| 1 |
stain |
leke |
n. |
|
- It is an unjust law and a stain of dishonour.
- Bu adaletsiz bir yasa ve bir şerefsizlik lekesidir.
- I hope this stain comes out in the wash.
- Umarım bu leke yıkanınca çıkar.
- BIOQUEST FORMULA contains protease and amylase, two powerful enzymes that break down protein and carbohydrate stains.
- BIOQUEST FORMULA, protein ve karbonhidrat lekelerini parçalayan iki güçlü enzim olan proteaz ve amilaz içerir.
- I couldn't scrub the stain out.
- Lekeyi çıkaramadım.
- Your collar has a stain on it.
- Yakanda bir leke var.
- The stain on the lab coat is due to silver nitrate.
- Laboratuvar önlüğündeki leke gümüş nitrattan kaynaklanıyor.
- What kind of stain is that?
- Ne tür bir leke bu?
- This stain won't come out easily.
- Bu leke kolay çıkmayacak.
- Wash the shirt in soapy water and the stains will come out.
- Gömleği sabunlu suyla yıkarsan lekeler çıkar.
- Wash the shirt in soapy water and the stains will come out.
- Gömleği sabunlu suyla yıka, lekeler çıkacaktır.
- The stain that was removed was still visible on the skirt.
- Çıkarılan leke hala eteğin üzerinde görünüyordu.
- This stain won't come out.
- Bu leke çıkmıyor.
- What kind of stain is that?
- O ne tür bir leke?
- This stain won't come out.
- Bu leke çıkmaz.
- I don't think I'll be able to get this stain out.
- Bu lekeyi temizleyebileceğimi sanmıyorum.
- Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom şaşkınlık içinde gömleğindeki lekeye baktı.
- I couldn't get the stain out of your green dress.
- Yeşil elbisenden lekeyi çıkaramadım.
- This deodorant leaves white stains on the shirt.
- Bu deodorant gömlekte beyaz lekeler bırakıyor.
- You have a big stain on your sweater.
- Kazağında büyük bir leke var.
- This fabric stains easily.
- Bu kumaş kolay leke tutuyor.
- How do you remove red wine stains from your carpet?
- Kırmızı şarap lekelerini halınızdan nasıl çıkarırsınız?
- We'll never be able to get this stain out.
- Bu lekeyi asla çıkaramayacağız.
- On his shirt there was a sauce stain.
- Gömleğinde bir sos lekesi vardı.
- The wine left a permanent stain on the carpet.
- Şarap halı üzerinde kalıcı bir leke bıraktı.
- Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom gömleğindeki lekeye şaşkınlık içinde baktı.
- On his shirt there was a sauce stain.
- Gömleğinde sos lekesi vardı.
- This deodorant leaves white stains on the shirt.
- Bu deodorant, gömlek üzerinde beyaz lekeler bırakıyor.
- How do you remove red wine stains from your carpet?
- Halınızdaki kırmızı şarap lekelerini nasıl çıkarırsınız?
- It's going to be difficult to remove this stain.
- Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.
- This stain will never go out.
- Bu leke asla çıkmayacak.
- It's going to be impossible to remove this stain.
- Bu lekeyi çıkarmak imkansız olacak.
- This deodorant leaves white stains on my shirt.
- Bu deodorant gömleğimde beyaz lekeler bırakıyor.
- You have a big stain on your pullover.
- Kazağında büyük bir leke var.
- We'll never be able to get this stain out.
- Bu lekeyi hiç çıkaramayacağız.
- I don't think I'll be able to get this stain out.
- Bu lekeyi çıkarabileceğimi sanmıyorum.
- This stain won't come out easily.
- Bu leke kolay çıkmaz.
- What's this purple stain?
- Bu mor leke de ne?
- Your collar has a stain on it.
- Senin yakanda leke var.
- What's this purple stain?
- Bu mor leke nedir?
- This deodorant leaves white stains on my shirt.
- Bu deodorant, gömleğimin üzerinde beyaz lekeler bırakıyor.
- I couldn't scrub the stain out.
- Lekeyi ovarak çıkaramadım.
- The stain on the lab coat is due to silver nitrate.
- Laboratuvar önlüğündeki leke gümüş nitrat yüzünden.
- It'll be impossible to remove this stain.
- Bu lekeyi çıkarmak imkansız olacak.
- I couldn't get the stain out of your green dress.
- Yeşil elbisenizdeki lekeyi çıkaramadım.
- The wine left a permanent stain on the carpet.
- Şarap halıda kalıcı bir leke bıraktı.
Show More (42)
|
| 2 |
stain |
kirletmek |
v. |
|
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca, halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
Show More (-1)
|
| 3 |
stain |
boyamak |
v. |
|
- He's laughing at me because my lips are stained with squid ink.
- Dudaklarım kalamar mürekkebi ile boyandığı için o bana gülüyor.
Show More (-2)
|
| 4 |
stain |
lekelenmek |
v. |
|
- This fabric stains easily.
- Bu kumaş kolayca lekelenir.
Show More (-2)
|
