bir başına - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

bir başına



Sens de "bir başına" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 14 résultat(s)

Turc Anglais
General
bir başına lonely adj.
bir başına sola adj.
bir başına solitaire adj.
bir başına all alone adv.
bir başına in isolation adv.
bir başına alone adv.
bir başına on one's own adv.
bir başına by one's self adv.
bir başına single-handed adv.
Colloquial
bir başına on (one's) lonesome [uk] expr.
Idioms
bir başına like a shag on a rock expr.
bir başına on own expr.
Slang
bir başına on your tod expr.
British Slang
bir başına on your jack expr.

Sens de "bir başına" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 225 résultat(s)

Turc Anglais
General
bir nesneyi nitelemek için kullanılan sözcüğün bazı nedenlerden ötürü o nesnenin özelliklerini tanımlamaya yetmemesi sonucunda (çoğunlukla eski sözcüğün başına bir niteleyici ifade getirilerek) oluşturulmuş yeni kelime retronym n.
bir ismin başına gelip anlam değişikliğine neden olan adherent n.
bir kişiyi tanımlamak için tek başına veya diğer bilgilerle birlikte kullanılabilecek isim veya numara a means of identification n.
bir başına olma singleness n.
bir başına olma soleship n.
başına varmak (bir yerin) top v.
bir işi birinin başına yıkmak foist v.
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak maroon v.
başına kötü bir şey gelmek get in trouble v.
başına kötü bir şey gelmek get into hot water v.
başına (bir) iş gelmek be in trouble v.
başına (bir) iş gelmek (something) unexpected and terrible happen to somebody v.
yeni kurulmuş bir araştırma biriminin başına getirilmek be put in charge of a newly-formed investigative unit v.
başına kötü bir şey gelmek something bad happen to v.
bir kişiyi ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon someone on an island v.
başına kötü bir şey gelmek misfall v.
(internet forumunda) bir haber dizisini gündemin başına sabitlemek sticky v.
başlı başına bütün bir anlam taşıyan presentational adj.
bir başına olan self-uned adj.
başına buyruk bir şekilde waywardly adv.
Phrasals
(bir kimseyi diğerinin) başına sarmak/ musallat etmek inflict someone upon someone v.
(bir kelimenin) başına eklemek prefix to v.
(birinin ya da bir şeyin) başına (kötü bir şey) getirmek wreak (something) on (someone or something) v.
başına (bir şey) gelmek fall on (someone or something) v.
(kötü bir durum) başına gelmek fall on v.
(kötü bir durum) başına gelmek fall upon v.
başına (bir şey) gelmek fall upon (something) v.
(birinin bir şeyin) başına geçmesine izin vermek let (one) at (someone or something) v.
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek run with something v.
birinin/bir şeyin başına adam dikmek stake someone or something out v.
bir yere/birinin başına adam dikmek stake out v.
birini/bir şeyi birinin başına sarmak stick (one) with (someone or something) v.
birini/bir şeyi birinin başına sarmak stick someone with someone or something v.
bir şeyi birinin başına sarmak stick someone with something v.
birini/bir şeyi birinin başına atmak unload someone or something on (to) someone v.
birini yalnız/bir başına bırakmak lay off someone v.
birinin/bir şeyin başına (ne) gelmek become of someone or something v.
(birinin/bir şeyin) başına bir şey getirmek bring (something) upon (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başına dert açmak bring (something) upon (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başına bir şey getirmek bring (something) on (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başına dert açmak bring (something) on (someone or something) v.
birinin başına bir şey getirmek bring something on someone v.
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek crowd in (on someone or something) v.
birinin/bir şeyin başına (bir bela) sarmak enmesh someone or something in something v.
(birinin/bir şeyin) başına (bir bela) sarmak ensnare (someone or something) in (something) v.
(birinin/bir şeyin) başına (bir bela) sarmak entangle (someone or something) in (something) v.
(birini/bir şeyi birinin) başına yıkmak fob (someone or something) off on (someone) v.
birini/bir şeyi (birinin/bir şeyin) başına yıkmak foist someone or something off (on someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin) başına yıkmak foist (someone something) (up)on (one) v.
(bir şeyin) başına dönmek get on with (something) v.
birinin/bir şeyin başına gelmek happen to someone or something v.
bir şeyin başına geçmek head something up v.
başına (bir şey) gelmek meet with (something) v.
(bir konuda) musallat/başına bela olmak pester about v.
(bir eki bir kelimenin) başına eklemek prefix (something) to (something else) v.
(birini/bir şeyi birinin) başına bela etmek/sarmak saddle (one) with (someone or something) v.
(bir işin) başına oturmak sit down to (do something) v.
birinin/bir şeyin başına adam dikmek stake someone/something out v.
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek swarm around (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başına üşüşmek swarm over (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) etrafına/başına üşüşmek throng around (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) başına kötü (bir şey) gelmesine neden olmak wreak (something) upon (someone or something) v.
başına (kötü bir şey) getirmek wreak on v.
Phrases
(birinin veya bir şeyin) başına neler gelecek what will become of (someone or something) expr.
başına bir şey geldiğinde ne yapılacak (sorun nasıl çözülecek anlamında) what will become of (someone or something) expr.
(birinin veya bir şeyin) başına neler geldi what has become of (someone or something)? expr.
(birinin veya bir şeyin) başına neler geldi what became of (someone or something)? expr.
başına bir şey gelirse/bir yerin kırılırsa ben karışmam (bak ona göre) don't come running to me if you break your leg expr.
başlı başına bir amaç an end itself expr.
(bir şeyi) başına gelebileceklerden (kendisi) sorumlu olarak (yapmak) (do something) at your (own) peril expr.
Colloquial
kendi başına bir yerlere gelmiş adam a self-made man n.
tek başına yaşayan yaşlı bir kadın an old lady living alone n.
kendi başına bir keyif end in itself n.
(kötü bir şeyin başına gelmesinden) kaçamayacak olmak be in for it v.
başına kötü bir şey gelecek olmak have had it v.
başına bir şey gelmesini istememek know what's good for you v.
ülkenin bir başından diğer başına coast to coast adv.
başına büyük bir tehlike gelecek great danger will befall expr.
bir işin kendi başına bir keyif olması an end in itself expr.
(bir şeyin) başına geçmiş at bat expr.
inşallah başına kötü bir şey gelir bad cess to (one) expr.
allah (bir şeyi birinin) başına vermesin I wouldn't wish (something) on (someone) expr.
(bir şey birinin) bile başına gelmesin I wouldn't wish (something) on (someone) expr.
(kötü bir şeyin başına gelmesinden) kaçamayacak in for it expr.
Idioms
tek başına hareket eden bir tetikçi lone gunman n.
bir kadının her şeyini tek başına idare ettiği iş one-woman show n.
bir kadının tek başına yazıp yönetip oynadığı tiyatro oyunu one-woman show n.
bir haberin/bilginin başına üşüşme a feeding frenzy n.
(biri/bir şey) üzerinde tek başına inisiyatif sahibi olma free hand (with someone or something) n.
başına gelmeyenin kalmadığı bir dönem a run of bad luck n.
tek başına kalmış bir reform destekçisi a voice in the wilderness n.
herkesin başına gelebilecek bir hata an honest mistake n.
herkesin başına gelebilecek bir hata an honest mistake n.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak have a (heavy) cross to bear v.
başına belalı bir iş açmak bring (something) (down) about (one's) ears v.
kendi başına belalı bir iş açmak bring something (down) about your ears v.
başına belalı bir iş açmak bring (something) down on (one's) head v.
başına belalı bir iş açmak bring (something) down on (oneself) v.
başına belalı bir iş açmak bring something down on v.
bir kenarda, kendi başına oturmak sit like piffy on a rock cake [uk] v.
(yanlış bir davranış) dönüp başına dert açmak come home to roost v.
başına kötü/olumsuz bir şey gelmek woe betide somebody v.
başına bir iş gelmek go through a bad patch v.
başına kötü/olumsuz bir şey gelmek woe be unto somebody v.
bir şeyi birinin başına kakmak rub someone's nose in it v.
başına bir hal gelmek get into hot water v.
zor bir işi başına sarmak be thrown in at the deep end v.
bir işi birinin başına yıkmak/sırtına yüklemek drop (something) in (someone's) lap v.
karmaşık/zor bir işe tek başına atlamak leap off the deep end v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) by (one's) own fair hands v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) by (one's) own fair hand v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) with (one's) own fair hands v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) with (one's) own fair hand v.
bir şeyi tek başına yapmak plough (one's) own furrow [uk] v.
bir şeyi tek başına halletmek plough (one's) own furrow [uk] v.
bir şeyi yalnız başına yapmak plough (one's) own furrow [uk] v.
bir şeyi yalnız başına halletmek plough (one's) own furrow [uk] v.
başına gelen bir şeyi dikkatlice düşünmek go over something in your mind v.
başına gelen bir şeyi ayrıntılı bir şekilde düşünmek go over something in your mind v.
(birine/bir şeye) kendi başına hareket etmesi için özgürlük tanımamak have a tight rein on (someone or something) v.
başına bir şey gelmek come over v.
(bir şeyi birinin) başına yıkmak dump (something) in (someone's) lap v.
bir şeyi birinin başına yıkmak dump something in somebody's lap v.
bir şeyi birinin başına yıkmak drop something in somebody's lap v.
geçici olarak bir şeyin/işin başına geçmek mind the shop v.
bir konuda yalnız/tek başına olmak be in a minority of one v.
zor bir durumda tek başına bırakılmak be left in the lurch v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak kick (one) when (one) is down v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak kick someone when they are down v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak kick somebody when they're down v.
bir başına kalmak/olmak be on (one's) tod v.
(bir şey yüzünden) öfkesi/siniri başına vurmak/sıçramak be (all) steamed up (about/over something) v.
(bir şey yüzünden) öfkesi/siniri başına vurmak/sıçramak get (all) steamed up (about/over something) v.
birinin bir konuda aklını başına getirmek bring something home to somebody v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak hit (one) when (one) is down v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak hit somebody when they're down v.
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız (birine) kötü davranmak kick (one) in the teeth v.
(bir şey) yüzünden cinleri başına toplanmak lose (one's) head over (something) v.
(birini) ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon (one) on an island v.
ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon on an island v.
bir şey sürekli başına kakılmak never (or not) hear the end of something v.
(bir şeyi birinin) yüzüne vurmak/başına kakmak rub (one's) nose in (something) v.
bir şeyi birinin başına kakmak rub someone's nose in something v.
bir kenarda, kendi başına oturmak sit like piffy on a rock bun [uk] v.
biri/bir şey başına kalmış stuck with someone or something adj.
kendi başına bir yerlere gelmiş risen from the ranks adj.
kendi başına bir yerlere gelmiş risen through the ranks adj.
bir kenarda, kendi başına like piffy on a rock cake [uk] adv.
(bir şeyi) allah düşmanımın başına vermesin (something) shouldn't happen to a dog expr.
(bir şeyi) allah kimsenin başına vermesin (something) shouldn't happen to a dog expr.
(bir şey) düşmanımın bile/kimsenin başına gelmesin (something) shouldn't happen to a dog expr.
allah (bir şeyi) düşmanımın başına vermesin I wouldn't wish (something) on a dog expr.
(bir şey) düşmanımın bile başına gelmesin I wouldn't wish (something) on a dog expr.
(bir şey) düşmanımın başına gelmesin I wouldn't wish (something) on a dog expr.
allah (bir şeyi) düşmanımın başına vermesin I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
(bir şey) en büyük düşmanımın bile başına gelmesin I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
(bir şey) düşmanımın başına gelmesin I wouldn't wish (something) on my worst enemy expr.
hayatta bir kez başına gelecek bir şey once-in-a-lifetime situation expr.
Poetic/Literary
karşılıksız aşktan yakınan ve kişilerin başına gelen talihsizlik veya adaletsizlikleri anlatan eski bir popüler şiir türü complaint n.
Speaking
başına kötü bir şey gelmesine izin vermeyeceğim I'm not gonna let anything bad happen to you expr.
başına bir şey gelirse if anything happened to you expr.
başına bir şey gelecek olursa kendimi asla affetmem if anything ever happened to you I'd never forgive myself expr.
Trade/Economic
(eskiden) ithal ve ihraç edilen şarap fıçısı başına uygulanan bir vergi tonnage n.
(eskiden) ithal ve ihraç edilen şarap fıçısı başına uygulanan bir vergi tunnage n.
dönüştürülebilen bir tahvil hisse senedine çevrildiğinde tahvil başına alınan hisse miktarı conversion ratio n.
iş başına ücret vermeye dayanan bir sistem high piece work n.
kişi başına alınan sabit bir vergi poll tax n.
kişi başına gelirin ancak temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasına yetecek bir düzeyin bile altına düşmesi durumu absolute poverty n.
makinenin bir saatlik çalışması başına düşen oran machine-hour rate n.
mil başına bir ton ton mile n.
pay başına karın bir yüzdesi oranında dağıtılan kar payı pay-out ratio money n.
ücret ödeyen başka bir kişinin odada kalması durumunda kişi başına oda fiyatı double-occupancy rate n.
ülkenin kişi başına düşen gelirinin kayda değer bir artış göstermemesi durumu zero economic growth n.
bir sonraki hesabın başına nakledilen c/d (carried down) adj.
Politics
abd başkanı, başkan yardımcısı veya başkanın olmadığı anlarda o görevi üstlenen üst düzeylinin aynı yerde toplandığında, başkanın başına bir aksilik gelmesi durumunda, birleşik devletler başkanı olsun diye gizli bir yere saklanıp korunan kabine üyesi designated successor n.
Insurance
mil başına belirli bir oranda verilen bir seyahat masrafı ödeneği milage n.
Advertising
gazete reklamının bir milyon okuyucuya ulaşmasının satır başına maliyeti milline rate n.
Technical
taşıyıcı başına bir kanal single channel per carrier n.
Computer
sayfanın tepesinde tek başına bir satırın kalmasının engellenmesi widow control n.
tek başına veya windows ile birlikte çalışabilen anında açılır bir işletim sistemi hyperspace® n.
Marine
gemide direk başına çekilen bir flandra bandrol n.
ağır bir şeyi çekmek için halatın başına geçmek tally on v.
Medical
tek başına antikor yapımını uyarma niteliği taşımayan, ancak bir proteine bağlandığında bu özelliği göstererek kendisine karşı oluşan antikorla birleşebilen molekül hapten n.
Psychology
bir başına kalma korkusu isolophobia n.
bir başına kalma korkusu autophobia n.
Physics
örgü noktası başına birden fazla atom düşen kristal örgüsü şeklindeki yapılarda ortaya çıkan ve ışık tarafından kolayca uyarılabilen bir fonon optical phonon n.
santimetrekare başına bir dinlik basınca eşdeğer bir birim bar absolute n.
santimetrekare başına bir dinlik basınca eşdeğer basınç birimi barad n.
(elektrik akımı) tam bir dalga biçiminin birim zaman başına tekrar etme sayısı frequency n.
Chemistry
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit triiodothyronine n.
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit liothyronine n.
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit tri-iodothyronine n.
çözeltinin kilogramı başına çözünen madde molü olarak ifade edilen bir çözeltinin konsantrasyonu molal n.
molekül başına içerdiği iki oksijen atomu başka bir elementin tek atomuna bağlı olan oksit dioxide n.
1 kilogram çözücü başına bir mol çözünen içeren bir çözeltiyle ilgili molal adj.
1 kilogram çözücü başına bir mol çözünen içeren bir çözeltiyi belirten molal adj.
molekül başına bir hidroksil grubu içeren (kimyasal bileşik) monohydric adj.
molekül başına bir hidroksil grubu içeren (kimyasal bileşik) monohydroxy adj.
Biology
germ katmanlarının farklılaşması sırasında orta deride görülen bağımsız ve tek başına duran hücrelerin ait olduğu bir sınıf mesamoeboid n.
Astronomy
orion takımyıldızında yer alan ve at başına benzeyen kara bir bulutsu horsehead nebula n.
Breeding
avlanırken hem grup halinde hem tek başına kullanılan bir tilki ırkı american foxhound n.
Literature
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi background story n.
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi backstory n.
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi background n.
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi back story n.
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi back-story n.
Linguistics
yalnız başına bir tümceciğin anlamını taşıyan sözcük head word n.
hem özne hem de yüklem olarak tek başına kullanılabilen bir ifade türü substantive n.
bir ifadenin başını başka ifadenin başına ekleyerek yeni kelime oluşturmak incorporate v.
bir önermede tek başına duramayan syncategorematic adj.
sözcüklerin başına gelerek genelde zarf ve ünlemleri oluşturan bir ön ek ker- pref.
History
bir parça başına iş teşvik sistemi stakhanovism n.
Geography
düz bir arazide tek başına duran kireçtaşı tepesi veya kütlesi hum n.
Art
el yazması bir kitabın başlık sayfasından önce veya bölüm başına veya sonuna yerleştirilen bir süs vignette n.
Music
1960'ların başına özgü bir müzik tarzı surf music n.
(bir kilise müziği, mezmur veya ilahinin başındaki açılış cümlesini) şarkı şeklinde tek başına veya yarım koro şeklinde söylemek intone v.
Mythology
insan başına, gövdesine ve kollarına sahip olup alt bedeni balık kuyruğu şeklinde olan yaratıklardan oluşan bir deniz halkı merfolk n.
Latin
bilgi tek başına bir güçtür ipsa scientia potestas est expr.
Slang
(abd'deki okullarda) acı vermeyi amaçlayan bir şekilde, elin yumruk yapılarak birinin başına sertçe sürülmesi noogie n.
yatak başına bir çentik atma a notch in (someone's) bedpost n.