu bir utanç olur. Tom was overwhelmed with shame. Tom utancından yerin dibine girdi. Tom wished to sink into the ground for shame. Tom utancından yerin dibine girmek istedi. He has brought shame upon his family. O ailesine utanç getirdi. A shame that you don't know that. Bunu bilmemen bir utanç. Tom is a shame to his family. Tom ailesi için bir utançtır. I think death is preferable to shame. Bence ölüm utanca tercih edilir. Tom wished to sink into the ground for shame. Tom, utancından yerin dibine girmek istedi. You have brought shame upon our family. Ailemize utanç getirdin. I think it's a shame. Bence bu bir utanç. It'd be a shame for this food to go to waste. Bu yiyeceğin boşa gitmesi bir utanç olurdu. That would be a shame. Bu bir utanç olurdu. He has brought shame upon his family. O, ailesine utanç getirdi. Her cheeks burned with shame. Yanakları utançtan yanıyordu. It's a crying shame. Bu büyük bir utanç. His shame prevented him from doing that. Utancı bunu yapmasına engel oldu. Her cheeks burned with shame. Yanakları utançla kızardı. You know no shame. Sen utanç nedir bilmezsin. The shame was almost unbearable. Utanç neredeyse dayanılmazdı. He tried to hide his shame. Utancını saklamaya çalıştı. It would be a shame to let all this food go to waste. Tüm bu yiyeceklerin boşa gitmesine izin vermek utanç olurdu. Does your shame know no bounds? Utancın sınır tanımıyor mu? With joy and shame, she blushed to her ears. Sevinç ve utançla kulaklarına kadar kızardı. That's a shame. Bu bir utanç. There is no shame in admitting one's faults. Birinin hatalarını kabul etmede utanç yok. She tried to hide her shame. O da utancını saklamaya çalıştı. He blushed with shame. Utançtan yüzü kızardı. Tom is a shame to his family. Tom ailesi için bir utanç kaynağı. She tried to hide her shame. O, utancını saklamaya çalıştı. I don't feel any shame right now. Şu anda hiç utanç duymuyorum. He tried to hide his shame. O, utancını saklamaya çalıştı. Show More (45)
2	shame	utandırmak	v.
	It shames me to have a friend like you. Senin gibi bir arkadaşım olması beni utandırıyor. His performance in the race shamed the other racers. Yarıştaki performansı diğer yarışçıları utandırdı. Naming and shaming is an extremely effective way of improving food safety and quality. Adlandırma ve utandırma, gıda güvenliği ve kalitesini arttırmanın son derece etkili bir yoludur. We will then be able to apply a little more pressure and bring shame on the leaders. O zaman biraz daha baskı uygulayabileceğiz ve liderleri utandırabileceğiz. There must be a system of naming and shaming for those businesses that are careless. Dikkatsiz davranan işletmeler için bir isimlendirme ve utandırma sistemi olmalıdır. That is why I have consciously chosen the naming and shaming approach in my report. Bu nedenle raporumda bilinçli olarak adlandırma ve utandırma yaklaşımını seçtim. If necessary, we must publicly shame our House into action. Gerekirse Meclisimizi kamuoyu önünde utandırarak harekete geçirmeliyiz. He will be pilloried and shamed, his chances of a second try constrained. Ayıplanacak ve utandırılacak, ikinci bir deneme şansı elinden alınacaktır. We cannot therefore make use of naming and shaming and worst practices. Bu nedenle bizler isim takma, utandırma ve bu gibi berbat uygulamalardan yararlanamayız. We will then be able to apply a little more pressure and bring shame on the leaders. O zaman biraz daha baskı uygulayabilir ve liderleri utandırabiliriz. You shame me, Carol Farris of Earth. Beni gerçekten utandırdın, dünyalı Carol Ferris. This response shames the child and doesn't provide her the opportunity for problem solving or reflection. Bu yanıt çocuğu utandırıyor ve ona sorun çözme ya da düşünme imkanı vermiyor. This response shames the child and doesn't provide her the opportunity for problem solving or reflection. Bu tepki, çocuğu utandırır ve ona sorunu çözme veya derinlemesine düşünme imkanı sunmaz. This response shames the child and doesn't provide her the opportunity for problem solving or reflection. Bu tepki çocuğu utandırır ve ona problem çözme veya derinlemesine düşünme imkanı vermez. You shame me, Carol Farris of Earth. Beni utandırıyorsun, Dünyalı Carol Farris. He shamed his whole family by his conduct. Davranışlarıyla tüm ailesini utandırdı. After the release of his controversial film; he was harassed, shamed and eventually killed. Tartışmalı filminin yayınlanmasından sonra; taciz edildi, utandırıldı ve sonunda öldürüldü. My foolishness not only causes me regret but also shames me. Aptallığım sadece pişman olmama neden olmuyor, aynı zamanda beni utandırıyor. He shamed his whole family by his conduct. Davranışıyla bütün ailesini utandırdı. You shamed me at the station. Karakolda beni utandırdın. Show More (17)
3	shame	ayıp	n.
	It's not a shame to like men. Erkeklerden hoşlanmak ayıp değil. What a shame. Ne ayıp. What a shame! Ne ayıp! Show More (0)
4	shame	yazık	interj.
	It's a crying shame. Yazıklar olsun. It's a crying shame. Yazık ki ne yazık. It's an awful shame your wife couldn't come. Karınızın gelememesi çok yazık oldu. Show More (0)
5	shame	utanma	n.
	How did you steal that money? Don't you have shame? O parayı nasıl çaldın? Hiç utanman yok mu senin? Some people have no shame. Bazı insanlar hiç utanmaz. Show More (-1)
6	shame	mahcup etmek	v.
	Your excellent work puts me to shame. Mükemmel çalışman beni mahcup ediyor. The child puts adults to shame. Bu çocuk yetişkinleri mahcup ediyor. Show More (-1)
7	shame	lekelemek	v.
	The prince was afraid of shaming his family name. Prens ailesinin adını lekelemekten korkuyordu. Show More (-2)
8	shame	rezil etmek	v.
	You've tried so hard to put me to shame, haven't you? Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi? Show More (-2)
9	shame	gölgede bırakmak	v.
	Your excellent work puts me to shame. Mükemmel çalışman beni gölgede bırakıyor. Show More (-2)
10	shame	yüz karası	n.
	Tom is a shame to his family. Tom ailesinin yüz karası. Show More (-2)