1 |
thick |
kalın |
adj. |
|
- The walls are thicker than they seem.
- Duvarlar göründüğünden daha kalın.
- She offered me a thick slice of pizza.
- Bana kalın bir pizza dilimi uzattı.
- My heart goes out to the Galicians, and to the people who are clearing up the oil, which is now more than a metre thick.
- Kalbim Galiçyalılarla ve şu anda bir metreden daha kalın olan petrolü temizleyen insanlarla birlikte.
- Tom is wearing thick glasses.
- Tom kalın gözlük takıyor.
- Tom wears glasses with thick frames.
- Tom kalın çerçeveli gözlük takıyor.
- How do you know how thick it is?
- Ne kadar kalın olduğunu nereden biliyorsun?
- Sami dressed in thick clothes to protect himself from the cold.
- Sami kendini soğuktan korumak için kalın giysiler giydi.
- The ice was thick enough to walk on.
- Buz üzerinde yürüyecek kadar kalındı.
- Suddenly, the thick clouds hid the sun.
- Aniden, kalın bulutlar güneşi gizledi.
- These thick wool stockings will keep your legs warm.
- Bu kalın yün çoraplar bacaklarınızı sıcak tutacak.
- Tom wears thick glasses.
- Tom kalın gözlük takıyor.
- How do you know how thick it is?
- Onun ne kadar kalın olduğunu nasıl biliyorsun?
- He has thick glasses.
- Kalın gözlükleri var.
- He wears thick glasses.
- Kalın gözlük takıyor.
- Her bag was very heavy because it was full of thick books.
- Çantası çok ağırdı çünkü içi kalın kitaplarla doluydu.
- The ice was thick enough to walk on.
- Buz üzerinde yürünecek kadar kalındı.
- Tom handed Mary a thick gray envelope.
- Tom Mary'ye kalın gri bir zarf verdi.
- This morning there was a thick layer of frost.
- Bu sabah kalın bir don katmanı vardı.
- Tom has a very thick accent.
- Tom'un çok kalın bir aksanı var.
- This book is very thick.
- Bu kitap çok kalın.
- These thick wool stockings will keep your legs warm.
- Bu kalın yün çoraplar bacaklarınızı sıcak tutacaktır.
- Tom has a thick skin.
- Tom'un derisi kalındır.
- Who's gonna read such a thick book?
- O kadar kalın bir kitabı kim okuyacak?
- The ice is very thick.
- Buz çok kalın.
- The oil ran through a thick pipe.
- Petrol kalın bir borudan geçirildi.
- Tom wore a thick scarf.
- Tom kalın bir eşarp takıyordu.
- The dough is still a little thick.
- Hamur hâlâ biraz kalın.
- The sun was hidden by thick clouds.
- Güneş kalın bulutlar tarafından gizlenmiş.
- Sami has a really thick metal door.
- Sami'nin çok kalın bir metal kapısı var.
- Sami has a really thick metal door.
- Sami'nin gerçekten kalın bir metal kapısı var.
- The townspeople like to eat thick steaks.
- Kasaba halkı kalın biftek yemeyi sever.
- Tom is wearing thick glasses.
- Tom kalın gözlükler takıyor.
- Thick clouds swallowed the airplane.
- Kalın bulutlar uçağı yuttu.
- The townspeople like to eat thick steaks.
- Kasaba halkı kalın biftek yemekten hoşlanır.
- Siberian Huskies have a thick fur coat.
- Sibirya kurtlarının kalın bir kürk mantosu vardır.
- He has a thick neck.
- Kalın bir boynu var.
- He was a little old man with thick glasses.
- Kalın gözlükleri olan biraz yaşlı bir adamdı.
- He was a little old man with thick glasses.
- Kalın gözlüklü, biraz yaşlı bir adamdı.
- The ice is thick enough to walk on.
- Buz, üzerinde yürünecek kadar kalın.
- Tom has a thick beard.
- Tom'un kalın bir sakalı var.
- I cannot read the thick book in a week.
- O kalın kitabı bir haftada okuyamam.
- The castle's walls are very thick.
- Kalenin duvarları çok kalın.
- The ice was thick enough for me to walk on.
- Buz, üzerinde yürüyebileceğim kadar kalındı.
- He's got a thick beard.
- Kalın bir sakalı var.
- Have you seen that thick book?
- O kalın kitabı gördün mü?
- Did you read that thick book?
- O kalın kitabı okudun mu?
- The ice is thick enough to walk on.
- Buz, üzerinde yürümek için yeteri kadar kalın.
- One book is thin and the other is thick; the thick one has about 200 pages.
- Bir kitap ince ve diğeri kalın; kalın olan yaklaşık 200 sayfa.
- This book is too thick.
- Bu kitap çok kalın.
- You need to wear thick socks to keep your feet warm.
- Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çorap giymelisin.
- I cannot finish reading this thick book in a week.
- Bu kalın kitabı okumayı bir haftada bitiremem.
- He was a short, elderly man with thick glasses.
- Kalın gözlüklü, kısa boylu, yaşlı bir adamdı.
- Tom handed Mary a thick gray envelope.
- Tom, Mary'ye kalın gri bir zarf verdi.
- Who's gonna read such a thick book?
- Bu kadar kalın bir kitabı kim okuyacak?
- Suddenly, the thick clouds hid the sun.
- Birdenbire, kalın bulutlar güneşi sakladı.
- Her bag was very heavy because it was full of thick books.
- Onun çantası kalın kitaplarla dolu olduğu için çok ağrıdı.
- Tom wears very thick glasses.
- Tom çok kalın gözlük takıyor.
- The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
- This morning there was a thick layer of frost.
- Bu sabah kalın bir don tabakası vardı.
- He wears thick glasses.
- O, kalın gözlük takar.
- I love thick, creamy mushroom soup.
- Kalın, kremalı mantar çorbasına bayılırım.
- I cannot read the thick book in a week.
- Bu kalın kitabı bir haftada okuyamam.
- The oil ran through a thick pipe.
- Petrol kalın bir borudan geçiyor.
- This book is very thick.
- Bu kitap çok kalındır.
- His beard was thick and red.
- Onun sakalı kalın ve kırmızıydı.
- You need to wear thick socks to keep your feet warm.
- Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çoraplar giymelisin.
- How thick is the board?
- Tahta ne kadar kalın?
- The soup is thick.
- Çorba kalın.
- One book is thin and the other is thick; the thick one has about 200 pages.
- Kitaplardan biri ince, diğeri kalın; kalın olan yaklaşık 200 sayfa.
- Tom wears glasses with thick frames.
- Tom kalın çerçeveli gözlük takar.
- His beard was thick and red.
- Sakalı kalın ve kırmızıydı.
- She was wearing a thick coat against the chill.
- Soğuğa karşı kalın bir ceket giyiyordu.
- I cannot finish reading this thick book in a week.
- Ben bir hafta içinde bu kalın kitabı okumayı bitiremem.
- This cloth is very thick.
- Bu kumaş çok kalın.
- He has a thick neck.
- Onun kalın bir boynu var.
- Have you seen that thick book?
- Şu kalın kitabı gördün mü?
- She was wearing a thick coat against the chill.
- Soğuğa karşı kalın bir palto giymişti.
Show More (74)
|
2 |
thick |
yoğun |
adj. |
|
- A thick smoke spread through the building.
- Yoğun bir duman binayı kapladı.
- Today the fog is as thick as pea soup.
- Bugün sis bezelye çorbası kadar yoğun.
- A thick fog blanketed the city.
- Kenti yoğun bir sis kapladı.
- We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
- Hundreds of police and volunteers are searching thick bushland for a missing three-year-old boy.
- Yüzlerce polis ve gönüllü yoğun çalılık alanda üç yaşındaki kayıp çocuğu arıyor.
- A thick mist covered the countryside.
- Kırsal bölgeyi yoğun bir sis kapladı.
- The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
- Sis o kadar yoğundu ki elimi yüzümün önünde göremiyordum.
- The sun was hidden by thick clouds.
- Güneş yoğun bulutlarla gizlendi.
- There was a thick fog.
- Yoğun bir sis vardı.
- There was a thick fog around.
- Çevrede yoğun bir sis vardı.
- Blood is thicker than water.
- Kan sudan daha yoğun.
- Thick clouds swallowed the airplane.
- Yoğun bulutlar uçağı yuttu.
- Blood is thicker than water.
- Kan sudan daha yoğundur.
- A thick fog blanketed the city.
- Şehri yoğun bir sis kapladı.
- There was a thick fog around.
- Etrafta yoğun bir sis vardı.
- Ketchup should be thick.
- Ketçabın yoğun olması gerekir.
- The smoke was unbelievably thick.
- Duman inanılmaz derecede yoğundu.
- Tom has a thick Scottish accent.
- Tom'un yoğun bir İskoç aksanı var.
Show More (15)
|
3 |
thick |
kalınlık |
n. |
|
- There was therefore no reason to prohibit 4 mm thick double-twine netting for fisheries in the Irish Sea.
- Bu nedenle İrlanda Denizi'ndeki balıkçılık için 4 mm kalınlığında çift sicim ağın yasaklanması için bir neden yoktur.
- It is four centimeters thick.
- Dört santimetre kalınlığında.
- The ice is two inches thick.
- Buz iki inç kalınlığında.
- The manual they asked him to read was two inches thick.
- Ondan okumasını istedikleri kitapçık iki inç kalınlığındaydı.
- It is four centimeters thick.
- O, dört santimetre kalınlığındadır.
- The wall is two meters thick.
- Duvar iki metre kalınlığında.
- The manual they asked him to read was two inches thick.
- Okumasını istedikleri el kitabı iki inç kalınlığındaydı.
- The wall is two meters thick.
- Duvar, iki metre kalınlığındadır.
- The ice is two inches thick.
- Buzun kalınlığı 15 cm.
Show More (6)
|
4 |
thick |
koyu |
adj. |
|
- They offered me a cup of thick Turkish coffee.
- Bana bir fincan koyu Türk kahvesi ikram ettiler.
- Ketchup should be thick.
- Ketçap koyu kıvamlı olmalı.
- Her thick makeup is disgusting.
- Onun koyu makyajı iğrençtir.
- The soup is thick.
- Çorba koyu.
- I love thick, creamy mushroom soup.
- Koyu, kremalı mantar çorbası severim.
Show More (2)
|
5 |
thick |
sık |
adj. |
|
- A cat was hiding in the thick bushes.
- Sık çalıların arasında bir kedi saklanıyordu.
- We walked through thick bushes.
- Sık çalıların arasından yürüdük.
- The forest is very thick.
- Orman çok sık.
- The forest was thick and impenetrable.
- Orman sık ve geçit vermezmiş.
Show More (1)
|
6 |
thick |
ağır |
adj. |
|
- Her thick makeup is disgusting.
- Ağır makyajı iğrenç.
- Tom has a thick Scottish accent.
- Tom'un ağır bir İskoç aksanı var.
- Faults are thick where love is thin.
- Sevginin zayıf olduğu yerde hatalar ağırdır.
- Faults are thick where love is thin.
- Aşkın zayıf olduğu yerde hatalar ağırdır.
Show More (1)
|
7 |
thick |
dolup taşan |
adj. |
|
- The bus was thick with high school students.
- Otobüs lise öğrencileriyle dolup taşıyordu.
Show More (-2)
|
8 |
thick |
gür |
adj. |
|
- Her mother braided her thick blonde hair.
- Annesi onun gür sarı saçlarını ördü.
Show More (-2)
|
9 |
thick |
koyu (aksan) |
adj. |
|
- Tony speaks with a thick Australian accent.
- Tony koyu bir Avustralya aksanıyla konuşuyor.
Show More (-2)
|
10 |
thick |
yüklü |
adj. |
|
- Her voice was thick with emotion when she told me what happened.
- Bana olanları anlatırken sesi duygu yüklüydü.
Show More (-2)
|
11 |
thick |
kalın olacak şekilde |
adv. |
|
- The cheese in my hamburger was sliced thick.
- Hamburgerimdeki peynir kalın dilimlenmişti.
Show More (-2)
|
12 |
thick |
kalın kafalı |
adj. |
|
- Is it just me, or is she a bit thick?
- Bana mı öyle geliyor, yoksa biraz kalın kafalı biri mi?
Show More (-2)
|