|
- Next Monday, Aung San Suu Kyi will be 55 years old.
- Önümüzdeki pazartesi Aung San Suu Kyi 55 yaşına basacak.
- Of the bulk carriers, 69% were more than fifteen years old.
- Dökme yük gemilerinin %69'u on beş yaşın üzerindeydi.
- The limit is effectively set at 45 years, and it is not possible to recruit anyone over 51 years of age.
- Sınır fiilen 45 yaş olarak belirlenmiştir ve 51 yaşın üzerinde kimseyi işe almak mümkün değildir.
- Fifty per cent of European farmers are over 55 years old.
- Avrupalı çiftçilerin yüzde ellisi 55 yaşın üzerindedir.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşından küçük çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmelidir.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşın altındaki çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmesi gerekir.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk defa iki yaşında bir çocuk iken gördüm.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk kez iki yaşında bir çocukken gördüm.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşın altındaki çocuklara tam yağlı beyaz süt verilmesi gerekir.
- He's three years older than she is.
- Ondan üç yaş büyük.
- She is five years junior to me.
- Benden beş yaş küçük.
- My brother is three years younger than me.
- Kardeşim benden üç yaş küçük.
- Tom couldn't count to ten until he was three years old.
- Tom üç yaşına kadar ona kadar sayamazdı.
- He's three years older than I am.
- Benden üç yaş büyük.
- She's six years older than me.
- Benden altı yaş büyük.
- Her grandmother lived to be 88 years old.
- Onun büyükannesi seksen sekiz yaşına kadar yaşadı.
- He's three years younger than my older brother.
- O benim ağabeyimden üç yaş daha genç.
- Tom is three years older than you.
- Tom senden üç yaş büyük.
- Jack is three years older than I am.
- Jack benden üç yaş büyük.
- She is two years older than you.
- Senden iki yaş büyük.
- She is two years younger than I.
- Benden iki yaş küçük.
- Are you over eighteen years old?
- On sekiz yaşın üzerinde misin?
- She's five years younger than me.
- Benden beş yaş daha gençtir.
- Tom is three years older than Mary is.
- Tom, Mary'den üç yaş büyük.
- Tom lived to be 97 years old.
- Tom 97 yaşına kadar yaşadı.
- She's two years older than me.
- O, benden iki yaş daha büyüktür.
- Layla's dad left when she was three years of age.
- Layla üç yaşındayken babası onu terk etti.
- He is two years older than you.
- O, senden iki yaş daha büyüktür.
- Tom is only a couple of years older than me.
- Tom benden sadece birkaç yaş büyük.
- He's two years older than I am, but he's shorter than I am.
- Benden iki yaş büyük ama benden kısa.
- He's two years younger than I.
- O benden iki yaş küçük.
- Tom is three years younger than Mary is.
- Tom, Mary'den üç yaş daha genç.
- He's a few years younger than I am.
- O benden birkaç yaş daha küçük.
- Tom is about three years older than Mary.
- Tom, Mary'den yaklaşık üç yaş büyük.
- Her grandmother lived to be 88 years old.
- Büyükannesi 88 yaşına kadar yaşadı.
- You are two years younger than me.
- Siz benden iki yaş küçüksünüz.
- She's two years older than me.
- Benden iki yaş büyük.
- Tom is two years older than I am.
- Tom benden iki yaş büyük.
- Learning a language when you are over 70 years of age is difficult.
- Bir dil öğrenmek 70 yaşın üzerinde olduğunuzda zordur.
- John is two years older than I am.
- John benden iki yaş büyük.
- He lived to be eighty years old.
- Seksen yaşına kadar yaşadı.
- I think she's over 40 years old.
- Bence 40 yaşının üzerinde.
- I teach kids from nought to five years old.
- Sıfırdan beş yaşına kadar çocuklara ders veriyorum.
- I think she's over 40 years old.
- Bence o 40 yaşın üzerinde.
- My father is two years younger than my mother.
- Babam annemden iki yaş küçük.
- Few live to be a hundred years old.
- Çok az insan yüz yaşına kadar yaşar.
- He is older than you by eight years.
- Senden sekiz yaş büyük.
- Sally is two years older than Ken.
- Sally Ken'den iki yaş daha büyük.
- I think she is over forty years old.
- Bence o 40 yaşın üzerinde.
- Tickets are $30 for adults and $15 for kids 12 years old and under.
- Biletler yetişkinler için 30 dolar ve 12 yaş ve altındaki çocuklar için 15 dolardır.
- If you change your hairstyle, then you would look at least 10 years younger.
- Saç şeklini değiştirirsen en az 10 yaş daha genç gösterirsin.
- I'm two years younger than Tom.
- Ben Tom'dan iki yaş daha gencim.
- I'm three years older than my brother.
- Kardeşimden üç yaş büyüğüm.
- My father is two years younger than my mother is.
- Babam annemden iki yaş küçüktür.
- The pilot is 30 years of age.
- Pilot otuz yaşında.
- Kim was two years senior to him.
- Kim, ondan iki yaş büyüktü.
- My father is two years younger than my mother is.
- Babam annemden iki yaş daha gençtir.
- She is senior to me by six years.
- Benden altı yaş büyük.
- He is two years older than Ogawa.
- Ogawa'dan iki yaş büyük.
- Mary is 21 years younger than Tom, but Tom is 22 times richer than Mary.
- Mary, Tom'dan 21 yaş daha gençtir ama Tom, Mary'den 22 kat daha zengindir.
- Dick died at ten years of age.
- Dick on yaşında öldü.
- You're three years younger than me, aren't you?
- Benden üç yaş daha küçüksün, değil mi?
- He is older than Jane by two years.
- Jane'den iki yaş büyüktü.
- My father died when I was seven years old.
- Ben yedi yaşımdayken babam öldü.
- I've been able to read since I was six years old.
- Altı yaşımdan beri okuyabiliyorum.
- George is five years older than I am.
- George benden beş yaş daha büyüktür.
- He's two years older than me, but he's shorter.
- Benden iki yaş büyük ama daha kısa.
- He seems young, but he's actually over 40 years old.
- Genç görünüyor ama aslında 40 yaşının üzerinde.
- I'm only three years older than he is.
- Ben ondan sadece üç yaş büyüğüm.
- Laura and Sarah are sisters of twelve and eight years respectively.
- Laura ve Sarah sırasıyla on iki ve sekiz yaşında iki kız kardeş.
- She's two years younger than me.
- Benden iki yaş küçük.
- She's five years younger than he is.
- Ondan beş yaş daha genç.
- I think she is over forty years old.
- Sanırım o 40 yaşın üzerinde.
- Susan is older than me by 2 years.
- Susan benden iki yaş büyük.
- You're three years older than me.
- Sen benden üç yaş büyüksün.
- I'm thirty years older than you.
- Senden 30 yaş büyüğüm.
- You're three years younger than Tom.
- Tom'dan üç yaş daha gençsin.
- She's three years older than I am.
- Benden üç yaş büyük.
- I think she's over 40 years old.
- Bence o 40 yaşının üstünde.
- Few people live to be 100 years old.
- Çok az insan 100 yaşına kadar yaşar.
- You're three years younger than me.
- Benden üç yaş küçüksün.
- Children under thirteen years of age are not admitted to this swimming pool.
- On üç yaşından küçük çocuklar bu yüzme havuzuna alınmamaktadır.
- The sisters lived to be 100 years old.
- Kız kardeşler 100 yaşına kadar yaşadı.
- Her older brother is two years older than I.
- Abisi benden iki yaş büyük.
- He's only two years older than Jane.
- Jane'den sadece iki yaş daha büyük.
- Tom is almost three years older than Mary.
- Tom, Mary'den neredeyse üç yaş büyük.
- Few people live to be a hundred years old.
- Çok az kişi yüz yaşına kadar yaşıyor.
- Jack is three years older than I am.
- Jack benden üç yaş daha büyük.
- Sami is thirty-six but looks ten years younger.
- Sami otuz altı yaşında ama on yaş daha genç görünüyor.
- He is two years older than you.
- Senden iki yaş büyük.
- He's two years older than I am, but he's shorter than I am.
- O benden iki yaş büyük ama boyu benden kısa.
- Tom is three years younger than you, right?
- Tom senden üç yaş küçük, değil mi?
- He was a man who was about fifty years of age.
- Elli yaşlarında bir adamdı.
- Layla's dad left when she was three years of age.
- Leyla'nın babası 3 yaşındayken ayrıldı.
- Tom's car is three years older than mine.
- Tom'un arabası benimkinden üç yaş büyük.
- He's two years older than Mary is.
- Mary'den iki yaş büyük.
- Tom is three years older than I am.
- Tom benden üç yaş büyük.
- I'm two years younger than he is.
- Ondan iki yaş daha gencim.
- My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşına basacak.
- Few people live to be one hundred years old.
- Çok az insan yüz yaşına kadar yaşar.
- She's six years older than me.
- O, benden altı yaş daha büyüktür.
- In the United States, you are a minor if you are under 18 years old.
- Birleşik Devletler'de 18 yaşın altındaysanız reşit değilsinizdir.
- I'm three years younger than Tom is.
- Ben Tom'dan üç yaş daha gencim.
- He is ten years older than me.
- O benden on yaş büyük.
- He seems young, but he's actually over 40 years old.
- O genç görünüyor ama aslında 40 yaşın üzerinde.
- He's ten years older than you.
- Senden on yaş büyük.
- Tom is only a few years older than me.
- Tom benden sadece birkaç yaş daha yaşlı.
- You're three years older than me, aren't you?
- Benden üç yaş büyüksün, değil mi?
- He's three years older than me.
- Benden üç yaş büyük.
- My mom is two years younger than my dad.
- Annem babamdan iki yaş küçük.
- She's only a couple of years older than me.
- O benden sadece birkaç yaş büyük.
- My grandfather lived to be ninety-nine years old.
- Büyükbabam doksan dokuz yaşına kadar yaşadı.
- She's two years younger than me.
- Benden iki yaş genç.
- My mom bought me this toy when I was eight years old.
- Annem bu oyuncağı bana sekiz yaşımdayken aldı.
- Tom is three years younger than Mary.
- Tom Mary'den üç yaş daha gençtir.
- I think she's over 40 years old.
- Onun 40 yaşın üzerinde olduğunu düşünüyorum.
- I'm three years older than you are.
- Senden üç yaş büyüğüm.
- He lived to be eighty years old.
- O, seksen yaşına kadar yaşadı.
- Tom is a few years younger than I am.
- Tom benden birkaç yaş daha genç.
- I think she's over 40 years old.
- Sanırım o 40 yaşın üzerinde.
- Kim is two years older than he is.
- Kim ondan iki yaş büyük.
- He's three years older than my father.
- Babamdan üç yaş daha büyüktür.
- Tom is only a few years older than me.
- Tom benden sadece birkaç yaş büyük.
- You lived in Osaka until you were 6 years old.
- 6 yaşına kadar Osaka'da yaşadın.
- I'm three years older than Tom is.
- Tom'dan üç yaş büyüğüm.
- He's three years older than my father.
- Babamdan üç yaş büyük.
- Tom's girlfriend is three years younger than he is.
- Tom'un kız arkadaşı ondan üç yaş küçük.
- I am 4 years younger than him.
- Ben ondan dört yaş küçüğüm.
- She's only a couple of years younger than me.
- O benden sadece birkaç yaş küçük.
- You're three years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- Tom is over three years old.
- Tom üç yaşın üzerinde.
- Tom is only a couple of years older than me.
- Tom benden sadece birkaç yaş daha yaşlı.
- Tom is three years younger than me.
- Tom benden üç yaş daha küçük.
- Tom is three years older than me.
- Tom benden üç yaş daha büyük.
- He's three years older than her.
- Ondan üç yaş büyük.
- John is two years older than I am.
- John benden iki yaş daha büyük.
- I haven't eaten any meat since I was fifteen years old.
- On beş yaşımdan beri hiç et yemedim.
- Tom is only three years older than us.
- Tom bizden sadece üç yaş büyüktür.
- He's only a couple of years older than me.
- O benden yalnızca iki yaş büyük.
- My mom is two years younger than my dad.
- Annem, babamdan iki yaş küçük.
- Susan is two years older than me.
- Susan benden iki yaş daha büyük.
- I've been working since I was sixteen years old.
- Ben on altı yaşımdan beri çalışıyorum.
- Tom is only three years older than Mary.
- Tom, Mary'den sadece üç yaş büyük.
- My brother is eight years older than me.
- Kardeşim benden sekiz yaş büyük.
- You are two years younger than Tom.
- Tom'dan iki yaş daha gençsin.
- This fossil is over 30 million years old.
- Bu fosil 30 milyondan fazla yaştadır.
- I hadn't seen a lion before I was ten years old.
- On yaşıma kadar hiç aslan görmemiştim.
- I've been working since I was sixteen years old.
- On altı yaşımdan beri çalışıyorum.
- Tom is only a couple of years older than Mary.
- Tom, Mary'den sadece birkaç yaş büyük.
- He is two years older than Ogawa.
- Ogawa'dan iki yaş büyüktür.
- She is three years younger than Mary.
- Mary'den üç yaş küçük.
- Caroline Herschel lived to be 98 years of age.
- Caroline Herschel 98 yaşına kadar yaşadı.
- Aren't you over eighteen years old?
- On sekiz yaşını doldurmadın mı?
- Tom is three years older than I am, but he's shorter than I am.
- Tom benden üç yaş büyük ama benden daha kısa.
- He retired at 60 years of age.
- 60 yaşında emekli oldu.
- You're a few years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan birkaç yaş büyüksün, değil mi?
- He is younger than me by three years.
- Benden üç yaş daha genç.
- You're three years younger than me, aren't you?
- Benden üç yaş küçüksün, değil mi?
- Tom is two years older than I am.
- Tom benden iki yaş daha büyük.
- Picasso kept drawing pictures until he was 91 years old.
- Picasso, 91 yaşına kadar resim çizmeye devam etti.
- Tom is a couple of years older than me, I think.
- Tom benden birkaç yaş büyük sanırım.
- I'm three years older than you.
- Senden üç yaş büyüğüm.
- She is two years younger than I.
- O benden iki yaş daha genç.
- Care has made her look ten years older.
- Sıkıntı onu on yaş yaşlandırdı.
- Tom is a few years older than Mary is.
- Tom Mary'den birkaç yaş daha büyük.
- Sam is two years younger than Tom.
- Sam, Tom'dan iki yaş küçük.
- Learning a language when you are over 70 years of age is difficult.
- Yaşınız 70'in üzerindeyken dil öğrenmek zordur.
- My wife is three years younger than I am.
- Karım benden üç yaş küçük.
- I was sixteen years younger than him.
- Ondan on altı yaş gençtim.
- My brother is two years older than I am.
- Kardeşim benden iki yaş büyük.
- No one can live to be two hundred years old.
- Kimse iki yüz yaşına kadar yaşayamaz.
- Mary is 21 years younger than Tom, but Tom is 22 times richer than Mary.
- Mary, Tom'dan 21 yaş küçük ama Tom, Mary'den 22 kat daha zengin.
- She is three years younger than Mary.
- O, Mary'den üç yaş daha küçük.
- My brother is two years older than I am.
- Ağabeyim benden iki yaş büyüktür.
- Tom's girlfriend is three years younger than he is.
- Tom'un kız arkadaşı kendinden üç yaş daha genç.
- She's five years younger than me.
- Benden beş yaş küçük.
- He is older than I by two years, but less tall than I.
- Benden iki yaş büyük ama boyu benden kısa.
- That is, my dad is two years older than my mom.
- Yani, babam annemden iki yaş büyük.
- You're three years younger than Tom.
- Sen Tom'dan üç yaş daha küçüksün.
- And Henoch lived sixty-five years, and begot Mathusala.
- Hanok altmış beş yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu.
- Tom is only three years older than me.
- Tom benden sadece üç yaş büyük.
- Would you date a man thirty years older than you?
- Senden 30 yaş büyük bir adamla çıkar mıydın?
- I'm two years younger than him.
- Ondan iki yaş küçüğüm.
- I was sixteen years younger than him.
- Ben ondan 16 yaş küçüktüm.
- I think she is over forty years old.
- Onun 40 yaşın üzerinde olduğunu düşünüyorum.
- He is only two years older than me.
- Benden sadece iki yaş büyük.
- You're three years younger than me.
- Sen benden üç yaş küçüksün.
- I was sixteen years younger than him.
- Ondan on altı yaş küçüktüm.
- He lived to be seventy years old.
- Yetmiş yaşına kadar yaşadı.
- He's only a couple of years older than me.
- O benden sadece birkaç yaş büyük.
- This book says that elephants live to be over 100 years old.
- Bu kitap fillerin 100 yaşına kadar yaşadığını söylüyor.
- I'm two years younger than Tom.
- Tom'dan iki yaş küçüğüm.
- If you changed your hair, you could look 10 years younger.
- Eğer saçını değiştirirsen, 10 yaş daha genç görünebilirsin.
- I'm only three years older than he is.
- Ondan sadece üç yaş daha büyüğüm.
- Her grandmother lived to be eighty-eight years old.
- Büyükannesi seksen sekiz yaşına kadar yaşadı.
- Tom is about three years younger than Mary is.
- Tom, Mary'den yaklaşık üç yaş daha genç.
- Tom is three years older than his wife.
- Tom karısından üç yaş büyüktür.
- I have had my driver's license since I was 18 years old.
- Ehliyetim 18 yaşımdan beri var.
- Sam is two years younger than Tom.
- Sam, Tom'dan iki yaş daha gençtir.
- Bill is two years older than I am.
- Bill benden iki yaş daha büyük.
- Jack is three years older than me.
- Jack benden üç yaş daha büyük.
- Tom is older than me by three years.
- Tom benden üç yaş büyük.
- You're three years younger than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş küçüksün, değil mi?
- She is around twenty years of age.
- Yirmi yaşlarında.
- No man can live to be two hundred years old.
- Hiç kimse iki yüz yaşına kadar yaşayamaz.
- She is older than Jane by two years.
- Jane'den iki yaş büyük.
- With a different hairstyle, you'd look ten years younger.
- Farklı bir saç stiliyle on yaş daha genç görünürsün.
- An old hag of 50 years made me lustful propositions; she wanted to kiss me.
- Elli yaşlarında bir kocakarı bana şehvetli tekliflerde bulundu; beni öpmek istedi.
- Dad and I are sixty years apart.
- Babamla aramızda 60 yaş var.
- Tom said that he wouldn't be allowed to do that until he's eighteen years old.
- Tom, on sekiz yaşına kadar bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledi.
- And Enos lived ninety years, and begot Cainan.
- Enoş doksan yaşındayken oğlu Kenan doğdu.
- He retired at 60 years of age.
- O 60 yaşında emekli oldu.
- Tom is several years older than Mary.
- Tom, Mary'den birkaç yaş büyük.
- I think she's over 40 years old.
- Sanırım 40 yaşının üzerinde.
- He's only a couple of years younger than me.
- Benden sadece birkaç yaş küçük.
- You're a few years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan birkaç yaş daha büyüksün, değil mi?
- He's two years younger than me.
- Benden iki yaş küçük.
- Tom is three years younger than Mary.
- Tom, Mary'den üç yaş daha genç.
- He's three years younger than my older brother.
- Ağabeyimden üç yaş küçük.
- Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
- Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaşından fazla olan insanları etkiler.
- Tom is only three years older than you are.
- Tom senden sadece üç yaş büyük.
- Mary is a few years older than Tom.
- Mary, Tom'dan birkaç yaş büyük.
- And Mathusala lived a hundred and eighty-seven years, and begot Lamech.
- Metuşelah yüz seksen yedi yaşındayken oğlu Lemek doğdu.
- Tom is three years older than you, isn't he?
- Tom senden üç yaş büyük, değil mi?
- She is older than Jane by two years.
- O, Jane'den iki yaş büyük.
- He's two years older than me, but he's shorter.
- O benden iki yaş daha büyük fakat daha kısa.
- And Seth lived a hundred and five years, and begot Enos.
- Şit yüz beş yaşındayken oğlu Enoş doğdu.
- The pilot is 30 years of age.
- Pilot 30 yaşında.
- She's only a couple of years younger than me.
- O benden sadece birkaç yaş genç.
- I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
- He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
- You're about three years younger than I am, aren't you?
- Benden üç yaş daha gençsin, değil mi?
- My brother is two years older than me, but three centimeters shorter.
- Kardeşim benden iki yaş büyük ama üç santimetre daha kısa.
- She's five years younger than I am.
- Benden beş yaş küçük.
- Tom is three years younger than Mary is.
- Tom Mary'den üç yaş daha küçüktür.
- Tom is three years older than Mary.
- Tom Mary'den üç yaş daha büyüktür.
- I had not seen a lion before I was ten years old.
- On yaşıma kadar hiç aslan görmemiştim.
- In the United States, you are a minor if you are under 18 years old.
- Amerika Birleşik Devletlerinde 18 yaşın altındaysanız küçüksünüzdür.
- She's three years older than I am.
- Benden üç yaş daha büyük.
- Anyone over eighteen years of age counts as an adult.
- On sekiz yaşından büyük herkes yetişkin sayılır.
- Tom is three years younger than me.
- Tom benden üç yaş küçük.
- Aren't you over eighteen years old?
- On sekiz yaşın üstünde değil misin?
- Tom is a few years younger than I am.
- Tom benden birkaç yaş küçük.
- Tom is three years younger than you, isn't he?
- Tom senden üç yaş küçük, değil mi?
- Layla was already fifteen years old.
- Layla çoktan on beş yaşına gelmişti.
- You're about three years younger than I am, aren't you?
- Sen benden yaklaşık üç yaş küçüksün, değil mi?
- I guess our teacher is over fifty years old.
- Sanırım öğretmenimiz elli yaşının üzerinde.
- Tickets are $30 for adults and $15 for kids 12 years old and under.
- Biletler yetişkinler için 30$, 12 yaş ve altı çocuklar için 15$'dır.
- I have had my driver's license since I was 18 years old.
- 18 yaşımdan beri ehliyetim var.
- My mother is two years younger than my father.
- Annem babamdan iki yaş küçük.
- Tom is only three years older than Mary.
- Tom Mary'den sadece üç yaş daha büyük.
- Children under thirteen years of age are not admitted to this swimming pool.
- On üç yaşın altındaki çocuklar bu yüzme havuzuna kabul edilmemektedir.
- That is, my dad is two years older than my mom.
- Yani, babam annemden iki yaş büyüktür.
- He is only two years older than me.
- O benden yalnızca iki yaş büyük.
- Tom is a few years older than Mary.
- Tom Mary'den birkaç yaş daha büyük.
- If you change your hairstyle, you could look ten years younger.
- Saç stilinizi değiştirirseniz, on yaş daha genç görünebilirsiniz.
- Mary is a few years older than Tom.
- Mary, Tom'dan birkaç yaş büyüktür.
- She is around twenty years of age.
- O yaklaşık yirmi yaşındadır.
- And Malaleel lived sixty-five years and begot Jared.
- Mahalalel altmış beş yaşındayken oğlu Yeret doğdu.
- Tom is two years senior to me.
- Tom benden iki yaş büyük.
- She's six years older than I am.
- Benden altı yaş daha büyüktür.
- She is three years older than I am.
- O benden üç yaş daha büyük.
- Cookie is ten years younger than Kate.
- Cookie, Kate'den on yaş küçük.
- Tom is going to be thirty years old tomorrow.
- Tom yarın 30 yaşına girecek.
- He's only two years older than Jane.
- Jane'den sadece iki yaş büyük.
- I'm three years younger than Tom.
- Tom'dan üç yaş küçüğüm.
- Tom said that he wouldn't be allowed to do that until he's eighteen years old.
- Tom on sekiz yaşına gelene kadar bunu yapamayacağını söyledi.
- The sisters lived to be 100 years old.
- Kız kardeşler 100 yaşına kadar yaşadılar.
- I've known Tom since I was three years old.
- Tom'u üç yaşımdan beri tanırım.
- She's two years older than him.
- Ondan iki yaş büyük.
- He is a tall boy for his years.
- Yaşına göre uzun bir çocuk.
- Jack is three years older than I.
- Jack benden üç yaş büyük.
- In the U.S., most people can vote when they reach eighteen years of age.
- ABD'de, çoğu insan on sekiz yaşına ulaştığında oy kullanabilir.
- He's only a couple of years younger than me.
- O benden sadece birkaç yaş daha genç.
- You're a few years older than Tom.
- Tom'dan birkaç yaş büyüksün.
- You're three years older than I am, aren't you?
- Sen benden üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- I am 4 years younger than him.
- Ben ondan 4 yaş küçüğüm.
- Tom is three years younger than I am.
- Tom benden üç yaş daha genç.
- John is two years older than me.
- John benden iki yaş büyük.
- My grandmother lived to be ninety-five years old.
- Büyükannem doksan beş yaşına kadar yaşadı.
- If you change your hairstyle, you could look ten years younger.
- Eğer saç stilinizi değiştirirseniz on yaş daha genç görünebilirsiniz.
- My brother is three years younger than I am.
- Kardeşim benden üç yaş küçük.
- I'm two years younger than he is.
- Ondan iki yaş küçüğüm.
- Twelve years is old for a dog.
- On iki yaş bir köpek için büyük bir yaş.
- Twelve years old is old for a dog.
- On iki yaş bir köpek için yaşlıdır.
- He's two years younger than me.
- O benden iki yaş küçüktür.
- Applicants must be under thirty years old.
- Başvuru sahipleri 30 yaşın altında olmalıdır.
- You lived in Osaka until you were 6 years old.
- Altı yaşına kadar Osaka'da yaşadın.
- I hadn't seen a lion before I was ten years old.
- On yaşımdan önce hiç aslan görmemiştim.
- And Cainan lived seventy years, and begot Malaleel.
- Kenan yetmiş yaşındayken oğlu Mahalalel doğdu.
- I'm three years younger than you.
- Senden üç yaş küçüğüm.
- You're three years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş büyüksün, değil mi?
- You're only three years older than me.
- Benden yalnızca üç yaş büyüksün.
- In the U.S., most people can vote when they reach eighteen years of age.
- ABD'de çoğu insan on sekiz yaşına geldiğinde oy kullanabilir.
- Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
- Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaş üstü insanları etkiler.
- She's five years younger than I am.
- O benden beş yaş daha genç.
- I'm three years older than you are.
- Ben senden üç yaş daha büyüğüm.
- He's three years older than me.
- O benden üç yaş daha büyüktür.
- You're only three years older than me.
- Benden sadece üç yaş büyüksün.
- And Jared lived a hundred and sixty-two years, and begot Henoch.
- Yeret yüz altmış iki yaşındayken oğlu Hanok doğdu.
- Sami is at least sixty years older than Layla.
- Sami, Leyla'dan en az altmış yaş büyük.
- If only I'd been a couple of years older, they would've let me into the bar.
- Birkaç yaş daha büyük olsaydım, onlar bara girmeme izin verirdi.
- I'm three years older than you.
- Senden üç yaş daha büyüğüm.
- Tom is almost three years older than Mary.
- Tom, Mary'den neredeyse üç yaş büyüktür.
- Tom is three years older than you.
- Tom senden üç yaş daha büyük.
- I wet the bed until I was ten years old.
- On yaşıma kadar yatağımı ıslattım.
- Tickets are $30 for adults and $15 for children over 4 years old.
- Biletler yetişkinler için 30 dolar ve 4 yaş üstü çocuklar için 15 dolar.
- Care has made her look ten years older.
- Endişe onun on yaş daha yaşlı görünmesine neden oldu.
- I was sixteen years younger than him.
- Ondan 16 yaş küçüktüm.
- Tom is probably a few years older than Mary.
- Tom muhtemelen Mary'den birkaç yaş büyüktür.
- Tom is three years older than me.
- Tom benden üç yaş büyük.
- He is three years younger than dad.
- Babamızdan üç yaş küçük.
- Susan is two years older than me.
- Susan benden iki yaş büyük.
- She's two years older than I am.
- O benden iki yaş büyük.
- George is five years older than I am.
- George benden beş yaş büyüktür.
- Tom lived to be 90 years old.
- Tom 90 yaşına kadar yaşadı.
- You're only three years older than me.
- Sen benden sadece üç yaş büyüksün.
- My brother is two years older than I, but he is three centimeters shorter.
- Kardeşim benden iki yaş büyük ama üç santimetre daha kısa.
- My brother is two years older than me, but three centimeters shorter.
- Erkek kardeşim benden iki yaş büyüktür, ama üç santim kısadır.
- I'm two years younger than him.
- Ben ondan iki yaş daha gencim.
- You are two years younger than me.
- Benden iki yaş küçüksün.
- She's five years younger than him.
- Ondan beş yaş daha genç.
- She's six years older than I am.
- Benden altı yaş büyük.
- My sister will be thirteen years old next summer.
- Kız kardeşim önümüzdeki yaz on üç yaşına girecek.
- Tom is three years older than I am, but he's shorter than I am.
- Tom benden üç yaş daha büyük ama o benden daha kısa.
- Twelve years old is old for a dog.
- On iki yaş bir köpek için büyük bir yaş.
- Tom lived in Boston until he was ten years old.
- Tom on yaşına kadar Boston'da yaşadı.
- Mary is already 25 years old, but she has a tiny voice.
- Mary 25 yaşına geldi ama sesi çok ince.
- My grandfather lived to be ninety-nine years old.
- Dedem doksan dokuz yaşına kadar yaşadı.
- Tom is three years older than Mary.
- Tom, Mary'den üç yaş büyük.
- Jack is three years older than me.
- Jack benden üç yaş büyük.
- Tom is a few years older than Mary is.
- Tom, Mary'den birkaç yaş büyük.
- Susan is two years older than I am.
- Susan benden iki yaş büyük.
- She is senior to me by three years.
- Benden üç yaş büyük.
- I'm three years older than my brother.
- Erkek kardeşimden üç yaş daha büyüğüm.
- I'm three years younger than Tom is.
- Tom'dan üç yaş küçüğüm.
- She is five years younger than me.
- O benden beş yaş küçük.
- My brother is three years younger than I am.
- Erkek kardeşim benden üç yaş küçük.
- Cookie is ten years younger than Kate.
- Cookie Kate'ten on yaş daha gençtir.
- The actor is two years senior to me.
- Aktör benden iki yaş büyük.
- I plan to retire when I'm sixty years old.
- Altmış yaşıma geldiğimde emekli olmayı planlıyorum.
- Tom is only three years older than us.
- Tom bizden sadece üç yaş büyük.
- Susan is two years older than I am.
- Susan benden iki yaş daha büyük.
- She's five years younger than him.
- Ondan beş yaş daha gençtir.
- She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
- Sally is two years older than Ken.
- Sally, Ken'den iki yaş büyük.
- He's a few years younger than I am.
- Benden birkaç yaş daha genç.
- Fadil was ten years older than Layla.
- Fadıl, Leyla'dan on yaş büyüktü.
- I hope to retire from work when I'm 60 years old.
- Altmış yaşına geldiğimde emekli olmayı umuyorum.
- My brother is eight years older than me.
- Erkek kardeşim benden sekiz yaş büyük.
- He lived to be 95 years old.
- 95 yaşına kadar yaşadı.
- Her older brother is two years older than I.
- Ağabeyi benden iki yaş büyük.
- My mother is two years younger than my father.
- Annem babamdan iki yaş daha gençtir.
- She's two years younger than him.
- Ondan iki yaş küçük.
- I'm three years older than Tom is.
- Ben Tom'dan üç yaş büyüğüm.
- My mother has five more years than my father.
- Annem babamdan beş yaş büyük.
- Tom is three years older than Mary is.
- Tom Mary'den üç yaş daha büyüktür.
- I'm three years younger than you.
- Senden üç yaş daha gencim.
- He's three years older than I am.
- O benden üç yaş daha büyük.
- I hope to retire from work when I'm 60 years old.
- 60 yaşına geldiğimde işten emekli olmayı umuyorum.
- He was a man who was about fifty years of age.
- O yaklaşık elli yaşında bir adamdı.
- Tom is a few years older than Mary.
- Tom, Mary'den birkaç yaş büyük.
- Few people live to be a hundred years old.
- Çok az insan yüz yaşına kadar yaşar.
- Few people live to be 100 years old.
- Az sayıda insan 100 yaşına kadar yaşar.
- He wants to graduate from college before he turns 24 years old.
- Üniversiteden 24 yaşına gelmeden mezun olmak istiyor.
- She is two years younger than me.
- Benden iki yaş küçük.
- Tom is three years older than I am.
- Tom benden üç yaş daha büyük.
- His beard made him look older by ten years.
- Sakalı onu on yaş daha büyük gösteriyordu.
- George is five years older than me.
- George benden beş yaş daha büyüktür.
- My brother is three years younger than me.
- Erkek kardeşim benden üç yaş küçük.
- He's two years older than I am.
- O, benden iki yaş büyüktür.
- I guess our teacher is over fifty years old.
- Tahminimce bizim öğretmen elli yaşın üzerinde.
- George is five years older than me.
- George benden beş yaş büyük.
- You're three years older than me, aren't you?
- Benden üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- Aren't you over eighteen years old?
- Sen on sekiz yaşın üzerinde değil misin?
- You're three years older than me.
- Benden üç yaş büyüksün.
- Kim is two years older than he is.
- Kim ondan iki yaş daha büyük.
- He's two years older than I am.
- Benden iki yaş büyük.
- My grandfather is over eighty years old, but he is a good walker.
- Dedem seksen yaşının üzerinde ama iyi yürüyor.
- Tom is only a couple of years younger than Mary.
- Tom, Mary'den sadece birkaç yaş küçük.
- Tom wants to graduate from college before he turns 24 years old.
- Tom 24 yaşına gelmeden üniversiteden mezun olmak istiyor.
- Do you think you'll be able to drive a car when you are eighty years old?
- Seksen yaşına geldiğinde araba kullanabileceğini düşünüyor musun?
- I plan to retire when I'm sixty years old.
- Altmış yaşımdayken emekli olmayı planlıyorum.
- Sami is at least sixty years older than Layla.
- Sami, Layla'dan en az altmış yaş büyük.
- He's ten years older than you.
- O, senden on yaş daha büyüktür.
- Few people live to be one hundred years old.
- Az sayıda kişi yüz yaşına kadar yaşar.
- She's two years older than I am.
- Benden iki yaş daha büyüktür.
- My brother's six years younger than I am.
- Kardeşim benden altı yaş küçük.
- She is three years older than I am.
- Benden üç yaş büyüktür.
- She's three years older than me.
- Benden üç yaş daha büyüktür.
- I've lived in Boston since I was three years old.
- Üç yaşımdan beri Boston'da yaşıyorum.
- You're a few years older than Tom.
- Sen Tom'dan birkaç yaş büyüksün.
- Laura and Sarah are sisters of twelve and eight years respectively.
- Laura ve Sarah, sırasıyla 12 ve 8 yaşındaki iki kız kardeştir.
- Our car is three years older than yours.
- Bizim arabamız sizinkinden üç yaş büyük.
- Few live to be a hundred years old.
- Çok az kişi yüz yaşına kadar yaşar.
- I'll be sixteen years old next month.
- Gelecek ay, on altı yaşıma gireceğim.
- In America, you are a minor if you are under 18 years old.
- Amerika'da 18 yaşın altındaysanız reşit değilsinizdir.
- If only I'd been a couple of years older, they would've let me into the bar.
- Keşke birkaç yaş daha büyük olsaydım, bara girmeme izin verirlerdi.
- He is five years younger than me.
- O da benden beş yaş küçük.
- She's three years older than me.
- Benden üç yaş büyük.
- She is senior to me by two years.
- Benden iki yaş büyük.
- Bill is two years older than I am.
- Bill benden iki yaş büyük.
- You're three years older than I am, aren't you?
- Benden üç yaş büyüksün, değil mi?
- Tom couldn't count to ten until he was three years old.
- Tom üç yaşına kadar 10'a kadar sayamadı.
Show More (401)
|
|
- Debates on these areas have been held in this Parliament for a great many years.
- Bu alanlara ilişkin tartışmalar bu Parlamento'da uzun yıllardır yapılmaktadır.
- This has been one of the weaknesses down the years, for as long as I can remember.
- Hatırlayabildiğim kadarıyla bu, yıllar boyunca zayıflıklardan biri olmuştur.
- There have been thousands of pages of correspondence on this matter over many years.
- Bu konuda uzun yıllar boyunca binlerce sayfa yazışma yapılmıştır.
- We will need to hold extensive discussions on this matter once again in the years to come.
- Önümüzdeki yıllarda bu konuda bir kez daha kapsamlı tartışmalar yapmamız gerekecektir.
- This is exceptionally important if the Union is to remain competitive in the years to come.
- Birliğin önümüzdeki yıllarda da rekabetçi kalabilmesi için bu son derece önemlidir.
- These are times of great change and challenge for Angola after many years of conflict.
- Uzun yıllar süren çatışmaların ardından Angola için büyük değişim ve zorlukların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
- Thirdly, we must re-establish the defence effort where it has been relaxed, as it has in my country over recent years.
- Üçüncü olarak son yıllarda ülkemde olduğu gibi gevşemiş olan savunma çabalarını yeniden tesis etmeliyiz.
- A great deal of money will flow to Afghanistan over the coming years, so this is very important.
- Önümüzdeki yıllarda Afganistan'a çok büyük miktarda para akacak, dolayısıyla bu çok önemli.
- Years previous to that, he had claimed that his intention in doing this was to enhance Parliament's dignity.
- Bundan yıllar önce bunu yapmaktaki amacının Parlamentonun saygınlığını arttırmak olduğunu iddia etmişti.
- Instead, let us be prepared for the fact that our support will continue to be needed for many more years.
- Bunun yerine desteğimize daha uzun yıllar ihtiyaç duyulmaya devam edileceği gerçeğine hazırlıklı olalım.
- This leisure activity has become extremely popular over recent years.
- Bu boş zaman aktivitesi son yıllarda son derece popüler hale gelmiştir.
- This report highlights the most pressing problems that we have to deal with - and at EU level - over the coming years.
- Bu rapor, önümüzdeki yıllarda - ve AB düzeyinde - başa çıkmamız gereken en acil sorunları vurgulamaktadır.
- The Commission intends to continue to fund such measures in the coming years.
- Komisyon önümüzdeki yıllarda bu tür tedbirleri finanse etmeye devam etmeyi planlamaktadır.
- This has been side-stepped down the years but it is high time that the Commission bites the bullet.
- Yıllardır bu konu bir kenara bırakılmıştır ancak Komisyon'un elini taşın altına koymasının zamanı gelmiştir.
- Especially since the volume of air traffic is expected to spiral in forthcoming years.
- Özellikle de önümüzdeki yıllarda hava trafiği hacminin artması beklendiğinden.
- We all know that the issue of training is of great importance for the coming years.
- Eğitim konusunun önümüzdeki yıllar için büyük önem taşıdığını hepimiz biliyoruz.
- It has emerged from years of social segregation and apartheid which have left permanent marks.
- Kalıcı izler bırakan toplumsal ayrımcılık ve apartheid yıllarının ardından ortaya çıkmıştır.
- I have devoted years of my life to helping women who had fallen victim to the trafficking in human beings.
- Hayatımın yıllarını insan ticareti mağduru kadınlara yardım etmeye adadım.
- We appreciate your work over the many years you have been a Member here.
- Burada üye olarak bulunduğunuz uzun yıllar boyunca yaptığınız çalışmaları takdir ediyoruz.
- They have now had many years to prepare for and take control of the possible consequences.
- Artık olası sonuçlara hazırlanmak ve kontrol altına almak için uzun yıllar geçirdiler.
- Over recent years, we have played a very successful part in shaping EU legislation on animal feedingstuffs.
- Son yıllarda, hayvan yemlerine ilişkin AB mevzuatının şekillendirilmesinde çok başarılı bir rol oynadık.
- The 40 million is for the years 2002 to 2004.
- 40 milyon, 2002-2004 yılları içindir.
- The directive will be important for the sector's industry and will point the way to developments in the years to come.
- Direktif, sektör endüstrisi için önemli olacak ve gelecek yıllardaki gelişmelere yol gösterecektir.
- The rapporteur has shown himself to be a tough negotiator over all these years.
- Raportör tüm bu yıllar boyunca zorlu bir müzakereci olduğunu göstermiştir.
- The directive will be important for the sector's industry and will point the way to developments in the years to come.
- Direktif, sektör endüstrisi için önem teşkil edecek ve önümüzdeki yıllardaki gelişmelerin önünü açacaktır.
- This approach does not correspond with the wishes of our citizens and it will have to be corrected in the years to come.
- Bu yaklaşım vatandaşlarımızın istekleriyle örtüşmemektedir ve önümüzdeki yıllarda düzeltilmesi gerekecektir.
- Over recent years, this type of work has increased in leaps and bounds.
- Son yıllarda bu tür çalışmalar büyük bir hızla artmıştır.
- It is also a country with which the West has had troubled relations over a number of years.
- Aynı zamanda Batı'nın uzun yıllardır sorunlu ilişkilere sahip olduğu bir ülkedir.
- I hope that your years here will be fruitful, pleasant and interesting.
- Umarım buradaki yıllarınız verimli, keyifli ve ilginç geçer.
- It therefore takes many years before deep-sea stocks that have been too heavily fished are able to recover.
- Bu nedenle çok yoğun bir şekilde avlanan derin deniz rezervlerinin toparlanabilmesi uzun yıllar alacaktır.
- I hope that your years here will be fruitful, pleasant, and interesting.
- Umarım burada geçireceğiniz yıllar verimli, keyifli ve ilginç olur.
- The message of recent years is that terrorism works.
- Son yılların mesajı ise terörizmin işe yaradığıdır.
- Food safety will, without a doubt, be high on the agenda in the coming years.
- Gıda güvenliği şüphesiz önümüzdeki yıllarda da gündemin üst sıralarında yer alacaktır.
- I want to declare an interest because I have, in my former years, been a director of sales for a major car company.
- Daha önceki yıllarda büyük bir otomobil şirketinde satış müdürü olarak çalıştığım için bir çıkar beyan etmek istiyorum.
- Recent years have, however, seen great progress in the development of renewable biogas.
- Bununla birlikte son yıllarda yenilenebilir biyogazın geliştirilmesinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
- The issue of East Timor has been on our international agenda for a number of years.
- Doğu Timor konusu uzun yıllardır uluslararası gündemimizde yer almaktadır.
- Europe needs a railway network because it will have to deal with serious environmental problems in the years to come.
- Avrupa'nın bir demiryolu ağına ihtiyacı var çünkü önümüzdeki yıllarda ciddi çevre sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalacak.
- This can only lead to discord and strife in the years to come.
- Bu durum önümüzdeki yıllarda sadece anlaşmazlık ve çekişmelere yol açabilir.
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- For too many years now this has been a bone of contention between some OCTs and the Community.
- Bu konu uzun yıllardır bazı Denizaşırı Ülkeler ve Bölgeler ile Topluluk arasında bir anlaşmazlık konusu olmuştur.
- Serious exploitation and myriad dangers jeopardise their formative, cultural and educational years.
- Ciddi istismar ve sayısız tehlike bu gençlerin yetişme, kültür ve eğitim yıllarını tehlikeye atmaktadır.
- Finally, I also wonder about the strategic programme, covering many years, which the Council is to adopt.
- Son olarak, Konsey'in kabul edeceği uzun yılları kapsayan stratejik programı da merak ediyorum.
- The result has been a very complete and significant agenda for the coming years.
- Sonuç, önümüzdeki yıllar için çok eksiksiz ve önemli bir gündem oldu.
- The distinction is there for one simple reason and it has served its purpose well down the years.
- Bu ayrım basit bir nedenden ötürü vardır ve yıllar boyunca amacına iyi hizmet etmiştir.
- It will secure recognition for Israel, and that is what Israel has been working towards for very many years.
- İsrail'in tanınmasını sağlayacaktır ve İsrail'in uzun yıllardır üzerinde çalıştığı şey de budur.
- The Commission has undertaken a major action which relates to the public health programme for the years 2000-2008.
- Komisyon, 2000-2008 yıllarını kapsayan halk sağlığı programıyla ilgili önemli bir eylemi üstlenmiştir.
- The years to come will be dominated by the issue of enlargement.
- Önümüzdeki yıllara genişleme konusu damgasını vuracak.
- Compared to the years preceding that fall, it is now one of the highlights of the political year.
- Bu düşüşten önceki yıllarla karşılaştırıldığında, şimdi siyasi yılın en önemli olaylarından biri.
- For the first time in many years a solution seems to be in sight.
- Uzun yıllardır ilk defa bir çözüm görünmektedir.
- Mr President, a huge task has been carried out by a lot of people over many years.
- Sayın Başkan, uzun yıllar boyunca pek çok kişi tarafından büyük bir görev yerine getirilmiştir.
- The message of recent years is that terrorism works.
- Son yılların mesajı terörizmin işe yaradığıdır.
- Over recent years, we have played a very successful part in shaping EU legislation on animal feedingstuffs.
- Son yıllarda, hayvan besleme maddelerine ilişkin AB mevzuatının şekillendirilmesinde çok başarılı bir rol oynadık.
- The indicators are given for the mid years by provisional population projections.
- Göstergeler, geçici nüfus projeksiyonlarına göre orta yıllar için verilmiştir.
- It will take years for local authorities to follow public procurement rules.
- Yerel makamların kamu ihale kurallarına uyması yıllar alacaktır.
- These payments will be carried over to the years following, meaning that no real savings have been made at all.
- Bu ödemeler sonraki yıllara devredilecek, yani gerçek anlamda hiçbir tasarruf yapılmamış olacak.
- We can now start counting the months, rather than the years.
- Artık yılları değil ayları saymaya başlayabiliriz.
- It has been allocated over a good many years.
- Uzun yıllar boyunca tahsis edilmiştir.
- We are now some two and a half years through the seven-year programme 2000-2006.
- 2000-2006 yılları arasındaki yedi yıllık programın yaklaşık iki buçuk yılını geride bıraktık.
- This is an accumulation of an ineffective and inefficient system over years.
- Bu, yıllar boyunca etkisiz ve verimsiz bir sistemin birikimidir.
- It is a situation that has worsened over recent years and the problem is much more extensive than he implied.
- Bu durum son yıllarda daha da kötüleşmiştir ve sorun onun ima ettiğinden çok daha kapsamlıdır.
- This is the challenge not only for the G8 but also for our Europe in the years and decades ahead.
- Bu sadece G8 için değil, önümüzdeki yıllarda ve on yıllarda Avrupa'mız için de bir meydan okumadır.
- Years previous to that, he had claimed that his intention in doing this was to enhance Parliament's dignity.
- Bundan yıllar önce, bunu yapmaktaki amacının Parlamento'nun saygınlığını arttırmak olduğunu iddia etmişti.
- These have been extremely important years which have seen the launching of the key debates for the future of the Union.
- Bu yıllar, Birliğin geleceğine ilişkin kilit tartışmaların başlatıldığı son derece önemli yıllar olmuştur.
- Patching this up through a "rural renewal" programme could take years.
- Bunu bir "kırsal yenileme" programı ile düzeltmek yıllar alabilir.
- Transposition, however, is years behind.
- Ancak iç hukuka aktarılması yıllar almıştır.
- They have wasted the margins for manoeuvre achieved through the growth in the years 2000/2001.
- 2000/2001 yıllarındaki büyüme sayesinde elde edilen manevra marjları heba edilmiştir.
- During these years, the emphasis has mainly been on the safety of passenger transport.
- Bu yıllar boyunca ağırlıklı olarak yolcu taşımacılığının güvenliği üzerinde durulmuştur.
- We need to implement the economic decisions taken over recent years which we have not done enough to promote.
- Son yıllarda alınan ve teşvik etmek için yeterince çaba sarf etmediğimiz ekonomik kararları uygulamamız gerekiyor.
- If that is the case, the existing system has many successful years ahead, even following the accession.
- Eğer durum buysa mevcut sistemin önünde, katılımdan sonra bile çok başarılı yıllar var demektir.
- The real test will be that of managing the euro in the years to come.
- Asıl sınav, önümüzdeki yıllarda Avro'yu yönetmek olacaktır.
- The rapid growth of recent years has gone hand in hand with a significant expansion of foreign trade.
- Son yıllardaki hızlı büyüme, dış ticaret hacminde önemli bir genişlemeyle el ele gitmiştir.
- So this is the vicious circle in which the euro zone countries will struggle over the coming years.
- Dolayısıyla Avro bölgesi ülkelerinin önümüzdeki yıllarda içinde debeleneceği kısır döngü budur.
- Unfortunately, it will be a good many years before the chemicals policy comes into force.
- Ne yazık ki kimyasallar politikasının yürürlüğe girmesi uzun yıllar alacak.
- To that extent I believe that the debate will progress in the right direction in the years to come.
- Bu kapsamda tartışmanın önümüzdeki yıllarda doğru yönde ilerleyeceğine inanıyorum.
- There have been many reports, yet little has changed in the many years I have been in this Parliament.
- Çok sayıda rapor olmasına rağmen, bu Parlamento'da bulunduğum uzun yıllar boyunca çok az şey değişti.
- It is a young democracy emerging from the oppressive years of Suharto.
- Suharto'nun baskıcı yıllarından çıkan genç bir demokrasidir.
- Subsequent years may therefore become a free-for-all as far as the budget is concerned.
- Dolayısıyla sonraki yıllar bütçe söz konusu olduğunda tam bir başıboşluk haline gelebilir.
- The present omissions will be reflected as backlogs in budgets in the years to come.
- Mevcut ihmaller önümüzdeki yıllarda bütçelere birikmiş işler olarak yansıyacaktır.
- Official development aid in the European Union has been decreasing over recent years.
- Avrupa Birliği'nde resmi kalkınma yardımları son yıllarda azalmaktadır.
- The work is to cover the years 2003 to 2005, and we are already well into 2003.
- Çalışma 2003-2005 yıllarını kapsayacaktır ve biz 2003 yılına girmiş bulunmaktayız.
- As for the subsequent years, however, I am not convinced that this will work again.
- Ancak sonraki yıllar için bunun tekrar işe yarayacağına ikna olmadım.
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle, çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- In its final years of operation, the ECSC functioned like a bank.
- AKÇT, faaliyetinin son yıllarında bir banka gibi çalışmıştır.
- I fear that this will take years and years, as is customary in Belgian courts.
- Belçika mahkemelerinde alışılageldiği üzere bunun yıllar ve yıllar alacağından korkuyorum.
- We are now some two and a half years through the seven-year programme 2000-2006.
- Şu anda 2000-2006 yılları arasındaki yedi yıllık programın yaklaşık iki buçuk yılını tamamlamış bulunuyoruz.
- The past years have seen us working very closely together, which has involved the blurring of group boundaries.
- Geçtiğimiz yıllarda birlikte çok yakın çalıştık ve bu da grup sınırlarının bulanıklaşmasını beraberinde getirdi.
- This amount doubled in the following programme for the years from 2000 to 2006.
- Bu miktar, 2000-2006 yılları arasındaki bir sonraki programda iki katına çıkmıştır.
- Serious exploitation and myriad dangers jeopardise their formative, cultural and educational years.
- Ciddi istismarlar ve sayısız tehlike, bu çocukların gelişim, kültür ve eğitim yıllarını tehlikeye atmaktadır.
- These are genuine examples, and I will confine myself to mentioning cases from recent years.
- Bunlar gerçek örnekler ve ben sadece son yıllardaki vakalardan bahsetmekle yetineceğim.
- There were many discussions over many years.
- Uzun yıllar boyunca pek çok tartışma yaşandı.
- According to precedent, this is reduced to 11 in election years.
- Emsal kararlara göre, seçim yıllarında bu sayı 11'e düşmektedir.
- We hope that Turkey will make substantial progress in the coming years.
- Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda önemli ilerlemeler kaydedeceğini umuyoruz.
- The unspent appropriations should not always be transferred to the subsequent years.
- Harcanmayan ödenekler her zaman sonraki yıllara devredilmemelidir.
- What plans does the EU have for scaling down or phasing out these subsidies in the years to come?
- AB'nin önümüzdeki yıllarda bu teşvikleri azaltmak ya da aşamalı olarak kaldırmak için ne gibi planları var?
- We need to implement the economic decisions taken over recent years which we have not done enough to promote.
- Son yıllarda alınan ve teşvik etmek için yeterince çaba sarf etmediğimiz ekonomik kararları uygulamalıyız.
- That is a great advance in Community lawmaking, and one that responds to the desires of consumers over many years.
- Bu, Topluluk kanun yapımında büyük bir ilerlemedir ve uzun yıllar boyunca tüketicilerin isteklerine cevap vermektedir.
- I feel that it is on this that our effective credibility will depend in forthcoming years.
- Önümüzdeki yıllarda etkin güvenilirliğimizin buna bağlı olacağını düşünüyorum.
- However, this will be extremely difficult in the coming years.
- Ancak önümüzdeki yıllarda bu son derece zor olacaktır.
- It would take many years for nature to recover, far longer than would be the case in the south.
- Doğanın kendini toparlaması, güneyde olduğundan çok daha uzun yıllar alacaktır.
- In electoral years of course, the number of plenary sessions held in Strasbourg can be reduced to eleven.
- Elbette seçim yıllarında Strazburg'da düzenlenen genel kurul oturumlarının sayısı on bire kadar düşebilir.
- We greatly appreciate this, and we rely on a very fruitful campaign in the years to come.
- Bunu çok takdir ediyoruz ve önümüzdeki yıllarda çok verimli bir kampanya yürüteceğimize inanıyoruz.
- As we can see it has taken years, and that is a shame because so much damage has been done.
- Gördüğümüz gibi bu yıllar aldı ve bu utanç verici çünkü çok fazla zarar verildi.
- The calculations are in decades rather than years.
- Hesaplamalar yıllar yerine on yıllar üzerinden yapılıyor.
- We have all seen surveys that show that air traffic is going to increase in the coming years.
- Hepimiz önümüzdeki yıllarda hava trafiğinin artacağını gösteren anketleri gördük.
- During the past years Turkey has increasingly participated in European research activities.
- Geçen yıllarda, Türkiye, Avrupa araştırma faaliyetlerine gittikçe daha fazla katılmıştır.
- If not, would it like any help from the Parliament, which has been open to the public for so many years already?
- Eğer değilse zaten uzun yıllardır halka açık olan Parlamentodan herhangi bir yardım ister mi?
- Our thoughts go back to the terrible, criminal years of National Socialism from 1933 to 1945.
- Düşüncelerimiz 1933'ten 1945'e kadar Nasyonal Sosyalizmin korkunç, canice yıllarına geri dönüyor.
- Years in this trade have taught me anybody can be bought and sold.
- Bu meslekte geçirdiğim yıllar bana herkesin alınıp satılabileceğini öğretti.
- And, sweetheart, those years pile up real fast.
- Ve tatlım, o yıllar çok çabuk birikiyor.
- This is not the work of a day, it takes years.
- Bu bir günün işi değil, yıllar sürer.
- In later years he became a French citizen.
- Sonraki yıllarda Fransız vatandaşı oldu.
- Spanish is a language that has fast spread in the recent years.
- İspanyolca, son yıllarda hızla yayılan bir dildir.
- Years have passed since this sad event happened.
- Bu üzücü olayın üzerinden yıllar geçmişti.
- Years have passed since this sad event happened.
- Bu üzücü olayın üzerinden yıllar geçti.
- It's incredible how many years we have tolerated one another.
- Birbirimize bu kadar uzun yıllar tahammül etmiş olmamız inanılmaz.
- Spanish is a language that has fast spread in the recent years.
- İspanyolca son yıllarda hızla yayılan bir dil.
- And, sweetheart, those years pile up real fast.
- Ve tatlım, o yıllar çok hızlı birikiyor.
- Spanish is a language that has fast spread in the recent years.
- İspanyolca son yıllarda hızla yayılan bir dildir.
- In later years he became a French citizen.
- Daha sonraki yıllarda Fransa vatandaşı oldu.
- This is not the work of a day, it takes years.
- Bu bir günlük iş değil, yıllar alır.
- Israel, after many years, discovered a number of these tunnels, and there was nothing surprising in this.
- İsrailliler uzun yıllardan sonra bu tünellerin bazılarını keşfettiler ve bunda şoke eden bir şey yoktu.
- Years in this trade have taught me anybody can be bought and sold.
- Bu mesleği yaparak geçirdiğim yıllar bana herkesin bir fiyatı olduğunu öğretti.
- That would take years.
- Bu yıllar sürer.
- The years pass by quickly.
- Yıllar çabuk geçiyor.
- I don't want to waste the best years of my life for your sake.
- Hayatımın en güzel yıllarını senin uğruna heba etmek istemiyorum.
- Many years went by.
- Yıllar geçip gitti.
- In the years to come, the vine will give many grapes.
- Gelecek yıllarda, asma çok üzüm verecek.
- The process can take years.
- Süreç yıllar alabilir.
- Normally, it takes years.
- Normalde bu yıllar alır.
- The process can take years.
- Süreç yıllar sürebilir.
- It's been years since I've played tennis.
- Tenis oynadığımdan beri yıllar oldu.
- It seems like years since Sunday morning.
- Pazar sabahından bu yana yıllar geçmiş gibi.
- He grew up to be a famous musician in later years.
- İlerleyen yıllarda ünlü bir müzisyen oldu.
- It's been years since I've seen Tom.
- Tom'u gördüğümden beri yıllar geçti.
- It has been many years since she died.
- Ölümünün üzerinden uzun yıllar geçti.
- I do not want to waste the best years of my life for you.
- Ömrümün en iyi yıllarını senin için harcamak istemiyorum..
- We've known each other for so many years.
- Birbirimizi çok uzun yıllardır tanıyoruz.
- It might take years.
- Bu yıllar sürebilir.
- It's been years since I've been back to Boston.
- Boston'a dönmeyeli yıllar oldu.
- That would take years.
- O yıllar sürerdi.
- It took many years to build it.
- Onu yapmak uzun yıllar sürdü.
- I've been doing that for quite a few of years.
- Ben onu uzun yıllardır yapmaktayım.
- The years pass by quickly.
- Yıllar çabucak geçiyor.
- Many had spent years in British factories.
- Birçoğu yıllarını İngiliz fabrikalarında geçirmişti.
- It might take years.
- Yıllar sürebilir.
- The accomplishment of this task took many years.
- Bu görevin başarılması uzun yıllar aldı.
- The dentist has many years of experience.
- Dişçinin uzun yıllara dayanan tecrübesi var.
- It took years for me to do this.
- Bunu yapmam yıllarımı aldı.
- It took years to answer that question.
- O soruyu cevaplamak yıllar aldı.
- Tom spent many years in prison.
- Tom ceza evinde uzun yıllar geçirdi.
- Those were the years when they were happiest.
- O yıllar, onların en mutlu olduğu yıllardı.
- Years of heavy drinking has left John with a beer gut.
- Yıllar boyu çok içki içmek John'a bir bira göbeği bıraktı.
- The process can take years.
- Bu süreç yıllar alabilir.
- Your college years will soon come to an end.
- Üniversite yıllarınız yakında sona erecek.
- During these years he wrote immortal poems.
- Bu yıllarda ölümsüz şiirler yazdı.
- As you can see for yourselves, nothing has changed in this town after all these years.
- Sizin de görebileceğiniz gibi, yıllardan beri bu kasabada hiçbir şey değişmedi.
- I lived in Boston many years.
- Uzun yıllar Boston'da yaşadım.
- He managed a small restaurant in Istanbul for quite a few years.
- İstanbul'da uzun yıllar küçük bir lokanta işletti.
- I have the feeling that since last Sunday morning, years have gone by.
- Geçen pazar sabahından bu yana yıllar geçmiş gibi hissediyorum.
- Tom helped us for a lot of years, didn't he?
- Tom yıllardır bize yardımcı oldu, değil mi?
- Many years have passed since then.
- O zamandan beri uzun yıllar geçti.
- These were the best years of my life.
- Hayatımın en güzel yıllarıydı.
- He finally comes out after all these years.
- O bütün bu yıllardan sonra nihayet çıkıp geldi.
- Adams spent most of the war years in Europe.
- Adams savaş yıllarının çoğunu Avrupa'da geçirdi.
- It takes sushi chefs two years just to learn how to prepare rice.
- Suşi şeflerinin pirinci nasıl hazırlayacaklarını öğrenmeleri iki yıllarını alıyor.
- Life is short, but the years are long.
- Hayat kısadır ancak yıllar uzundur.
- Many years went by.
- Yıllar geçti gitti.
- It may take many years.
- Uzun yıllar sürebilir.
- It took years to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek yıllar aldı.
- He grew up to be a famous musician in later years.
- Yıllar sonra iyi bir müzisyen oldu.
- Years later, Europeans established colonies in the coastal areas.
- Yıllar sonra Avrupalılar kıyı bölgelerinde sömürgeler kurdu.
- It took years for me to do this.
- Bunu yapmam yıllar aldı.
- It took many years to build it.
- Bunu inşa etmek uzun yıllar aldı.
- It took years to answer that question.
- O soruyu yanıtlamak yıllar sürdü.
- The days turned into weeks, and then into months, and then into years.
- Günler haftalara, sonra aylara, sonra da yıllara dönüştü.
- Golda Meir served as prime minister during the years 1969-1974.
- Golda Meir 1969-1974 yılları arasında başbakanlık yaptı.
- I do not want to waste the best years of my life for you.
- Hayatımın en güzel yıllarını senin için heba etmek istemiyorum.
- With the years, a fool doesn't become cleverer, but becomes an old fool.
- Yıllar geçtikçe, bir aptal daha zeki olmaz, ama yaşlı bir aptal olur.
- It seems like years since Sunday morning.
- Pazar sabahından beri yıllar geçmiş gibi görünüyor.
- That could take years.
- O yıllar alabilir.
- Those were the best years of my life.
- Onlar hayatımın en iyi yıllarıydı.
- After years of womanising, Tom finally settled down with Mary.
- Yıllar süren çapkınlıktan sonra, Tom sonunda Mary ile yuva kurdu.
- We spent some happy years together.
- Birlikte mutlu yıllar geçirdik.
- I met Tom before I graduated from high school, but didn't meet Mary until many years later.
- Tom ile liseden mezun olmadan önce tanıştım ama Mary ile yıllar sonra tanıştım.
- In the recent years, the reputation of serving as a soldier has steadily been lowered.
- Son yıllarda, asker olarak görev yapmanın itibarı giderek azaldı.
- It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it.
- Bir ağacı büyütmek yıllar alır, ve ama onu kesmek saniyeler sürer.
- Normally, it takes years.
- Normalde yıllar alır.
- It's been years since I've seen Pierre.
- Pierre'i gördüğümden beri yıllar oldu.
- Many years have been spent in building the tower.
- Kulenin inşası için uzun yıllar harcandı.
- The 1960s were years of protest and reform.
- 1960'lar protesto ve reform yıllarıydı.
- It's nice to see you again after so many years.
- Yıllar sonra seni tekrar görmek çok güzel.
- The years have only given him bad habits.
- Yıllar ona yalnızca kötü alışkanlıklar kazandırdı.
- It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it.
- Bir ağacı büyütmek yıllar alır ama kesmek saniyeler alır.
- Tom spent years living on the streets of Boston.
- Tom yıllarını Boston sokaklarda yaşayarak geçirdi.
- Certain taboos, which had remained untouchable for so many years, have come to be broken.
- Yıllardır dokunulmaz olan bazı tabular yıkılmaya başladı.
- He's been working as a diplomat since many years.
- Yıllardan beri bir diplomat olarak çalışıyor.
- The cleanup at the Fukushima Daiichi plant could take years, possibly decades.
- Fukushima Daiichi santralinin temizlenmesi yıllar, belki de on yıllar sürebilir.
- The smell brought back memories of a night some years before.
- Koku, yıllar önceki bir gecenin anılarını hatırlattı.
- Tom and Mary lived in a mobile home their first three years after they got married.
- Tom ve Mary evlendikten sonraki ilk üç yıllarında bir karavanda yaşadılar.
- It's been years since I've been back to Boston.
- Boston'a döndüğümden beri yıllar geçti.
- Virtuosity requires years of daily practice from childhood.
- Ustalık çocukluktan itibaren günlük pratikte yıllar gerektirir.
- It takes years to master a foreign language.
- Bir yabancı dilde ustalaşmak yıllar alır.
- He's been working as a diplomat since many years.
- Uzun yıllardır diplomat olarak çalışıyor.
- How has your job changed over all the years?
- Yıllar içinde işin nasıl değişti?
- We become wiser as the years go on.
- Yıllar geçtikçe daha akıllı oluruz.
- He came back many years later.
- Yıllar sonra geri gelmiş.
- Those were the best years of my life.
- Hayatımın en güzel yıllarıydı.
- Years passed.
- Yıllar geçti.
- He came back many years later.
- O yıllar sonra geri geldi.
- Years intervene between the two incidents.
- İki olay arasında yıllar var.
- This is going to take years.
- Bu yıllar alacak.
- Life is short, but the years are long.
- Hayat kısa, ama yıllar uzun.
- It could take years before this bridge is ready to use.
- Bu köprünün kullanıma hazır hale gelmesi yıllar alabilir.
- Many years went by.
- Yıllar geçti.
- This has been the custom for many, many years.
- Uzun yıllardır gelenek bu şekilde.
- The years went by quickly.
- Yıllar hızla geçip gitti.
- That could take years.
- Bu yıllar sürebilir.
- It's been years since I've seen Tom.
- Tom'u görmeyeli yıllar oldu.
- I lived in Boston for many, many years.
- Uzun yıllar Boston'da yaşadım.
- Golda Meir served as prime minister during the years 1969-1974.
- Golda Meir 1969-1974 yıllarında başbakan olarak hizmet yapmıştır.
- I got years of experience in courtrooms.
- Mahkeme salonlarında yılların tecrübesine sahibim.
- It's been years since I've seen Pierre.
- Pierre'i görmeyeli yıllar oldu.
- It may take many years.
- Bu yıllar sürebilir.
- This is the best Christmas I've had in years.
- Yıllar içinde yaşadığım en güzel Noel budur.
- Your college years will soon come to an end.
- Üniversite yılların yakında sona erecek.
- I've been waiting years for this.
- Bunun için yıllardır bekliyorum.
- How has your job changed over all the years?
- İşiniz bütün bu yıllar boyunca nasıl değişti?
- We become wiser as the years go on.
- Yıllar geçtikçe daha akıllı oluyoruz.
- The accomplishment of this task took many years.
- Bu görevin tamamlanması uzun yıllar sürdü.
- We've known each other for so many years.
- Yıllardır birbirimizi tanıyoruz.
- The 1960s were years of protest and reform.
- 1960'lar protesto ve reform yıllarıdır.
- Sami converted to Islam in his late teenage years.
- Sami ilkgençlik yıllarının sonlarında İslam'ı seçti.
- Tom has already seen the best years of his life.
- Tom hayatının en güzel yıllarını çoktan yaşadı.
- The years have only given him bad habits.
- Yıllar ona sadece kötü alışkanlıklar kazandırdı.
- It may take many years.
- Bu yıllar alabilir.
- Tom has already seen the best years of his life.
- Tom zaten hayatının en güzel yıllarını gördü.
- Those were the years when they were happiest.
- Onlar, en mutlu oldukları yıllardı.
- I wonder if Tom will recognize me after so many years.
- Tom'un uzun yıllar sonra beni tanıyıp tanımayacağını merak ediyorum.
- It's been years since I've played tennis.
- Tenis oynamayalı yıllar oldu.
- This has been the custom for many, many years.
- Bu, çok uzun yıllardır süregelen bir gelenek.
- The days turned into weeks, and then into months, and then into years.
- Günler haftalara ve sonra aylara ve sonra yıllara dönüştü.
- The years went by quickly.
- Yıllar çabucak geçti.
- With the years, a fool doesn't become cleverer, but becomes an old fool.
- Yıllar geçtikçe bir aptal daha akıllı olmaz ama yaşlı bir aptal olur.
- It's been years since I played tennis.
- Tenis oynamayalı yıllar oldu.
- Adams spent most of the war years in Europe.
- Adams, savaş yıllarının çoğunu Avrupa'da geçirdi.
- It takes many years of training to become an astronaut.
- Astronot olmak için uzun yıllar eğitim almak gerekir.
- Years later, Europeans established colonies in the coastal areas.
- Yıllar sonra Avrupalılar kıyı bölgelerinde koloniler kurdular.
- It takes years to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde uzmanlaşmak yıllar alır.
- He divorced her after years of unhappiness.
- O, yıllar süren mutsuzluktan sonra onu boşadı.
- Many had spent years in British factories.
- Birçoğu İngiliz fabrikalarında yıllar geçirmişti.
Show More (247)
|